23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 NİSAN 1988 CUMHURtYET/U Zsa Zsa Gabor vebveçKrafa ABD'de Los Angelec'eki Film Akademisi'nde vehlen bir davete yılların eskitemediği ünlü film yıldıa Türkiye'de ömilyon özürlti var İstanbul Haber Servisi Türkiye'de toplam 6 milyon kişinin özürlü olduğu belirtilerek, özellikle akraba eviiliklerinden kaçınılması istendi. Ortopedik Özürlüler Federasyonu tarafından dün îstanbul'da düzenlenen panelde, Türkiye'de sakatlığa yol açan nedenlerir. önceden belirlenmesi ve ahnması gereken pratik önlemler konulannda bilgiler verildi. Panelde, özürlüluğun önlenraesi konusunda uyanlarda bulunuldu. • Akraba eviiliklerinden kacınılması gercklidir. • Anneler, hamilelikleri döneminde mutlaka doktor kontrolii altında olmalı, kontrolsüz ilaç kullanmamalı, röntgen çektirmemelidir. Helikopterin bir parçası daha bulundu ATİNA (AA) tstanbul'dan Antalya'ya giderken kaybolan SancakAIR'e ait helikopterin bir parçası da Rodos Adası'nın açıkİarında bulundu. Arjantin Havayolları şirketinden bir yetkili Rodos açıklarında yaptığı araştırmalar sonucu, geçen pazartesi günü helikoptenn 50x100 santim ebadında bir parçasını buldu. Yetkilinin, durumu Rodos Liman Müdiirlüğü'ne bildirmesi üzerine bilirkişi tarafından yapılan inceleme, parçanın helikopterin kuyruk kısmına ait olduğunu ortaya koydu. Pilot Tuncer Aldemir yönetimindeki hetikopterde, Talia Havayolları'ndan Hülya Kutmangıl (hostes), ArjantinU pilotlar Luis Cinqolani, Enrique Cortizas ve Arjantinli uçuş mühendisi Raul Alberto Tate"den oluşan uçuş ekibinin bulunduğu açıklanmıştı. Neşeli şampiyon Buz pateni olimpiyatJarı şampiyonu Doğu Alman Katherina Witt Amerikalı Brian Boitano ile neşe içinde şakalaşarak Paris'te düzenlenen bir gala öncesi yeni figürtere çalışıyor. Zsa Zsa Gabor da katıldı. Dayette bulunan İsveç Krah Cart Gustav, Zsa Zsa Gabor' la bir sure konuştu. Marilyn'in fotoğraflan açık arttırmada Bir zamanların sanşın fırtınası Mariryn Monroe'nun, Amerikalı sanatçı Andy Wartiol'un koleksiyonundan alınan fotoğraflan New York'ta açık artbrmaya çıkanldı 10 gün sürecek olan açıkarttırmada fotoğrafiann Marilyn'in hayranları tarafından şımdiden kapışıldığı bildinldi. HABERLERİN DEVAMI OLAYLARIN ARDINDAKI ANKARA'dan YALÇIN DOSAN ANKARA Belki biraz "erken tahmin", ama her şeye rağmen TürkiyeAT Ortaklık Konseyi önümüzdekı dönemde yeniden toplanabilir. Örneğin 24 mayısta.. Şu anda taraflar düşünüyor. 23 mayısa dek duşünme zamanı var. Şu anda hiçbir kesinlık yok. Sabece bir olasılık... 23 mayısa dek taraflar ne düşünecek?.. Önce "taraflar" kim?.. Bir yanda Türkiye, tamam. Ama, öte yanda?.. Önce Yunanistan, sonra şu anda AT dönem başkanlığını yürüten Almanya ve ardından diğer on ülke. Tarafların ne düşüneceği sorusu "biraz geriye giderek olayları gözönüne getirmekten" geçiyor. Bir an için Lüksemburg'a dönelim. AT üyesi oniki ülkenin dışişleri bakanlarının katıldığı akşam yemeğine... Türkiye topluluk üyesi olmadığı için bu yemeğe katılmtyor. Ancak, yemekten Türkiye'ye aktarılanlar var. AT Dönem Başkanı sıfatıyla Alman Dışişleri Bakanı Genscher Yunanistan'ın önerisi doğrultusunda diğer bakanlara şunu söylüyor: "Ûye ülkelerı ilgilendiren önemli politik sorunları akşam yemeğinde görüşeceğiz. Bu sorunlar, herkesin aklına gelebileceği gibi, Ortadoğu, Körfez ve Kıbrıs'tır". Genscher cümleyi burada noktalamıyor. Ardından ekliyor: "... Kıbrıs, ki AT ile Türkiye ilişkilerini etkilemektedir"... İşte, bu "ki" ile başlayan tamamlama var ya, Türkiye'nin Ortaklık Konseyi toplantısına katılmayışına neden olan, bunun ötesinde Türkiye ile AT ilişkilerini tehlikeye düşüren "ek" işte bu. Çünkü, yapılan bu ekle birlikte "Kıbns sorunu ile TürkiyeAT ilişkileri birbirine bağlanıyor". AT tezine dönüşüyor. Bir anlamda elmalarla armutların toplanması gibi bir şey... Bununla yetinmiyor Alman Dışişleri Bakanı Genscher. Özellikle Ingilizierin itirazı karşısında, soğukkanlılığını koruyor ve "itiraza gerek yok, Türkler bu formülü kabul edebilir" diyor. Türkiye tipik bir "AlmanYunan işbirliği" karşısında kalıyor. Almanlar özellikle işçilerin serbest dolaşımı nedenıyle Türkiye'nin ortaklığa üyelığinı ellerinden geldiğince engellemeye çalışıyor. Yunanlılar ise, "Türkiye karşısında siyasal bir koz kazanmış olmak" havasına giriyor. Alman Yunan işbirliği ayrı ayrı noktalardan hareket ederek, Türkiye aleyhine çarkların dönmesine katkıda bulunuyor. Lüksemburg'ta Genscher "Türkiye bu formülü kabul edebilir" sözünden hemen sonra Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz ve Devlet Bakanı AN Bozer'le görüşüyor. AT'nin kararını iletiyor. Odada müthiş bir gerilim doğuyor. Hem Mesut Yılmaz hem AN Bozer kesin tavır alarak "Türkiye bunu hiçbir biçimde kabul edemez" diyerek Ortaklık Konseyi toplantısından çekildiğini bildiriyor. Bu bildirime rağmen, AT ülkeleri dışişleri bakanları kendi aralarındaki ikinci toplantıdan sonra da kararlarında ısrar ederek "maalesef hazırlanan metinde bir değişiklik yok" mesajını gönderiyor. zi engelleyen onlardır" diyerek birbirlerine yüklüyor suçu. Buna rağmen, Almanya ile Yunanistan, AT'de "karşı cephenin öndeki silahşörleri". Gerçi, bu görüşe bizim Dışişleri Bakanlığı çevreleri katılmıyor Ama, bizim izlediğimiz sekizon toplantıda edindiğimiz izlenim hep bu yönde. Sanırız, önümüzdeki dönemde Bonn ile Atina bu konuya dönük birbirierini daha sık arayacak ve çözüm yolu bulmak denemesine girecek. Elbette, buradaki soru, "alınan bir karardan sonra şimdi nasıl geriye dönecekleri"... Burada akla gelen, "olay kapanmıştır, şimdi yeni bir durumla karşı karşıyayız" demek ve süreci yeniden başlatmak olabilir. Yunanistan Türkiye'nin AT'ye girmesini istiyor mu, istemiyor mu?.. Türkiye ile arasındaki sorunları hangi forumda ve nasıl ele almak istiyor?.. Buna karar vermek zorunda. Bu karardan sonra 24 mayıs tarihi için adımlar atabilir. Özal'ın Atina gezisi 1315 haziranda. O zamana dek Papandreu nasıl bir politika izleyecek? . İki Başbakan "Davos ruhuna fatiha" mı okuyacak, yoksa Papandreu yeni arayışlara girecek mi? Özetlenen soruların tümü şu anda AT üyesi ülkelerin başkentlerinde soruluyor. Soruların gölgesinde şu anda iki somut gelişmeye tanık olunabilır. İlki, 24 mayıs yönünde bir takvim işleyebilir. İkincisi de Türkiye aradaki zamanı "kendini yeniden anlatmak için" kuHanabilir. Ortaklık Konseyi toplantısının 24 mayısta gerçekleşmesi için "top Almanlar'da". Çünkü Almanya 1 temmuza kadar dönem başkanı. 1 temmuzdan sonra dönem başkanhğı sıraya göre Yunanistan'a geçiyor. Şu anda Ankara bekliyor. Diğer başkentler düşünüyor. GERÇEK (Baftarafı 1. Sayfada) Dışişleri Bakanhğı'na getirilen Sayın Mesut Yılmaz'ın da dışpolitikayı doğrudan yönlendiren ve bu alandaki kişisel girişimleriyle her gün televizyon ekramnda görünen Başbakan özal'ın başarılarına ve başarısızlıklarına ortaklık rizikosunu gereğinden çok kabullendiği aniaşıhyor. Gerçek şu ki Sayın özal'ın devleün belirli kurumlanm geride bırakarak dış politikada öne çıkması, bu kapsamda muhalefetle diyaloğu da hiçe sayması iç politikadaki üslubuna uygundur. Ancak kişiselliğin ön plana tırmandığı, dış siyaset yöntemlerinde başartsızlığm faturasmı sorumlu kişiye ödetmek doğal sayılsa da eninde sonunda bu bedelin karşılığını Türkiye Cumhuriyeti üstlenecektir. Başbakan özal'ın iç politikadaki önlenemez başansızlığt toplumsal gerginlikler yaratmakta, tedirginlik dalga dalga biitün yurda yayılmaktadır. Tambusırada Yunanistan'ın Lüksemburg 'taki son davranışı dış politikada Türkiye için soğuk bir duş olmuştur. Atina, Türkiye'nin AT'de açmak istediği kapıya Kıbrıs kilidini takmıştır. Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz'a göre bu "Yunanistan'ın Davos ruhuna indirdiği darbe"dir. Dış politikada gerçekçi yöntemleri unutarak ruhlarla haşır neşir olmanın tatsız sürprizlere yol açtığını ANAP hükümeti böylece öğrenmiş bulunuyor. Ancak "darbe" yalnız "Davos ruhu"na vuruimuş değildir. Dış politikayı içe dönük kişisel reklamı için kulkmmakta pervasız Başbakan Özal da bu darbeden payını almış olsa gerektir. Haziran ayında Atina'ya gidecek olan Sayın Başbakan, zor durumda kalmıştır. Geziden vazgeçecek olursa "Davos ruhu"na ihanet mi etmiş olacaktır? Geziyi gerçekleştirirse Lüksemburgtaki oldubittiyi sineye mi çekmiş sayılacaktır? öyle görülüyor ki "Davos ruhu " biraz naneruhuna dönüşmüştür, koklandığı zaman kişiyi ayıltacak bir etkisi olduğu da böylece anlaşılmıştır. * * * Türkiye yeni nükleer Davos başka yüküııılülük istemiyor (Baftarafı 1. Sayfada) Brüksel'de dün başlayan NATO "Nükleer Planlama Grubu" toplantısında modernizasyon kararı ertelenirken, Milli Savunma Bakanı Vuralhan, Türkiye'nin yeni yükümlülük istemediğini bir kez daha tekrarladı. HADl ULUENGİN BRUKSEL Türkiye, bir "ihtiyal" tedbiri olarak, dün Brüksel'de başlayan NATO "Nükleer Planlama G r u b u " (NPG) toplantısının ilk gününde, Milli Savunma Bakanı Ercan Vuralhan'ın ağzından "yeni nükleer yükümlülük istemediğini" bir defa daha yineledi. Ancak daha bu ilk günden, tttifak'ın, kısa menzilli nükleer silahlann (SNF) modernleştirilmesi projesini Ueriki bir asamaya ertelediği belli oldu. Böylelikle de son dönemde Ankara dış politikasının en önemli "baş ağnlan" arasında yer alan "nükleer sonın", ikiüç yıllık bir sure için güncelliğini yitirdi. Fakat buna rağmen ve herhangi yeni bir talep gelmemesine kar$m, Ankara >ine de ihtiyatlı davrandı. Milli Savunma Bakanı Vuralhan dünkü oturum sırasında yaptığı konuşmada, uzun vadede de "işi saglama akb" ve Türkiye'nin yeni riükleer yükümlülük istemediğini yeniden vurguladı. Dün başlayan "Nükfcer Planlama Grubu" loplantısının ilk oturumunda, ABD Savunma Bakanı Frank Carlucci, bir konuşma yaptı. Washington sözcüsü, ABD'nin Sovyetler Birliği ile yurüttüğu kıtalararası stratejik silahlann (START) indirimi müzakereleri hakkında diğer müttefiklere bilgi verdi ve iki süper devletin imzaladığı orta menzilli füzeler anlaşmasından (INF) sonraki durumu değerlendirdi. Carlucci bu bağlamda, Sovyetler Birliği'nin INF'den sonraki boşluğu kısa menzilli füzeler ve denizaltılardan atılan sistemlerle doldurduğunu ifade etti. NATO askeri karargahı SHAPE tarafından sunulan raporda ise nükleer modernizasyonun hangi temeller üstünde gerçekleşebileceğini vurgulayan silah türleri yer aldı. Aynı oturumda bir konuşma yapan Savunma Bakanı Ercan Vuralhan ise "Türkiye, NATO tarafından kendisine verilen nükleer yükümlülükleri yerine getirmiştir ve fazlasına ihtiyaç duymamaktadır" biçımınde konuştu. Öte yandan, Milli Savunma Bakanı Vuralhan dün İngiliz meslektaşı Younger ile ikili bîr görüşme yaptı. Bu temasta, Margaret Thatcher'm son Ankara ziyareti sırasında gündeme gelen Türktngiliz askeri işbirliği konulan tartışıldı ve Türk tarafından yapılan açıklamaya gört, tngiliz bakan, Londra'nın Turkiye'ye askeri yardım yapacağım ifade etti. TürkYunan ortak füze üretimi BRÜKSEL Ortaklık Konseyi toplantısının gerçekleşememesinden sonra Ankara ile Atina arasında doğan güven bunalımma rağmen, önceki gün Brüksel'de imzalanan bir anlaşmaya göre Türkiye ile Yunanistan ortak füze uretimi için işbirliğine gidecekler. "NATO Silah Üretim lşbirtiği" çerçevesinde gerçekleştirilecek olan ek üretim projesi, ABD'nin hizmete soktuğu ve piyade birlikleri tarafından jet uçaklanna karşı kullaıulan "Stringer" füzelerinin Avrupa'da dört müttefık ülke tarafından imal edilmesini öngörüyor. Buna göre, Türkiye, Yunanistan, Federal Almanya ve Hollanda "Stringer"lerin üretimini gerçekleştirecek ve kendi ordularında kullanabilecekleri gibi, diğer Avnıpalı müttefiklere de satabilecekler. Papandreu, Başbakan Turgut Özal'ın Atina'ya yapacağı ziyaretin planlandığı gibi haziranda gerçekleşeceğini de söyledi. Bu arada Atina'dan Stelyo Berberakis'in bildirdiğine göre Yunan hükümeti, Kıbns sorununun uluslararası boyutları olması nedeniyle TürkiyeAT ilişkilerini doğrudan ilgilendirdiğini savundu. Hükümet Sözcusü Sotiris Kostopulos, "Türkiye'nin, toplulugun bildirilerini dikte ettirmeye hakkı yoktur. Ancak, Türkiye sadece bu bildirileri reddetmek ve yorumlamak konusunda serbesttir"dedi. Kostopulos dün düzenlediği bası n toplantısında ATTür kiye Ortaklık Konseyi'ndeki gelişmeleri ve daha sonra Ankara'run konuya ilişkin açıklamalarını "Görölmemiş olay" olarak niteledi. Yunan hükumet sözcüsü, Türkiye'nin henüz AT'nin tam üyesi olmadığmı vurgulayarak Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz'ın tutumunu eleştirdi. Kostopulos, "Sayın Yılmaz, ortaklık konseyine katılmadı ve AT'nin aklığı ortak tutumu dinlemej i reddetl', Bununla birlikte, topluluk konseyi yeniden toplandıgında tutnmunu aynen tekrarlayacaktır," dedi. Sözcü bir soru üzerine de "Davos nıhu"nun TürkYunan ilişkilerini kapsadığını, Kıbrıs konusunun uluslararası birsorun olduğunu söyleyerek, "Bu sorunun uluslararası boyutları olduğundan Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasındaki ilişkileri de yakından Ugilendirmektedir" dedi. UĞUR MUMCU (Baftarafı I. Sayfada) GOZLEM ğın deney görmüş diplomatları devre dışı bırakıldı ve TurkYunan ilişkileri, bir inşaat ıhalesi verilircesine ENKA Holding'e havale edildi. Böylece, diptomasi tarihimizde "taşeron diplomasisi" süreci başlatılmış oldu. Turk ve Yunan başbakanlarını Davos'ta buluşturan ENKA Holding'di. Bu holdingin yönetim kurulu üyesi işbilir ve işbitirici İsviçreli profesör Schwab, ne yapıyorsa yapıyor, Davos'ta özal ve Papandreu'yu buluşturuyordu. Bu "taşeron diplomasisi" Türk kamuoyunda da doğrusu bu ya; gerçekten çok iyi pazarlanıyordu. Davos'taki "ÖzalPapandreu" buluşması, Türk kamuoyuna neredeyse "yuzyılın olayı" gibi sunulmuştu. Prof. Schwab, kendisinin düzenlediği bu buluşma nedenıyle Özal ve Papandreu'yu "Nobel Barış Odülü" için aday göstermişti. Nobel Barış Ödülu için gerçi başvuru süresi geçmistj. Geçmişti ama ne çıkar? Prof. Şchwab, idari yargıya özgü, yürütmeyi durdurma karan istercesine başvurusunu yapmış, bu başvuru Özal propagandası olarak işlenmeye başlanmıştı. Davos toplantıları, İsviçreli profesör Şchvvab'ın başkanı olduğu "Avrupa Ekonomik Forumu" tarafından düzenlenmişti. Bu "taşeron diplomasisi" bir Yunanlı armatör ile ENKA Holding arasında yürütülüyordu. ön görüşmeler, isviçreli profesör ile başbakanın eski danışmanı Selim Egeli arasında yapılıyordu. Arada başka işadamlan ve danışmanlar da vardı. Dışişleri Bakanlığı bir kenara itilmişti. Diplomatlar devre dışındaydılar. Görüşmeler Bakanlık dışında yürütülüyordu. Aslına bakarsanız, Davos, özel teşebbüsün dış siyaset alanında yaptığı gösterişli, ama verimsiz bir yatırımın adıydı. KİT'leri özelleştiren özal, diplomasiyi de bu yolla özelleştirmiştl. Davos'un FNKA cephesi, siyasal iktidar ile iç içeydi, Davos görüşmelerini yürüten danışman Selim EgeJİ'nin kardeşi Şerii Egeli, holdinge bağlı "ENKA Pazarlama İhracat ve hhalat A.Ş." Genel Müdürüydü. Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu'nun oğlu da yine ENKA Holding'de üst düzey yöneticilerinden biri olarak görev yapmaktaydı. Davos görüşmelerinde "Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı" yetkisiyie görüşmelerde bulunan Egeli, bir süre sonra, Başbakanlık danışmanlığı görevinden ayrılacak ve "Tekstilbank" ve aynca Başbakanın televizyonda yaptığı "icraatın içinden" programlarını yapan "Ava Reklam Ajansı" yönetim kurulu üyeliklerine getirilecekti. Davos Ruhu, işte böyle ilişkilere, işte böyle "taşeron diplomasisi" ne dayanmaktaydı. Bunun için köksüzdü, bunun için kalıcı olamazdı. Bu yapay olgu, temelsiz bir yapı gibi Lüksemburg'da çöküverdi. Niçin şaşırılıyor ki?.. Hükümet, dış siyasetini, sorumluluğunu parlamento ile paylaşarak yürütmelidir. Bu siyaseti yürütürken, Dışişleri Bakanlığı'nın deney görmüş diplomatlarını bu işin kurmaylan olarak görevlendirmelidir. Ve olaylar, yansıtılabildiği ölçüde kamuoyuna duyurulmalıdır. ENKA'yla menkayla, Egeli'yie megeliyle, kapalı kapılar ardında kotanlacak işler değildir bunlar!.. LUksemburg'daki "sirtaki", bizimkilerin "taşeron diplomasisi" için çok acı bir ders olmuştur. Davos ruhu değil bu, tuz ruhu... Ankara'da Tedirgin hava dağıldı İZZET RIZA YALIN LEFKOŞA Türkiye'nin AT Ortakhk Konseyi toplantılanna katılmama kararı ile Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz'ın bu alandaki demeçleri, KKTC devlet ve hüküraet kademelerinde olumlu, Rum tarafında ise "Kıbns'ı tehdit" olarak tanımlandı. BM Genel Sekreterliği Kıbrıs'taki temsilcileri vasıtasıyla, iki toplum arasında sınır kaparrıa ve pasaport uygulama kararları dolayısıyla ortaya çıkan ve son iki gün içinde daha da belirginleşen gerginliği giderme girişimlerinde bulundu. Perez de Cuellar, New York'ta düzenlediği basın toplantısında, "Kıbns sonınuna çözüm bulunmasının TürkVunan anlaşmazlıklannın çözümüne bağlanmaması gerektiğine" işaıet ederek havayı yumuşatmaya çalışu. LUksemburg'daki gelişmelerle ilgili olarak görüşüne başvurulan KKTC Hükümeti Başkanı Derviş Eroğlu, "Türkiye Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz'ın, Türkiye'nin Ortaklık Konseyi toplantılanna katılmayacağını açıklamasının, KKTCde memnunlukla karşılandıgını" belirtti. "Davos ve Bnıksel'deki ÖzalPapandreu görüşmelerinden sonraki açıklama ve söylentilerin, Kıbns Türkü üzerinde az da olsa bir tedirginlik yarattığına" işaret eden Eroğlu, "Türkiye hüknmetinin son tutumunun bu tedirginliği ortadan kaldırdıgım" söyledi. KKTC'deki muhalefet partileri olarak CTP, TKP, AHP, Yunanistan'ın tutumunu olumsuz karşıladı. Üç parti, "AT konusuyla Kıbns konusıınun bir ilişkisinin bulunmadığım" vurguladı. Bakan önemli bir şe> daha söyledi. Önümüzdeki gelişmelere göre Yunanistan ile yapılacak karşıhklı ziyaretler konusu yeniden degerlendirilebilir dedi." Batu, yapılması planlanan ziyaretlerin yeniden değerlendirilmesine yol açabilecek "önümüzdeki geiişmeier" ifadesinin her şeyi kapsadığını söyledi. Batu ayrıca, Ortaklık Konseyinin toplanması konusunun gündeme getirildiğini söyleyerek, "Kıbns konusunun da dahil edilecegi bir Ortaklık Konseji toplantısında Türkiye olmayacaktır" görüşünü tekrarladı ve şöyle devam etti: "Ortaklık Konseyi toplantısının Federal Almanya'nın dönem başkanhğı sona ermeden yapılacağı şeklindeki taahhul Federal Almanya'nın taahhüdüdür. Biz şu aşamada sadece Kıbrıs konusunda 12'lerin tutumu degişmedigi lakdirde böyle bir toplantı olmayacağını söylüyonız." Batu, Yunanistan'ın Türkiye'deki insan haklan konusunun da Ortaklık Konseyi'nin gündeminde yer alraası için ısrarlı olduğunu anımsatan bir gazeteciyi, "Yunanistan ile aramızdaki sorunlann mayıs ayı sonlannda başlayacak olan göriişme sureci içinde ele alınıp olumlu Ama, tam bu noktada yine Genscher'in önemli bir sözü var: sonuçlara vanlacağı konusunda umudumuzu muhafaza etmek "Hiçbir şey bitmiş değil. AT'de istiyoruz" şeklinde yannladı. vazgeçmek yoktur, ertelemek vardır. Hatta, yarın sabah bile Başbakan Özal'ın, Atina taratoplanabiliriz". fından Kıbns Büyükelçisi atanan İşte hem Yunanistan hem Al Papandreu'nun siyasi danışmanı manya hem Türkiye AT'de geçer Maharitsas'ı kabul etmesinin bir li bu ilkenin şimdi yeniden nasıl gaf olup olmadığıru soran bir gaişleyeceğini bekliyor. Türkiye zeteciye de şu karşılığı verdi: "Bir ülke nezdinde görevli olan "aktif bir bekleme" dönemine giriyor. Yani, bir yandan Ortaklık büyükelçiyle göruşmek o ülkeyi taKonseyi'nin yeniden toplanabile nımak anlamına kesinlikle gelmez. ceğini hesap dışı bırakmıyor. Bir Diplomatik usul ve teamüllerde yandan da "bekleme süresini böyle bir şey yoktur Bu kesinlikle boş geçirmemek" için Brüksel ve Güney Kıbns'taki yönetimi tüm Ankara'da AT ülkeleri büyükelçi Kıbns'm tek ve meşnı hükümeti lerine Türkiye'nin görüşlerini bir olarak tanımak anlamına gelmez. kez daha anlatmak üzere hazırBu konudaki tutumumuzda en lıklara geçiyor. uf ak bir değişiklik yoktur." Batu, Davos ruhunun Ege'nin 24 mayısta ister toplansın, ister toplanmasın aradaki bir ay iki yakasında ayrı biçitnlerde algıiçinde taraflarda nasıl bir gelişme landığına ilişkin bir soruyu yanıtgörülebilir?.. Galiba, bundan son larken de şunları söyledi: "Çok çeşitli yorumlar yapıiıyor. ra asıl soru bu. Buna göre: Türkiye ile Avrupa ilişkileri Davos'un önemli tarafı iki ülke tümüyle tehlikeye düşebilir. arasındaki sorunlann gorüşülebiTürkiye Avrupa'dan hızla uzak leceği bir mekanizmayı kurmuş ollaşma sürecine girebilir. Türkıye' masıdır. Bu mekanizmanın önceyi yalnız bırakmak Avrupa'nın çı den programlanan tarihlerde işlekarlarına ters gelebileceğınden meye başlayacağı umudunu muhadolayı, Ortaklık Konseyi toplantısı faza ediyoruz. Şu anda bir bunalım olduğu açık. Önümüzdeki geyönünde adımlar atılabilir. Almanya ile Yunanistan ara lişmelere göre bu ziyaretlerin, ki zisında açık bir işbirliği var Türki yaretler Davos'ta öngöriilen mekaye'ye karşı. Başbakanlar duze nizmanın çalışmaya başlamasıdır, yindeki görüşmelerle iki ülke de tekrar bir değerlendirilmesinin yaÖzal'a "Bız sızı desteklıyoruz, si pılması gerekcbilir." (Baştamfi 1. Sayfada) di. CUNEYT ARCAYUREK yazıyor ANKARA ANAP ilerı gelenleri, örneğin ünlü tarikatçılanmızdan Eyüp Aşık, mitinglerdeki yakınmalara fena halde tutulmuşlar, "Millet aç değil" diyor, açlıktan söz edilrnemesini istiyorlar. Devlet Bakanımız Mehmet Yazar da aynı türküyü söylüyor. Buyruklar başüstüne! Güzel iyi, ama mitinglere düşen bu haykırışların üstünü nasıl örteceğiz. Demokrasi kavramı değil ki, rahmetli Nihat Erim gibi üstüne "şal örtelim" olsun bitsin. Millet toklurundan ne yapacağım bilemez hale geldi mi diyelim; solcular DYP mitingine doluşmuşlar, durmadan kışkırtıyorlar halkı diye mi yazalım? Antalya'da küçük bir lokanta, caddenin üstünde. Adı da zamana zemine uygun, "tonton burger." Sahibi universite mezunu. Şandviç ekmeğine döner satıyor. Üniversiteli gencin 700 liradan 1400'e çıkan basit öğle yemeğini artık alamaz hale geldiğini, son fiyatı öğrendikten sonra içini çekip gittiğini anlatıyor. "Müşterim üniversiteli. İçim yanıyor gençlere" diyor. Fakat iktidanmız o denli ehil ellerde ki, basit gibi görünen bu tür örneklere yanıtı hazır. Antalya'ya giderken uçakta ekonomist Cafer Tayyar Sadıklar anlattı. Her hafta pazara gidermiş, son kezinde on beş bine dolan filenin yirmi beş bine yükseldiğini görünce, rastladığı üntü bakanlarımızdan Adnan Kahveci'ye sormuş, "Ne olacak halimiz?" Kahveci, işlevi gereği soğukkanlı bakıyor olaylara. "Dışsatım bu mevsimde fiyatları arttırıyor" demiş. Kahveci, haftada bir pazarları değil, kentin değişik yerlerınde aynı maiın kaça satıldığını ızlese, örneğin Ulus sebze halinde domatesin 900, aynı gün aynı saatlerde Çankaya'da 1500 lira olduğunu elbet görecek. Dayandığı gerekçe olan dışsatımdan bir güzel çark eyleyecek, bu kez serbest ekonomilerde bu farklılığın doğallığından dem vuracak. Kısacası tezatlar içinde yüzen halkın baskısıyla iktidardakiler inandırıcı açıklamalara zorlandıklarında bir o yana bir bu yana dönüyorlar. Mevlevi tekkesindeki dervişler gibi. Gayrı alıştık!. Enflasyon halkı o kadar sarmış ki, iktidarın öteki önemli siyasal sorunlarda girdi girmek üzere olduğu yeni darboğazın henüz bilincinde değil. Bir kuyruklu yıldız gibi kayıp giden iktidarı hiç degilse "dış sorunlardaki büyük başarılan" ile öve öve göklere çıkaranlara da son günler Atına'dan acı 1 bir ders. Neydi o yarabbi Davos tan yansıyan haberler, yorumlar. Hemen herkes Özal'a övgü yarışında bir adım geri kalmamak için Bulgaristan'la başlayıp Yunanistan'la sürüp giden dış siyaset başarılannı kcyacak yer bulamıyordu. Oysa Özal'ın istediği buydu. İçerde bunalan yüreğini dışa çevirmişti, içerdeki başarısızlıkları dışardan atılan yapay can simidi ile dışlamaya uğraşıyordu. Genelde kamuoyu, Özal'ın dış sorunları iç politikada malzeme yapan siyaset ticaretine kanmıştı. Şimdi bir eyvahtır gidiyor. Papandreu'ya söylenecek ne var ki.. Adam, daha Davos'ta, hemen sonrasında Yunan Meclisi'nde Türkiye ile tek koşulda diyaloğa girdiğini, iki ülkenin savaştan uzak kalması ilkesinde anlaştıklannı, ama "Yunan ulusal çıkarlarında en ufak değişim, geriye adım atmanın" söz konusu olmadığını birçok kez söyledi. Türkiye1 de Özal sayesinde iki ülke arasındaki sorunlara zamanla koruğun helva olacağı inancıyla bakanlarsa, yok iki komisyon kurulmuş, yok önemli sorunlarda hiç değilse diyalog başlamış gibi gerekçelerle Özal'ın iç siyaset oyununa gelmişlerdı. Bizde "ruhlara bağlılık" adeta bir siyasal gelenek. Demokrasi sınavında zorlandık mı, "1946 ruhunu" çağırırız. Biıimselleşen futbolu bir yana atanz, uluslararası maçlarda futbolculartmızda "mili ruh" ararız. Yenildik mi on bir insana "ruhsuzlar" manşetleriyle basın süslenir. ANAP ülkeyi ne hale getirdi demeyiz, iktidardan yeni bir ruhla şahlanmasını isteriz. Ufak tefek sosyal tepkiler belırınce, 1980'de modalaşan "milli birlik ve beraberlik ruhuna" sarılırız Gün gelir Davos ruhuna fatiha. Özal'ın iç siyasette pazarladığı olumlu dış politikaya sütunlarda bayılanlara uzatın efendim "nane ruhu!" Ayılsınlar... Yunan hükümeti, dünkü açıklamasıyla, Kıbns sorununun çözümü için izlediği siyasetini aynen sürdüreceğini ve Avrupa Topluluğu üyelerinin ilk kez Yunan görüşlerine saygı gösterdiğini duyurmasından başka, "Davos ruhuna gölge düşmesi" ile ilgili hiçbir tepki göstermedi. Yunan gazctelerinin dünkü sayılannda 'Yılmaz Davos'u baltalıyor", "AT'de talmin olduk" gibi başlıklara yer verildi. Bunlardan "Ekftherotypia" Gazetesi, ATnin ortak bildirisinden söz ederken AT işleri bakanı Ali Bozer ile Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz arasında anlaşmazlık çıktığını öne sürdü. Gazetenin ayrıntılı haberine göre, Ali Bozer, ortak bildirinın içinde Kıbrıs ile ilgili bir maddenin bulunacağım, Alman Dışişleri Bakanı Hans Dietrich Genscher'den öğrenmişti. Gazete, Ali Bozer'in, "Böyle bir maddenin TürkYunan ilışkilerindeki olumlu havayı bozmayacağı" görüşünde olduğunu, ancak Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz'ın tam aksini düşündüğünü yazdı. Hemen her Yunan Gazetesi'nin Luksemburg çıkışlı haberinde yer alan bu iddialara göre, Mesut Yılmaz, ortak bildiri açıklanınca Başbakan Turgut Özal'a telefon etti, sonra da Türkiye'nin ortaklık konseyinden aynlmaya karar verdiğini açıkladı. Eleftherotypia gazetesi, bu arada Ali Bozer'i "Başbakan Özal'ın yakın dostu", Mesut Yılmaz'ı ise "Askeri çevrelere yakın bir kişi" olarak tanımladı. Bu arada Genscher'in ortaklık konseyinin haziran ayına kadar yeniden toplanması ve ortak bildiride Kıbrıs ile ilgili bölümünde 'küçük değişiklikler' yapılmasıyla ilgili önerisine Yunan gazeteleri tepki gösterdi. Bunlardan bazısı Genscher'in "Türkofil" olarak niteledi. EVET/HAYIR (Baştarafı 2 Sayfada) ilk aranılan ya da ilk olması gereken, doğal bir değerlendirme düzeyidir. Hükümetler, siyasal partilerinin programlarına ne kadar bağlı olurlarsaolsunlar, kendilerini oluşturan üyelerinin 'devlet adamı' niteliklerinden asla ödün vermezler; vermemelidirier Ne acıdır ki, bu niteliklerin anımsandığı. arandığı bir ortamı yaşıyoruz. 'Devlet adamlığı' erdemini, her gün yeni bir örnekle olumsuz yönde etkileyen olaylar, insanı karamsarlığa sürüklüyor. Sokakta, kalabalık arasından, herhangi bir kişiyi kolundan tutup, 'Geliniz Sayın Bayım, şu bakanlığın başına oturunuz! Devlet adamı olmanıza gerek yok' denmesini düşündürten bir dönem içindeyiz. Bakanlar Kurulu'nun bir üyesi olunduğu zaman, devlet yönetiminde birden bir sorumluiuk üstlenilivermiştir. Ama, 'devlet adamlığına' ulaşılrverilmiş değildir. Kişide, devlet adamlığı' nitelikleri varsa, o kişi, Bakanlar Kurulu üyesi olmadan önce de o kimliğin, o kişiliğin sahibidir. Bakan koltuğu insanı 'devlet adamı' yapmaz. Bizde, hükümetler işbaşına geldiklerinde, seçilen Bakanlar Kurulu üyelerinde 'devlet adamlığı1 çoğu kez aranmamaktadır. Nedense, bu konuda duyarlı ve titiz davranılmamaktadır. Bu üyelerden kimileri, bakanlık koltuklarına, kalıcı, verimliliği ve yararlılığı kuşku götürmez belirgin şeyler bırakacak yerde, otoriteyi, yeteneği ve hatta başarıyı o tantanalı, o heybetli koltukta aramaktadırlar, bulduklarını sanmaktadırlar. Ülkemizde, Bakanlar Kurulu üyeliğinde, başarısızlığın somut olarak saptandığı, saygmlığın yitirildiği durumlarda, kendiliğinder görevden çekilme istemi, hiç mi hiç işlememektedir. Bunun, kişiliğin ve görev sorumluluğunun yeter ölçüde gelişmemiş olmasından kaynakiandığı yargısı doğru ise de sanırız yeterli değildir. İlgili kişilerin, o yerlere, o katlara, çok önemli görevlerin yerine getirilmesini bekleyen o koltuklara, 'hasbelkader' ulaştıkları, bir kez daha ulaşmalarının ise, olanak dışı olduğu gerçeğini bilmelerinin de payı büyüktür. İşte, bu nedenle, kendi isteği ile görevden çekilmeye ilişkin o son şans kullanılmamaktadır. Oysa, bu durum da doğal karşılanmalı Görevden çekilme isteminde bulunmanın, 'devlet adamlığına' özgü bir davranış olduğu unutuimamalı. Belirgin örneklerine tanık olduğumuz bu konulardan biri de yapay davranışlardır Resmi işlerin görülmesi sırasında, göz süzmeler, kaş çatmalar, dudak bükmeler, yukardan bakmalar, alay etmeler, karşısındakini ayakta tutmalar kimilerince 'devlet adamlığına özgü' pozlardır. Bu görüntü o kişiyi, o kişileri 'devlet adamlığına' büründürüvermiştir 'Siz' sözcüğünü kullanmamakla 'Sen' demeyi bir otorite ve üstünlük sağlama yolu saymakla, kendisine soru yönelten bir basın görevlisine, bir yazara, kendisine bilgi veren bir yöneticiye, bir teknokrata, 'Sen', 'Sen' demekle ikide birde sanki olağanüstü bir güçle donanmış bir evliya kimlığine özenerek hemen 1 her konuda ortaya atılıp 'Ben , 'Ben' demekle, nezaket kurallarına uygun bir dili benımseyecek yerde, kahvehane ağzı ile kendini bilmez bir çiftlik ağası gibi, kaba ve çirkin konuşmakla ne üstünlük sağlanabılir ne de kişiler bulunduklan düzeyden aşağıya itilmiş olurlar. Bu yöntem olsa olsa, bu tutum ve davranışın sahibinin durumunu ve düzeyini belirler. Bitemiyoruz, yapacak söyleyecek baska ne kaldi?" OKTflY AKBAL Ifenitarîh (Baftarafı l. Sayfada) pandreu kendi kamuoyunda daha fazla eleştiri göğüslemek istemiyor. Türkiye ile yakınlaşmasını ilerletmeden önce Türkiye'nin iyiniyetini Kıbns konusunda sınamayı deniyor. Yunanistan'ın 4utumu toplantı öncesinde belliydi." Son dönemde İngiltere ve Fransa'nın TürkiyeAT ilişkilerinde arabuluculuğa niyetlenmesinden rahatsız olan Federal Dışişleri Bakanlığı, dönem başkanhğı bitmeden Türkiye ile bir ortakhk konseyi toplanması için çaba gösterecek. Federal Dışişleri Bakanlığı sözcüsü bir soru üzerine, "GenscherYıimaz ve AT işlerinden sorumlu Alman Devlel Bakanı Adam Sctmaetzer ile Bozer arasında ikili görüşmelere gidilmesinin de mümkün olduğunu" söyledi. Ancak bakanlık yetkilileri, temmuz ayı başına kadar toplanmasını umdukları ortaklık konseyi gundeminin nasıl belirleneceği, var olan sorunlann nasıl aşılacağı konusunda tahmin ve yorumlara gitmekten kaçındılar.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear