23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 31 TEMMUZ 1990 MOSKOVA NOTLARI ARSLAN R4ŞER KAE4OĞUJ GÜLIJVER LENİNGRAD'DA CEVAT ÇAZVİ ÇİĞ BÖREK — Moskova'da sokakta yiyecek satan lezgâhların başı ner zaraaa kalababktır. Gorki caddesinde çig börek salışı. Piyasa ekonomîsine kıışkıüu yaklaşım — 3 — Halk (ve milletvekilleri) piyasa ekonomi- sinin nasıl geleceğini ve ne getireceğini me- rakla bekliyor. Kendi durumunun ne olaca- ğını tahmin ediyor. Doğrusu halk arasında pi- yasa ekonomisinden çok şe>- bekleyen oldu- ğu gibi bir şey beklemeyen ve hatta sonuçla- rından kendi hesaplarına korkanlar da var. Moskova'da Bilimler Akademisi'nin Politik ve Sosyal Etutler Merkezi'ne seçilen yöntem ve deneklerle bir anket yapıldı. Bu anket Mos- kova'da çıkan Moscow News adlı (her cuma günu yayınlanıyor) yayında şöyle anlatıhyor. Anketin sonuçlarının, Moskova halkının fi- kırlenni doğru olarak saptadığı noktasında konuştuğumuz uzmanlar birleşiyorlardı. Ama o tarih için doğru olan, bugun Rijkov'un açıkiadığı, serbest piyasa ekono- mısinin gereği olarak ilan olunan kararlardan sonra bu durum değışmiş olabilir. 1) Moskova halkının %58'i piyasa ekono- misini Sovyetler Biriiği için zonınlu buluyor. *Vo26'sı zonınlu bulmuyor. Yuzde 16'sı ise ka- rarsız. Aslında bu anket, piyasa ekonomısi- nin zorunlu ilk adımı diye ilan otunan zam- lardan önce yapılmıştır. Şimdi bu anketin bu kadar yuksek bir olumlu oy alması kuşkulu. . A£5pjyasa ekouomisini zorunhı bulanlar"dan •Ç»56'sı hemen "piyasa ekonomisine geçilmeli" diyor. 'Daha kötii olur' 2) Ama "gelir gruplannın dururau ne olur" diye sorulduğunda durum değişiyor. — r t>69 işçilerin durumu daha kötu olur diyor. — Çoğunluk, kooperatif üyelerinin duru- mu daba iyi olur diyor. (%53). — Emeklilerin durumunun kötüleşeceğin- de hemen herkes birleşmiş (%83 ve °7o6 ka- rarsız). — Yöneticilerin ve aydınlann durumu ıçin kesin bir sonuç orıaya çıkmamış. Bu durum, destekçilerin sınıfsal konum açısından pek de sağlam ya da açık olmadı- ğını gösteriyor. 3) Piyasa ekonomisi herkesi daha zengin eder mi? Buna ^o58 hayır, *t33 evet diyor. Yani destekçilerin çoğunluğu perestroyka- dan maddi bir zenginleşme ummuyor. 4) Ama piyasa ekonomisinin herkesin >e- leneklerini daha i>i meydana çıkaracağını "Mtfı kabul ediyor. To23 karşı çıkmış. Voll de kararsız. 5) Çok ilginç bir soru ve yarutlan da şöy- le: "Serbest piyasa ekonomisinde işinizi yili- rir misiniz?" Yuzde 29 "kesin yitirmem". ^o34 "sanınm yitirmem", demış. "Kesin yitiririm" diyenlerin oranı çok düşuk: *f*6. %20 de "galiba yitiririm" diyor. Yani soru- ya verilen yanıtlar iyimser.. 6) Pekiyi: "Serbest piyasa ekonomisinde nerede çalışmak isterler?". "*o35 devletin yo- nettiği bir fırmada", "r o33 bir yabancı ser- mayeli ortaklıkta" diyor. "Özel sektörde" \e "kendi işimde" diyenler eşit: Ikisi de "^13. Ancak r o7 tanmsal "kooperatif işletmesinde" cevabını vermiş. 7) Özel ticaret işletmelerine %51, Batılı ser- mayenin gelmesine Ço7O, özel toprak mulki- yetine ise ^o79 olumlu yanıt veriyor. (Bu so- nuncuda "hayır" diyen sadece °ol3.) 8) Ankette Moskova halkının sınıf-tabaka yapısı da orıaya çıkmış: rç>19 fakir, %12 alt orta sınıf, Vo58 orta sı- nıf, ^oS ust ona sınıf, %2 zengin, Vol duru- munu belirleyetneyen. Ve halkın yansına yakını piyasa ekonomi- si ile orta sınıfın ortadan kalkacağı kanısın- da (%46). 9) Acaba piyasa ekonomisinin gelişinde en çok neden korkuluyor? Bu soruya: "047 enflasyon, °7 t41 cürümler- de artış, ^o39 sosyal kargaşa, O7 »2O kendi gelirinin duşmesi, <Vol5 sosyal garantinin kalkması, m o7 kendisinin işsiz kalması, °"o5 mesleğinin toplumda değer kaybetmesi. 'Aç geziyorum' Pravda gazetesinin yazı işleri yönetmeni, Leningrad'da oturan A.l. Tumanova adlı bir bayandan şu mektubu aldı: "Ben hem bir savaş gazisi ve hem de işçi emeklisiyim. Kırk yıl işçilik yaptım. Bana bağlanan emekli maaşı, bunun karşılıgı 57 nıbledir. Beş yıl önce kocam öldıi, biçbir ya- kınım yok, yalnız yaşıyorum. Son zamanlarda perestroyka hakkutda çok seyler söylendi, ama biz emekliler için yasam daha kotiıye gitti. Her şey parayla. Bir elek- trik kablosunu tamir için bile kimseyi çagır- mıyonım; ona verecek param yok. Maaş yiyecegime bile yetismijor. Bazı giiıuer aç ge- ziyorum. Ayakkabılanm paramparça. Boş bir şişe buldum. ne kadar sevindim, yann onu verip bir ekmek alabilirim. Çalışabilir- dim, ama hastayım, baslonsuz yuruyeraiyo- nım. Biz muharipler sadece zafer günlerinde anıiınz, günierimizi birbirine nasıl eklediğJ- Sovyet halkı arasında piyasa ekonomisinden çok şey bekıeyen olduğu gibi hiçbir şey beklemeyen, hatta kendi hesaplarına korkanlar da var. Moscovv News dergisinde yayımlanan bir ankete göre halkın piyasa ekonomisindeki en büyük korkusu enflasyon ve suçlarda artışla sosyal kargaşamn başgöstermesi. Geçim zorlaştıkça perestrovka ve Gorbaçov daha da sıkışıyor. Umut bağlanan dış yatırım ve kredilerde gözler yollarda, ama gelmiyor. 1500 dış yatırım başvurusundan ancak 500'ü gelmiş. Yabancı sermaye yatırımı çok önemsiz. Halk en çok ekonomik vaatler ve reformlarda somut bir adım atılamamasından şikâyetçi, "Heplaf, aziş" deniyor... mizle kitnse Ugttenmez." Bu mektubu okuyan yazar T. Sanolis şu satırlan yazdı: "Burada fakirler için pek az yazı yazdır. Heie emeklUer, malûller gibi alız nuaşlanyia yaşayanlar ya da iki yakalannı zor bir ara- ya getiren genç çiftler hakkında. Bunlar ba iilkede pek çok. Ayda 60 nıbJeden az maaş alan 15 milyon emekli var. Üstelik on mil- yon yaşb vesakat yalnızlık içinde yaşarlar." Pravda'ya sosyal adaletsizlik konusunda çok okuyucu mektubu geliyor. Sosyalıst işa- damları ve kendilerini bizzat yaratan milyo- nerler için yeşil ışık yandı, ama özellikle düşük getirliler için yasam her gün daha da zorlaşıyor. Omsk kentinden Bayan Baktbormina şun- ları yazıyor: "Savaşta sakatlanan kocam ya- şamdayken, şöyle böyle geçiniyorduk. O öliince bana 45 ruble maaş bagladılar. Bu beslenmeye bile yetmiyor. Fiyatlarda gene yüksehneden söz ediliyor, üzerime feaakk ge- liyor. Yaşayabilmem nasıl olacak?"... Dikkat edin ne mink kürkten ne arabadan ve ne deraakbulbir semtte lüks bir evden söz ediliyor. Halk günluk geçiminden söz-açıyor. Yıllarca çalışmış çabalamışlar, gidip yiyecek, giyecek ve ilaç alacaklar. Bu raflardaki boşluklann ve fiyatlann ısı- ncılığından halaiı olan kimler? Elimde Pet- rozavodsk kentindeki V. Minina'dan gelen mektup var, bunlar anlatıhyor. "Bir hama- mı gidip yıkanmaya eskiden 20 kopek (ko- pek:rublenin yuzde biri) oderdik. şimdi ken- dilerine yeterli olacaklar diye 50 kopek olmuş. İki çocugurn \e ihtiyar annemle bir yıkanma bana 2 rubleye mal olujor. İşim gereği her gün yıkanmalıyım. Ama bunun için kopek ajıramıyorum"... Leningrad'dan Savinov da şunları yazıyor: "...Affedcrsin bay yazar, yaşamak istemiyo- Sovyetbasını, yoksulluktan ve geçim sıkıntısından yakman mektuplarladolu. Birinde şöyle deniyor: "Affedersiniz bay yazar, yaşamak istemiyorum, ama ölmek de pahahlaşmış. Dahayakın zamanlara kadar bir tabut 40-65 rubleydi. Buna 50 cm kadife eklemişler, fiyat 132 rubleye çıkmış..." rum, ama ölmek de pabalılaşmış... Daha ya- kın zamanlarda bir tabut 40-65 rubleydi, şimdi buna 50 cm. kadife eklemişler ve fiyat 132.50 rubleye çıkmış... Donets bölgesinden bir işçi de 3-4 kişiye yeterli bir borç çorbası- nın maliyetini hesaplamtş: 7.5 ruble, 80 ruble alan bu işçi, borçu sadece baynun günleri yi- yortnuş..." Yazarın anlattığına göre halk uzay proje- lerine, kocaman projelere bakınca, yoksul- luğun maddi defil moral nedenleri olduğuna hüküm veriyor. Moskova'dan Mironov şöyle yazıyormuş: "Eminim problem kayııak yok- luğu degil, ahlak yoksunluğumuz... (dnr.)" Samolis yazısını şöyle bitiriyor: "Bu mektuplann yazarlan çare ve çözüm- lerini de yazıyorlar: Yiyecek maddesindeki enflasyonu durdunın, maaşlan hayat paha- lılıgı endeksine baglayın..." Işte tam bu sırada gelip çattı perestroyka- nın yeni safhası... 23 mayısta Başbakan Rij- kov, temmuz, eylül ve aralık aylarındaki gelecek fiyat zamlarını açıkladı. Bütün Rus- ya'yı bilmem, ama Moskova ve çevresi aya- ğa kalktı... Yukarıdaki yazı bir yıl önce 24 Mart 1989'da yazılmıştı. O giinden sonra ge- çen ynlın sonunda maaş ve ücretler artt.r- 1 mıştı, ama fiyatlar da anmıştı ve hem de maaşlardan daha hızlı biçimde... Perestroyka bu durumda sadece ekonomik açıdan değil, hukuksal ve ahlaksal açılardan da eleştiriliyordu. Evet, halk geçim yükü al- tında inlerken, perestroyka sadece milyoner- ler yaratmıştı. Bunu da 4 Ocak 1989 günlü "Gençterin Prmvdası" gazetesinden okuya- lım. Gazetede Rus milyonerlerinden A. Ku- zin ile röportajda şunlar okunuyordu: — Lütfen bir gia bizimle payiaşm. Bir sos- yalist loplıımda nasıl zengin oldunuz? Kolay zenginKk KUZİN — Çok kolayca oldum. "Bıokor" adlı bir kooperatif kurdum. Biokor, bazı tıb- bi araçlar ve sibernetik analiz cihazları ya- pıp satıyor. SSCB'de 82 ve dışarda 35 bürosu ve fabrikası var. 4500 işçi çalışıyor. Aynca bütün cumhuriyetler Znaniye (Bilgi) derne- ği ve Batı Alman "Glache Internation" fır- masıyla birlikte bu yıl "Yuz Yuze" adlı bir dergi isine atıldık. Bu ocak ayında çıktı, üç dille çıkıyor: Rusça, Almanca ve Ingitizce. — Müyonlannızta bu açık veren ekonomi- mizde ne yapıyorsunuz? KUZİN — Bir milyon bir tnilyondur. Bu yolla yaşam daha zevkli, kolay oluyor. Ay- da harcadığım 700 ruble. — Evn miaaiz? KUZİN — Bekârım. — Sekreteriniz ne kazanır? KUZİN — Sorunuz durust olmadı. "Ne kazanır?" degil, "ne maaş alır acaba?" di- ye olmalıydı. Sanınm 600-700 ruble... Yeni milyonerlerin hepsi basından ve ko- nuştuğumuz kimselerden öğrendiğimiz kada- nyla el çabukhığuyla böyle bir kooperatif kurup devletin kuruluşlannın ürettiği malları kapatıp (satın alıp) dısanya satıyorlar, dış alımla kıt mallar getirip ateş pahasına satı- yorlar. Bazıları "Bunda ne var? Buna alışmalıyız" derken bazıları da şöyle diyor- lar: — Kooperatif yasalan çıkarken Gorba- çov'un arkadaşları bize neler anlattılar, ne mucizeler vaat ettiler. Her şeyi, eksik olanı yapıp yurtdışından getirip piyasada mal bol- lugu yaratacak dediler. Şimdi ne oluyor? Gü- pegundüz hırsızhk!.. Yiyecekleri devlet kuruluşlarından ucuza kapatıp vurgun fiya- tıyla satıyorlar. Kooperatif gangsterleri, dev- letin hırsızları ile el ele. Parti ve hükümet buna nasıl izin veriyor? Bu gibi kanşık işleri engellemekle gorev li yetkililer neden susuyor, eli bağlı duruyor? Acaba o kooperatiflerden onlar da mı çöpleniyor? Perestroyka buysa, hiç olmasın!.. Geçim zorlaştıkça, perestroyka ve Gorba- çov daha da sıkışıyor. Umut bağlanan dış ya- tırım ve kredilerde gozler yollarda, ama gelmiyor. Dış Ekonomik İşler Dairesi'nde bana verilen rakamlara göre 1500 dış yatı- rım başvurusundan sadece 500'ü gelmiş. Ya- pılan yabancı sermaye yatırımı çok önemsiz. Tacikistan'da çahşan ve ayda (kan koca ola- rak) 330 ruble alan bir ailenın Komsomols- kaya Pravda'da II Şubat 1990'da yayımlanan mektubunda, bunlann bile bü- yük güçlükle geçindiği anlaşüıyor. Bu durumda SSCB'yi bekleyen ne? Bunu kestirmek zor... Bu kötü durumlara karşıhk SSCB'nin güçlü yarüarı da var.. Bu iki ayrı faktör, ivimser ve kötümserligınden geliyor. Reform şart Nikolai Travkin, saygın bir milletvekili. Aynı zamanda kurulan bir sol partinin lide- ri, 12 Şubat 1989'da şunları yazmış bir ga- zetede (Biz Moscow News'ten aldık): "Bir ekonomik reformun zonınluluğonu unutmamalıyız. Bu reformda işçi komitele- ri planlamadan ve yonetimden bagımsız bu- lunmalı ve firmanın kâr dagıtım kararlan da kendilerine bırakılmalıdır. Bunun dışında bir reform sadece bir makyajdır... Sonuç olarak bdirtelim ki sadece Sovyet sistemini kurmak yetmez, onu işletmek de gereklidir." Aslın- da Travkin de somut bir şey söylemiş sayıl- maz. Çünkü Sovyet sisteminde, yazının yazıldığından bu yana epeyce ileri gidilmiş- tir, somut -ivedi- çözum geunemiştir. Yarın: Rengârenk park Şair Anna Ahmatova yasaklarla yaşadı Avrupalı aydınlann oluşturduğu "Gulliver" grubunun Leningrad toplantısın- da Avrupa kentlerindeki değişim ve kentle- rin kimlıklerinin korunması sorunu ön pla- na çıkıyor. Buzul çağının viriisleri Bütün konuşulanlardan Avrupa'nın son yüzyıl içinde kapitalizmin ve onun yol açtıgı savaşların da etkısiyle toplumsal hayatında büyük bir parçalanma yaşadığı anlaşılıyor- du. Bu parçalanma hem kentlerin kendi ya- pılarında hem de aralarındaki ilişkiler bağ- lamında gerçekleşmişti. Modernizm sanat alanında büyük ölçüde bu parçalanmayı di- le getiren bir sanat akımıydı. Postmodernizm ise günümuzun çok yönlü gerçekliğuü anlarrüı kılmaya çalışan bir sanat akunı. Bu açıdan bakıldıgında, Avrupa'nın yeniden yapılanma- sında, özellikle kentlerde yasayan sanatçıla- ra büyük görevler duşüyor. Sanatçı, bilgisi- ne duygu, duygulanna bilgi katarak insanlık- tan uzaklaşan kentleri yeniden insani değer- lerine kavuşturabilir. Toplantıdaki sanatçıların sık sık uzerinde durulan yabancılaşma sorununa karşı sana- tın resimle, müzıkle, oyunlar ve filmlerle ve bunlann halka ulaşabileceği galerileri, kon- ser salonlarını, tiyatro ve sinema salonlan- nı, kilaplıklan içeren kültür merkezleriyle ye- ni bir bilinç ve duyarhk yaratacağını ileri sür- meleri toplumbilimci arkadaşlann bazüan ta- rafından kuşkuyla karşılandı. Toplantırun ro- mantik bir havaya burünerek amacından sap- tığını söyleyenler bile oldu. Gulliver'a İstanbul önerisi Ama Oxfordlu tarihçi Zddin bizim kendi- mizi yararlı birer virüs olarak görmekten ve burada dile geıirdıgımiz olumlu görüşleri için- de yaşadığımız toplumlara yaymaktan baş- ka bir giıcümuz olmadığım söyledi. Bence de bu türden toplaritılann sözü edilen dev so- runlara ivedi çözümler getirmesi beklenemez. Ama değişik Ulkelerden, değişik kultürler- den insanlann bir araya gelip birlikte yaşa- ma koşullannı yaratma yollan aramalan, var olan önyargılan ortadan kaldırmalan, Avru- pa'nın uygar geleceği için düşler kurmalan, ama bir yandan da bu tartışmalarla bir çeşit eleştirel bir bilinç ve duyarhk yaratmalan hiç de küçümsenecek bir iş değildi. Bu iyimser hava içinde cosarak benzer sorunlan tartış- mak üzere "Gulliver"ın bundan sonraki top- lantısını tstanbui'da yapmasını önerdim. Bu öneri genellikle olumlu karşılandı. Özellikle de ev sahipliği yapan Bitov ve toplantının son gününe yetişen Voznesenski İstanbul öneri- sini coşkuyla alkışladılar. Halka açık toplantılar "Golliver"ın Leningrad toplantısının ilginç bir bölümü de akşamlan Yazarlar Birliği'nin büyük konferans salonunda düzenlenen hal- DUVAR Karşımdakı duvarda uç resim: Birı Perulu şaır Cesar Vallejo 'nun. Bir guz perşembesı Paris 'le olen, ınıp uzak, çok uzak dağlardan A nna A hmatova 'mn öbıir ıkisı: solda, bana bakan gençtık resminde yıllar boyu dızelerıne damııacağı aayla beslenen gozyaşı ırmaklan. Sağdakı, yıllar sonra çekilmiş, yıllar sonra Kiev 'den, Petersburg 'dan, mceaşklar, acılar, suskunluklardan sonra, Ağaran saçlannda. alnının kırıslannda nıce sonbaharlar, nıce aynlıklar. \ e hâlâ yakmlığın sımrtna ulaşmamn çılgınlıgı. Ve hâlâgözjerindeo maviyangm Cevat Çapan Leningrad'da ünlü Rus ve Sovyet şairi Anna '' Ahmatova'nın eyi şimdi müze. Bu da tarihin ironilerinden biri. Ahmatova da arkadaşları Mandelstam ve Pasternak gibi Stalin döneminin lanetli şairlerindendi. Mandelstam çalışma kampına giderken ölmüş, Pasternak ve Ahmatova uzun süre şiirlerini yayımlayamamışlardı. Ahmatova'mn ilk kocası şair Nikolay Gumilyov ve oğlu Lev Gumilyov da gizli polisin kurbanları arasındaydı. dın şairi sayılmış Ahmatova. Yanıimıyorsam, birkaç yıl önce Sovyet gökbüirncileri, keşfet- tikleri bilinmeyen bir yıldıza da onun adım vermişlerdi. Işte bu duygularla hazırlaruyordum Anna Ahmatova'nın evini gezmey'e. Bu arada onun- la ilgili bir şiirimi içeren Dogal Tarih kıtabı- mı da müzeye vermek istiyordum. Bunun Don Kişot'ça bir boş yucelik olup olmayaca- ğını anlamak için toplantılarırruzda çevirmen- lik yapan Bayan Maya Aronovna Konçako- va'ya danışmak istedim. Ahmatova'nın adım duyunca, Bayan Kon- çakova'nın gozleri parladı. "O benim genç kızfak yıllanmın yıldızlanndan biriydi" de- di. "Hem biliyor musunuz, ben tanıdım ken- disini!", "Ne olur anlatın" dedim. "Bir gün, elinde filesi tanımadıgım yaşlı bir kadın yi- yecek kuynığunda bekliyordu. Kendisine yar- dım etmek için yaklaştun. 'İslerseniz filenid ben taşıyayıra' dedim. 'Peki kızım' deyince, birden Anna Ahmatova'yla konuştuğumu an- ladım ve o anda heyecandan diiim lululdu." Artık Dogal Tarih'i müzeye vermem gerek- miyordu. Onu imzalayarak Bayan Konçako- va'ya uzattım. "Kabul ederseniz, çok sevinirim" dedim. Bayan Konçakova kendi- sine çok değerli bir şey vermişim gibi benim külüstür kitabı aldı ve büyük bir sevinçle onı arkadaşlanna göstererek hikâyesini anlatt^ Ahmatova Muzesi eski bir binada küçük bir apartman dairesi. Birçok Leningradh gi- bi bu daireyi uzun yıllar başkalanyla paylaş- rruş. Dört odadan oluşan bu dairenın duvar- lannı şimdi birtakım fotoğraflar ve başka anı- lar süslüyor. Bir köşede küçük çalışma ma- sası, başka bir duvann dibınde yatağı. Bir ca- mekân içinde Oxford'da doktorasını alırken giydiği kırmızı-gri cüppe. Raflarda pek kita- ba rastlamadığımıza hayret ettiğımizi sezen rehberimiz, Ahmatova'nın okuduğu kitaplan hep başkalarına, özellikle de kendisini gör- meye gelen genç öğrencilere verdiğini söylü- ka açık tartışma ve konuşma saatleriydi. Bu toplantılarda çoğu Leningradh yazar ve bi- lim adamlanndan oluşan konuşmacılar ken- tin tarihini ve güncel sorunlannı dile getirdi- ler. Bu arada Sinyavski de Puşkin'le ilgili gü- zel bir konuşma yaptı. Puşkin'in Sovyet ay- dınları arasında çok özel bir yeri olduğunu böylece bir kez daha anladık. Bu konuyla ilgili konuşmalann bir yıldızı da Puşkin Evi adlı romanı Sovyetler Birliği'n- de ve dış ülkelerde büyük yankılar yaratan Andrey Bitov'du. Bir çeşit kara mizah ustası olan Bitov, Puşkin'i ülke sınırları dışına çık- ması yasaklanan ilk Rus yazan olarak tanım- lıyordu. Özellikle Avrupa'>-a gitmesi surekli olarak engellenen Puşkin, hiç olmazsa Erzu- rum'a gitmeye kalktığı zaman da Ruslann Er- zurum'u işgal etmeleri üzerine, gene yurtdı- şına çıkmayı başaramamıştı. Puşkin'le ilgili abartüı değerlendirmelerden biri de Avrupahlann Puşkin'i anlayamaya- caklanydı. Böylece "Avrupalılık" kavramının tammını yapmak üzere dinleyiciler kürsüye çağnldı. Bu tanımlardan benim en beğendi- ğim, üniversiteli bir gencin şu sözleri oldu: "Dunya edebiyatım anayurdu sayan berkes Avrupalıdır." Hollandalı şair Judith Herzberg de "Sen Puşkin'i anlamazsın' dendiği zaman kendisine hakaret edildiğini düşiinen insan da Avrupalıdır" dedi. Herzberg Puşkin'i çok sev- diğinı, onu ashndan okuyabilmek için genç- liğinde Rusça öğrenmeye başladığını söyledi ve alkışlar arasında Rusça olarak Puşkin'den kısa bir şiir okudu. Ama grubumuzun asıl Rusça uzmanı Ber- lin Üniversitesi'nden tarihçi Karl Schlögel- di. Berlin Üniversitesi'nden sonra Moskova ve Leningrad üniversitelerinde de araştırma- lar yapnuş olan bu değerli bilim adamı, üçün- cü gece Leningrad'ın tarihiyle ilgili Rusça bir konferans verdi. Büyük alkışlarla sona eren bu konuşma- dan sonra kürsüye gelen Leningradh bir ya- zar şu tüyler ürpertici açıklamayı yaptı: "Alman dostumuza Leningrad'la ilgili bu ilginç konuşması için teşekkür etmek isterim. Aynca dilimizi bu kadar giizel kullandığı için de kendisini kutlanm. Konuşmasından anla- dığım kadar, kendisi Leningrad'ın tarihini Dir metinler tarihi, yazarlar tarihi olarak ele al- mış. Evet, eski Petersburg, yani bugünkü Le- ningrad, gerçekten bir yazarlar kentidir. Ve biz şu anda Leningrad Yazarlar Birliği'nin konferans salonunda bulunuyoraz. Ne garip- tir daha geçen yıla kadar bu salonda bazı ya- zarlar iktidara yaranmak için birbirlerini jur- nal ediyorlardı Bu salon, (konuşmac, elını belı hizasına getirerek) buraya kadar kanla doludur!" BİTOV — Leningrad'da Avrupalı sanatçı lara ev sahipliği yapan Sovyet yazar Andrei Bitov, y aman bir kara mizah ustası. "Gulliver" toplantılannm yapüdığı altı gün içinde toplantı saatleri dışında kalan zaman- da Leningrad'ı tanıma fırsatı bulmamız elbet söz konusu olamazdı. Koşar adım bazı bö- lümlerini 3 saatte dolaştığımız ünlü Hermi- taj Müzesi, rehberimizin büyük btr inceiikle belirttiğine göre içerdıği bütün yapıtları gör- mek isteyenleı in ancak altı yılda gezebilecek- leri zenginhkte bir müze. Bizse, ayırabildiği- miz üç saat içinde, birkaç Rönesans tablosuy- la Fransız izlenimcilerini ve Picasso'nun mü- zeye bağışladığı iki salon dolusu resme kısa- ca, ama hayranlıkla bir göz atabildik. Kışlık Saray da görkemli eşyalarıyla baş döndürü- cii bir zenginlikte. Aramızdaki arkadaşlardan biri kentteki karşı-devrimci havayı hatırlaya- ANNA AHMATOVA — Rus kadın şairi. Yıllarca lanetlendi. Sonra evi müze oldu. Dul ve yetimlerin şairi olarak ün yapan Ahmatova, savaş yıllarında bazı şiirlerini yayımlayabilmişse de 1946 da yeniden Yazarlar Birfiğı'nden çıkarılmış ve tehlikeli bir şair sayümıştı. Ahmatova'nın şimdi müze olan evinde çok az kitap var, çünkü Ahmatova kitaplarını hep genç öğrencilere verirmiş... rak "Devrimin neden yapıldıgını anlamak için yalnızca bu sarayı gezmek bile yeter" diyor- du çıkarken. Leningrad, Neva Nehri'ne açüan kanalla- n ve bu kanallann iki yanında Italyan mimar- lann yaptığı guzel binalarıyla daha önce de soylediğim gibi yer yer Venedik'i, yer yer de Amsterdam'ı andınyor. Bu kanallardan birin- de yaptığımız gezide, rehberimizin açıklama- larını dinlerken Rus edebiyatının sayfalan arasında dolaşır gibi olduk. Solda Puşkin'in evi. Biraz ilerde Dostoyevski'nin okuduğu mühendislik okulu. Ve sağda ünlü Rus ve Sovyet şairi Anna Ahmatova'nın evi. Işte tarihin ironilerinden biri daha. Ahma- tova da arkadaşları Osip Mandelstam ve Bo- ris Pasternak gibi S'oiın döoeminin lanetli şa- irlerinden biri de? ; I miydi? Mandelstam 1938'de bir '•al ı :;aa kampına giderken ölmüş, Pastern"' «e Ahmatova uzun süre şiirlerini yayr jayamamışlardı. Ahmatova'mn ilk ko- C2J1 şair Nikolay Gumilyov ve oğlu Lev Gu- milyov da gizli polisin kurbanları arasınday- dılar. Dul ve yetimlerin şairi olarak un yapan Ah- matova savaş yıllarında bazı şiirlerini yayım- layabilmişse de 1946'da yeniden Yazarlar Bir- liği'nden çıkarılmış ve rejim için tehlikeli bir şair sayılmıştı. 1964 yılında ttalvn'rh Ftna- Taormina Odulu'nu kazanan Ahmatova'ya 1965'te de O\ford Üniversitesi onursal dok- torluk unvanı verilmiş ölümünden bir yıl ön- ce. öldükten sonra Rus dilinin en büyük ka- yor. Yalnız bir duvarda, Kafka'mn bir kumaş parçasına iliştirilmiş Penguin baskısı Degi- şim'i duruyor. Leningrad'da son saatler. Yazarlar Birliği'n- de son öğle yemeği. Votkalar içiliyor, veda- laşmalar başiıyor. "GnUrver" ioplantısını baş- langıcından beri hiç aksatmadan düzenleyip yöneten grubun Amsterdam'daki üyeleri Steve Austen, Marina Noordman \e Max weg- ner'le İstanbul toplantısı konusunda yazış- mak üzere sözleşiyoruz. Sovyetler Birliği'nde kaldığımız süre içinde bize her konuda bü- yük bir konukseverlikle yardım eden trina Zorina ile Aleksander Branskiy, havaalam- na kadar bizimle geliyorlar. Son anda İstan- bul'a döneceğimi öğrenen Aleksander Brans- kiy eski dostları Ataol'la LudmiUa'ya selam- larını, sevgilerini yolluyor. Havalanan uçaktan Finlandiya Körfezi'ne, daha güneydeki uçsuz bucaksız ovalara ba- kıyorum. Gelirken bu ülkede son yıllarda ya- şanan değişimlerin yaratmış olduğu ozgürlük içinde çok daha mutlu yüzler göreceğimi umuyordum. Oysa daha çok çozumü pazar ekonomisinin gelmesinde gören kaygılı insan- larla karşılaşmıştım. Yoksulluk değil de yok- sunluğun burukluğu vardı havada. Gorba- çov'u, Yeltsin'i tartışabileceğimiz, atılan olumlu adımları değerlendirebileceğimiz, gündelik hayatı, üniversiteleri daha yakından gözlemleyebıleceğimiz olanakları bulmak için buraya yeniden gelmek gerekiyordu. BİTTt
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear