24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 6 MART 1989 Şeria imi ve Laik Hukuk Öğretim Birliği Yasası, dini eğitim yapan okulları kapatıp, yalnız "imamet ve hitabet" gereksinimini karşılamak için din eğitimi yapan okulların açılmasım kabul ederken amaçladığı kuşkusuz Türk çocuklarımn laik ve ulusal bir eğitimden geçmeleriydi. Türk insamnın çağdaş ve akılcı bir dünya görüşüne sahip, her türlü bağnazlık ve önyargıdan uzak, akıl ve bilimin egemen olduğu bir eğitim sistemi içinde yeiişmesi öngörülmüştü. Anayasamızın 174. maddesi "İnkılap Kanunlannın Korunması" başlığım taşıyor. Madde, anayasaya aykınlığı hiçbir şekilde iddia edilemeyecek olan İnkılap Kanunlan'nın, Türk loplumunu çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laik niteliğini koruma amacını taşıdığını açıkladıktan sonra cumhuriyetimizin ilk yıllarında kabul edilmiş bulunan sekiz kanuııu sıralamış bulunuyor. Bu kanunlar arasında ilk sırada 3 Mart 1924 tarih ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu yer almıştır. Türkiye'de laik yönde öğretim birliğini sağlayan yasantn amacına aykın yasal duzenlemeler ve sonuçlan, bu yazının konusu olacak. Toplumu ve devleti dinin etki alanma sokma çabalarının ulajıığı tehlikeli boyutları gösteren incelemeler, son aylarda basınımızda en çok yer alan konuların başında geliyor. Toplumda, yönetimde, hukuk ve eğitimde dinin egemenliğini sağlamaya çalışan çevreler, bir yandan Atatürkçulük ve laikİİK görünümü altında amaçlan doğrultusunda çalışmalar yaparken öte yandan da Atatürk ilkeleri ve özellikle laiklik ilkesini, Jslam dini kuralları içinde yorumlama yöntemini seçmişlerdir. "Islam dini laiktir" ya da "Osraanlı devleti laik bir devletti" diyebilmişlerdir. Tüm yasalarımızda Atatürk ilke ve devrimleri, ilke olarak korunmuş, ancak yasalarda yer alan başka raaddelerde bu ilkelere ters düşen uygulamalara kapı açılmıştır. Eğitimle ilgili yasalarda da "laiklik" ana öğe olarak yer aldığı halde, biraz asağıda bu ilke ile çelişecek başka bir hükme yer verilmiş, yasalar devlet eliyle laikliğe açıkça ters düşecek biçimde yorumlanmış ve uygulanması sağlanmıştır. Laikliğe aykın bütün çalışmalarda, Atatürkçülük ve laiklik ifadesi içinde yasalara uygun gibi gösterilen bir yöııtern izlenmiştir. tırenlen kınamak mümkun olurdu? I948'de kurs şeklinde başlayan meslek eğitimi, 1950'den sonra imam hatip okullarında devam etmiş, 1960'a kadar 12 olan bugün 400'ün üstüne çıkmıştır. Bugün imam hatip lisesi mezunları arasında öğretmen, vali, polis, müdür, diplomat hatta avukat ve hâkim var. Bu şaşımcı sonuca nasıl ulaşıldı? Üniversitelere aday yetiştiren genel liseler varken imam hatip mesleğini seçmiş olan gençlere hangi amaçla bu kurumlara giriş hakkı tanındı? Öğretim Birliği'nden sapmalar Prof. Dr. AYSEL ÇELİKEL /. Ü. Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi değil, çağdaş insan ve çağdaş toplumun oluşumundaki önemli etkisi ve demokrasinin temel taşlarından biri olması nedeniyle korumalı ve yönetimde, hukuk düzeninde, eğitimde egemen kılmalıyız. Öğretim Birliği Yasası'nın kabul edilmesinden günümüze gelinceye kadar geçen yıllar içinde kabul edilen çeşitli yasalarla bu ilkeden nasıl uzaklaşıldığı konusu üzerinde düşünmek ve gev kalmadan ko ların yetişmesi için ayn mekteplerin açılmasımn bakanlığın yetkisinde olduğu kabul edilmiştir. Kanun ayrıca ilkokullarda öğretimin Türkçe yapılmasını da zorunlu kılmıştır (Ek fıkra). Görüldüğü gibi kamuoyunda çok tartışılan imam hatip okullarının Laik Türkiye Cumhuriyeti Ataturk'ün eseridir. açılışı kaynağını öğretim Birliği Kanunu'ndan alAncak laikliği Atatürk ilkelerinden biri olduğu için mış bulunuyor. İmam hatip lisesi mezunlarının üniversitelere kabulü çalışmalan 1970'li yıllara dayanır. 1973 yılında, o dönemin özelliği nedeni ile eğitim alanında nuyu düzenleyen yasalarda değişiklik yapmak ge düzeltme yapılması amacıyla Milli Eğitim Temel Kanunu kabul edilmiştir. Kanunda eğitimin laik olrekiyor. ması yanında, 32. maddede imam hatip liselerinin Osmanlı Imparatorluğu dönemirıde dinsel eğitim hem mesleğe hem de yüksek öğretime hazırlayıcı veren medreselerin yanında Tanzimat'tan. sonra açı programlan uygulayan öğretim kurumları olduğu lan laik eğitim kurumları ve 1915 yılına kadar öğ belirtilmiştir. İlk kez Sayın Talu hükümeti döneretim programlan yasal olarak denetime tabi tu minde bu okullar lise haline getirilirken okullann tulmamış olan yabana okullann yarattığı üçlu eği eğitim programlarında değişiklik yapılmış, meslek tim, 3 Mart 1924'te kabul edilen Tehvidi Tedrisat (din) eğjtiminin yanında yükseköğretime hazırla(Eğitim Birliği) Kanunu ile kaldırılarak Milli Eği yan programların uygulanması kabul edilmiştir. tim Bakanlığı'na bağlı tek ve laik bir eğitimin ve Daha sonra 1976 yılı bu liselerin ilk mezunlanm rilmesi kabul edildi. Atatürk, 1 Mart 1924'te Mec vermesi nedeniyle, ilgili madde bu öğrencilerin ünilisi açış konuşmasında, Türkiye'de eğitim ve öğre versiteye kabul edilmeleri yönünde yorumlanmış, tim siyasasının tüm anlamı ile ulusal nitelikte ola ancak "yetiştirildikleri yönde" eğitim veren fakülcağını bildirmiş, iki türlü eğitimin sakıncalarına de telere girmeleri mümkün olmuştur. Yalnız yetiştiğinmişti"'. Yasanın gerekçesinde yer alan aşağıda rildikleri yönde değil fakat her daldaki yükseköğki ifade, öğretim birliğinin amacını açıkça göster retim kurumuna kabul edilebilmeleri için bir yasa mektedir: "Bir millet efradı. ancak 'bir' lerbiye gö değişikliğine gerek olduğunu bilen bu işin takipçirebilir. tki türiiı terbije bir memlekette iki türlü in leri, yine bir aradöuem beklemişler, 16.6.1983'te san jetiştirir. Bu is« vahdeli his ve îikir ve tesa Sayın Ulusu hükümeti döneminde 2842 sayılı kaniit gayelerini külliyen muhildir"121. nunla Milli Eğitim Temel Kanunu'nun birkaç maddesi ile birlikte, Türk eğitim ve siyasal yaşamında tehlikeli sonuçlara yol açacak bir maddeyi (31. Öferetim Birliği Yasası maddeyi) de değiştiriverdiler. Küçük bir cümle soTevhidi Tedrisat Kanunu 7 maddelik bir yasa runu çözmüştü: "Lise ve dengi okullan bitirenler, 01 dır . Yasanın 1. ve 2. maddesi ile Türkiye Cum yüksekögretim kunımlarına girmek için aday olhuriyeti'ndeki bütün öğretim kurumları ile Şeriye maya hak kazanır". Bu şekilde 10 yıllık bir çalışve Evkaf Vekaleti ile özel vakıflar tarafından ida ma sonunda, seçimini din eğitimi görmek ve bu re edilen bütün medrese ve mektepler Milli Eğitim yönde bir meslek sahibi olmak üzere kullanmış kiBakanlığı'na bağlanmış ve medreseler, 2. madde şilere bütün fakültelere girme hakkı tanıyarak eğihükmü gereği kapatılmjşlardır. 4. madde, uzman time şeriatı sokmuş oldular. Bu durumun ara dödin adamı yetiştirmek için Darülfünun'da bir lla nemler diye adlandınlan ve demokrasinin askıya hiyat Fakültesi kurulması ve "imamet ve hitabet" alındığı dönemlere rastlaması da şaşırtıcı bir olay gibi din hizmetlerinin yapılmasında gerekli memur olarak karşımıza çıkıyor. Turk çocuklarımn laik ve ulusal bir eğitimden geçmeleriydi. Turk insamnın çağdaş ve akılcı bir dünya goruşune sahıp, her turlü bağnazlık ve önyargıdan uzak, akıl ve bilimin egemen olduğu bir eğitim sistemi içinde yetişmesi öngörülmüştü. Şeriat eğitimi görmüş, inanç ve duşüncelerini bu yönde geliştirmiş kişilerin devlet yonetiminde rol alması hiç düşunülmemiş, üstelik engellenmişti. Gelin görün ki bugün durum tam tersine işliyor. Bir yandan imam hatip liseleri gerek devlet, gerekse ekonomik açıdan guçlü vakıflar aracılığı ile genel liselerden daha fazla desteklenirken mezunlann özellikle hukuk, iktisat, kamu yönetimi ve benzeri fakülteleri kazanmaları ve adalet duzeneğinde (mekanizmasında) kamu yonetiminde, planlama gibi kamu kurumlarında önemli görevler almaları sağlanmıştır. Sonuçta iki ayn eğitim almış, iki ayrı hukuksal düşünceye sahip kamu yoneticisi, yargıç ve hukukçu tipi ortaya çıkmıştır. İmam hatip liselerinde pozitif bilimlerin yanında, ağırlıklı bir şekilde verilen dini eğitimin genç beyinler üzerinde ne gibi çelişkiler yaratacağı ayn bir inceleme konusu. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarında şeriat eğitimi görmüş olan bir öğrencinin daha sonra laik eğitim görmesi neyi değiştirir! Şeriat eğitimi görmüş kişi 14 yüzyıl önceki toplumun sosyal ve hukuk kurallannı oğrenmek için kafasını yormuş ve o yönde yetişmiştir. Bu eğitimi kuçük yaştan itibaren benimsemiş, hem kişiler arasında hem de kişi ile top'um arasındaki ilişkileri duzenleyen kuralları dinsel yaptınmlann tehdidi ile öğrenmiş kişilerin, daha sonra akıl ve bilime dayalı başka bir hukuk sistemine inandırılmaları ve bu sistemi kabul ederek uygulamaları, bu sisteme uyurr sağlamaları oldukça güç bir iştir. Ancak her iki tür eğitimi akılcı bir yöntemle özümleyen, yargılayan ve uygulayanların da bulunabileceğini düşünmek, bugünkü sistemi haklı göstermez. CUMHURIYET 'TEN OKURLARA... OKAY GÖNENSİM Değişim... R Sonuç Jmamet ve hitabet gibi din hizmetlerinin yapılması için din adamı yetiştirmek amacı ile açılma Şeriat eğitimilaik eğitim sına izin verilen imam hatip okullarının bugünkü işlevi, acaba açılma amacına uygun mu? Bu okulÖğretim Birliği Yasası, dini eğitim yapan okullardan mezun olan gençlerin yüzde kaçı imam ve ları kapatıp, yalnız "imamet ve hitabet" gereksihatiplik yapıyor. Eğer mezun ola.) gençler yalnız nimini karşılamak için din eğitimi yapan okullamesleklerinde çalışsaydılar, bu konuda eleştiri ge nn açılmasım kabul ederken amaçladığı kuşkusuz saat arasında din kültürü ve şeriat eğitimi veren imam hatip liseleri üniversitelere öğrenci yetiştiren genel liselerin yanında yer aldılar. Bu liselerdeki öğrenci sayısı, toplam öğrenci sayısınm yü2de l'i iken bugün bu sayı yüzde 1415'e çıkmıştır. İmam ve hatip mesleği için açılmış olan okullar insan gucü pla. lamasına uygun sayıda olmak koşuluyla gerekli olabilir. Ihtiyaçtan fazla olan okullan din eğitimi dışına çıkararak genel liselere dönüşturmek zorunludur. İmam hatip liselerinden mezun olan gençlerimize, Milli Eğitim Temel Kanunu'nun eski 31. maddesine uygun olarak yalnız "yetiştirildikleri yönde" fakulte ve yüksekokullara girmö hakkımn tanınması ve yasanın ilgili maddelerinin bu yönde değiştirilmesi önemli bir zorunluGenel lise programlanrun yanında, haftada 1520 luktur. Laik hukuk düzeni altında laik eğitim ve laik yönetim içinde her çeşit düşunce, din ve inanç özgürluğünün bulunacağı bir düzen, insana ve insan onuruna yakışan bir düzen olacaktır. 1 üzgâr olmadan kim yelken açar/Kürek olmadan kim kürek çeker/Kim dostundan gözyaşı dökmeden ayrılabılır/Ben rüzgâr olmadan da yelken açarım/Ben kürek olmadan da kürek çeker'm/Ama gö2yaşı dökmeden doştumdan ayrılamam... Engin Noyan'ın söylediği bu İsveç halk şarkısı dostluklann insan yaşamındaki ağırlığım en özlü biçimde vurguluyor. Ama yaşamın aktşı içinde dostların aynlması da doğal karşılanması, alışılması gereken durumtar olarak sık sık ortaya çıkıyor. 8 yılı Ankara temsilcisi olarak 15 yıldır Cumhuriyet'e emeğini katan Yalçın Doğan arkadaşımızın bizden ayrı düşmesini de yaşamın doğal virajlarından saymak ve alışmak durumundayız. Yalçın Doğan, 1973'te İstanbul'da ekonomi muhabiri olarak katıldığı Cumhuriyet'in Ankara Bürosu'na geçtikten sonra da yetkin ekonomi muhabirliğinin en önemli adlarından biri olarak görevini sürdürdü. 1981 yılında Ankara temsilcimiz oldu ve 8 yıl boyunca haberleri, günlük yorumları ve ağırlıklı araştırmalarıyla gazetemize katkıda bulundu; "IMF Kıskacında Türkiye", "Dar Sokakta Siyaset", "Fenerbahçe Cumhuriyeti" incelemeleriyle geniş okur kitlelerine ulaştı. Yalçın Doğan'ın bundan sonraki gazetecilik ve yazarlık yaşamının da başarılarla dolu olacağına kuŞkumUZ yok. Yalçın Doğan ""Terbiye \e ledrisatı tevhıt eımedikçe aynı fikirde, aynı zihniyette fertlerden mürekkep bir millet yapmaya imkân aramak abesle ıştigal olmaz mı\dı?" Atatürk. Söylev ve Demeçleri, II, Ank. 1952, S.212. <!>Bkz. Atatürk Ilkeleri ve İnkılap Tarihi, II, Yuksek Öğretim Kurulu Yayınları, Ank., s. 160 <"3 Mart 1924 430, 3 Ter. Düstur, C.5, s.322 EVET/HAYIR OKTAY AKBAL OKÜRLARDAN Molküar iükesi mi? Gazetelerden, saytlan 383'e varan imam hatip okullarma yüz elli milyar liralık bağış yapıldığtnı okuyoruz. Bu bağışlan özellikle bu okullara yönlendirenler kimlerdir? Türkiye'yi tran gibi bir moüalar ülkesi haline getirmek isteyenler bu günahut altından ve tarih önünde yargüanmaktan hiçbir taman kaçamayacaklardır. Oylanmızla parlamentoya yolladığımız milletin vekiHeri! Sereye gidiyoruz? Göztepe'den bir okur yazıda demiştim ki: "Bu işin altında bir Çapanoğlu var." Bu dediğimde yamlmadtğımı çok geçmeden anladım. Zira işten atümam olaytnı basından beri hafîfe almamış, bu işin altında gerçekten bir "Çaponoğlu"nun varhğını sezmiştim. Bu sezgilerim beni derin bir araştırmaya sevk etti. Yaptığun bu araştırma da "Çapanoğlu"nun ortaya çıkmasına kâfi geldi. Mehmet Demircioğkı PTT Bölge Müditrü'nun akrabası olduğu iddia edilen bu zat 27 yaşlannda ve Karsu. Çalışma gticünü %80 kaybetmiş, şu anda PTT Bölge Müdürlüğü'ne bağlı Ambar Amirliğinde çalışmaktadır. Bu zattan önce aynı bölumde ben görev yapmaktaydım. Sonra bir gün Amirliğe yukandan gelen bir emirle Mehmet Demircioğlu adlı kişinin işe ahnması, bu zatın işe ahnması, hatta Ambar AmirVnin itirazlanna ve bir sakat işçiden fazlasına gerek duyulmadiğını belirtmesine rağmen sağlandı. Ortaya çıkan fazlalığın kurbanı ise Mehmet Demircioğlu'ndan 4 yıl önce Ambar Amirliğinde göreve getirilen ben oldum. Bu sakat vatandaşımız Mehmet Demircioğlu'nun da işe alınmasına karşı değilim, o da bütün sakatlar gibi kendisine tamnan sosyal haklara sahiptir. Bu haklardan yararlanmak onun da en tabii hakkıdır. Ancak koskoca bir kuruluşta benim işten çıkarılmama sebebiyet vermeyecek derecede boş bulunan iş sahası yok muydu? PTT Bölge Baş Müdurlüğunde neler olduğuna dair bir malumanm yok. Ama bu memleketin ekmeğini yiyip de suyunu içerken hizmeti başka bir memleketliye vermek ise acayip bir iş. Benim işten çıkarılmama bir kaç gerekçe gösterilmiştir. Bunlardan biri de kardeşimin zengin olmasıdır. Bu durumda bir soru takıhyor akhmâ?. Bu Mehmet Demircioğlu'nun akrabası olan PTT Bölge Baş Müdürü çok mu fakir? Üstelik benim kardeşim, benimle birlikte oturmamakla berdber, evlidir. Beş çocuğu vardır. Mali durumu ise sadece öğretmenlikten aldığı maaşttr. Böyle bir haksızhk nasıl örtbas edilebilir? Akıp giden zaman içinde Mehmet Demircioğlu tıkır tıkır maaş alırken ben de dilencilik yaparak yaşamımı sürdürüyorum. V'aliliğin Belediyeye, Belediye'nin Valiliğe havale etmesi de benim için zaman kayıp etmekten başka bir netke vermemiştir. NUSRET KÜÇÜK Erzunım Bu Tartışma Mecliste Yapılmalı... SHP Kars Mılletvekili Mahmut Alınak, Özal ve ailesi ile ilgili bir soru önergesi verdi. Bu önergede neler sorulduğunu gazeteterde okuduk. Bir milletvekilinin herhangı bir konuda soru pnergesi vermesınde şaşılacak, hatta ki2ilacak bir şey yoktur. Önergedeki sorularda adı geçen kışı gereken yanıtları verir, iş biter! Ya da sorulara yanıt bulamazsa çogunluk oylarıyla önerge geri çevrilir, yine ış bıter! TBMM çatısı altında çözümlenecek bir sorundur bu. Alınak'ın soru önergesinde, çok ilgi çekici konular var. Başbakan Özal'ın eşinin, kardeşinin, oğlunun, kızının, damadının birtakım karışık işlere kanştıkları, bu işlerden büyük yarar sağladıkları ileri sürülüyor. Her şey açık açık yazılmış. Bir milletvekili sonuç alamayacağt bir eyleme girişmez. Önergesinde konulara ciddi bir gözle bakmak gerekir. Bu soruların sorulduğu kişiye düşen, Meclis kürsüsünden 'Bütün bunlar doğru değildir. Yakıştırmadır, uydurma söylentilerdîr' diyerek soruların yanlışlığını bir bir kanıtlamaktır. Öza! bunu yapmıyor, basın toplantısında SHP Milletvekili Alınak'ı ağır sözlerle suçluyor. ileri sürülen savlara hiç değinmeden soru önergesi veren miiletvekılini mahkemeye vereceğini; hem ceza hem tazminat davalan açacağını söylüyor, Yalnız bu kadar da değil, önergede adı gecen aile bıreylerinin de ayrı ayrı davalar açacakları da bildiriliyor. Öte Alınak da Başbakan'ın kendisine hakaret ettiği savıyla dava açmaya hazırlanmaktadır. Meclis içinde görülmesi gereken bir hesaplaşma gereksiz yere adalet önüne getinlecektir. Bu durumdan çıkarılacak sonuç; Sayın Başbakan'ın Meclis kürsüsünde açıklamalar yapmaktan çekinmesi midir? Özal, Alınak'ın sorularındakı konuları tek tek aydınlatsa daha iyi olmaz mıydı? Akla gelen bir başka konu da mahkemelerde görüşülen davalar konusunda basında herhangi bir yorum yapılamayacağını düşünmesı midir? Savunma Bakanı Vuralhan da aynı yolu tutmamış mıydı? O da basından ve Meclisten gelen birtakım suçlayıcı savlara, Meclis kürsüsünden yanıt vereceği yerde, işi adaletin önüne getirmeyi yeğlememiş miydi? Özal da bakanmın izinden gidiyor! O da Meclis içinde çözümlenmesı gereken bir durumu mahkemelere götürerek, basında konunun yazılıp çizilmesini önlemek istiyor. Çölaşan'ın kitabında da Özal ye yakmlarının iş ve kazanç durumları ayrıntılarıyla ışlenmıştir. Özal bu savları kabul ediyor mu, bilmiyoruz. "Söyleyen söyler, yazan yazar, bana vız gelir" diye mı düşünmüştür? Ama bir milletvekili belgesel gibi görünen savlarla karşısına çıkıp hesap sorduğunda, öfkelenip bu durumu 'şahısları karalama kampanyası' adlandırmıştır. SHP lideri "Bu çalıp çırpmaya Karun'un hazinesi yetmez" derken bir gerçeği belirtmemiş midir? Başbakan'ın bu tür savlara daha inandırıa yanıtlar vermesi beklenirdi. "Nerde bu çalıp çırpma, nerde bizim elde ettiğimiz çıkar, nerde yakınlarımın kazandıklan" diye sormamalı mıydı? İnönü'ye "kötü siyasetçi", Alınak'a "alçakça bir saldırı yapan adam" diye çatmak kamuoyu gözünde Özal ve ailesinı aydınlığa çıkarır mı? Özal ve yakınları 1980'den önce hangi durumdaydılar, bugün hangi durumda? Özal ve yakmlarının son sekiz yıldaki kazançlarının, elde ettiklerinin bir dökümü yapılabilir mi? Sayın Başbakan niye bu açıklamayı yapmaz da kamuoyunu kuşkular içinde bırakır? "Haydi hesap ver" dıyen milletvekilini mahkemeye vermeye kalkar? "Çalıp çırpma" söylentileri günden güne yaygınlaşnıaktadır. Bunu bilmeyen, duymayan mı kaldı? Bütun bu konuların görüşülüp tartışılacağı yer TBMM'dir. mahkeme salonlan değil! Meclisten kaçıp mahkemelere gitmek İnönü'nün belirttiği "çalıp çırpma" söylentilerini ortadan kaldırmaz, büsbütün alevlendirir. Işte Çapanoğlu işte sonuç Benim PTT Idaresinden işten atümamı müteakip devlet büyuklerime yazdığm birinci A Y L I K D E R G SosyalistBiclik Yazı Kurulu: Yavuz Aıogan. Kamıl Arslantürkoğlu, Atılla Aytemur Halil Berktay. Oral Çahşlar. Necmı Demır. Oktay Kutlu • 2000e Doğru ve Saçak Yazı Kurullanndan ıstıfaya gıden yolun oelgelerıyle oykusu ZORUNLU BİR TARİHÇE • SOSYALİST PARTİ KANAT TOPLANTISI KONUŞMALARI (Sosyalıstlerın birliği. Sosyalızm alanı ve enternasyonalızm, Sosyalıst demokrası. Cesur bır muhasebe) Halıl Berktay Oral Çahşlar • TEORİK TARTIŞMANIN SEYİR DEFTERİ (1) Mehmet Gündüz • LİDERLER VE KOLLEKTİFLER Yavuz Alogan • BİR ŞAİRİN ÖLÜMÜ: YULİ DANİEL Semıh Lrnn •FEMİNİZMİ OLMAYAN BİR SOSYALİZM KADINLARA GUVEN VEREMEZ Aynur Özuğurlu. Muzaffer Kurşuncu. Goflül Şırın • "KADINLARIN KURTULUŞU HAREKETİ' DOĞUYOR Fatmagul Berktay Dağrtım GAMEDA Yönetım Yerı: Başmusahıp Sokak, Tan Apt 10/11 CağaloğtuIST Tel: 527 03 99 Yazışma adresı: P.K 1164 Sırkeci/IST AQ KAYIP Elim bi trafik kazası sonucu kaybettik. bir Eli fik k Cenazesi bugün Karacaahmet Camisi'nde kılınacak ikindi namazından sonra Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verilecektir. Dr. RÜŞTÜ Ş Ankara temsilciliği görevini bundan böyle sürdürecek olan arkadaşımız ise okurlarımızın yine ailemizden iyi tanıdıkları Ahmet Tan. Onunla dostluğumuz ise, 1968 yılında üniversiteye aynı sınıfta birlikte başlamış olmamız dolayısıyla 20 yılı aşıyor. Ahmet Tan Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin mali şubesinden 1972 yılında mezun olur olmaz, gazeteciliğe başladı. 1978 yılında ANKA Ajansı'ndan geldiği Cumhuriyet Ankara Bürosu'nda diplomasi, Başbakanlık, Parlamento muhabirliği, 19791983 yıllarında da Londra muhabirliği görevlerini sürdürdü, bu arada Londra City Üniversitesi'nde gazetecilik öğrenimi gördü, siyaset ve yönetimbilimi dalındaki doktorasına başladı. Ahmet Tan, bir süre de Amerika'da yaşadıktan sonra, 2 yıldır Ankara büromuzun istihbarat şefliği görevini yürütüyor ve "Günlerin Köpüğü" köşesini hazırlıyordu. Ahmet Tan'ın üstlendiği yeni ağır sorumluluk, önümüzdeki haftalarda Ankara Üniversitesi'ne sunmayı düşündüğu doktora tezinin tamamlanmasını biraz daha geciktirecek. Ahmet Tan'ın yerine Ankara Büromuzun istihbarat şefliği görevini genç bir arkadaşımız üstleniyor: Faruk Bildirici. Ankara Üniversitesi Basın Yaym Yüksek Okulu'nda öğrenciliğini sürdürürken, Cumhuriyet'te çalışmaya başlayan Faruk Bildirici, 8 yıldır Ankara Büromuzda eğitim, sıkıyönetim, Başbakanlık, Parlamento muhabirliği yaptı; 1986'da 6 ay kaldığı Londra'da İngilizce öğrenimi gördü. Faruk Bildirici de hem yeni masasının başında bitmez tükenmez bir haber trafiğini yönetecek, hem de haberierin içinde yaşamak için bol bol koşacak... Ankara Büromuzun yeni görev bölüşümü dolayısıyla bazı köşelerde yeni bir düzenlemeye de bu hafta başlıyoruz. Ahmet Tan'ın haftada üç kez yayımlanan "Günlerin Köpüğü" köşesi bundan böyle yeni bir tarz ve biçimle haftada bir gün, pazartesileri okurlanmızın • karşısına çıkacak. Füsun Özbilgen'in "Ve İnsanlar"; ise haftada dört kez daha yoğun bir içerikle yayımlanacak; orta sayfalarımızda bu hafta sonundan itibaren her cumartesi ve pazar günleri Ankara Büromuzun hazırlayacağı yeni bir köşeyi sunacağız. • Gazetemize her gün yüzlerce mektup gelir, kimi öfkelidir, kimi öneride bulunur, kimi destek mektubudur, kimi şîkâyet. Ama bazı mektuplar vardır hiçbir tanıma sığmaz. İstanbul'dan Tahir Cinet'in kısa mektubunu aynen aktarıyoruz: "TV reklamlarında Cumhuriyet Gazetesi yalnız gazete veriyor, der, hayır yalnız gazete değil ayrıca onur veriyor. Size 1.3.1989 tarihinde başımdan geçen bir olayı yazmayı borç bildim. Esenler son durakta Bakırköy Esenler dolmuşuna bindim, şoföre beş yüz lira verdim. Şoför almadı, kalsın ağabey dedi, neden, dedim, bozuk paran mı yok. Hayır ağabey dedi, ben Cumhuriyet Gazetesi okuyanlardan para almam, onları akrabam gibi görürüm dedi, iş 225 lirada değil. İşte bu bence büyük onur." • İki hafta önce, Medya Dergisi'nin verilerine dayanarak dergi tirajlarını aktarırken 2000'e Doğru'nun aralık ayı ortalamasmın sayı başına 6 bin olduğunu belirtmiştik, gönderdikleri açıklamada söz konusu ayda ortalama haftalık satışlarının 8.300 olduğunu bildirdiler. Vizon Dergisi'nin aralık 1988 sayısınm net satışının 4 bin olduğu yine aynı yazıda yer almıştı; Vizon Dergisi genel yayın yönetmeninin bize ilettiği Gameda yazısında "Vizon Dergisi'nin kasımaralık 1988 ve ocak 1989 tarihlerindeki üç aylık toplam net satışı 28.656 adettir" deniliyor. Babası Nazmi Piyade, eşi Giilten, çocuklan özlem, Şebnem. kardeşleri Yüksel, Handan. TEŞEKKÜR Arkadaşımız ERKAN ÖZKURTun ölümü dolayısıyla yakın ilgilerini gördüğümüz BAKIRKÖY HALKEVİ BAŞKANI ve YÖNETİM KURULU'na, YAŞAM HASTANESİ YÖNETİMİ ve PERSONELİ'ne acımızı paylaşan tüm kuruluş, dost, akraba ve arkadaşlarımıza teşekkür ederiz. Mart sayısı bütün bayilerde BÜTÜN ÖĞRETMENLER İngiliz, Deneyimlive Profesyonel t ERDAL. FL AT, ÜMİT. Ş.SİNAN TEŞEKKÜR Canımız, biricik anamız NURAN ÖZLÜK'ün ani rahatsızlığında teşhisi, ameliyatı ve tedavisinde sıcak, samimi ilgilerini sunan Taksim tlkyardım Hastanesi doktorlarından Sayın VEFAT Rahmeıli Nun Kan'ın eşı. Suna KANGÜVENER'in annesı. Omer Usıel'in anneannesi. Halit Guvener'in kavınvalidesi Doç. Dr. ERDOĞAN ANKAN'a, 1. Cerrahi Bolum Şefi Sayın Op. Dr. YALÇIN AKER'e, Bölüm doktorları Sayın METİN TUNCER'e, Sayın AYHAN NASUHOĞLL'na, Sayın tHSAN DİLER ÖZAÇMAK'a, Sayın MUSTAFA YENİGÜN'e, Sayın ZARİFE NEVRUZ'a ve aile dostu Jinekolog Op. Dr. FARLK DOĞRl SÖYLERe. insana giiven ve sevgi sunan bölum hemşireleri HASKAR ERDAL'a, NEZtHE ÖZYLRT, MELAHAT DURMAZ, DLDL' ERKOÇ, ARZU KILIÇ, AYSEL ÖZKAN ve bolum hasta bakıcı ve personeline teşekkurlerimizi sunmayı borç biliriz. ŞAZİMENT KAN Hakkın rahmeüne 6 marı pazartesi|{bugün)Ankara'da Maltepc Canıii'ndeki öğle namazından sonra karşıyaka Mezariığı'nda loprağa \erilecektir. Nol: Çiçek göndermek i>le>enlerin Türk Eğilim \akfına bağışta btılunmalan rica olunur. EVLATLARI ADINA FAHRİ ÖZLÜK Sevgili annemiz %nat Kazım... Nedrettin. Kurslarm Başlama Tanhlerı Gunduz 27 Şubat 1989 Akşam 27 Şubat 1989 Haflascnu 4 Mart 1989 ISTANBUL Tel 147 09 83152 82 7172 Rumeiı Caa No 92 4 2e» Be/ Apı Osmaibe/!STANBUl KİRALIK Y\ZUK BODRUM AKTUR, A MAHALLESİNDE Çok iyi yerde, BtTEZ tipi, telefonlu TEMMUZAĞUSTOS aylarında. Telf. Başvuru: Ankara 127 18 05 450.000 kcal, TSE'li komurlu, KAZANC1OĞLU yapımı kullanılmamış yarı fiyatına kalorifer kazanı. Tel: 528 06 28 TEŞVİKİYE'DE Sahibinden super luks yeni dubleks daıre satılıktır. 144 10 08 149 87 96 HİKMET KÖKSAL'ı yitirdik... Her fırtınada sıeındığımız bir limandın bizim için. Seni unutmayacağız anne... Cenazesi 6 Mart 1989 pazartesi günu Hacı Bayram Camii'nde kılınacak oğle namazından sonra Cebeci Asri Mezarlıe'nda toprağa verilecektir. "O büyük gün geldiğinde ben de haykıracağım" Biz de... Ailesi ve arkadaşları adına SABRİ BULUT ANKARA Tei 135 30 94135 23 97 Selamk Cau No 8 Kat 5 KıiılayANKARA SERPtlrKUDRET KÖKSAL
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear