Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 15TEMMUZ1993PERŞEMBE
10 DIZIYAZI
Kaplan: InanmayanöldürülürSıvas'ta 37 aydın öldürüldü.
Bu İRsanlann diri diri yakılması-
nı nasıl karşüjyorsunuz?
- Meseleyi genelde almak ge-
rekir. Biz ne demişiz bir yazı-
mızda. Bizde vurma kırma te-
rörist bir hareket yoktur. Yani
yakma şöyle dursun terörist ha-
reket yapma yoktur. Eğer Şer'i
bir hükmü tebliğ etmek için yo-
la çıküysanız ona bir diyeceği-
miz yok. Ama vurmaya, kırma-
ya taraftar değiliz. Vurma, ceza
ile bir yere yaramazsınız. Bizim
tatbik ettiğimiz usul budur. Ge-
nelde ordaki hadise, bir inanan-
lar inanmayanlar hadisesidir.
Inananlar inanmayanlar hadi-
sesidir. İnananlar Kuran'a ina-
ruyor. Şeriat'a inanıyor, Şeriat'-
ın devlet olmasını istiyor.
İnanmayanlar da kim olursa
olsun, ben AHah'a inanmıyo-
rum diyor. Ben ahirete inanmı-
yorum diyor. Öldükten sonra
dirilmeye inanmıyorum diyor.
Ve onu dinleyenler, onu tasvip
edenler takip edenler de inan-
mıyor. İşte bu hadise bizim bile-
bildiğimiz kadanyla. ışte bu iki
zümre arasında olmuştur. İna-
nanlar, inanmayanlar. Yalruz
burada bir taktik hatası vardır.
O R A L Ç A L I Ş L A R
Cemalletin Kaplan: Allah'ın varhğım inkar
eden bir kimsenin Şer 'en hükmü nedir, ölümü
hak etmedir, öldürülmedir. Amabu kafi mi,
yok. Ne olur, mahkeme çağınr onu. İfadesini
alır,şayet mazeret beyan ederse, itiraz
noktaları varsa onlara cevap verir, devlet
isterse bir kaçgün mühlet verir, kabulettiyse
ne olur, öldürülür. Mahkeme öldürür.
Rüşdi'lerimahkeme öldürür,yanhş
söylemeyin, yanhş yazmayın.
İkna yoluna gitmeleri lazım. İk-
na etmek yoluyla Allah'ın varlı-
ğını inkar edenlere karşı bile
Kuran'ın bir sürü ayetleri var,
bunlan açık oturuma davet
edelim. Geliniz Allah var mı
yok mu, bunun bir müzakeresi-
ni, bunun bir münazarasını.
münakaşasını yapalım. Biz bu-
güne kadar o yolu takip ettik.
Haaa... şayet o inanan insan-
lar burada hoşa gitmeyen bir
hareket yapmışlarsa bunun ve-
bali kime ait. Söyleyim. devlete
aitür. Kemalist devlete aittir.
Niye öğretmedi. Niye benim
yazdığım yazılan onlara ulaş-
tırmadı. İslam'da ikna var.
Genelde öldürme yoktur. An-
cak öldürülür. kim öldürülür.
Mürtedler. Mürtedler öldürü-
lür. Neden sonra. fetvası alınır
ve ayrıca o fetva mahkeme ka-
ranndan geçer. Geçenlerde bir
yanhş anlamalar oldu. Fetva
başkadır, mahkeme karan baş-
kadır. Evet Allah'ın varlığını
inkar eden bir kimsenin Şer'en
hükmü nedir. ölümü hak etme-
dir, öldürülmedir. Ama bu kafi
mi. yok. Ne olur. mahkeme ça-
ğınr onu. İfadesini alır. şayet
mazeret beyan ederse, itiraz
noktalan varsa onlara cevap
verir. devlet isterse bir kaç gün
mühlet verir, kabul ettiyse ne
olur, öldürülür. Mahkeme öl-
dürür. Rüşdi'leri mahkeme öl-
dürür, yanlış söylemeyin, yanlış
yazmayın.
Var mı böyfe bir hükûm Şe-
riat'ta?
-Var
-İnaıunayan öldürülür mü?
-Öldürülür. Bakınızdınleyin,
bir insan birkaç sebepten dolayı
öldürülür. Yoksa herkesin ha-
yat hakkı var. Hayat mazur-
dur, dokunulmazhğı vardır.
Kimse el süremez. ancak şu
suçlan işlerse: Adam öldürürse,
kısasa kısas. Bir diyeceğiniz var
mı, yok. Adam öldürmeyi orta-
dan kaldırmak için, kendisi de
öldürülür. İslam bunu getirmiş.
Kuran'da bu var. İki: Zina
ederse, yani kadının namusuna
dokunursa. Bunun da şartlan
var tabii. Dört tane erkek şahit.
Üç: Mürted, yani dinden çıkar-
sa. Dinden çıkarsa o da öldürü-
lür. Henüz dine girmemiş Hris-
tiyanlar, Yahudiler ve benzeri
burada gayn müslim oldukJan
halde. Ama İslam'a girdikten
sonra tekrar geri dönerse İs-
lam'ın, Kuran'ın hükmüne gö-
re öldürülür. Demek ki. bu
benzeri sebeplerle insan öldürü-
lür mü. öldürülür. Niye. onun
işlediği suçun cezası Allah'ın
kanununda olur. Şunu da söy-
leyeyim size Cemalettin Hoca
kafadan katiyen bir şey konuş-
maz. Ne şöylemişse kitapta yeri
vardır. İslam'da yeri vardır.
Onun için Cemalettin Hoca'nın
sırtını kimse yere getiremez. Ni-
ye Kitaptan aynlmaz. Ne demi-
şiz orada, kaynak Kuran, ör-
nek ve önder Peygamber.
Bugüne kadar bu söze sadık
kalmışızdır. Bundan böyle de
devam edeceğiz. Elhamdülillah
biz vurmadan kırmadan, tebliğ
ede ede, yaalannı yaza yaza,
çoğalta çoğalta saha genişliyor.
Bir gün gelecek emin olun, bir
gün gelecek bu müslümanlar
bu harekete evet diyecek.
Tansu Çiller'in Başbakan olmasını değerlendiren Cemalettin Kaplan:
Başıkadın olaniflah olmaz
Snrasolay larında Kemalist devletin de suçlu olduğunu belirten
Kaplan,' İnanan insanlann yaptığı hareketleri devletin
engellemesi gerekirdi. Eğer yazılanmı onlara iletselerdi bu işler
olmazdı.'diyor
- Tansu Çiller yeni Başbakan
oldu. Artık bir kadın başbakanı-
mız var. Siz, Anadolu federe İs-
lam devletini kurduğunuzda bir
kadın bu devletin emiri olabilir
mi?
- Olmaz.
- Neden olmaz?
-Olmaz. olmaz.,.
-Neden...
- Niye, Peygamber. yani İs-
lam müsaade etmiyor.
- Kuran'da kadın halife oia-
maz, kadın emir olamaz diye
herhangi bir hüküm yok.
- Maşallah. iyi çalışmışsın
haklısın ama, şeye de bakacak-
sın...
- Ben Kuran'da böyle bir hü-
küm görmedim.
- Kütübü Sitte'yi duydunuz
mu?
- Evet okudum.
- Sahihi Buhari'de var.
- Ancak hadisler konusunda
bildiğiniz gibi bazı tartışmalar
var. Hadisler genellikle rivayet
olduğu için. sahih hadis, sahih ol-
mayan hadis diy e bir tartışma da
var. İslam cemaatinden bazı ka-
dın yazarlar, bu hadisler erkek-
ler tarafmdan kaleme alındığı
için, kadınlarla Ugiü bölümler
tarih icinde çıkanMı ve erkekler
lehine değiştirildi diyorlar. Bun-
ları ben söylemiyonnn, İslami
cemaatin önde gelen kadınlan
yazıyorlar.
- beğjl, değil...Islamiyetin tu-
tumu belli. Mesela Kütübü Sit-
te de var. Yani hadisler süzül-
müş, taranmış, zayıfı kuvvetli-
sinden ayırd edilmış...
- Ama bunu erkeklerin ayırdı-
ğını ve taradığını sövlüyorlar.
Sahihleri yazanlar erkeklerdir
diyorlar.
- Derler de erkeklerdir diyor-
lar, bizim bir adam vardı İspir'-
de. ben İspir'liyim, birisi efen-
dim gazetede yazmış. biz yerleri
basan Türk oğlu Türküz,
adamlan öldüren Türk oğlu
Türküz bunun üzerine bir şiir
yazmışlar da. Dinledi dinledi de
Karadenizli birisiydi, "'Ulan
uşak" dedi, bu sözler kahveyle
hamamda söylenir, cephede
söylenir dedi. Bunlar, kadınlar,
ilimden irfandan mahrum bıra-
kıldı yüz seneden bu yana.
- Diyelim ki, kadınlar sizin
emirliğiniz altında ilim irfan sa-
hibi olacaklar. O zaman da mı
olamayacaklar.
- Bizim fikir yûrütme hakkı-
mız yoktur. Kuran'a bakanz,
Kuran'da bulamazsak sünnete
bakanz. Hadise bakanz. Ha-
dislerin de sahihine bakanz. Ve
yazanz ilan ederiz. Peygamber
demişki, "Bir millet iflah olmaz
ki. bir kadmı başa geçirsin."
-Şimdi AP bitmiş ki, neydi o?
- DYP...
- Şimdi söz bitsin, kadın böy-
le mühim noktalara geürilmez.
Peygamber söyledikten sonra
biz bunun felsefesini yapama-
yız.
- BUiyorsunuz, Peygamber-
den aktarüan, kadınlarla ilgili
bu tür hadisler Hz.Ömer'den ak-
tardmıştır. Bu hadis de benim
hatuiadığun kadanyla Hz.
ömer'den aktarıumştn*. Diye-
lim ki bu tür hadislere kadınlar
sahih olmadığı iddiasını öne sü-
rüyorlar. Çünkü belirleyid olan
Kuran'dır.
- Şimdi bunun tartışmasını
burada yapamayız.Zaman alır.
Sünette var mı, Kütübü Sitte de
var mı tamam var, bitti...
"* (Cemalettin Hoca bunlan
anlatırken yardımalanndan bi-
risi elinde bir Kuran'la geldi ve
kutsal kitabın sayfalannı kanş-
tırmaya başladı ve şunlan söy-
ledi: - Hocam Kuran'da var,
gösterebilinm.)
- Hayır >ok. Açm gösterin.
Ben de satır satır okudum o
ayetleri.
- Ben hadis söyledim.
- Kuran'da, erkekler kadınlar
üzerinde hakimdirler diye bir hü-
küm var. Bunu bir çok İslam fı-
kıhçısı da şöyle yorumluyor:
"L'stünlük takva ifedir" diyor-
lar. Takvası(islami eğitimi bilgi-
si görgüsü) üstün olan kadın
erkekten üstündür düşuncesini
belirtiyorlar. Öyle değfl mi?
- Efendım sız bıraz okumuş-
sunuz. Bir şey demiyonım da...
Bizi izliyor musunuz?
- Evet izliyorum.
- Bizim Ulucami'ye gelin.
Gazetecilerle ilgili burslannuz
var sizi de çağınyorum.
- Sizinle gelip, konuşup tartış-
mak isterim. Teşekkür ediyo-
rum.
Yarın: Llderlerln
namazı kılınmaz
Oy kaygısıile şeriatçılaragöz yumuldu
SAMİKARAÖREN
Olaylann amacıru i>i saptamak lazım. Amaç;
Atatürk devrimlerine yıllardan beri ses çıkara-
mayan kitlelerin, 1950den bu yana verilen
ödünler sayesinde gittikçe artan dinsel eğitim ve
bağnazhk yoluna sapünlarak Atatürk devrimle-
rinden kopanlması ve şeriat düzeninin getirilme-
si. Bunun için yıllardan beri verilmiş ödünler
var.
Yani Türkiye'de günümüze kadar uzanan aa-
lann çekilmesinin. şeriatçılar tarafmdan yaraü-
lan kanlı olaylann nedeni politikaamızm oy
kaygjsıdır..Atatürk döneminde hiçbir oy kaygısı
olmadığı için bir ödün verilmiyordu.
Aziz Bey'in durumuna gelince... Aziz Nesin
Sıvas'taki İconuşmasmda ne tahrikte, ne gösteri-
de bulundu, ne de irkiltici bir söz söyledi. Son
derece yumuşak. dıngın bir tavırla konulannı
anlattı. Orada Aziz Bey'in dediği şey şu: "Ben
Alevileri seviyorum. Bunun sakın dinle, tarikat-
la ilgili olduğunu sanmaym." Bunun ardından
da bir ara cümle ekledi. "Ben zaten dinsizim"
dedi. "Ben zaten dinsizim" sözünü bir gösteri bi-
çimine dönüştürmediği gibi methiyesini de yap-
mış değil. Sadece kendi iç dünyasmı belirtmekle
yetindi.
Bu bir tahrik nedeni olamaz. Şundan dolayı
tahrik nedeni olamaz: Düşündüğünü söylemek
demokraside tahrik olacaksa, RP Milletvekili
Hasan Mezarcı Tann'nın günü Atatürk düş-
manlığı yapıyor. Tann'nın günü şeriat düzenini
savunuyor. Laik kitle onu hıçbir zaman bir tah-
rikçi diye görmedi. Atatürk ilkelerine bağlı hiç-
bir kişinin aklından Mezarcı'yı öldürmek geç-
memiştir. Sadece tartışma yoluyla ikna etmek
gecmiştir. Aziz Bey'i de orada tahrikçi diye gör-
mek kesinlikle yanlıştır.
Ancak Aziz Nesin'in oraya geliyor olmasını
zaten 'Hah, aradığımız avucumuza düştü' diye
sevinçle bekleyen bir kitlenin oluştuğunu gözle-
rimle gördüm. Bu kitle, daha çok öğrenci yurtla-
nnda ortadan en uca kadar sağ partilerin deneti-
minde. Özellikle Refah Partisi'nin denetiminde
olan yurtlar tamamen şeriatçı düzeni savunacak
öğrenci yetiştirmekle meşgul. Vaktiyle bir tek
yurt varmış Sıvas'ta. Şimdi 13 ila 14 yurt olduğu
söyleniyor. Zaten olaylann başlangıanda biz,
bize gösterilen lokantada yemek yerken kalaba-
bğın geçişine baktım. 18 ile 22 yaş arası gençlik
çok büyük yer ahyordu. Bağırdıklan sözler,
"Vali istifa", "Şeytan Aziz" idi.
Paşa Camisi'nden çıkanlara baktım. Bizim
bulunduğumuz lokantaya dikkat etmedikleri gi-
bi, Madımak Oteli tarafına bile bakmadan geçip
gittiklerini gördüm. O kadar planlanmış, o ka-
dar yönkndirilmiş ki dört camiden birden çı-
kanlar, Kültür Merkezi'nde buluşuyorlardı.
Saat ikide Kültür Merkezi'nde etkinlikler başla-
yacaktı. Arif Sağ'ın konseri, ardından da benim
konuşmacı olarak kaülacağım "Medya ve Med-
yanın Etkileri" konulu bir açıkoturum vard\. Bir
gün önce çok güzel bir açılış olmuş; vali, Aziz
Nesin ve özellikle derneğin başkanı birbirinden
güzel, aklı başında, bilimsel, devrimci konuşma-
lar yapmışlardı.
Dağılındığı zaman herkes birbirini kucak-
layarak, öperek, sevişerek aynldı.
Yollarda herkes sevgiyle bakıyordu. Ama de-
mek ki düşmanca bakanlar karanlık düşüncele-
rini nasıl geliştireceklerini. nasıl uygulayacakla-
nnı planlıvoriarmış bir yerlerde. Planhlığı şura-
dan belli: Iki-üç gün önceden zaten yerel basm
organlan aşın sağ uçlan tahrik edici. hazırlayıcı
yayınlar yapmışlar. Tahrikse işte tahrik o. Sonra
iş o kadar planlı ki dört-beş camiden çıkan grup-
lar, nasıl haberleşiliyorsa, oraakta buluşmayı
şağhyorlar. Ve önce heykeli kınp döküyorlar.
Öte yandan da Kültür Merkezi'nde bin kadar
insan, etkinliklerin başlamasını bekliyor. Ancak
üniversiteliler, kapılara dayanarak onlan koru-
muşlar. Orada camlan kırmakla yetinmişler.
Her tarafı paramparça etmişler.
Bu aşın sağ partilerin heykel düşmanlığı beffi.
Vaktiyle Ecevit'le. partilerinin şimdiki adı RP
olan İoşiler koalisyon ortakhğındaydılar. O za-
man da İstanbul'da, o ünlü ve güzel İstanbul
Heykeü'nin kaldınlmasını sağlamışlardı. Ecevit
tarafmdan, ortaklık yürüsün diye o ödün veril-
mişti. Şimdi de edebiyat tarihimize, halk edebi-
yatımıza mal olan büyük şair Pir Sultan Abdal'-
ın heykeline düşmanlığı anlamaya olanak
yoktur. Ama şeriatçı kafa sağlam, çağdaş bir
eğitim almadığı için bunlan yapıyor.
Düşününüz: Onlar her türlü tahriki yapacak-
lar, karşı taraf olgunlukla karşılayacak; ama
Aziz Nesin, kaiılalım ya da katılmayalım, kendi-
.ic özgü bir düijünce belirtti diye bu, tahrik sayı-
.Düşündüğünü söylemek
demokraside tahrik olacaksa, RP
Milletvekili Hasan Mezarcı Tann'nın
günü Atatürk düşmanlığı yapıyor.
Tann'nın günüşeriat düzenini
savunuyor. Laik kitle onu hiçbir
zaman bir tahrikçi diye görmedi.
Atatürk ilkelerinebağlı hiçbir kişinin
aklından Mezarcı'yı öldürmek
geçmemiştir. Sadece tartışma yoluyla
ikna etmek gecmiştir.
lacak. Yazık ki Cumhurbaşkanı Sayın Demirel,
Başbakan ve yeni İçişleri Bakam Gazioğlu. aynı
yanlışUğı sürdürdüler. Özellikle ilk gün insancık-
lar içerde cayır cayır yanmışken, adeta suçlu ola-
rak, gösteriye katılan suçlu kara yobazlar suçsuz
ilan edildi, "Halkımız" demekle yetinildi.
Elbette böyle tahrik olursa sonuç budur, diye
taühsiz birer beyanda bulundular. Bunlar elbet-
te oy uğruna yapıhyor. Oy uğruna Türkiyeelden
gidiyor. Hiçbir şey politikacının umurunda de-
ğil. Sadece kendilerini kurtarmak, sadece oy
almak, sadece iktidarda olmak. Bütün dertleri
bu. Böyle olunca da gericilik gittikçe azacak,
toplu öîümleri göze alabilecekler.
Şunu da belirtmekte yarar var: Sağ partiler
sürekli olarak politikaya din kanşünlmasından
hoşlanıyorlar. Bir hanım, başbakanhğa Ata-
türk'ün devrimleri sayesinde geldi diye övünür-
ken, bakük vaktiyle Demirel'in kullandığı bir
sloganı o da kullandu bayrak, ezan gibi sözcük-
leri. Bayrak ve ezan Atatürk'ün bizim gençliği-
mize sindirdiği, en önemli devrimleri içinde yer
alan gerçek milliyetçiliğin öğeleridir. Bayrak ve
ezanı onlar bugün gericilik anlamında kullanı-
yorlar. Bayrak öncelikle bağımsızlık demektir.
Ama onlara göre bağımsızlığın simgesi değil,
tahrik edici unsur olarak bir bez parcasıdır. Bi-
zim kutsal bayrağımız bez parçası değil, Atatürk
devrimleri ve bağımsız Türkiye'nin simgesi, baş
tacı ettiğimiz bayrağımızdır. Bize onlann sevgi-
sini Atatürk sindirdi. Ve Atatürk'ün bağımsız
Türkiye'sinde ezan sesleri tatlı bir zevkle dinle-
nirdi.
Atatürk dönemini kötüleye, dinsizlikle suçla-
ya suçlaya bugünlere gelindi. Atatürk dönemi
ne dini, ne ezanı yasak etti, ne de camiye girip çı-
kan kınandı.
Ne yazık ki Atatürk devrimleri sayesinde ye-
tişmiş hanım başbakanımız bunlan da kötüye
kullanmış oldu. Valinin durumuna gelince... Bir
vali ki aydın bir adam. Birdevletin valisi olduğu-
nun farkında. Ve üstelik bir valinin gönlüne gö-
re, beğendiği bir etkinliğe gitmesi ne ayıptır, ne
de günahtır. Kaldı ki Vali bu etkinlikte Kültür
Bakanlığı'nın da katkısı olduğu için kendisine
bir anlamda görev de sayarak geldi, orada ko-
nuştu. BUimin edebiyat tarihimizdekı yeri konu-
sunda bazı şeyler söyledi. Çağdaş düşünceyle
gelişen Türkiye'de şeriatm yeri olmadığını söyle-
di.
Ama bunlann zaten o ilerici valinin gelmesine
tahammülleri olmamış. Validen kurtulabilmek
için de Aziz Nesin'in oraya gelmesini fırsat bildi-
ler. Aziz Nesin gelmeseydi bu sefer Aleviliğin bir
başka şeyini fırsat bilip yapacaklardı. Çünkü
hazırlıklan çok açık ve seçık olarak belli oluyor-
du.
Belediye Başkanı Karamollaoğlu'nunyüzünü
hiç görmedim. Ancak RP'li belediye başkanı ol-
duğunu biliyordum. Sıvas'ta öğrendim ki Bele-
diye Başkanı'nın babası Atatürk'ün devrim
partisi olan Halk Partisi'nin ileri gelen kişilerin-
den biriymiş. Kendisi de söylendiğine göre genç-
liğinde solcuymuş. Kansınm İngiliz olduğunu
da öğrendim. Çeşitli çıkarlann bir insanı nerele-
re getirdiğini bÖylece görmüş oluyoruz.
Ama orada bütün gördüğüm, dinlediğim, so-
ruşturduğum şeyler belediye başkanmın olay-
larda önemü etkisi olduğu, bunlan yönlendirdi-
ği şeklinde. Hele belediye meclisi üyelerinin, hele
o fotoğrafta görünen zatın kahramanlar gibi or-
taya çıkışı her şeyi daha açık bir şekilde gösteri-
yor.
Belediye Başkanı'yla içişleri Bakanı'nın çok
dostane biçimde birÛkte oturduklannın gözler-
den kaçmadığı da belirtiliyor. Anladığım kada-
nyla Vali o kadar yalnız bırakıldı ki, devlet
arkasından ağırhğını çekti. Milletin. polisin,jan-
darmanın gözü önünde, yetersizlikleri içinde
azgın kara kuvvet dilediği gibi taşladı. yaktı, yık-
ü.
Gazetelerde okudum ve çok üzüldüm: Kara
yobazlann saldınlannda cayır cayır gözler
önünde yanan gencecik bir karikatürist arkada-
şımızın cenaze namazını kıldırmak istememiş
bir imam. Hükümet bunun üzerinde düşünmeli-
dir. Bu kadar yobazlık ancak ortaçağda olabilir.
Müslümanım diyen bir kişi bunu kendisine nasıl
yakıştınyor ve bu adam nasıl kovuşturmaya uğ-
raülmıyor şaşınyorum. Zaten başından beri şaş-
tığımız şey içeride saldınya uğrayanlann suçlu
gibi. dışanda saldıranlann suçsuz halk gibi gös-
terilmesi. Oysa biliyorum ki Sıvas halkı bu saldı-
nnın içinde olmadı. Sadece camilerde azdınlmış
ve yönlendirilmiş bir kitleydi bu. Halk üzüntüy-
le seyretti. Öldürmeyi sevinçle seyredenlerse sağ-
cı görüşü destekleyenlerdir.
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKCÎ
Ölümden Dönenin Anlattıkları: (2)
Hiç Müdahale Edilmedi!
Sıvas'ta Madımak Oteli'nde, gerici dazlakların diri diri
yakmak istedikleri Cafer Aydın anlatıyor kaldığı yerden:
"- Vakit geçiyor, yanımızda polisler var, onların yanı-
na gidip geliyoruz. iki tane polis var; biri telsiziyle dışa-
rıyla bağ kuruyor, öbürü de sivil bir polis, 'koruma' ola-
rak duruyor; bir işe yaradıkları yok, sadece dışarıyla
konuşuyorlar. Birinde el telsizi var, birinde de Kalaşni-
kof tüfek var, o kadar. Bu arada:
- Ne oluyor? diye soruyorum, AliBalkız'a filan.
-Takviye geliyor, diyor.
-Nereden geliyor?
- Kayseri'den, civar illerden geliyormuş. Ben, eski as-
kerim, jandarma subaylığından geldim, kolay dağıtıla-
cafc bir kalabalık. Fakat, niçin müdahale edilmiyor diye
hayret ediyorum. Sonra bir ara, GMC'ler geldi!' filan
dediler, "lyi, o zaman asker geldiyse, acemi birliği de ol-
sa bunu dağıtır' diye düşünüyordum. Fakat, müdahale
yine olmadı. Bu arada saat akşam 8.00-8.30 filan oldu,
karanlık oldu. Otelin elektrikleri söndü. Otelin önünde
arabaları yaktılar.
- Onlan görüyor musunuz?
- Hayır, dumanı geliyor! Dumanla is kokusu geliyor bi-
ze. Çöp kovalarını boşaltıp içine su doldurmuştuk, muh-
temel bir yangına karşı. Fakat karanlık olunca göz gözü
görmez oldu. Yangın söndürme araçları vardı, onlar bir
araya getirildi, bir şey olursa diye. Bayağı bilinçli bir ha-
zırlık yapılmış, göz önüne alınmıştı. Yangın birden baş-
layıp da ortalığı sannca, insanlar paniğe kapıldılar,
'Nereden kaçacağız?' diye. Bir çıkış yeri de yok. Yangın
merdiveni var, fakat çıkışı o göstericilerin tarafına çıkı-
yor zannediyorum, hâlâ bilmiyorum.
İnsanlann birçoğu ikincikattaydı, 'Buradan çıkarız
1
fa-
lan diyorlardı. Zerrin Taşpınar filan oradan çıkmışlar
zaten. Ali Balkız da öyle. Yara almadan kurtulanların bir
kısmı. Birkısmı da üstkatlara çıkmışlar; bu arada birses
geldi:
- Birinci kata! diye.
Biz de birinci kata doğru yöneldik. Fakat işte, Rıza da
kaçabilmiş, birinci kattan geçebilmiş yangından, ona bir
şey olmamış. Biz, biraz geride kaldığımız için, hanım fi-
lan da yanımdaydı, ayırmıyorum yanımdan.
Apartman boşluğu gibi bir yere girdik, yoğun gaz ve
sıcak gelince ben kendimden geçmişim. Zihin bulantısı,
düş görme hali; çok güzel bir yerdeyim, Sıvas'a filan da
gelmemişim. Buna karşın kendimi kaybetmedim. En te-
pedekicamlarkırıldı.yukarıdankaçanlarda vardı. Onla-
ra bağırdım:
- Camlan kırın! falan diye ama, o hengâmede kimse-
nin duyması mümkün değil, dört kat da yukarıda. Cam-
lar kınlmca temiz hava benim bayılmamı engellemiş.
Kalktım ve dışarı çıktım. Dışandakilere, 'İçeride insanlar
var' dedim. Arkad&n Lütfiye Aydın ı getirdiler, daha bir-
kaç kişi çıkarıldı!
Gülhane saynevinde gördüm, LütSiye Aydın'ın yanık-
ları daha çoktu. Bacakları sanlıydı. Cafer Aydın'a sor-
dum:
- Oteli sizin daha önceden terketme olanağmız var
mıydı? Önlem alabilir miydiniz?
- Olaylann böyle gelişeceğini hiç kimse tahmin etme-
• di. Örnağin ArifSağ, 'Ben konser vereceğim!' filan diye
gayet neşeli konuşuyor; Bu iş bitecek, olayı önleyecek-
ler, ben saat 14.00'te konserimi vereceğim!' biçiminde
düşünüyordu. Bu arada taş yağmuru başlayınca, o taş
yağmuru doğrusu bizi yıldırdı. Sokak çok dar bir sokak.
Buna karşılık, 'barikaf diyorlar, bir manga asker mi, po-
lis mi ne varmış, onlan aşıp içeri girerek lobinin camla-
rını kırıyorlardı. Birileri karşıki binanın bacasına çıkmış,
oradan taş atıyor. Böyle şey, yani çok müsamahakâr
(hoşgörülü) davranıldı göstericitere. Orada, aklı başın-
da birtakım asker, bu işi bitirirdi başlangıçta. Yani, hiç
müdahale edilmedi desem yeridir...
- Refah Partili belediye, bunlardan ne hayır gelir diye
hiç düşünmediniz mi?
- Valla, doğru! Evet. Bildiri falan dağıtılmış dendi ama,
olaylann bu boyuta varacağı aklımıza gelmedi. Çünkü
Vali de bir gün önce konuştu, 'güvenlik önlemi alınmış'
denilince, insanlar biraz rahat hareket ettiler. öyle sanı-
yorum!"
Lütfiye Aydın'la Cafer Aydın'ın Ceren adında bir kızla-
rı var. Karbonmonoksit zehirlenmesi gecirmişler karı-
koca, Cafer Aydın'ın yanıkları çok ağır olmadığından, Sı-
vas'ta saynevinde gazeteciler en çok onu konuşturma-
yaçalışmışlar.
- Doktorun peşine takıian benim yanıma geldi, röpor-
taj yaptı. Yanmışım, acılar içindeyim. Gelen benimle
konuştu. Hatta birine, "Siz haber yapacaksınız, biz öle-
ceğiz!" dedim. (Gülüşmeler)
• • •
Tunuslu Riyad Mahluf'un Kırklarelinde yargılaması
yarın sabah 09.00'da yeniden başlıyor. Tunus Devlet
Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali, Riyad Mahluf'un Tunus'a
geri yerilmesini istiyor.
Kapıkule'den yurtdışına çıkarken yakalanan Riyad
Mahlui, adi değil siyasal sanık olduğunu bildirerek, Tu-
nus'a geri verilmemesini istedi.
BULMACA
1 2 3SOLDAN SAĞA:
1/ Racine'in, konusunu ..
Osmanlı tarihinden alan
trajedisi. 2/ Tarih öncesi 2
dönemlerde tannlara «
adak olarak sunulan
küçük heykelcik... Mer- 4
canköşk de denilen, güzel ,-
kokulu bir saksı bitkisi.
3/ Bir parçanm ağır ve 6
görkemli çalınacağıru be- -,
lirten müzik terimi...
Halk müziğine özgü telli 8
bir çalgı. 4/ Konken gibi g
kimi kâğıt oyunlannda
istenilen kaıtın yerine konulabilen
kart. 5/ Bir ilimiz... Bir şeyin en
üstteki bölümü. 6/ Motorlu taşıt-
larda direksiyon ile tekerlek ara-
sındaki bağlantıyı sağlayan rrûl...
Halk dilinde "inme, felç" anlamın-
da kullanılan sözcük. 7/ Kalın
bükülmüş sicim... Oda içine yapı-
lan ocak. 8/ Eskiden futboldaki
forvet oyunculanna verilen ad. 9/
Bir kumar aracı... Tavlada bir sa-
YÜKARIDAN AŞAÇIYA:
1/ Vadav Havel'in. dilimize de çevrilmiş bir oyunu. 2/ Çevresi
yollarla belirlenmiş olan arsa... Yüzü, çiçek hastahğından kal-
ma küçük yara izleri taşıyan kimse. 3/ Bürümcük göriinüşlü bir
tür kumaş... Derviş selamı. 4/ Bilgisayar programlama dillerin-
den biri... Kadınlann omuzlannı örtmek için kullandıklan ge-
niş atkı. 5/ İlkel bir silah... Dövülerek kabuğu çıkanlmış buğ-
day. 6/ Hayat arkadaşı... Mısır'ın plaka işareti... Tarih öncesine
dayanan efsane. 7/ Küçük ve hızlı salınım. 8/ Bir nota... Dünya
edebiyatçılannı bir araya getirmeyi amaçlayan kuruluşun sim-
gesi. 9/ Basketbolda bir oyuncunun, takım arkadaşının serbest
kalması için vücuduyla rakip oyuncunun yolunu kesmesi.