23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 OCAK 1996 PAZARTESf CUMHURİYET SAYFA EKONOMI Sanayi Bakanlığı, ana sözleşmenin 35. maddesine dayanarak Prof. Dr. Hüseyin Ülgen'i özel denetçi atağı ÇEAŞ, SPK'denahnyor• Ülgen dün gazetelere verdiği ilanlarla ÇEAŞ ortaklanna çarşamba günü, ÇEAŞ Uzanlar"ageçtiğinden beri olduğu gibi Istanbuî Çınar Otel'de düzenlenecek olağanüstü genel kurula çağırdı. Olağanüstü genel kurulun ilan edilen alti maddelik gündemi sadece SPK tarafından atanan yönetim kurulu üyeleri ile murakıpların göre\den alınarak yerlerine yenilerinin atanmasını içeriyor. ÇETİN VİĞE.NOĞLL ADANA - Sanayi ve Ticaret Bakanlığı. ÇEAŞ Ana Sözleşmesi'nın 35. maddesi- ne dayanarak Prof. Dr. Hüseyin Ülgen'i ÇEAŞ'a "hususimurakıp" (özel denetçi) atadı. Ülgen dün gazetelere verdiği ilan- larla ÇEAŞ ortaklanna 24 ocak çarşamba günü. ÇEAŞ Uzanlar'a geçtiginden beri oldugu gibı yıne Istanbul Çınar Otel'de düzenlenecek olağanüstü genel kurul top- lantısına çağırdı. Ülgen'in Türk Ticaret Yasası nın "azil hüknıünü" (göre\ den al- ma) içeren 316. \e 350. maddeleri gere- ğince yaptığı çağnyla toplanacak genel kurulda vönetım kurulu üvelerivle denet- 'Siyasiler uzakdursun' Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Ali Ihsan Karacan: Enerji Bakanlığı paramı aldım de>ıp kenara çekılemez. Çünkü geride küçük ortaklann payı \ar. De\let, kendisini gözettiği kadar \atanda5lan da gözetmek zorundadır. fCorumak, kollamak yükümlülüğü vardır. Sanayi Bakanlığf nın girişımi de yanlış olacaktır. Çünkü biz zaten kalıcı olmayı düşünmüyorduk. ÇEAŞ olayı olumsuz bir noktaya giderse bunda koalisyonun her iki kanadının da payı olacaktır. O yüzden siyasilerin bu ışten uzak durması lazımdır. De\ letin birinci göre\ı inanılır \e gü\enilir olmaktır. ÇEAŞ olayı hcrboyutuyla bugün de\ lctin güvenilirliğine \e sözünü tutmasina ındirilen darbe görüntüsü yaratmaktadır. Devlete güvenmezseniz. >özüne inanmazsanız neye inanacaksınız. Bır kamu olarak geİinen nokta bu. Kamu kurumları bazen bırbirleriyle rekabet ediyor. Karşi takımın oyuncusu gibi davranılıyor. Ben bunu son derece kötü. tehlikeli \e yanlış biryaklaşım olarak görüvorum. çılerın göre\lerınden alınarak yerlerine yenilerinin (biiyük olasılıkia Uzanlar'ın) atanması SPK'nın ÇEAŞ'taki göre\ınden azledilerek devre dışı bırakılması olarak yorumlandı. Yargıtay Onbirinci Daire- sinin SPK'nın ÇEAŞ'tayetkilerini kulla- narak göre\ yapabileceğine ilişkin kara- nnın üzerinden bır hafta geçmeden özel denetçi atanması "hukuka aykın idari ta- sarruP diye yorumlanarak tepkilere yol açtı. Bu gelişmeJer üzerine küçük ortak- larSPK'yi destekleme karanndaoldukla- nnı bildirdiler. ÇEAŞ'a özel denetçi olarak atanan Ül- gen. göreve başlar başlamaz "Çukurova Elektrik Anonim Şirketi Ortaklanna Du- yuru" başlığıyla tüm gazetelere büyük ilanlar vererek genel kurul çağrısında bu- lundu. Çınar Otel'in Mannara salonunda yapılacak olağanüstü genel kurulun ilan edilen altı maddelik gündemi sadece SPK tarafından atanan vönetım kurulu üyeleri ile murakıplann göre\den alınarak yerle- rine yenilennin atanmasını içeriyor. Özel denetçi atanmasına dayanak olan 316. \e 350. maddelerin "usulsüzlük" kavramını içermesi SPK'nın ÇEAŞ'ta \ermeye ça- lıştığı mücadeleyi engellemek için uydu- rulmuş bir kılıf olarak değerlendırildi. Avukat Zafer Saka küçük ortaklann sözcüsü olarak şö> le konuştu: "Şirket ana sözleşmesinin35. maddesindeSanayi Ba- kanjığı'na tanınan özel denetçi tayin etme yetkisi yalnızca baa hususlann teftiş \e tet- kiki amacn la sınırlı olarak verilmiştir. Bu anlamda bakanlık şirkette tısulsiizlük ya- pıldığına ilişkin ciddi duy umlar almışsa bu konulan araştırnıak üzere özel denetçi ata- yabilir. Oysa bakanlık denetçisi gazeteler- den > aptığı çağnlarda şirketgenel kurulu- nu SPK'ce atanmıs. y onetinı kurulu üyele- rinin TTK'nin 316. maddesine göre azli ve yine SPK'ce atanmış denetçilerin TTK'nin 350. maddesine göre azli günde- miyle toplantıya çağırmaktadır. Gerek Yargıtayca o> birliğiyle verilmiş 25.12.1995 larihli en son kararda \e gerek.seAdana Ti- caret Mahkemesi'nce daha önce verilmiş bir başka kararda SPK'nin bu yetkisini kuilanacağı anlaşılmıştır. Böylece bağım- sız yargı organlannın kararlanna rağmen hukuka ay kın idari bir tasarrufla bağım- sız bir kuruluş olan SPK'nin devre dışı bı- rakılmak istenmesi yasalara aykırıdır. Böyle bir tasarruf yargı yerlerinden geri dönecektir. Bizlcr, daha önce olduğu gibi SPK'yi desteklemeyi sürdüreceğiz.*' Seçim öncesi dokunmadıkları esnaftan seçildikten sonra ruhsat ve işyeri harcı isteyerek kaynak sağlıyorlar Yerel yönetimlerîıı ruhsat keyfi• Esnaf kendilerinden vergi levhası. çevre temizlik makbuzu. kira kontratı ya da tapu fotokopisiyle iki adet resim ve şahıs kuruluşlanndan 2 milyon, şirketlerden ise 5 milyon lira isteyen belediye görevlilerinin işyerlerini kapatmakla tehdit ettiğini belirtiyor. Beyoğlu Belediyesi Iktisat Müdürü Mustafa Erdoğan. uygulamanın yasal zorunluluk olduğunu ileri sürerken CHP Beyoğlu İlçe Başkanhgı yetkilileri. "'Amaç sadece kaynak sağlamak" diye konuşuyor. AHMETÇELİK Süreklı olarak kendilerine kaynak ak- tanlmamasından yakınan yerel yönetim- ler sıkıştıkça işyeri açma ruhsatlanna baş- vuruyor. Seçim öncesi hiç dokunmadık- ları işyerlerinden seçim sonrası ruhsat ve işyen açma izın belgesi isteyen yerel yö- netimler için bir işyerinin söz konusu bel- gelerı alıp almadığımn hiç fark etmedigi belirtılıyor. Belediyelerin 3572 sayılı va- sanın 1. maddesi ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Yasası'nın 81. maddesine daya- narak aldıkları bır meclis kararıyla esna- fı ruhsat almaya. yenilemeye y a da değiş- tirmeye zorladıklan ileri sürülüvor. Lygulamanın son kurbanlan ise Be- yoğlu Belediyesi sınırlan içinde yer alan ışyerlen. Belediye göre\ lilerinin genel se- çimlerden bir hafta önce gelerek kendile- rinden ruhsat istediğini belırten Beyoğlu esnafı, bu tür bir istekle ilk kez karşılaş- tıklannı söylediler. Esnaf. kendilerinden vergi levhası fotokopisi. çevre temizlik makbuzu fotokopisi. kira kontratı ya da tapu. iki adet resim \e şahıs kuruluşlan için 2 milyon. şirketler içın ise 5 milyon lira isteyen belediye görevlilerinin işyer- lerini kapatmakla tehdit ettiklerini belirt- tiler. Ruhsatı olan işyerlerinden ruhsatın yenılenmesininistendiğıni belirten esnaf. "Ruhsatın olnıası fark etmiyor. Ruhsat belgesinin koyu renk bir kâğıtta biraz es- ki olması bileyenileme sebebi sayılıyor" di- ye konuşuyor. Belediye yetkililennin uygulama yasa- y a göre zorunlu açıklamasına esnafın \ er- diği yanıt ise. "Neden şimdiye kadar ya- salar uygulanmıyordu?" şeklinde. Konuyla ilgılı olarak Cumhuriyet'in sorulannı yanıtlayan Beyoğlu Belediyesi tktisat Müdürü Mustafa Erdoğan. uygu- lamayı 3572 sayılı yasanıri I. maddesi \e 2464 sayılı Belediye Gelirleri Yasası'nın 81. maddesine dayandınyor. İşyeri açmak ıçın belediyeden izin ahnmasının zorun- lu olduğunu belirten Erdoğan. Beyoğ- lu'ndaki hiçbir işyerinin belediye ızinle- n olmadıfiını beiırttı. Işyerlerinin cezalar ağır olduğu için sadece \ergi dairelenne başvurduûunu ılerı süren Erdoğan. "Her işyeri. belediye işyeri açma izin harcı öde- mekzorunda'*dedi. Erdoğan, uygulama- nın neden daha önce değil deşimdiyapıl- dığını ise. "Biz belediyeye geldiğinıi/den itibaren tek tek tüm işyerlerine uğradık. Sıra hangûine geldiy se ona gideceğiz. Da- harincekibelediyeler uygulamıyorsa bun- dan bize ne" şeklinde açıkladı. Erdoğan, şahıslardan 2 milyon. şirket- lerden 5 milyon alındığı belirtildiğinde ise." Böyle bir şeyyok. Sadece gerekli har- a alıyoruz" dı\e konuştu. Konuyu değerlendıren CHP Beyoğlu İlçe Başkanhgı yetkiüleri ise şövle ko- nuştular: "Bir kere belediye sınırlan için- de kalan biiy iik bir kısımda iskân yok. İs- kân olmadığı için bu yerlere ruhsat verme yetkileri yok. Onlar da geçici ruhsat \ere- cekler ya da geçici ruhsatlan yenileyecek- ler. Özellikle \akıflara ait olan yerlere \e gecekondu bölgelerindeki işyerlerine iskâ- nı olmadjğıicin ruhsat \ermeleri mümkün değil. Bu tamamen belediyenin kendine yeni kaynaklar yaratmasından başka bir şey değil." DUNYA EKONOMISINE BAKIŞ / ERGJN YILDIZOĞLU LO.\DFL4 1996 Yılmda Uluslararası Piyasalar 1 996 yılında global sermaye ve para piya- salannı ABD, Avrupa ve Japonya'daki ka- mu maliyesi krizi ile Avrupa ve ABD eko- nomilerindekı yavaşlama, Japonya'da başla- yan ekonomik toparlanma belirleyecek. Devletin mali krizi Gelişmiş ülkelerin kamu borçlannın GSMH'yeoranı1980'deyüzde41'den1995'te yüzde 72'ye ulaştı. ABD'de kamu borçlannın azaltılmasına ilişkin bütçe tartışmaları sırasın- da başkan ile Kongre arasında çıkan anlaş- mazlık, kamu harcamaları, vergiler ve FED'in para ve faiz politikalarına ilişkin büyük bir be- lirsizlik yarattı. Avrupa'da ise hükümetlerin bütçe açıkları ve kamu borçlarını Avrupa Para Birliği'nin gerçek- leşmesi için gerekli düzeye düşürmeye çaba- laması sosyal gerginlikleri arttırıyor ve bu geliş- meye başlayan ekonomik durgunluk karşısın- da, ABD'de olduğu gibi kamu harcamaları, ver- giler ve Merkez Bankası politikaları açısından büyük belirsizlikler yaratıyordu. Fransa olayla- n, mali krizin APB'yi engelleyecek bir dü- zeye ulaştığına işaret etti. Japonya'da ise devletin bankalann ba- tık borçlarının yükünü omuzlamaya ha- zırlanması. hızla artan sosyal harcama- ların etkisiyle birleşerek bütçe açığının ve GSMH'nin yüzde 83'üne ulaşmış olan kamu borçlannın geleceğine ilişkin bir belirsizlik yarattı. Financial Times 6.01.96). Ekonomik yavaşlama ve sosyal gerginlikler hükümetlerin elini kolunu bağladığı için mali kriz 1996'da da hafif- leyeceğe benzemiyor. Ekonomik yavaşlama 1995'in ikinci yarısından itibaren mer- kez ekonomilere ilişkin büyüme ve üre-' tim tahminleri aşağı doğru düzeltilmeye başlandı. Avrupa'nın merkezinde, Al- manya, Fransa ve Italya'da ekonomik büyüme yüzde 2'nin üzerine çıkamaya- cak buna karşılık işsizlik artmaya devam edecek. ABD'de Satın Alma Müdürleri ve Yeni Siparişler indekslerinin aralık ayında yüzde 50'nin altında çıkması bir ekonomik daralmaya işaret ediyordu. Bu sırada tüketici talebinin, harcanabilir ge- lire oranı, yılbaşında yüzde 15.9'dan yıl sonunda yüzde 16.9'a fırlayan tüketici kredilerinden kaynaklandığı görülüyor- du. Diğertaraftan yüzde 57 ile ihracat in- deksi ABD ekonomisinin dış piyasalara bağlı olarak genişlemeye devam ettiğine işaret etti (Business Week 5.01.96). Ancak gerek Avrupa'nın durgunluğa girmekte olması, gereksedoların yen ve DM karşısında nisandan beri sürekli değerlenmesi bu eğilimin çok sür- meyeceğine işaret ediyor. Yıl sonunda, ekonomik yavaşlamayı karşıla- mak üzere, Avrupa ve ABD'de faizlerde bir düş- me eğilimi gelişti. Ancak birçok gözlemci, faiz- lerin düşürülmesinin, bugün öngörülen düzey- lerin çok altına inerek bir sürpriz yapmadığı tak- dirde, ekonomik yavaşlamayı durduramayaca- ğında anlaşıyorlar. Bu ekonomik durgunluk bel- ki bir resesyona dönüşmeyecek, ama birçok analiste göre özellikle Avrupa'da artan işsizlik ve düşen gelirler ve kamu harcamaları yüzün- den. geniş kitlelerin ve küçük üretici tarafından adeta bir resesyon olarak algılanacak. Şirket yöneticileri arasındayapılan anketler de bu tes- piti destekler yöndeydi. Örneğin, yönef^iler, tüketicilerin ekonomik toparlanma sırasındael- lerini pek ceplerine atmadığı, ekonomik topar- lanmanın, aslında. geçen resesyonda stok eri- mesinin yarattığı olanaklardan kaynaklandığı- nı düşünüyorlar. Kâğıtlar 1995 yılı hisse senedi ve tahvıl piyasaları açı- sından oldukça canlı geçti. Avrupa borsaları ortalama yüzde 12 artarken ABD Dow Jones indeksi yüzde 33 artarak ulaştığı noktada tarih- sel bir rekor kırdı. Nıkkei indeksi ise yıla 20.000 iîe başlayıp haziran ve temmuzda 15-14.000 ci- varına indikten sonra tekrar 20.000'e çıkarak kapadı. 1996'da, ABD ve Avrupa'da faizlerin düşmeye. Japon ekonomisinin ise toparlan- maya devam etmesi. borsaları iki farklı yönde etkileyecek. Bir taraftan Japonya'da ekonomik toparlanma, durgunluk sırasında dış pazarlara ve ABD'ye yönelen Japon yatırımcıların geri dönmesini getirirken diğer taraftan düşen faiz- ler, borsa ve tahvil piyasalarında olumlu bir et- ki yapacak. Ancak ABD'de 1995'te yaşanan ye hareketleri esas olarak merkez ülkelerin di- namiklennegöre belirleniyor. Merkez ülkelerde durgunluk sırasında yatırım alanları daraldığı için bir sermaye fazlası oluşuyor ve bu para büyüme hızı yüksek alanlara doğru kayıyor. Ge- çenlerde yayımlanan Barings ING'ln bir araş- tırmasına göre halen uluslararası "fazla likidi- te" oranında ciddi bir artış gözlenmektedir. (The Economist 6.01.96). Genellikle durgunlukla çakışan ve spekülatif hareketlerin artmasına y- ol açan bu "fazla iikidite" artışı, eğilimsel ola- rak son yıllarda. gelişmekte olan ülkelere yöne- iik sermaye hareketlerinde bir canlanma ile de çakışmaktadır. Bu etkenlerin ışığında bu sene büyük bir olasılıkia. gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye hareketlerinde bir canlanma beklenmelidir. 1993'te gelişmekte olan piyasalara büyük il- gi vardı. O sene toplam yatırım 62 milyar dola- rı geçmış ve IFC indeksi ise yüzde 63 artmıştı. Sonra yani ekonomik toparlanma döneminde sermaye hareketleri yön değiştirdi ve IFC in- deksi, döneminde, özellikle Meksika krizinden Dünya ekonomısıne rekor yükselişin ardından. yatınmcıların kârla- rını gerçekleştirme ısteği, ekonomik yavaşla- malarının şirket gelirleri üzerindeki olumsuz et- kileri ile birleşirse, faizlerdeki gerileme borsa- ların "bearish" bir havaya girmesini engelleme- ye yetmeyecek. Özetle, gerek hisse senedi, ge- rekse tahvil piyasalannın ABD'de 1995'teki per- formansını göstermesini beklememek gerekir. Avrupa'da ise ekonomik durgunluk ve yılın ikin- ci yarısında beklenen parasal istikrarsızlık(aşa- ğıda değıneceğim) bu piyasaların çekiciliğini azaltıyor. Yatırımcıların, Almanya ve Fransa et- rafında oluşan merkez Avrupa pazarının, port- föylerindeki payını azalttıkları bildiriliyor. Bu se- ne ilgi daha çok göreli olarak yüksek büyüme beklenen, ispanya ve ingiltere gibi çevre Avru- pa ülkelerinin üzerinde olacak. Daha önce de vurgulamıştım. merkez ülkeler ile çevre ülkeler (gelişmekte olan piyasalar) aras/ndaki serma- bu yana yüzde 19 geriledi. Bu sene sermaye hareketlerinın tekrar yön değiştirmesi ve geliş- mekte olan piyasalara yönelik yatırımların 50 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Merkez ül- kelerdeki ekonomik durgunluğun etkilerinin ya- nı sıra birçok çevre ülkede hisse senedi fiyat- lannın, getiri oranı, büyüme oranlarıyla karşılaş- tınldığında halen merkez ülkelere göre çok dü- şük, dolayısıyla daha ucuz olması da bu eğili- mi güçlendirecek. Ancak yatınmcılar. politik be- lirsizlikleri göz önüne alarak yaygın bir portföy oluşturmanın akılhca olacağını düşünüyorlar. Ve paralar Kâğıtlardan paralara dönersek, 1995 yılı glo- bal piyasaların dolar-yen-mark üçgeni içinde belirlendiğini kesin bır şekilde gösterdi. Dolar 1995 yılına 1.549 DM ve 99.75 yen olarak gir- mişti. Mart-nisan aylarında rekor bir düşüşle dolar 1.344 DM ve 79.85 yen düzeyine indı. Bu çok tehlikeli bır noktaydı. Oncelikle Japonya'da resesyonu şiddetlendıriyor, bankacılık krizinin uluslararası alanda genelleşmesı gibi birtehli- ke yaratıyor, Almanya'da ve Avrupa'da ekono- mik toparlanmanın önünü kapatıyor, döviz pi- yasalarında istikrarsızlık yaratıyor. global dü- zeyde doların genel eşdeğer olmaya devam edip etmeyeceğine ilişkin sorulan gündeme ge- tiriyordu. Nisandan itibaren ABD. gerek Yedi- ler Grubu toplantılarında, gerekse de Japon Merkez Bankası veBundesbank desteği ile do- ları desteklemeye başladı. Japon Merkez Ban- kası, milyarlarca dolarlık ABD Hazine tahvili al- dı. Japonya'da kurumların yabancı kâğıtları sa- tın alması kolaylaştırıldı. Böylece sermaye ha- reketlerinde ABD lehine bir değışme olunca 1995 yılında ABD'ye yaklaşık 1 trilyon dolar pa- ra girdi (Wall Street Journal 2.01.96). Dolar güç- lenmeye başladı ve 1995'i 1.436 DM ve 103.5 yen ile kapattı. 1996'da ne olur? Bu sorunun cevabı oldukça zor. Tahminler yılsonu itibarıy- la çeşitli: Morgan Stanley dolar 118 yen ve 1.7 DM olur derken Prismo Market Analysis'in beklentisi 86 yen ve 1.3 DM yönünde; City Bank ekonomistleri de yıl sonunda 85 yen ve 1.3 DM öngörüyor- lar: Goldman Sachs ise yılın ilk yansın- da 112 yen ve 1.55 DM tahmini ile iyim- serler arasında. Gerçekte, yılın ilk ve ikin- ci yarılan için farklı senaryolar söz konu- su. Yılın ilk yansında dolann dar bir koridor- da dalgalanacağını. ikinci yarıda ise yen ve DM'nin güçlenmesine paralel olarak zayıflayacağını düşünmek daha gerçek- çi olur kanısındayım. Bu senaryonun üç ana bileşeni var. Bunların biri Japon eko- nomisinin toparlanmaya başlamasıyla yatırımcıların bir kısmı geri dönerken ABD'Iİ yatırımcıların en azından bir kısmı- nın da Wall Street'te kârlarını gerçekleş- tirip Japon pazarına yönelmeleri ile do- lara olan talebin azalması. ikinci bileşen ise Avrupa Para Birliği takviminin 1996'da iyice çıkmaza girdığinin görülmesi üzeri- ne, yatırımcılann sığınak paralara yani DM ve Isviçre Frangı'na yönelmeleri ile doların göreli olarak değer kaybetmesi. DM bir kere yükselmeye başladıktan sonra bunun Avrupa'da ekonomik dur- gunluğu derinleştirmesi ve bir fasıt daire yaratarak Avrupa Para Birliği'ni iyice çık- maza sokması ve sonuçta DM'ye kaçışı hızlandırması da mümkün. Üçüncü bile- şen ise ABD cari açığının yükselmiş olan dolarla birlikte baskı altına girerek büyümeye başlamasıyla dolann arkasındaki yapısal zayıf- lığın gündeme gelmesi olacak. Politik koşullar da önemli Bunlara ek olarak yatınmcılar ABD ve Rus- ya'dabaşkanlıkseçimlerijngiltere'debirerken seçim olasılığı, Fransa. İtalya ve Ispanya'da po- litik belirsizlik. Çin'de liderlik değişikliği, reform- larda yavaşlama, iç ve dış politikada sertleşme, Rusya ve Çin arasında yakınlaşma, ABD ile Rusya ve Çin arasında artan gerginlikler, 1997'de Hong-Kong'un Çin'e devredilecek ol- masının ilk sarsıntılan, Güney Kore, Kuzey Ko- re ve Filipinlergibi ülkelerde mali skandallar ve yönetim krizleri gibı politik etkenleri gözleye- cekler. 1996'da kemerleri stkı bağlamak gere- kecek. ANKARAPAZARI YAKUP KEPENEK 'Sadrazamı' Kur'a ile Saptamalı... Seçim sonrasının belirsizliği sürüyor. Siyasal belir- sizlik, kökleri aslında çok derinlere giden ekonomik belirsizliği daha da derinleştiriyor. Ekonomik belirsizliği besleyen siyasal belirsizlik, yalnızca para ticaretiyle uğraşanların işine yarıyor. "Çıldırdığı" vurgulanan yüksek faiz ve döviz gel-git- lerini. borsanın yükseleceği beklentisiyle sürdürülen alımlar tamamlıyor. "IMF'denyeniistikrarpaketi" ge- cıkmeden gelmeli çağrıları. giderek yükseliyor. Yük- sek faiz ve dövizin beslediği enflasyon baskısını si- yasal boşluk ortarnında sorumsuzca ve acımasızca yapılan zamlar. arttırıyor. Var olan ortamda ekonomi ile ilgılenenler, "gelecek bilimi" yapmaya uğraşıyor; "medyumlaşarak" tuttu- ramadıklan "piyasacı" kestirimlerinegerekçearıyor- lar. Oysa "tek kurtarıcı olarak sanldıkları" IMF'nin ne- ler isteyeceği açıktır. IMF en başta, "özelleştirmenin hızlandırılmasını ve bir an önce tamamlanmasını" is- tiyor. Yıllardır KİT'İ "felç eden" hükümetlerin, ülke ekonomisini "yatırım, iş bulma ve üretim" kavramla- rının dışında tutan uygulamalarının sürdürülmesi is- teniyor. Aynı IMF. kamu giderlerinin azaltılmasını, esa- sen neredeyse sıfırlanmış olan kamu yatırımlannın daha da azaltılmasını. kamu personel giderlerinin kı- sılmasını, yeni personel alınmamasını ve özellikle de ücret ve maaşların arttırılmamasını önerecektir. Son günlerde olduğu gibi döviz kurunun tırmanışı yavaş- larsa. liranın yüzde 25-30 dolayında devalüasyonu eklenebilir. Kısaca, çığlık çığlığa "gel ekonomimizi kurtar" diye çağrılan IMF'nin vereceği "/7aç" şimdiye dek verdiklerinin daha ağırlaştırılmış biçimidir. Eko- nomideki parasal çılgınlığın yükü, hep yapıldığı gibi, ytne emeğiyle geçınenlerin sırtına yüklenecektir. Eğer bu ilaç içilecekse, -kı ekonomiyi yönetenlerin yönetmeye hazırlananların mantığı kesinkes budur, o zaman da var olan hükümet bu uygulamayı "bir an önce" yapmalıdır. Çünkü, ilaç verilmesi geciktikçe, yukarıda sıralananlar daha ağır uygulanacak "ücret- li ve maaşlıların, çiftçilerin ve esnafın" yoksullaşma oranı daha da arttırılmış olacaktır. Ancak bu yoksullaştırmanın uzun dönemde özel- likle üretici sermayenin zararına işlediği de bilinmek- tedir. Ekonomik yapının "tümüyleparasallaştığı, dev- letin iç ve dış borç batağına batırılarak işlemez kılın- dığı -artı- yolsuzluk ve hırsızlıklarla tümüyle çökertil- diğı" ve bu nedenle de hızla "onanlamaz" bir konu- ma sürüklendiğı bir gidiş söz konusudur. Büyük ser- maye çevreleri oncelikle bunu görme sorumluluğu- nu taşımalıdır. • • • . Siyasal düzlemde iş. bir başbakan bulmaya kalmış görünüyor. Daha doğrusu, her şey bir yana hapiste- ki "136düşünce suçlusuyla" yeni yıla girmesine kar- şın düzenli işlediği her gün başımıza vurulan demok- rasimiz, seçimlerden sonra hükümet başkanını bu- lamıyor. Bir eski genelkurmay başkanı. birkaç eski bakan ve kamu yöneticisinın adları, olası başbakan adayları olarak sıralanabiliyor. Gerçekte. siyasal parti başkanları dışında başba- kan aranması, yalnız demokrasi anlayışının itketliğt- nin değil, doğrudan doğruya Türkiye demokrasisinin geri kalmışlığının da en somut göstergesi sayılmalı- dır. Osmanlı tarihi öğreticidir. Örneğin kendisine sunu- lan "adildüzen"önerilerini geri çevirerek Nizam-ı Ce- dit (yeni düzen) girişimiyle Osmanlı yenıleşme hare- ketinde önemli yeri olan padişah III. Selim'in , so- runlaraçözümbulmakiçin "istiareyeyattığını", "mü- neccim aradığını" ve de sıkı durun "kur'a ile sadra- zam atadığını" tarihler yazıyor. Ekonomısiyle ilgili öngörüler "medyum "lara kalan ülkenin başbakanının da kur'a ile saptanması doğal değil mi? Sözü dinlenmeyen gözü yaşlı. "sakallı "tarih. III. Se- lim'i, "tağşiş (devalüasyon) yüzünden sabit gelirlile- rin çektiği sıkıntılar" ve "saz, söz ve mehtap âlemle- ri" ve bunların "sefahat sayılması" türünden özellik- leriyle de anıyor. Ya bizimkiler tarihe nasıl geçecek dersiniz? • • • Sizlerin bu köşedeki yazılara ilişkin görüş ve öne- rilerinize burada yer veremiyorum, üzgünüm. Buna karşın. hiç usanmadan gösterdiğiniz sürekli destek. verdiğiniz güç ve ilgi için çok teşekkür ederim. Uya- rılarınız. burada "alıntılanmasa" da biliniz ki bu kö- şeye canhlık veriyor; sağolun. Bu arada, başta Cumhuriyet Ekonomi Servisi ça- lışanları olmak üzere, tek tek yanıt veremediğim ye- ni yılda iyi dilekleriniz için de içtenlikle teşekkür edi- yorum: her şey gönlünüzce olsun. TZD BAŞKANI YETKİN: Tarımsal ithalat ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Türkiye Ziraatçılar Derneâi (TZD) Genel Başkanı Ibrahim ^etkin. "1995 yılında, tarımsal alanda sorunlar billurlaştr dedı. tbrahim \etkın. düzenlediği basın toplantısında 1995yı!ında tanm sektöründe yaşanan gelişmelen değerlendırdi. Geçen yıl beklenen tarımsal üretimin gerçekleştinlemediğini savunan Yetkin. Türkiye'nin kronik biçımde tanm ürünleri ithal ettiğini söyledi. Yetkin. buna karşın. yüzde 20 faızle besicilik kredisi \erilmesi ve çeltikte Toprak Mahsülleri Ofisı'nin(T\fO)aIım yapmasını "Olumlu geüşmeler" şeklinde değerlendırdi. Tanm satış kooperatifleri birliklerinin bir miktar alım yapıp piyasadan çekildiklerini ' anlatan Yetkin. 1995 yılında devletin destekleme fiyatlannın açıklanmasına karşın. çeltik dışında devletin alım sürecine gırmediğini söyledi. Geçen yılın olumlu gelışmeleri arasında. çiftçi borçlannın silinmesininde yer aldığını belirten Yetkin. çıkarılan bir kanunla çiftçilere Ziraat Bankası, Tanm Kredi Kooperatiflen. Zirai Donatım Kurumu gibi kurumlara olan borçlannı ödeme kolaylığı getirildiğini anlattı. Türkiye'de bitkisel üretimde sorunlar yaşandığını belirten Yetkin. bunun esas nedeni olarak, tanmsal alanda destekleme ve yönlendirmenin ortadan kalkmasını gösterdi. Düşük kaliteli buğday ekiminin yüzde 70"i geçtiğini. bu oranın tersine çevrilmesi gerektiğini söyleyen Yetkin. son yıllarda şeker pancanna düşük fiyat verilmesi üzerine şeker pancarı ekilen alanlarda da azalma olduğunu kaydetti. Gümrük birlığinin karşiMnda olmadıklarını kaydeden Yetkin. ancak Türkiye"deki maliyet unsurlannın farklılığının gözardı edilmemesi gerektiğini bildirdi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear