24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHÜRİYET/12 PAZAR YAZILARI 4 HAZİRAN 1939 Hayal lokantası Kurt gibi acıkmış olarak gitmemek gerek ParisMoskau Lokantası'na. Daha çok şarap içerken bir parça yemek de yemeye, hayal kurmaya gitmek gerek. DEMİR ÖZLÜ BERLİN 750. kuruluş yıldönümünu iki yıl önce kutlayan Berlin, eskiden birbirinden ayn koyler halindeymiş. Kimisi ormanlar içinde, kimisi göller kıyısında kurulmuş koyler... Giderek büyüyen kent bu köyleri birleştirmiş, kendi mahalleleri haline getirmiş. Ama bu eski köylerin birçoğu, gene de ormanlar, ağaçlar içinde, birbirine bitişik ev kümeleri>le dolmamış, nefis sayfiye mahalleleri olarak gelişmiş. Brandenburg, Brandenburgische! Berlin kenti, Berlin burjuvaları. Johan Sebastian Bach'ın üzerlerıne o ünlii Brandenburg konçertolannı yazdığı kent, o kentin insanlan. KJeisl'ın mezarını da barındıran büyülü şehir. 1938'de Nazilerin gerçekleştirdikleri Kristai Gece'de en çok saldınya uğrayan Charlottenburg Mahallesi de eskiden bir köymüş. Sonradan Berlin'de Yahudi zenginlerle aydıniann oturduklan en guzel bir mahalle haline gelmiş. Hâlâ sulann aknğı çeşmelerinin süslediği alanları var. Moabit de ona bitişik bir mahalle Ama o işçi mahallesi. Hitler rejimine savaş yıilarında bile direnmeye çalışan işçiler oturmuş orada. Öte yandan Moabit, yüzyıllarca öhce Fransadaki mezhep katliamlanndan kaçan protestanların da yerleştikleri hüzünlü mahalle. lşte inanılmaz guzellikte olan ParisMoskau Lokantası bu yapıların doldurduğu Moabit Mahallesi'nin sonunda. AltMoabit (Eski Moabit) adlı, iki yanı eski. buyük yapılarla dolu geniş caddenin sonlarına doğru. Ama ParisMoskau Lokantası1 run bulunduğu yere yaklaşınca bu eski mahalle de sona eriyor gıbi. Lokantamn yer aldığı bağımsız. eski tarz, iki katlı yapıya varmadan önce ParisMoskova trenlerinin üzerinden geçtiği demiryolu köprusünün altından geçiyorsunuz. AltMoabit adlı caddeyi surdürurseniz, unlu Reichstag (Meclis) binasına ve onun önündeki alana varacaksınız. ParisMoskau Lokantası, demiryolunun birazcık ötesınde, kendi başına hülyayla yoğurulmuş bir yapı. Gecenin içinde bir Magritte resmi gibi duruyor. Alt kat lokanta. Önceden masa ayırtrmşsaruz, oraya çekinmeden girin. Sizi çok sıcak bir ilgiyle karşılayacaklardır. Peyne'nin çizgilerindeki gibi giyinmiş olma"lısınız. Ölçüleri de dekorunun sadeliği de büyük bir özeııle hazırlanmış, yüksek tavanh, küçuk bir yemek salonu burası. Duvarlar beyaz badanalı, çok az resimle suslu. Kapıya yakın bir yerdeki açık vestiyere trenckotunuzu asabilirsiniz. Beyaz örtulü masalardan birine oturunuz ve içeceğiniz şarabı seçiniz. Duşten bir lokantaya gelmiş olduğunuz kesin artık. Gecenin sessizliğinde, beyaz örtulü bir masanın kenarında otururken Paris'le Moskova arasında işleyen trenin raylar üzerinde çıkardtğı sesleri de duyabilirsiniz beiki. Bu treni, bu defa Berlin'e geldiğimde Doğu Berlin istasyonunda gördüm. Yataklı vagonları bugune kadar gormediğim olçüde süsluydu. Perdelerinin püskulleri gorunüyordu pencerelerinde. lçerisi halı döşeliymiş, samrım koltuklar kadife kaplıdır. Pirinçten Avustralyalı yerfi çocuMar, Kraiiyet Komisyon üyesi Wooten'a göre, ailelerinden zorla alınarak beyaz toplum içinde yaşamaya zorlanıyorlar. sema\erler parlıyormuş koridor ParisMoskau Lokantası'na gidiniz, sevgilinizle, sevdiğiniz insanlarla ya da neden olmasın "muhajyel" bir sevgiliyle ya da ardınızda bıraktığınız kuçük, kınk bir aşkın imgesiyie; kimle olursa olsun, özenle yaratılmış lokantada "hiilya içinde" kalacaksımz. Berün'den Bilbao 'dan Arnedillo köyü altmış derecedeki sıcak su kaplıcalarıyla ünlü. Önce çamura bulayıp altmış derecede pişirecekler, sonra kabuklanmızı kırıp yiyecekler. Bu kadarı da fazlaydı. Derhal hastalanmaya karar verdim. MİNE G.SAULNIER BİLBAO Insanların da arabalar gibi aşınma sımrlan var. Belli bir kilometreyi geçtin mi, istediği kadar yerinde olsun gösterişi, ordan burdan çatlayıp patlamaya başlar motor. Tekİeyen arabanızı ister atar, ister satarsınız; ama soz konusu kocanız ya da karınız olunca işine son verilemiyor. Bence, kırk beş yaşındaki erkeklerin göğsüne birer tabela asrnalı: "Sarsmayın, kınlır." Üflesen nezle oluyor, ellerini sıksan omuzları çıkıyor, öyle bir çıtkırıldımlaşıyorlar. 4550 donemeci böyle mızmız hastalıklarla geçiyor ya ellisine gelince birdenbire yeniden doğup, "onsekizİik delikanh" gibi hissediyorlar kendi lerirü. O zaman da körpe et merakları başlıyor. Anlayışlı bir eş olarak sabrederseniz, altmış yaşlarına doğru geri alabiliyorsunuz kocanın. Biraz kül, biraz duman, vicdan kapkara, saçlar ağarmış olarak... Sanki kadınlar farkh mı, diyeceksiniz. Gururları elverirse, onu da erkek ler düşünüp yazsın! Kaplıea ıısıılü tuıîst haşlama Sigarayı bıraktık. "Sıgarayia bel tut^ulmasının ne ilgisi var" diyeceksiniz. Olmaz olur mu? Şef sigara dumanını sevmiyor. Sigara içince kapıları açıp havalandırmak gerekiyor. Cereyan yapınca, şef üşütüp hasta oluyor. Hasta olunca sırtı daha çok ağnyor. Cumartesi günleri yürüyüş yapıyor, pazar günleri 500 metre yüzüyoruz. Çocuklar helâk, bendeniz bitik, şeHn sırtında bir iyileşme yok. artık bu lokanta Fransız 1982 yılında bir cezaevi tuvaletinde gözüne îann "Nouveiie cuisine" dedikle OOya fırçası saplı halde bulunan Malcolm Charles Smith ın yaşamı, ölümünden acıklı. ZEYNEP DAĞLIOĞLU SYDNEY Malcolm Charles Smith, hayatının büyük bölümünu cezaevi ve yurtlarda geçirdikten sonra (bu serüven 11 yaşında başladı) 1982'de bir cezaevi tuvaletinde sol gözüne boya fırçası saplanmış olarak bulundu. Smith olaydan bir hafta sonra oldü. Avustralya yönetiminin I960Marda başlayan yerlileri asimile etme politikası gözaltındaki yerli (aborigine) ölümlerini soruşturan komisyon tarafından soykınm olarak nitelendi. Gözaltında yerli Smith neden öldü? ölumleri Kraiiyet Komisyonu üyelerinden Hal \Vootten, 21 nisanda basına açıkladığı raporda asimilasyon politikasının uluslararası sözleşmeiere göre modern tanırruyla bir soykınma dönüştüğünü, özellikle yerli çocuklarının ailelerinden zorla alınarak beyaz toplum içinde yaşamaya zorlanmasının bu tanıma uyduğunu bildirdi. VVbotıen'e göre "Malcolm Sıtıithin ölümü yerlilere yönelik iğrenç yasal uygulamaların ürünü ve asimilasyon politikası incelenmeden yerlilerin polise duydugu nefretin nedeni anlasılamaz." Wootten'e göre Smith'in yaşamı yerli ailelerinin koruma adı altında zalimce ve ırkçı bir şekilde dağıtılması politikası yüzünden sona erdirildi. 29 Aralık 1982'de Long Bay Cezaevi'nde tuvalette sol gözüne boya fırçası saplı bulunan ve bundan bir hafta sonra ölen yerli Malcolm Smith'in yaşamı ölümünden daha acıklı. Smith'in beyaz yetkililere karşı verdiği yaşam savaşı daha 11 yaşında başlamış. Okulu bitirip başka bir çocuğun bisikletini çalınca babası ve 9 kardesıyle birlikte mutiu yaşadığı yerli kulübesinden alınarak 1500 kilometre uzağa, Kinchela Çocuk Yurdu'na verilmiş. Ancak çocuk mahkemesi Malcolm'a ailesi tarafından yeterli ozenin gösterilmediğirü iddia ede bazı resimlerdeki gibi renkli, küçük sebzelerle süslü. Kurt gibi acıkmış olarak gitmemek gerek oraya. Daha çok şarap içerken bir parça yemek de yemeğe, hayal kurmaya gitmek gerek. "Hev gidi AltMoabit! Sen de yaşamımıza girecekmişsin, bunca yıl sonra, kocaman, harap işçi evlerinle. Seni nasıl hatırlamam Krislin! Yıkılmış bir kenlin kıilleri arasından çıktın ve bir öykü armağan eltin bana." Bruges'den Ikşarken yîtirilen geçmiş NAZIM GUVENÇ BRUGES Orhan Veli'nin ünlü dizelerini bilirsinız: "Gemliğe doğru denizi göreceksin, sakın şaşırma!" Mekânın ansızın değişmesini, bir dönemecı döner dönmez karanın yanında denizin birden boy göstermesini hissettirir. Vurgu, değişimin apansızlığı kadar, karadeniz karşıılığında ve "onların" Gemlik'ibilmeyen insanda doğurabileceği hayrettedir. Brüksel'den otomobille yaklaşık bir buçuk saat mesafedeki Bruges'e ilk kez girerken şairin uyardığı turden bir hayrete düşmemek, adeta çarpılmamak elde degil. Şu farkla ki Bruges'de ansızın değişen, nıekândan çok, zaman. Bir kapıdan girer gibi bir başka zamana giriveriyorsunuz. Karşıtiık 20. yüzyıl ile öncesi arasında. "Öncesi" derken oldukça geniş düşünmeli: 12. yüzyıla dek geriye uzanan bir zaman dilimi. • Belli başlı en yeni tarihi eser 16. yüzyıldan beriye pek geçmiyor, ama kuşkusuz Victor Hugo'nun Gent ile bırlikte "Belçika'nuı iki küçük incisi" olarak nitelediği Bruges'e damgasını vuran yine de daha yakm zamanlar: 18. ve 19. yüzyıl. Özellikle 19. yüzyılda doruğuna ulaşmış olan klasık Flaman mimarisi tipindeki evler, yani kırmızı kiremitli ve merdiven gibi basamak basamak yükselen damlı yapılar, dar kanallann doğradığı yemyeşil ve dümdüz arazı üzerinde dikilen siluetleriyle kente bir tiyatro dekonı havasıru veriyor. Ancak bu "dekor" havası epey bir süre sonra, hatta kentten ayrıldıktan, yani yeniden "simdiki zamana" döndükten sonra algılanabiliyor. Yoksa Bruges içinde kendinizi şimdiki değil "geçmiş zaman"da hissediyorsunuz. Orta Çağ'ın "sofu" Bruges'ü, Yeni Çağ'ın "tnccar" Bruges'ü sadece yapılarda kalmış. Bruges, sanki müsekkin yutmuş sakinlerinin bir açık müze kıvamında yaşattığı, daha doğrusu sergilediği, pazarladığı güzellikleriyle çarpıcı, etkileyici, hatta büyüleyici. Kentteki "dekor" havası epey bir süre sonra, hattakentten ayrıldıktan, yani yeniden "şimdiki zatnan "a döndükten sonra algılanabiliyor. Yoksa Bruges içinde kendinizi şimdiki değil, ' 'geçmiş zaman' 'da hissediyorsunuz. rek çocuğu aileden almış. Ne çocuk ne de ailesi mahkemede dinlenmemiş. Duruşmaya katılmalanna izin daha verilmemiş. Ve Malcolm ailesiyle bir daha ancak 8 yıl sonra görüşebilmiş. Malcolm, Kinchela Çocuk Yurdu'ndan 4.5 yıl sonra okuma yazma bilmez ve yaşama tamamen hanrlıksız olarak bırakılmış. Malcolm 15 yaşında yurttan bırakıhp Sydney'de zorunlu çalışmaya gönderilmiş. Kurallara uymadığı için 6 aylığına yine bir eğitim kurumuna kapatılmış: Çünku işe iki gün devam etmemiş. 19 yaş, ailesi ile hapishanede görüştüğünde normal bir yaşama başlaması için artık çok geçti. Araya giren sekiz yıl onu okuma yazmasız, mesleksiz, yeteneksiz, normal toplum için tamamen deneyimsiz bırakmıştı. Cezaevi ve yurtlardaki katı disiplin Malcolm'a karşılıkh saygı ve insan sevgisini değil, duvarların dışında yerinin olmadığını öğretmişti. Toplum 11 yaşındaki çocuktan bir aile yaşamı surme kusurlannı eğitimle düzeltme haklarını alarak her hatasına ölçüsüz cezalarla karşılık vermişti. Yine de aile kavramı güçlü kaldı: Kızkardeşine kötü davrandığıru sandığı bir adamı öldürdü. Cezaevine geri döndüğünde dine saplantı derecesinde bağlanmıştı. Okuyamadığı Incil'i devamlı yanında taşıyordu. Suçluluk duygusuyla son olarak da Incil'deki bir emre uydu: Gözün sana ihanet ederse o gözü çıkar. Cezaevinde tuvalette gözüne boya fırçası saplı bulunan Malcolm Charles Smith'in ölümü Avustralya yerlilerini koruma adı altında sona erdirilmişti. Ve rapor yazıldı: "Smith kendine zarar verme egilimi olan bir kişiydi." Amsterdam9dan Metrodaki göçmen yüzü Yaşlı bir göçmen yüzü uzandı metrodan dışarı. Ürkek bakışlarının çook ötelerde olduğu aşikâr. Suskun, sırtında görünmez bir ağır valiz, içinde anıları, düşleri, töreleri... ATİLA KANBİR AMSTERDAM Yaşlı bir göçmen yuzü uzanır metrodan içeri. Gözleri uzak diyarlara muhurlu. İçinden, senede birkaç sevinç geçtiği bellı halinden; eskimiş posta kutularından memleket damgalı mektuplar çıktığında, bir de "izin"e giderken... Göçmen yüzü çekingen, gölgeli ve bir kertenkele gibi kıvrak. Metronun sabah telaşı bitmiştir. Şimdi, o mutad dakikliğiyle, hiçbir zaman acelesi olmayan; ama acelesi varmış gibi yapan, nereye ve niye gittikleri belli olmayan; ama belli bir yere ve belli bir nedenden otüriı gidiyormuş gibi yapan işsizleri taşımaktadır. Metronun gedikli kaçak yolcuları, kontrolörlere karşı tetiktedirler. Kapının yanıbaşında dururlar genellikle. Çoğunluğunu Asyalı, Afrikalı gençlerin oluşturduğu metro yolcuları, bakışlarmı birbirleriyle çarpıştırmamakta ustadırlar. İskender de, karanlık dehlizde kıvrılıp giden metronun aydınlık içine doğru değil de, camından dışarıya, gozun, siyahın en koyu tonundan başka bir şe> goremeyeceği yöne bakmaktadır. Bakmıyor, bakıyormuş gibi yapıyor. Dalıp dalıp gidiyor İskender. Metro peronunun soğuk yüzu, cicili biciii "pek modern" panolar ve sanatla ticaret arasında dönüp dolaşan pek sanatsal reklam afişleriyle rotuşlanarak ilî^tıri 1 miş. Yaşlı bir zencinin alkolden iyice koyulaşmış dudaklarından dökülen reggaeler ancak bu saat duyulur. Sabah veakşamları onbirbinkırk ayaklıların ayak seslerine yenik düşer sesi ve gitarı, yitip gider o hengâmede. Kentler birbirine berîzer, yuzlerin benzediği gibi. Ama bizi gezginci kılan duygu nedir? Uzayıp giden bu yollara anlam uyduran, o yollarda bedeni saran haz, yureğin heyecanı niyedir? Yollar niçin vardır ve neden bu kadar uzaklara gider? iskender bunun cevabının peşinde değildir, o sadece hisseder bunu, yüreği daralır. O, herhangi bir durumdan ötürü buradadır. Tek bildiği, >olların, uzakların varlığıdır. Belki de içgüdusel olarak bu nedenle hep istasyon me\kilerinde ikamet ederler, istasyonlardaki kahvehanelere takılırlar ve binbir güçlükle varabildikleri "zalim gurbetierine" dair türküler söylerler. Uzak nedir? Özlemi çeşitli nedenlerden dolayı seçen bu insanlar için "uzaklık mesafe birimi" kendilerınin içinde yer alamadığı yakınlarınm yuzleridir. Bu nedeııİedir ki İskender, kendinden öte pek de uzağa gidemez. Bulundukları gurbetlerindeayrı kumaşlara ayrı renkten birer yama gibi kalırlar. Yaşlı bir göçmen yüzü uzandı metrodan dışarı. Urkek bakışlarının çook ötelerde olduğu aşikâr. Suskun, sırtında görünmez bir ağır valiz, içinde anıları, duşleri, töreleri. İskender sessizce indi. Acelesi varmış gibi yaparak sigara dumanından goz gözu görmeyen kahvehanelerdeki gurbettaşlarına doğru yola koyuldu. Ben ise, metro camından yaıısıyan görüntümle göz goze geldiğimde "melro ve İskender" diye fısıldadım. Dışarıda yağmur yağıyordu hâlâ ve mini etekli kızlar telaşla pedal basıvorlardı... BAŞBAKANLIĞA İMTİHANLA SÖZLEŞMELİ TÂSNİF ELEMANI VE YARDIMCI TASNİF ELEMANI ALINACAKTIR Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığında 3056 Sayılı Kanunun 35. maddesine göre kadro karşılığı olmaksızın sözleşme ile çalıştırılmak üzere tasnif elemanı ve yardımcı tasnif elemanı alınacaktır. ADAYLARDA ARANILAN: A GENEL ŞARTLAR: Türk vatandaşı olmaları, 18 yaşından küçük olmamaları, 657 Sayılı Kanunun 48. maddesinin 5. fıkrasında sayılan suçlardan dolayı hükümlü bulunmamaları, erkek adayların askerlik görevlerini yapmış veya tecilli olmaları, görevini devamlı yapmasına engel olabilecek vücut veya akıl hastalığı ile özürlü bulunmamaları gerekmektedir. B ÖZEL ŞARTLAR: a) Tasnif elemanı: Dii ve TarihCoğrafya Edebiyat Fakültelerinin Tarih, Türkoloji, Kütüphanecilik, Arapça ve Farsça dilleri ve benzeri fakülte, yüksekokul mezunu, Arap harfleriyle Osmanlıca, Arapça, Farsça okuma yazmaya vakıf olmaları gerekmektedir. b) Yardımcı Tasnif Elemanı: Lise ve dengi okul mezunu olmak, (Osmanlıca bilmek tercih sebebidir.) C İmtihan yazılı ve mülakat olmak üzere iki safhada yapılacaktır. D Yazılı imtihanlar 19.6.1989 günü saat 10.00'da Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Cağaloğlu/İSTANBUL'da yapılacaktır. Yazılı imtihanda başarılı olanlar bilahare mülakata çağrılacaktır. E İmtihana katılmak isteyen adayların Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nden alacakları form dilekçe, iki adet fotoğraf ve nüfus cüzdanı suretiyle birlikte en geç 16.6.1989 tarihi akşamına kadar müracaat ederek imtihana giriş belgesi almaları gerekmektedir. Giriş belgesi olmayanla.r hiçbir surette imtihana alınmayacaklardır, duyurulur. Eline lspanya'nın 1000 sayfalık "Mavi KılavuzıT'nu aldı. Hemen başımıza gelecekleri anladım. Aynı kılavuzun Türkiye baskısıyla Gaziantep'i gezerken az kalsın Suriye'ye geçiveriyorduk farkında olmadan. Ama ne çare. Uzun incelemelerden sonra Arnedillo diye bir yerde karar kıldı: Altmış derecede sıcak su kaplıcalan. Baş ağnsı, diş ağnsı, Halep çıbanı, kabızlık. hazımsızlık, iştahsızlık, damızlık, kansızlık vemızmızlığa iyi geliyormuş; herhalde "sırtııruza" da iyi gelir. Ezilen çoğunluğu oluşturan, ailenin dörtte Uçü sırtlanndan hoşnutlar, ama sefın sırtı bizim sırtımız, bizim sırtımız yiBizım şef (bazıları anasından ne bizim sırtımız olduğundan ses 'şef doğar), henüz birinci aşama çıkaramadık. da. Parmağını oynatsa eli inciniÇamura bulayıp altmış dereceyor, bacak bacak ustüne atsa bileği burkuluyor, su içse şişmanlı de pişirecekler, sonra kabuklanyor, içmese böbrekleri taş yapı mızı kırıp yiyecekler. Güney yor. Ama hâlâ glasnost ilan etme Amerika'da kirpileri de aynen yecek kadar dizginler elinde ve böyle yiyorlar. Artık bu kadarı burnundan kıl aldırmamakta. Ge fazlaydı. Derhal hastalanmaya çen hafta papuçlannı bağlarken karar verdim. beli tutuldu. Feminist bir kadın Doktorlarla aıam, oldum olaolduğum için ayakkabılanm ken sı iyidir. Dilimi çıkardım mı kedisi bağlar. Doğrulmasına dojrul sin perhiz, göz kapağımı devirindu, ama arka cepheden bakınca ce bol yemek yazarlar. Bizim Bassırtı, Zorro'nun imzası gibi kal kistan'ı mesken tutan Peru'lu bir dı. doktor arkadaşım var. Güney Amerikalı göçmen statüsüne bakmadan, gitti bir Fransız hanıma âşık oldu. Sevgilisinin ana dilini bizimle konuşarak ilerletmeye çahşıyor. YUzümu makyajsız görünce, ilginç Fransızcasıyla raporu çaktı: "Bir hafta kesin portakal, ber gön üç bardak dinlenme suyu!" Kediyi koltuğumun altına kıstırıp sıcacık yatağıma yuvalandım Zürih donanmasmın ve zayıf bir sesle inledim: "Siz Arkökeni 1337'lere dayanıyor. nedillo'ya gidin, ben kendime baO tarihlerdeki belgelere kanm". Ne gezer! Sen misin hasgöre 32 tayfaya ödeme ta olan. Şefin parmak şıklatması yapılmış ve 3 sandal, 1 sal uzerine tedavim başladı: İki gün boyunca içirilen 19 bardak ıhlaparası verilmiş. 1360'ta mur, 21 adaçayı, 30 portakal sudepo fişlerine 257 kürek, 5 yu, sayısız kekik, nane ve keten dümen girdisi işlenmiş. tohumu lapaları sonucu kendimi birdenbire iyi hissetmeye başlaDOĞAN ABALIOĞLU mıştım. Çaresiz Arnedillo'ya doğZÜRİH "Görünüme bak ru yola koyulduk. raamak gerekli" derlerdi büyük Size bu satırlan, göl büyüklülerimiz; "aldanabilirsiniz." Geçen ğünde bir havuzun sulannda şıpırlerde çocuklarla Devlet Müzesi: dayan şişme yatağımın üstünde ni gezerken babamın bu sözü ku yazıyorum. Altmış derecede çıkan sulan otuza değin soğuttuktan laklarımda çınladı. Tarafsızlığı ilke edinen, bu ne sonra, çimlerin arasında gökyüzüdenle NATO'ya bile katılmayan, ne nispet yapan masmavi bir hason iki dünya savaşında casusla vuza boşaltıyorlarmış meğer. Arrın at oynatttğı, salt barışçı dav nedillo kaplıcalan, uçsuz bucakranan tsviçre'nin altını deştiğiniz sız RIOJA Vadisi'nin ortasında, de hiç de öyle halim selim bir ha kekik kokulu dağlardan akan bir sıcak su nehrinin ehlileştirilmesiyli yok. le turizme açılmış. Kaplıcalan Darlığı ve geceleri karşı yamaççevreleyen minik köy, Ortaçağ'ların ışık görünümüyle Boğazı anda yapılmış bir kilise ile on onbeş dıran, Rapperswil'den başlayıp. taş evden oluşuyor. Kışın bu evMeilen'de hafıf kıvnlarak Zürih'te lerde oturan köy halkı, yaz gelince biten muz benzeri 30 km. uzun dağların içine oydukları mağaraluğundaki bu göl meğer nelere lara taşıruyorlar. Biraz Kapadokkatlanmış. Kentin 175 yıl önce do ya'yı andıran yumuşak kayalann nanmasının olabileceğini, 6 bin ki içine oyulan mağara evlere baca, şilik deniz (göl) kuvvetleri besle pencere açılmış, süslü kapılar tadiğini düşünebiliyor musunuz? kılmış. Elektrik ve su tesisatları Sancak gemisinin adı da "Zürih var. tki yanlı mağara evlerin KentTymiş. Yapım tarihi 179192, uzandığı dağ yarığına bir 4e ad yapıcısı Wiedikonlu Brunnen koymuşlar: Troglodit Sokağı. macher Fenner usta. Kaplıcalann çevresindeki ova1793'te kızaktan indirilen bu iki toplu, tek el emekli gemi, tngiliz da uçsuz bucaksız zeytinlikler kıdemli yüzbaşının dümende dur uzanıyor. Sıcak su gölünun üstüduğu, 60 lsviçreli ta\ fasıyla Avus ne dökülen leylaklann kokusu, turyalılar yanında, Fransızlara dağlardan esen ıtır yüklü rüzgârkarşı savaşmış. Aklınız karıştı de lara karışmakta. İki katlı. beyaz ğil mi? Ben bu işe bir ülke daha badanalı, tahta balkonlu bir otelkatayım ve Almanlarca sorun çöz de kalıyoruz. Yerler kırmızı Malta menin ön koşulu sayılan "3 W"ye taşı. Aralarına mavi Andaluz ci(was, \van, vvarum = ne, ne za nileri yerleştirilmiş. man, niçin) yanıt aramak için kiArnedillo köyüne on beş kilotap kanştıralım, başka çaremiz metre uzaklıktaki tarihsel değeri olan Soria kentini gidip gezdik. kalmadı. Zurih donanmasmın kökeni "Saıt Juan de Rabarena" diye bir 1337'lere dayanıyor. O tarihlerdeki kilise var bu kentte. Bin sayfalık belgelere gore 32 tayfaya ödeme lspanya'nın Mavi Kılavuzu'nu yapılmış ve 3 sandal, 1 sal parası kanştırırken bir de ne görelim? verilmiş. 136O'da depo fişlerine Söz konusu kilisenin ana kapısı, 257 kürek, 5 dümen girdisi işlen bizim Antalya'daki San Nicolas miş. Toparlarsak, mal alma ve gi Kilisesi'nden apartılıp getirilmeder santimine kadar kayıtlı. Öyle miş mi? Kitap, kapının ne zaman "örtüln ödenek", har vurup har "taşındıgına" dair kesin bilgi veman savurmak, şirket gözetmek rememekle birlikte, San Nicolas Kilisesi'nden geidiğine kuşku yok. yok. İlk toplu tüfekli olay 1440'lara Üzerindeki işlemelerde Myralı rastlıyor. Gölün güney ucundaki San Nicolas, 'Büyük İskender'"Schwyzer"ler (bu Kantonun baş in elçisi aracılığıyla gönderdiği armağanlan kabul ederken görükenti şimdiki St. Gallen) Graf von lüyor. Kenar oymalannda ise Toggenburg'un kalıtı nedeniyle biIsa'nın yaşamından kesitler ve zim evin az ilerisinde saidırıyor. San Nicolas'nın dört mucizesi işkıyı şeridindeki yerleri yağma edi lenmiş. yor ve yakıp yıkıyorlar. Tarihin sayfalarmı çevirdikçe bu Soria, Akdeniz'den dört yüz kiSchwyzerlerin ne bela birileri ol lometre içerde, tspanya'nın kuzey duğu anlaşılıyor. Suda kimse kar şarısında. küçük bir yerleşim mcrkezi. Kapı götürüp getirme şılanna çıkamıyor. Ve 12 Haziran 1446'da ilk silah (tahtası değil, koca koca taş sübırakma imzalanıyor, ama Zürih tunlan ve çerçevesi), buyük bir esas barışa Avusturya yandaşlığı olasılıkla on üç ya da on dördün13 Temmuz 145O'de bozulunca ka cü > üzyılda gerçekleşmiş. Adamvuşuyor. O zaman bunlar erinç lar yelkenli guletlerle, binlerce kiiçinde yaşarken, biz Boğazın sağ lomeire ötedeki Antalya'dan, sol yakalannda Hisarlar kuruyor, tspanya'nın derinliklerine taş laIstanbul'un peşine duşüyoruz. şımışlar. Uçaklarımız, trenlerimiz, bilHalen de İstanbul'u almaya uğraşıyoruz. Edirne'den Kars'a kadar nıenı kâç mil yapan gemilerimiz tum yurttaşlarımız bir yandan, yö \c yel gibi giden arabalarımızla neticilerimiz diğer yönden.. Baka yirminci yüzyıl çocukları bizler de çok volculuk ettiğimizi sanıyoruz! lım sonuç ne olacak? ZüriMen tsviçre göl kuvvetleri
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear