26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
15 MART 1989 CUMHURİYET/17 Aksoy, SHPyi nıahkemeye verdi Küçük gazete satıcısı ABD'de Massachussets te bir dağ kasabasında yaşayan 9 yaşındaki gazete satıcısı Lydia Fulton ilginç bir yöntem bulmuş. Her sabah. yavru katırına attayıp gazeteleri dağıtıyor. (Fotoğraf: AP) ANKARA (ANKA) Avrupa Parlamentosu Karma Komisyonu'nda Kürtlere kültürcl özerklik isteyerek Kürtçülük propagandası yaptığı gerekçesiyle partiden iki yıl süreyle ihraç edilen Malatya Milletvekili İbrahim Aksoy, kararın iptali için mahkemeye başvurdu. Mahkemeye sunulan itiraz dilekçesinde Aksoy'un yurtdışma TBMM tarafından görevli gönderıldiği vurgulanarak "İbrahim Aksoy, Avrupa Parlamentosu'na görevli olarak gitmişlir. Bu nedenle hakkında yapılacak herhangi bir yargılama da ancak TBMM gnıp yöttetiminin önerisiyle grup disiplin kurulunca yapılabilir. Dolayısıyla merkez disiplin kurulunun iki yıllık ihraç kararı geçersizdir" denildi. Uludere Yine PKK, 1 ölü HAKKÂRİ (UBA) Hakkâri'nin Uludere ilçesine bağlı Ortasu köyünde bir valandaşın PKK militanları tarafından öldüıüldüğü bildirildi. Geçen ay PKK militaniarı tarafından kaçınlan, ismi açıklanmayan bir vatandaş kaçarak kurtulmayı başarmıştı. Aynı vatandaş önceki gün Ortasu köyüne gelen PKK militanları tarafından yeniden kaçırıldı. Bu vatandaşın cesedi önceki akşam köy yakınlarında bulundu. Emniyet yetkilileri, kaçınlan köylünün kurtulduktan sonra köyde PKK aleyhinde propaganda yaptığını, bu nedenle öldürülmuş olabileceğini, olayla ilgili soruşturmanm sürdürüldüğunü bildirdiler. I Y I I I U m i C O l U l l C y U C manlarından Miki Fare'nin balonu Avustralya'nın Sidney kenti semalarını süslüyor. Turistterin uğrak yerlerinden biri olan Sidney. Miki Mouse balonu ile daha çekici hale getiritdi. (Fotoğraf AP) M i l r i F a n > Ç i r i n m f t t a Walt D!snev'ın sevim|i ması'nı 23 yaşındaki P Peru güzeli kazandı. İki çocuk annesi olan Bayan Lucila de Zolger, dünyanın en guzeli seçilmekten büyük mutluluk duyduğunu söyledi. Yanşmada ikinciliği Taytand guzeli, üçunculüğü ise ABD guzeli kazandı. Dünyanın en g S S y HABERLERİN DEVAMI Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz? (Baştarafı 1. Sayfada) Ve bu baskı konusunda laik cumhuriyet devletinin güvenlik güçlerinden ses seda çıkmaması... Yazık! İlahiyat Fakültesi'nin öğrencileri bir tabloyu beğenmeyebilirler; dini inançlannı rencide ettiği için ressamını ve yapıtını uygar biçimde protesto da edebilirler; örneğin bir gösteri düzenleyebilirler, yazı yazıp bildiri de yayımlayabilirler. Daha ötesıne gitmeye hakları yoktur. Laik ve demokratik bir toplum düzeninde, inanmakta. inanmamakta herkes özgürdür. Vicdan özgürlüğü devletin güvencesi altındadır. İnsanlar, kendi duygu ve düşüncelerini istedikleri gibi dile getirmekte serbesttirler. Özellikle sanatçının özgürlüğü, yaratıcılığı kutsal sayılır. Birbirimize değişik nedenlerle kızabiliriz, ancak aynı zamanda birbirimize tahammül etmekten başka çaremiz yoktur uygar bir toplumda. Bağnazlık ve hoşgörüsüzlük, 21. yüzyılın eşiğinde ülkemizi bekleyen en büyük tehlikedir. Bu tehlikeyi el birliğiyle, temelinde laiklik ve düşünce özgürlüğü yatan demokrasi üzerinde uzlaşarak bertaraf etmeliyiz. Başka çaremiz yok. Arna ne yazık ki bu açıiardan, bugünkü gazetemizde yer alan haberler hiç de iç açıcı değil: Istanbul'un göbeğinde bir lunapark. Atlı karıncanın göbeğinde yarı belinden yukarısı çıplak bir kadın manken. Bir grup sakallı genç geliyor lunaparkın yöneticisine, mankenin açıktaki göğüslerini işaret ediyorlar, "Kapat!" diye. Manken bir beyaz kâğıtia "tesettüre uygun hale" sokuluyor. Ankara'da Hasanoğlan Atatürk Öğretmen Lisesi'nde bir öörenci. Adı E.Ö. Yaşı 16. Okul müdürü, E.Ö. hakkında disiplin soruşturması açtırıyor. Suçu "yasak kitap" okumak! Ardından jandarmaya şikâyet ve acılan dava: 16 yaşındaki öğrenci için 6 ay hapis cezası isteniyor. "Yasak kitap" ise Server Tanilli'nin "Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz?"u. Söyler misiniz, nasıl bir demokrasi istiyoruz? Kitapların yasaklandığı bir rejim, demokrasi olabilir mi? K'ıtaplann yakıldığı, imha edildiği bir rejim, demokrasi olabilir mi? Dinsel gerekçelerle tabloların sergilerden kapı dışarı edilebildiği bir ülkede, demokrasiden söz edilebilir mi? Düşünce özgür olmadan, demokrasi var olabilir mi? Yanıtınızı bekliyoruz. Çünkü sadece "kara çarşaf'ı görünce laikliği anımsayanlar, eğer bir sanatçıya, bir yazara yapılan baskıları görmezlikten gelebiliyorlarsa, o zaman laiklik kavramının özünü yakalamak için daha çok düşünmelidiıier. Batı Trakya ve baskıların (Baftarafı 1. Sayfada) ladığıtopraklaracl atılmak yoluna gidildi. Böylece, son aylardaki gelişmeler dolayısıyla akıbetiııden esasen endişe duyulmakta olan "Davos ruhu", yine Yunanistan'ın kısa vadeli ve dar görüşlü bir davranışı yüzünden yeni bir darbe daha yiyerek can çekişnıe safhasına girmiş oldu. kaç Yunan vatandaşına ait arazinin dahil edilmesi, Yunanistan tarafından olayın yasallığına yardımcı olan ve savunma imkânını kolaylaştıran bir faktör olarak değerlendirilmektedir. Nitekim, Yunan hükümetleri istimlaklere birkaç yüz dönümlük. Yunan asıllı Yunan vatandaşının malını dahi' etmeyi hiç ihmal etmemiş ve işin Batı Trakya'daki olay nedir? bu yönüne her zaman ağırlık verOlay, şimdiye kadar birkaç kere ve miştir. son defa 1970'li yıiların sonlarınUçüncü sebep ise azınlığa yöneda oynanan oyundan farklı değil lik genel Yunan politikasının gedir. Son örnekte Batı Trakya'da reğinin bir sonucudur. Yunaniskurulması kararlaştınlan Dimeto tan, özellikle lstanbul'dakı Rum ka üniversitesi'nin Yunanistan'da azınlığının sayısırun 100 binlerden alışılmamış genişlikteki kampusu 35.000'e inmesi üzerine, Türk için yapılan istimlake, bu kez açık azınlığa yönelik baskı politikasınhava cezaevi kurmak arnacıyla gi da daha rahat ve serbest hareket rişilmiş olup, azınlığın 15.000 ki edebileceği sonucuna vardığı izleşilik bölümünü (% 13'ten fazla) il nimini vermektedir. Nitekim, bu gilendiren 6.000 hektar arazinin is kadar yıl Batı Trakya'daki Müslütimlakı söz konusudur. man Türk azınlığı konusunu Konuya ilişkin olarak akla hemen iki soru geliyor: "Neden şimdi?" ve "Niçin azınlık?" Önce "Neden şimdi?"nin cevabını vermeye çalışalım. Yunanistan, genel seçim öncesinde. Başbakan Papandreu'nun ülkedeki prestiji bügüne dek hiç görülmeyen ve hatta beklenmeyen bir şekilde düşmiış durumda. Özel ilişkilerinin çapraşıkhğına mali skandal rivayetieri ekleniyor. 1981'de iktidara geldiği sıradaki yakın çalışma arkadaşlanndan bazılarının yeni bir sosyalist parti kuracaklarından söz ediliyor. Bu şartlar altında Sayın Papandreu'nun Yunan kamuoyunun dikkatini ilgi duyabileceği başka noktalara çekmenin dışında hiçbir seçeneği kalmıyor. Yıl 1981 değil ki tutulamayacak vaatler verilsin: NATO'dan çıkılacağı, Avrupa Topluluğu'ndan çekilineceği ve ABD üslerine son verileceği bol keseden atılsın. O halde her zamanki gibi dikkatlerin Türkiye'ye çevrilmesi gerekli. Bunun için de suni bir kriz yaratılmasından veya Türk azınhğına yönelik bir tedbir alınmasından başka yol mevcut değil. Bu sebeple Yunanistan'ın içiııde ne zaman işleı karışmış ise o tarihlerde TürkYunan sorunlarının ön plana çıkarılmış olması tesadüfi değildir. Şimdi de "Niçin azınlık?" sorusuna cevap arayalım. Hatıra ilk anda acaba Türkiye*de Rum azınlığa veya Yunan vatandaşlarına yönelik olumsuz bir karar mı aündı sorusu geliyor. Bildiğimiz kadar Türkiye yönünden böyle bir karar, tutum veya davranış söz konusu değil. Bilakis Davos'tan bu yana Türkiye'nin bu tür yaklaşımlarda çok daha dikkatli ve titiz davrandığı görülüyor. Hatta Yunanistan'ın Avrupa Topluluğu çerçevesinde Türkiye ile uyum anlaşmasını imzalamak için 1930 tarihli Ikamet Antlaşması'run 1964 yılında tarafımızdan feshini takiben Türkiye'deki ikametlerine son verilen Yunan vatandaşiannm mal varhldarı üzerindeki tasarruf hakkını donduran 1964 tarihli kararnamenin yürürlükten kaldmlması yolundaki talebi, şubat 1988'de yerine getirildikten başka Yunan vatandaşlannın Türkiye'deki taşınrnaz mallanndan elde ettikleri gelirleri Türkiye'deki yatınmlarda serbestçe kullanabilecekleri karar altına alınıyordu. Demek ki Yunanistan'ın son istımlak karannda bir "karşüıkhhk" kokusu sezilmiyor. Öyle ise niçin? Bunu üç sebebe bağlayabiliriz. tlk sebep, Yunan kamuoyunun dikkatini iç sorunlardan uzaklaştı'rabilmek için Türkiye ile yapay olarak ortaya çıkarılan krizlerin istendiği anda kontrol altına alınması olasılığının her krizde biraz daha zorlaştığım, Yunanistan'ın mart 1987 olayında nihayet idrak etmesidir. O tarihte savaşm eşiğine gelindiği ve adeta bir şans eseri olarak gerçekleşmediği hatırlardadır. Bu itibarladır ki Yunanistan, Ege'de sonuçları itibarıyla tehlikeli olabilecek büyük çaplı krizler çıkarmak yerine, hem Türkiye'ye yönelik rahatsız etme politikasının ağırlılf merkezlerinden birini teşkil eden hem de savaş çıkması ihtimali asgari düzeyde olan azınlığı "aşındırma" siyasetine dönmeyi yeğlemiş olabilir. Ikinci sebep, istimlak kararlarında yasal çerçevede kalındığı iddiasının pek kolayca ileri sürülebileceğidir. Lozan Antlaşması'nın 3744'üncü maddeleri, Musliiman Türk vatandaşı ile gayrı müslim azınlık arasında herhangi bir aynm yapılmaması esasını getirmektedir. 45'inci madde ile de yukandaki hükümlerin Yunanistan tarafından kendi arazjsindeki "Müslüman azmlık"a uygulanacağı belirtilmektedir. Böylece, orneğin Batı Trakya'daki bir istimlak kararına azınlık malları yamnda göstermelik de olsa Yunan asıllı birra çıkmaktadır: Mal varhğmda nazari de olsa bir denge mevcuttur. "Nazari" sözcüğünü kullanıyorum, zira Yunanistan'a kendi arzulan ile giden ve istedikleri zaman gerı dönebilecek olan Rum azınlığın mal varlıklannın büyük çoğunluğunu gayn kanuni yollardan elden çıkardığına ilişkin ispatı mümkün olmayan ısrarlı rivayetler mevcuttur. Sayısal dengenin ise Yunanistan aleyhine bozulduğu bir gerçektir. Bu durum, iki yüzü keskin bir bıçak gjbidir. Azınlık sayısının azalması, azınlığın bulunduğu ülkeyi memnun eder. Nitekim, Yunanistan da aynı sonucu elde etmek için değişik baskı yollarına başvurmaktadır. Ama bu azalmanın ortaya çıkaracağı dengesizliğin karşı tarafı kendi azmlığımz üzerinde daha pervasız davranışlara yönelteceğinin de hatırdan uzak tutulmarnası gerekir. tşte, azınlıklar sorununun sayısal Türkiye ile müzakeTe ettikten ve yönünde Türkiye ile Yunanistan onunla sayısız anlaşmaJar veya arasında böyle bir aşamaya ulaşılprotokoller imzaladıktan sonra, mıştır. Yunanistan'ın şimdi hem bu azınBu durum bizi kötümserliğe lığın Türk olmadığı hem de bu konuyu artık Türkiye ile görüşmeye sevk etmemelidir. Dünyada son ceği gibi garip ve garip olduğu ka yıllarda insan haklan alanında vudar gülünç ve kompleks dolu id ku bulan gelişmeler yukarıda södialar ileri sürmesi bu izlenimi zünü ettiğim dengesizliği rahat se~ kilde dengeleyebilecek bir kapsam kuvvetlendirmektedir. kazanmaktadır. Bu gelişmelere Karumca, sağlıklı bir azınlık uy göre insan haklarına ve özellikle gulayabilmek politikası için azın azınlıklara ilişkin sorunlar artık lıklarda ikili bir dengenin korun ülkelerin iç işlerinden sayılmamasına çaba gösterilmek gerekir. maktadır. Bunun yamnda YunaSayısal denge ve mal varlığı den nistan'ın insan haklarına büyük gesi. Bunlardan biri, bir ülke le ağırlık veren Avrupa Topluluğuhine, dolayısıyla diğerinin aleyhi nun üyesi olması bize ikinci bir ne değiştiği takdirde işlerin yozlaş olanak sağlamaktadır. Gerek ması olasılığı büyük ölçüde artar. Türkiye'nin, gerek azınlık liderleKonuya Batı Trakya'daki Türk ve rinin bu olanaklardan mümkün Türkiye'deki Rum azınlıklar açı olduğunca yararlanması, muhaksından bakınca ortaya şu manza kak ki büyük önem tasıyacaktır. UGUR Sayfada) MUMCU (Baştarafı 1. GOZLEM rafından yapılan "Taksim Uluslararası Turizm ve İş M&rkezi"ne, 1987 yılında verdiği 39 katlık yapım iznidir. Gelin bu "Taksim Turizm ve İş Merkeziöyküsü"nün askeri ve sivil önemi kapsayan öyküsünü öğrenelim: Yıl, 1983. Mustafa Süzer, otelcilik alanında yatırım yapmak ister. O tarihte, İstanbul Belediye Başkanı Emekli Korgeneral Abdullah Tırtıl (Top. 1944122)'dır. Gaziantep kökenli işadamı Mustafa Suzerin babası Hasan Süzer, Belediye Başkanı Tırtıl Paşa'yı Gaziantep'ten tanır. Mustafa Süzer, yapacağı otel için İstanbul'da arazi arar ve bulur. Süzer, 1983 yılında İnönü Stadı'nın hemen arkasındaki yamaçta, üzerinde depo, ahır, ev ve araba imalathanesinin bulundugu araziyi 159 milyon 82 bin 936 TL'ye satın alır. Arazi sahiplerinin çoğu İngiltere'de yaşayan İngiliz uyruklu kimselerdir. 26 Ağustos 1967 tarihli 1/1000 ölçekli planda bu arazinin bir bölümü teknik üniversite alanında, bir bölümü de yeşil sahada kalmaktadır Bu arazinin yarısı Taşkışla" diye bilinen İstanbul Teknik Clniversitesi'ne lokal alanı olarak ayrılmıştır. Rektörlük, 1982 yılında aldığı bir kararla bu arazinin lokal olarak kamulaştırılması karartndan vazgeçer. Taşkışla binası da son yıiların gözde şirketlerinden "ESKA $irketi"ne otel yapımı için verilir. Süzer, satın aldığı bu arazi üzerinde hemen bir beş yıldızlı otel yapmak ister. Ulusu hükümetinin Turizm Bakanı İlhan Evliyaoğlu ile bu amaçla görüşür. Bürokrasinin ağır işlediğinden yakınanlara, olayın nasıl büyük bir yıldırım hızıyla geliştiğini anlatabilmek için işlem tarihlerini de verelım: Süzer, İstanbul Belediye Başkanlığı'na 9 Nisan 1983 günü ilk başvuruyu yapar. Belediye. Başkanlığı otel yapılacak arazi ile ilgili imar planı değişikliği için İmar ve İskân Bakanlığı'na 20 Mayıs 1983 günü yazı yazar. Kültür ve Turizm Bakanlığı, üç gün sonra 23 Mayıs 1983 günü bu arazi üzerinde otel yapımını uygun gördüğünü DPT'ye bildirir. DPT, bir hafta sonra, 1 Haziran 1983 günlü yazısı ile projeyi "teşvik edilmeye değer" bulduğunu bildiren yazısını İmar ve İskân Bakanlığı'na gönderir. İmar ve İskân Bakanlığı, büyük bir hızla, 7 Haziran 1983 günü incelemesini tamamlar, dosya, Eski Eserter ve Anıtlar Kuru/u'nca ele alınır. Kurul. bakanlık dosyasının kendisine gönderilmesinden üç gün sonra, 11 haziran günü gündeme alır. Kurul, 22 Temmuz 1983 günü 15307 sayılı kararını verir: İstanbul Belediyesi'nce titizlikle korunduğu ve çoğaltılması için büyük gayret gösterildiği bilinen yeşil alanlardan biri olan Dolmabahçe (2 No'lu park) Parkı içinde 755 ada 12 parselde yapılanmaya belediyece müsaade edildiği takdirde teklif projenin uygulanmasında, yakın çevresinde bulunan korunması gerekli eski eser Taşkışla açısından sakınca olmadığına karar verildi. Başbakan Ulusu'nun başkanlığında toplanan Ekonomik İşler Koordinasyon Kurulu 20 temmuz günü Süzerin otel konusunu ele alır. Kuruldan şu karar çıkar: Teknik Üniversite ile İnönü Stadı arasında yer alan yeşil a/anda Süzer Turizm A.Ş. tarafından 400 odalı lüks bir otel ile Eczacıbaşı Holding A.Ş. tarafından 300 odalı diğer bir otelin yapılmasının uygun olacağına, ancak proje gerçekleşmesi konusunda işlemleri ileri bir safhada bulunan Süzer Öteli projesine göre diğer otel projesinin ç&vreye uyum sağlayacak şekilde hazırlanmasının sağlanmasına... Tırtıl Rasa'nın başkanlığındaki İstanbul Belediye Meclisi 19 Ekim 1983 günü "imar planını tadil eden" kararı alır. Görüldüğü gibi işlemler yıldınm hızıyla yapılır, gereken izinler hemen alınır. 7irW Paşa, bakanlık yetkitilerine "şifaen" bilgir le verir. Bu arada bir terslik olur. İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Necdet Öztorun, otelin yapımına karşı çıkar. Eski Eserler ve Anıtlar Kurulu'na yazılar yazar. Konuyu hükümete de yansıtır. Konu, Cumhurbaşkanı Evren'e yansıtılır. Eyen, Sıkıyönetim Komutanı Öztorun'dan "konunun yeniden incelenmesini" ister. Öztorun, eski kararında direnir. Olayla Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ da ilgiienir. Cumhurbaşkanı Evren otelin yapılmasından yanadır. Bu yazışma ve çizişmeler sürerken, 1983 seçimleri yapılır; Özal başbakan olur. Başbakan olunca da bu bölgenin "turizm merkezi" olarak ilanına karar veren 31 Temmuz 1984 tarihli Bakanlar Kurulu kararını çıkartır. Artık sorun çözülmüştür. Süzer, 29 Ağustos 1984 tarihinde Turizm Bakanlığı'ndan yatırım belgesini de alır. 1984 yılında yapılan yerel seçimlerde Sözerin ortağı Bedrettin Dalan İstanbul Anakent Belediye Başkanı oiur. Eski Başkan Tırtıl Paşa da Süzerin ortağı Necati KurmeHn "Saray Halılan"nda yönetim kurulu üyesi olarak görevine başlar! Süzer, 12 katlık otel izni almıştır. Süzer, ortağı Oa/an'dan 22 kat daha çıkmaya izin alır. ilk proje değişir; Süzer, kısa adı "STFA" diye bilinen "Seza» Ttirteşrîeyzı Akkaya Vapı Yatırımları A.Ş." ile anlaşarak, bu arazi üzerinde "Taksim Uluslararası Turizm ve İş Merkezi" yapımına başlar. 27 Temmuz 1987 günü yeni proje Beyoğlu Belediye Meclisi'nden geçer. 30 temmuz günü Dalan'ın başkanlığındaki Danışma Kurulu, Beyoğlu Belediye Meclisi kararını onaylar. 27 Mayıs 1987 tarihinde iş merkezine gerekli ruhsat verilir. Merkezin mühendislik işleri "Persons BrinkerhoffTeknik Servisler Bürosu"nca üstlenilir. Bu şirketin sahibi Uğurhan Tuncafa'dır. Gama Şirketfnin kurucu ortağı olan Tuncata, bir ara İstanbul'da metro işi için Dalan ile bir Kanada şirketi adına görüşmüş; Dalan ile aralarında çok sert tartışmalar geçmiştir. Yük. Müh. Tuncata, Türkiye'nin ABD'de tanıtılması işini alan "Hill and Knowlton" şirketinin de Türkiye'deki kurucu ortaklan arasına girer. "İstanbul dükalığı albümünden" bugün sizlere renkli bir sayfa açtık. Bu otel öyküsünü dilediğiniz gibi yorumlayın... Şimdi de E.Ö. davası (Baştarafı l. Sayfada) da oluşturulan komisyon ise, Tanilli'nin kitabında, "Ateizmin övüldügiı. koraiinizm propagandası yapıldığı, ANAP ve Başbakao Özal ile 12 Eyliil'ü fasizmle suçladıgı. parlamenter demokrasiyi kölülediği" sonucuna vardı. E. Ö. halen Ankara Elmadağ ilçesi Sulh Ceza Mahkemesi'nde TCK'run 526. maddesini ihlal suçundan 3 aydan 6 a#a kadar hapis cezası istemiyle yargılanıyor. 16 yaşındaki öğretmen okulu öğrencisi ve "kitap okuru" E. Ö., yargıcın "Nasıl Bir Demokrasi istiyoruz" kitabıyla ilgili sorularını duruşmada şöyle yanıtladr. "Ben kitabı işportadan aldım. Sadece okuraak isledim. Bu kitabın yasak olduğunu bilseydim almazdıra." çıkaran, daha sonra Ö'nün suçlu olduğuna kanaat getirerek jandarmaya şikâyet eden okul müdürü Ergüven, konuyla ilgili olarak açıklama yapmayacağını söyledi. Mudür Ergüven, Elmadağ tlçe Milli Eğitim Mudürlüğü'neystzdığı 520/4072 sayı numaralı başvurusunda ise kitapla ilgili düşüncelerini şöyle açıklıyor: "9.11.1988 tarihinde yapılan denetimde okulumuz 5 Ed. B sınıfı ögrencisi E. Ö.'nün sırasının gözünde, Server Tanilli'nin 'Nasıl Bir Demokrasi tstiyoruz' adlı eseri bulunmuş, eser okulumuz yayın inceleme kunıln tarafından inceienraiş ve öğrencide bulunmayacak derecede siyasi, ideolojik muhtevada oldugu eöhilmüstür. Adı geçen eserin yasaklanmış olup olmadığı konusunda tereddüde düşülmuştür. Ögrencinin disiplin işlemine esas olmak üzere konu ile ilgili bir göriiş alınması hususunda geregini arzederim." Öte yandan UBA'nın haberine göre Ankara DGM'de Yeni Düşünce Gazetesi'nde 6 Mayıs 1988 tarihinde 1971 doğumlu A. ö . ile N. A. adlı öğrencilerin okumakta olduklan Kmkkale Endüstri Meslek Lisesi'nde komünizm propagandası yaptıklanna ilişkin bir haber yayımlanması üzerine dava açıldı. TCK'nın 142. maddesi uyarınca on yıla kadar hapis cezası istemiyle yargüanan N. A. ve A. ö.'nün gıyabında yapılan duruşmada mahkeme heyeti, savcının istemini yerinde bularak oybirliğiyle sanıklarm beraatine karar verdi. Baü Trakya (Baftarafı I. Sayfada) bu bicimde, Kıbrıs'ın Türk Musliiman halkını ikinci sınıf bir statüye indirgemekle çöziinılenemez" dedi. Yılmaz, adada iki toplumun siyasi eşitliğine dayah bir çözüra için Kıbns Rum tarafında sağduyulu ve gerçekçi bir yakiaşımın egemen olacağım ummaya devam ettiğini dile getirdi. 1988 yılı şubat ayında imzalanmış bulunan protokole rağmen Tüıkiye'nin banşçı tutumuna karşın Bulgaristan'ın asimilasyon politikasını sürdürdüğünü de dile getiren Mesut Yılmaz, tüm Islam dünyasını, Bulgaristan'daki Türk Müsluman azınlığa destek vermeye çağırdı. İslam Konferansı Örgütü'nün Bulgaristan'daki Muslüman Türk azınlığın durumunu incelemekle görevlendirdiği "Temas Grubu", son bir yıl ıçinde Bulgaristan hükümetinin izlediği baskı ve asimilasyon politikasında hiçbir değişiklik gözlenmediği için İKÖ üyesi ülkeleri Bulgaristan'la olan ilişkilerini gözden geçirmeye çağırdı. İKÖ dışişleri bakanları 18. toplantısında konferans belgesi olarak dağıtılan raporda, Bulgaristan'daki Muslüman azınlığın durumunda en kısa zamanda iyileşme sağlanabilmesi için "ortak ve koordineli" çabaların gerekli olduğu vurgulandı. Konferansa gözlemci olarak katılan KKTC Dışişleri Savunma Bakanı Kenan Alakol da dün sabah genel kurulda yaptığı konuşmada, Kıbns Türklerinin yalnız da kalsalar mücadelelerine devam edeceklerini söyledi. Atakol, bunun özellikle Rumlar tarafından göz önüne alınması gerektiğini bildirdi. Daha sonra görüşlerini açıklayan Bangladeş, Senagal ve Pakistan dışişleri bakanları da Kıbrıs'taki Türk toplumunun ve Bulgaristan'daki Muslüman Türk azınlığın sorunlarına karşı duyarlılıklarını dile getirdiler. Savcının iddialan Elmadağ Cumhuriyet Savcılığı'nca 988/323 esas nolu iddianamede E. Ö. için gösterilen suç "emirlere aykırılık".. 9 Kasım 1988 günü işlenen suçla ilgili olarak savcının talebi ise şu: "Server Tanilli tarafından yazılmış 'Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz' isimli kitap 26 Ocak 1988 tarihinde tstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin 988/19 sayılı karan ile topiablmasına karar verildiği halde yukanda kimliği yazılı sanığın mahkeme kararı ile yasaklanmış kitabı bulundurmak suretiyle emirlere aykırı davrandığı anlaşılmakla, aülı suçtan sanığın yargılanmasının mahkemenizde vaptlmasına ve eylemine uyan TCK'nın 526/1. maddesi gereğince tecziyesine ve suç konusu kitabın müsaderesine karar verilmesi kamu adına talep ve iddia edilir." Tarilli'nin kitabmı okuduğu gerekçesiyle E.ÖÎyü, önce okulda kurduğunu bir komisyon önüne Özal hem Konya'da henı (Baştarafı l. Sayfada) ajanlan tarafından da destekleneceği bildirildi. Başbakan Özal, bugün helikopterle yapacağı Ereğli ve Karaman gezisinden sonra Konya'dan Ana uçağıyla hareket edecek ve saat 18.00'de Almanya'ya varacak. Saat 18.00'de Bonn Havaalanı'na inecek olan Özal, burada Protokol Genel Müdür Yardımcısı Müsteşar Roland Fournes tarafından karşılanacak. Havaalanından askeri bir helikopterle Schaumburg Başbakanhk Sarayı'na hareket edecek olan Özal, F. Almanya Başbakanı Helmut Kohl ile göriişecek. Köln polisinden alınan bilgiye göre stada sokulacak her türlü afiş, pankart ve yazı, kapıda görevlendirilecek yeminli tercümanlar tarafından Alrnancaya çevrilecek, sakıncah görülen pankartların stada sokulmasına izin verilmeyecek. Öte yandan polis sözcüsü, Köln'de düzenleneceği ileri sürülen protesto gösterilen ile ilgili olarak herhangi bir başvuru olmadığını kaydetti. Sözcü, şu ana kadar bir başvuru olmadığı için maç günü yapılacak yürüyüş veya protesto gösterilerinin izinsiz sayılacağını ve derhal engelleneceğini bildirdi. Başbakan Özal'ın da izleyeceği GalatasarayMonaco maçı, Eurovision aracılığıyla tüm dünyaya naklen yayınlanacak. Ankara büromuzun haberine göre GalatasarayMonaco karşılaşmasının naklen yayını sırasmda Turgut Özal görüntüye girerse hiçbir kısıtlama yapılmaksızın bu görüntüler ekrandan verilecek. TRT yetkilileri, maç Eurovision kanalıyla yayımlanacağı için, Özal'ın seçim yasaklarına rağmen ekrana gelip gelmemesi konusunda kendilerinin hiçbir şey yapamayacaklarını söylediler. Özal'ın Köln gezisine özel danışman: Hiiseyin Aksoy ile basın danışmanı Can Pulak'tan başka şu gazeteciler katüacak: Güneri Cıvaoğlu (Güneş), Altan Öymen (Milliyet), Esen Ünür (Hürriyet), Yavuz Donat (Tereüman), Yalçın Özer (Türkiye), Behiç Ekşi (AA), Yavuz Gökmen (Günaydın) ve Teoman Erel (Güneş). Hürriyet yazan Cetin Altan ise Paris'ten Köln'e gelerek geziye katılacak. Başbakanlıktan yapılan açıklamada, bazı gazetelerin dünkü sayılannda "Başbakan Turgut Özal'ın Federal Almanva Şansölyesi Helmut Kohi ile bir telefon göruşmesi yaptığı ve Türk Başbakanının ziyareti talebine Kohl'un programının dolu olduğunu bildirdiğine" ilişkin haberlerin asılsız olduğu belirtildi. GalatasarayMonaco maçı nedeniyle bugün Köln'e gidecek olan Başbakan Özal'ın Federal Almanya Şansölyesi'ne bir nezaket ziyaretinde bulunmak istediğinin diplomatik yoldan bildirildiği ve Özal'ın ziyaretinden memnuniyet duyulacağının Dışişleri Bakanlığı'na iletildiği açıklandı. Nüfus cuzdanımı ve ehliyetimi kaybettim. Hukümsüzdür. SfRRf SAR/M Yargı organları başkaııları BrüksePe gidiyor NATO seminerleri AIJSİBMEN DUN^ADA BUGUN (Baştarafı 3. Sayfada) para sübvansiyon olarak akıyor? Belgrad'da Yaniç Duşarîm söylediklerini, Priştina'da Türk astilı Raif Bey de doğruluyor, Kosova'yı kalkındıracak, yapısını değiştirecek ve Arnavutlar dışında kalanların göç ettiği, böylelikle etnik dengenin bozulduğu bir bölge olmaktan çıkaracak üç bölümlü bir programın 1986 yılı başında yürüriüğe girdiğini, programın siyasal sistem, toplumsal ekonomik önlemler ile eğitim öğretim ve sağlık sistemlerini kapsadığını. Programın uygulanmasından yerel yoneticilerin sorumlu olacağını ve uygulanmadığı takdirde kendilerinden hesap sorulacağını soylüyor. Kendisine 1981 olayları sırasında da benzeri açıklamaları dinlediğimizi. o zaman da yoneticilerin olaytara iyi niyetie ekonomik ve sosyal nedenleri gözardı etmeden r geniş kapsamlı bir bakış açısıyla yaklaştıklarını anımsadığımızı belirtip soruyoruz: Peki 1981'den bu yana kaç yeni iş yaratıldı? Yanıt biraz düş kırıcı: 3572 yeni iş sağlanmış. Konuşmacım, yanıtının oldukça düş kırıcı olduğunu kendisi de göımüş olmalı ki hemen ekliyor: Amabu program çerçevesinde 115 anlaşma imzalanmış bulunuyor. Yugoslavya'nın büyük sanayi kuruluşları burada yan sanayi dalları kurarak yeni isyerleri açacaklar. Bu programlar çerçevesinde 20.472 kişinin iş bulması umut ediliyor ve 2500'de yeni konut yapılması tasarlanıyor. Çok geniş kapsamlı olan ve Kosova'daki pederşahi ilişkileri de değiştirmeyi amaçlayan programa büyük umutlar bağlanıyor. Ama 1981 olaylarından 1989 olaylarına kadar geçen süre içinde yatırılan büyük paralara karşın elde edilen sonucun yetersizliği, bir gözlemci için hem düş kırıcı oluyor hem de kuşku uyandırıcı. Üstelik yeni programın uygulanması tüm Yugoslavya'nın ekonomik bunahm ıçinde olduğu bir döneme rastlıyor. FKÖ'den destek Filistin Kurtuluş Örgülü, Kıbns konusunda ilk kez Türkiye'nin görüşünü destekleyen bir tavır alarak adada "iki eşit halk" olduğunu kabul etti. Filistin Kurtuluş Örgütü'nün hükümeti niteliğindeki yürütme kurulunun dışişleriyle görevli uyesi Faruk Kaddumi "Adadaki iki halkın eşit olarak ve >an >ana yaşamalarını sağ (Baştarafı 20. Sayfada) layacak bir çözüme kavuşmasım" güvenoyu" olarak değerlendirdi. dilediğini söyledi. Ancak Papandreu'nun bulunduİran heyeti, bu madde ile ğu "zor durumun" aynen devam "Şeytan Ayetleri" adlı kitapla il ettiği de bir gerçek. Ülkedeki gili gelişmeleri gündeme getirmek skandal olaylarının yankıları ayisliyordu. Konferansa başkanlık nı şiddetle sürüyor. eden cv sahibi Suudi Arabistan Yunanistan'ı altüst eden bankaDısişleri Bakanı dün geceki otu cı Yeorgios Koskotas, tutuklu burumda, İran'ın bu talebinin gün lunduğu Amerika'dan Atina hüdeme alınmasını istedi. Genel ku kümetine şimşek yağdırmayı sürrul'da onaylanan bu istek daha dürürken Papandreu'ya \t hüküsonra gundenıde ycrini aldı. met üyelerine rüşvet verdiği yolun ANKARA (Cumhuriyet Burosu) Türk yüksek yargı organları başkanları, NATO seminerine katılmak üzere bugun Belçika1 nın başkenti Brüksel'e gidiyorlar. Yüksek yargı organlanrr.n başkanları, "Kuzey Atlantik Asamblesi Derneği"nin davetlisi olarak gidecekleri Brüksel'de düzenlenecek bir seminere katılarak, NATO konusunda bilgi sahibi olacaklar. 20 mart pazartesi günü sona erecek olan bu geziye Anayasa Mahkemesi Başkan: Mahmut Çuhruk, Yargıtay Başkanı Ahmet Cosar, Cumhuriyet Başsavcısı Firuz Çilingiroğlu, Danıştay Başkanı Süleyman Sırn Kırcalı ile Sayıştay Başkanı Servet Şamlıoğlu katıhyorlar. Bugun Ankara'dan uçakla Brüksel'e gidecek olan heyet, NATO'da duzenlenecek bir seminere katılarak, NATO konusunda bilgi alacak. Danıştay Başkanı Kırcalı, geziye ilişkin bilgi verirken, "Düzenlenecek seminerde NATO konusunda bilgi sahibi olacağız. Burada biz de lüzum gördüğiimüz takdirde sorular soracağız. Daha sonra bu bilgileri ülkemiz bakımından değerlendireceğiz" dedi. Yargıtay Başkanı Coşar ise gezinin aylar öncesinden planlandığını belirterek, bu tür gezilerin her yıl düzenlendiğini de bildirdi. Coşar, "bu gezinin seçimler öncesi bir spekiilasyon konusu yapılıp yapılmayacağı" yönündeki bir soruya ise, "Ne âlâkası var. Bunun hükümetle bir âlâkası yok, Kuzey Atlantik Asamblesi Derneği'nin davetlisi olarak gidiyoruz. Her sene iki kez bunu diızenliyorlar. Üst düzey yöneticileri götürüyorlar" karşılığını verdi. Cumh ıriyet Başsavcısı Çilingiroğlu J... "Seminer varmış, bütiin yüksek \argı organlannın başkanlarını davet elmişler, gidiyoruz" dedi. Papandreu yara aldı9 ama batmadı daki iddialarını çeşitli yayın organlarına duyuruyor. Koskotas'ın eşi Katerina ise Atina'daki avukatları ile yaptığı telefon görüşmelerini banda kaydediyor ve Yunan basınına "sızdırıyor". Bu bant kayıtlarında, Koskotas'ın Papandreu'nun ve hükümetin önde gelen üyelerinin hangi koşullar altında, niçin ve kaç para rüşvet aldıkları ortaya çıkıyor. Ama bu bant kayıtlarının "önceden planh" olduğu olasılığı ağır basınca, hükümet üyeleri tarafından şimdilik pek ciddiye alınmıyor. Ama ne var ki Koskotas skandalı şimdi de Yunanistan'ın dış politikasına alet oluyor, Papandreu, parlamentoda konuşurken skandal olaylarının bu denli büyütülmesinden ötürü dolaysız olarak ABD yönetimini suçlarken yeni bir "antiAmerika" görünümü vermeye çalıştı. Papandreu, Koskotas'ın Amerika'da "rehine" tutulduğunu öne sürdü.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear