26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Bilkent Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Ingiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden sayın Bülent R. Bozkun, gönderdiği mektılpft o yazımdan söz ederek, "Size, birinci basımı 1979, ikinci basımı 1985 yılında yapılan (tum) Soneler çevirimizin bir kopyesini gönderiyorum. (Belki ilginizi çeker diye, daha sonra yaptığım Hamlet çevirisini de ekliyorum.) Yazınızın sonunda verdiğiniz 12. Sone'nin Ingilizce aslı, T.S. Halman'ın çevirisi ve bizim tarafımızdan değişik bir bakış açısıyla yapılan çevirisi de ektedir" diyor. Sayın Bülent Bozkurt'un, Saadet Bozkurt'la birlikte yaptığı bu "Soneler" çevirisini görmemiştim, yoksa Sayın Halman'ın çevirisini ele aldığım yazıda bu kitabı da söz konusu ederdim. Çeviri şiirle, özellikle Soneler'in çevirisiyle ilgili okurlanm merak ederler diye düşünerek, 12. Sone'nin eski çevirisini yazıma alıyonım. Zaman geçiyor, diyen saatin vuruşlarını saydıkça, Gördükçe parlayan günün gömülüşünü ürkütücü geceye, Gözlerimin önünde solup gidişine baktıkça menekşenin, Simsiyah buklelere gümüş rengi aklar düştükçe; Bir zamanlar sürüleri kanadıyla sıcaktan korumuş Ve şimdi yapraksız kalmış ulu ağaçlan gördükçe, Yazın yemyesil ekini demet demet sarılıp bağlandıkça, Ağarmış, püskül püskül sakalıyla arabalara yüklendikçe, Düşünmeden edemem güzelliğini; Bilirim, seni de aşındıracak, alıp götürecek zaman. Uçup gidiyor işte güzelden, tatlıdan yana ne varsa; Çabucak büyüyenleri görüyor ve o hızla ölüyor. Kimse tutunamaz zamanın tırpam önünde, Alıp götürürken seni de taze sürgünden öte. Söylemeden geçmeyeyim Sayın Bozkurt'lann çevirileri de Sayın Halman'ın çevirileri gibi, Ingilizceleri ile bir arada basılmıştır. Meraklısı için çok yararlı kitaplar bunlar. Sayın Bozkurt'lann önsözünden "Çeviriye Ilişkin Açıklamalar" baslıklı bölümü aşağıya alıyonım: "Yaamsal çevirinin ana sorunlanndan biri, belki de birincisi, Soneler'in çevirisine başlamadan önce yine karşımıza çıktı. Günümüzden dört yüzyıl önce, yabancı bir toplumda yaşamış ve Türk okuruna yabancı sayılabilecek bir şiir türünde yazmış olan Shakespeare'i çeyirirken uyarlama ya da yaklaştırmayı mı seçmeliydik, yoksa "kelimesi kelimesine" aktarmayı mı; ve bu seçeneklerden her birinin sının nerede başlıyor, nerede bitiyordu? Birincide yoruma, açımlamaya ve bizim kültürümüze özgü deyim ve deyişlere daha çok yer verebilecek ve böylece Soneler'in çokça yadırganmamasını ve belki daha kolay anlaşılır olmasını sağlayabilecektik. Ama bu seçimin sonunda ortaya çıkacak ürünlerin Shakespeare'in soneleri olacağına pek güvenimiz yoktu doğrusu. Edward Fitzgerald'ın Hayyam çevirisi gibi kendine özgü bir yapıt ortaya koyma hevesinde de değildik. Öte yandan, ikinci yolu seçmenin sakıncaları da daha az ürkütücü göriinmüyordu. Shakespeare'in denediği türün, 17. yüzyıl yazımsal gelenek ve alışkanlıklarının, söz sanatlanmn, özellikle alışılmadık eğretileme ve imge ('conceit') lerin, okura yabancı ve itici gelebileceğini düşünüyorduk. Aynca, metne bağlıhk uğruna "şiirsellikten" de ödün vermek zorunda kalabilecek, şiirleri "şiir" olmaktan çıkarıp belli düşünce ve görüşleri aktaran sıradan birer yazımsal araç halint getirebilecektik. Sonunda orta yolu seçmedik. Shakespeare'in sonelenni "uyarlamaya" hakkımız olmadığı gibi, olsa bile, beceri ve yetilerimizin buna elvermeyeceği gerçeği yanında, çevirinin önemli işlevlerinden biri olan "kültür taşımacılığı" öğesini de göz önüne alarak, genel çizgileriyle de olsa ikinci yolu, metne elden geldiğince baglı kalmayı, yeğledik. Sonelerin anlamı yanında, olabildiğince ve yapaylığa düşmemeye çalışarak, biçim özelliklerine de bağlı kalmaya özen gösterdik. Değişik bir çağ ve kültüre özgü deyiş ve düşünceleri, bu düşüncelerin iletildiği değişik anlatım kalıplarını aktarmaya çabaladık. Alışıhnadık imgelerin yanı sıra öteki söz sanatlarıru da, bizim yazın geleneklerimize yabancı ve aykırı düşse de olduğu gibi vermeye çalıştık. Açımlama ve yorumdan elden geldiğince kaçındık. Anlamın gereğince iletilebilmesi için gerekJi gördüğümüz açıklamalan kısaca dipnotlannda vermek le yetindik. Çeviride karşımıza çıkan güçlükler arasında biçimsel öğeler önde geliyordu. Bunların çoğu, her şiir çevirisinde söz konusu olabilecek sıradan güçlükler sayılabilir. Yine de belki çoğu çevirmen gibi, bu güçlüklerin özellikle çetin olduğu düşüncesinden sıyrüamıyorduk. Deyiş akıcıhğı, tempo, dizem ('rhythm') gibi öğeleri nasıl aktaracaktık? Diller arasındaki bağdaşmazhklan nasıl giderecek, söz dizimi, ses uyumu ve benzeşimi sorunlannı nasıl çözümleyecekük? Bağdaşınun ('coherence') gereğince sağlanabilmesi için biçeme (üslup) ilişkin öğeler, özellikle çeşitli söz sanatlan üzerinde tek tek durmak, bunların Türkçe'deki benzerlerini verme yerine, anlamlannı dttzgün bir dille vermek zorundaydık. Betimleme, benzetme, eğretileme ('metaphor'), kişileştirme, karşıtlam ('paradox), karşıtlaştırma ('contrast'), karşıtlıca ('ambivalence'), sözcük oyunları, ündeşleme ('pun'), sezinletme ('allusion') gibi söz sanatlanmn sonelerde çok yaygın kullanılmış olması, kimi zaman bir sonenin oldukça dolaşık ve karmaşık tek bir imgeden oluşması bizi aynca düşündürüyordu. Bu arada, yapaylığa düşmemek için, uyak denkleştirrne çabasına hiç girmedik." 16 HAZİRAN 1989 ktuplar Ve Kitaplar Arasıııda MELİH CEVDET ANDAY Gani Girgin eski dostumdur, arada bir bu sütunda onunla kimi konuşmalarımızı yayımlıyorum, özellikle gericiliğe karşı olan gözlem ve yargüan bana ilginç geliyor da ondan. Oysa bir okurumuz, Feneryolu'ndan Turgut Erden, Gani Girgin'le alay ettiğimi sanmış, yanılmış, diyor ki; "12 Mayıs 1989 günlemeçli yazınızda Gani Girgin'i alaya alışmız doğrusu beni tedirgin etti. Ne yapalım ki, ister rnürteci olsun, ister materyalist, bu dar kafalı kişiler toplumda her zaman aşağılanacaklar. 'ölmeden Evvel' başlığınız işi biraz karıştınyor; cavlağı çekmişse, kendisi için Ne kendi eyledi rahat ne halka verdi huzur Yıkıldı gitti dünyadan dayansın ehli kubur kabilinden bir şeyler karalayabilirdiniz. Amma eğer hayatta ise kendisine iman nasibolmasını dilerim. Sanınm bu, ateist dostlan için en büyük darbe olur. Sizin ise materyalist aklm meşalesi olarak ilelebed yanacağımzdan kuşku duymuyorum. Ancak Tanrı, her zaman bağışlar ve yargılar." Kendisine, "Tanrı'mn işine karışılmaz" demekle yetineceğim. Başka bir okurumuz, Saffet Çiçekdağ ise, 26.5.1989 günlü yazım için şöyle diyor: "Inamn, bütün gericilere lanet okuyorum. Zira onlar inanmayı, dini, Kur'an'ı çağdışı hale getirip size o son cürrüenizi yazdırdılar. (O yazımın son tümcesi şöyleydi: "Kur'an, Tann Kelâmı olarak bilindikçe, ona inananlar için "demokrasi" gereksiz, hattâ saçmadır" M.C.A.) Artık aydınlar ve aydın olmaya çalışanlar arasında "tnanıyorum" demek bir utanç konusu oldu. Üzücü. Size vaaz vermek haddim değil, ama önyargısız bir gözle Kur'an incelendiğinde, çağdaş herhangi bir görüşe karşı olmadığı görülür; ayrıca tslamiyet öncesinin kadına hiç değer vermeyen, kız çocuklarıru öldüren Arap toplumuna düzen sağlamak amacında olduğu da gözardı etmemelidir. Dilerim ki, Kur'an'ın Tann Kelâmı olduğuna inananlann, demokrasiye tabii olarak karşı olacakları fikriniz sarsılır ve Kur'an'ı ve aydınfikirliyorumcuları biraz tetkik edersiniz.'.' Peki, tetkik edeyim, ama okurumuz da şu sözüm üzerinde biraz dursun; tnsan kelâmı olan demokrasi, Tanrı kelâmı olan Kur'an'ın yanında kaç para eder? Okurlarımızdan A. Aşıcı ise, geçen hafta yolladığı mektupta şöyle diyor: Sayın Melih Cevdet ANDAY, Laik olmadıkça domuz eti yemek, domuz eti yemedikçe keçiyi azaltmak, keçiyi azaltmadıkça çölleşmeyi önlemek olanaksızdır. Çünkü keçinin gezdiği yerde ağaç ve öteki bitkiler yetişemez. Laiklik ise özde Sami kültüründen yeni tbrani ve Arap kültürlerinden annmaktır. Domuzu yasaklayan İbrani ve tslam ülkeleri çölleşmişlerdir. Batı, Ortaçağ'da, oldukça lâik olan biz Türkler Istanbul'u almadan önce, Ibrani ve Arap Kültiırü'nün uzantısı ve ürünü olan "Din"in tutsağıydı. Batı laik oldu ve böylece pozitif bilimlere yönelip Rönesans ve Reform'u yaptı, ardından Endüstri Devrimi'ni gerçekleştirdi, güçlendi; biz ise Din'in tutsağı olup Ortaçağ Karanlıklan'na sürüklendik ve hâlâ sürüklenmekteyiz ve pozitif bilimleri bugün yeniden yadsımaya başladık. Çünkü, Meydan Larousse'un 4. cildinin 582. sayfasında da belirtildiği gibi pozitif bilimler "Ulumülarabiye" den sayılmazlar, "ulumülgayri arabiye"den sayılırlar. Ortaçağ Karanlıklan'ndan laiklikle kurtulup güçlenen Batı'nın, Araplaşarak Ortaçağ Karanlıklan'na dalan Türkleri Batı'dan atması ve yok etmesi kaçınılmazdır. Zaten Samileşerek kültürel planda kendi kendini yok eden Türkler'in Batı tarafından fizik olarak da yok edileceği kuşkusuzdur. Türkiye'de de bu süreç yaşanmaktadır. Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorluklannı çökertip dağıtan ortak faktör "DüV'dir, yani Sami Kültürü'dür. Sizinle bu konuda ayrıca görüşmeyi de arzu ederim. Bazı gözlem ve saptamalarım var. Bağcı bir Türk Ailesi'nin çocuğuyum. Bağlar, bahçeler, meyvelikler, ormanlar gözümün önünde yok olup gittiler. Saygılarımla. A.AŞICI Domuz, keçi, kültür ve Doğa'nın birbirleriyle yaşamsal ilişki içinde gösterilmesi acaba size garip mi geldi? Ancak siz kültürümüzün temel taşısınız. Bunu benden de iyi yargılarsınız. 28 Nisan 1989 günlü gazetemizde çıkan "Şiir Çevirisi ve Yeni Bir Yapıt" baslıklı yazımda, dostum ozan Talât Sait Halman'ın, yeni çıkan Soneler (Shakespeare) çevirisini ele almış ve "Artık Shakespeare'in sonelerinin tümü anadilimizde elimizin altındadır" demiştim. PENCERE 1950'lerin ikinci yarısındayız. Osman Kermen, Turhan Selçuk, ben, "Dolmuş" mizah dergisini yayımlıyoruz. Aşağı yukarı bütün ünlü karikatürcüler çiziyorlar. Yazarlarımız arasında kimler yok ki!.. Melih Cevdet, Seiami izzet Sedes, Bülent Oran, Rıfat IIgaz, Suavi Süalp, Aziz Nesin, FikretAdil, Çetin Altan vb... Bir de "Hasan Bey"irniz var. Bizden büyük. Sessiz. Her zaman düşünceli. Hafif bir sesle konuşuyor. Temkinli. Saygı uyandırıyor. "Hasan Bey", her hafta işlek el yazısıyla yazılmış bir tomar getiriyor, çeviriler yapıyor, dünya mizahından öyküleri Türkçeye kazandırıyor. "Hasan Bey"i dergiye kazandıran Rıfat llgaz: Bir arkadaşım var, demişti, çeşitli diller bilir, edebiyatçıdır, mizahtan anlar... "Hasan Bey"i böyle tanıdık; kim olduğunu bilmiyoruz; geçmişine ilişkin bilgimiz yok; ama, sormuyoruz, aramıyoruz, kurcalamıyoruz; o da çok konuşmuyor. Hepimiz Hasan Bey'i çok seviyoruz; genç karikalünstlerin coşkulu dünyasında Hasan Bey, sakin bir deniz gibi... Çevirilerini Hasan Deniz diye imzalıyor; duru Türkçeyle yazıyor, derginin havasına uyuyor. Hasan Bey'in gerçek kimliğini epey zaman geçtikten sonra öğrenebilecektik: Şair Hasan izzettin Dinamo!.. * Nâzım Hikmet'in adının anılmadığı; Aziz Nesin'in ancak takma adlarla çalışabildiği; Rıfat llgaz'ın her gazete ve her dergide çok tehlikeli sayıldığı yıllardı; 1950'lerde sol ve sosyalizm sözcüklerini değil yazmak, söylemek bile yasaktı; Demokrat Parti iktidarının hışmına uğrayanın üstünden silindir gecerdi. Sözde "beyaz devrim" gerçekleşmiş, 27 yıllık tek parti yönetimi yıkılmış, 14 mayıs seçimleriyle demokrasiye geçilmişti. Oysa adına demokrasi denilen rejim, sol partilere yasak, sağa açık bir düzendi. 27 Mayıs Devrimi işte bu düzeni bir ölçüde değiştirebilmiştir. 13 mayıs günlü Hürriyet'te Doğan Hızlan'm Hasan izzettin Dinamo'yla yaptığı röportaj yayımlandı. "27 Mayıs Türk edebiyatı açısından ne demek?" sorusunun yanıtını bu röportajda bulabiliyoruz. Dinamo diyor ki: ' Daha önce Nâzım Hikmet'le mahkum olan toplumcu şiir, bir kez de bizimle mahkum oldu. Ama 1960'larda bir hürriyet havası esmeye basladı. Ben de bu sıralarda 20 yıldır hazırlıklarını yaptığım 'Kutsal İsyanV yazmaya başladım. Daha sonra da 'Kutsal Barış'/ yazdım. Bütün bunlar 27 Mayıs sonrası özgürlük ortamının sonuçlan. 27 Mayıs'a kadar hiçbir şekilde kaleme elimi sürmedim. Bir dergide bir yazım çıktığı zaman birpolis kapıya dayanryor, 'Dinamo ne yapıyorsun? Kulağı tırmalayan bir ses çıkıyor ortaya' diye baskı yapıyordu. Bu tür o/ay/ar benim yazmamı 27 Mayıs'a kadar geciktirdi." Hasan İzzettin Dinamo, Türk edebiyatında şiirleri, romanları, anıları, çevirileriyle yerli yerine oturdu. Bugün Hürriyet Gazetesi'nde röportajı yayımlanabiliyor. Ama 1950'lerde ancak Dolmuş mizah dergisınde gizli gizli çalışabiliyordu. Kişiliğini ve kimliğini ülkeye benimsetmesi için bir ömür boyu çile çekti. Bu ayıbın gölgesi hepimizin yüzüne vurmaktadır. • Gelelim kıssadan hisseye; yani anlattığımız öyküden alınacak derse... Bugün toplumun dışladığı, sakıncalı gördüğü, tehlikeli yaratıklar saydığı çoğu genç; toplum özgürleştikçe, uygarlaştıkça, demokratlaştıkça benimsenecektir. Fikirlerinden ve eylemlerinden ötürü kınadığımız insanları anlayabilecek düzeye henüz erişemedik. Ne yazık ki Batı demokrasilerinin ulaştığı bilinç düzeyinden çok gerideyiz. Bu yüzden hem birbirimize düşmanlaşıyoruz, hem gençlerimize kıyıyoruz, hem dünyaya rezil oluyoruz. 1950'lerde Dolmuş mizah dergisinde gizli kimlikle çeviri yapabilen Hasan Deniz'in gerçek değerini anlamak için 30 yılı aşkın bir sürenin geçmesi, Hürriyet'te Hasan İzzettin Dinamo'nun röportajını okumak için bir ömrün harcanması, Türkiye'nin çağdışılığını vurgulamıyor mu? Hasan Deniz... KAZIM GUUHEZEminönü Belediyesi TeftişHeyeti Müfettişi ARADA Bffi OKURLARDAN Dinlenme tesislerinden kitnler yurarlanır? olsun kamp dönemlerinden Meslekte 30 yıl hizmet et, 5 yü birine katümama izin olumlu bir yanıt alamama beni çıkmamıştır. Halbuki 16 deniz hayal kınklığına uğrattığından, kampında 300'den fazla dönem bundan böyle, deniz kampı için uygulanmakta olup, 'bir müracaat etmemeye kesin karar dönem de bana tahsis edilir' verdim. Ve böylece bir stresten Orman Genel Müdürlüğü 'ne diye her yü beyhude bekledim. daha kurtulmuş oldum. bağlı eğitim ve dinlenme Bu durumu çok merak ettiğim tesisleri adı altında Karadeniı, için her sene kampa gidebilen BAHATTİN BAYRAKTAROĞLU Marmara, Ege ve Akdeniz benim gibi emekli Bostana / tst, kıyılarında 16 adet deniz kampı arkadaşlardan bu işi nasıl mevcuttur. Her yü, bu deniz becerdiklerini sordum. kamplarma gitmek isteyenlerden adı geçen Genel "Ankara'ya gideceksin, o Müdürlükçe bütün teşkilat adamını bulacaksın, gerisi birimlerine örneği gönderilen Zamanımızda devlet ülkemizde kolay" dediler. Ama ben bu bir dilekçe ile hangi kampa eğitime gereken önemi beceriden yoksunum. Bir de hangi dönemde ve beraberinde onlardan, kampa gelenlerin % vermemektedir. Halen orta getireceği kişiler belirtilerek dereceli okullarda smıflar çok 701nin yabancı, yani meslek başvurulması istenir. Ben de kalabahk, öğretmenler dışından kişiler olduğunu emekli bir orman mühendisi ekonomik zorluklar nedeniyle öğrendim. O zaman neden olarak 1984'ten bu yana tam 5 bana ve benim gibilere sıra mesleklerini yapmamayı yü, örneğine uygun bir dilekçe gelmediğini anladım. Ama yeğlemektedirler. Devlet eğitim formunu doldurarak için gereken önlemleri almadığı çalıştığımız teşkilatın deniz zamanında yetkili makama gibi, ileriye dönük ne amacı kamplanndan bizlere öncelik göndermeme karşın bir defa varsa, imam hatip ve Kuran tanunast gerekmez miydi? kursu gibi din ağvlıklı okullara öncelik vermektedir. Bizler bu nedenlerden dolayı gücümüzun üzerinde olduğu halde çocuğumuzu özel okula göndermek zorunda kaldık. Bu sene özel okul fiyatlanmn devlet tarafından serbest bırakümast biz velileri perişan etmiştir. Yapüan yüksek zamlar çocuğumuzu okuldan almayı gerektirecek, ben çocuğumu okuhından alsam ruh sağhğı bozulacak. Zam yapılırken okuyacağı sınıf ücreti (198889 senesine ait) baz alınmast gerekirken okuduğu sınıf ücreti baz almıyor. Bu durumda her sene ücrette bir azabna olacağı yerde yükseliyor. Bu bir insafsızhk değil de nedir? Bunu bakanlığın göz önüne alması gerekir. SELAHATTİN ATILGAN tstanbul Belediye Şirketleri Geçmiş yıllarda çok da fazla önemsenmeyen belediye başkanlıklan ile belediye meclisi üyelikleri. şimdi gerek partiler içerisinde gerekse partiler arasında yoğun bir mücadelenin amacı olmuştur. Bazılarımız bundan demokrasi ve katılımcılık açısından olumlu sonuçlar çıkarsa da büyük çoğunluğumuz, (Belediyelerin ihaleci ve büyük rantların yaratıcısı bir kimlik kazanmasını göz önünde tutarak), bu tür iyimser yaklaşımları gülümsemeyle izlemektedir. Ancak konumuz, belediyelere gösterilen ilginin nedeni değıl, belediyelerce kurulan şirketlerin konumunun saptanmasıdır. Bırçok yasa, belediyeleri çok sayıda konu ile görevli kılmış ise de belediyelerin kuruluş, görev ve yetkılerini düzenleyen temel yasa 3 Nisan 1930 tarihli 1580 sayılı belediye kanunudur. Bu yasaya belediyelerin anayasası demek hiç de abartma sayılmamalıdır. Belediyelerin anayasası olan 1580 sayılı kanunun ünlü 15. maddesinde, belediyelerin görevleri ayrıntılı bir şekilde belirtilmiş, 16 ve 17. maddelerde de bu görevlerin yapılmasıyla belediyelerin gelirleri arasında bağlantı kurulmuştur. Konumuz açısından önemli olan. yasanın 19. maddesi ile ek 2. maddesidir. "Belediyelerin hakları, selahiyet ve imtiyazları" baslıklı 19. maddenin 5. fıkrasında, "Belediye hudutları dahilinde muayyen mıntıkalar arasında yolcu, nakil vasıtası olarak otobüs, minibüs, otokar, tünel, troley, fınükeler işletmek ve mezbahalarda kesilen etleri satış yerlerine nakletmek" işlerinin "belediyelerin de iştirak edecekleri şirketler vasıtasıyla yapılması veya işletilmesi veya icara verilmesi icra vekilleri heyetinin kararlarına" bağlanmıştır. Ek 2. maddede ise "Belediye meclislerinin lüzum ve ihtiyaç gördükleri takdirde belediye meskenleri yapmak ve bu meskenlerı belde sakinlerine kiraya vermek veya satmak işlerini mecburi belediye hizmetleri arasına" koyabileceği, ancak "Bu maksadı sağlamak üzere bütçelerıne gerekli paraları ayırmak suretiyle döner sermaye tesisıne ve kurulmuş veya kurulacak yapı ortaklarına katılmaya yetkih" bulundukları açıkiığa kavuşturulmuştur. Belediyelerin anayasası olan 1580 sayılı yasada belirtilen konular dışında belediyelerin şirket kurabileceklerine dair başkaca hükümler içermemiştir. Şu halde, belediyelerin ulaşım ve et nakli ile uğraşacak şirket kurmaları Bakanlar Kurulu kararına bağlanmış, inşaat şirketi kurmaları ise kendi kararlarına bırakılmışken bu konular dışında şirket kurmaları yetki (ehliyet) dışı davranış sayılmak gerekir. Ülkemizde iş başına gelen yöneticilerin bürokrasiden ve mevzuattan şikâyetçı oldukları çok karşılaşılan bir durumdur. Çoğu kere şıkâyetlerinde haklı olan bazı yöneticiler. ellerini kollarını bağladıklarından şikâyetçi oldukları mevzuatm değişmesine çaba harcayacakları yerde, bazen açık bazen dolambaçlı şekilde mevzuat hükümlerini çiğnemek yolunu tercih etmektedir. Örneğın, alım ve satımlarda ihale kanunu hükümlerine uyulma zorunluluğu, devlet memurları kanunu ücret sisteminin bazı görevlilere ek para vermeye olanak vermemesi, muhasebe sisteminin nakit alışverişini imkânsız kılması, denetim mekanizmasının korkutuculuğu vb. gibi etkenler yöneticileri daha rahat hareket edecekleri sistemleri aramaya ve kurmaya itmektedir. Ancak geride yatan saik ne olursa olsun, belde halkınca yasalar içerisinde ve yasal organların denetimi altında çalışmak üzere seçilen belediye başkanları ve meclis üyelerinin, kamu tüzel kişisi olan belediyeye verilen görevleri özel hukuk tüzel kişileri (ticari şirketler) eliyle gerçekleştirmeye çalışmasının aykırılığı ortadadır. Bilindiği üzere anonim şirketler, ana sözleşmelerinde yazılı maksat ve mevzular çerçevesinde faaliyette bulunan, kendi organları tarafından çekip çevrilen ve amacı kâr olan özel hukuk tüzel kısıleridır Bu itibarla belediye şirketleri, yalnızca kuruluşları bakımından belediye kanununa aykırı olarak kalmamakta, bundan daha önemli ayrılıkları da beraberinde getirmektedir. Bunlardan birincisi, bu şirketlerin belediyelerin yetkili organlarının denetimi dışında kalmasıdır. Şöyle ki, bu şirketlerin en üst organı olan genel kurul, kurucu belediyelerce atanan genellikle 5 kışılik memurlar grubundan meydana gelmekte. bunların genel kurul sırasındaki davranışları kend\lerini görevlendıren makamın talimatına göre şekillenmekte ve öğrenebiidikleri usulsüzlükler kendilerinde saklı kalmaktadır. İkincisi, 1580 sayılı belediye kanununun 19. maddesinde "Belediye emvalini zimmetine geçirenler devlet emvalini zimmetine geçirmiş olanlar hakkındakı âhkama tabfdir" denilerek, belediye memurları devlet memurları için öngörülen ceza rejimıne bağlanmışken, belediye şırketlerinin görevlileri (bir yasal düzenleme olmadığından) bu rejimin dışına çıkarılmaktadır. Üçüncüsü, belediye şirketlerinin yönetim kurulu başkanları ile üyeleri, gerçekte ortak belediyelerin başkanlarınca (Istanbul'da büyük şehir belediye başkanınca) atandığından basıretli bir tacir gibi hareket etmekten ziyade kendilerinı atayan makamı memnun etmek için çalışmaktadır. Bu şirketlerin denetçıleri olduğunu ya da dış denetçilerle denetlendığıni ıleri sürmek mazeret bulmaktan ıleri gidemeyecektir. Ulaşım. et nakli ve inşaat konuları dışında kurulmuş bulunan belediye şirketleri, belediyelerin anayasası olan 1580 sayılı kanunun belediyelere tanıdığı yetkilerın aşılması suretiyle kurulmuşlardır. Ücret rejimi, faaliyetlerı ve faaliyetlerinin sonuçları bu şirketlerin gerçek sahibi olan belde halkının ve onlarca seçilen belediye meclislerinin bilgisi ve denetimi dışında kalmaktadır. Bu şirketler T. Tıcaret Kanunu'nun 274. maddesine göre Sanayi ve Tıcaret Bakanlığı'nca denetlenmeli ve sonuçları belde halkına ve temsilcilerine acıklanmalıdır. ve özel uttar H ı z l ı , A k ı l l ı , Y & t o n o k l i Dunyaca ünlü Almcm Hoechst Holding sizin için ideal yeni bir îcctinüle cihan geliştirdi. INFOTEC 6012 FAXIMILE Hızhdır: göndereceğiniz ynzık veya çizili belgeyi istediğiniz yere birkaç saruye içinde uJaşünr... Akühdır; programlanabüme özeiliğiyie belgenizin ister gündüz, ister gece dilediğiniz andcr gönderimini sağlar... Yeteneklidir. kompakt yapısı 100 teleion numaraJık hauzasıyla size teknolojinin tüm olanaklcmndan yararlanma ayncahğı sunar... Siz sadece neyi, ne zaman. nereye göndereceğinize karar verin: "özeltelekurye" Inlotec 6012 işini bilir. IntotBc.biı HoechstB Jnuulufuduz: ÖZELTELEKUFYE INFOTEC6012FAXIMILE m Turkıye Dıstributöru BU»O MAKİNAIARI TtC Vt SAN LTD. ŞTI Buvukd«*e Cod S a l ^ Tozan So«c PdalApl No 2 17 Gayrooeee ET I » 175 70 «9 • 175 70 90 «174 23 94 (6 Hat) Fax 172 04 6» »175 10 73 H* 24765 e'feir > ATLANflKl.TD ŞTİ tel 17 0*65 MARMON V.TD ŞTİ M 13 58 99 ı BESTKOfl LTD ŞTİ Tel 126 29 34 ANT/U.TA* GÛNSYMAK flCARP lel 17 01 12 eOI!ANA.Ş lel 122 661 tlMİa» EUOM LTD. ŞTİ lel. 22 24 42 KONVA* DAISAZLAfiOTOMOTf/AŞ. Tel:11 70 20 1132 61 CEM KARACA A V R A S Y A K O N S E R L E R İ 17 HAZİRAN Cumanesi Balıkesir ÖMÜR Sineması 18 HAZİRAN Pazar Eskişehir ARI Sineması Seanslar:19.0021.30 Organizasyon; AJANSALATURKA Tel:14513 05İSTANBUL TEŞEKKUR Eşim SÜEDA'nın ölümü münasebetiyle tarifsiz acımı paylaşan Sayın Bakan AVNİ AKYOL'a, Büyük Şehir Belediye Başkanı COŞKUN ALTAN Devrimci mucadelede katledilişinin 7. yılında seni saygıyla anıyoruz. Unutmadık, unutmayacağız. Anıları mücadelemize ışık olsun. MURAT KARAYALÇIN'a, Emekli Dernekleri Başkanı MUSTAFA TLRNAVa. YALÇ^ K O R K L r a . MEHMET SARAÇOĞLUna ve adlarını sayamayacağım bütün acı gün dostlanma candan teşekkür ederim. SABRİ ÖZTLRK Basın Ozgüıiüğü Ödülü duyurusu g~i AZETECİLEK Cemiyetı, basın özgurluğunun onemını vurgu Vjf lamak amacıyla her yıl "Basın Ozgurlüğü Ödülü" verılmebinı kararlaştırmıştır ödül. basın özgürlüğunu savunan, bu uğurda çaba sarfeden kı^ı ve kuruluşlara ayrı a> rı venlecektır Odul verilecek kı^ı veya kuru luşun basın ozgürlugunu savunma yolunda 1 Hazıran 1988 ile 31 Ma yıs 1989 gunlen arasındaki çalışmaları değeriendırmede göz önüne alınacaktır ödul adaylıkları. kiş> ve>a kuruluşların kendi başvuruları ya>ın kuruluşlarının sorumlu müdürlerı veTRT yetkilılen ile Gazetecıler Cemiyetı Yonetım Kurulunun onerısiyle gerçekleştırılecektır Jıirı, özel ödü] yönetmenlığı uyarınca kuruiuşları larafından behrlenen a^ağıdakı temsılcılerden oluşmuştur TBMM'dc grubu bulunan parülerden: ANAH Temsılcihi. Onural Şeref Bozkurt. SHPTemsılcısı Tufan Doğu DYPTemsılcisı Meh met Dulger Türkhe Karolar Kirliğı: Av Teoman E\ren. Türki>e (iazeteciler Sendikası: Kren Gü\ener Tiirki>e (iazete Sahipleri Sendikası: Remzı Erkürem Utanbul İ'niversitesi: Doç l)r Belgın Erdoğmu^ Oazeletiler Cemi>eti: Nezıh Uemirkent. Nail Gurelı Başvurular . çalışmalan gösteren belge ve jayınlann i'klendiğı bir yazı>la 1 Temmuz 1989 ak!>amına kadar Gazetetılfr (Vmıvıtı Cagaloğlu Istanbul adresıne ulaşlırılmış nlmalıdır Odu! 24 Temmu/ !W89 gunvı du/enleneti'k lörenle kii/ananlara \o rılecektır Kamuoyuna baygıyla duyurulur (•a/elfcilcr ( enıi\cli ViMii'tinı Kurulu H.HÜSNÜ CIRITLI Odamız üyelerinden Jeofizik Mühendisi ADİ TASFİYE VE İFLASIN AÇILMASI İLAM BURSA 7'NCİ İCRA VE İFLAS DAİRESİ MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN ADNAN OLGUNER 14.6.1989 tarihinde vefat etmiştir. Kederli ailesine, yakmlarına ve topluluğumuza başsağhğı dileriz. Cenazesi 16.6.1989 tarihinde Edirne'de defnedilecektir. Müflisin adı soyadı \e adresi: Şener Makina Sanavii A.Ş. Ulu Cadde No: 63 / Bursa Iflasın açıldığı tarih ve saati: 2.6.1989, saat 15.00 Bursa Asliye Ticarel Mahkemesi'nin 1.3.1989 tarih ve 1988/8786 sayılı kararı ile iflasına karar verilen yukarıda adı, adresi yazılı müflis hakkındaki tastiycnin adi lasfiye şeklinde yapılmasına karar verildiği cihetle; 1 Alacaklıların veislihkak iddiası sahiplerinin alaeak veistihkaklarını ve bunların dayanağı olan belgeleri veya örneklerini ilam tarihinden itibaren bir ay iı,inde müdurluğumuze kaydetlirmeleri veya tevdi eylemeleri, pek uzak yerlerde veya yabancı memleketlerde ikamet eden alacaklılar için bu sürenin uzatılabileceği; 2 Müflise borçlu olanlann aynı sure içinde kendilerini ve borçlarını bildirmeleri, aksi halin MK'nın 336. maddesi uyarınca cezai sorumluluğu gerektireceği; 3 Müflisin mallarını her ne suretle olursa olsun ellerinde bulunduranlar o mallar üzerinde kanuni hakları saklı olnıak şartı ile bunları a>nı sure içinde illas dairesi emrine levdi elmeleri, makul ozre dayanmaksızın vermezlerse cezai sorumluluğa uğrayacakları ve rüçhan haklanndan mahrum kalacakları ilaıı ve lebliğ olunur. 8.6.1989 T1MMOB JEOFİZİK Mİ HENDİSLERİ ODASI DUYURL 1.4.1989 tarihi itibarıyla Biltim Ltd. Şti'yle hiçbir ilişkileri kalmamıştır. 3. şahiMara duyurulur. IUI.IİM liiliİMiMiı SİKİ«ıııleri Taıııtıııı. l>l<liııı. Saıı. »o l'ic. Lıd. $ıi. Baykal Gürsoy ve Celal Sonuvar'm
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear