26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
31 MART 1989 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 SINEMA ATILLA DORSAY HAYVANLAR ÎSMAIL GÜLGEÇ Kuzeyden gelen şiirsellit 'TatihPelle" Emek ve emekçi destanı Fatih Pelle (Pelle Erobreren) / Yönetmen: Bille August / Senaryo: B. August / Görüntü: Jorgen Persson / Müzik: Stefan Nilsson / Oyuncular: Pelle Hvenegaard, Max von Sydow, Erik Paaske, Axel Strobye, Astrid Villaume, Morten Jorgensen, Björn Granath, Troels Asmussen / Bir fsveç Danimarka ortak yapımı 1150 dakika (Site, Sinepop, vb.) Martin Andersen Nexo"nun dev romanı, Kuzey Avrupa edebiyatının temel kitaplanndan biriymiş. Danimarkalı yönetmen Bille August, bu romanın ancak bir bölümünü, ilerde işçi liderliğine soyunacak olan Pelle'nin çocukluk yıllannı sinemalaştınnayı seçmiş. Ama filmin kazandığı görkemli başarı karşısında (CanBes 88 Altın Palmiye ve belki de şu günlerde Yabancı Film Oscarı) romanın geri kalan bölumleri de bir/birkaç film halinde perdeye gelecek anlaşılan... "Fatih Pelle", geçen yüzyıhn sonlarında "yoksul" Isveç^ten (evet, günümüzün refah Olkesi tsveç, yüzyıl başmda Avmpa'nın en yoksul ulkelerinde'n biriymiş!) Danimarka'ya çaJışmaya gelen bir baba oğulun öyküsünü anlatıyor. Zengin çiftçi Kongstrup'un yanında çalışmaya başlayan babaoğul, dönemin "vahşi kapitalizmTnin acunasız yüzünu keşfediyorlar. Bu düzende, insanlar tüm varlıklan £N 3EVW6iNı'Z H4N6/Sİ P.R P KİM KİME DUM DUMA BEHİç AK Danimarkalı yönetmen Bille Augusfun "Fatih Pelle" adlı filminde bütün oyuncular canlandırdıMan karakterterle uyuşuyor, bütunleşiyortar Baba rolunde Max von Sydow en katı yürekleri bile yumuşatan bir performans çıkartırken, oğul rolünde Pelle Hveneoaard öteki usta oyunculardan hıç de gen kalmıyor. ve emekleriyle "yılda yüz kroua" kapatılır, at gibi çalıştmlır, hem bedenleri hem de ruhlanyla efendilerinin malı sayıhr. Küçük Pelle, sömürünün acımasızlığını, yaşamın haşinliğini keşfediyor, her zaman biraz şaşkınlıkla bakan kocaman gözleriyle... Pelle'nin gözleri ne dramlara tanık oluyor: Burjuva oğluyla işçi kuan, iki ölüm ve bir hapisle sonuçlanan trajik aşklarını, hep uzaklara, Amerika'ya kaçmak, ne yapıp edip özgürlüğüne kavuşma düşleri gören Erik'in acüı sonunu, kendisine olan sevgisini göstermesini çok iyi bilmeyen, bir an önce "bir kadın buhıp" pazar sabahlan kahveyi yatakta ıçmeyi hayal eden babasının yavaş yavaş çöküşünü, burjuva ailelerinin kendi sefaletleıinden de koTkunç olan mutsuzluklannı göriıyor Pelle... Bu bireysel gözüken dramlann, kişisel talihsizliklerin ardında yanlış, haksız bir toplum düzeninin yattığını duyumsuyor. Bu deneyimler, Pelle'nin hem de işinde "yukseldiği" yeni kâhya olduğu anda her şeyi bırakıp uzak ufuklara kanatlanmasım getireceği gibi, ileride ülkesindeki işçi eylemlerinin de başına geçmesiyle sonuçlanacaktır... "Fatih Pelle", insana kaçınılmaz biçimde Charles Dkkens'ın klasik romanlarmdaki koyu sefaleti ve çocuk kahramanlan, onun yanı sıra Uplon Siadair veya Howard Fast gibi yazarlann emek yandaşı kitaplarını düşündfiren bir film... "Zappa" filmini Sinema Günleri'nde izlemiş olduğumuz Danimarka sinemasının yeni ve parlak adı Bille August, klasik bir romanı sinemalaştırmak için klasik bir anlatımı yeğlemiş. Uzun planlann, görkemli kaydırmalann, özenli çerçevelemelerin ve duygusal bir müziğin eşliğinde, hayatın en temel gerçeklerine, yaşama ve ölüme, sevgi ve nefrete, yoksulluk ve gönül zenginliğine, umuda ve karamsarlığa değinen görkemli bir destan var karşımızda... Sinemayı yenileyici, deneyçi veya öncü değil, alabildiğine klasik, ama kesinlikle gonul tellerine dokunan bir film. Ve bu görkemli emek ve emekçi destanı, kuzeyden bize gelen bu alabildiğine duru, şürsel film, karşımıza Amerikan sinemasını aratmayacak bir tipleme başarısı getiriyor. Her oyuncu, canlandırdığı kişiyle uyuşuyor, bütünleşiyor. Hangı birini saymalı? Küçük Peile Hvenegaard'ın oyunu, bu usta oyuncular galerisinin gerisinde kalmıyor. Ama baba Lasse'de, yülann içinden ve Bergmaa oyunculuğundan gelme tum deneyimini de birlikte taşıyan, bizlere alabildiğine patetik bir baba portresi çizen Max von Sydow'a (Cannes Şenliği'nin yaptığı gibi) özel bir övgü sunalım. Küçük Pelle'ye "siirpriz hediye"sini verirken ona yolculuğun eşiğinde "çamaşıriannı en çok iki hafta giymesini" öğütlerken veya ahırda kendini içkiye vururken von Sydow, en katı yürekleri bile yumuşatan bir performans veriyor. Bu koca ustaya, bu yaşlı dev oyuncuya, Oscarlar ne çıkarsa çıksın, biz de kişisel bir gönül ödülü veriyoruz. "Faüh Pelle", insana gerekli bir film... Atilla Dorsay'm "Fatih Pelle" üzerine yazısı, Oscar sortuçları belli olmadan önce kaleme almmıştır. PÎKNtK PtYALE MADRA 4Ş 4 ClZGl ROMAN. KEDİyİ MERK£S ÇOK f ÜZÜUJyDP ŞU EN ALTTAKI ZGİ RDMAW 4MA0GEBÇEK DEÖİLKl'.CİZĞİDEN . Psikolojik derinliklerde bir 'Pölis' Klasik bir polisiye James B. Harris, 1928 doğumlu ilginç bir sinemacı. Uzun zaman, Stanley Kubrick'in yapımcısı olarak çahşmış birlikte. "Zafer Yollan", "LoUta" gibi filmleri üretmişler. 1965'teki "Bedfonl Olay»" ile kendisi de yönetmenliğe sıvanan Harris, çok aralıklı olarak sUrdürdüğü yönetmenlik çabasında, 1970'lerde "Uyuyan Gttzel The Sleeping Beauty", 1980'lerdeyse "Fast Wüking" gibi filmler yapmış... James B. Harris, Batılı sinema yazarlanna göre, sinemasında Kubrick'in karmasık öyküler anlaima zevki ve goük duyarhğından izler taşıyan değişik bir yönetmen... "Uyuyan Güzel"den yülar sonra karşıtnıza çıkan son fılmi "Polis", klasik polisiye sinemayı çok açık biçimde olmasa da avrıntılarda ve nüanslarda yenileyen bir film... Klasik bir "poüs öyküsü" anlaayor yönetmen bize... Görmüş geçirmiş, meslekte piştniş, sert ve bireysel davranışh bir polis komiseri, bir cinayetin içine düşünce, son 15 yıl içinde Hollywood'da öldürülmüş ve "faüi meçhul" kalmış bir çok cinayetin aynı kaül tarafmdan islenmiş olabileceği kuşkusuna kapıhyor. Konuya, mesleğine düşkünlüğü nedeniyle onu bırakıp giden kansı ve küçük kın, evde kalmış yumuşak ve sevecen bir "feminist şair", seks partileri düzenleyen ateşli bir sanşın, kendüeri de birer suçlu olan iki polis, yardımcı, dost, şisman polis Dutch vb. tipler de kanşıyoriar. Sonuç, oldukça büdik bir gerilimin bir kez daha perdede canlanmasıdır. Bu bildik gerilime neler katıyor James B. Harris? Zaman zaman düşünülmüş, özenli kamera hareketleri katıyor: örneğin, kahramanımızın "ateşli sansın'ia mutfakta aşk yaptığı sahnede mutfak eş KEDftf Mİ? P o l i s (The Cop) / Yönetmen: James B. Harris / Oyuncular: James Woods, Lesley Ann Warren, Charles Durning / Bir Atlantic Entertainment yapımı (Fitaş) H1ZLI GAZETECİ SECDETŞEN YOK ?.. ŞU6ÖN c* A OLMASI ReKM( MVYPU? AU, &(? //INLIŞ arm* Y/LRKN Rabat oyvncn Yönetmen James B. Harris "Polis" adlı filminde klasik polisiyeyı ayrıntılarda da olsa yenilemeye çalışan bir çaba içinde. Son dönemin ilginç oyuncularırtdan James VVoods da çok rahat bir oyun çıkararak bu çabaya yardımcı oluyor. yası Ozerindeki çok hos kaydırma gibi... Kisîlerine, onlann bu tür fiimlerdeki sıradan, kahplaşmıs davramşlannın ardına geçmeyi ve psikolojik derinliklerine dalmayı deneyen bir yaklaşım getiriyor. Yönetmenin çabasma, çok rahat bir oyun çıkaran günümuzün ilginç oyuncusu James VVoods da yardımcı oluyor. "Polis", pek önemli değilse de oldukça keskin ve özgün bir duyarhk taşıyan ve çok az üreten bir yönetmenden gelen bir film olarak sinemaseverlerin ilgisini hak ediyor. ÇİZGİIİK KÂMİL MASAIL4CI 1 W ıMn.. 1 Boynu bükük laleler ve Bedrettin Dalaridan kalan Dalan gitti. Beklenmedik biçimde, kırgınlığını saklamayı başaramadan, "lalelerini tstanbullulara emanet ederek" gitti. Hangi kesimden, meslekten, çevTeden, siyasal kanıdan olursak olalım, kökenimiz Türkiye'nin hangi yöresinden, kentinden olursa olsun, sonuç olarak bu kente, tstanbul'a gönül vermekte birleştiğimize göre Dalan'ın gidişinden etkilenmemeye, bir ölçüde duygusallaşmamaya olanak var mı? Oalan'ı görev başındayken hiçbir zaman tam anlamıyla övmedik. (Buna gereksinmesi yoktu zaten, yeterince "yagcılan" vardı. Bizim gazetedeki sayfamız ise bu tür yazılaruı yeri değildi). Ama birçok işini beğendik, onayladık, takdir ettik. Çünkü Dalan, İstanbul'a biraz da bizim gözlerimizle bakıyordu. Hangi gözlerle? Biraz eskilere gitmek olacak ama Cumhuriyet Gazetesi'nde 1972 yılında yazdığımız ve 2 hafta süren "Turizm Masah ve Ötesi" adlı bir dizimizde (anımsayan anırnsar) belirtmeye çakştığımız, üstüne gidilmesini beklediğimiz, önerdiğimiz hemen tüm konulan ve bunlara ek olarak daha birçok konuyu, sorunu dikkate alan, Istanbul'un sayısız, nerdeyse sonsuz sorunlanna global, toptancı bir yaklaşım getiren, altyapıdan üstyapıya, temelden "makyaja" her düzeyde çözümler arayan bir anlayışı vardı Dalan'ın.. Çok değü, sadece 5 yıl önce, örneğin Haliç'in (yanlış bir iki yıkım pahasına da olsa) o fabrika, depo, salaş baraka pisliklerinden temizleneceğini, nerdeyse 20 kilometrelik Bizans surlannın onarımına girişileceğini, Boğaz'daki kömür depolarının kalkıp Kuruçeşme'nin yeşilleneceğini, Muhsin Ertuğrul'un ruhu şad olsun (bu konuda yazmıştı), Çırağan Sarayı'nm onanlacağım, sahil yolunda yeşil bantların oluşturulacağını, lstanbul'da yeniden denize girilebileceğini, tstanbul'un çiçekle Dalarîdan önce, Dalaırclaıı sonra Cfî) AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR KEMAL GÖKHAIS S«|l sçıhfmaa Istanbul Anakent eskı Belediye Başkanı Bedrettin Dalan, Ataturk Kultür Merkezi'nde Fotomuhabirten Derneğı'nın aiızenledığı "rotoğraflarta Türk Basını 88" sergisinin açıltşında. (Fotoğraf: Yıldız Üçok) yeniden barışabileceğini. Yerebatan'm gezilir hale geleceğini, Kazlıçeşme'nin kalkabileceğini (henuz kalkmadı, ama sanırım kalkması için zemin haar. Onu yeni başkan gerçekleştirecek umanm), kim kolay kolay hayal edebilirdi? Altyapının (kanalizasyon, su, temizleyici kolektörler) bu denli sağlam biçimde ele alınacağını, kentin hemen her köşesindeki çirkinliklerin birer birer ortadan kalkmaya başlıyacağını kim öngörebilirdi? Hepsi yapıldı. Kendi adıma, yapılanların önemli bölümüne katüdım, onayladım. Elbette Boğaz'ın korunmasında daha dikkatli olunmalıydı, Haliç'te örneğin Venedik Sarayı yıkılmamabydı, Tarlabaşı'nda bunca yıkıma gerek olmamalıydı, Istanbul'un 2 nolu yeşil alanının Mustafa Sözer'e peşkeş çekilmesi için hiçbir geçerli mazeret olamazdı... Yıkımlarda hakka hukuka daha saygı gösterilmeliydi (ama acaba o zaman da tüm bu işler gerçekleştirilebilir miydi?), toplu taşımada, hükümet politikasına koşut biçimde bunca sık zam yapılmamîilıydı, vs. vs. Ama yaşanan yağma, talan, rüşvet çağında, Dalan yönetimi, yine de tüm bu kargaşadan, tüm bu yozlaşma döneminden Istanbul lehine bir şeyler çıkarabildi, bu benzersiz kente büyük eserler kazandırabildi. Dalan yönetimi, tstanbul'a bence 3 temel kazanç sağladı. Birincisi, yazdığım gibi kentin birçok sorununa birden, aynı anda sanki saldıran global, gözüpek bir yaklaşım sergiledi. tkincisi, bu kentin gerçek anlamda bir sahibi olduğunu, bu sahibin, merkezi yönetim değil, halktan aldığı destekle yerel yönetim olduğunu kesin biçimde gösterdi. llerinin gerçek anlamda demokratik Türkiyesi için bunu önemli bir kazanç saymamak elde değil. Üçüncüsu de Dalan yönetimi, kimi zengin dostlan, ahbapları kayırma örnekleri bir an için dışta tutulursa, sosyal, nerdeyse solcu bir yaklaşım sergiledi. Kutsal "mülkiyet" kavramını kamu yararı nedeniy le böylesine zedeleyebilen bir siyaset, Dalan'ın mensubu olduğu ANAP'tan çok, kuşkusuz bir sol partiye yaraşırdı. Ben, kendi adımr Boğaz veya Caddebostan yalılannıri (ünlü Büyük Kulüp de dahil) önlerinden yol geçirilmesini oldukça hayretle karşıladım. Sonucu ise pek beğendim. Evet, Boğaz'da birkaç yalının keyfi bozulmuştu, ama "kazıklı yollar", trafik sorununu çözumlemekle kalmamış, çevreye büyük bir hareket, canhhk da getirmişti. Allah bilir, SHP'li baskanlar, bu tür kararlar alıp uygularken taşıdıklan " s o l " etiket yüzünden hiçbir za p ı n ı n p ı p * „.,, man bir Dalan kadar rahat dav İ * A K * itAAJ JM DAVJS ranamay acaklar! Evet, Dalan gitti. Umanm ki laleleri solmaz, boyunları bükülmez. Gönlümüz elbette SHP'de, onun başansında elbette ki çok sevinçliyiz. SHP'nin anakent ve kimi semt belediye baskanlarından elbette ki özellikle kultür konulannda kimi beklentilerimiz, taleplerimiz olacak. Özellikle Dalan'ın pek ilgilenmediği kültürel altyapı konulanna eğürnelerini, sayısız iş ve ticaret merkezi yerine veya yanında biraz da kultür merkezleri açmalarım, dev yapılara birkaç sinema salonu da eklemelerini isteyeceğiz, bekleyeceğiz. "Melropol" kavramına "knltiir" kavramını da katmanın, bir sos TARİHTE BUGÜN MLMTAZ yal demokrat parti için daha doğal olduğunu biliyoruz; umanz ki onlar da biliyorlardır. Ama yine de şunu belirtmeden edemeyeceğiz: Dalan, artık Türk yerel yönetim siyasetinde ve tarihinde bir kilometre taşıdır, bir dönüm noktasıdır. Yerel yönetim, artık hep " D a l a n ' d a s önceDalan'dan sonra" diye arulacak. Sosyal demokrat baskanlar, bu gerçeği unutmadan, ama bu gerçek karşısında gereksiz komplekslere de kapılmadan, Dalan olayından gerekli dersleri de alarak işlerini yurütmek zorundalar. Yollan açık olsun. ARikAV 31 Mart 1831 OE Bl/Suu, FERMUAGA PArEMT AMERİKALI Bie MuHBHOıS OL4N vUHtTCOMB L.. J~Ut>SON, PERMUAISHl/ fttC MODüLLMfi'lMİ YAPMlf, gUNLAGIN OZe.LUK.LE AyAKKABiLAROA KOLCUICASO DÜNYA FUARI'NDA SULUÇUMU SE&GİLEYEN JUPSON, 8ü KOMUDA YATIRIM v€ IMALAT YAPACAK KİMCEVE /ZASTLAAAAKIlÇn. ANCAK 19O2 rıUMDA'MANVlLLE BKOS OF= WATE(ZBUGY*FIİZMASI ILK KEZ İMALATA 6IKJÇMIÇTİ. YİNB OE, FERMU/HZ YAPlMfNDA ÇEŞİTli GÜÇLÜKLER BİRSİRÎNI İZLEUİÇ, VERİ/MU 8ı(Z ÇALIÇMA 6EGÇEKL£ÇTİ/2lL£ME**iÇTI. İUC BAÇAIZlLt IMALAT, İSVEÇ ASILLI MUHENDIS GlDEON SUNBACK 7»SAPINOAM 1912 'OE YAPILA81LMİÇTİ.. FERMUARA PATENT..
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear