26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA 8 PAZAR YAZILARI Antî-otoriter eğitimin çöküşü68"lilcr kuşağı bunalımlanna bır ycnısını ekicdı: Çocuklannı yanlış yetıştirmiş \e cğiümde hcdcflen şaşırmış olmanın geıir- diğı çarcsızlik günümüz gençliğinin anne- baba kuşağına uykusuz geceler bahşedi- yor. Geçen hafta Frankfurt'ta bireğıtımcı- İer kongresınde eskı 68'lilerden bır anne kalkıp sö\le dedı: "Bız kcndı anne-baba- lanmızın otoritcr çocuk yetıştırmc mo- dcllerine başkaldırdık. Çocuklanmıa anti- otoriter yöntemlerle özgür duşünebılen. toplumsal olaylara karşı ılgili. polıtize ol- muş sağlıklı bireyler olarak yeliştırmeyc çalıştık. Ama ortaya bu ıdeallerden tümüy- le uzak; bencil. tüketım düşkünü. apolitize. şıddet yanlısı. hatta en kötü örneklerinde görüldüğü gıbi yabancı düşmanı ve ırkçı bır kuşak çıku." Bu anncnin saptadığı gıbı, "bir \erde bır hata yapılmış", ama neredc? Başkd Batı ülkelcrinde durum nc bilin- mez. ama Almanya'da annc-babalar ger- çekten çaresiz. 1968"lerde kendi ailelerine başkaldınp onlan "Sız faşizme neden karşı cıkmadınız" sorusuyla bunaltan kuşak. bugün kendı çocuklannın neofaşibt diışün- cclcrc kaymasını dchşctle scyrediyor Ki- laplarla dolu aydın evlennde yetışen ço- cuklann eiinden "game-boy"lar. \ideo oyunlandüşmüyor.Adorno"yla. Marcuse"- le haşır neşır annc babalann çocuklan. ka- falannı kazıtıp zenci avına çıkmayı marifet sayıvorlar. Gençler sorgulamıyor, uyum sağlıyor. bırey değil bireyci. kültürlü değil moda düşkünü. DİLEK ZAPTÇIOĞLU Refah toplumu Almanya'da yetişen ço- cuğa dünyada başka koşullann da var ol- duğunu anlatmak hiç kolav değil. "Ye- mcğini bitirmcdiğındc 'Ama bak, dünyada bunu bulamayıp aç kalan o kadar çok ço- cuk var ki" diyorum. çocuğum suraüma boş boş gözlerle bakıyor" diye yakınan anne neyapsın.' Çocuklar lamah etmeyi öğrcnsin diyc çok oyuncak satın ahnmayacak da, arka- daşlanndakı oyuncağa özenip evde te- pinen çocuğa ne denecek? Hatayı çocuklara hemen herşeyeizın ve- ren ve onlara sınırsız özgürlük lanıyan an- tı-otoriter eğitimde bulan anne. Frank- furt'taki kongrede 68'li öğretmenler tarafı- ndan neredeysc linç edilecekti. "Biz anti- otoriter eğıtimimlze kötü laf söyletmeyiz" diyen öğretmenler bir kampta. yeniden otonter eğitım yöntemlerine dönülmesıni savunanlar ötekı kampta birbırine karşı amansız bir savaş veriyorlar. Galiba ışın sım. bu ikisinin orlasında yatıyor. Otonter olmadan otorite sağla- makta. Ama çocuklara hangi idealler, nasıl aktarılacak? Evde insanlıktan, haktan. adahrtten, eşitlikten dem vurup dışanda bütün bu değerlerden uzak yaşanan hayatı nasıl açıklayacak anne babalar? "Peki siz neden bunlara karşı bır şeyler yapmıyorsu- nuz" sorusunu nasıl yanıüayacaklar? Oto- nte, döverek değil. bir şekilde örnek oluna- rak sağlandığına göre birer '"örnek" ol- mayı anne babalar nasıl başaracak? Bütün bu sonılar kafalan kurcalıyor ve yanıtlar orıada görünmüyor. Şimdil'ik her şey eskı seyrine devam ediyor: Çocuklanna antı-otoriter kuşak şimdi çocuklann mont- lanndan gamalı haçlan sılipellerinden bey zbol sopalannı alarak onlann kafasına ın dirmemekiçinzortutuyorkendini. Biryer- lerde bir hata yapılıyor, ama nerede? YoldançıkmışAvrupa'nın baştançıkmışpolitikacılan Yol yoktur, yol yürümekle yapılır. der bir şarkı. "Yol yok' demek "yolsuzluk" demek değil herhalde. İnsanoğlu varsa yol- suzluk da vardır. Yolsuzluk. dcmokrasınin kanscndır. Pekı. ötekı sıstemlerin nesidır yolsuz- luk? Avrupa baştan başa yolsuz- luklarla çalkalanıyor. Devletin malı denız ya.. Bal tutan par- mağını yalar ya.. Ortada koca- man bir pasta var. kapışan kapışana. Yolsuzluk, sistemle- nn bir ayıbı. ınsanm bır ayıbı. Üç çeşil 'yolsuzluk" var: be- yaz, gri ve siyah. En tatlısı. be- yazı. Şöyle hafif hafif yolsuz- lanıyorsun. Herkes de farkında bunun. Kabullcnılmiş toplum- da. Kültürün bır parçası olmuş. Özümlenmiş. Siyah yolsuzluk, yolsuzluk- lann en büyüğü. AfTedilmezı. Yüce divanlik. Adamı yakalar- şan sorun yok. cezasını verirsin. Öyle "Helal olsun adama. köşe- yi amma da dönmüş' falan di- ycmezsın. Yolsuzluklann en tehlikelisı. gri olanı. Ortaya çıkacak denli büyük değil Hoşgörülecek denli hafif dc değil. Tchlikeli. Yolsuzluk, ille de 'ah- laksızlık' değil. Üçüncü Dünya ülkelerinde eğer yolsuzluk ol- masa ülkenin üç günde çökece- ği söylenır. Gereklı demokratik kurumlar var olmadığı içın işlcr adam kayırmakla. nüfuzla, rüş- vetle yürür. Yani yolsuzluğun kendisi. vazgeçilmez bir ku- rumdur. Gclışmiş Batı ülkeleri de el- bette sistemlerinin günahlanyla ve de sevaplany la diğer ülkelere örnek oluyorlar. Şimdı Avru- pa'da moda, yolsuzluk. İtalya'- dakı yolsuzluklann sımsiyah rengini biraz açabilmek için po- litikacılar canla başla çalışıyor- ALt ktŞLAk lar. Fransa'dakı yolsuzluklan sosyalıstler epey pahalı ödedi- ler. İspanya'da sosyalisiler, dıl- lerden düşmcyen o "yüz yıllık onur' sloganını pek ağızlanna alamıyorlar artık. Tann'ya şü- kür, yolsuzluk vanşında sağcı- lar da pek gen kalmadıkları için sosyalistler de öyle tepetaklak gıtmiyorlar. 'Sen daha çok aşırdın. ben daha az aşırdım' kavgasında sağ \e sol. Avrupa yolsuzluklannın ren- gi, griden siyaha çalmakta. Hani işsizlik bu denli azmasa, enflasyon bu denli bastırmasa toplumun pek aldıracağı yok. Çünkü politikacının ve giderek partilerin var olduğu sağ ya da sol bir sistemde şu ya da bu renkte yolsuzluklann olması kaçınılmaz gibı. Tamam, yol- suzluklann 'rüşvet" yoluyla doğrudan politikacılann ceple- rine gıtmesı ahlaksızlık. Bu yol- suzluğa 'kişisel ahlaksızlık" diyelim. Ama kamu ıhalelerin- de 'komısyon' olarak ve de el- bette polıtikaalann aracılığryla partilerin kasalanna gitmesine ne dersiniz peki? 'K urumsal ah- laksızlık' mı? Avrupa yolsuzluklan bu noktada düğümleniyor işte. Koskocaman siyasi partileri beslemek çok zor. Personel ma- aşlan. partı bınası kiralan ve de korkunç boyutlara ulaşan Amenkanvari seçim propagan- dası harcamalan. Hepsı bprcun içine batmış durumda İspan- ya'da üstelik hükümet partısı de olan Sosyalisl İşçi Partısı'nin bankalara 700 mılyar borcu var. Gerçi bu borçlann bir kısmı "al gülüm ver gülüm" şek- linde haliedilıyor. Kaan geleceğı yerden tavuk esırgenmez. Ama yıne de partilerin önemli bir ge- lir kaynağı. komisyonlar. Komisyonlar olmasa partiler yaşayamaz. Partiler olmadan da demokrası çöker! Kurumsal yolsuzluğu haklı çıkarmaya çahşıyorum galiba. Makyavelci bir yaklaşım kokusu var. Ko- misyonlar gerçekten partilerin kasalanna gıdiyorsa 'eyvallah" diyebiliriz. Ama ortada ne fatu- ra var ne de bir iz. Bif bakıyor- sunuz bazı politıkacılar ya da eski partı mılilanlan ya da dayı- lar. yeğenler köşeleri dönüver- mışler. Demek ki komisyonlann yolda yollannı kaybetmelerini gözealmak zorundalar. Çünkü komisyonlar kaza ile aşın ah- laklı birsavcıya çarpıp su yüzü- ne çıkarsa, partilenn kendıleri- ni aklayabilırlcr. 'Ne kadar çok yasa varsa o kadar çok hırsız var' dense de hükümetler yolsuzluğu önleyc- bilmek için ycni yasalar peşin- de. Politikacılara sonradan ne- reden buldun' demek çok geç. Atı alan Üsküdar'ı geçmiş olu- yor. Seçimlerden hcmcn sonra 'neyin var' dıyc sorulacak poli- tikacılara artık İsyanya'da Partilerin belinı büken seçım propagandalanna da bir sürü kısıtlamalar getiriliyor. Aynca Sosyalist İşçi Partisi Başkanı Felipe. kendisi partisi hesabma. nüfuzlannı kötüyc kullanıp partıyi veellerini kirleten politi- kacılan da partiden atacağına söz verdi. Kusursuz bır 'sıstem' bulunana dek •demokrasıyi" daha çok güzelleştırmeye çalışı- voruz. Olay kadmm kanatlan altmda Olay şarkıcı Madonna,New Nork'dakıbirgecc kulübünde dikkatleri yine üzerine çekti ve fotoğrafçılarınilgi odağı olmayı başardı. Genç şarkıcı Nick Scorri'nin ilk albümünün tanıtımı için düzenlenen partide, Nick ile yakından ilgjlenerek.onakol kanat gerdi. Nick ile aralarındaki samimiyeti gizleme gereğidujmajan Madonna saçına taktığı beyaz kurdelalarla liseli kızha>asına bühinerek yine rüküşlükömeği sergiledi. Bilindîğj gibi çılgın şarkıcı son\ıllarda'LoIita' modasınm en ateşli öncfilerinden. Ingilizler her yerde kuyruğa giriyorİki tngiliz bir otobfls durağında bekleme- ve başladı mı, ikincisi mutlaka birincinin ar- kasındadır. İki İngiliz bir araya geldiler mi. birbirlerini tanımıyoriarsa. sıraya girmişler demektir. Sadece otobüs durağında da değil, postanede. süpermarkette, sinemada. her jerde. Sırava ginneyenler, yabancılar *e Türkler tabii. İngilizce öğrenrae>e gelen ya- bancılar. Latin ruristler >e Türkler sıra> a gi- remezler. Orta sınıf İngiliz, durakta 60 kişi- nin yanından sükunetle gecip 61. sırada > eri- ni aİır da, yabancdar >e Türkler, aynı sıraya giremezier, kenarda beklerler. Otobüs geldi mi, İngilizler sabırla, binme sırasının kendilerine gelmesini beklerler de \ abancılar ve Türkler bekleyemezler. hemen dalarlar. Bu "sıray a girememe" illeti Tiirk- lerin, daha Istanbul'da havaalanında başla- mıştır zaten. Sakin sakin bagaj kontrolün- den geçmeyi bekleyerüerin çaktırmadan önüne, y anına sokulup onlardan bir önce ba- vulunu röntgen aletine ya da bilet kontrol gı- şesindeki basküle koymak. sonra da hiçbir şey olmamLS gibi da>ranmak. yaşamaya alıştığı adreste. kent kültürii yerine orman kanununun geçerli olduğu yörelere özgü bir dayramşbiçimidir. İngiltere'de sıraya gjrmeye sıkdanlar ara- LONDRA EDİP KV1İL ÖYMEN sında Aknanlar da var tabii. "Ben Avrupa'- nın en v arlıklı ülkesindenim, bir de sıra> a mı gireceğim" kafası. Japonlar ise, Almanlar- dan da varlıklı olduklan hakle, sıradan ne- den hiç go'cunmayor öyleyse? Yüzlerinde muthı bir tebessüm, ağır aksak kuynıklarda sessiz sedasız nasıl dunıyorlar? Sırava dû- zenli biçimde girmek ulusal kimlikle ilgili. Beklemevi bilmekle. sabırla ilgili. karsısı- ndakine saygı ve disiplinle ilgili. Amcrikalı- lar ise kuynık süresini bilimsel biçimde kı- saltmayı başarmış bir ulus. Süper piyasa ekonomisi. hı/lı hizmeti, Amerikalının ya- şamına sokmuş. Bir kuynıkta ne denli ktsa süre gecirirse. v aşammdan o kadar kâr ede- cek. Hele a\ aküstü hı/lı atıştınlan yeıierde, bankaların otomatik para çekme veznelerin- de kuyruğun uzamasına tahammülü yok. Bu yüzden otomobille girilen bankalar, alrş>eriş merkezleri, hatta kiliseler. Bir \eı- nede 7 dakikadan fazla beklerseniz. size ann nda orada 5 dolar ödeme> i v aat eden banka- lar boşuna mı? \'e tabii Fransızlar. Herhalde kuyrukta beklemeyi en göze aldıklan ver, pazar sabahlan pastane ve fınnların önü. Belki de Paris KomümTnden kalma bir "ko - lekrif şuur" sonucu böyle bu. Açlık. sefalet, yoksulluk çekip o günlerde Parisliler ne buldularsa yemişlerdi. Ekmeğe saygı belki bundan. Ama sinerna önünde kuynık? Parisli icin zor biraz. LatınJiği turu- yor. Bunu Lx)ndra'da da yaptı mı ama zılgıtı yivor ve hemen Napolyon disiplini aklına ge- liyor. Kuynık, bencillere göre değil. Zaıııaıı durmuş gibi Dağlık Pensılvanya'da kiralık Bıyık otomuzla gıderken at araba- lanyla tuhaf gıyimli binlen gelip ge- çiyor yanımızdan; yuvarlak tel göz- lüklü. dantel yakalık ve bonelı bir kadın etekleri ayaklanna dolanarak hışımla yürüyor patikadan. Bunlar çoklukla Ohio ve Pensılvanya'da ya- şayan Amishler. Bir çeşil Hıristıyan tarikatının üyesi olan Amish halkı. katı din ku- rallan ile ve modern uygarhğa bo- yun eğmeden yaşayan bir topluluk; gaz lambası ile aydınlaruyor. yün eğinyor ve at arabasıyla kiliseye gıdi- yorlar. Amishler'in ızıni sürmekten vazgecip onlan iki yüzyıl öncesinde- ki yaşamlanyia baş başa bırakıyo- ruz. Ancak Gettsburg'a vardığımızda. aslında zaman tüneline yeru gırdiği- mizi anlıyoruz. Kasabada zaman kuzeyiilenn zafenyle sonuçlanan kanlı üç gün savaşlannın bitiminde dunnuşgibi. Sene 1863. Bizde Lincoln Meydanf ndakı ta- nhı Getlsburg Oteh'nın cazıbesme kapılıp ıçen gınyoruz. 1792'de yapı- lan otcldekı resepsiyonist kızlar bile uzun. çiçeklı elbiseleri. örgülü san saclan ve hafif bön bakışianyla aynı yıllardan kalma... Oteldekı Country stıl bır kahvaltıdan sonra kasabayı dolaşmaya çıkıyoruz. İlk durağımız Jcnnıc Wadc'in cvi. Jennıe Wadc Kuze>- Güney savaşı- ndakı trajık sıvıl ölümü ile kah- ram.ın olan bır kadın. Asbnda kız- caği7 Gettbburg'a doğum yapan kız kardeşine vardım eimek içın gelmiş ve onun çığlıkljnnı duyan güneyli askcrlcr tarafınd.ın ocak başında ck- nıck yapaıkcn •jdııl cdilmiş! Domuz Jcıısmdcn yupılmış bağcıklı. minik ETTSBURG ŞANSIN DL'RAKTÜZÜN potınlenne dokunuyorum; ancak bırelin sığabileceği kadar... Son yüzyılda Amerikalı kadı- nlann ayaklan epey yol katetmiş! Jennie'nın hüzünlü hikayesı ve geç- mişe dokunmanın ürpertisıyle tuğla evden çıkıyonız. Az ilerde Ulusal Savaş Müzesi'nin önünde kurulmuş çadırîar ilgimizi çekiyor. Küçük bir savaş panaynn burası; bir çadırda mavi üniformalı askerler savaş şarkılan çalıp söylüyor. kulplu çin- ko kaplarla çay içiliyor. askeri cer- rah ılkel ameliyat gereçlerini sergili- yor, bir diğennde askerlere çorap örerken kurabiye yiyip dedikodu ya- pan kadınlar oturuyor. Müzenin dışına taşan savaş nostaljisi içinde. nerdeyse savaşlar bunlardan ibaret sanacaksınız. Kasabanın her köşesinde varlığı duyulan Abraham Lincoln Getts- burg içın yaşayan bir efsane. O ka- dar \ ıl genye gidıp dc meşhur Gctts- burg tren ıstasyonunu ziyaretetme- mek olmazdı. Kasaba sakinlen de bunu uhmin etmiş olacaktı ki temsı- li Lincoln, bando takımı ve uğurla- ma heyetı ıslasyonda tam takım hazır vazıyetleydıler. Kırmızı loko- moııfin önünde küçük bır seremonı yapıldı Sonra bağı çözülen yeni va- gonlar hüzünlü bir ıslıkla Pensilvan- ya'nın bır başka bilınmeycnıne doğ- ru yol alırkcn Ncw York'a giden yol- lardan bınnc saptık. Getlsburg'ta zaman 1863'le durmış. Çadıriarda kadınbrçorapörerken kurabiye yiyipdedikodu yapnorlar. Rushcılkı iyibir üderanyor MOSKOVA HAKAN AKSAY Adamın üzennde eski bır pardösü. elinde büyük bır pankart var. Pardösüde bir delik, pankartta bir slogan dikkat çe- kiyor. Adam pardösüsündeki deliği gizle- meye, pankarttaki sloganı göstermeye uğraşıyor. Şöyle yaayor pankartta: - Başkan Yeltsın'ı koruyalım! Aklımdan yine saçma sapan şeyler ge- çiyor. Yeltsin'in, elinde şöyle bır pan- kartla mıting yaptığını hayal ediyorum: • - Delikli pardösülü adamı koruyalım! Son zamanlarda bir lider tartışması al- dı yürüdü burada. Herkes Rusya'yı ki- min kurtarabıleceğını konuşuyor. Politi- kalardan ve fikırlerden söz eden yok. Yalnızca lider aranıyor. 1yı bır lider. İyi bir lider ne demek? Bır Çinli filozof şöyle demış: - Lıderin en iyisi fark edilmeyendir. İkinci sırada övgüler alan lider gelir. Üçüncüsü korkulan liderdir. Dördüncü- sü ve en kötüsü. halkın nefret eltiğidir. Tanıdığım insanlann çoğu ne Yeltsin'i ne Hasbulatov'u ne Rutskoy'u ne de bir başka lideri beğeniyorlar. Ama ülkele- rinde "lıder kıtlığı" olduğundan yola çı- karak kendilerini var olanlann içinden ehveni şerhı seçmeye mahkum hıssedi- yorlar. Şu tür cümlelen sıkça duyuyo- rum: - En büyük yokluğunu ve sıkıntısını çektiğimiz şey lıderdir. Clkemızde lider yetişmiyor. Ünlü gazetecilerden Yuriy Lebada şöyle diyor: - Güvensizlik ve kaygı içinde geçen bü- tün dönemler, yeni ölçütlerin ve yeni yö- nelişlerin arayışlanyla doludur. Bu arayışlar, geçmişten kalma liderleri bir kenara itıp. yenilenni ortaya çıkaracak- tır. Bilmem doğru mu söylüyor? Rusya'nın önde gelen ekonomistlerin- den Nikolay Şmelvav şöyle yazdı: - Dünyadaki bütün sorunlar, liderler- den kaynaklanıyor. Savaşlar. etnik çatış- malar, politik bunabmlar. ekonomik yıkım, zamlar v b hep liderlerin marifetle- ridir. İnsanlan falanıst ve filanist olarak birbirlerine düşürenler de yine liderlenn ta kendısıdir. Bilmiyorum, Şmelyev bunu sinirli bir anında mı yazdı. Ama haklılık payı red- dedilemez. Hatta az bile demiş. Buna, li- derlerin özvenlen hep başkalanndan is- tediğini de eklemelı. Siz hiç ekonomik bunalımı aşmak için kendi kemerini sı- kan veya başlattığı cepheye kendisi gıden bir lider gördünüz mü? Ama lıdersiz yaşayamayacağımıza gö- re onlara fazla yüklenmemeliyiz. Fena insanlar dcğıldir lıderler. Mütevazılar. Hıçbirinın liderlık için kendinı parçala- dığını söyleyemezsınız. Onlan bu mevki- ye getiren, koşullardır. İstedikleri için de- ğil. gerekli olduklan için başa gecmişler- dir. Yoksa insana özel yaşam bile bırak- mayan bunca iş-güç çekılir mi? Ah, şu sorumluluk duygusu! Yoksa hiçbir lider kendisi için bır şey istemez... Liderin her dedığini anlamak koşul değıldir. Öyle şeyler vardır ki kafan kan- şır. tam anlayamazsın. Böyle anlarda an- laman gereken tek şey, bır şeylerleri anla- yamadığındır. Anlamadığmı anlaman yeter. Lıderler böyle kanşık anlar içın vardırlar. Aslında liderleri lider yapan delikli pardösülü adamlardır. Liderlenyle fıkir düzeyınde bile olsa mücadele etmezler; ebedı olarak boyun eğmişlerdir onlara. Bunlar düşüncelerinden çok. ınançlany- la yaşıyan insanlardır. Zaten liderlere akıllı değil. sadık insanlar gerekir. Boşnaklar için tarilı yenileniyor Sınır dışı edilen Araplara karşı 'sınır içi' edilen Boşnak- lar. Her iki taraf da Müslüman ve her iki taraf da yanlış yerde- ler. Sırp zulmünden kaçarak îs- rail'e gelen Müslüman Bosna- lılar, bir Arap köyü yakınına yerleştiler. Tarihin bütünüyle değilse de. kimi talihsiz yönle- riyle defalarca yinelenmesine tanık oluyoruz. Yine aynı ne- denlerle. yine baskılara daya- namayan kaçışlarla, sığınma- larla... İşte Boşnak'lann 110 yıl ön- ce, yine buraya. şımdi bulun- duklan yöreye yalnızca 7 km ötedeki bır köye sığınmış ol- malan buna bir örnek. 1878 de 'Berlın Kongresi' ile başlayan yeni Avrupa düzenin- de. Boşnalı Müslümanlar, Os- manlı İmparatorluğu'nun ida- resınden alınıp. Avusturya- Macaristan İmparatorluğu'na veriliyor. Boşnaklar. din bera- berliğı içinde olduklan Os- manlı'nın himayesinden sonra. Hıristiyan kurallannı hazmede- mıyorlar. Dönemin Osmanlı sultanı olan 'Abdülhamid'den jardım isteyen Boşnaklar'dan bırkaç yüz kadan. o yıllarda Osmanlı hakimiyetındekı Filis- tin bölgesinde 'Caesarea' mer- kezine yerleştiriliyorlar. Boşnaklar'ın Caesarea'ya gclmelenyle Romalılar döne- mınden sonra terk cdilmış yö- TEL AVİV DİLEK KOÇ reyi Türkler tekrar canlandır- mışlar. Bir valilik e%i, cami ve hatta bir hapishane yaptırmış- Iar. Evleri ise tamamen koyu İslami geleneklere uygun, ka- natlı. siperli ve yüksek duvarlar içinde inşa edilmiş. Sayılan yüzlerle ifade edilse de. etkinlikleri ve çalışkanbk- lanyla bölgede yaşamlanru sür- düren Boşnaklar. II. Dünya Sa- vaşı sonrasında ve İsraıl hükü- meti kurulmadan önce Türki- ye'ye göçmeye başlamışlar. Yani Avrupa'dan başlayan yol- culuklan, sürekli Türk izi sürü- lerek sonunda Türkiye'de son buluyor. Günümüzde Boşnaklar'ın torunlan, Türkiye'ye yapılan göcten sonra sayılan hayli az olsa da. kimı Arap köylerinde varhklannı sürdürüyorlar. An- cak tümüyle Arap kültürüne kaynaşmış olarak. Befkı de şimdi geîen soydaş- lannı karşılayarak. atalanndan duvduklan öykülerini, anımsa- yabıldiklen olçüde anlatırlar, aynı öykünün tekrannı onlar- dan dınlcvcrek...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear