23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURtYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 29 AĞUSTOS 1990 Yozgatlı Karac'oğlan Yeni araştırmalar, 17. yüzyılda Türkmen konar-göçerleri arasında yaşayan Karac'oğlan üzerinde bildiklerimizi pek değiştirmedi. Ama 16. yüzyılda yaşayan Karac'oğlan için bugtin yeni bilgiler sahibiyiz. Bunlara dayanarak rahat yargılar verecek durumdayız. Prof. Dr. İLHAN BAŞGÖZ Elimizde 500'den artık Karac'oğlan şiiri var. Bu şiiılerde, din anJayışı, sevgili göruşü ve toplum ya- pısuu yansıtma bakımından uzlastınlamaz aykın- İıklar vardır. Aynı şiirler tomannda eğitilmişlerin kent dili ile haik dili, Divan edebiyatının soyut ka- dın anJayışı ile Karac'oğlan şiirinin kanlı, canlı ger- çek kadın anlayışı ve yerleşmiş bir topiumun yapı- sı ile Türkmen konar-göçerlerin aşiret yapısı yan ya- na bulunur. Sadettin Nüzhet Ergun ve Fuat Köp- rfllü gibi araştıncılar, bu gözlemden yola çıkarak birden artık saz şairinin Karac'oğlan adını kullan- mış ve bunlann şiirlerinin birbirine kanşmış ola- bifcceğini ileri sürmüslerdir. Ama daha sonraki araş- tırıcılar, eldeki verüeri tek bir Karac'oğlan var sa- yarak değerlendirdikleri için, başka Karac'oğlanlar üzerinde pek durulmamıştır. Söz gelimi, Kutsi Te- cer, 16. yüzyılda bir Karac'oğlan yaşamış olduğu- nu, kesinlikle belirten kaynaklar bulduğu halde bun- ları tek bir Karac'oğlan'ın hayatına bağlamaya ça- lışrruş ve buyıik Karac'oğlan'ın, saruldığı gibi 17. yüzyılda değil, 16. yüzyılda yaşarruş olduğunu ileri sürmüştür. Ben 1955 yılında yayımladığım kısa bir makalede, en az dört Karac'oğlan'ın yaşamış oldu- ğunu belirterek onlan birbirinden ayınnayı dene- dim. tlk baskısı 1979 yılında, Cem Yayınevi'nce ba- sılan Karac'oğlan adlı kitabımda ise eldeki şiirlerin tümüne birden Karac'oğlan geleneği, Karac'oğlan şiir okulu demeyi uygun gördum. Yeni araştırmalar, 17. yüzyılda Türkmen konar- göçerleri arasında yaşayan Karac'oğlan üzerinde bil- diklerimizi pek değiştirmedi. Ama 16. yüzyılda ya- şayan Karac'oğlan için bugün yeni bilgiler sahibi- yiz. Bunlara dayanarak rahat yargılar verecek du- rumdayız. Gelibolulu Ali'nin 1599-1600 yılında yazdığı Me- vaidü'n Nefais fî Kavaidü'l Mecalis adlı eserinde ve 1582'de yazılan bir Surname'de bulunan iki kayıt, bu yüzyılda bir Karac'oğlan yaşamış olduğunu ke- sinlikle ortaya koymuştu. 16. ve 17. yflzyıldan kal- mış bazı yazmalarda bulunan şiirler, bu gerçeği sa- dece desteklemekle kalmadı, bize, bu Karac'oğlan'ın hayatı ve şiirleri hakkında yeni bilgiler de getirdi. Bu şiirleri Ahmet Caferoglu, Kutsi Tecer, Vasfi Ma- hir Kocatürk, Claus Detlev-Wanning, Şükrü Elçin ve Tadeusz Majda yayımladılar. Viyana Milli Kıtaplığı'nda, 16. yüzyıldan kalma bir mecmuada bulduğu bir türküye dayanarak Şük- rü Elçin, Karac'oğlan'ın Bektaşi olduğunu ve Ka- nuni Sultan Süleyman (1520-1566) döneminde ya- şadığmı, ilk kez ileri sürdü. Bu turkude şu dörtlükler var: Alaman Dağlan Türküsü Sultan Süleyman Hanımız Gaziler çevre yammız Bu sözae yok yalanımız Sarptır Alaman dağlan ffüsrev Paşa erce korur Sarptır Alaman dağlan Elçin, haklı olarak bu türkünün Kanuni Sultan Süleyman ve veziri Hüsrev Paşa'nın Orta Avrupa seferleri sırasında yanlmış olduğunu belirtti. Ka- nuni'nin Orta Avrupa seferleri 1521-1541 arasında- ki 20 yılı içine alır. Bize kalırsa bu turkü daha kısa bir tarih dilimi içine oturtulabilir. Şöyle ki Budin1 in elden çıkması üzerine yazılan bir destandan öğ- rendiğimize göre Osmanlılar, Budin'deki bir dağa, Alaman Dağı adını veriyorlar. Altnan dağından bir duman bürüdü Geldi küffar aldı nazlı Budin'i. (öztelli, Uyan Padişahım, 484) Hüsrev Pasa'nın Rumeli Beylerbeyliği'ne atanıp Kanuni'nin seferlerine katılması r539 tarihindedir. 1544'teise Hüsrev Pasa vezirlikten çıkanlır ve kısa bir zaman sonra ölür. Demek oluyor ki türkü 1539 ile 1543 arasında, Budin'le ilgili bir sefer için yazıl- mış. Bu sefer, 1541'de Budin'in alınması ile biten seferdir. Hüsrev Bey, Kanuni Sultan Süleyman'la birlikte bu sefere katılmıştır. Böyle olunca Karac'- oğlan, "Alaman Dağları Türküsünü" 1541'de yaz- mış olmalıdır Aynı türküde şöyle bir çift dize de var: "Kanda Varat'ın bağlan / Sayru kaldı çok sag- ları." Varat kalesi, Avnıpalılann Petrovaradin dedik- leri kaledir ve Kanuni'nin 1526 seferinde fethedil- miştir. Karac'oğlan'ın bu kaleyi özlemle anması bu sefere de katıldığım göstermektedir. Polonyalı Türkolog Tadeusz Majda, 1613 tarihin- de yazılan bir mecmuada bularak Karac'oğlan'ın aşağıdaki türküsünü yayımladı. Bu turkü Karac'- oğlan'ın Mısır'ı gördüğünü ortaya çıkarmaktadır. Türkü şöyle baslıyor; Zevk ü safasın sürdüğüm / Var Mısır'ı gOr Mı- sır'ı / Tiırfanda gülün derdiğim / Var Mısır'ı gör Mısır'ı. Yozgat rivayeti Mısır, Osmanlı İmparatorluğu'na Yavuz Sultan Selim'in 1517 seferinden sonra katılmıştır. Karac'- oğlan ancak bu sefere katılmakla Mısır'ı görmüş olabilir. Aslında Karac'oğlan'ı Yavuz Sultan Selim'in ordusuna bağlayan başka bir önemli kaynak da eli- mizdedir. Yozgat'tan derlenen bu önemlirivayetiYıl- maz Göksoy yayımladı. Karac'oğlan'ın Yozgat ri- vayetini özetliyorum: "Karac'oğlan Yozgat'ın Mamure (şimdiki adıyla Aydıncık) köyundendir. Pazar pazar dolaşıp pek- mez satarak geçinen bu yakışıkh, karayağız gence halk Karac'oğlan adını takmışur. Erginlik çağında Karac'oğlan, öteki saz şairleri gibi rüyasında bir gü- zelin dolusunu içerek âşık olur; saz çalıp türkü söy- lemeye başlar. Bir zaman Zileli Salih Hoca'mn med- resesinde ilim tahsil eyler. Sonra Yavuz Sultan Se- lim Iran seferine (1514) giderken orduya katüır. tran savasında yararlıkları göriildüğünden Yeniçeri or- dusuna alınarak kolağası yardımcılığına getirilir. Bir zaman sonra ordudan aynlarak Tokat'a dflner; sev- diği kızla evlenmekten umudunu kesince yeniden Istanbul'a dönüp orduya katılır. Yavuz ölmüş, Ka- nuni Sultan Süleyman tahta geçmiştir. Karac'oğlan, Kanuni'nin tanınmış kumandanlanndan Bali Bey*in emrinde Balkan savaşlarına katılır. Yeniçeri ordu- sunda evlenme olmadığı için evlenmez ve uzun bir hayat surer" Bu Yozgat rivayeti, şaşılacak bir kesinlikle, bir yandan tarih kaynaklarına, bir yandan da şiirlerin bize verdiği bilgilere uyuyor. Şüpheli görünen tek nokta, Hıristiyan gençlerin alındığı Yeniçeri ordu- suna bir Müslüman gencüı almıp ahnamayacağı ko- nusudur. tyi saz çalıp turkü söyleyen bir sanatçı- nın, askeri eğlendirmek için Yeniçeri ordusuna alın- ması, bize göre olmayacak bir şey değildir. Yozgat rivayetinin Karac'oğlan ile Bali Bey arasında kur- duğu ilişkiyi, Karac'oğlan'ın Viyana Kitaplığı'nda bulunan ve 16. yüzyıldan kalan bir türküsü de des- tekliyor. Caferoğlu'nun ilk kez yayımladığı bu tür- küde şu dörtlük var: Âlemiyaratan Allah / Halüm deyü dey ağlarım / Ya nic'olur şol gurbette / Balu'm deyü dey ağla- rım. Bu Bali Bey, Kanuni devrinin akıncı beylerinden biridir; 1521 Belgrad savaşında büyük yiğitlikler gösterdiği için Belgrad muhafızı atanmıs, 1526 Mo- haç meydan savaşında onun süvarileri savaşın ka- derini değiştirmiş, 1543'te Peşte Genel Valisi iken ölmüştür. Bu türkü Karac'oğlan belki de Bali Bey*in ölümüne ağlamaktadır. Bu Karac'oğlan'ın şiirlerinde açık Bektaşi inanış- lan ve Bektaşi küitüründen yansımaJar var. Yeni- çeri ordusunun Bektaşi ocağını ve Hacı Bektaş Ve- li'yi kutlu saydığı düşünülünce bunda şaşılacak bir şey yoktur. Şükrü Elçin, Karac'oğlan'ın Bektaşi ol- duğunu gösteren şiirlerini tek tek ve doğru olarak değerlendirmiştir. Bu şiirlerin birinde Karac'oğlan, Hazreti Aii'ye büyük saygısını belirtmekte, başka birinde "Dergah"{an aynlmayacağına söz vermek- te; bir uçüncüsünde "Erkan'dan ve Yol'dan" söz et- mektedir. Bir şiiri ise tümden Yeşil Abdal adında- ki Bektaşi şairine ayrılmış. Bu şiir, bir karşılaşma geleneğinin bütün özelliklerini gösterir. Buna ba- karakKarac'oğlanlaYeşil Abdal'ın aynı yüzyılda ya- şadıkları ve karşılaşmış olduklan ileri sürülebilir. O vakit 17. yüzyılda yaşamış olduğu samlan Yeşil Abdal'ın 16. yüzyılda yasamış olması gerekir. Bize göre Karac'oğlan'ın Bektaşi olduğunu belirten şiir- lerden biri, "Oel geç Kadıncığım gel geç" diye açı- lan şiirdir. Bu şiirdeki Kadıncık, Hacı Bektaş. Vela- yetnamesi'nde adı geçen Idris'in kansı ve Hacı Bek- taş'ın evlatlığıdın Sonuç Ortaya atıian yeni bilgilere ve yayımlanan yeni şi- irlere dayanarak 16. yüzyılda yaşamış olan Karac1 - oğlan için şunları söyleyebiliriz: Karac'oğlan Yoz- gatbdır. Genç ya?ta orduya katılmış bir Yeniçeri şa- iridir. Bir medreseye devam etmiştir. Yavuz Sultan Selim'in Iran (1514) ve Mısır (1517) seferlerine ka- tılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman devrinde, Bali Bey'in kumandasında 1526 Mohaç ve 1541 Budin savaşlarında bulunmuştur. Budin seferinde 40-45 yaş sularında bulunması gereken Karac'oğlan, or- duya diyelim, 18-22 yaşlarında katılmışsa, 15. yüz- yılın son on yılında doğmuştur. On altıncı yüzyılm ikinci yarısında ölmüş olmalıdır. Bu Karac'oğlan, Bektaşi'dir; dili medrese eğitimine yatkın bir okur- yazann dilidir. Elimizdeki yüzlerce Karac'oğlan şiiri içinden bu Karac'oğlan'a ait olan şiirlerin ayıklanması kolay olmayacaktır. Bektaşilikten söz eden ve 16. yüzyı- lın olaylarına dokunan şiirler herhalde bu Karac*oğlan'ındır. Ama sadece kadından, guzelden ve genel konulardan söz eden şiirleri öteki Karac"- oğlanlannkinden ayırraak bize zoriuklar çıkarmak- ta devam edecektir. Ama kesin olan bir nokta var ki 17. yüzyıldaki olaylara değinen şiirler bu Karac: oğlan'ın şiirleri olamaz. Kayoakian Yknmırda adı geçen ka>Tiaklanıı ;oğu Şükra El- çin'in ajajıda vcrdijıımz çalışmasında bulunacalctır. Biz sa- dece onun gönnediği birkaç lcaynagı venyonız: Şükrü Hçin: Halk Edebiyatı Ara{tırmalan 198«, B-30. llhan Başgör "Kaç Karaca OğUo Var", Yeni Ufuklar, 1955, sayı: 16, 302. Klaus Detlev Wanning: Der Dichter Karac'oğlan. Preiburg, 1980 Tadeusz Majda: 17 th. Century TUrkish Folk Verse in Latin Cbaracter, Studio TlırcoJogica Memoriae AJexei Bombaci Di- cata, Napoü, 1982, 336. Yılmaz Göksoy: tozgatlı Karac'oSian. Ereiyes Dergisi, 1987, sayı: 112, 7. EVET/HAYIR OKT4YAKBAL Cağaloğlu Taksim... Eskiden uzun yürüyüşler yapardık. Birkaç şair, yazar Mecidi- yeköy'den çıkar Baltalimanı'na inerdik. Beykoz'dan Üsküdar'a yürürdük. İstinye'den Bebek'e, Levent'ten Emirgân'a, daha ne- relerden nerelere... Şimdi çarşıya kadar inmeyi bile canım çekmiyor. Yaştan mı? Belki. Ama daha başka nedenler var. Gazeteden çıkıp Taksim'e dek yürümek sık sık yaptığım bir gezintiydi. Babıâli caddesin- den Sirkeci'ye, köprüden Galata'ya, Tüne/'le Beyoğlu'na, oradan Taksim'e... Yürürken insan düşlerine dafar. Kenti, insanlarını tanır. Eski günleri anımsar. Şurada bir ari durup resim çektirmişnk. Bura- da falancayla karşılaşmıştım. Kimı yaşamda yoktur o eski dost- ların. Kimi ile yollar çokian ayrılmıştır. Tek başına, bütûn eski anı- ların içinden geçerek yürümek yine de güzeldir. 1943'te "Servetifünun" dergisinin yeni sayılarını kollanmıza st- kıştınr Cağafoğlu'ndan Taksim'e dek yürürdük. Fahir Onger, Cavit Yamaç, özdemir Asaf'la. Veni sayıyı bırakır eski sayının parası- nı alırdık. Ya da satılmamış sayıları toplardık. Elimize geçen üç beş lirayı da Çiçek Pasajı'nda harcardık. İkişer dubJe bira, so- sis ve patates tava ile... İçımden geldi. Yürüyerek Taksim'e çıkayım, dedim. Şu ağus- tos sıcağında akıl mı? Oldu işte! Yeşildirek'ten indim Mısır Çar- şısı'na. Eminönü Meydanı, artık bir meydan değil! Karmakarışık bir yer. Nereden gidilir, nereden geçilir? İnsanları da gitmiş gû- ze) İstanbulumun. Bir sıhirli değnek sanki yok etmiş hepsini. Bambaşka kişiler var. Burası benim bildiğim Eminönü değil, şu- rada üç vagonlu Bebek tramvayı meydanı döner geçerdi. Şura- da Toma'nın meyhanesi vardı... Dalmaya gelmiyor! Biri karşıdan dosdoğru üstünüze geliyor. İki kişi yürüyorsunuz o sırada. Adam gelryor tam ortanızdan geçiyor! Bir ona bir buna omuz atarak. Yere yıkılıyordum az kalsın! Niye ortamızdan geçersin be adam, yanımızdan dolaşsan olmaz mı? Çocukluğumda duymuştum, kedılerin bıyıklan en gerekli yer- leri imiş. Kedi, bir aralıktan, bir delikten mi geçecek, bıyıklarıyla ölçermiş. Bıyıklan geçiyorsa, sorun yok! Bir yaramaz çocuk, sar- manının bıyıklarını azıcık kesmişti. Komşu Atiye Hanım kıyame- ti kopardı. Bu, kediye yapılacak en büyük kötülükmüş meğer. Ama bizim insanlarımız enlerinin boylarının bilincinde değil, ka- labalığı transatlantik gibi yara yara geçiyorlar bir yandan öte ya- na!.. Köprüden yürümeyi bir zamanlar çok severdim. Her zaman babamı anımsardım. Son geçişimizi!.. Kendimi ilkokul, lise sı- ralarındaki halimle gorürdüm kendi dışımda ikinci bir variık gi- bi!.. Ama şimdi ne anı var canlanabilen, ne de köprüden geç- menin bir güzelliği. İşportacılar her yana dizilmiş. Balık tutan- lar. Dilenciler. Bomboş dolaşan işsiz güçsüzler. Köprü altı da bambaşka bir görüntüde... Pislik, çirkinlik. Hele Haliç iskelesi... Bir zamanlar her geçişimde oturup soluk aldığım kanapeyi ara- dı gözlerim. Yok, birahaneler var, garip garip insanlar oturmuş- lar, avazı çıktığı kadar bağıran arabeskler. Hemen kaçmalı bu çirkinlik ortamından... Serin tünel. Her zaman serin! İnsan kendini zamanın dışında duyuyor burada. Bir 1943 öğle sonrasındayım sanki. Bambaş- ka vagonlar vardı o zaman. İki arkadaş iki buçuk matinesine gi- dryorduk. Tünelle geçtik yukanya. Sonra öğrendik ki bizden bir saat sonra tünelin kayışı kopmuş, büyük bir hızla yokuş aşağı kayan vagonlar parçalanmış, bir iki kişi de ölmüş bu arada... Ay- larca kapalı kalmıştı tünel... Geçmişe dalıp giderken geliverdik Beyoğlu yakasına. istiklal caddesi tam bir karmaşa içinde. Tak- sime kadar yürümekten vazgeçtim. Haşet Kitabevi'ne girdim. Ama nerede eski Haşet? En yeni kitaplar gelirdi, yazın ustaları- nın son yayınları... Şimdi ise ders kitapları, ucuz romanlar, tu- ristik yayınlar... Hiçbir şey eskisi gibi değil. Ya biz, biz eskisi gi- bi miyiz? TYS lokaline attım kendimi. İki kat merdiveni dinlenerek tır- mandım. Doksan yıllık bir yapı. İçerisi serin. Kimseler yok da- ha. Derken arkadaşlar geldi. Zamanın gerilerinden bugüne dön- mek en iyisi, qünûn sorunlarına. Bırakarak eski yürüyüşteri anınv samayı, eski Istanbul'un yitip gitmiş özelliklerini. Ne varsa bu günde var. Oün çoktan eski bir masal olmuş. Bilgeleşntenıiş Oz^ürlük E>lcnnl^rî Ozgürlüğün düzensiz dağıldığı, sosyal adaletsizliğin derinleştiği, eğitimsel düzeyde haksızlığın büyüdüğü ortamlarda, özgürlük istemlerinin, anarşinin sağlıksız enerjisine dönüşmesi tarihsel bir gösterge olarak ortaya çıkar. SERA TOKAY "Yasalar büyük insan doğunnaz, ancak öz- güriiik devler yaratır" tumcesiyle Schiller "özgürlük" ile "yasalar" arasındaki bağıntı- yı vurgulamıştı. Yasanın içeriği ve yönü bellidir; devingen, sınırsız ve geliştirici boyutlarıyla "özgöriük" demokrasiden anarşiye kadar uzanabilen ta- nımlara açıktır. Insanın araştırı ve yaratısmın ilk basama- ğını oluşturea "•rgariük":tek bir kjşinin \s- tencinde odaklanan abartılmi} birikimiyle tüm kuraiları ve uygarhğın etik taşlarıru yıktığın- da "anarsj" adjnı alır. ozgürlüğün dUzensiz dağıldığı, sosyal ada- letsizliğin derinleştiği, eğitimsel düzeyde hak- sızlığın büyüdüğü ortamlarda, özgürlük istem- lerinin, anarşinin sağlıksız enerjisine dönüş- mesi tarihsel bir gösterge olarak ortaya çıkar. Öyle ki anarşiye, "gnç istenci"nin yasalann dı- şında büyüttüğü ölçtımsüz bir isteri biçemi de- nebilir ruhbilim diliyle... Siyasal çekişmelerle gerilimin doruğuna tır- mandığı ortamlarda kısıtlı bir toplumsal ke- simin onur ezikliği, kural dışı patlamalara yol açabilir; eylemde içerdiği sınırsız, yok edici, başdöndürücü özgürlük hjrsında anlatımınj bulur. Yasa dışına tasan biçemleriyle, anarşi, Öznel açıdan trajik kahramanhk sirngeleri bi- le oluşturabilir. Yasaklann ve baskılann kış- kımığı cesaret, engellere çarptıkça çoğalan güçle birleştiğinde, yıkıa şiddetinin direnci ar- tan anarşi, Promete'nin mitolojik yazgısına bağlanmı&tır. - < - • - Bilinçiere yerleşmediği sürece uçucu ve be- lirsiz bir nitelik taşıyan özgOrlük, yasaları ciğ- neyerek anarşide kahramanlaşırsa 'Veni düıen" duşlemi topiumun uç kesimlerini sa- racakür. Yeni düzen her zaman ve mekân için başka anlam ve kılığa bürünen bir kavram- dır; Erasmus'tan Nietzsche'ye, Novalis'ten W»gner'e, Man'tan Lenin'e kadar çeşitli kişi- liklerde derin başkalaşıma uğramıştır. "Dev- rim" sözcüğü de devingen kapsamını bütün doktrinlerin gövdesini oluşturan "dcgerierin ters dönüşümü"nde bulur. Eski değerleri yıkıp karşıtını yerleştirmek istemi, içerdiği enerjiyi harcanmaktan ve rast- lantıdan konımak için önceki dönemin yapı- sında yaşayan gizil gücünü büinçlere işlemekle ya da yarattığı yeni ideolojiyi insanca öğeler- le özgürlestirmek için çabşmakla sorumludur. Ne yazık ki tarih bize yenileyici gücün eski değerleri yıkarken *^kWel" yöntemlerinin yok- sayıcı içgüdüsüne bağlı kaldığını gösteriyor. "Tarib yoklnr, tarihin yonımculan vardır" tümcesinde Nietzsche, yorumun tarihi sonra- dan oluştunıp değerlendirdiğini belirtiyor. Ta- rih gelecekteki yazgısını belki de yasalann öz- gürlüklen tam anlamda içerdiği bir toplum- da çizebilecektir. Bugün için ancak verilmiş haklarda duraklayan, yasalann çemberinde boğulan, kurallann kısıntısından türeyen öz- gürlük, giysiye göre insan çizmek gibi bir saf- hktan ftteye geecmeyip, patlayıcı şiddetiyle düşlemini savunan anarşik potansiyeli yürek- lendirmektedir. Her bireyde bir düşünür yetiştiremeyen top- lum, yasalann biçtiği sınırlı özgürlükle çarpı- şan yürekli gençleri ölümcül bir kısır döngü- ye iten yapımevidir. Bireysd ve toplumsal bir hazine olan özgür- lüğü bir ağacın gövdesine benzetirsek yasalar onun yapraklan, düşünsel eğitim de yaşam su- yudur. Bir başka deyişle özgürlüğü bilgeleşti- remeyen toplumlarda anarşiyi kahramanlaş- tınnak eğilimlerinin önüne yasalarla geçilmesi çok güçtür. M\JÖR PLAKTAN SÜPER BİR YAPIM: EN SON KASETt SHASRET TÜRKÜSÜ rlKKl « ,™, MCUUKFT1M U K m DUVtAtn HlAl HDAK OLMAZ Nüfus cüzdanımı, ehliyetimi, ISKl'ye ait pasomu kaybettim, hükümsüzdur. YALÇIN İNCt Pasaportumu kaybettim, hükümsüzdur. tSMAtL ÖNDER OUNEŞ Plak ve KasetçHik Özgün müzfkten süper bir yapıt sunar TACİ USLU ADINI.^ELİNCİK KOYDUM » LEYLİM LEYÜM « ADINI GEÜNCJK KOYDUM • DOÖMAMIŞ ÇOCUĞA Okuymn: AyşeaOI • ÖZGÜRLÜK RÖZGARI • PİRAYE • NE FAYDA • BU AŞK BURADA BİTER • SENİNLEYİM Okuyan: Ay?«gül . . _ »HEPSJNDEN A ' B »VEGİRKOLUMA Tüm Plak ve Kasetçllerden isteyinlz GÜNEŞ Ptak ve Kaset «pımcılık Ltd.Ştl. tMÇ 6.Blok No: 8*08 Unkapam-İManbul 7W: 528 38 88 ÖZGÜN MUZIK SEVENLER, ÖZGÜRLÜK ve DEMOKRASİYE GÖNÜL VERENLER Deyislerimizin usta yorunıcusu ÖZLEM ÖZGÜRSizler için okudu TEK FACİASI" "TÜRKÜLERDE DEVRİM" İKİNCİ BASKISI ÇIKTI Bu kas*u dtnljdfcılı mlT Ö/GÜ ÖZGÜ MÜZfK YAPIM İMC 6. Blok N 6618 Unkapanı /(ST Teiefon. 513 05 50 ÖZGÜ MÜZİK NEYLERSE GÜZEL EYLER KALBINIZI KORUYUNUZ Türk Kalp Vakfı Muayene, Teşhis, Tedavi, Laboratuvar, Röntgen 175 12 44/45-148 58 66 BÜTİJN ÖĞRETMENLER İngiliz, Profesyonel ve Deneyimli Kuretarn bastoma tarihleff: Gündüz: 3t Eylül Akşanr 3 Eyiül Hcjfta Sonu: 6 Eylül ktonbJ, RurrMİI Cod. 71/*, Otmonboy 147 09 83 152 82 71 . VHtora;SekrtkCQd. 6 Kat. 5, K(z*oy 136 30 94 136 23 97 PENCERE Yaprak Neden Yeşil?.. Coğrafya dersinde dünya yuvarlağını seyretmek, öğrencinin yüreğinde tuhaf duygular yaratır. Futbol topundan biraz daha büyük yerkürenin güzel bir görüntüsü vardır; mavi denizler, ye- şil ovalar, sarı yaylalar, kahverengi dağlarla bezenmiş gezege- nimizi yüz altmışı aşkın devlet parsellemiştir; ama, bu paylaşı- mı gösteren harita "doğal" değil "s/yasa/"dır. Siyasal haritayı gözden geçirirken, öğrenci, Ortadoğu'ya ge- lince duraksayarak öğretmene sorar: — Öğretmenim, dünyanın öteki bölgeterinde devletierin sınır- lan dantela gibi girdilı çıktılı iken Ortadoğu'da neden cetvelle çe- kilmiş gibi dümdüz? Muzırçocuklaröteden beri büyüklere "münasebetsiz" soru- lar yöneltirler: — Anne, yapraklar neden yeşil?.. — Sus!.. Sırası mı şimdi!.. — Dedemin saçları niçin beyaz?.. — Yiyeceksin tokadı... — Yıldızlar neden bu kadar çok?.. — Sen de çok oldun ama... Bilim adamı da çoğu kişi/Hn merak etmediği soruların yanıt- larını aramaya kendisini adamış bir çocuk gibidir. İnsanoğlun- da bu merak olmasa bir üçgenin iç açıları toplamını kim hesap- lardı? Dünyanın çevresini kim ölçerdi? Bilgisayan kim keşfeder- di? Uçağı kim icat ederdi? Gezegenimizde devlet sınırları dantela gibi işlenmişken Or- tadoğu'daki sınıriann cetvelle çizilmiş gibi dümdüz oluşunun el- bet bir nedeni var. Öğretmen böyle bir soru karşısında kaldığı zaman, öğrencisine ûnlü yanıtı vermek zorundadır: — Çünkü Ortadoğu'da sınıriar, çölleıin kumlan üzerine emper- yalizmin bastonuyla çizildi. • Kuveyt, Osmanlı devletinin bir ilçesi idi; petrol egemenleri- nin çıkarlarını gözeten bir hesapla devlet yapıldı. Adı üstünde Arap yarımadasında yaşayanların yüzde 9O'ı Arap olduklarına göre aralarındaki sınıriann bir açıklamasını yapmak, an/amını ortayakoymak gerekmez mi? "Kuveyt- Irak-SuudiArabistan" sınırları bir bakıma Araplan birbirinden ayırmak için çizilmiş değil midir? Peki, çöllerin kumlan üzerinde sınırları emperyalizmin bastonuyla çizilmiş devletlerden her birinin başına bir şeyh, bir emir ya da kral oturtan kim? Yanrt yine belli: — Emperyalizm!.. Eğer buraya kadar yazılanlar doğruysa, ortaya kaçımlmaz bir soru daha çıkıyor: — Emperyalizm nedir? Çoktan beri bu soru Türkiye'de unutturulmak isteniyor; ama, büyüklerimiz unutsalar da öğrenciler soruyorlar: — Emperyalizm nedir? — Sus oglum, sırası mı şimdi?.. Ağzına biber sürerim ha!.. — Kahrolsun emperyalizm... — Çok oldun ama... — Emperyalistlere ölüml.. — Yiyeceksin tokadı... Kimi büyüğümüz daha yumuşak bir yöntem uygulamayı yeğ- liyor; çok bilmiş bir tutumu benimseyerek kendisine Vaşington'- da belletilip öğretılenleri yineliyor: — Evladım, emperyalizm modası geçmiş bir kavramdır; artık dünya tek pazara dönüşüyor... Dogrusu ya, Saddam pişmiş aşa soğuk su kattı; ABD'yi Or- tadoğu'da kutsal topraklara mühürlü mumla çağırdı; Kâbe'nin yamacına oturttu Bush'u... Kudüs, Musevinin elinde... Mekke, Hıristiyanın gözetiminde... Aslan Müslümana da bu düzende sabahtan akşama kadar nafile namazı kılmak düşüyor... • * Ortadoğu'da emperyalizm İslamın tepesine binmiştir; yabancı egemenin bastonu çöllerin kumlarını baklava dilimi gibi bölüp yapay devletter kurmuştur; ama, bu gerekçe Saddam'ın Kuveyt'i işgal ederken devletler hukukunu çiğnediği gerçeğini de unut- turamaz. O ayrı bir konu, güncel politikanın kapsamına giren bir iş... Ortadogu kazanı daha uzun süre fokur fokur kaynayacak, çok kişinin canı yanacak; Amerika Arap çöllerinde uzun süreli bir düzen kuramayacak... Çünkü Vaşington Ortadoğu'da fokur fo- kur kaynayan kazanın altındaki ateşi söndüremiyor; tersine üf- lemek zorunda kalıyor. TEŞEKKÜR Geçirdiği rahatsızlık sonucu, koyduklan teşhis ve tedaviJeriyle ERÇİN'i eski sağlığına kavuşturan Samsun Devlet Hastanesi doktorlanndan Ortopedi Uznuuu Op. Dr. Hilmi ELMACIOĞLU, EHüılüye Uznuuu Dr. Fatih İzzet YÜKSEL, Nöroloji Uzmanı Dr. Şaban BÜYÜKTUNCER, Flzlk TeAıvi ve Rehabllitasyon Merked Baştabibi Dr. Sdçak DÜNDAR, tbni Sina Hastanesi Nöroloji Servisi'nden Doç. Dr. NezibJ YÜCEMEN, Hacettepe Çocuk Nöroloji'den Doç. Dr. Meral TOPÇU ile Dr. Haluk TOPALOCLU'na teşekkürü bir borç biliriz. Neşe-CemU CİĞERİM VEFAT Ressam, Crafiker ALİ AŞUROĞLlTnu yitirdik. Acımız sonsuzdur. Cenazesi 29.08.1990 Çarsamba (bugün) Kızıltoprak Zühtüpıaşa Camii'nde kılınacak öğle namazından sonra toprağa verilecektir. CanJannuza, dost ve yakınlanmıza bildiririz. ANNESt: MÜFİDE AŞUROĞLU BABASI: ÂDlA AŞUROĞLU VEFAT-BAŞSAĞUĞI Üyelerimizden değerli denizci Adli Aşoroğlu'nun oğlu Ressam, Grafiker ALİ AŞUROĞLU vefat etmiştir. Cenazesi 29.08.1990 çarsamba (bugün) Kmltoprak Zuhtüpaşa Camii'nde kılınacak öjle namazından sonra toprağa verilecektir. Ailesine, dost ve yakınlarına, üyelerimize, yelken camiasma duyurur, başsağlığı dileriz. İSTANBUL YELKEN KULÜBÜ ANMA Banş, sosyalizm ve demokrasi mücadelesinde yümadan mOcadele edip bu uğurda yaşamlannı yitiren arkadaşlanmız NAPÎZ DUMAN-İŞMAİL ÇELİK SAİM ÇİMEN-HÜSEYİN ATEŞ A.ALİ ADİLLER mezarları başında anılacaktır. T»rih: 30.08.1990 Saat: 11.00 TBKP KÜÇÜKÇEKMECE ÎLÇE YÖNETİMİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear