28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
29 EYLÜL 1989 ATİLLADORSAY KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 SINEMA HAYVANLAR İSMAİL GVLGEC Bertohıcci'nia guçlü dnema dili Bertoluccı "Ay"la, öncelıkle sınema dılını ne denli güçlü kullanabıldığini, sınema estetığını içenkte de ilınblı olarak nasıl yenıleyebildiğini gusteriyor Fılmde Amenkalı soprano Cathenna ile oğlu Joe arasındakı ilişkiler, ınsancıl ilişkilenn tüm geniş, gıderek sonsuz yelpazesıne yayılabılecek tonlan ıçenyoc PİKNİK PlYALE MADRA Opera, Oidipus, insest, vs. Ay (La Luna) / Yönetmen: Bernardo Bertoluccı / Görüntü: Vittorio Stroraro / Senaryo: Giuseppe ve Bernardo Bertoluccı, Clare Peploe / Müzik: Verdi, Mozart / Oyuncular: Jill Clayburgh, Matthev) Barry, Elisabetta Campetti, Fred Gwynne, Tomas Milian, Alida Valli, Renato Salvatori, Franco Citti, Roberto Benigni / Bir İtalyan (FOX) fılmi / 142 dakika (Site, Sinepop, Moda) Iki insan arasında oluşabilecek en yoğun, en karmaşık duygulann bir bölümü, ana oğul arasındakiler olmalı... Bir kadının ken,di bedeninden çıkmış kuçücuk bir yaratığın gıtgide buyuduğünü, bebeklikten çocukluğa, ordan erkekliğe doğru adım adım yol aldığını gözlemlemesi, bu gehşmeyı olabıldiğınce yakından izlemesi... Bir "erkek" yönettnenin bunu anlatmaya sıvanması ilk bakışta ınanılmaz değil mi? Ne var ki, ana oğul ilişkılennin karmaşıklığını son yıllarda yalnızca ıki yönetmen anlatmayı denedı. Ikısi de erkek, ikisi de Avrupalı: Louis Malle ve Bertolueci. Bertoluccı, filmınde bir "insest" öykusunu mu anlatıyor? Elbette ki hayır. Ama sansünımuz öyle duşunmuş ve fılmi ya yasaklamayı ya da tam 5 yerinden keserek serbest bırakmayı önermişti. Dogrusu ya, "nerdeyse inscst" sayılabilecek yakın, çok yakın akraba evliliklerinin sıraüan sayıldığı, "gerçek insest" ola>larınm ıse, özellikle kırsal kesim cinselliği üzerine araştırmalarda sürekli söz konusu edıldiği bir ülkeye tam yakışır bir davranış!.. Tam bir "Şarfc sahlekârhg>" Bir sorun mu var? Bilmezlikten gel, yok say, yasakla!.. Sanki böylelikk o sorun kalkacak veya çözumlenecçkmiş gibi!.. Bertolueci, bizlere karmaşık bir anaoğul ilişkisi anlatıyor. Amerikalı soprano Caterına ile bir Italyan'dan olma oğlu Joe arasındaki ilişkiler, insancıl ılişkilerin tum geniş, giderek sonsuz yelpazesıne yayılabılecek tonlar içeriyorlar: Sevgı, nefret, aşk, istek, kıskançlık, kuçümseme, aşağılama, yuceltme, giderek "söbliraasyon..." Caterina, her sanatçı, özellikle de her "prima donna" gibi, hemen yalnızca kendisıyle, sanatıyla, başarısıyla dolu yaşamında Joe'ya ne denli az yer verdiğinı anlayınca dehşete kapılıyor. 15 yaşıru süren delikanlınm "kötii" arkadaşlara ve uyuşturucuya duşkunluğünü keşfettiğinde ise dunyalar başına yıkıhyor. O yaşta bir çocuk, herşeye açık olduğu gibi, gerçek bir ana sevgisine de açıktır. Ama bu sevgiyi "hayata geçirmek" için ne güçlüklerin aşılması, ne fırtınaların yaşanması gerekecektir... anılardan biri olan dolunayla) karşılaşmasıru bir düşünün... Ama her gerçek ve buyük sinema ustası gibi, Bertolueci de estetığınin yaru sıra moralıst (ahlakçı) yanıyla seçkınleşiyor. Çağın ve ınsanlığın tum ahlak sorunlan uzerinde (yeniden) düşünuyor Bertolueci, çağdaş bir etiğe giden yollan (yeniden) açmayı deniyor... Her gerçek moralıst gibi, "yeni ablak"a karşı geleneksel ahlakı savunmuyor, (veya tersini de yapmıyor), vaaz vermiyor, oğretmiyor... Sadece göstenyor, kavramları tartışmaya açıyor, düşunüyor ve düşılnmeye çağınyor. Yönetmen, kuşkusuz bilinen tematiğıne sadık biçimde, bu filmde de bir kez daha "babasını anyor", babasını arayan Joe'yla özdeşleşiyor. Ama bu kez, ınsanlığın en eski gızemlerınden, "rauamına"lanndan bin olan "Oidipus o>kıisi" uzerine yeni bir çeşitlemeyi de fılmin tematiğine dahil ediyor. "Baba arayışı" önemlıdir, nitekım Joe'nun babasını "buldugu" sahnede, onun peşinden, onunla aynı renkler taşıyan pantolon ceketle ve benzer bir yürüyüşle gitmesi, bu ilişkinin önemini simgesel planda aktaran bir kuçük aynntıdır. "Ay"da karmaşık bir anaoğul ilişkisi anlatılıyor T HIZLI GAZETECİ VECDET ŞEN AA MiMazA z SACMA '. ÖYLE? ÇİZGİLİK KÂML MASARACI Kokteylden ekşimiş gazoza Kofcteyl (Cocktail) / Yönetmen: Roger Donaldson / Oyuncular: Tom Cruise, Bryan Brov/ne, Elisabeth Shue, Lisa Banes / Bir Touchstone Pictures yapımı (Emek, Reks, Karya, Yumurcak, Ünverdi, vs.) "Kokteyl"e bir "gençlik filmi" diye balcıp küçümsemeli mi? Okurlanmız, bu tür fılmleri hiç de küçümsemediğiraızi bilirler. Gençliğin kendine özgti beklentileri, kodlan, yasalan, mutlaka sinema sanatımn isterleriyle ters düşmezler... "Kokteyl", bu söylediklerimizi doğrular gibi başlıyor. Gerçekten de Tom Cruise'un tüm sevimliliğiyle canlandırdığı taşralı bir gencin Nevv Yorkta "yukselmesi" ve bunun için de, kapılanndan döndüğu Wall Street firmalan veya yuksek okullar yerine, bir "bar"ı seçmesi (seçmek zorunda kalması), fılmin ilk yanm saatine kolay dayanılmaz bır "canbe" kazandınyor. Oldukça ilginç bir çevre, çarpıcı kişiler, keskin bir insan gözlemi, sanki bulaşıcı bir neşe... Tek sözcükle, bomba gibi bir "Kokteyl..." Ne var ki "Çıkıs Yok"un yönetmeni Roger Donaldson, bu tadı sonuna dek surdüremiyor. Aslında elindeki maJzeme (senaryo) da buna yeterli değil. Klişe ilişkiler, karton kışilikler, gün batımında aşklar, bir "clip" estetiği ve yumuşak inişli bir erotızm, hep birlikte filmi bildik yoUara doğru götürmekte gecikmiyorlar. Ve gerçekten hoş bir kokteyl tadında başlayan film, biraz ekşimiş bir renkli gazoz tadıyla sona eriyor... Yazık!.. Bertolncci, "Son tmparator"la Amerikan usulü "resmi" bir sinemaya ve onun getirdiği Oscar'h başanlara teslim olmadan önceki son 2 filminden biri olan "Aj"la, öncelikle sinerna denen dili ne denli guçlu kullanabildiğini, sinema estetiğini içerikle de ilintili olarak nasıl yenileyebildiğini gösteriyor. Bu yönde yalnızca bırkaç sa^ıneyi ammsamak gerekirse, başta uvey baba Douglas'ın unutulmaz olumunu, Caterina'nın oğluna "gerçek baba"sını ve onunla ilk öpuştuğu yeri açıkladığı sahnede ana oğul arasında bırden somutlasan tutkuya eşlık eden "tren" geçişini veya Joe"nun ilk kez bir kızla perdedekı Manlyn'i seyrederek oynaştığı Roma sınemasında, İtalyan sinemalanna özgu bıçımde taAma yönetmen, bu filmınde tevanın açılmasıyia, birden dolunaymelde ana oğul ilişkisine takmışla (çocukluğundan anımsadığı ilk tır. Tıpkı "opera duvarlıgY'nı filminde ustaca kullarurken, kimı sahnelerde yapay dekorları, aşırı jestleri, korkunç raakyajlı oyunculanyla opera denen sanatla bir ölçüde de alay ettiği gıbı, ana oğul ilişkisinde de, Bertolueci, ne eski ve geleneksel olanı, ne de yeni, çağdaş psıkolojık çözumlerı ve yaklaşımlan yeğler. Olabilecekleri estetiğin sınırlarını aşmadan gösterebilmesi, aslında yalnız Bertolucci'nin değil, çağdaş sinema sanatımn da gucudur. Caterina'yla Joe arasındakı "yakJaşma"da gözlerimize yaşlar hücum ettiyse, bu sahnenin curetinden, erotızminden veya iğrençliğinden değil, sinemanın neleri (her şeyi?) anlatabıleceğı konusunda birden tazelenen inancımızdan dolayıdır... Ne var ki yapay sımrlan aşan ve gerçekten de "curet" gösteren italyan sinema ustası, fılmin sonunda "geleneksel" olana yine de belli ölçude ödün verir, "Maskeli Bato"nun provalanru, uçlu bir buluşma ve ana baba oğul üçgeninin yeniden kurulması için özgün bir mekân haline getirır. Çünku sanat kimi zaman doğayı aşsa bile eninde sonunda ona donecek, onun temel yasalarının golgesini du>umsayacaktır. "Ay", gerçek bir sinema ustasmın, bir çağdaş sınema dahisinin, diğerlennin yanı sıra bu temel bildinsini de bizlere ulaştırmayı unutmaz... AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR KEMAL GÖKHAN GÜRSES JfyAAtSfipE 'OÇ Ö "So/ıbet"Ler ise en olumlu iletişim ortamlarıdır. Öküz gibi ikisi de sonunda bırbırlerıne bakarlar, çünkü tüm sohbet boyunca birbirlerini onaylamışlardır. Sonu farklı da olabilir. Birbırlerine'aşık olup "takılmaya" başlarlar. Sonra onları "tartışırken" görenler olur. En son ikısı Anlamıştım. Berkan Bey'e dönerek: "Tavla" dedim. Çaycı rolündekı derı ceketlı yosma bakışlı Berkan Bey gülümsüyordu yine. Evlant'e döndürrv. "Ama sade üç el"... Oynarken bi ara yumurtladım: "Kentln kokusu değtyyor..." Cihazları işitembmış olmalılar... Çünkü belermedi... GARFIELD JM DAVIS TARIHTE BUGUN MÜMTAZ ARKAN 29 Eylül 1945"TE BUGUN, INGIUZ YAPIMI YUZ£N TAHkİARLA ILSILÎ AÇIKLAMALA& AVGUPA BASIN/NO* Y£R. ALMtŞT/. NICUOLAS STKAUSSLER ADU MUHENPISIN, B~. DUMYA &4lfAp StBA SfM&A GEuşrrePtĞ/ Bu ILGIMÇ SULUÇ, TANKLARtN DBNIZDE DE KOLAYCA tL£RLEMESlN/ SAĞLAMAfCrAYPi. rANKLA/Z<N UST K£NA£LA£lNA ÇEPEÇE{/R£ MONTE EPtLEN; SU GEÇiSMEZ DUIBOMA 6ETIRıLMlS BjR. TUS BRANDA B£Z/j 8AĞLI BULUMDUĞU MEKANIZAM İLE YUKAgl 0O6GU AÇILIYOePU TANKLAR. SUYA GİB.INCE. gATMAPAN ILEd.LİYEBlUYORPU. NOGAtANPİYA ÇjKARMASfNPA ÇOK BAŞARtLI OLAN YÜZEfJ TANtOAR &IZLI TUTULMAICrAYDt . YUZBN TANKLAR! ı C n * t Töm Cruıse Kokteyl" filmınde New Ybrtf ta yukselmek ıçın tar "bar"ı seçen taşralı gencı canlandınyot Marjinallik dönüşü olmayanbir yol Sonsuz Mutetn (Ironweed) / Yönetmen: Hector Babenco / Oyuncular: Jack Nicholson, Meryl Streep Bir TAFT Entertainment Pictures yapımı / 144 dakika (Emek, Reks4.30'larda) îlahi Amerikan sıneması.. Bizlere sürekli "üslünadam"ların, Rambo'ların, Rocky'lerin, Bond lann ve benzerlerınin "başan oyküleri"ni anlatırken, kımı zaman olabildiğince "marjinal"lerin, sıradışı, toplumdışı ınsanların oyküsünu de araya sıkıştırıveriyor. Ama bir "Beat kuşağı"na, bır "looser" geleneksel kışihğine sahip bir sanat ıçın bu şaşırtıcı mı? Geçen yıl Chaıies Bukowski'den uyarlanan (ve yazar açısından ozyaşamsal nitelikler taşıyan) "Bar KelebegiBarfly" vardı. Bu jtil ise, VVilliam Kenned>'nin ilginç bir romanından ve yazannın senaryosuyla oluşturulmuş bir film, bizlere 1930'ların ekonomik bunalımıyla gerçekten bunalmış bir Amerika fonu onunde iki "berduş"un, 22 yıldır evinden uzakta, sokaklarda yaşayan a!tmışlık Francıs Phelan'la bir zarnanlar zengin bır ailenin piyanist ve şarkıcı kızları Helen'in öykulerini anlatıyor. "Örümcek Kadının Öpücugu''nun yönetmeni Brezilyalı Hector Babenco marjınal kişiliklere olan duşkunluğünü bu filmle de kanıtIıyor. Toplum/birey ve toplumsal/bıreysel diyalektiği oldukça gıiçlu olan film, bizlerı yınc de daha çok bireysel olanla avlıyor. Bu açıdan, "Sonsuz Matem", kim ne derse desin, bır "oyuncu fılmi"... Çağın en buyuk erkek oyuncusu nitelemesıni Robert de Niro veya Gerard Depardieu gibi guçlu rakiplermin elınden çaKtırmadan aldığına inanmaya başladığım Jack Nicholson'ın Francis Phelan kompozısyonu için anlatacak söz bulmak kolay değil... Meryl Streep ise soğuktan ve içkiden hep kızarmış duran burun, hemen hıç çıkarmadığı şapkasının altına sakladığı keçeleşmiş saçları ve alabıldığine dokunaklı kırılganhğıyla, bir kezdaha kışıliğine bir eldıven gibi burunmuş. Her iki oyuncunun da, pıtoresk kişiliklerinin kapısını araladığı "rol kesme" olayından ustalıkla uzaklaşmış denetımli oyunlan, fılme gerçekten dayanılmaz birçok sahne kazandınyor. Toplumsal kargaşanın da destekledıği kişısel yanlışlann yol açtığı yaşam bıçımleri, yıllar sonra belkı de değişecek, yanlışlar giderılecek ve "normal" bir yaşam başlayacak gibi olabitir. Ama gerçek marjinaller için, böylesıne bır seçenek, kaçınılnıası gereken bır tuzaktır. Helen ve Francis, bu tuzağın kıyısından gerı dönerler. Marjınallik, donuşü olmayan bır "Sonsuz Matern" Cine430'da Meryl Streep ve Jack Nıcholson'un "rol yoldur ve gerçek "matem", ancak kesme" olayından ustalıkla uzaklasmış denetımli oyunlan, filme gerçekten sonsuza dek surendır.. davanılmaz birçok sahne kazandınyor TÜRK ve DÜNYA KARtKATÜRÜNDEN Ercatı Baysal Erich Paulmichl Federal Almanya
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear