23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21EKİM1994CUMA 14 KULTUR Bu yıl Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Kenzaburo Oe'nin yapıtlannda iki tema var: Nükleer tehditve özürlübir çocukKültür Servisi - Bu yıl Nobel Edebi- yat Ödülü'nü kazanan Japon yazar Kenzaburo Oe ıle. ödülü kazandıktan sonra ilk röportajı Le Monde gazete- sinden Philippe Pons yaptı. Söyleşiyi sunuyoruz: Siz Jean Patıl Sartre'dan çok etki- lenmiş bir yazarsınız. O Nobel Edebi- yat Ödülü'nü kabul etınemişti, siz etti- ıtiz. Neden? Ben bugünlerde de sık sık Sartre'ın kitaplannı okuyorum. Onun bu ödülü kabui etmemesi çok önemli bir mesaj- tır. Bir Asyalı olarak benim için böyle bir ödüle değer görülmek onurdur. Yasunari Katvabata. 1968 yılında No- bel Ödülü'nü aldığında bu. bir anlam- da kutsal Japon geleneğinin kabul görmesiydı. Şimdi benim aldığım ödül ise, savaştan sonra yaralannı saran ve yeni yeni kendine gelen bir Japonya'- nın ödülü. - Farklı anlatun olanakları bulmak için romana yüz çevirdiğinizi söylcmiş- tiniz... Basının genellikle benim sözlenmı alıp abartmak gibi bir eğilimi var. Bır roman yazarken ben. benim için Shi- oku ormanındaki bir \ adi gibi bir yer (doğduğu yer) ardından da efsaneleri- mi ve karakterlerimi yaratınm. Son romarumı yazarken oldukça yoruldu- ğumu belırtmem gerekiyor. Kendimi tükettim. Sanki aynı yollan yüzlerce defa arşınlamışım gibi bir duygu uyandı içimde. Nobel Ödülü de bu duygumu pekiştirdı. Kendimi eğitmek istiyordum. Çağ- daş edebıyata çok büyük katkılarda bulunduğuna ınandığım Spinoza yı yeniden okuyorum. Yeni bir edebi anlatım bulabilmek nedeniyle beş yılımı araştırma yaparak geçirmeye karar verdim. Bulacağım anlatım for- mu hiç kuşkusuz pek çok türün bir sentezi olacak. Ben yaşlılann kaybettı- ği umudu taşıyan çocuklara da ulaşa- bilen, onlann da anlayabıleceğı metin- ler yazmayı hedefliyorum. Belki de böylece kendıme dönerek, küçük bir ışık keşfedebilir, boş bir kağıda ye- niden varabılirim. Belkı bır gün son bölümü yazanm, böylece yaşarruma farklı bir yönden bakmış olurum. Oğiumun varlığı için yazmaya başladım - Siz Hiroşima ve Okinavva üzerine röportajlar yazdınız. Bu röpotajlar siz- ce edebivatâ ne kazandırdı? Ben bunlan yazmaya başladığımda küçüktüm ve çok fazla yaşam tecrü- bem yoktu. Vatandaşlanmın sonınlan üzerine konuşurken hep kendi yaşadığım çev- renin sorunlanyla özdeşleştirmeler yaptım ister istemez. Şimdi yeniden bu yaalan yazacak olsam. İnsan'ı bütün- lüğü içınde anlamaya çalışırdım. însan üzerine yazılmış en önemli eser. günü- müzde hala Dante'nin "Cehennem"ı. - Romanlarınızın çoğu, özürlü çocu- ğııaıız Hikari'nin çevresinde gelişiyor. Eğer çocuğunuz olmasay dı da böyle ro- manlar yazabilir miydiniz? Bır gün bır eleştirmen. "Hikari ol- masaydı Kenzaburo Oe de obnazdı" demışti. Otuz yıldır romanlanm iki tema çevresinde gelişiyor: Nükleer tehdit ve özürlü bir çocukla yaşamak. Ancak sonuç olarak ne üze- rine yazdığınız o kadar da önemli de- ğıi. Hiçbir itici güç olmadan. şans eseri bulunmuş bir konudan yola çıkarak da insan pek çok konuyu aydınlatabi- lir. özürlü bir çocukla yaşamak... - Romanlarınızda adeta sözü çocuğu- nuza bırakıyorsunuz... Tabıi kı. Özürlü bir çocukla yaşa- mak, hergün yeni bir şey öğrenmek de- mektir. Dante'nin "Cehennem"inin etrafında uzak ülkelere yolculuk yap- mak demektir. Romanlanm Hikari'- nin çevresinde biçimleniyor. Ben, onun yerine kelimelerle karşı koyuyo- rum. Uzun süre Hikari hiç bir şey ıfade edemiyordu. Sonra müzikle iletişim kurmayı öğrendi. Bundan sonra da ben onunla dünya arasındaki arabulu- cu göre\ımi bıraktım. -Son romanınız "Neşelen" sözü üze- rine kiırulu. Hangi ntutluluktan, neşe- den söz ediyorsunuz? Bu söz Wiltiam Yeats'in bir şiirinde geçiyor. Bu sözü benim acı ve sıkıntı dolu bir yaşam süren baş kahramarum söylüyor. Ben yaşamımı bu emirle noİüalamak istiyorum. - Oğlunuz doğduktan sonra Hiroşi- ma'ya gittiniz. Bu deneyim yaşamını- zda ve sanatuuzda bir dönüm nok- tasıydı. Sizde ne gibi değişiklikler oldu? Hiroşima ve oğiumun doğumu ta- mamen benim iç dünyama bağlı şey- ler. Sonın, benim oğlumu olduğu gibi kabul edebilecek güce sahıp olmamdı. Kaçmayı ya da oğlumu kaçırmayı dü- şündüm. Sonra doktor Fumio Shige- to'ya rastladım. kendisi de radyasyon kurbanıydı ve kurbanlan tedavi edi- yordu. Bu genç doktorun enerjisi beni şaşırtı. Ve oğiumun varlığı için mey- dan okumaya karar verdim. Ve bu ka- ran aldıktan sonra da yeniden yazma- ya başladım. Japonya kimliğini yidren iilke - Böylece sabretmeyi de öğrendiniz... Ben Sartre'ın görüşlerini benimse- yen biriyim. Ve "saçma" lafı benim için çok şey ifade eder. özürlü bir ço- cuğunuzun olması trajik bir biçimde normaldir. bu yaşamın saçmalığına da işaret eder. Ben sabırlı olmaya karar verdim. Günlük yaşamda sabırlı ol- marua gerektiren pek bir şey yoktur. Ancak yazıda durum farkb, insan sabırb olabilir. - Hiroşima kültürünün kapalı bir ta- rafı var. Bu aynı zamanda yıkıntı ve acuıuı bir sembolü. Ancak bu durum. ölümün her zaman için kabul edilemez bir durum oMuğunu da kamrJıyor. Hiroşima Japonlar için çok kötü bir deneyım oldu. Bu soruna bir uygarlık 'özürlü bir çocukla yaşamak her gün yeni bir şey öğrenmek demektir/ sorunu gıbı bakmak lazım aslında. - Çağdaş Japon topiumu üzerine ne düşünüyorsunuz? Japon îoplumu bence içinden çıkıla- maz bir durumda. Japonlann ekono- mik açıdan zengm ve gehşmış olduğu- nu söyleyenler basıt bir bakış açısına sahipler bence. Japonya, kimliğini yitı- ren bir ülke. Bize sorulan soru da bu kımlığin ye- niden nasıl kazanılacağı. Dışanda Ja- ponya hep homojen bır ülke olarak tanınır. Bu çok yanlış. Bence Japonya tam anlamıyla kanşık bir ülke. Yazar ola- rak benim de özellikle önemsediğim bu kanşıklıkla bırhkte yeniden kimli- ğımizı edınebileceğ)mizı düşünüyo- rum. - Politikayla ilgileniyor musunuz? Ben şimdiye kadar hiçbir siyası par- tiye üye olmadım. Ancak sosyal olay- lara katıldım. (Atom bombası kur- banlannın korunması. Okinavva'daki Amenkan üssüne karşı yapılan eylem- ler) Ben insan haklannı savunuyorum veantimilitarisüm. 1975 yılında Güney Kore'de rejim karşıtı bir şainn tutuklanmasını pro- testo etmek için açlık şrevi yapmıştım. Bir entelektüel çekınmeden inan- madığı şeylere karşı çıkabilmeb. Sü- reklı karşı çıkarak yaşamalı. Benim ıçın Günter Grass tam olarak entelek- tüel bır mücadele adamıdır. - Bize bir romaıunızın aynı zamanda bir romanınızın adı olarak sorduğunuz sorumın yanıtını verir misiniz? "Bu çılgınlıkta nasıl yaşaıur?" Bu sözler Amenkalı şair Wystan Hugtı Auden'den almdı. Benim burada görevim soruyu sormak, yanıtını ver- mekdeğil. Çılgmhk içinde yaşamak, yaşamayı sürdürmenin tek yolu. Ben yaşamımı: sık sık aklımıza takılan bu emiri tek- rarlamadan sürdürmek istiyorum: 'Neşefcn' EDEBİYAT DUNYASINDAN YORUMLAR: GÜRHAN UÇKAN STOCKHOLM - Kenzaburo Oe, Hiroşima faciasından 10 yıl önce doğdu. "Bomba" atıldığında Shioku Adası'ndaki köyündeydi. Kısa süre içinde. çıplak gözle görmediklerinin ne olduğunu anladı. Nobel'i aldığını öğrendikten sonra ilk demecini. Isveç'ın bınnci kanalının haber programı Aktuellt'e verdi. Derhal aynı konuyu ırdeledi: "Yazaruğınun en önemli konusu, Hiroşima ve Nagasaki. Yani. nükleer silahlarla insanlann yok edilnıesi. Bu nedenie; insanlann öldürülmüş ol- masını, içinde bultınduğumuz yüzyılın en sarsKi oiayı olarak göriiyorum." Oe'nin bazı yapıtlan, özürlü ço- cuklarla ılgilı. Bunun nedeninı. şu anda yirmili yaşlara ulaşmış olan be- yin özürlü oğlunun varlığı oluşturu- yor. Genç oğlu, şaşılacak derecede müzik yeteneğine sahip. Nobel'lı baba Oe, oğlunun ikinci CD'sini Stockholm'de tanıtmaktan söz edi- yor... Kenzaburo Oe'nin İsveçce'de üç yapıtı \ar: üçü de roman. Çevirmen- leri, anne Eiko ve kızı Yukiko Duke. Ana-kıan orıak görüşü. Oe'nin Ja- pon edebiyatına önemli yenilikler getirdiğı ve gayet somut yazdığı için çevrilmesinin güç olmadığı. Yukiko, Oe'nin dilinin şiırsel olduğunu ve ül- kesine edebiyat dünyası bakımından büyük yenilikler getirdığini söylü- yor. İsveç'tekı Japon gazetecilerin en kıdemlisi Tamiko Bjerner, Oe konu- sunda gazetemizeşu açıklamada bu- lundu: "Bu yıl Oe'nin kazanacağını sanmıyordum. Geçen yıl buraya rev mi konuk olarak gelmişti, ama ödülün ona verilmesi için gerekli yaşa. orta- ma, henüz sahip olmadığını düşünüyordum. Japon edebi- yatının belki de en seçkin adı. Konuların üzerine gitmeyi, seçtiklerini deşmeyi sever. Aynı zamanda, be> ninden özürii olan oğlunun, müzik yeteneği olması onu çok etkiler. Şimdi ödüMen çok, oğlunun bir an önce hareket edebilmey i arttır- masını ve babası olarak sahip çıkabilmeyi düşünüyor. Yukiko Duke dc aynı görüşte: "Bu yıl da onu es gectiklerini sanıyordum. En küçük bir hazıriık olsun yapmadık." (Aslında yanlış. Kitabın yayıne- vı Bonniers, daha sabahtan şampanyalan hazırlamıştı bıle ..) Geleneksel Japon görünümüne karşı çıkıvor Isveç'in en büyük yayınevi ve bır kez daha bır Nobel'ın geleceğmi tahmin etmeyı başaran Bonnıers'ın basın so- rumlusu Ingela Palrmjtst, Oe'nin gecen yıl katıldığı Göte- borg Kitap Fuan'nda çok sevildiğini ve yazann. Selma La- gerlöf düşkünü olduğunu söylüyor. İsveçlı eleştirmen Ma- deline Gustafsson, Oe'nin yazarbğının hem kışisel hem de toplumsal olduğu görüşünde: "Onun yapıtlannda. yaşlı ve içine kapamk Japonya; çağdaş ve uygar büyük kent kül- türiiyte ve yerli mitler, Batı edebiyatıyla karşilaşıyor." tstanbul Devlet Tiyatrosu'nda Cüneyt Gökçer'in sahnetediği 'Cadı Kazanı'nda Zafer Ergin. Deniz Gökçer ve Haluk Kurdoğlu oynuyorlar. 'Kazan hâlâ kaynıyor... 9 Kültür Servisi - Yıl 1692. Türlü boş inanç ve korkulann hüküm sür- düğü Salem'de akıl almaz bir oyun oynanmakta. Kentte pek çok kışi şeytanla işbirliği yapmakla, cadılı- kla suçlanıyor, komşunun komşuya güveni yok. Tam bir kaynayan cadı kazanı. Suçlamalan kabul etmeyen- ler için darağaçlan kunıluyor her gün... Ya yalan söyleyeceksin. ya öleceksin. Ya bu cehalete meydan okuyacaksın. ya da boyun eğip ya- şamaya devam edeceksin. İşte bu iki yol arasında boca- layarüann öyküsü Arthur Miller'ın "Cadı Kazanı". Bugün Cüneyt Gökçer'in rejisiyle Devlet Tiyatrolan'nda bir kez daha oynanırken görülüyor ki. aradan geçen yüzyıllar, oyunun güncelbğın- den pek de bir şey götürmemiş. "Bu kazan hala kaynıyor, keşke kayna- masa" diy or Cüneyt Gökçer kendisi için özel bir yeri olan 'Cadı Kazanı'- nı üçüncü kez sahneye koyarken: "EUinci sanat yılımı kutlamak için bu oyunu önerdiklerinde bana çok cazip geldi çünkü bu oyuna ayn bir tutkum >ar. 2. Dünya Savaşı sonrası dünya tiyatro edebiy atında seçkin bir yeri olan, bana göre çağdaş bir tra- gedya bu oyun". Dekorlan Refik Eren. kostümlen Hale Eren, ışık düzeni de Nuri Özakyol tarafından gerçekleştirilen oyunda, Zafer Ergin, Deniz Gökçer, Haluk Kurdoğlu, Suna Akbel, Ke- mal Bekir, Alp Öyken, Serpil Ta- mur, Numan Pakner, Aybanu Av- kut, Yıldız Kültür, Merâl Bilginer, Işıl Dayıoğlu, Metin Beyen, Seray Gözler, Funda Eskioğlu, Nur Subaşı, Selçuk Kıpçak. Alptekin Serdengeç- ti, Erdoğan Ersever ve Melek Gök- çer rol abyor. Cüneyt Gökçer, 1958 yıbnda Anka- ra'da, 1970 yıbnda da İstanbul'da sah- neye koyduğu oyunun bugünün Tür- kıyesı'nde seyirciye verecek çok şeyi olduğu ınananda: "Bu oyun. gerçek- ten yaşanmış bir olay. Insanlar bir adamın karısı kitap okuyor diye kaduıı mahkemeye veriyorlar >e idama mah- kum oluyor. "Devletin anahtarlan bir- kaç kızın elıne geçmış. oynuyorlar bı- zımle' diyor Proctor. Buna benzer şey- ler maalesef geçen yüzyıllara rağmen tekrarlanıyor. Bir kısmı bunu kabul etse de etmese de içinde bir gerçek pay ı oldu- ğu inancındayım." Arthur Mıllerın 1953 yıbnda yazdığı 'Cadı Kazanı' ilk oynanışında dönemin aydın avcısı sayılan McCarthy'nin önderliğindekı soruş- turmayı çağnştırdığı için yazar suç- lanmış. Öysa ki. Mıller oyununun yalnızca bir politik bildiri sayılmasma karşı çıkmış. kışinin vicdan hesaplaş- ması ve kendine biçtiği değer üzerinde de durduğunu vurgulamış. Cüneyt Gökçer de oyunda evrenseî olan, de- vamlı olan şeylerin bunlar olduğunu, politik dönemlerin gelip geçici olduğu- nu bebrtiyor. "Cadı Kazanı". son derece sade bir dekora sahıp. Sahnede kullanılan eş- yalann dışında hiçbir fazlalık yok. Gökçer. oyuna bir Yunan tragedyası gibi yaklaşmış. " Refik ErenTe birlikte dört ayn mekanda geçen oyunu yalın bi- çimde, tek ana dekor içinde parçaları dcğiştirerek bütümi koruduk. Her şey tekstin içinde. Detay kullanmava gerek vok" Oyun başladığı andan ıtibaren kor- kunç bır gerilim oluşuyor salonda. Bu. bıraz tekstin ürkütücülüğünden kay- naklanıyorsa da. rejinın de payı bü- yük. Gökçer sahnede bir saniye bile gereksiz sükuta tahammülü ol- madığını belirtiyor: "Sükutlan çok se- verim tiyatroda, Çehov'u da çok seve- rim bu yüzden. Ama bu sukutların de- ğerlendirilebiunesi için 6lü sükut diye- ceğimiz şeye ver vermemek lazım. Mü- zikte nasıl ritim diye bir şey varsa. tiyat- roda da bu olmalı. bunu sağlamak da repsörün görevi". Cüneyt Gökçer için bu oyunun bir anlamı da, kızı Deniz Gökçer'le birlik- te çalışıyor olması. Gökçerler. oyuncu- yönetmen ilişkisıni de ikinci kez yaşı- yorlar: "Bu da gerçekten hoş oldu, De- niz de istiyordu böyle bir şeyi. Oyun SH rasında onu tamamen roldeki şahsiye- tiyle göriiyorum. Deniz'in canlandırdığı Eİizabeth. değişik bir karakter. Öyle bir kişilik ki, affedemiyor bir türlü. Halbuki tamam. adam. bir günah -on- lann tabiriyle- işlemiş, ama bir defa ol- muş, o nedenden ötürii de yedi ay şehre inmemiş. Ama onu bir türlü affedemi- yor. Bununla beraber, bir asil tarafı. gene bütün görevlerini yapıyor... Ve ne kadar özgür düşünüyor. Kocası ona "Ben itiraf etmeyi düşündüm, ne der- sin' dediği zaman 'Kendı karannı ken- din ver' diyor". Deniz Gökçer de, Ebzabeth'in yo- ğun duygulan olan. ancak bunu içinde hapsetmiş bir kişilik olduğunu belirti- yor: "Dtş görünümüyle belki soğuk, durgun gibi görünen bir kadın, ama bü- tün fırtınalar içinde kopmakta. Son de- rece dürüst, kişilikli. hay atında yalan söylememiş. Belki Salem'de türlü pis- liklerin. iftiralann. yalanların kol gezdi- ği bir ortamda dürüst kalmış birkaç ka- rakterden biri. Bu özelliklerini vurgula- maya çalıştım oyunumda" Elızabeth- in kocası John Proctor. Zafer Ergin'ın canlandırdığı Proctor, bır zamanlar Valın ve genç olmasına karşın, çağdaş özellikler taşıyan klasik bir > azar. Bonniers. Oe'nin "Kabus" adlı romanını İsveçce'de 1964'te yayımlamıştı. "Futbol Zamanı" adlı romanını yayımlaması ıse 1989'u buldu. Son olarak da "M/T ve Orman Harikalanyla flgili Yazüar" 1992deaynı yayıne- vınden çıktı. Edebiyat dünyasından gelen ilk tepkilerin bazılan şun- lar: Necip Mahfuz (Nobel sahıbi, Mısırlı yazar): "Bir Japon daha mı? Hiç tanımıyonım. Bu tür yazarlar, ancak ödülü ka/andıktan sonra Arapçaya çevriliyorlar." Fredric Jameson (ABD'dekı Duke Cniversitesı'nın ede- bıvat profesörü). "Nefis bir seçim! Oe, benim en eski dostlanmdan biri. Diğer hiçbir Japon yazara benzemiyor. Onun yapıtlannda, o eski, bildik Japon ulusçuluğunun izine rastlanmaz. Bir bakıma, Japonya'nın en Amerikan yazandır. En dışa açığı, bağımsı/ı. Diu'nde bu özellikler derhai belli oluyor. İngiliz- cede The Sılent Cry' (Sessiz Ağlayış) adıyla yayımlanan nefis güçlü romanında, Japon toplumunun 186O'lı y ıliardan günümuze yaşadığı üç büyük tarihsel kesit dile getirilir. Se- çim çok başanlı, çünkü hiçbir tanıtım özelliği ödüllendiril- miyor. Oe, ne resmi ne de bireysel olarak hiçbir şeyin temsil- cisi değil. Tam tersi, geleneksel Japonya görünümüne su- rekli olarak karşı çıkıvor." Angek) Rinaldi (Fransız haftabk dergi rE.\press'ın eleştirmenı): "Isveç Akademisi'nin seçimi beni çok mutlu etti. Oe, Fransa'da az tanını- yor, ama çok güçlü bir yazar; aynı za- manda ozan. Sarlre üzerine bir doktora tezi yazdığı için, bizi de ayrıca ilgilendi- riyor. Nobel Ödülü, edebiyat çevrele- rinde çok önemli, ama nedense Fransa'- da satışı etkilemiyor." Sibylle Cramer (Alman Die Zeit'ın edebiyat eleştirmeni): "lyi bir seçim. Oe, yalın ve genç olmasına karşın, çağ- daş özellikler taşıyan klasik bir yazar." S. B. Verma (Yeni Delhı'deki Neh- ru Üniversitesı'nde Japon edebiyatı profesörü): "Oe, yalnızca anlatış biçi- miyle değil, insanlığa baluş şekliyle de Japon edebiy atındaki yeni bir oluşu- mun temsilcisi. Japon edebiy atında. Mishıma ve Kavvabata'dan sonra olu- şan her şey, onun yapıtlannda görülü- yor. Romanlan, günümüzdeki dünyay- la fevkalade ilgili. Bu ödül, bütün Asya edebiyatı için de çok yerinde oldu. Hin- distan'da ve Doğu Asya'da Nobel'e layık çok yazar var. Sonın, ya hiç çev- rümemiş olmalarından ya da yetersizce çevrilmelerinden kaynakianıyor. Örne- ğin. Hindistan'ın çağdaş yazarlarının çoğu. İngilizce değil, 20'ye yakui yerel dilden biriyle yazıyor ve bu nedenie de ülke kültürünü gayet başanlı olarak yansıtıyor." Verma'nın Nobele adayı ıse Ajgyeya. Marcel van Nieuvtenborgh (Fle- menkçe yayımlanan DeStandaards'ın edebiyat ekinın sorumlusu): "Hugo Claus'un kazanacağnıdan emindik. Artık umudu kestik. Ya şimdiydi ya da hiç. Kenzaburo Oe, on yıl bekledi. Eğer Hugo Claus'un da on yıl beklemesi ge- rekirse çok geç kalınır. Ben kişisel ola- rak Brodsky ve NValcott gibi ödülü haklı olarak kazanan yazarların No- bel'e, Oaus'dan daha layık görülmele- riru'n nedeninı anlavanmorum. kısa bir fbşkı kurduğu genç kız ta- rafından şeytana hizmet etmekle suçlanıyor. Zafer Ergın. Proctor'u yine Proctor'un sözleriyle tanımlı- yor- "Her ne kadar Ben kimim. ne- yim Tannm sen bana yardım et' di- yorsa da, aslında insanlan cehaletten kurtaracak olanlann gevşemesi yü- zünden. 'benım gibılenn' diyor, gevşemesi yüzünden ve karşısındaki- lerin, "yalan büe gerçek' diyen kara vkdanlı kişilerin yüzünden 'Alluh la- net edıyor soyumuza" diyor. Bu Proctor'un kişjliğini ortaya çıkaran bir söz". Proctor rolünü kendisine yakın bulup bulmadığını sorduğu- muzda da bu rolü herkesın kendine yakın bulmasını dilediğini söylüyor: "fyilik, güzellik. doğruluk, dürüstlük açısından çağımızda. özellikle ülke- mizin milyoniarca Proctor'a ihriyacı var". Oyunun üçüncü olumlu karakteri ise Haluk Kurdoğiu'nun oynadığı Rahip Haie. İyi niyetb. doğruyu. gerçeğı arayan bir kışılık. Haluk Kurdoğlu bu rolü 35 yıl önce de yo- rumlamış: "Fakat o zaman tabii Ha- le'den biraz daha gençtim, şimdi Ha- le'den biraz daha yaslıy ım. Hale oyu- nun içinde o cadı kazanını kaynatan kişilerle hiç ilgisi olmayan, tamamıv- la iyi niyetle yaklaşan. bir ara o kızlann oyununa kanan. ama sonra doğruyu keşfeden ve tamamen Proc- tor'un yanında olan bir adam. Ama tabii ki dönen çarkın içinde o da po- tanın içinde eriyip kayboluyor. Hiç- bir şey bu kaynatılan kazanın ya da oynanan oyunun bitmesini sağla- vamıyor. Dinin istismar edilişi: din yoluyla. din kisvesi altmda bir sürii yanlışlıkyapıunası, kazanlar kay- natılması... Tabii çok giincel". Oaus'da da aynı canlıiık, güç ve düşgücü var. Oe'yi kabul etmek daha kolay. Her ne kadar onun dünyası, Cla- us'unkinden daha farklıvsa da ikisinin ortak bir yanı var İkisi de savaştan ve Amerikan edebiyatından etkflenmişler- dir." Jose Maria Martin (İspanyol El Paisın kültür şefı): "tspanya'da tek ro- manı yayunlandı. Birim, Japon edebi- yatıyla ilgili bilgilerimiz her zaman ye- tersiz olmuştur. Bu vesileyle bilgiierimi- zi tazelemek zevkini tadacağız! Son za- manlarda hem İspanvolca yazılan ede- biyat hem de Anglosakson edebiyatı epey ödüllendirildi. Bizden bu yılki ödül için üzerinde spekülasyon yapılan bir yazar yoktu. Ne yazık ki, üç kıtada ko- nuşulan Portekizceye henüz Nobel ve- ribuedi. Jorge Amado. bu konuda çok mükemmel bir aday. Onun yerine, biz de Japonlarui mutluluğunu paylaşaum artık." Akbank Caz Festîvali sûrûyor • Kültür Servisi - Akbank 4. Uluslararası Caz Festivali pazar gününe kadar devam ediyor. Festival kap>samında bugün saat 20.00'de Sabana Center Hacı Ömer Salonu'nda Dave Liebman Group'un konseri yer ahyor. Soprano saksafon çalan Liebman'a tuşlu çalgılarda Phil Markovvitz. basia Tony Marino, gitarda Vic Juris, davulda da Jamey Haddad eşlik ediyor. Topluluk, yann 17.00'de de bir konser verecek. Aynca yann ve pazargünü saat 20.00'de ise Marty Ehrb'ch Quartet bir konser verecek. Ehrlic'in ako ve soprano saksafon ile klarnet çalacağı konserde tenor ve soprano saksafon ile vokalde Stan Stricland, davulda Michal Sarin, basta da Michael Formanek yer alacak. Nyssa Kütüphanesl en iyi korunan ikinci antik kûtûphane • AYDDM (AA) - Roma çağının ünlü coğrafyası Arnas> ab Strabon'un da eğitimgördüğü antik Nyssa kenti kütüphanesinin, Efes Celsus'tan sonra Anadolu'da en iyi korunan ikinci kütüphane vapısı olduğu bildirildi. Aydın'ın Sultanhısarilçesi yakmlannda bulunan Nyssa antik kenünde yürütülen arkeolojik kaza çalışmalannın bu yılki bölümü tamamlandı. Kazı başkanı Ankara Üniversitesi Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Vedat İdil'den alınan bilgiye göre Karia uygarbğının en önemli yerleşim merkezlerinden Nyssa'nın agorasında kazı çalışmalan sürdürülürken stadyumun kuzey batı kesimindeki oturma gruplan da ilk kez gün ışığına çıkanldı. Antik kentin tiyatrosunun güneydoğu kesiminde acılan biralanda bulunan mimari üst yapı parçalan arasında. özellikle aşk ve güzelbk tannçası Aphrodithe ile aşk tannsı Eros'u bitkisel motifler içerisinde tas\ ir eden plaster başbk, çeşitli hayvan figürleri ile süslü friz parçalannın bulunduğunu bildiren Vedat İdil, olası bir Pasar Basilikası'na ait olan parçalann koruma altına ahndığını söyledi. Melek Mazıcı'nın eserleri Lüksemburg'da • Kültür Servisi - Helsinki'de yaşayan sanatçımız Melek Mazıcı, çalışrnalannı Lüksemburg'da Galeri Mondorfta sergiliyor. 22 Ekim - 3 Kasım 1994 tarihleri arasında açık olacak sergi, sanatçının 12. kişisel sergisi. Daha önce Finlandiya'da, İsveç'te, Polonya'da kişisel sergiler açan Mazıa. geçen yıl çalışmalanru İstanbul'da ilk kez Galeri Nev'de sergilemıştı. Melek Mazıcı, bitki formlannı arumsatan eserlen için şöyle diyor:"... Bitkıler. formlanmın kav nağıdırlar. fakat onlar sadece bir araçtır. bir çeşit dildirler. Kendı başlanna başka bıranlam taşımazlar. Bitkilerle uğraşmak hafızayı açmak için bir araçtır. Bitkileraracıbğıyla yaşamın değişik dururnlannı anlatabilirim. Bir tek imaj her şeyi anlatmaz, ama imajlar hep beraber bır hikay e oluştururlar..." Can Göknil'e bienalden diptoma • Kültür Senisi - Can Göknil. 2. Uluslararası Belgrad Altın Kalem Bienali'nde "diploma' kazandı. Yugoslav. Bulgar. MacarveÇinli temsilcilerden oluşan seçici kurul, İtalyan çizer Raffaello Mori'yi "Grand Prix"ye layık gördü. Diğer ödüller arasında. ülkemiz sanatçılanndan Can Göknil, 4 suluboya resmi ile (Can Göknil, Bilmeceierle ABC. Redhouse Ya\ıne\i. 1990)"diploma' kazandı. Altın Kalem Bienali çerçe\ esinde çeşitli film gösterileri, çizgi film konulu birsempozyum, 13-17. yüzyıl Sırp minyatürlerini içeren bazı sergiler. uluslararası yazarlar toplantısı ve 37. Kitap Fuan gibi bazı etkinlikler de düzenlendi. Savaş nedeniyle gecikmeli olarak ulaşan bilgilere göre 1992 Belgrad Altın Kalem Bienali'nde veekteki katalogda Nazan Erkmen, Aydın Erkmen, Fethi Gürcan Mermertaş ve Serpil Ural da yer ahyor. Komedyen Martha Raye öldü • LOSANGELES(AA)- Amerikalı ünlü komedi oyuncusu veşarkıa Martha Rayedün Los Angeles'ta tedavi görmekte olduğu hastanede öldü. 78 yaşında ölen Raye, kan dolaşımı sistemi ve kalbindeki rahatsızlık nedeniyle birkaç yıldır tedavi görüyordu. Özelükle ABD'nm katıldığı savaşlarda, ülke dışında görev yapan askerlere moral vermekle tarunan Raye'nin ünlü fılmleri arasında "Monsieur Verdoux", "Pinup Girl" ve "Four Jills in a Jeep" yer abyor. ABD Başkanı Bill Clinton'ın geçen yıl, "büyük cesareti, inceliği ve yurt sevgjsi". nedeniyle Özgürlük madalyası verdiği Martha Raye, 1969 yibnda da OscarÖzel ödülü'ne layık görülmüştü.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear