02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER mülahazayı tamamiyle teyit etmiştir. Basın suçlannın unsurlarının malum olmamasından, her hürriyet gibi basın hürriyeti de zarar görür. Zira cemiyet hadiseleri hakkındaki fikir yürütmek, tenkit etmek hürriyeti, ceza tehdidi altında bırakılırsa, bu hürriyetin kullamlmaması veya mahkumiyete rağmen kullanılması yoluna gidilecektir ki; her iki davranış da modern bir cemiyet bünyesinde vahim sonuçlar yaratır." (*) Aynı yasalar hakkında Istanbul Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan tçel, 1975'te yayımladığı "Haberleşme Özgürlüğü" başlıklı incelemesinde şöyle diyordu: "6334 sayılı kanuna konulan yeni suçlar, Kaypak ve istenildiği biçimde yorumlanmaya yatkın deyimlerle, basın ve haberleşme özgürlüğünün tt'mel öğeleri arasında bulunan eleştiri hakkının kullanılmasını engellemek amacına hizmet etmişlerdir... Basın hürriyetinin bu karanlık günleri.. 143 sayılı kanuna kadar devam etmiştir." îşte acı deneyimden geçmiş bu zararlı hükümlere benzer formüller ile, basın özgürlüğünün çağımıza zıt düşen biçimde kısılmasını anlayabilmek olanaksızdır. "Çag atlama" iddiasında bulunulan bir dönemden tam 212 yıl önce (12.6.1776'da) Virjinya Haklar Bildirgesi'nin (Bill of Rights) 12. bölümünde, dünyaya ilan edilen siyasal ve hukuksal yargı aynen şöyledir: "Basın özgürlüğü, hürriyetin en güçlü kalelerinden biridir ve ancak despotik yönetimlerde sınırlanabilir." Bundan 212 yıl önce böyle haykırıldığı halde, bugün "yalan yayın" gibi kauçuk maddelerle "neyin suç olduğunun, neyin olmadığının kolayca ayırt edilemeyeceği bir belirsizlik ortamının yaratılması" yoluna gidilerek, basının tepesine bir Demokles kılıcı asılırsa, buna "ileriye doğru çağ atlama" mı, yoksa "geriye doğru çağ atlama" mı denir? Kuşkusuz, "yiizlerce yıl geride kalan bir çağa atlamak"tır bu sıçrayış! nesinden gereği gibi yararlanamazsınız, başkalarının çevirisine bağlı kalırsınız hem de bu çeviriler zaman zaman yanlış olacak ve sizi yanıltacaktır" derdim. Bu iddiamı kanıtlayan örnekler arasında da, hukuk ve siyaset alanındaki korkunç bir çeviri yanlışı olarak yukanda andığım Virjinya İnsan Hakları Bildirgesi'nin basın özgürlüğüne ilişkin hükmünün Türkçe çevirisine değinmeyi asla unutmaz, onu aslı ile karşılaştırırdım. Ve şaka olarak da derdim ki, "Bu Türkçe çeviriye aldanan bir kişi, mazaallah önemli bir sandalyede otursa, diktatörlükleri basın özgürlüğünün savunuculan sanarak, ya onlara sempaıi duyacak ya da demokrasiye hizmet ediyorum diyerek, basın özgürlüğünü elinden geldiğince budamaya kalkışacak!" Çünkü Türkçe çeviıide aynen şöyle denilmektedir: "Basın özgürlüğü, özgürlüklerin en büyük savunma araçlarından biridir. Ve despoük hükiimetlerce hiçbir zaman sınırlanamaz" (**). Evet "...hiçbir zaman sınırlanamaz, meğer ki despotik yönetimler söz konusu ola(olsun)" diye çeviri yapılacak yerde, "basın özgürlüğünün despotik rejimlerde sınırlanamayacağı, yani demokratik rejimlerde sınırlanabileceği" anlamına gelebilen bir çeviri yapılmıştır. Ve öğrencilerle birlikte, bir de maddenin aslını okur ve gülüşürdük. 3 ŞUBAT 1988 Basının Başına Gelecekler Bîr Çeviri Yanlışmdan mı? Basındaki yalan haberlerin, hem topluma hem de kişilere zarar verdiği ve bunun önlenmesinin gerekli olduğu kuşkusuzdur. Ancak bu yüzden hakları (şerefve haysiyetleri ve mal varlıkları) zarara uğrayan kişilerin, zaten hukuk ve ceza davaları açma olanaklan bulunduğu gibi; yalan yayımlar sonucu devleun zarara uğraması halinde de, yine yaptırımlar eksik degildir. PENCERE Cumhuıtaşkanı ile Başbakan!.. Cumhurbaşkanı Evren, arkadaşımız Uğur Mumcu ile görüşmek istedi. Uğur Mumcu, "Vuralhan olayı"na ilişkin belgeleri Sayın Evren'e verdi. "Devletin başı" 82 Anayasası'na göre emrinde bulunan "Devlet Denetleme Kurulu"nu harekete geçirerek, "araşürma ve inceleme" yaptırabilirdi. Sayın Evren, bu yolu seçmedi. Olabilir... Ne düşünmuşse düşündü Sayın Evren ve arkadaşımız Mumcu'nun kendisine verdiği belgeleri Başbakan Turgut Ûzal'a teslim etti. Sayın Özal da gazetecilerin yazdığına göre, ANAP Meclis Grubu'nda konuya ilişkin açıklama yaparken dedi ki: Sayın Cumhurbaşkanı, Mumcu'nun belgelerini ciddi bulmadığını söyleyerek bana verdi." Eh, koskoca Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı yalan söyleyecek değil ya!.. Hepimiz Evren'in Başbakana bu sözleri soylediğine canı gönülden inandık. İnanmak zorundaydık. Devletin Başbakanı, devletin Cumhurbaşkanına söylemediği bir sözü söyietebilir miydi? Olayın birinci perdesi bu. İkinci perde: Cumhurbaşkanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği'nden bir açıklama yapıldı. Bu açıklamada deniyor ki: "Sayın Cumhurbaşkanımız kendisine bir gazeteciyazar tarafından sunulan Milli Savunma Bakanı Ercan Vuralhan ile ilgili iddialara ilişkin belgelere ilk andan itibaren hassasiyet göstermişlerdir. Sayın Başbakanın, Sayın Cumhurbaşkanımızdan bu belgeleri (...) hukuki durum çerçevesinde gereği yapılmak üzere istemesi ve iddialara eğileceklerini bildirmesi üzerine belgeler kendiierine verilmiştir" Ne demektir bu? 1) Cumhurbaşkanı Evren, belgeleri Başbakana vermiştir; ama Sayın özal'ın istemi ve "iddialara eğileceğini" söylemesiyle... 2) Cumhurbaşkanı Evren, "belgeleri ciddi bulmadığını" Başbakana söylememiştir. Peki, nasıl oluyor da Başbakan Özal, ANAP Meclis Grubu'nda kürsüye çıkıp konuşabiliyor: Cumhurbaşkanı Evren, belgeleri ciddi bulmadığını söyleyerek bana verdi." • İki olasılık var: a) Ya Başbakan doğruyu söylüyor... b) Ya da Cumhurbaşkanı. İkisinin birden doğruyu dile getirdiğini bu durumda kimse ileri süremez. Acaba hangisi doğruyu söylüyor? İşte size öyle bir soru ki, soru olarak ortaya çıkması bile üzücüdür, hazindir. Çünkü Cumhurbaşkanı anayasaya göre, "devletin başı"dır. Başbakan hükümetin başıdır. Bu ikisi arasında geçen konuşmanın ikisi tarafından kamuoyuna değlşik biçimde yansıtılması ciddi güven bunalımı yaratır özal, Cumhurbaşkanına söylemediği sözü söyleterek, Vuralhan olayını ört bas etmek için Çankaya'yı kullanmak mı istemiştir? Yoksa Cumhurbaşkanı başlangıçta önemsemediği Vuralhan olayı ağırlaştıkça, eğilimini mi değiştirmiştir? Ortada çok ciddi bir soru ve sorun var. • Cumhurbaşkanı ile Başbakanın aralannda geçen konuşmanın tanığı var mıdır? Bilmiyoruz, ama hangisinin doğruyu söylediğini oğrenmekte sayısız yarar vardır. Çünkü devlet yaşamında güvenilir olmak niteliğini koruyan, doğruyu söyteyen taraf olacaktır. ,• 1 Prof. Dr. MUAMMER AKSOY Yakında kabul edilecek bazı maddeler, "yalan haberleri" ağır biçimdecezalandıracakmış. Oysa bir haberin "yanlış" olduğunu kanıtlamak kolaydır; ama "yalan oluşu", çoğu kez kolay kolay kanıtlanamaz. Çünkü "yalan"dan söz edebilmek için, o haberi verenin ya da yayımlayanın "bu haberin gerçeklere aykın olduğunu bilmesi" gerekir. Haberi veren ya da yayımlayanın kafasındaki bu "bilme durumu", nasıl kanıtlanabilecektir? Kuşkusuz birtakım tahminlere ve hatta varsayımlara dayanılarak!.. Böylece. "şüpheli birçok halde" sanık cezalandınlmış olacaktır. "Şüphe, sanığın lehinedir" "şüpheli durumlarda, sanık cezalandınlanıaz" ilkesi tersine işleyecek ve adeta "suçsuzluğunu (hataya düştüğünü) kanıtlayamayan gazeteci" cezalandırılacaktır. Bu durumda, basının demokrasilerde kendisine düşen denetleme görevini yerine getirebilmesi, çoğu halde olanaksızlaşacak, haberleşme özgürlüğüne vurulacak büyük darbe, basını 4. güç olmaktan çıkaracaktır. Basındaki yalan haberlerin, hem topluma hem de kişilere zarar verdiği ve bunun önlenmesinin gerekli olduğu kuşkusuzdur. Ancak bu yüzden hakları (şeref ve haysiyetleri ve mal varlıkları) zarara uğrayan kişilerin, zaten hukuk ve ceza davaları açma olanaklan bulunduğu gibi; yalan yayımlar sonucu devletin zarara uğraması halinde de, yine yaptırımlar eksik degildir. Bunların gereği gibi uygulanması, genellikle amaca ulaştırmak için yetecektir. Yalanlamayla ilgili hükümlerin daha pratik ve etkili hale getirilmesi de yerinde olacaktır. Aynca basının kendi kendisini denetleme mekanizmasına işlerlik kazandırmak, yalan haberleri biraz daha azaltacaktır. Ama 'basın yanılma hakkma sahip değildir', verdiği haber gerçeğe aykın olursa, başlı başına bu durum onun cezalandırılmasını gerektirir" anlamına gelen hükümler, basını son derece yavaş işlemeye, yani toplumsal işlevini yerine getirmemeye mahkum eder. Basının sürekli ve hızlı denetiminin kalktığı (yolsuzlukların ve yanlış adımların derhal başına yansıtılamadığı) bir toplumda, "keyfı yöneüm kaçınılmaz sonuçtur. Hele bizdeki gibi radyo ve televizyonun fiilen iktidarın emrinde olduğu bir toplumda, iktidarı denetleme kurumlarının en etkilisinin ve böylece "açık rejimin garantisi"nin, özellikle basın özgürlüğü olduğu göz önünde bulundurulursa!.. Geçmişteki acı deneyimlere karşın Çağımızda, basın ve haberleşme özgürlüğünü kısan önlemler ve çözümler, demokrasi ile asla bağdaşamayacak "dikta yönetimine yönelik adımları" oluştururlar. Ülkemizde 1954 ve 1956 yıllarında kabul edilen 6334 ve 6732 sayılı yasalarda, aynı doğrultuda hükümler vardı ve bunlann toplumumuza, demokrasimize ne büyük zararlar verdiği, yakın tarihimizi birazcık inceleme zahmetine katlanan herkesin bildiği bir gerçektir. 27 Mayıs'tan sonra 1960'ta kurulan "Antidemokratik Yasalan Ayıklama Komisyonu"nun, bu iki yasanın kaldınlmasına ilişkin uzun gerekçesinden sadece birkaç cümleyi aktarmakla yetiniyoruz: "...Hürriyetin suiistimal edildiği bahanesi, hürriyete vaki tecavüzlerde daima vesile ittihaz edilmiştir. Nitekim 6334 ve 6732 sayılı kanunlara ait mazbatalarda 'matbuat hürriyetinin kötüye kullanılması teşebbüs ve ihtimallerini önlemek ve bu suretle bu hürriyeti zararlı hale gelmekten korumak maksadı' ile hareket oldunduğu yazılı bulunmaktadır. Halbuki şeref ve haysiyetler, böyle bir hususi kanun olmaksızın pek uzun bir müddet korunabilmiştir. Kanunda yer alan (...) 'istihkâr ve istihfaf hissi telkin edebilecek yahud müphem ve suizanlı daved eyleyecek mahiyette neşriyat', 'suiiniyet ve maksadı mahsusa müstenit neşriyat', bazı merciler aleyhine 'tahrik edici neşriyat' gibi ibarelerde, ceza hukukunun aradığı katiyet yoktur. Demokratik bir ceza hukukunun esası, neyin suç olduğu ve neyin suç olmadığı hususunda, vazıh bilgi sahibi olmak yolundaki vatandaş hakkını, bu müphem ibarelerde teslim etmek imkânsızdır. Sınırı belirsiz suçlar, hürriyete karşı ciddi bir tehlike teşkil eder. Nitekim bu kanunun tatbikatı. bu Geriye çağ atlayarak... Anlaşılan, benim yıllarca önce şaka olarak "korkulacak durum" diye ortaya attığım görüş, bugün acı bir gerçek olarak karşımızda: Sayın Adalet Bakanı, bu dehşet verici yanlış çeviriyi oîcuyunca, ona inanıvermiş ve karşıt kavrara yoluyla şu sonuca ulaşmış Eanırız: "Madem ki basın hürriyeti yalnız despotik hükiimetlerce hiçbir zaman sınırlanamaz; o halde biz, demokraside de çağ atlayacak bir hükümet olarak, diktatörliiklerin tam aksini yapmalı ve basın hürriyetini eldcn geldikçe sınıriamalıyız; böylece demokrasiye en büyük hizmet i yapmış ve ona çağ atlatmış oluruz!" Evet, bakan böyle düşündü sanırız. Bu nedenle, şimdi Sayın Adalet Bakam'nı yanılttığını sandığımız bu çevirinin, gerçekten yanlış olduğunu kanıtlama amacıyla, bildirgenin aslını aynen aktarıyoruz: "That the freedom of the press is one of the great bulvvarks of liberty and can never be restrained but by despotic goverments." Başına geçmiş olsun ve tavsiyemiz: Kendisiyle ilgili çevirilere göz kulak olsun! (") Basm hurriyeüne ilişkin komisyonun kuruluşu söyle idi: Yargıtay Daıre Başkanı Dr Suaı B«rlan, Prof. Dr. Turhan F()zioglu, Prof Dr Fıruk Erem, öğreıim görevlisi K. Gtlip Balkar (Danıştay Genel Sekreteri). Prof. Dr Yavuz Abadan, Prof Dr Sııhtyp Drrbil, Prof. Dr tlhan Liitcm, Prof. Dr. Kudnı Ayiler, Danıştay üycsi Avai Givda (sonra Anayasa Mahkemei uycsı olmu^ıur) (**) "İnsan Hakları ile İlgili Temel Metinler". Ankara, 1967 s. 9 Talihsiz bir yanlışlık!.. * • "Böyle bir tersine gidişin nedeninin ne olabileceğini" ve hele "Sayın Adalet Bakanı'nın, bu değişikliği televizyonda iftiharla ilan ederken, demokrasiye büyük bir darbe vurma yolunda olduğunu farkedemeyişini", "acaba ne ile açıklayabilmek olanağı var" diye bir hayli düşündüm. Kendimce bulduğum gerekçeyi sizlere de duyurmak isterim: S.B.F.'de ve BYYO'nda verdiğim İnsan Hakları (Kamu Hürriyetleri) dersleriminin her yılki ilk saatinde, öğrencilerle (bir arkadaş gibi) söyleşir, onlara bazı tavsiyelerde bulunurdum. Bunlardan konumuzu ilgilendiren bir tanesini burada anımsatmak isterim: "Kesinkes bir Batı dili öğreniniz; bunu biraz caba ile sağlayabilirsiniz" diye öğüt verir ve "aksi halde büyük bir kültür ve bilim hazi "Bey Rubatis ne demiştir? 'Bab Trakyefda Türk yoktur, çeşitli soy/ara mensup Müs/üman/ar vardır" demiştir. Y*nn hiç şaşmayınız ve de befdeyiniz. 'Batı Trakya'da Müslüman yok1 diyeceklerdir. Dedik: Bulgar metodu. Bay Rubatister her şey derter. Deyince de o dediği yahut dedikteri şey tahakkuk etmez. Meselâ Bay Rubatis 'Türk yok1 demiştir. Yuzlerce kişi "İaz beni, işte ben Türküm demiştir' bize.. Burada cevap niteliğinde, kısaca diyoruz ki: Saytn Rubatis bizler Türküz ve de Turk kalacağız." 27 Kasım günlü Gümülcine'nin '1leri' gazetesinde yayımlanan bir yazıda böyle deniliyordu. 24 aralık tarihli yazımda 'ileri'nin bu konudaki yayınlarından söz ettiğimi okurlanm anımsarlar mı bilmem. "ileri", Gümülcine'de çıkan Türkçe bir gazetedir. Sahibi, başyazan Salih Halil'dir. Bu genç gazeteci yürekli yazılarıyla Gümülcine'de, Batı Trakya'da, Türkiye'deki Batı Trakyalılar çevresinde tanınmış bir kişidir. Yıllardır Batı Trakya1 daki Türk azınlığının sesini duyurur. Yunanistan'daki Türklere karşı girişilen gizli açık baskılar bu gazetede zaman zaman söz konusu edilir, eleştirilir. Ben bunu Yunanistan'da basın özgürlüğüne verilen önemin, duyulan saygının bir belirtisi sanıyordum. Ama bu saygı belirii bir sınıra kadarmış! İkfaydır 'İleri'yi göremiyorum. Batı Trakya'da çıkan öteki gazeteleri de... Oysa bu yayınlan sürekli gönderirierdi. Ne oldu, ne bitti diye düşünürken Gümülcine'de önemli olaylar patlak verdi. Tam da özal'la Papandreu'nun buluşmasından bir gün önce!.. Yunanlılar Trakya'da Türk yok' diyor. Yüksek Mahkeme bu yönde karar alıyor. Gümülcine'de Türklerle polis çatışıyor, yaralananlar, gözaltına alınanlar var. Şimdi anlıyorum Batı Trakya'daki Türkçe gazetelerin uzunca bir süredir neden gelmediğinil.. Bulgaristan'da Türk yok, Müslüman varl Yunanistan'da da Türk yok Müslüman varl Türk demekleri kapatılır, Türkçe gazeteier yayımlanmaz, okullarda Türk diline yer verilmez... Böyle yaptıklan için Bulgaristan ve Yunanistan'da yaşayan Türk halİcı yok mu sayılacak şimdi? Bu olacak şey mi? Hangi ülkede böyle gerçekdışı bir tutum gercekleştirilebilmiştir? Yunanistar^ da yaşayan yüz bini, Bulgaristan'da yaşayan bir buçuk milyonu aşkın soydaşımız bir kalemde Türklük'ten dışarı atılabilir mi? Jivkovlar, Papandreular ne denli güçlü kişiler olsalar da tarihsel gerçekler değişmez, değistirilemez. Bir ülkede yaşayan azınlıklar ancak toptan öldürülerek ortadan kaldırılabilir. Bunu Nazi Almanyası Yahudiler için uygulamaya kalkıştı, yine de başaramadı. Şimdilerde israil Yahudileri de aynı yöntemi Fılistin Araplanna uygulamaya kalkışıyor. O da başaramıyor, ba şaramayacaktır da... İskeçe Müftüsü Mustafa Hilmi "Batı Trakya'da Türk yoktur" sözüne şu yanttı veriyor. "Batı Trakya Müslüman Türk cemaaünin milttyeti üzerinde hükum vermek Rubatis'in Işl değildir. Sözcülüğunü yapttğı hukümetin de işi değildir. Bizim mllli hüviyetimizi Lozan'da çağdaş tarih mühürtemiştir. Bunun dışında söylenecek her söz kendi kendini bile kandıracak durumda olmayan müfrit bir şovanizmden ileri gidemez. Fikir ve vicdan hürriyetinin en çok itibar gördüğü bu devirde Batı Trakya'da hiç bir azınlık mensubu 'Ben Turk değilim' dememiştir ve demeyecekîir" Iskece'deki, Gümülcine'dekî Türklere yıllardır baskı yapılıyordu. Bunu biliyorduk. Türkler mallannı topraklarını satmaya, göç etmeye zorlanıyordu. Türklerin yeni toprak edinmeye, mal edin1 meye haklan yoktu. Ama zamanla baskılar arttı. Papandreu nun sözde sosyalist yonetiminin bu konudaki tutumu, daha önceki yönetimlerl aratır hale geldi. İşi, gide gide 'Batı Trakya'da Türk yoktur' demeye kadar götürdüler! Hertıalde kuzey komşulan Bulgaristan'dan örnek aldılar. Sanıyoıiar ki 'yok' demekte 1 koskoca Türk topluluğu 'yok' olacak! Bütun bunlar Türkiye nin saygınhğının eski dönemlerdeki kadar etkin oimadığını göstermiyor mu? Atatürk'ün, hatta 2. Dünya Savaşı'ndaki İnönü Türkiyesi nin güçlü kişiligi nerde şimdi? Bugün gırtlağımıza kadar borca batmışız. Dünyanın gözünde 'Hasta Adam' görünümundeyiz! Kimler getirdi bizi bu çizgiye? Kimler ülkemizin saygınlığını beceriksiz tutumlarıyla sıfıra indirdi? Ne mi yapmalıyız? Önce ülkeyi yönetecek sağlam kadrolan iş başına getirmeliyiz. Dış politikamızı Atatürk'ün Tam Bağımsızlık' ilkesine dayandırmalıyız. Belirli bir mutlu azınlığın değil, koskoca bir ulusun yararına görev yapmanın bilincinde olmalıyız. Onur nedir, saygınlık nasıl sağlanır, bunları bilmeliyiz. 'Hasta Adam' olmadığımızı, olmayacağımızı dosta düşmana inançlı davranışlarımızla göstermeliyiz. Türkiye "Hasta Adanf Olmamalı!.. OKTM AKBAL EVET/HAYIR ECZACTOAŞIYAPIGEREÇLERİ SANAYt VE TİCARET ANONtM ŞİRKETİ'NDEN İASARRUF SAHİPLERİNE DUYURUDUR Şirketimizin yıllık ^oöO sabit faizli, IV. teptip I. seri yılda bir faiz ödemeli tahvilleri aşağıda belirtilen tarihlerde Büyükdere Caddesi No: 193 Levent/İSTANBUL adresindeki şirkeı merkezinde sauşa sunulacakur. IŞBU TAHVİLLERIN HALKA ARZI SERMAYE PİYASAS1 KL'RULL'NUN 18.1.1988 TARİH VE 5 El SAYILI İZNİNE DAYANMAKTADIR. ANCAK BL 1ZIN TAHVİLLER1MİZİN VE ORTAKLlClMlZIN KLRLL VEYA KAMLCA TEKEFFÜLÜ ANLAMINA GELMEZ. 1. Ortaklığın: ECZAC1BAŞI YAP1 GEREÇLERİ SANAYI VE TİCARET A.Ş a. Ticaret Lnvanı Buyukdere Cad. No: 193 Leven: İSTANBUL b. Merkez Adresi c. Sermayesı: : 2.621.9Û2.0O0. TL. 1) Esas Sermaşe : 2.621.902.000. TL. 2) Ödenmiş Sermayg : Her çeijiı seramik <.ağlık ge: d. Faaliyet Konu^u \e armaıur ureıimi : Sını.'Mz e. Süresi Çıkarılacak lahvillerden U./.acak fonun kullanım yerleri. Bu tahvülerir. >auşından >ağlanacak fon işletme sermayesi ihtiyacının kar:?ılanmabinda kulianılacaktır. 2. IzannamtTnn; a. YayıniarUığı T.Ticaret Sicil Gaze;esi"nin Tarih \e Numara>;. 26.01.19881942 h. Halkı.. ıncelemesine açık tutulduğu yerler. Bu tahvnlere aiı izahname şirket merkezinde ısteyen herke> laraı^ndan incelenebilir. 3. Çıkarılacak I. seri Tah\ıllerın; a. İtibari değerleri tutarı \e tertibi : 2.500.000.000^ TL. IV. teptip b. Kupürler itibariyle dağmlımı : IV. Tertip I. Seri Toplam Tutarı (TL.) Sa>i!>ı Kupur Değer (TL.) 500.000.000r TL. 10.000 50.000^ 400.000.000. TL. 1.600 250.000,650.000.000. TL. 1.300 500.000 950.000.000. TL. 950 1.000.000^ TOPLAM 13.850 2.500.OOO.0OO. TL. >r nsisıb , VEF AT ve BAŞSAĞUĞI Kurumumuzda yirmi yıldan beri büyük bir gayret ve feragatle çalışan, pek değerli mesai arkadaşımız Koordinasyon ve Idare Müdürü AHMET KEMAL AKSU 29 Ocak 1988 tarihinde Hakkın rahmetine kavuşmuş ve aziz naaşı 31 Ocak günü Ordu Perşembe'de toprağa tevdi olunmuştuT. Merhuma Tanrıdan mağfiret niyaz eder, sonsuz acımızı telefonla, telgrafla veya bizzat gelerek paylaşan dostlarımıza teşekkürlerimizi sunar, kederli ailesine ve mesai arkadaşlarımıza başsağhğı dileriz. c. Satış süresinin başlangıç ve bitiş larihleri IV. Tertip I. Seri Başlangıç Tarihı : 8.2.1988 Bitiş Tarihi : 15.2.1988 d. Erken Ödemeye İHşkın Esaslar: Erken paraya çevirme taahhüdu yokıur. e. Yıllık faiz oranı ve ödeme tarihlerı: IV. teptip I. Seri [ahviller "^60 sabit faizli olup. yıllık faiz odemelidir. Tahvillerin Ödeme Planı IV. Tertip 1. Seri Tahvillerin: Anapara ve Faiz Ödeme Tarihleri Faiz Anapara 15.2.1989 15.2.1990 TOPLAM 1.500.000.000. 1.500.000.000 r"3.000.000.000r2.500.000.000. 2.500.000.000. BASIN İLAN KURUMIJ GENEL MÜDÜRLÜCÜ T.C. DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI'NDAN DUYURU tNSAN HAKLARI ALANINDA UZMAN HUKUKÇU ALINACAKTIR 1. İkisi Dışişleri Bakanhğı Merkez Tcşkilatında ve biri Avrupa Konseyi nezdinde Türkiye Daimi Temsüciliğinde (StrasbourgFransa) görevlendirilmek üzere, insan haklan alanında uzman üç hukukçu alınacaktır. 2. Alınacak üç uzmanın, insan haklan, ceza hukuku, medeıu hukuk, devletler hukuku alanlannda yüksek ögTenim görmüş, ulusal ve uluslararası planda tecrube ve ihtisasa sahip, Ingilizce ve/veya Fransızca dillerine iyi derecede vakıf olmalan gereklidir. Uzmanlann, özellikle insan haklannın korunması amacıyla tesis edilen uluslararası mekanizmalann işleyişi, bu alandaki içtihat gibi konularda tecrübe ve çalışmalan olması ve/veya bu alanlarda lisans üstü öğrenim görmüş bulunmalan tercih nedenidir. 3. Adaylar, yukanda belirtilen nitelikler açısından bir değerlendirmeye tabi tutulacaklardır. Göreve alınması uygun görülecek uzmanlar ile bilâhare hizmet sözleşmesi akdedilecektir. 4. Sözleşmeli personel statüsünde göreve alınacak olan uzmanlara yüksek düzeyde ücret ödenecektir. 5. Uzmanlann başlangıçtaki görev yerleri (M«kez Teşkilâtı veya Avnıpa Konseyi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği) T.C. Dışişleri Bakanlığı'nca kararlaşünlacak ve müteakip sözleşme dönemleri itibariyle gözden geçirilerek değiştirilebilecektir. 6. Yukanda belirtilen nitelikleri haiz adaylann başvurulannı 29 Şubat 1988 tarihine (dahil) kadar T.C. Dışişleri Bakanhğı Personel Dairesi Başkanlıgı'na yapmalan gerekir. Formaüteler ve göreve alınma koşullan hakkında anılan daireden şahsen veya yazılı olarak bilgi aünabUir. Duyurulur. Basm: 11522 f. Tahvillerin tamamı hamüine yazılıdır. g. Satış fiyatı Çıkarılacak tahviller satış suresi içinde nominal değeri ile satılacaktır. h. Vadesi : 2 (iki) yıldır Ödemesiz Dönem Süresi : 2 (iki) yıldır 4. Anapara ve faizlerin ödenmesini taahhüt eden kişi ya da kurum yoktur. 5. Tahvil Faiz Anapara Ödemeleri Şirket Merkezi'nde yapılacaktır. 6. Satışa aracılık edecek kurum veya banka yoktur. İLAN BAKIRKÖY 2. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Dosya No: »987/763 Davacı Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanhğı adına Istanbul Muhakemat Müdürlüğü Vekili tarafından davalı Ülfet Yemenici aleyhine 2942 sayılı yasanın 16. maddesi gereğince Bakırköy, Kocasinan köyü, Soğanlı mevkiinde bulunan 5 pafta, 8645 parsel sayılı taşınmazın davacı Hazine adına tapuya tesciline karar verilmesi istenilmiş olmakla, Davalı Ülfet Yemenici'ye dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğ edilemediğinden ve zabıtaca da yaptırılan tahkikattan adresi meçhul bulunmuş olmakla, adı geçen davahya dava dilekçesinin ve duruşma gününün ilanen tebliğine karar verilmiştir. Bu hususta duruşma 18.3.1988 günü saat 10.30'a bırakılmışiır. Belli edilen gün ve saatte bizzat mahkememude hazır bulunmanı^ veya kendinizi bir vekille temsil ettirmeniz, aksi takdirde yokluğunuzda yargılamaya devam olunarak karar verileceği hususu tebliğ yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 18.1.1988 Basm:11512 İLAN RİZE SULH HUKUK HAKİMLİĞİNDEN Dosya No: 1987/1181 Davacı Yılmaz Terzioğlu tarafından davalılar Melahat Terzioğlu ve arkadaşları aleyhine açılan taksim davasının mahkememizde yapılan duruşmalan sonunda: Tapu maliki olup yapılan tum aramalara rağmen adresi meçhul olan müzellefin: Mahkememizden verilen 20.1.1988 gün ve 987/1181 esas 988/23 sayılı kararla Rize merkez Piriçelebi mahallesi Kiremit Irmağı mevkiinde kain 1150 ada 6 parsel sayılı taşınmazın satışı yapılmak suretiyle ortaklığının giderilmesine karar verilmiştir. Davalımn işbü ilanın ilan tarihinden itibaren 8 gün içinde kararı temyiz etmediği taktirde hükmün kesinleşeceği karar tebliği yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 11655 Bayanlar, çocuk bakarak İngilizceyi öğrenmeyi, ancak Aupairlik yaparak gerçekleştirebilirsiniz. 158 53 42 Sigorta acenteliğinde günliik hesapları tutabilecek, daktilo, ti>lex bilen SEKRETER aramyor MÜRACAAT: 143 09 30 149 62 56 SEKRETER Anadolu liselerine hazırlık kurslarımız, Cahit Bozkulak yönetiminde CevizliDragos şubesinde. 352 40 42 352 60 94 Bazıları müziksever/dir; Bazıları müzik sever
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear