23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
26 AĞUSTOS 1988 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 BEHIÇ AK SEVEMA ATİLLA DORSAY KİM KİME DUM DUMA Chkınvv arffltan Dongece Mkrm dds arhS'ndaki ırmaklarda yıkanan 0£y ırmakla uaalar/ dfe uaalar/ /o auz/ennt/g < 7 in yıcak / öinalarm uzgrine basarak. hjnhin oiıaıtirun dntna P t K N İ K PtYALE MADRA 2BCOMDBSUN 0 SESLER, SAZLAR IEREDE? Mer ülkenin ve ulusun en önemli ulusal kimlik alanlanndan bın olan kendı popüler müziğinin plakları, Batı'da sayısız plakçımn raftarını doldurur. Oysa bizde birkaç kuşak öncesinm en sevilmiş seslerinden, sazlanndan, bestelerinden yapılmış plaklar, tek sözcükle yoktur. Işte 1950 başlarında Kore kahramanlan onuruna verilen bir konserde, saz arkadaşları eşliğinde Safıye Aylâ ve Necmi Rıza Ahıskan (ortada ayakta) görüluyor. DED\ S£NŞİMD\., Korumak ve kurtarmak Kültür sorunlanna çağdaş yaklaşımda öncelik, geçmiş kültür yapıtlarını korumak, her türlü kültür eserini, kalıntısını, mirasını, bugün için sıradan görülebilecek, küçümsenebilecek bir düzeyde gözükse bile, yarına kalmasını sağlayabilecek biçimde korumak olmalıdır. Türkiye'nin bugün her alanda geçirdiğj karmaşık, çalkantılı dönemde kültür/sanat işlerinin devlet düzeyindeki sorumlularına kuşkusuz önemli görevler düşmektedir. Aslında çok uzun yülardır başıboş bırakılmış kültür sorunları öylesine çoktur, öylesine "ginff'tir ki, bu alanda yapılacak ilk işin bir "öncelik sırası" saptaraak olduğu rahatlıkla söylenebilir. Kültür sorunlannın, genel bir bakış açısıyla, eğitim sorunları ile birlikte ele alınmasını gerektiren çağdaş bir yaklaşım, bu sorunlardaki tercihlerin, ülkenin bugünü ve geleceği açısından nerdeyse ekonomik/toplumsal tercihler denli önem taşıdığı gerçeğini, tartışma götürmeyecek biçimde doğrular. Bu tercih (veya öncelik sırası), bize göre geçmiş kültür yapıtlannı korumak, her türlü kültür eserini, kalıntısını, mirasını bugün için sıradan görülebilecek, küçümsenebilecek bir düzeyde gözükse bile, yanna kalmasını sağlayabilecek biçimde korumak olmaLdır. Diğer bir deyişle, Türkiye^ nin tümüyle yannına dönük, ilerici ve çağdaş bir kültür politikasını amaçlayarak sonuna getirilecek bir yaklaşım bile, bize göre, öncelikle bir anlamda geriye dönük olmalı, dünü ve bugünü koruyarak ise girişmelidir. Bu düşüncemizin temel bir nedeni var: Biz Türkiye'de henüz kültürel yapıtları, her türden ve her alanda ki kültürel mirasımızı korumasını, saklamasım, kesinlikle bilmiyoruz. Oysa yannına dününden, bugününden gerekli nicelik ve nitelikte kültürel yapıtı intikal ettirmeyi başaramayacak bir toplumun, hangi ekonomiksiyasal düzeni secerse seçsin, yeryüzünde kalıcı, diğer uluslan etkileyici, kendini kabul ettirici bir çağdaş düzeye gelerneyeceğine inanıyorum. Kültürel konımayı çok geniş anlamda ele aldığım açık. Toprağımızın altındaüstünde yaratılmış, sağlam veya yıkıntıkalıntı halinde günümüze dek gelmiş her türlü tarihselarkeolojik eserden sivil mimari yapıtlanmıza, ülkemizin doğasından ve doğal zenginliklerinden her türlü folklor ürünlerine... Ama bu yazıda özellikle iki alan üzerinde, kültürel koruma deyince nedense pek akla gelmeyen iki alan üzerinde durmak istiyorum: Sinemamızın ve popüler müziğimizin ürünleri... Yani Türk sinemasının artık 70 yüı aşan geçmişinde ürettiği fılmler ve de diyelim plak sanayii doğduktan sonra, şöyleböyle yine son 6070 yılımızın halka mal olmuş, dillerde dolaşmış sesleri, şarkıları, bestecileri... Elâlem eskimeski demeyip sessiz dönem fılmlerini bile büyük çabalarla konır, onanr, üzerine titrerken, biz bırakınız 19304O*lan, 195060'lardan bile film bulamıyoruz arşivlerimizde... Batıda olanlann hiçbiri yok ülkemizde bu alanda: Ne ciddi, olanaklan bulunan bir devlet arşivi, ne kendi özel arşivlerini özenle kurmuş sürekliliği, devamlıhğı olan büyük yapımcı şirketler ne de yarıözel veya tümüyle özel koleksiyonlar, arşivler. Bırakınız dünü, bugünden, diyelim ki 1980'lerden bile yarına kaç film kalacak sanırsımz? Emin olunuz ki, pek az!.. Leyla Gencer ve PekineUer için cız etmiyor oysa... Onlan takdir etmediğimden değil.. Ama onlann plaklarıru nasıl olsa eloğlu basıyor. Pahalımahalı, zormor... Ama edinmek ölanağı var. Ben asıl bizim kendi, öz, popüler sanatçılanmızın artık tümüyle yok olup giden seslerini ve yapıtlarını düşününce üzülüyorum. Bugün örneğin bir Hafız Burhan'ın, Deniz Kızı Eftalya Haıum'm, Müzeyyen veya Safıye'nin ilk dönem şarkılannın plakları var mı? Yapı Kredi Bankası'nın takdirle anılacak çabaları olmasa, Miinir Nurettin'den geriye ne kalacaktı? Pek alaturkacı değilim, ama bu sesler, bu sazlar, bu sanatçılar, her türlü nostalji öğesi bir yana en azından ulusal kimlik sonınumuz açısından son derece önemli değil mi? Türk müziğine meraklı bir arkadaşım, geçenlerde bir yerden eline geçen 2 tane, çok iyi korunmuş Tamburi Cemil 78'liğinden söz ediyordu. Kimi özel ellerde veya radyo arşivlerinde birerikişer yok olup giden taş plaklarda, tozlu ses bantlannda kalan o sesleri, o sazlan, o eserleri, artık "uzunçaUr" mı olur, "compactdisc" mi olur, çağdaş yönternlerle saptamak, meraklıların ilgisine sunmak bir devlet görevi değil mi? Ahşap evlerimizi yakıp yıktık, doğayı kirlettik, çevreyi yaşanmaz hale ge Kültür sorunlanna bir bakış denemesv 2 tirdik; filmlerimizi, taş plaklanmıa, eski arşivlerimizi konıyamadık. Peki, ama Allahaşkına, ne biçim bir milletiz biz? HIZLI G AZETECİ NECDET ŞEI* "Muhafazakâr"lığı yüklenen ilericiler... Geçmişte yapılmtş şe>'Ieri korumayı istemenin ilerici olmaya bir engel oluşturmadığını, tersine, ilericiliğin gereği olduğunu düşünüyoruz. Türkiye'de son yıllarda her şey tahrip edilirken, dünyanın her yanında "muhafazakâr" denen kesimlerin karşı çıktığı bu olaylara bizden en yoğun tepkiler, "sol" denen çevrelerden gelmedi mi? Bugünkü yöneticilerimiz, genelde aydınlann beğendiği hemen her ÇİZGİLtK KÂMtL MASARACl şeye karşı çıkıp, "elidst" suçlamalarının ardına kolayca sığınıp "halk kükünı" dedikleri şeye dört elle sarılmayı, "halkın begenisi" ni her fırsatta öne sürmeyi marifet biliyorlar. Işte halk kültürü, kitle kültürü, popüler kültür, yaygm kültür, ne derseniz deyiniz, bu alanlara değgin iki somut örnek, iki koruma çabası önerisi... Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın dikkatlerine "ciddiyet"le sunulur... Üstelik artık kimi alanlarda, "koruma" değil, arda kalanı "kurtarma" gibi "acil" ve yaşamsal bir e>lemin söz konusu olduğunu da anımsatarak... CİCİ BüR ARKADAŞ AKIIU, Ü eöıçe ş U Şp &İRİtia'L YAYINBVİ'ne Gpj 0R9A UALUK OiY£ PİRl VAR İM APM VBR, Tamburi Cemil'in 78'likleri... Müzik için de aynı şey... Dogan Hızlan dostum, sık sık Türkiyede devletin plak sanayii kuramadığıru veya bu sanayiye destek sağlamadığmı ve böylece ünlü çağdaş müzik bestecilerimizin veya Leyla Geocer, Pekinel kardeşler vb. uluslararası icracılarımızın plaklannın eksikliğini söz konusu eder. Plak deyince benim yüreğim 50 YIL ÖNCE C\jmhuriYet 26 Ağustos 1938 mecburiyetinde kalmaktadır. Ekserisini köylü kadmlar ve çocuklar teşkil eden bu hastalara bakılırsa bu doktorun halkı kocakarı iluclarmdan kurtarmak için kendisine böyle bir yol bulduğu anlaşılır. Muayene ücretleri olan bu 25 kuruşları da Kız.ılay Cemiyetine terkettiği söylenen bu doktor gibi diğer doktorlar da ucuz birer muayene gunü yaparlarsa, fakir fıkaranm hastalannı evlerinde Allahın inayet ve kerameüne terketmeyip doktorlann muayenehaneleri eşiğine getirecekleri muhakkaktır. 19381988 26 Ağustos 26 ağustos, Türk inkılâbmın ve askerlik tarihinin sayılı büyük günlerinden biridir. Çünkü, Afyon dağlannda başlıyan, ve muhteşem Dumlupınar zaferile neticelenen büyük taarruz 26 ağustos 1922 sabahı başlamtştı. 16 yıl önce bugün; şafakla beraber gürlemeğe başlıyan Türk topları, zaferin, istiklâlin ve inkılâbm müjdecisi olmuştur. Türk süngülerinin o sabahtan iıibaren kazanmağa başladığı büyük zafer olmasaydı, Türk istiklâlinin bugün 16 na yılmı kutlulamak saadetine eremezdik. Türk milleti gibi, istiklâli için son ferdine varıncıya kadar ö'lmeğe and içmiş büyük bir millet, elbette esir edilemezdi ve elbette günün birinde gene hür ve müstakil bir varlık olarak ayağa kalkacaktık; fakat, kimbilir, nekadar ıstırab çekecektik; kimbilir, nekadar gözyaşı ve kan dö'kecektik; kimbilir, kaç uzun yıl geçecekü? 26 ağustos günü baslıyarak Dâhi Başbuğun idaresi altmda zaferle neticelenen buyük taarruz, bizi istiklâlimize beş gün içinde kavuşturdu. tnkılâbımızın, şehidlerin ve gazilerin mübarek kanlarile yuğurulmuş temelini teşkil eden 30 ağustos zaferinin başlagıç günü olduğu içindir ki 26 ağustosu sevinçle kutluluyoruz. bd BOYOK OYUNCU "Sefıller de eski forsa mahkumu Jean Valjean'a ve sapına kadar yasa ve duzen adamı müfettiş Javert'e olağanüstü yuzlerini ve oyunlarını armağan eden iki büyük oyuncu Lino Ventura (sağda) ve Michel Bouquet, uzun süre belleklerden silinmeyecekler. Koruyamadığınuz bir nesne: Film Sinema ve müzik, özellikle üzerinde durduğum iki alan.. Çünku bu alanlarda üretilenler, hele ülkemizde, üzerinde toplumsal bir "Consensus"un kesinlikle oluşmadığı, "sanatsal" düzeyleri sürekli tartışılagelen, genelde "popttler kiiltür"ün, kimi zaman açıkça bir tür "altkültiir" diye de adlandırılan alana ait... Özellikle geçmişin fılmleri, "elitist" bir bakışla bakanlann ağızlarını büzerek telaffuz ettikleri "Yeşilçam filmleri", bırakınız aydınlarımızı, o fılmleri yapanlar, yıllar yılı o fılmleri yazmış, yönetmiş, oynamış olanlarca bile küçümsenmekte, bilmezlikten gelinmekte değil mi? Daha geçen gün TRT yöneticilerini ziyarete giden sinemacılarımızın, onlardan baş isteklerinin "eski nimlerinin TV'de gösterilmemesi" olduğunu gazetelerde okumadık mı? Sahiplerinin bile sahiplenmediği gariban filmlerimizi devlet duşünecek değil ya!.. Nitekim düşünmemişür. Ve geçmişten günümüze öylesine az film kalmıştır ki! Yakılmıştır, çürütülmuştür, kiloyla atılıp satılmıştır... Yönetmen: Robert Hossein / Senaryo: Alain Decaux, Hossein / Görüntü: Edmond Richard / Müzik: Michel Magne, Andre Hossein / Oyuncular: Lino Ventura (Jean Valjean), Michel Bouquet (Javert), Jean Carmet (Thenardier), Christiane Jean (Cosette), Evelyne Bouix (Fantine), Franck David (Marius), Candice Patou (Eponine), Paul Preboist (Fauchelevent), Fernand Ledoux (Gillenormand), Louis Seigner (Rahip Myriel), Françoise Seigner (Bayan Thenardier) / Herve Furic (Encolras), Emmanuel Curtil (Gavroche) / Fransız filmi / 183 dakika (Gazi) Victor Hugo'nun "Sefüler" romanının tam 33. uyarlamasıymış bu... Sinema anılarımızdan Fredric Mareh, Jean Gabin, Michael Rennie'nin oynadıkları eski "Sefiller" geçiyor... Nedir bu romanın gizli çekiciliği? Böylesine ünlü, üzerinde kuşkusuz her şey yazılmış, söylenmiş bir yapıt için yeni "ukalalıklar" üretmenin gereği yok.. Ama çok özetle şu söylenebilir: Hugo, her gerçek buyük yazar gibi, unutulmaz kişilikler yaratmayı ve bunlann serüvenini, çok sağlam bir toplumsal/tarihsel fon üzerine yerleştirmeyi başarmıştır. Ayrıca filmı izlerken, içerdiği çeşitli olayların, öğelerin daha sonraları "melodram" denilen popüler yazında ne denli kullanıldığım görmeden de edemiyor insan.. "Sefiller", bu yanıyla da Hugo romantizminin melodram a gorkemli bir armağanı sayılabilir.. Robert Hossein, değişik, farklı bir "Sefiller" yapmayı denemiş. Bu ilginç tiyatro/sinema sanat Sefiller (Les Miserables) / 'Sefiller'in 33. serüveni çısı, "Anjelik"in yeraltında yaşayan talihsiz kocası, son yıllarda klasik oyunları veya Fransız tarihinden alınmış dramatikbelgeselleri Paris'te spor veya kongre saraylarında binlerce seyirci önüne gorkemli mizansenlerle çıkarıyor. Boylece tiyatro, antik dönemden beri görmediği ölçude büyük seyirci kitlelerinin önune çıkmış oluyor. Hossein'in çok merak ettiğim bu deneylerini, ne yazık ki denk düşürüp göremedim. "Sefiller"de Hossein, daha önce yine bu romandan yaptığı sahne uyarlamasına bağlı kalmamaya, tiyatro öğesini olabildiğince ikinci plana atmaya çalışmış belli... Filmde genelde klasik, giderek akademik bir anlatım egemen olmakla birlikte, Hossein kimi sahnelerde bunu kıran izlenimci bir tavrı da unutmamış. Böylece film, belki biraz da aslında 5 saatlik bir TV dizisinden bir parça kısaltmanın da neden olduğu, tam bir sürükleyiciliğe, tam bir üslup bütünluğüne sahip olmama kusurunu taşıyor. Buna karşılık Hossein, unutulmaz kişilikler yaratmayı ve yer yer unutulmaz sahneler çekmeyi başarmış. Jean Valjean'ın ilk kez yaşlı rahip Myriel'in yanında gerçek "iyilik"le karşılaşması (bu karşılaşma, adamı tümüyle değiştirecektir), Fantine'in (ustaca özetlenmiş olan) kızı Cosette için özveriyle geçen yaşamı, hele Hossein'in agır çekimi olağanüstu biçimde kullandığı iki bölüm, 1830 olaylarında Paris sokaklarındaki barikat çarpışmalan ve Valjean'ın ölümü, gerçekten de epik boyutlara ulaşan etkileyici bölümler... Bu büyük romanın çeşitli unutulmaz kişilikleri, Cosette, Thenardier, Gavroche, Eponine, Fantine ve diğerleri, ama özellikle eski forsa mahkumu Jean Valjean'a ve sapına kadar yasa ve duzen adamı müfettiş Javert'e olağanüstu yüzlerini ve oyunlanru armağan eden iki büyuk oyuncu, Lino Ventura ve Michel Bouquet, bu filmden sonra belleklerinize kesinlikle yerleşecekler... "Sefiller", yıhn ilk ilginç ve önemli filmi... Victor Hugo 'nun ünlü yapıtı tekrar beyazperdede Iktısad Vekili Şakir Kesebir, dün sabah deniz müesseselerini ziyaret etmiş, öğleden sonra da, Türkofıste geç vakte kadar meşgul olmuştur. Şakir Kesebir, Ofıste bir kısım tacirleri ve bu meyanda gazetecileri kabul ederek kendilerile bir müddet hasbıhalde bulunmuştur. Vekil, saat 18 de, Beşiktaşa geçerek Deniz Ticaret mektebinı teftiş etmiş, mektebden bu sene birinci ve ikincilikle çıkan gençlerle görüşmüştür. Bu gençler, bu sene tahsillerini ikmal için Avrupaya Pazarlıksız satış kanununun gönderileceklerdir. Yeni mer'iyete girmesi larihi Önümüzdeki ders yılından gemilerle takviye edilmekte yaklaşmakta olduğundan, itibaren ortamekteb ve lise olan deniz ticaret filomuz için , kanuna ilk tâbi olacak esnaf muallimlerinin de ilkmekteb yeni elemanlar yetiştirilmesi arasmda göze çarpacak bir muallimleri gibi senelik, aylık ayrıca bir mevzu olarak ele faalıyet görülmektedir. ve günlük bir plân dahilinde Ayakkabıcılar dün, kanunun alınmış bulunmaktadır. Lüzum tedrisat yapacaklarını tatbikatı etrafında görüşmek göruldüğü takdirde, mekteb yazmıştık. Bunun için Maarif üzere umumıcemiyet merkez tedrisatmda bazı tadilöt Vekâleti tarafmdan teşkil edilen yapılacak ve programlar binasında, toplanarak, hazır hususî bir komisyon mesaisine kuvvetlendirilecektir. ayakkabılara koııulacak etiketin cinsini tesbit etmislerdir. Dünkü devam etmektedir. Şakir Kesebir, bugün de Plân usulü, resmıörtamekteb ve tetkikatma devam edecek ve içtimada verilen karara göre, liselerden maada Turk hususî, hazırlanacak etiketlere, tetkiklerini neticelendirebildiği ekalliyet ve yabancı dile ve ayakkabı imal edilen derinin takdirde bu akşamki trenle ortamekteblere de teşmil nev'i, ayakkabının cinsi ve Ankaraya gidecektir. yapılış tarzı yazılacakttr. Fiatm edilecektir. Her muallim, ders yılı başında senelik, ders tesbiti, esnafm kendisine bırakılmıştır. plânını hazırlamış bulunacaktır. Üniversite kütübhanesine kabul edilmeden önce, Üniversite tercüme ve neşriyat bürosunda hususî bir komisyon tarafmdan tetkik edilecek, iyi tercüme edilmemiş olan eserler kabul edilmiyecektir. Bu eserlerden başka, muhtelif fakültelere mensub profesör, doçent ve asistanlura da bazı eserler tercüme ettirilmektedir. Bu yıl Üniversite kütübhanesine maledilecek tercüme ve telif eserlerin sayısı üçyüzü mütecavizdir. Iktısad lekiUnin dün yaptığı tetkıkler Pasarhksız saaş kanunu ve ilk tatbikat Plânh tedrisat teşmil edüiyor Sinema Bursada bir doktor muayene Haberleri Üniversite bu yıl * "Maltız'ın evi" namındaki ücreuni 25 fılmini bitirmek üzere olan 300 eser Fransız rejisörü Pierre Chenal, kurusa indirdi yakında "Postacı kapıyı iki kazanıyvr defa çalar!" ve "thanetl" Bursa (Hususî) Şehrimizc'e bir doktor haftanın salı günlerinde muayene ücretini 25 kurusa indirmişür. Bu sebeble dokıorun muayenehanesine salı günleri yüzlerce köytü kadın gelmekte, bekleme salonuna sığmıyan bu hastalar yolda kaldırımların üstlerinde oturarak muayene sırası bekiemektedirler. Müracaatçiler o kadar çoktur ki, doktor bunlara birer numara vermek isminde iki kordelâ daha yapacaktır. •k Fransız artistlerinden Viviane Romance bir müddet sonra çevrilecek olan "Çocuk hırsızı" kordelâsmda başrolü deruhde edecektir. •k Kıdemli sinema artisti Gloria Sıvanson'un yeniden ftlim çevirmeğe başlıyacağı hakkında bazı rivayetler deveran etmektedir. Yapacağı ilk kordelânın adının "Kadın gazeteci" olması muhtemeldir. * Alice Maye'in boğazında bir ameliyat yapılmış ve bademcikleri çıkarılmıştır. Mauren O'Sullivan'a doktorlar tarafmdan umumî zafiyet neticesi altı hafta kat'î istirahat tavsiye edilmişlir. Lily Damita'dan ayrılmak üzere olan kocası Errol Flynn dişlerinden mustaribdir. Mekteb İktısad Vekaleune bağlı kalacak Üniversite Hukuk, Fen, Edebiyat ve Iktısadfakültelerile enstitülerin muhtaç olduğu yabana dillerle yazılmış bazı ilmî eserlerin, garb dillerine bihakkin vâkıfolan talebelere Üniversite idaresince ücret verilmek suretile tercüme ettirildiğini yazmıştık. Üniversite yabancı diller mektebinde garb dillerinden herhangi birine bihakkin vâkıf olduklarım imtihan vermek suretile ispat eden talebeler, neşriyat ve tercüme bürosunun tayin ettiği ilmî eserlerin muhim birkısmmı tercüme etmislerdir. Bu eserler, daha ziyade Iktısad ve Hukuk fakültelerile Fen, Tıb fakülteleri taiebesinin ders haridndeki ilmî ve meslekî müktesebatmı artıracak mahiyettedır. Yuksek tahsıl lalebesi tarafmdan tercüme edilen bu eserler Deniz Ticaret mektebinin Denizbanka bağlanacağı hakkındaki rivayetlerin hiç bir esasa istinad etmediği anlaşılmtştır. Deniz Ticaret mektebi, eskiden olduğu gibi Iktısad Vekâletine bağlı kalacaktır. Son tifo vakhları Meyva bollaştığı cihetle alınan tedbirlere rağmen şehrin bazı yerlerinde birkaç tifo vak'asma tesadüf edilmiştir. Maamafih bunlann sayısı dörtten fazla değildir. •WWCH£ST£R I ^ 1 »»•«« Y Elektrik Pilleri Cep Fenerlerinil NiKiTİTŞİRBEN
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear