23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 1 HAZİRAN1994ÇARŞAMBA 10 DIZIYAZI Mtl'lH v t l ü f U V Ott dokuz yaştndayken 1962 'deAmerika 'ya okumayagildim. Buradakiitkyazlık işim, }963ytlatdaNevt' Jersey eyaletindekibır Yalıudi çocuklar kampmktydı. Cumartesi sabahlan kamptakî 250 çocuk bîr araya getîrilir ve onhıradeğişik kofiularda "<krs"veritir<U. Genelde din ve ancaiekrkiigilibuderslerfeskiierinsöyledıklermegöreipyıl hemen hemen hep zenei haklart ve Marrin Lttther Kîng ûzerineydi. Zencİİerinzorlafıürriyetsizbtrakildtğıvebu hürriyetm kazmttması içm her hür kişinin mücadeketmesi gerektiği çoaddara söyleniyordu. 1960 'larda zenctterin hitrriyet micadelesinde Ölen beyazlarm bir çoğu Yahudi ıdi. Otuz yıiı aşan zarmn içinâe zenaler, kahrarrumca mücadeleleriyleköleiik zincirmi kirarken benitn anavaıamnıda dinin geîireceğiköieiik zincirinigönüllü oiarak takmak ûzereyiz. Btmlarm nedenlermi antyıp btdmak, benim yetenekleriminin üslünde ise de konu hakkında düğündüklerimi ditegetirmeyi, yapmamgerekenbir görev sayıyorum. Çünkü bert vebenimgibi Amerika da oturan arkadaşkmnıtz, uzun zaman sessizkaUhktan smra, gerçekkşmesi hemen hemen elle lurniurkadar yakm olanbuyemsistemeşaşhnhk ıvtıayreiîe bakmakfayız. Onc seneönee Yahudikampmda öğretİİenhürriyet derslerini her hattrladığımda kmdisessizliğimden uıantrm. Yeienekleri bendendaha iyiolanların düşvndukleriniaçıklamatarffu heklemem debir netice vermemiş vesessiz kalmamm bahmesi olmakian çtkmıştır, Dolaytsıyta buyazmtn ön amacı, sessiz kalmtşhğıngetirdiğiutanaikerimdenatrmktır. Amaçîarımdan bir başkast da bttradaöğrendiklerimi ve gördüklerimi başkaiarıyiapaylasmaktır. PapazdanalınanTVdersi- 1 - 1971-73 arasında Türkiye'de geçir- diğim iki yıl dışında, 1962'den beri ülke- de olanlan Amerika'dan izliyorum. Okuduğum gazetelerden, konuştuğum arkadaşlardan ve Türkiye'ye yaptığım yolculuklardan edindiğim bilgilerle ül- kenin tuttuğu yolu anlamaya çalışıyo- rum. Türkiye'de yapılan son seçimler, bu >olun epey sağa kaçtığını ve İran'da kanla gerçekleştirilen dini biryönetimin demokrasiyle elde edilebileceğini göste- riyor. Ülkenin dine bu kayışının neden- lerini ararken, ister istemez Amerika'da aynı konudaki gelişmeleri düşûnüyor ve kıyaslama yapıyorum. Son elli yıldır demokratikleşme ça- basında olan Türkiye için Batı demok- rasilerinin lideri olan Amerika'nın din ve siyaset konusundakı tecrübesinin ge- çerliliği var mıdır bilmera, fakat son yir- mi yıllık gelişmeler göz önüne getirildi- ğinde baa ortak noktalar dikkatimi çe- kıyor. Aynı zamanda Amerika'daki toplumun dini gelişmelere gösterdiği tepki ve seçmenin davranışı da incele- meye değer konular. Müslüman Türkiye ile Hıristiyan Amerika'yı aynı çerceve içine koymak zor görünse bile, dini inançlann ortak yönieri çok. Bence, dini inançlanyla la- ikliği bağdaştıran Amerikan sistemin- den öğrenilecek çok şey var. TV papazları inceleniyor Yıl 1976 idi, üç yıllık aynlıktan sonra ülkeyi ziyaret ediyordum. O zaman 16 saat süren Ankara-memleket otobüs yolculuğunda yanıma benim ilçeden bir delikanlı oturmuştu. Amenka'dan a- yarete geldiğımi öğrenince Amerika'- daki kardeşlerini tanıyıp tanımadığımı sordu. Sözünü ettiği kardeşlerinin, ken- di kanından olmayıp da kendisi gibi ila- hiyat fakültesinden mezun gençler ol- duğunu anlayınca, ben de merakla on- lann Amerika'da ne yaptıklannı sor- muştum. îlahiyat mezunu gençlerin Amerika'daki televizyon papazlannın (burada onlara tevangalist denir) tak- tiklerini izlemeye gittiklerini söylemişti. Yetmişlerde ABD televizyonlannda genelde din, son moda ve pahalı setler- de, şık giyinmiş ve yüzlerinde her zaman anlayışlı bir tebessüm olan tok sesli pa- pazlar tarafından sunulmaya baş- lanmıştı. Sayılan şimdiki kadar olma- makla beraber, 1976'da bile bütün po- rogramlannı dine veren televizyon ka- nallan vardı. Eskiden sırf pazar günleri değişik kiüselerden birsaatlik dini yayın yapan "nonnal" televizyon şebekelerine 70'lerin ortasında dini şebekeler eklen- miş, sunucu oiarak da yakışıkh ve tok sesli papazlar seçilmişti. Bu sebekelerin amaçlan, başta Hıristiyanhğın felsefe- sinden biri olan dini yayma olmuş olsa bile, kısa zamanda birçok papaan mil- yonlarla oynadığı bir para dilenme en- düstnsi oluşmuştu. Dünyada olup bitenlerin hepsinin fncil'de yazıldığını iddia eden ve genel- de tanınan hiçbir Hıristiyan mezhebine bağlı olmayan bu papazlann cemaatle- rinin büyüİc bir bölümü, programlannı seyreden toplumdan ibaretti. Televiz- yon ekranında para bağışı için devamlı yayımlanan 800 kodlu (açan için beda- va) telefon numarasıyla birlikte prog- ramlarda mucizeyle ağır hastabktan kurtulanlar, Isa adına adadıklan her dolann karşıhğını üç beş misli geri alan- lar. İsa'yla konuştuklannı ıddia edenler ve esrar, alkol aüşkanhklannı dine dö- nerek yendiklerini söyleyenler vardı. Müslüman Türkiye'den bunlan izle- mek için neden imam gönderildiğine çok şaşırmıştım. Dersini alan din adamlan Altı yıllık bir aynlıktan sonra. 1982'- de Türkiye'ye geldiğimde buraya gön- derilenlerin baa dersleri çok \y\ öğren- diklerini gördüm. Bir akşam televizyo- na baktıpmda, programm dini olduğu- nu hemen anladım. Modern bir set. şık giyinrruş Diyanet Işleri temsilcisi ve ka- fasını kurcalayan her şeye yanıt bula- cağı etkisi veren konuk, a>ııen Ameri- ka'daki dini programlar gibiydi. Soru- lanlara verilen yanıtlarda Incil sözcüğü yerine Kuran kullanılmasa hemen hemen ayruydı. Orneğin, tek Allah'a inanma- yan ırklara peygamber gönderilip gön- derilmemesi sorusuna hem Amerikab papaz hem de Diyanet İşleri temsilcisi aynı yanıtı veriyordu. O ırklar, gönderi- lenleri ya tanımamış ya da inkar etmiş- lerdi. Amerika'da da olduğu gibi hem sorular ve hem de yanıtlar en cahilin an- layabileceği şekilde basitti ve seyircinin inandıklannı destekleyen ve onaylayan şeylerdi. AEah ve peygamber sözcükle- rini sık sık kullanaraİc programı izleyen- lerden çoğu, eğer Amerika'daki karşı- tlan gibi paralı olsaydı, şüphesiz prog- ramdaki dini temsilciye onlar da servet- lerinden bir bölümünü bağışlarlardı. Seksenlerin ortalanna doğnı Ame- rika, dört yılı "yeniden doğmuş" Hıristi- yan Carter'ın yönetimi altında geçen, dini önemseyen başkanlann ontıncu yönetim yıhna giriyordu. "Ahlaki Ço- ğunluk Demeği" Başkanı James Fal- weü, hibe geliri yılda 300 milyon dolara yaklaşan "büyük" vaizci ve papaz BiDy Graham, televizyon papazlanndan Ja- mes Bakker ve Pat Robertson sık sık Be- yaz Saray'da pazar ibadetlenni yönet- meye davet edilmiş ve dinle ilgisi olma- yan televizyon şebekelerinde bile birçok açıkoturuma konuk oiarak çağnlmı- şlardı. İnanmayanlar cehenneme Batı'nın en dındar ülkesi Amerika'- da, bu dindarlar, kürtajı tekrar yasak- lamak. okullara din dersleri koymak ve "hümanist" dinin bir teorisi olan evrim- le birlikte insan yaraübşının İncil'de yazıldıği gibi öğretilmesini istiyorlardı. Sosyetenın suç ve esrar gibi her proble- mini dinin etkisinin azalmasında bulan bu grup ve taraftarlan. İncil'den bir sürü ömekler vererek halkı korkutmak- ta ve kendilerinin inandıklanna inan- mayan herkesi cehenneme mahkum et- mekteydiler. Böylece papazlar, Ameri- ka'daki dini programlarda imamlar da- hil diğer "•inanmayanlan" cehenneme gönderirken Türkiye'de de imamlar. papazlar dahil. gayri- müsbmleri aynı yere atı- yordu. İşin kötüsü Başkan Reagan, baa mezheple- rin İncü'ine sonradan ekle- nen ve genelde dünyanın nasıl sona erecegını na- ber veren "Revelations" (Açıklamalar) bölümüne inandığını söylüyordu. Bu sonun "Armaged- don" denen büyük bir sa- vaşla geleceğine inanan- lar. tarih boyu politik du- ruma göre bu bölümü değişik şekilde yorum- lamışlardı. Seksenlerin ortasında ya san renkli bir ırkla ya da komünist sistemli ülkelerle büyük bir savaş, po- püler yorumlar arasındaydı. Amerika'- nın başında ise dini inançlannı bir düğ- meye basarak gerçekleştirebilecek bir li- der vardı. Reagan yıllannı kazasız be- lasız atlatmamıza rağmen, onun döne- minde popüler olan "Armageddon" teo- rilerinın benzerlerini, Türkiye'de Şeyh Sait'e adadıklannı öğrenmem çok gari- bime gitmişti. İstanbul'daki Arap turistler 1986da kızım (o zaman 11 yaşm- daydı) ilk kez Türkiye'yi görüyordu. îstanbul'da çarşaflı Arap turistlere ba- karken daha önce ülkeyi ziyaret eden ağabeyine anlamını sormuş ve tatmin edici bir yanıt alamayınca soruyu bana yöneltmişti. İslam dininde kadırılann kapanma gerekçesi ve nedenlerini dinle- dikten sonra İslam erkeklerinin neden kadına bakarken hep cinsel şeyler dü- şündüğünü merak etmişti. Seyahat öncesi okuduğum bir kitap, Osmanlı İmparatorluğu'nun eğitimi en az önemseyen devletlerden biri olduğu- nu yazıyordu. 1986 seyahatimde Türki- ye Cumhuriyeti'nin de aynı yola sapıp sapmadığını merak etmiştim. Çünkü gittiğimiz her yerde, yeni camiler yapıldığını görüyordum. İlçemdeki hızla çoğalan camilere yeterli dini ele- man gönderme sıkıntısını hiç çekmeyen devlet, öğretmen yokluğundan aynı il- çenin lisesindeki bir sürü dersi boş bırakmıştı. Aynı zamanda ve özellikle >örem Güneydoğu'da. çocuklanma Müslü- man olup olmadıklan sık sık soruluyor ve dünyada herkesın yakında Müslü- man olacağı iddia ediliyordu. Bu iddia- lannı Amerika'da İslam'a dönen üç beş meşhur atlete dayıyorlar, fakat bunlar dışında Amerika'daki dini gelişmeler atı'nm en dindar ülkesi Amerika'da, bazı papazlar Incirden bir sürü örnekler vererek halkı korkutmakta ve kendilerinin inandıklanna inanmayan herkesi cehenneme mahkum etmekteydiler. Böylece papazlar, Amerika'daki dini programlarda imamlar dahil diğer inanmayanlan* cehenneme gönderirken Türkiye'de de imamlar, papazlar dahiî, gayrirnüslimleri aynı yere atıyordu. konusunda hiçbir şey bilmiyorlardı. Ör- neğin. kaç Amerikalının Hindu dinine geçtiğinden. kaçmın Raşniş gibi bir deli- nin peşinden koştuğundan ya tamamen habersizdiler ya da duymak istemiyor- lardı. Hem Kuran'ı hem de İncil'i okuduğumu \e İncilde başka bir pey- gamberin geleceği konusunda hiçbir şey yazılmadığını söylediğimi duyanlar, İncil'in kasten değiştirildiğini iddia edi- yorlardı. Amerika gibi bir ülkede bile düşün- meden inanan büyük kitleler varsa da felsefe vedinçeşitli boyutlanyla serbest- çe lartışılan konulardır. Değil Türkiye'- de başka inançlan sav-unma, belirli çiz- giler dışında kişisel inançlan tartışmak- tan bile korkuluyordu. Clkenin hayatı- nda din çok önemlı bir unsur olmuş, dinle herhangi bir çelişkisi olanlar "ye- raltına" inmişti. Dini okullardan tutun da Meclis'te mescit yapımına kadar Amerika örnek tutuluyor. Amerikan devlet okullannda "Nod" tatilinin "Laik anayasaya aykırıdır" dıye. "kış" tatih oiarak adlandınldığından söz edil- miyordu. Televizjonda hiç, basında da yalnız birkaç serbest düşünür olduğu görünüyor. bu düşünürlerin yazdıklan- na inananlar bile fıkirlerini açıkça be- lirtmekten korkuyorlardı. Terorizmin yuvası sayılan Güneydoğu'da. tero- rizmden fazla. tarihi 1400 yıl gerive at- mak ve herkesi kendi inançlanna köle etmek isteyen aşın dinci grup, en büyük endişemdi. TV papazlarının skandalları Amerika'da 1986'da Reagan'ın baş- kanlığının bitmesine iki yıl vardı. Bütün seçimlerde Reagan'ın partisi Cumhuri- yetçileri destekle\en dincı sağ. şans- lannı polıükada deneme zamanının gel- diğini zannedip 1988 önseçimlerine Cumhuriyetçi Partı'den katılmıştı. Adavlan. Pat Robertson, televizyon pa- pazlığiyla yılda 250 mil- yon dolardan fazla gelir sağlıyordu. Önseçimlerde seçmenin çok düşük bir yüzdesi o> verdi. Koyu dindarlardan (nüfusun >üzde onu civannda) ala- cağı büyük destekle zaten azınlık partisi olan Cum- huriyetçi Parti'nin adayı olacağmı hesaplamıştı Robertson. Fakat bu sıralarda. bü- yük televizyon papazlan. bir skandaldan öbürüne koşuyorlardı. Bunlardan Jim Bakker, sekreterinin ırzına geçtiğinden 40 yıl hapis cezası ye- miş. Jim Swaggard ise genelev kadı- nlannın resimlerinı (değişik cinsel poz- larda) çekmek hevesinden 200 mılyon- luk televizyon papazlığinı yitirmişti. Robertson da başa Hitler'inkinden bile daha az bir yüzdeyle geleceğini hayal edip kampanyasına başlamıştı. Küçük seçim beldelerine iki üç otobüs dolusu "din kardeşleriyle'' ve din bandolanyla gidip epey gürültü yapan Robertson. Iovva önseçimlerinde ikinci gelerek bü- yük bir sürpriz yapmıştı. Iovva'ya kadar Robertson'u hiç önemseme\en basın. Iovva'dan sonra her saçmabğıyla Ro- bertson'u ele almış, karikatüristler ve köşe yazarlan. kişiliği ve fıkirleriyle alay etmeye başlamıştı. Iovva'dan sonra yapılan Nevv Hampshire önseçimlerinde Robertson hezimete uğramış ve ondan sonra seçi- me biraz daha devam etmişse de seç- ıl 1976. Türkiye'de karşılaştığım birgenç bana merakla ABD'deki 'kardeşlerini' sormuştu. Ben de meraklanmış, bunlann kimler olduğu ve ne iş yaptıklannı öğrenmek istemiştim. cevap ilgincti: 'Kardeşlerim' aediği ilahiyat fakültesi mezunu gençlerdi ve ABD'ye TV papazlannın taktiklerini incelemek için gitmişlerdi. A ltı yıllık bir aynlıktan sonra, 1982'de Türkiye'ye geldiğimde buraya gönderilenlerin bazı dersleri çok iyi öğrendiklerini gördüm. Bir akşam televizyona baktığımda, programın dini olduğunu hemen anladım. ^ , —. odern bir sçt, şık giyinmiş Diyanet İşleri temsilcisi ve kafasını kurcalayan her şeye yanıt bulacağı etkisi veren konuk. Gördüklerim aynen Amerika'daki dini programlar gibiydi. menden yediğj tokatlann acısından çö- zümü televizyonda yine para dilenmede bulmuştu. Bush, 1988 önseçimlerini kazanmış ve dinci sağ, ister istemez tekrar o par- tiyi desteklemeye dönmüştü. Demok- ratlar. Yunan asıllı Dukakis'i aday gös- termiş, fakat Dukakıs. kolaylıkla kaza- nabileceği zannedüen seçimi kaybet- mişti. Dinci sağ, önseçimlerdeki ba- şansızbklannı Bush'un zaferinde kendi- lerinin büyük bir rol oynadıklan iddi- asıyla bertaraf etmeye çahşmış ve yeni başkanın altında programlannı gerçek- leştirmek amaayla kollannı sıvamı- şlardı. Dinin önem kazandığı bu ortamda. Amerikan Müslümanlan da seslerini yükseltmeye başlamıştı. Bunlann arası- nda, genelde çok eğitimli ve burada çok başanlı göçmen grubu olan Türkler de vardı. Aralannda birçoğunun Ameri- kan ış hayatının üst kademelerine yük- seldiği Türk göçmen grubu. kilisenin iş hayatında (Orneğin Amerikan genel müdürlerin yüzde 70'i muntazaman pa- zar ıbadetine kiliseye gider) büyük rol oynadığını görmüş ve reaksiyon oiarak da kendi dinini benimsemeye baş- lamıştı. Hıristiyan ailelerin çocuklannı kiliseye "pazar okullanna" göndennele- rine karşın. kendi çocuklannı "pa2ar camisi" okullannda Kuran ve ibadet öğrenmek için göndermeye başlamış- lardı. Zaten çok sayıda İslam ülkelerin- den gelen göçmenler. İslam'ı Amerika'- nın sayı oiarak ikinci büyük dini olan Museviliğeçok yaklaştırmıştı. Böylece belki kökü Türkiye'den ge- len bir deyim. "modern Müslüman" gru- bu oluşmuştu Amerika'da. Çoğunluğu- nun. Müslümanlığa Hıristiyanlık gibi "sosyal kulüp" gözüyle baktığı bu gru- bun üyeleri. zaten dine vicdan değil. sosyal gereksinim için dönmüşlerdi. Bunlar için dini incelemek ve anlamak gereği olmadığından, eğitilmiş, fakat din yönünden cahil kalmayı seçen bir Türk grubu oluşmuştu. Aynı zamanda Türkiye'deki aileleri hayli varlıkh olan- lar, oyunu iki taraflı oynuyorlardı. Tür- kiye'de koyu bir dinci başa gelse bile çı- karlannı gelişigüzel ve pek de zor ol- mayan birkaç hareketle fakat en önem- lisi. din konusunda sessizlikleriyle koru- yacaklannı düşünüyorlardı. Doktoralı kişilerin gümriik memurlan önünde dizlerini titreten kültürün çocuklan, aşın dincilerden, gümriik memurlan- ndan bile daha çok korkmuş ve sessiz kalmışlardı. Yarın: ooksanlı yıllar POLITIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Rakı Söyleşilen... Hazırlanan yasa devletin elinde ne kadar 'kamu konu- tu ve sosyal tesis' varsa, haraç mezat satışa çıkarıyordu ki, Çankaya'da veto edildi. Şimdilik devlet kamu tesisleri ve lojmanları askıdadır. Ama bir yetkili hükümet üyesi Başbakan adına konuşurken, "Er geç bu tesisler satıla- caktır" diyor. Bu iktidar devlet malı vefabrikası satmaya meraklıdır, satar. Devlet lojmanları dendi mi hatırıma Saracoğlu Evleri gelir. ikinci Dünya Savaşı'nın konut sıkıntısı döneminde bunlar yapılmıştı. Bu evlerden birini çekebilen memur yaşadı demekti Adı üstünde bu evleri Başbakan Şükrü Saracoğlu yap- tırmıştı. Bakanlık. Dışişleri Bakanlığı. Başbakanlık yap- mış olan Saracoğlu ilginç bir adamdı. Çalışma saatlerin- de bakanlıktan sıvışır, Gençler Birliği - Ankaragücü'nün (ya da herhangi bir kulübün) maçını seyrederdi. Arandı- ğında maçta bulurlardı. Bir başka merakı da satrançtı. Kızılay'da Kutlu'da (bir pastane) birini bulur satranç oy- nardı. Oynadığı satranççının kimliği önemli değildi, oyu- nu bilsinyeterdi. "Karpiç'e ancak Dışişleri'ne meslek memuru oiarak girdiğim 1940 sonbaharından sonra gidebildim" diyen Semih Günver Tac Mahal Oteli' adlı anı-öykü kitabında o günleri ne güzel anlatır. O yıllarda Karpiç'te mönü ya- pılırmış. ilk mönüyü Saracoğludan yiyor. "O tarihte özel kalemde çalışıyordum. Bakanın rande- vularının bitmesini bekliyor, geç saatlere kadar aç kalı- yorduk. Saat 13.30'dan sonra işleribiten Saracoğlu, bizi öteki meslek arkadaşlarımızla birlikte ödül oiarak Kar- piç'e davet ediyordu. Bakanın masasında uslu uslu otu- ruyor, bize seçtiği yemekleri yiyorduk. Saracoğlu futbol meraklısıydı (şimdi oğlu Aydın da öyle). Her cumartesi günü maça giderdi. Hangi takımın maçı olsa, hangi sa- hada oynarsa, yağmur demez, çamur demez giderdi. Biz de birbahane bulur, sıvışırdık." Semih Günver'in bir elçi oiarak dünyada gezdiği pek çok ülke, kent ve yer var. Hepsini de Tac Mahal Oteli nde tatlı tatlı içtenlikleyazmış. Bir büyükelçinin ustalığı kale- minin üstüne de bastırıyor. Dün anlattığı kadar bugünü de anlatmasını, daha doğrusu seçmesini biliyor. Eskiye doğru yönelirsek hep bildiğimiz, tanıdığımız Ankara... Ben Ankara'dan ayrılalı yirmi yılı geçti. Her şey değişiyor, eskiyor, yenileniyor, bazen de yok oluyor. Sayın Semih Günverle aramızda 3 yaş fark var; o yıllar için önemli, bugün için yaşıt sayılırız. Ankara'nın yeni- len, içilen, gezilen yerlerini biliyoruz. Kimi de yerinde yok. Kimini de unutmuşuz. "1982'de emekli oldum, An- kara'ya döndüm" diyor. Bugünkü Ankara lokantalarını da şöyle anlatıyor "... Pek çok sıradan lokanta var. iddialı olduklan kadar da uydurma. Kendimi iyi hissettiğim zamanlar klasik Türk tencere yemekleri için Sıhhıye'deki Hasan Usta- nın alçakgönullü lokantasına, içim Amerikan ve Fransız spesyalitelerini özleyince, Çankaya daki Atakule de ye- ni açılan Tuttis e gidiyorum." Sayın Semih Günver, anlaşılıyor ki, Posta Cadde- si'ndeki bohem 'şuarâ meclisleri'y\e ülfetetmemiş, etse etse birkaç satır da onlar bulunurdu. Avareleriz, felekzedelehz, bi-nevalanz Âlemde muhabbete muhtaç gedalarız Genç hariciyecilerimizden Ergun Sav da belli ki ger- çekten rakıcı, 'Rakı Sohbetlen'ni yazmış. Biraz eğitici olmakla beraber yararlı bir kitap. Rakı için bildiklerini, gördüklerini, işittiklerini yazıyor, eski yeni her şey var. Özellikle de kendi çevresinde geçen fıkralaşmış öyküle- ri almış. Kızılay'da Bayındır Sokak'ta bir Kalem' vardı, nedense onu unutmuş. Belki de Kalem, büyükelçi oiarak yurtdışmda bulunduğu yıllara rastlamış. Atila Sav'ın evi- nin tam karşısındaydı Kalem. Dışişleri'nden söz açılmışken ıçkicilerden Fu Ce/a/'i anmamak olmaz. Celal Akbay da unutulmaz içkiciler- dendi. Daha Mülkiye'de öğrenclik yıllarında Ziya Sav'la adları çevreye yayılmıştı. Celal içer içer Altındağ'daki (gecekondu) sevgilisinin sokağında soluğu alırdı. Bir harciye memuru için bağışlanmaz bir çılgınlık. Ziya Sav'ın da pijama ile Ankara Palas'ın pavyonuna gitmesi meşhurdur. Celal, emekliye ayrıldıktan sonra bir daha ortalıkta pek görünmedi. Yakından tanıyanların söylediğine göre Fransa'ya yerleşmiş. Sigarayı bırakma haftasındayız. Ben sigarayı bırakalı 14yıl olmuş; siz hâlâ sigara içiyor musunuz? Sakın ha!.. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Kökeni Orta Asva'ya, Çin'e uzanan ve stilize edilmiş çiçek, dal, yaprak motiflerinden oluşan be- zeme... Yoksul kimse. 2/ Güneşin tutulum üzerin- de görünür dönme hare- ketini yaparken, gök ekvatorundan geçtiği ve 6 geceyle gündüzün eşit ol- j duğu dönem... Yağda kı- zartılarak pişirilen bir 8 çeşit yiyecek. 3/ Efendisi- g nin hizmetinden avnlmış gezgin samuray... Sazın en ince ses veren teli. 4/ Uzaklaşmak. ara açıl- mak. 5/ Bir renk... Kolaylıkla kan- dınlabilen. 6/ Kızılderililerin bir- birlerine armağanlar verdikleri dinsel bayram... Eski Mısır'da gü- neş tannsı. 7/ İspanyollann sevinç ünlemi... Yapmacıklı davranış. 8/ İslam devleti uyruklu gayrimüs- lim vatandaş... Kaz Dağı'nın antik dönemlerdeki adı. 9/ Erhan Be- ner'in bir romanı. YLKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ "Kaba, anlayışsız, ahmak" anlamında argo sözcük. 2/ Tele- fon sözü... Kalınbağırsak iltihabı. 3/ Türlü müzik araçlannın verdiği sesleri birbirinden ayırt etmeyi sağlayan ses özelliği... Bir sanat yapıtında işlenen konu. 4/ Deniz kuvvetlerinde bir rüt- be... Su. 5/ 20 Ekim 1827'de Osmanlı donanmasının yenilgisiyle sonuçlanan deniz savaşı. 6/ Alfred Hitchcock'un tanınmış bir filmi... Kadın üzerinde tam bir egemeniik hakkına sahip oldu- ğuna inanan erkek. 7/ Anlama yeteneği... Doku teb'. 8/ "Gizle- sem de -- etsem de canımsın benim" (Şeyh Galip)... Bir nota. 9/ Meyve kurusu... Asya'da bir ülke. İLAN T.C. SARIYER SL LH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Sayı: 1978 16H.Vasi Mahkememızin 1978 16 H Vasi savılı ilamı ile mahcur Şükrü Kaya'nın vasisi babası Ali Kaya. 29.12.1992 tarihinde vefat etmekle, Gümüşhane, Şiran, Kınntı Köyü. cilt 048 02. sayfa 27, kütük 57'de nüfusa kayıtlı Salih ile Arife'den olma 1337 doğumlu üvey annesi Akgül Kaya mahcur Şükrü Kava'ya vasi oiarak atanmıştır. Hüküm özeti yerine kaim obrıak üzere ılanen tebbğ olunur. Basın: 6081
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear