28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER cal'ın "Duşunceler"i bu tur kıtaplardan değildir. Pascal, bu yaşlılık yapıtında, çeşitli konular ustune dusündüklerinı kısa kısa (Pensees) not etmiştir, bunların tarih sırası da pek belli değildir, doğrusu. Olmasın ne çıkar! Bu buyuk adam, benim aklımda dış ağrılarından ve on altı yaşında iken bulo gunluk bize ulaşmamıştır. Buracıkla soyleyne duğu koni hesaplarından kalmıştır. Descartes'in reyım, bence sıradan birinin gunluğü, buyuk ada onu kıskandığına ilişkin yazılar da okumuştum. mın gunluğünden daha ilgir.ç olurdu benim için. Fakat biz nedense hep buyuk adamların gunluk"Duşunceler"i (daha dilımıze çevrilmedi sanıyolerini merak ederiz, hatta onun yapıtlarmı bilme rum) arada bir açıp okurum, duşundürür benı, bunsek bile. Çunku buyuk adam, uç aşağı beş yukarı. lan yazmaktan kendini alamadığına anlam vermeye bir tanrıdır, tapmak icin tapınmak için gereklidır çalışınm. Nedir bu buyuk adamlardaki ölumsuzj bize onun ya^amı, yaşamının aynntıları. Hadi şu lük duygusu! Belki şoyle desem daha yerınde olur; nu da soyleyivereyım, hepımizin içınde bir buyuk buyuk adamlar, butun duşuncelerınin buyuk olduadamlık duygusu yatar, kendimizi bir buyuk adam, ğuna ınanmışlardır. Ama bu duşuncelerin ıcınde, anlaşılmamış bir buyuk adam sayarız da ondan. iyı bize, sanki bizim de soyleyebıleceğimiz sozler varki oyle sayarız, Goethe o gün gelişi guzel ışlerle vak dır. Örneğın Pascal, kitabınm bir yerınde şoy le ditini geçirdi ise biz de her gün öyle yapmıyor mu yor: "Akarsu nereye gitmek ıstiyorsa bızı de orayuz! Demek benzeşiyoruz onunla. ya götürür." Sanki herkesin soyleyebileceği bir söz Ne yapayım, ben de düşkfinumdür ünlülerin güıı gibi görunuyor, ama beni çok ılgilendırdı, belki de celerine, basıt gelse de hatta anlaşılmaz gelse de hoş Pascal soylediği için, evet. boyle olabilir, nice soz lanırım onları okumaktan. "Anlaşılmaz gelse de" ancak buyuk adamların dilinde oneminı bulur da dedim ya sözgelişi Kafka, 2 Temmuz 1913 tarihin ondan de şoyle yazmış gunluğüne: 'Aynı kentte bir yıl yaPascal, "Organlarımızın tek tek düşunme yeteşadığım bır kızla aslaevlenemem" Nedemektiı bu? 111e başka kentten, tanımadığı bir kızla mı evlene ğinde olduklarını \arsayalım" diye başlıyor bir sobileceğini soylemek istıyor? Yoksa bir yıl aynı kent zune ve şoyle surdürüyor, "Eğer ayaklarla ellerin te oturduğu ıçın artık ondan bıkabileceğini mi? An kendi ıstençlen olsavdı, butun bedeni yoneten baş Iamadım, ama anlamadığım sozlere merakım var istençler sayacaklardı onlaıı \e böyle olduğu için dır benim. Anladığım sözlerden bıktığım için mı de bedenin gireceği duzensizlikten mutsuz olacakdir, yoksa böyle bir sozu çozmenin tadına varmak lardı. Ama onlar kendi istençlerini tum bedenin iyiiçin mi? Bilmiyorum, belki de kuîsal kıtaplardaki liği için saydıklarında kendi iyiliklerinı de kazanırsozlere baktığım gibı. bakarım büyük adamların lar." Büyuk Fransız düşunuru Alain, "Insan beyazdıklarına da ondan. Bunların çoğu da Goethe deni bir cumhuriyettir" diye yazmıştı. Demek hiçgibi sıradan sozler yazarlar güncelerine. Size diye bir organın ustünluğu yok bu butun içinde. Beyin yim ki, ben asıl o tur sözlerden hoşlanırım günce için düşunduklerımiz tumden yanlıştır, beyin buleri okurken. Neden derseniz, o buyuk adamların tun oteki organların buyruğunda olan bir organyaşadığını, gerçekten yaşadığını duşünurum bun dır. Pascal'ın bu butundekı uyumlu çalışma ustundan oturu ve bu yuzden açarım güncelerinı, ora de durması nedendi dersiniz? Matematiğin şaşmaz doğasından mı geliyor bu düşünce? sından burasından okurum. Onun şu sozüne de bakalım: "insanın usla tutBakın, gunee gibi yazılmış olmasına karşın, Paskular arasında geçen iç savaşı... Eğer onun yalnızca usu olsaydı da tutkuları olmasaydı... Eğer sadece tutkuları olsaydı da usu olmasaydı... Ama bunların ikisi bir arada bulunduğu için insan çatışma içinde kalmaktan kurtulamıyor, biri ile savaşmaksızın oteki ile barışa eremiyor. Bu yüzden de hep bölunme içindedir o . " Sozlerın zamanı yenmelerı benı şaşırtıyor. Şu sözune bakın Pascal'ın: "Bana 'O iyi bir matematıkçidir' denildiğınde aklıma sadece onerme geliyor; 'O iyı bir askerdir' denildığinde ise sıkıyonetim." Onun Tanncılığı, bana oyle ge'iyor ki matematiğe hayranlığından kaynaklanmaktadır. Hani Eınstein'ın, "Tanrı zar atmaz" sozundekı gibi. Boyle değil elbet, biliyorum, yakıştırmak istiyorum Ama şu sozdeki doğacılığa ne buyurulur? "Doğa kendine öykunuyor. iyi bir toprağa duşen tohum yemiş verir, iyi birzihne damlayan ilkede tıpkı oyle. Her şey aynı ustanın yoneticıliğinde oluşuyor: Kok, dallar ve yemiş; ilkeler ve sonuçlar." Sonra bu duşuncenin surgunu olan aşağıdaki söz: "Doğa çeşıtlenir ve oykünur, sanat oykunur vc çeşitlenir." Başka bir yazımda bu sozün bana düşundurdüklerinı uzun uzun yazmak isterdım. Yazımı, büyük matematikçinin şu uç sozu ile bağlamak istiyorum: "Nice zamanımı verdım soyut bılimleri incelemeye, ama in^anı incelemeye başladışımda gordum ki bu soyut bılımler ona hiç uymuyor." "Şiirsel guzellik dediğimiz gibi matematikse! guzellik ve tıpsal guzellik de diyebilmeliyiz. Fakat boyle yapmıyoruz, çunku matematiğin amacına (ki bu bir kanıtlar sorunudur) ya da tıbbın amacına (ki bu bir tedavi sorunudur) yaklaştığımızda şiirsel guzellığin amacı olan buyünun nerede yattığını bılemiyoruz." "Karşısavlara dayanarak konuşanlar, bakışım hatırı için yanlış pencere açan mimarlara benzerler." Akarsıı Nereye MELİH CEVDET ANDAY Kaç gün geçirdim bu dunyada v e o gunleri nasıl geçirdim, bilmiyorum. Heıhalde onemsiz bulmuş olmahyım ki bir >ere vazmamışım. kolav değıldır birgunumuz içindekı olayların onemıni anlamak, onları önem sırasına dizmek. Kendımıze buyuk değer biçmemıze bağlıdır bu. Ben ne yaparsam >apayım onemlidir diye duşünmek kolay olmasa gerektir. Sıradan insanlar ışte bu vuzden anı tutmayı hiç düşünmezler. Ama bakın Goethe 1.11.1797 tarihli gunluğüne, "Butün gunu evde çcşitlı işlerle geçirdim" diye yazmış. O gun evinde ne gibı işlerle uğraşmıştır dersıniz, bilmiyoruz, o da bunu yazmayı gerekli bulmamış anlaşılıyor, ama bunlar okuma yazmaya ilişkin olsavdı sanırım yazardı; ne var ki "çeşitli işler'" sozu bize o işlerin sıradan, onemsiz işler olduğunu duşunduruyor, demek Goethe, önemsiz işlerle geçirdiği bir günu bile guncesınde belirtmeyi savsamamış. Neden dersinız? Ilk akla gelen >anıt, "Buvuk adam olduğunu bildiği için" yanıtı olsa gerektir. Oysa buyuk bir adam da kimi gununu onemsiz işlerle geçirebilir, buyuk adam sürekli buyük adam değildir. Eğer Goethe, guncesine duştüğu bu sade »ozle bize bunu anlatmak istiyor idi ise iyi etmıştir ve hakhdır. Fakaî bizim burada asıl uzerinde duracağımız, Goethe'nin. her gunünü nasıl geçirdiğini anlatma zorununu duymuş olmasıdır. Bu duyguelbette "buyuk adamlık" bilincine dayanır. Kendine dışardan bakar gibı bakıyor Goethe ve gelecek kuşaklara, insanlara giınlennı nasıl geçirdiğini bir bir anlatmak istıyor, daha iyı anlaşılmak, daha iyi tanınmak için yaşamını kutsal sayıyor çunku, aman bunun bir saati bile yitmesin diye düşunuyor. Yukarıda da soyledim ya, sıradan bir insanın gunluğü yoktur, olamaz. gerçekte de sıradan ınsanların hiçbırı gunluk tutmamıştır, tutmuş olsa bile PENCERE ByPass... 6 OCAK 1989 Kaya Erdem istifa etti. Neden? Bypass yüzünden... Ne demek o? Başbakan Turgut Özal Teksas'ta bypass ameliyatı oldu ya, şimdi Vaşington Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne bypass yapıyor; Erdem bu yüzden tasfiye edildi. Anlamadım?.. • ARADA BİR MAHMUT YAĞMUR Emekli öğretmen OKURLARDAN Halkını diişünen yöneticiler evleri değil, metreküpü 500 lira olan su ilgilendirir." Gazeteciler Bedrettin Dalan'a da aynı soruları yöneltiyorlar: Olay: F.lmalı Barajı. gelen yağiflarla taşıyor, daha doğrusu Bedrettin Dalan'in cevapları: "Olay için tahkikat açtırmam. tafirılıyor. Baraj havzastndaki Bu vatandaslar, oralara ev 100 kadar evi sular basıyor. 100 aile ve çeşitli iş yerleri, bu yaparken bana mı sordular... kış kıyamette perifan ve Kaçak ev yapmasalardı, kaderine ttrk ediliyor. tazminat falan isteyemezler." Belli ki bu işte, İSK1 Genel Tanrım. bizlere hep böyle Müdürü'nun affedilmez hatası halkını düşunen merhametli var, çünkü kapaklan son anda yöneticiler ver, onları bize açma emrini o vermiş. • bağışla. Gazeteciler, olay hakkmda, OSMAN KARAKOÇ Genel Müdür Atom Damah'ya Isıanbul sorular soruyorlar: Atom Damalı'mn cevapları: "Bugün aynı şey olsa, kapaklan yine son anda açarım. Beni, vatandasın Sayın Cumhuriyet Gazetesi, ıslanan yataklan, eşyalan ve konulara göstermiş olduğunuz duyarlılığınız, benim yasama olan bağlarımı, düşünce yapımı kuvvetlendirmekte, görüşlerimi aydtnlatmaktadır. Toplum için yüklendiğiniz bu zor gö'revinizde sizlere daima başarılar dilerim. Aydın beyinleriniz, ben ve benim gibi birçok kişide, vatan, millet sevgisini, insan sevgisini her zaman yenileyerek, duyarhlığa davet ettirmektedir. Teşekkür ederim. Günlerdir SEKA isçileri için yazdıklarınızla, onlarm ücretsiz grevde olduklarını düşünerek, boğazıma duğumler dizelemektedir. SEKA'ya herkesten bin lira. Acaba onlara uzfltıabilir miyiz? Kampanyamıza birileri katılır mı? İşte ben on kişi yerine 10 bin lira gönderiyorum. Başka bir şey yapamamamn sıkmtısı ile onlara sevgilerimi gönderiyorum. R A DİYE M. ETI Cumhuriyet Gazeiesı'nin Notu: SEKA isçileri için sendikalan SelülozIş aracılığı ile açılmış bir kampanya bulunuyor. Biz Raidiye M. EtVden gelen 10 bin lirayı bu kampanya için açılmış banka hesabına yatırdık. Dayanışma çağnsına katılmak istevenler için sendikanın açmış olduğu hesap numarası şoyle: Ziraat Bankası Kocaeli Şubesi. Hesap So: 300/787203 Ulus Kağnısı Kişileri hayvan, bitki ya da eşya olan, bunlann insan gibi kcnuşturulmasından oluşan ders verici yazılara "fabl" dendiğini bilmeyen yoktur. Bu yazın türü, ülke yöneticilerini eleştirmenin suç sayıldığı çağlarda Hindistan'da doğmuştur. Beydaba'nın "Kelile ile Dımne'sı ılk örneğıdır. Ezop ve La Fonten'nın çabalarıyla gelışmıştır. Büyuk ustaların yapıtları cağımızda da ılgıyle okunmaktadır Yukandaki açıklamayı, şu gerçeği anımsatmak için yaptım: Hayvanlar, sayısız yetiyle donanmışlardır. Doğal yıkımları önceden sezerler. Yaşamlarını korumak için gerekli önlemleri alırlar. Her insanın, bu gerçeği doğrulayan bir anısı vardır. Ünlü ozanımız Fazıl Hüsnü Dağlarca'dan da, yıllarca önce bir anı dinlemiştim. Bu ilginç anıyı, özgünlüğünü bozmadan sizlere sunuyorum. Dağlarca, Sıvas'ta subay olarak gorev yaparken dınlence günleri kırlarda dolaşırmış. "Toprak Ana" ve "Sıvaslı Karınca" adlı yaprtlannda topladığı şiirlerin çatısını kurarmış. Bir dinlence günü yine kırlara açılmış. Aylardan ağustosmuş. Sarısıcak ortalığı kasıp kavuruyormuş. Toprak, emekçilerin elleri gibi çatlaklaria kaplıymış. Hava, yanık buğday kokusuyla doluymuş. Dağlarca'nın önünden, ekin sapı yüklü bir kağnı geçmiş. Kağnıyı çeken öküzlerin burnundan bugu fışkınyormuş. Bacaklarının arasından ak köpükler saçılıyormuş. Kağnının ardından, Hitit yontularına benzeyen bir köylü yürüyormuş. Bu görünüm, Dağlarca'nın duygularını kabartmış. Beyninde, ölümsüz dizeler kanat çırpmaya başlamış. Dizelerin esrikliği içinde kağnının ardından ağır ağır yürumüş. Kağnı, bir süre sonra zınk diye durmuş. Hitit yontularına benzeyen köylü, öküzlere "hoo!" diye bağırmış. Sesi, uçsuz bucaksız bozkırda yankılanmış. Buna karşın, ökuzler yerlerinden kımıldamamışlar. Öfkesi kabaran köylü, üvendireye sarılmış. Yakası açılmadık sövgüler savurarak hayvanlan dövmeye başlamış. Yüreği burkulan Dağlarca, yavaş yavaş köylünün yanına yaklaşmış. Dingin bir sesle, öküzleri dövmemesini dilemiş. Canı burnunda olan köylü, "Sana ne!" diyerek dikleşmiş. "Öküzler benim değil mi, canımın istediği gibi döverim" diye köpürmüş. Dağlarca, "Öfkeni dizginle!" diyerek köylünün sırtını sıvazlamış. "Ûküzlerin bir bildikleri var ki yürümüyorlar" demiş. Kavruk yüzlu köyiü, Dağlarca'nın yüzüne kuşku dolu gözlerle bakmış. "Usundan zorun mu var?" dercesine elini sallamış. "Sence, öküzler ne biliyor?" diye sormuş. Dağlarca da, "Bir bildikleri var ki yürümüyorlar" diye yanrt vermis. Öküzteri yularlarından çekmeyi, onun da "hoo!" diye bağırmasını önermiş. Başka umarı olmayan köylü bu öneriyi kabul etmiş. Dağlarca, öküzleri yularlarından çekerken köylü de "hoo!" diye bağırmış. öküzler birkaç adım attıktan sonra kannlarının attına değin toprağa gömülmüşler. Kağnı da çatırdayarak devrilmiş. Öküzleri, zelve iplerini keserek ölmekten kurtarmışlar. Kuyruklanndan çekerek gızli bataklıktan çıkarmışlar... Ulu ozanımız sözlerinı bitirince, anlamlı anlamlı gülümsemişti. Önlerindeki gizlı bataklığı gören öküzleri uzun uzun övmüştü. Ulus Kağnısı'm açık bataklıklara sayısız kez saplayan siyasacıları da yermişti. Dağlarca'nın anısını dinlediğim günden beri hayvanlan daha çok seviyorum. Öfkelendikleri kişilere öküz, eşek, çakal, ayı... diye seslenenlere kızıyorum. Aşağıya sıraladığım ekonomik yıkımları, "çağ atlamak" (!) olarak nitelendirenlerin uslarından kuşku duyuyorum. Paramız pul oldu İç ve dış borçlanmız trilyonlarca liraya ulaştı. Karşılıksız para basmaktan, Banknot Basımevi'nin yuvaklan (merdaneleri) aşındı. Yaşamsal ürünlerin ederleri ümüğümüzü sıkmaya başladı. Besinsizlikten kaynaklanan sayrılıklarçoğaldı. Sosyal güvencesi ve parası olmayanlann iyileşme olanakları kalmadı. Paralarının üremiyle (faiziyle), ter dökmeden yaşayan bir sınıf yaratıldı. Vurgun ve soygun olaylan yurt yüzeyine yayıldı. Erdem, özveri, dürüstlük ... gibi değerlerin kökleri kurutuldu. Elimizde, paranın satın alamayacağı hiçbir değer bırakılmadı. Ülkemiz, halk ozanı Ruhsati'nın (18561899) şu dizelerini sık sık mırıldanmamıza neden olan bir ortama sürüklendi: "Farkeyledik âhir vaktin yettiğin, Merhamet çekilip göğe gittiğin, Gücü yeten soyar, gücü yettiğin, Koyun belli değil, kurt belli değil." Sözlerimi, yalın bir gerçeği vurgulayarak bağlryorum: Yazgımızı, dert yanarak değiştirmemız olanaksızdır. Bize düşen görev, Ulus Kağnısı'm saplandığı bataklıktan kurtarmak için savaşanlara katılmaktır. Başbakan Yardımcısı Erdem'in hükümetten çekilmesini anlamak için önce durumu saptamak gerekiyor: Kaya Erdem "hanedan"a neden ısyan bayrağmı çekti? Çünkü yönetımde bir krymeti harbiyesi kalmamıştı. Bugünkü Türkiye'de ne Meclisin esamisi okunuyor. ne ANAP'ın parti olarak bir sözü var, ne de hükümetin bir hikmeti kalmıştır. Ülkeyi "hanedan" idare ediyor. Turgut Özal, Yusuf Özal. Semra Özal, Ahmet Özal, akrabaları, yakınları, arkadaşları özel bir "kapalı güç devresi" oluşturuyorlar. Bu "kapalıgüç"; hükümeti, partiyi, meclisi "göstermelik" sayıyor; bütün kararlar "aile meclisi"nde veriliyor. Ne var ki bu "kapalı güç devresi" Vaşington'un işine çok yarıyor. Sayın Özal'a Amerika'da bypass yapılmıştı; şimdi de Vaşington Türkiye Cumhuriyeti'ne bypass yapıyor. Bu işin açıklaması da arkadaşımız Ufuk Güldemir'in 3 Öcak 1988 günlü Cumhuriyet'te çıkan ilginç haberinde yatıyor. Vaşington'da "işi Türkiye'yi izlemek olan bir yetkili" diyor ki: ' Bir ülkede bürokrasi ilk kez böylesıne bypass ediliyor. Böyle bir sey yeni kurulan devletlerde olur; ama yönetım gelenekleri olan ve tarıhi profesyonel politikacılar tarafından şekillendirilmiş ülkede ılk kez oluyor. Son olay bu iki ekoiun, yani devletin yerleşik kadrolan ile 'dışardan yapılan aşı'nın çaüşmasından başka birşey değil. Bunye aşıyı reddedip vücut dışına atmak istiyor." Vaşington'daki yetkili ekliyor: "Çatışma ikili değil, dörtlü; "de facto' kanat ile 'de jure' arasında, aile ile parti arasında." Evet, Afrika'da ^'eya Okyanusya'da yeni kurulan devletlerde \feşington'un çok yaptığı "operasyon" Türkiye'de gerçekleştiriliyor. Resmi kadrolan dışında devlete yeni damarlar takılıyor; Özallar : ın, "dışardan getirdikleri sayıları 30'a varan yakınlanyla" bir "kapalı özel güç devres/" oluşturuluyor. Amerikalı işadamının karşısında Ahmet Özal "praf* açıdan daha kıymetli..." Olayın ardındaki gerçeğın bir yüzü böylece aydınlanıyor; ya öteki yüzü? Ufuk Güldemir'in haberinde vurgulanıyor: Çatışma ikili değil, dörtlü: de facto (fiili) kanat ile dejure (meşru, hukuki) kanat arasında, aile ile parti arasında. Bizimkı gibi bir ülkede. askerı müdahale ve otuz milyar dolar d*ş destekle payandalanmış bir "model" ne kadar dayanabiliyor? özal yönetimınin ekonomide tozuttuğunu artık ışadamları da teslim ettiler. "Model" çökerken, Özal aılesinın hanedanlaşıp kapalı güç devresi oluşturması, devrenın dışında kalan sermaye çevrelerini de sıkıntıya soktu. Yüksek bürokrasinın bir bölümü hanedandan yana; ama dışlananlar bozuk atıyorlar. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı aynaya bakıp kendi kendisıne soruyor: Başbakan Yardımcısı ben miyim. Ahmet Özal m ı ' Acaba ben korkuluk muyum? Meclise karşı sorumlu görünen bir hükümet varken, sorumsuz hanedan devleti yönetecek, bakanlar da vitrinde göruntü ""oluşturacaklar... Erdem'in ıstifası bu vitrindeki ilk çatlaktır. • SEKA işçüerine Dayunışma çağrısı ErdemŞemıler çatışması artık gerıde kaldı, ErdemÖzal çelişkisıne dönüştü. Ama olayın kökeni daha derin .. Vaşington'un Türkiye'de yaptığı bypass operasyonu iyi gıtmiyor; bakalım bu fılmin sonu nasıl bitecek? Sigaranın geleceği SIIJK CUT ÎNGILİZCE ÖĞOgNECEĞÎM DÎVE ZAMAKIINIZI VC PABAMIZI İNĞİLTEPE'NİN OKULLARIN BÜTÛN VIL İNGİÜZCE İngiliz Lisan Okullan Danışma Merkezi EXTRA 100 s Cumhiinyet Cad 173/VB Elmadag Istanbul 80230 Hılton Oteiı karşısı Tel (1) 148 39 77 148 79 43 Tlx 27498TUSMTRFax (1(1329729 YÜCEL GÖKÇE YILMAZ GÜNEY'İN ANISINA AL SAFAĞIM Yeni adres ve tetefon: SALTUK PLAK VE KASETÇİLİK İMÇ 6. Blok6517 Unkapanı (Istanbul) Telefon: 513 73 69 Dünyanın 1 numaralı hafif Virginia sigarası şimdi Türkiye'de SOSWJZM:TBDRPRATİK Turkıye Toplumsal Devrıme Gebedır SBKP Bılım Akademisı Tezlerının Eleştırısıne Gırış Ulusal Soruna Nasıl Yaklaşılmalı TKPi.ProgramveTuzüğu EMEK YAYINCILIK Ahmel Şuayip Sok. Ufuk Apt N No: 8 8 Laleliİst. Tel: 511 51 16 DOSTLARM Âbuzer Karakaç AÜEkberEren HasrrtGmekin • H&styin Aydtri 1979 VILI ICBA PIANI 467. TED6R UYARINCA SIGARA SAGLIGA ZARABllOtR. Bayanlar çocuk bakarak tngilizce öğrenmeyi AuPairlik yaparak gerçekleştirebilirsiniz. 1.158 53 42 4.213 68 67
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear