14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/16 19 MART 1989 Kopenhag*tan PttnaiVden Londra'dan Göçmeni yabancı dîle zorlamak Göçmenler kendi kültürlerinden ve dillerinden vazgeçmeden topluma uyum sağlayacaklar. Uyumun en temel koşulu olarak da dil öğrenme gösteriliyor. ğıda dayalı dil öğretme yöntemlerinden her türlü zorlamaya rağKOPENHAG "Türkler pa men doğal olarak yararlanamıra duşkünü, ortaçağda yaşayan, yorlar. kanlanna eayel eden mendebur Sosyal demokrat parti içindeinsanlardır." ki görüş ayrıhğı ilk olarak dil öğKopenhag'ın banliyölerinden Ishöj belediyesinin sosyal demok renme konusunda başlıyor. Partirat başkanı Per Madsen böyle dü nin radikal kanadındaki etkili şünüyor Türkler hakkında. Dü isimler göçmenlerin, özellikle de şünmekle de yetinmeyip gazetele Türklerin dil öğrenmeye zorlanrin ön sayfalarında verip verişti masını, dil kurslarına devam etmeyen göçmenlere verilen sosyal riyor Türklere. yardımlann ve işsizlik parasının Per Madsen'in belediye başka kesilmesini istiyorlar. nı olduğu Ishöj'de oturanların Ne var ki göçmenlerin dil öğyüzde lffunu yabancüar olu$tururenmeye zorlanmasını savunanlar yor. Yabancılann da çok büytik bu görüşlerinden vazgeçmiş değilbir kısraı Türkler. Ishöj'deki banler. Bu görüşün başını çekenlerin liyö treni istasyonunun çıkışındaarasında eski kültür bakanı ve ki içinde belediye ktitüphanesiyle partinin radikal kanadının temsilbelediyenin çeşitli bürolarının da cisi Ritt Bjerregaard geliyor. Göçbulunduğu dev alışveriş merkezimenlerin dil öğrenmeye zorlanmanin botanik bahçesine benzeyen sını savunanlann düğer politik komeydanında toplanıp laffayan nularda sol ve radikal kanattan olTürk erkeklerini hemen tanımak ması, her ne kadar genel olarak simümkün. yasi kanatlann göçmenler konuDanimarka sosyal demokratla sundaki tavırlarına denk düşmün son zamanlarda göçmenler ko yorsa da tesadüfi değil. Diğer nusunda ikiye, hatta üçe, dörde Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bölünmüş durumdalar. Partinin göçmenler konusunda göçmenlegöçmenler konusundaki temel gö rin haklannı savunan ve göçmenrüşünü, içinde göçmenlerin de yer leri olduklan gibi kabul etmeye en aldığı "Göçmenler Koraitesi" be yatkın kesimler sol ve radikal kelirliyor. Komitenin geçen yü hazır simler. Ancak sosyal demokratlaladığı rapora göre sosyal demok nn radikal kesiminin başını çeken rat partinin göçmen politikası ço Ritt Bjerregaard kendisi de kadın ğulculuğa ve göçmenlerin gönül olduğu için meseleye başka türlü lü entegrasyonuna dayanıyor. Ya bakıyor. Bjerregaard'un amacı ni Danimarka'daki göçmenler Türk kadınlanru "kendilerini baskendi kültürlerinden ve dillerin kı altuda tutan, evden dışan adım den vazgeçmeden topluma uyum atmaianna bile izin vermeyen" sağlayacaklar. Uyumun en temel Türk erkeklerinin boyunduruğunkoşulu olarak da dil öğrenme gös dan kurtarmak. Yani kendi içinteriliyor. Dil öğrenmenin gerekli de 'İlerici" bir misyon yüklüyor liği göçmenler konusundaki sos bu öneriye. Buna karşılık yal demokrat olsun olmasın, bü "zorlama" önerisine ilk karşı çıtün taraflarca vurgulanıyor. Dani kanlar da yine Türk kadınlan. Dil marka'daki Türk göçmenler ara öğrenme konusunda sorunun evsında 20 yıla yakın bir süredir bu den dışarı çıkamama olmadığının rada yaşayıp da Danimarkaca bil bilincinde olan Türk göçmen kameyenlerin sayısı bir hayli yüksek. dınlar, sosyal yardımları ya da işBunun nedeni de öncelikle Türk sizlik paralarını kesmek gibi öngöçmenlerin okuma yazma bil lemler yerine, kendilerine dil öğmemeleri. Okuma yazma bilme retecek yöntemlerin geliştirilmesiyen Türk göçmenler kalem kâ istivorlar. 212 derecede kaynayan su jyiedir bu Avrupahların acayip ölçüleri? Methkmiş. 100 santim eşitmiş bir metre. Oysa biz ne güzel inch kullanıyoruz, foot kullanıyoruz. Yard var, mü var; hatta quart, ounce, gallon, acre bile var. EDtP EMİL ÖYMEN lo elma, aşağı yukan iki "poond" eder... Kek yapıyorsunuz. Şeker mi lazım? Size "ounce" lazım. Yani 28 gram. Uzunluk ölçülerimiz de kolay. Biz hep "inch" kullamrız 2.5 santim yerine. Sonra "foot" var. O da 30 santim eder. Birinin boyu da inch ve foot ile ölçülür. Avrupalılar, "1.80 boyunda" der, biz inadına " 1 food 12 inches" deriz. O da 91 santim. Kumaşlar örneğin yard ile satıhr. Yollarda ise hep "mile" işareti görürsünüz. Bu da yuvarlak hesap 1.5 kilometre eder. Gayet basit. Avrupa'dan gelip Ingütere'de hesap kitap yapmak insanın ilkokul aritmetiğini hızlandınr, nhin açıklığı sağlar. Zihninize teravet ve küsayiş gelir. öyle ya aklıruzı hesap kitaptan alamayacaksınız. Aaaah, ah, 1971'e kadar para sistemi de böyleydi. Hatta daha beterdi. 12 peni 1 şilin eder, 20 şilin de 1 sterlin ederdi. Neymiş o metrik sistem. Ne kadar tekdüze! Oysa eski para sisteminde heyecan vardı, sürekli kafa çalıştırmak, boş bulunmamak vardı. Hatta Sherlock Holmes'un cinayetleri şıp diye çözmesinde çok cimri oluşunun etkisi olmuş derler. Çok hesap adamıymış da. Ama bu güzelim sistemden vazgeçtiler. Yine de bugün bile yaşlı kasiyerlerin, metrik hesabı eski "emperyal" hesaba çevirip paranın üstünü öyle veTdiklerini görüyoruz da Ingilizlik, Avrupalılaşmamış diyebiliyoraz. Alan hesapları da öyle. Neymiş öyle santimetre kare, kilometre kare, hektar? 1 inc kare dersin, eder sana 8.5 santimetre kare. Basit hesap. 1 foot kare de etti mi 93 santimetre kare? Gayet kolay. Tarlanı da acre ile ölçersin. Yarım hektar eder. Oldu bitti. Avrupalı olmak istemiyoruz ki biz. Kendi adamızda oturalım, kimse bize karışmasın, biz de kimseye kanşmayalım. FERRUH YILMAZ LONDRA 1992'ye zaten bir sürü endişe ve mırın kınnla hazırlanıyoruz. Hükümet bir de öiçüleri değiştirecekmiş. Evet, televizyonda hava durumunu anlatanlar, "santigrat" diye bir şeyden bahsediyorlar, ama Allahtan hemen ardından "fabrenhaytla da şu kadar" diyorlar da insan anlıyor canım. Neymiş? Su 100 derecede kaynar, sıfır derecede donarmış. Fahrenhaytı bunca asır kullandık, bir zaranru mı gördük? 30 çıkart, ikiye böl, 2 ekle, oldu sana santigrat. Çarnaçar Avrupalı olacağız diye santigrat eziyeti çekilir mi? tngiltere'de su 212 derecede kaynar ve 32 derecede de donar. tşte bu kadar. Kapılıp gidiyorlar Brüksel rüzgârına vesselam. Nedir bu Avrupalıların acayip ölçüleri? Metrikmiş, 100 santim eşitmiş bir metre. Oysa biz ne Goa. Hindistan'ın kalabalığı az yerlerinin ne denli büyiıleyici olduğunu gözler önune sehyor. güzel inch kullanıyoruz, foot kullanıyoruz, yard var, sonracığıma mil var ve de efendim daha pint var, hatta quart var, ounce var, gallon var, acre var. Bunlar dururken Brüksel'deki birtakım bürokratlar istiyor diye sen kalk saııda yer alan Portekiz kiliseleri ve gemilere doluşmuş ve hızla uzak timetre, kilometre kullan, litre Velha Goa, yani eski Goa'ya giderken bir müzeden oluşuyor. Goa'yı laşmış! kullan, acre yerine hektar de. doğanın zenginliği karşısında büyülenmemek Portekiz egemenliği altındayken elde değil. Hindistan'ın kalabalığı az yöneten valilerin portreleri sıra sıHindistan yanmadasınm batı Sütçü her sabah kapına litre ile ra dizilmiş bu müzede. Meydamn kıyısında yer alan minik Goa eya mi süt bırakacak? "Sütçü efendi, yerlerinin ne denli büyüleyici olduğunun karşı tarafında ise, 16. yüzyıldan leti, Portekiz izleriyle dolu. Kili yann iki pint istiyonım" diyemeilginç bir örneği burası. kalma çok eski bir bazüika "Bom seler, duvarlar, kaleler! Hindis dikten sonra buramn tngiltere olşısında büyülenmemek elde değil. Jesus" bulunuyor. Insana, Velha tan'da bir Portekiz kalesi görmek duğu nereden belli? Ya pubda? MÜMTAZ ARIKAN Yeşilin binbir tonu üstüne, sarı, Goa'dayken Hindistan'ı anımsa gerçekten şaşırtıcı bir olay. Pana Daha da kötü "Yanm pint, bir PANAJİ Kasım ayından mor, turuncu, siklamen, kırmızı tan tek şey ise, bronz bir Gandi ji'nin 2030 kilometre kuzeyinde, pint" diye ısmarlayamayacak mıgüzel bir plajın arkasındaki tepe yız biramızı artık? Brüksel biramartın sonuna dek süren kiş mev çiçekler sanki özel olarak yerleş heykeli. de konumlanan "Chapora Kale mıza da mı karışıyor? (Almanlasimi Hindistan'ın en güzel zama tirilmiş gibi duruyor. Omuz başnı. Bütün yaz süren Muson yağ lannda hörgüçleriyle Hint sığırları 1961 yılına değin, Portekiz'in si"de onlardan biri. Yolu olma rınkine karışabilir, ama bize deşurada burada otluyor. Kuşlar, murlan artık yerini, masmavi bir denizaşın sömürgelerinden biri dığından, kayaları güçlükle tırma ğil.) Allahtan hükümet bir açıkgökyüzü ve parlak bir güneşe terk dev bir orkestra gibi durmadan olan Goa, ünlü Hintli lider Jawa nıp ulaştığımda, son derece şiir lama yapıp "Pint ve sıvt ounce etmiş. Hava sıcaklığı 2530 dere konser veriyor. Başları üstünde harlal Nehru zamanında, ufak bir sel bir manzarası bulunan vıkık 1999'a kadar, kunı ounce ve poce. Kısa kollu gömlekle bile terli ağır yükler taşıyan ipincecik Hint operasyonla Hındıstan'a bağlan kale duvarlarıyla karşılaştım'. Bir und 1994e kadar kullamlabileli kadınlar. çıplak ayaklarıyla enyorsunuz. mış. Kansız bir harekâttan söz burca oturmuş genç bir Hintli dı cek" dedi de içimiz rahat etti. fes bir ritm tutturarak yürüyor. edilmesine karşın, öğrendiğime şında kimse yoktu. Yanından geGoa eyaletinin başkenti olan Hesap kolay. Bir kilo elma mı Panaji'den, triportöre benzer bir Hindistan'ın, kalabalığı az yer göre epeyce çatışma olmuş. O M çerken gülümsedi. Batan güneşe araç olan "otorikşavla" "Velha lerinin ne denli büyüleyici olduğu rada yıkılmış bir köprü de bunu doğnı dönmüş bir şeyler okuyor alacaksınız? Burada bu iş için açıkça gösteriyor zaten. Portekiz du seslice. Ne okuduğunu sordu "pound" kullanılır. 454gramdır. Goa" adıyla anılan eski Goa') a nun ilginç bir örneği burası. Yani yarım kilo bile değil. Bir kigiderken, doğanın zenginliği karVelha Goa, büyük bir meydan liler, bazı ölülerini bile bırakarak ğumda, "şiirler" dedi. Az kalabahk HiiKÜst an Zurih'ten Paris'ten Viyana'dan Güler ytiz mti Fransa'daki tevhidi tedrisat Vestiyerde oturan yaşlı bir adam önemli, lüks mü? Otellerdeki yıldız sorununun içeriği, geceleyenlerin robdöşambrla mı, yoksa iki dirhetn bir çekirdek giysisiyle mi dolaşacağı anlayışında, daha önemlisi, personelin kaç yıldızlı olduğunda yatıyor. DOĞAN ABALIOĞLU ZÜRtH İstanbul ve kıyılarımız boyunca şaşkınlığım giderek arttı. Gördüğüm inşaatlann önündeki panolarda, konuştuğum mimarlar ve yapılan üstlenen gruplarda egemen olan görüş hep "5 yıldız" üzerineydi. Gecelerimiz çok mu karanlıktı? Oysa sözünü sürekli ettiğimiz "ümidimiz luristin" beklediği, yüksek konfor değil, ucuz, ama dört dörtlük birhizmetti. tsviçre Otelciler Derneği (SHV) geçenlerde yıldız dağıtma işinde 100 kadar üyesinin şimşeklerini üzerine topladı. 9O'lı yıllarda kalitenin artması için koyduğu koşulları yukan çekme isteği ve "old gökyüzü"ndeki 500 yıldızı söndürme düşüncesi, "güler yüz mü, lüks mü" sorusunu gündeme getirdi. Örneğin 4 yıldızlı otel odalarının yüzde 60'ında renkli televizyon yanında mini bar zorunluluğu var. Yıldız sayısı bir artarsa bu tüm odalan kapsıyor. Otel yöneticilerinin ileri sürdüğü savlar ise gerçeği dile getiriyor. Dinlencede bulunan kişilerin odalarına kapanıp program izlemek için orada bulunmadıkları, güneşin "rakı burcuna girmesiyle" içkinin dört duvar arasında değil. Fransız eğitim sistemi, geleni öğüten bir değirmen gibidir. Ancak Doğu Asyalüar ve özellikle Türkler kapalı kutudur ve değirmen taşından geçmek istemezler. SABETAV VAROL PARİS Turkiye'den kopup Avrupa kapılarında daha iyi yaşam koşullan arayan yurttaşlarımız için, Fransa ideal bir göç ülkesi değil.. Göçmen işçi için "riiyalar ülkesi" Almanya'dır. Yüksek maaş, kuvvetli para, milyonluk Türk topluluğu ile, Federal Almanya, yurtdışına yerleşmek isteyenler açısından "kral memleket'tir. Ne var ki, Fransa'ya şu ya da bu yoldan yaşamaya gelen Türk vatandaşlarının sayısı durmadan artmakta. Fransız makamlan kesin sayı vermemekle birlikte "siyasal iltica" başvurusunda bulunarak bir süre için de olsa Fransa'da kalmak isteyen insan sayısının, bu ülke açısından endişe verici boyutlara ulaştığını her sorulduğunda tekrarlamayı ihmal etmezler. Tahminlere gore Fransa'da yaşayan Turk topluluğunun sayısı 300 bin civarında.. daha değişik ortamda yudumlanması istenir görüşu doğru. Yıldızlar savaşmda "Mövenpick Hotels International" (MHI) ayrı bir strateji izliyor. Şimdiki durumda 4 ve 5 yıldızlı 22 otelle bu kuruluş 3886 odasında yüzde 66 doluluk elde etmiş. Amerikan "Radisson" ve Hong Kong "Park Lane"la ortak çalışan MHI, yeııi bir sistem geliştirmiş. Buna: "Up Scale mid price Holel" diyorlar. Oda düzeninin çok yüksek tutulduğu, buna karşılık genel hizmetlerin belli sınırda olması anlamında "Cadet Mövenpick" adı verilen ve ilki Münih Havaalanı yöresinde çalışrnaya başlayacak bir otel bu. Amaç o kente iş nedeniyle gelen kişileri rahata kavuşturmak. Yemeğini zaten çağrılarda geçiştirecek muşteriler için gastronomiye buyuk yatınm yapmanın anlamsızlığı ortada. Ama 1990'da işletmeye açılacak 48 milyon dolarlık İstanbul Mövenpick Radisson tam karşıt görüşle ele alınmış. Burada kalıcılık yanında verilecek hizmetlerle de çekicilik ön planda tutuluyor. Okul çağında çocuklann 65 bini bulduğn belirtiliyor. Ortaöğrenim düzeyinde 17 bin çocuktan söz ediliyor. Lise düzeyinde eğitim gören çocuklann sayısı 5 yılda yüzde 200 artış göstermiş. Fransa'da 16 yaşına kadar eğitim zorunlu olduğundan, aynı süre içinYıldızlar savaşırun içeriği: Otel de ortaokula giden çocuk sayısı de geceleyenlerin ropdoşambrla mı, yoksa iki dirhem bir çekirdek giysisiyle mi dolaşacağı anlayışında ve daha önemlisi personelin kaç yıldızlı olduğunda yatıyor. bitaz daha az hızlı bir şekilde, yani yüzde 100'lük bir artış göstermiş. Ote yandan Fransa, çok eskiden beri bir goç ulkesi olagelmiştir. Yani yüzyıllardarı beri bu ulkeye göç eden topluluklar birbirini izlemiş. Fransa klasik deyur.iyle bir kavimler mozayiği olmuş. Temelleri Fransız ihtilalinde atılan ancak, restorasyon ve karşı devrimler yüzünden yalnızca 19. yüzyılın son çeyreğinde gerçek anlamda hayata geçirilebilen "laiklik" Fransız temel eğitim sisteminin özünü oluşturuyor. 1871 Paris Komunu'nün ezılmesinden bir süre sonra başbakan olan Jules Fepry, toplumsal planda birçoklarının gözünde tutucu bir devlet adamı oimakla beraber, günumüze dek laik Fransız öğretmeninin piri, üstadı sayılır. Jules Ferry ne mi yapmıştır? Eğitimi, kilisenin egemenliğinden çıkartmıs. bizdeki "tevhidi ledrisal" >asasının atası olan bir yasayla çağdaş Fransız eğitim sistemini kurmuştur. Bu sistem, Fransa'nın hem övunç kaynağıdır hem de baş belasıdır. Fransa federal yapıdaki diğer Batı ülkelerinden bu yönüyle koklu biçimde ayın edilebilır. Örneğin İngiltere, ABD ya da Batı Alrnanya'da eğitim Fransa'daki ölçülerde laik değlldir. Aslına baka cak olursanız, Batı dünyasında Fransa'dan başka devlet yapısının katıksız laik olduğu ikinci bir ülke bildiğim kadarıyla yoktur. Bu koşullarda, Fransız öğretmenı ders verdiği sınıfa gelen Anadolulu çocuğun ve velisinin tepkiterini anlamakta guçlük çekmektedir. Gerçi Fransa göç ülkesidir. Öğretmen Polonyalı, Rus, İtalyan, İspanyol, Portekizli, Ermeni, Yahudi, Kuzey Afrikalı, Kara Afrikalı ve akla gelebilecek her milletten çocuğun, giıneşli bir sonbahar günü okuluna çıkıp gelmesine alışıktır. Ancak bu gruplar arasında Doğu Asyalılarla Türkler özellikle kapalı kutudur. Fransız eğitim sistemi, geleni oğuten bir değirmen gibidir, ancak yeni gelen grup değirmen taşından bir türlü geçmek istemez. Bu yıl ilk kez Fransız Milli Eğitim Bakanlığı, Türk öğrencilerin yoğun olduğu bölgelerden gelen oğretmenlere üç gün süren bir staj duzenledi. tirilmesi, düğunler, değişik göç dalgaları her seferinde küçük çaplı tartışmalara yol açıyor. Ama asıl buyük sorun, Turkçe öğretmekie ™e de çabuk geçmişti yıllar. Tiyatro, oyunlar görevii Turkiye'den gelme eğitim ve operalar arasında. Her akşam mantolara, ;ukiann din eğitimi gormesine . , , değii. Ama laik o"kuiun oğ sanatçılarla ayaküstü de olsa konuşmak, programı içinde yer aian jnsanlarla tamşıklık kurmak güzeldi. 6 paltolara, kürklere ve şapkalara saatlerce göz kulak olmak sıkıcıydı gerçekte. Fakat Stajın amacı Fransa'nın dört bir yanından gelen öğretmenlere Türkiye ve Turk in'.anı hakkında ayrıntılı bilgi vermekti. Paris üniversitelerinde Turk dili kürsusü başkanı Profesor Remy Dor'dan stajı programlaması istendi. Gosıcrilen tepkiler, çocuklann eğitim orunlanna değinildiğinde ön plana çıkıyor. Ama kız çocuğunun yaşının büyütulüp evlendirilmesi. kuçük yaşta başının örtulerek okula gönderilmesi, pazar günleri, Turkiye'den gelme 56 video kasetin kuçüklere evde seyret Türkçe ders >aatlerınde din eğıtımi verilmesini, Fransız öğretmenierin hafsalası almıyor. Fransız devletinin buna nasıl seyirci kaldığını da anlamıyorlar. Fransa'da yaşayan birkaç milyonluk Müsluman topluluğu içinde Türkler sayıları son on yıl içinde artmakla birlikte küçük bir azınlık teşkil ediyor. Örneğin Fas ve Cezayirli göçmen çocuklan için Arapça, okullarda yabancı dil olarak seçilebiliyor. Yani belli bir sayının üzerinde Arapça öğrenmek isteyen çocuk varsa, Arapça dersi açılıyor. Fransız devletinin memuru olan oğretmenler gelip burada Arapça dersi verebiliyor. Bize söylenen Turkçe'nin de ulaşılan sayı itibanyla resmen yabancı dil statusu kazanabileceği yönünde.. Birkaç yıl once Ermenice'ye bu statü verilmişti. Turkçe'nin de aynı koşullara kavuşmaması için hiçbir neden yok. Tabii Türkiye'nin bu iş için on ayak olması gerekiyor. Bunun kuçük bir mahzuru \ar, Turkiye'den eğitimci gönderme olanağı ortadan kalkacak.. Avantajlarını ise hatırlatmaya gerek var mı bilinmez? AHMET ARPAD VİYANA Yaşlı adam oturuyor. Başı önünde, yorgun... Elinde "Kurier" gazetesinin akşam baskısı. Düşunceli duşünceli en son haberlere göz gezdiriyor. Neler de oluyor şu dünyada? Her gün bir olay. İnsan okuya okuya en kötü haberi bile kanıksıyor sonunda. "Iütfen mantomu alır mısınız?" Başını gazetesinden kaldırıyor. Şık bayanın uzattığı astraganı ahyor, asıyor, fişini veriyor. Sonra yine gazete haberlerine dalıyor. Bazı gün oluyor ki, en korkunç haberin bile çekiciliği kalmıyor. Günümüzde gazete ve televizyon kişiyi habere doyuruyor, hem de tıka basa. Ziller çalıyor. Perdenin açılmasına az kaldı. En son seyirciler geliyor. Koşar adım. Palto ve mantolan ellerinde. Nefes nefese heyecanh. Adamın uzattığı fişleri alıp içeri dalıyorlar. Salonun ışıkları ağır ağır kararıyor. Kapılar kapanıyor. Alkışlar. Ve müzik başlıyor. "Yakında elli yıl bitecek. Emek Yabancı gözüyle Madrid'den Osmanbey'deki alışveriş cehennemi uuiiudiı kısd bn sure once, yalnızca Türkçe bilen bir kadının evine yerleştiğimd^, arkadaslanm nihayet Turkçe konuşmasını oğrenebileceğime ikna olduklarını söyleyip beni de heyecanlandırdılar. Buna karşılık, ben sadece sessizlik içinde yaşamayı öğrendim! Fakat artık, sözluğc sık sık bakıp sözcükleri ezberlemem gerektiğini biliyorum... Bunu sadece ev arkadaşımla konuşabilmek için değil, alışverii etmeyi istediğim için de yapnıalıyım. Daha doğrusu yalnız başıma alışveriş edebilmek için... Her seferinde yardım isteyip istemediğimi sorarak pesime takılan 10 kadar satıcı kıza Türkçe olarak "Yeter. beni yalnız bırakın" diyebilmeyi istiyorum. Ben, Nevv York'ta alışveriş etmeye alışığım. Orada herhangi bir dükkânda, birinin ilgisini çekmeniz için satıcının suratına bir tane yumruk patlatmanız gerekir. Oradaki satıcılar kendi vurdumduymazlıklanyla o kadar meşguller ki... Diğer bir ifadeyle, siz alışveriş edip onlara para verecek kadar guveniyorsunuz ama her nedcnse onlar sanki o dükkânda çalı^mıyor havasına girmeyi yeğliyorlar! Geçenlerde İstanbul'da alışveriş için yaptığım bir keşif sırasında durumun Nevv York'takine hiç ben/cmediğini gördüm. Paramı, yiyecek ve su faturası gibi şeyleıe harcayıp sokağa atmaktansa, indirimli salışlardan yararlanayım dedim ve kendimi Osmanbey'e atiım. O şık mağazalara girmeyi, (insanın saıın alma gücü yetmese de), fiyatlarm en azından makul olduğu bir döneme rastlatmayı amaçladıın. Alışveriş lıiçbiı zanıan benim en sevdiğinı hobi olmamıştır ama itiraf etmcliyinı ki, İstanbul'da alışveriş "korku" kavramına yeni boyutlar getiriyor. Sırf bir tişörtü denemek istediğim için, buyük bir mağazada satışgörevhsi bir kızlaaramda kavga çıktı. Denemek istediğim tişört, plastik torbanın (poşetin) içinde duruyordu. Satıcıya, 38 bedenin benim için hiçbir anlamı olmadığını anlatmama rağmen, sanıyorum satıcı, (parasını ödemeden torbayı açıp tişörtu zedeleyebileceğim kaygısıyia) tişortu denetmemek konusunda oldukça kararlı davrandı. 38 bedenin bana uygun olduğu konusunda beni iknaya çalışıyordu. Ama onun bu konudaki görüşüne asla güvenemezdim çünkü sanki kendisine 5 beden büyük gelen bir tişört giyiyordu. Alışveriş cehenneminde bundan sonraki durağım, kentin en pahalı ve lüks dukkânı olduğu söylenen bir mağazaydı. Kapıdan daha içeri adımımı atar atmaz, oldukça uzun boylu bir adam, sanki gorunmeyen bir iple beni kendine bağladı ve ben biv bölumden diğerine dolaştıkça, o da adeta bir UFO (görünmeyen uzay cismi) gibi peşimde dolandı. Biraz kısa boyluyum ve bu nedenle bana kolaylıkla klostrofobi gelebiliyor. Buyuk giysiler arasında ve peşimde dolanan uzun boylu adam yuzunden kendimi adeta kuşatma altında hissettiğimi söyleyebilirim. Hatta, zaman zaman beni kendisine bağladığına inandığım uzun boylu adamla aramdaki ipi nasıl kesebileceğimi bile düşündüm. Amacı ne olabilirdi ki? (Belki de benim çok yüksek.fiyatlan görmenıem için giysilerin üzerindeki etiketlere gölge düşürmek istiyordu!) Benim ona ne dememi bekliyordu ki, "Afedersiniz, ben biraz aplalım. Bu gömlek mi yoksa pantolon mu anlayamadım" mı demeliydim. Artık daha fazla dayanamayacaktım, kendimi doğruca Taksim'e attım. Üstelik Taksim, Galatasaray'ın Monaco'yu yendiği maç sonrasından daha tenhaydı. Peşimde dolanan adama dönüp, İngilizce olarak "İngilizce biliyor musunuz" diye sordum "Yes" diye yanıt verdi. "Lülfen beni lakip etmeklen >azgeçin, ben dolanırken, siz sabit bir yerde durur musunuz" dedim ve daha sonra gülerek. ne yaptığım görmek uzere arkama baktım, beni hâlâ izlediğini gördüm... İşte o zaman üç şe> i algılamış oldum. 1) Bildiği tek İngilizce kelime "Yes" idi. 2) Turkçeyi oğrenmek zorundaydtm. 3) Osmanbey'den hiçbir şey satın almayacaktım. ' Aliza Marcus, Amerikalı serbesl gazeıeci. Sürgünde ölen şair Bundan 50 yü önce sürgünde ölmüş ünlü İspanyol şair Antonio Machado. Bugün, yazdığı dizeler tspanyolların dudaklarında şarkılara dönüşmüş. ALl KIŞLAK MADRİD Jspanya'nın en sevilen şairlerinden Antonio Machado sürgünde ölürnünün 50. yıhnda anılıyor. Antifaşist Yazarlar Birliği üyesi Machado, savaş sırasında Cumhuriyetçilere katıldı, gazetelerde yazıları ve şiirleriyle faşistlerin saldırılannı anlattı. "Franco"cuların baskıları artınca bir daha göremeyeceği sevgilisi Portekiz'e, kendisi de buzlu, karh yüksek sınır dağlarını aşıp Fransa'ya geçti. Son yıllarında savaştaki arkadaşlarına gönderdiği mektuplarında "Yaşlı ve hastayım. Fakat yanınızda savaşıyor olmak isterdim. Onurla taşıdığım yaşamımı haklı savaşımızda sizlerin yanında düşüp ölerek büirmek isterdim" diyordu. Machado'nun yaşamı memleketinden uzaklarda, Fransa'da küçuk bir koyde, Colliure'de bir otel odasında son buldu. Iç savaş henüz bitmemişti. Cesedi Cumhuriyetçilerin bayrağı ile örtulü Machado, yaşamın zorlu yollarını iyi bildiği için toprağın altındaki gökyüzünden yine döndü ülkesine ve sürgünde ölen şairlerin simgesi oldu. Şairin 50. ölüm yılında anılması aynı zamanda 1936 temmuzunda Franco'nun, Fas askerlerini peşine takıp ispanyol halkına karşı başlattığı iç savaşın 1939 yılında bitiminin 50. yılı anmalanna başlangıç oluyor. Madrid'in en büyuk kitapçıları vitrinlerini tümden Machado'nun kitaplanyla süsledi On yıllarca barij özlemi> lspanyolların dudaklannda şarkılara dönüşmüş Machado şiirlerinin hüzünlü anıları yuklü esintileri var şimdi. Satıcı kız 38 bedenin bana uygun olduğu konusunda beni iknaya çalışıyordu. Ama onun görüşüne güvenemezdim, çünkü kendisine 5 beden büyük gelen bir tişört giyiyordu. ALIZA MARCLS İSTANBUL Şu anda Türkiye'ye geleli 6 ayı biraz geçti ve doğrusunu söylemek gerekirse çat pat Türkçe konuşabiliyorum. Yaklaşık 5 fiil ve birkaç da isim biliyorum, işte o kadar. Bunlar, ısrarlı taksi şoförlerine karşı, "Evliyim. Hayır sizinle diskoya gelemem ve bir daha bana aynı sonıyu sorarsanız kocam size çok kızacaktır" türünden yalanlar söylememe yetecek kadar... Ne var ki Türkçeyi şiddetle öğrenme isteğime rağmen, bir turlu kursa gidecek vakit bulamadım. Arkadaşlanmın yaygın inanışının aksine, Türkçeyi günlük yaşam içinde öğrenmem de mümkün görünmüyor. Özellikle, gunluk yaşamda bana neler söylendiğini düşününce, kelime hazinemin nasıl olacağını tahayy ül etmekten bile irkilivorum. liligim çoktan geldi, fakat ben çalısmaya devam ediyomm. Evde ne yapacakum? Kanm artık hayatta değil" Yaşlı adam, bakışları koridorun loşluğunda, düşünüyor. "Kızım da çoktan evlendi. Arada sırada uğnıyor, torunumu gösteriyor, hatırımı soruyor. Benim rvim, dünyam burası. Akşamlan geldiğim "Volksoper"in gardrobu." Ne de, çabuk geçmişti yıllar. Tiyatro oyunlan, operalar, operakomikler ve. operetler arasında. Her akşam şurada asılı duran mantolar, paltolar, kürkler, şapkalar ve şemsiyelere saatlerce gözkulak olmak sıkıcıydı gerçekte. Fakat sanatçdan dinlemek, onlarla ayaküstü de olsa sohbet etmek, insanlarla tamşıklık kurmak ise guzeldi. Aradan geçen yıllarda çok değişiklik olmuştu burada. Ünlü sanatçılan dinlemiş, canayakm tiyatro müdürleri tanımış, her yıl en az bir defa olsun "Volksoper"e yurtdışından gelen opera ve operetsever dostlar edinmişti. Viyanalı tamşlan da sık sık gelirdi. Hele yaşlılar, bazı eserlere bir kaç defa... En çok operetler giderdi hoşuna. Strauss, Lehar, Kalman, Stolz... Çingene Baron, Yarasa, Satılmış Nişanlı... Melodiler, şarkılar salondan dışarlara taşardı. Çoğunu ezbere bilirdi. Seyirciler sanatçılarla coşar, oyun alkışlarla kesilirdi. Sanki sahneden sıçrayan bir kıvılcım salondaki insanları tutuşturuverirdi. Operetin sonu yaklaştıkça seyirciler ile sanatçılar bir bütun olurdu. Bu akşam da her şey aynı. Marie, nişanlısı Hans'a kavuşuyor. İkisi coşkulu bir düetto söylüyor. Sonra koro ve perde. Alkışlar, alkışlar. Kapılar açılıyor. Tiyatronun önunde bekleyen taksileri kapmak isteyenler koşar adım gardroba geliyor. Yaşlı adam ağır kurkleri ve lodenleri elinden geldiğince çabuk çabuk uzatıyor. İnsanlar tiyatroyu boşaltıyor. Salonun, koridorların, fuayenin ışıkları ardı ardına sonüyor. Bir akşam daha sona erdi Volksoper'de. Yaşlı adam, kalın paltosu sırtında, siyah şapkası elinde soğuk Viyana gecesine çıkıyor. Kapının önünde akşam gazeteleri satan Afrikalılar. Alıyor bir gazeıe daha. Evde okumak için. "Kronenzeitung"da başlıklar kara. "L'do Cumhuriyeti!" Avusturya'da şu sıralar skandal çok. Geçen yıl VValdheim'dı, bu yıl da Udo Proksch çıktı başımıza. Yaşlı adam mırüdana mıdıldana uzaklaşıyor Viyana'nın ıslak karanlığında.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear