23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 ARALIK 1988 CUMHURİYET/7 pazarlamak 1980'in başında, iki genç mühendis ETA firmasının genel müdürünün oda kapısını tıklattılar. "Bulduk" dediler. "51 parçadan oluşan, çarpmaya dayanıklı, su geçirmez ve pili biîince aiılacak, plastik kökenli bir saat ynptık. Maliyeti de 7 frank." DOĞAN ABALIOĞLU ZÜRİH Kaybedilen zamanı aramak boşunadır. Geçmiş, geride kalmıştır ve yeniden elde edilemez. Yeter ki gerekli ders alınmış olsun, yinelenmeden kaçınılsın. İsviçre Sanat Endüstrisi (SMH) 70'li yıllarda bocalıyordu. öykiimuze şöyle başlayalım: Önce çocuklar vardı ve onların zamanları çok, saatleri yoktu. Sonra bunlann dine kabul edilmeleri anlamına gelen konfirmasyonları oluyordu ve bizde siinnet nedeniyle salt tek cinse karşıt, kızlı erkekli yeni yeüşenlere bir şeyler armağan ediiiyordu. Bu, bir alma verme ilişkisiydi. İşadamlan kafa çalıştınyorlar, ne yapıp da bu ikili bağıntının içine girebileceklerini düşunüyorlardı. Kııap, plak, giysi... Ama çoğunlukla ucuz bir şey olmalıydı. Sonunda "Swatch" bulundu. "Swiss watch" sözcüklerinin birleşiminden ortaya çıkan bu ad; kola takılan zaman göstergesinin Uzakdoğulularca kalemden çakmağa her tür gereçlerde uygulanmasl sonucu ortaya çıktı. SMH Şirketler Grubu'nun Grenchen'deki ETA fırması 10 yıl önce "Delerium Vulgare" düşüncesini ileri sürdüğünde, Genel Müdür Ertıst Thomke, bu dalda çahşan diğer arkadaşlarının sert eleştirileriyle karşılaştı. Ne demekti, "en yalına indirilmiş düşünce?" tsviçreli yapımcılar dünyadaki ünlerine uygun dayanıklı, ama pahalı saatler yapmalıydılar. Seksen yılının başında iki genç mühendis kapıyı (ıklatıp; "bulduk" diye genel müdürün odasına dalıyorlar. 7 franka (yaklaşık 8 bin TL.) 51 parçadan oluşan, çarpmaya dayanıklı, su geçirmez ve pili bitince atılacak plastik kökenli saat planlarıru sunuyorlar. Ve 24 Eylül 1983'te biz robotun bu 51 parçadan oluşturduğu ilk Swatch'tan bu yana tam 50 milyon satılıyor, SMH Grubu kasalarına 250 milyar TL akıyor. "Bu sall plastik saat değil, zamanın nıhudur" anlayışıyla kolları sıvayan ETA, geçen 5 yılda 268 değişik model piyasaya sürüyor. Çizimleri Zürih'te oturan grafiker Jean Robert yapıyor. Çalışması bütün alanlan ve diğer ülke bireylerinin, özellikle en büyük pazar sayılan Amerikalılann ahşkanlıklanna, düşkünlüklerine göre yönlendiriliyor. Sörften ralliye. futboldan pop müziğine kadar gençleri ne ısındınyorsa o konu saatlerin görünümüne yansıyor. Şimdi yeni çeşitler ve konular gündemde; şöyle özetleyebiliriz: Noelden önce "lsa Versailles'da" modelinden kızlara "Pompadour", delikanhlara "Bonaparte" tipleri ve her birinden sınırlı olarak salt 9999 tane, pul koleksiyonu örneği, politika, spor; ekin dünyasından ünlü kişiler serisi, her tutulan ünlü olaylarda yaşanıldığı gibi bir Swatch kulübünün kurulması. Ve halen Roma1 da işlevini sürdüren Swatch borsasının geliştirilmesi. Daha önce piyasaya sürülen çizimlerin yeniden yapımı söz konvısu olmadığjndan, ortadan kalkan çeşitlerin böylece değer artışlannın saptaııması. Dünyanın en pahalı ülkelerinden biri oldukları halde, yılda 60 yeni modelle ucuz roman göstergelerini yapabildikleri ve pili bitince atanların yarısı yine aynı markayı seçtikleri için lsviçreliler sevinç içinde. Ama ileri sürdükleri sav; çok önemli, her şeyi içeren bir anlayış, bence altı çizilecek bir görüş: "Tiiketicinin üriinü tutması ancak o üriinü üretenlerin de inancıyla eşanlamlıdır. Pazariaraa yeni bir dindir, zamanlama sorunu değil, tersidir. yani inanıştır." Zamanı Zürih'ten Çağ atlarsak neler yapabîliriz? 1%'orveç'te birkaç gün yaşamamn şu yararı oldu: Bilgisayarlar insan yaşamına tümüyle egemen olduğunda başımıza neler geleceğini öğrendik hiç olmazsa. Yani ileride hayoli olarak değil de gerçekten çağ atlarsak neler yaşayacağımızı... , ALİ ACAR OSLO Norveç'te birkaç gün yaşamamn şu yararı oldu: Bilgisayarlar insan yaşamına tumüyle egemen olduğunda, başımıza neler geleceğini öğrendik hiç olmazsa... Yani ilerde "hayali" olarak değil de, gerçekten çağ atlarsak neler yaşayacağımızı... İnsanlar küçük bölmelerde bilgisayarların başlannda oturacaklar... lnsanhğın en önemli buluşları olan konuşma ve yazı (hiç olmazsa iş saatleri boyunca) unutulacak. Akşamlan evlerine dönenler eşleri ve çocuklarıyla konuşmakta zorluk çekecekler. Norveç'e gidiş nedenimiz bir gazetenin en son teknoloji ile nasıl hazırlandığını görüp, incelemekti. Dünyanın en gelişmiş bilgisayar uretım merkezlerinden biri olduğu söylenen Norsk Data'da bize öyle örnekler gösterildi ki ola> tıpkı yukanda anlattığım gibi. Sabah kimse kimseye "merhab a " veya "iyi günler" demiyor. Odasına girer girmez bilgisayarların bir tuşuna basıyor sadece. Herkes anlıyor ki "Ba> X " ya da "Bayan Y" iş başındadır. Kendilerini selamlamaktadır. Söz konusu çalışma bir gazetede olunca şu hale geliyor: Muhabir, bilgilerini topladıkıan sonra gazeteye geliyor, bilgisayarın başına geçiyor, haberini yazıyor. Servis şefleri ve >azı işleri müdürü, muhabirin ne yaptığını öğrenmek istiyorsa, kendisiyle konuşmasına gerek yok. Başka bir tuşa basıp haberi okuyor. Oradan genel yayın müdürüne gonderiyor. Mudür, bir dizi tuşa basıp, elinin altındaki hâberleri topluca kontrol edebiliyor. İsterse tuşlarla oynayıp sayfalara gonderebiliyor. Hiç kimseyle oturup konuşmasına gerek yok. Peki genel yayın müdürünün muhabiri veya servis şeflerini "fırçalaraası" nasıl oluyor diyeceksiniz. Bilgisayarlarda bu gereksinme de unutülmamış. Genel yayın müdürü isterse "fırçalama" tuşuna basıp "sesini" duyurabiliyor... Hatta bilgisayarlarda çop sepetleri de var. Yine genel yayın müdürlerinin en çok gereksindikleri bir büro malzemesi... Çunkü acemi bir muhabirin yazısını bir yere koymak gerekiyor öyle değil mi? Bilgisayardaki çöp sepetinin adı "Kill", yani "Öldür." Bir tek tuş hareketi ile "öldürülen" haber, bilgisayar dünyasının bilinmez boşluklannda sonsuz bir yolculuğa çıkabiliyor... Bütün bu gelişmelerin bir tek nedeni var: Zaman. Zaman, önemli Batılı için. Bizlerin 23 saatte hazırlayabildiği bir gazete sayfasını bilgisayar, 1520 dakikada bitirebiliyor. Yalnız bizim anlayamadığımız, geriye kalan zamanı ne yapacağımız? Batılı bu sureyi okuyarak, düşünerek, hobiler edinerek, eğlenerek geçirebiliyor. Bizim ise bilgisayar çağına geçtikten sonra en büyük sorunumuz, elimize geçecek olan boş zamanı ne yapacağımız gibi geldi bana. Evet biz Türkler, bilgisayar karşısında biraz zorlandık, ama Norveçliler de bizim yanımızda götürdüğümüz Türkçe gazeteler karşısında epey zorlandılar. Boylece "öcümiizii" almiş olduk. Gazetelerimizin cicilibicili birinci sayfalannı gördükten sonra manşette ne yazılı olduğunu sordular. Manşetlerde kat, yat, otobus, minibus, araba, bilgisayar, market ve yağmurluk gibi şeyler pazarlandığını oğrenince iyice çuvalladılar. "İşte biz adamı böyle yapanz" dedik içimizden. Var mı bize bilgisayarla hava basmak... Sonradan "Peki, haberler nerede?" diye garip bir soru sordular. Haber mi?.. Bizgazeteciydik, kendi konularımız dışındaki şeylerle ilgilenemezdik. Haber neydi ki? Hiçbirimiz bilemedik. Tabii, şakadan. Sonra açıkladık: Turkiye'deki tiraj savaşını ve tirajı artıırmak için bulduğumuz yomemleri... Adamlar bir yaşlarına daha girdiler... birlikte şarap. Gelen hesabı Türk Lirası'na çevirdiğimizde ortaya 1 milyon 600 bin lira gibi astronomik bir rakam çıktı. Norveç'in pahalı bir ülke olduğunu duymuştuk, ama bu kadannı tahmin etmiyorduk. Almanya'nın yaklaşık üç katı, Isveç'in yine yaklaşık iki katı pahalıymış. Ama ne ki Norveçlinin kazancı da ona göre. Böyle sorunlar sadece Türk parası karşılığı dövizle yurtdışına çıkmca yaşanabiliyor. Bir de trafikten yakınıyordu Norveçliler. Dünyanın masrafım yapıp bu işi de bilgisayarlarla çözmeye karar vermişler. Sürücüler, sıkışık yollar konusunda arabanm içindeki özel bir aygıttan uyarılıyorlar. Bir defasında zorunlu olarak sıkışık olduğu bildirilen trafiğe girdik. En fazla üç dakika bekledik. Şoförümüz bu sürenin sonunda isyan belirtileri göstermez mi?.. Norveçliler, Türkçeyi duyunca doğal olarak tanıdıkları bir dile benzetemiyoriar. O yüzdtn "Hangi ulustansınız?" sorusuna karşılık, isterseniz "Tibetli" deyin, hemen inanıyorlar. Biz de Türk olduğumuzu söylememek için (daha sonradan anlatacağım) bu yalana sık sık başvurduk. "Tibet nasıl bir yerdir? Çok yüksek midir? Himalayalar'da nasıl yaşıyorsunuz?" gibi sorular yönelttiler. Hiç bozmadık, anlattık. "Ben sekiz bin metrede yaşı\orum, arkadaşımda yukseklik korkusu var. O altı bin metrede oturuyor." "Peki, o kadar yükseklikte nasıl ev yapıvorsunuz?" sorusuna, yanıtımız şoyle oluyor: "Bizde sınırhsonımlu yapn kooperatifleri yapar. Sonra aynı daireyi 10 kişiye satarlar. Evler tamamlanınca Himalayalar'ın eteklerinden bir maraton yanşı başlar. Kim eve önce ulasırsa, daire onun olur." Norveçliler bize inanmadılar. "Böyle bir şey olamaz" dediler. "Neden olmasın" dedik ve daha çağdaş ülkeleri örnek gosterdik: "Ornefin, Türkiye'de de böyle yapılıyor" dedik. Çok sıkışmadıkça "Tiirküz" demedik. Çunku, "Türk" deyince, "Kiirt" anlıyor Norveçliler. Bunun da nedeni işsizlik, hayat pahalılığı vs. gibi nedenlerle kapağı Norveç'e atan Turklerin, hep aynı kılıfın ardında saklanmaları. Oslo'da bir lokantada karşılaştığımız Konyalı Türk garson, Norveç'e iltica etmenin sırlarını anlattı bize. Norveç'e vizesiz olarak meşakkatli bir yoldan ulaşmış. Ülkeye ayak basar basmaz "Kahrolsun Türkiye" demiş ve pasaportunu onlarca insanın gozü önunde yırtmış. Sonra "Kiirt" olduğunu, Türkiye'de işkence gördüğünü, ' yakalanırsa kodesi boylayacağını falan anlatmış. Turk kodeslerinin durumuhu anlatmamış, çünkü Norveçliler zaten biliyormuş. Açhktan bir deri, bir kemik kalan Konyalının işkence çektiğine hemen inanmış Norveçliler. Yoksa neden bu kadar zayıflasm? Hiç kuşku duvmadan kendisini vatandaşlığa kabul etmişler. Konyalı garson, "Memleket gözümde tütüyor", ama "burada karnımı memlekele küfür ederek doyurduğumdan geri donemiyorum" divor. Oslo'dan Biraz da eğlence Tabii yaşam bilgisayarlar arasında geçmiyordu. Sokağa çıkıp, bir tur atalım dedik. Attığımıza atacağımıza pişman olduk. Belirgin bir özelliği olnıayan bir lokaııtada 10 kişi iyi kötü bir şeyler yedik. Biftek, balık gibi... Yemek öncesi soğuk birkaç ordövr. Sonunda birer tatlı. Tabii yemekle Kentîn tadı, tuzu, çöpü ve kaosıı Londra için üç kelime: İnşaat, çöp, kaos. Hepsi birbirini tamamlıyor, hepsinin toplamı da Londra ediyor. İstasyonlarda inşaat, sokakta çöp ve kaotik biçimde yaşanan kaos. İSMET BERKAN LONDRA Bazen filmlerde görürüz, psikolog hastasına bazı kelimeler söyler, hasta da her kelimenin kendisinde uyandırdığı ilk izlenimi yine tek bir kelimeyle ifade eder. Aynı yöntem bana "Londra'' sorusu sorularak uygulansa acaba ne cevaplar verirdim? Bir cevap "tnşaat" olabilirdi, bir başkası "Çöplük" ve yine bir başkası da "Kaos". Tabii, meditasyonun sonunda psikolog bir de "neden" diye sorar. Evet, acaba neden inşaat, neden çöplük, neden kaos?.. rahatsızlar. Londralıları çok rahatsız eden bir başka inşaat da, ünlü Trafalgar meydanının kenarındaki gökdelen. Çoğu gazete inşaata şiddetle karşı çıkıyor. Gazetelerde, direğinin tepesinde inşaata arkasını dönmüş mahzun mahzun bakan Amiral Nelson'ın fotoğrafları yayımlanıyor. Ayrıca sağda solda irili ufaklı inşaatlar, restorasyonlar, tahta ya da demir plakalarla kaplı binalar, çekiç ve kompresör sesleri, iş makinesi gurültüleri bu şehrin artık eksik olmayan dekoru ya da arka plan malzemesi. Londra'dan Çöplük... Bu şehir bir çöp cennetı. Herhalde dünyanın hiçbir ülljesinde ve hiçbir şehrinde insanlar "fastfood" artığı kağıtlarını, teneke meşrubat kutulannı, kızarmış patateslerini, yarısı yenmiş hamburgerlerini ve diğer şeylerini bu kadar özene bezene, her caddenin her koşesine bu kadar eşitlikçi biçimde bölüştüremezler. Evet, hiç değilse pislikte inanılmaz bir eşitlik var. Şehrin her tarafı aşağı yukarı aynı miktarda teneke kutuyla, kağıtlarla ve diğer eşyayla dolu. Tabii, insanın aklına hemen "Bu şehir hiç temizlenmez mi?" sorusu geliyor. Galiba temizleniyor. Tabii bu bir iddia. Kimse, şehrin gerçekten temizlendiğini, çöpçüler tarafından süpürülup insanların artıklarını yere atmama konusunda eğitildiklerini kanıtlayabilecek durumda değil. Kaos... Kuşkusuz büyük, kozmopolit Kaosun en buyuk nedenlerinden biri kuşkusuz bu. Bir başka Bu şehrin orta yeri inşaat. neden, kentin bir turlü düzene girEn büyük inşaat merkezi, İngimemesi, girememesi. lizlerin "Underground" dedikleSon derece güzel binaların yari metro istasyonları. Geçen yıl nıbaşındaki, "çirjun" kelimesiyKing's Cross'ta meydana gelen ve le bile.anlatılamayacak kötülükte çok sayıda insanın ölümüyle so"modern mimari" örnekleri, innuçlanan yangından sonra tngilizsanın aklına "tstanbul'un geleler neredeyse bütün istasyonlarda cekteki hali. bugüniin Londrası müthiş bir restorasyon kampangibi olacak" tarzı tuhaf fikirler yasına başlamışlar. Şimdi, çoğu getiriyor. istasyonda yürüyen merdivenler çalışmıyor. Bazı eski istasyonlarTrafiğin fecaati, metrolann kadaki güzelim tahta yüruyen merlabalığı ve başıbozukluğu, istasdivenler yangının baş suçlusu yonların dağınıklığı, skin Hodos Adası'nın, 12 adanın bu en olarak görüldüğu için ya kaldınlhead'ler, punklar, dilenciler, sarbüyüğünün öteki Yunan topraklarından farkı mış ya da kaldırılmak üzere. hoşlar, kavgacılar, biracılar, me(Yangının bir başka suçlusu dahemen göze çarpıyor. Rodos Limanı'na lon şapkalı şemsiyeli tipler, gece ha var: Sigara. Artık 'Undergrogirerken insan, kendisini ortaçağ kapısında yarısı îskoç etekleriyle dolaşanlar, und'un hiçbir yerinde sigara kadın fahişeler, travesti fahişeler, sanıyor önce. Sonra içeride gezmeye içilemiyor.) Çoğu istasyonun kohoraoseksüe! fahişeler ve diğerleridorları tahta perdelerle çevrilmiş başladıkça, yeniçağ Osmanlı mimahsinin ve ri... At yarışı muşıerek bahisleridurumda. Tahtaların üzerinde daha yeni İtalyan ve modern Yunan nin "Mekke Kitapçısı" adlı "Yannın metrosu için" yazıyor, kuruluşta yapılması bu kentin mimarilerinin örnekleri... ama bu " y a n n " bir türlü gelmihem tadı hem tuzu. eline geçince, cami minareleri yor, çünkü inşaat yavaş ilerliyor. Yangından sonra Kings Cross metro istasyonunda geçen yıl çıkan yangın çok sayıda insanınölumüne Kaosu kaoiik bir biçimde yaşaSTELYO BERBERAKİS yükselmiş, çeşmeler, türbeler ya Ve Londralılar inşaatın hâlâ da ve İngilızlerin kafalarını ıkı ellerinin arasına alıp düşünmelerine yol açmıştı. Şimdi neredeyse kentin bütün ması, belki de Londra'nın en güpılmış, bazı sokaklar bugünkü Is ha bitirilememiş olmasından pek metro ıstasyonlarında büyük bir inşaat furyası devam ediyor. Bakalım ne zaman bitecek. RODOS Avrupa Topluluğu zel tarafı. Zirve Toplantısı, bu dönemin baş tanbul'un bazı sokaklarını andıkanı olan Yunanistan'ın Rodos rıyor... Başka türlü bir mimari... adasında yapüdı. Yunanistan, AT Bu ilk bakışta görülüyor... RoDönem Başkanlığını önümüzde dos, 1912 yılında Osmanlılardan ki 6 ay için İspanya'ya devreder Italyanlara geçmiş... Onlar da ken Marmaris'in tam karşısında Katolik kiliselerini yükseltmiş... ki Rodos adasında toplanan AT Jtalyanlara has mimariyle binalar liderleri Avrupa içindeki sorunla yapmış... Ama gariptir hiçbir rını görüştüler... Rodos adasının 'akım' bir onceki 'akım'ın mimadoğu sahillerindeki yüzlerce ote risinedokunmamış... İkinci Dünsavaşımında şiddete karşı çıkan işveren çevreleri, öncelikle liman maraların bulunmadığı bölümu da 1650toplantı duzenlenmiş, 130 lin cephesi Türkiye'nin Ege kıyı ya Savaşı'ndan sonra Rodos 12 YAVUZ BAYDAR bir politika izleyen Sosyal De lardaki krizi çözümlemek amacıy nü seçmişlerdi, ama hiç bekleme bin imza toplanmıştı. larına bakarken, AT liderleri de adalarla birlikte yine Yunanistan'a STOCKHOLM Bundan 80 Anton Nilsson bir haftadır 101 Yunanistan'ın Ege adalarının geri verilince tam bir 'Yunan yıl once, 12 temmuz pazar günü mokrat Işçi Partisi'nin (SAP) ilk la tngiltere'den çok sayıda paralı dikleri bir durumla karşılaşmışlarlideri Hjalmar Branting, çalışma asker ve işçiyi grev kırıcı olarak dı. yaşına girmiş olmamn mutluluğuhavası' gelmiş ada üzerine... TaTürkiye'ye ne denli yakın olduğunün ilk saatlerinde, 20 vaşında teÖlüm cezalan bir yıl sonra nu yaşıyor, Stockholm'un güney na belki de hep birlikte ilk kez ta vernalar, balıkçı lokantaları, yat dirgin bir delikanlı, Malmö Lima yasasında işverenlere sınırsız işyeri Malmö'ye getirdiler. Polis ve asruk oldular... 12 adalann en bü limanları vs... Yunanistan, nı açıklarında demirli duran ^enetimi olanağı tanıyan bir de ker koruması altında çahjan işçi Omürboyuna çevrildi. Anton Nils barvliyolerinden birinde. iki odayüğü olması nedeniyle "Ege'nin 1981'den bu yana AT'nin tam Amalthea şilebine doğru sessizte ğişikliğe pek ses çıkarmamış, ya lerin buyuk bolümu, Amalthea şi son ve iki arkadaşı, donemin git Iı bir evde yaşam surduren Nilstikçe guç kazanan radikal sosya son, o gunlerin heyecanından ve baş adası" sıfatını taşıyan Rodos üyesi... Dolayısıyla bu yeni 'akım' kürek çekerek yaklaşmaktaydı. sanın yürürlüğe girmesiyle tsveç, lebinde kalmaktaydı. Başkentteki Sosyal Demokrat list hareketinin yoğun af kampan sağlığından pek fazla bir şey yiadası geri kalan Yunanistan top da Rodos adasında belli oluyor... Kuçük sandalın yuku bir paket çi yoğun grevlere sahne olmuştu. raklarına oranla bir ayrıcalık ta Rodos'un çarşısında dolaşıldığın kolata, 20 kilo dinamit ve birkaç I908'in başında Isveç'te çalışma yönetimin ihanetine uğradıkları yası sonucunda, 9 yıl süren bir ce tirmiş değil. Ama uzunca bir süyaşamı, orman, matbaa, şeker sa nı düşunen Nilss'on ve arkadaşla zaevi yaşamından sonra İsveç redir devrimci eylemde şiddet sada adeta çağların içinden geçiyor şıyor.. insan... İlk bakışta dev yüksek metre fitilden ibaretti. Karanlığa nayii ve liman işçilerinin zincirle rı, eylemi göz korkutmak arnacıy Kralı tarafından affedildiler. Af vunuculuğu yapmıyor. lsveç kogömulmuş olan Malmö, huzursuz me grevleriyle büyük ölçüde fel la planlamışlardı. Can kaybına kampanyası tsveç dışına da yayıl münist hareketi ile bağlannı Rodos adasının limanına girer duvarlann ardında 'neler var', ken, insan kendini ortaçağda sa kestirilemiyor... Vapurun güver bir uyku uyumaktaydı. Kıyıda iki ce uğramıştı. Hükümetle anlaşan yol açmamak için de geminin ka mış, Avrupa, ABD ve Kanada' 1930'ların başında koparan genç nıyor.. Şatolar, kaleler ve 'eski' tesinden limana bakıldığında göz kişi sandalın donuşünu heyecan 'yeni' olarak adlandırılan Rodos ler önüne serilen 5 km.'lik yüksek la beklemekteydi. Anton Nilsson, ne yapacağını semtlerini içine alan 5 km. uzun duvarın ardından şato ve kaleleluktaki yüksek kale duvarları, Ro riyle cami minareleri ve bunlara çok iyi biliyordu. Her şey birkaç dos'un belki de en büyük özelli eşlik eden palmiye ağaçları seçi hafta önce Alfred Stern ve Algot Rosberg'le birlikte Utposten kahğini gözler önüne seriyor... Bun lebiliyor... vesinde inceden inceye planlanlara ek olarak palmiye ağaçları. hurmalıklar ve çiçekli bahçeler Duvarın ötesine geçildiğinde, mıştı. Gemiye yanaştı, yüklemeaıasında eski Türk evleri, Bizans' eski ve yeni binalar iç içe geçmiş. lerde kullanılan bir oyuk buldu ve dan kıdemli ücretlileri hemen ışten çıkarttı elli bir oy alması gerektiğini soylüyor. Buratan kalma kiliseler, Osmanh'dan Ama göz estetiğini bozmayan bir dinamit lokumlannı hızla yerleşHADI ULUENGIN ğı; sendikaların Food Lion'ın kapısından içeri dakilerin kendi kendine gelin guvey olduklakalan camiler, hamamlar, Ro biçimde inşa edilmiş hepsi... Ro tirerek fitili ateşledi. Alev hedefe dos'un hangi akımlara maruz kal dos'un çarşısında AT standartla yaklaşırken vargücüyle karaya BRÜKSEL "L>an arük uykudan, uyan adım atamadığı duyuruluyor. Bu yüzden de rını ifade ediyor Belçikalı grevcilere, "size bok dığını kanıtlıyor... Rodos adasın rına uygun 'La Coste", 'Fred kurek çekmeye başladı. esirler dunyası / Zulme karşı hıncımız volkan, Delhaize çalışanlarının Food Lion çalışanla yemek düşer" demeye getiriyor. Firmanın asil da yaşanan üç ayrı çağın izlerini Perry'. 'Yves Saint Laurent" giPatlama onu 50 metre uzaklık yıkalım bu köhne düzeni" sözleriyle başlayan rı ile dayanışma içinde olduğu ve yönetim genel müdürü Guy Beckers ise. Delhaize işgörmek hâlâ mümkün... Antik bi mağazalar... Dar sokaklar ara ta yakaladı. Bu kadar gurultü ya proletaryanın evrensel şarkısı, Amerikalı proleterlerin haklarını verene ka çilerinin eylemini "illegallikle" suçluyor. Kençağdan kalan Helen tapvnakları ve da sırada yine yüksek duvarlann ratacağını doğrusu hiç ummamış "Enternasyonal" adını taşısa dahi genelde de dar kendilerinin iş yavaşlatma grevi yapacak di milliyetinden ücreılilerin hemen gre\e son vermesini talep ediyor, ama hem McKinley hemen ardından gelen Roma önüne getiriyor... Duvarların öte tı. Malmo'yü dehşet içinde uykij ğişik milliyetlerden işçilerin somut uluslara ları ifade ediliyor. lmparatorluğu'nun kalıntıları... sine geçebilmek için kapılar yapıl sundan uyandıran patlama, Nils rası dayanışma orneği verdiği eylemler çok sıDolayısıyla akşamın en civcivli saatinde. on hem Beckers, sendikaların talep ettiği gibi, bal.S. 395 yılında ikiye bölünen Ro mış... Bunları kâh Osmanlılar'ın son'un hiç ummadığı ve planla nırlı kalmıştır. Savaşlarda proleterler birbir kasadan beşi kapanıyor. Kuyruk. sebze reyo sın önünde Belçikalı ve Amerikalı işçi temsilma Imparatorluğu, Rodos adası kah Roma, Bizanshların ya da şö madığı bir sonucu da beraberin lerini boğazlamış, Belçika'daki madenciler nunun önune kadar uzanıvor. Müzik yayım cileriyle tartışrnaya yan çiziyorlar. nı Doğu Roma, yani Bizans valyelerin inşa etmiş olduğu, ka degeürecekti. Ojuğun yakınlann grevinde, Polonya kömür işçileri fazla mesai layan hoparlörler Noel şarkılarını yarıda keIşten yorgun çıkıp Delhaize'nin kasası önülmparatorluğu'na bağladı... Bi pının üzerindeki tuğralardan, da geçici bir kamarada yatan yaparak ihracat seferberliğine katılmışlardır. siyor. İşyeri temsilcisi, "Sayın müştcriler. kazanslılann belirgin damgasını amblemlerden ya da haç işaretle İngiliz liman işçisi VValter Close. Opel'in Almanya'daki tezgâhları dönmez ol salardaki tıkanıklık için ozür dileriz. Bu ey ne yorgun biriken müşteriler ise, çok uzak temsil eden kiliseler ve Romalıla rinden belli oluyor... Bir bakıyor kafasına gelen bir demir parçası duğunda, İngiltere'deki fabrikalar fayrap ça lem, firmamızın Amerika'da sahibi olduğu Amerikalardaki mağazalar için neden grev yarın geride bıraktığı kaleleri sunuz, Roma agorasım andıran ile oluyor, 23 kişi de yaralanıyor lışıp, Manş'ın oteki yakasına yedek parça ye mağaza çalışanlannın da bizimle aynı şartla pıldığını pek anlamak istemiyorlar. Noel arifesinde, hindi rostosundan önce kazciğeri yi"tanzim" ettikleri ayırt edilebili çarşıda gezerken birdenbire şöval du. tiştirmişlerdir. ra sahip olması için gerçekleşlirilmektedir" yememekten yakınıyorlar. Tezgâhtar kızlann yor... Daha sonraki yıllarda Ro yelerin semtine gelmişsiniz... SonMarangoz Anton Nilsson ve Enternasyonal dayanışmanın sınırlı örnek anonsunu yapıyor. Kazciğeri konserveleri tez uzattığı bildiriyi okuyup, "Tasası size mi dos 1309 yılında Saint John em ra başka bir kapı... Oradan da Alfred Stern ile duvarcı Algot lerinden biri bugün Belçika'da yaşanıyor. Bel gâhında raflar boş duruyor. Reyonun üzerin düştu" diyorlar. Kasanın önüne birikenler ve rindeki şövalyelerin istilasına uğ Osmanlılar'ın çarşılarını andıran Rosberg, patlamadan 12 saat son çika proleterleri Amerikan proleterleri için de, "Burası boş, çunku Food Lion işçilerinin Noel arifesinde kazciğeri bulamayanlar, kenruyor... Rodos işte bu yıldan iti mimarisiyle pazar yeri... ra evlerinde polis tarafından ya grev yapıyorlar. Çarşambadan beri VVaterloo sendika üyesi olması >asak" ibaresi okunu dilerinin ezici çoğunluğunun da son tahlilde, baren 1522'de Osmanlılann eline bir ucu Amerika'da öteki ucu Belçika'daki şirYaz aylarında Rodos'un nüfu kalandılar. Üçü de Genç Sosya^ Şosesi'ndeki Delhaize'nin girişinde tezgâhtar yor. geçene kadar belki de en zengin Delhaize çalışanlarınm Belçika'daki eylemi, ketler için yorulduklarını unutuyorlar. çağını yaşadı... O dönemde inşa su olduğunun iki hatta üç katına listler Örgutu'nün uyesiydiler. Bir kızlar müşterilere bildiri dağıtıyorlar. BildiBen kasanın önunde söylenen \e tezgâhta edilen yapılar, bugünku Rodos çıkıyor... Nüfus kış aylarında yer yıl süren duruşmalardan sonra ride ülkenin en büyük supermarket zinciri hem oradakilerin, hem buradakilerin etekleadasının "şeklini' ortaya çıkar liler ve 'Rodos hayranı' müdavim Nilsson ile Rosberg olüme, Steın Delhaize'nin, Amerika'daki zincir Food Li rini tutuşturmuşa benziyor. Amerikalı perso yakınan müşterilerden gocunmu\orum. On•mış... Dev şatolar, sağlam yapılı turistlerle 100 bine ulaşıyor... Yaz ise ömürboyu hapse mahkum on'ın da yuzde elli bir hisselerine sahip oldu nel müdurü Gene McKinley, sırf bu tarafta ların uzak kurtuluşlar uğruna yakın fedakârğu yazıyor. Belçika, sendika örgutlenmesine ki grevi yatıştırmak için uçağa atlayıp iki gün Iıklar yapmasının zor olduğunu biliyorum. kaleler, mozaik döşeli dar sokak aylarında ise ayda 300 bin turist edildi. lsveç tarihine "Amalthea Ola gık diyemeyen işverenin, Atlantik'in öteki ya luğune Bruksel'e geliyor. Basın toplantısı du Ama Belçika sendikalarının. kamuoyunda polar, insanın aklına at üstündeki kabul edebilecek yatak kapasitesine sahip olduğu halde bu sayı yı" olarak geçen eylemi, 1906 yı kasındaki mağazalarında bu hakkı gaspetti zenleyip, ABD'de sendikacılığın Avrupa'da püler olmadığını bile bile Amerikalı işçiler için şövalyeleri getiriyor... nın bile 'yeterli olmadığından' şi lında işçiişveren ilişkilerinin iyi ği belirtiliyor. "Yankee" işçilerin son derece kine benzemediğini, bir sendikanın işyerinde böyle bir dayanışma yontemini seçmelerini de ce bozulması haarlamıştı. Sınıf güç şartlar akında çalıştığı, patronun iki yıl faaliyeı hakkına sahip olabilmesi için yüzde olağanüslü takdir edıyorum. 1522'de Rodos, Osmanlılann kâyet ediliyor... inşaat... metropolitenlerin başlıca özellikleri, bir kaos içinde yaşıyor olmaları. Bunun en çarpıcı biçimde gorunduğu kent de New York olsa gerek. Ama yine de Londra'nın kaosu da bir tuhaf. Londralıların kaosu "kaotik" bir biçimde yaşadıkları bile söylenebilir. Bir kere Londra'da da New York'taki gibi çok sayıda ırktaıı, renkten, kılık kıyafetten insan yaşıyor. Müthiş bir cümbüş. îngilizler Londra'da şu anda olmasa bile gelecekte azınlıkta kalabilir. Ama yine de baskın olan, İngiliz kültürü. Bütun bu yabancı unsurların tek bir potada, Ingilizlik adı altında eridiğini söylemek tabii ki yanlış olur, ama en azından neredeyse bütün azınlıkların tngiliz gibi konuşmayı, onun gibi davranmayı. yemek yemeyi istedikleri, İngiliz olmaya çalıştıkları kesin. Rodos'tan Bir adada üç ayrı çağ StockholnCden 101 yaşındaki sosyalist dedenin umudu ruhlu sosyalist. savaşımını son yarım yuzvıl içinde, sosyal demokrat olarak veregelmekte. Elinde bastonu, haftada ortalama iki toplantıya katılıyor; komunist ya da sosyal demokrat ayrımı gözetmeden bütun parti \e örgütlerin üyelerine renkli yaşamından elde ettiği deneyimleri anlatıyor. Bugün özellikle genç sosyalistlere aıılattığı konular arasında Stalin döneminin Sovyet toplumu üzerindeki eikileri \e çevre sorunlan yer alıyor. Nilsson'un uğradığı afia devrimci yaşamını sona erdirdiği sanılmasın, çünku yaşamının en renkli dönenılerinden biri, 1917 sonrasına rastlıyor. 1918'de pilot diploması alan Nilsson, soluğu, Ekim Devrimi'nin kargaşasmı yaşayan Sovyetler'de almış. Baltık cephesinde pilot olarak savaşmış, bu arada Rusça öğrenmiş, SBKPye uye olmuş. Troçki. Lenin \c kollonta>'la yakınlık kurmuş; "pek gözünün tutmadığı". Stalin'le tarım politikası tartışmış. Semerkand'da siyasi ajitatörluk yapmış. 1920'lerdeWeimar Cumhuriyeti'nin çalkantılarını da bu ulkede propaganda çalışmalanna katılarak şaşamış. 1920'lerin sonunda Stalin yönetiminden lıuzursuzluklar duymaya başlayan Nilsson, İsveç'e donmüş \e buradaki komünistlerle anlaşmazlığa düşerek Sos\al Demokrat Parti'ye katılmaya karar vermiş. Bundan bir ay kadar once SAP GetKİik Kolu'nun çağrısına akciğer rahatsızhğı nedeniyle yattığı hastaneden kaçarak giden yuz yıllık sosyalıst, geleceğe hâlâ 20 yaşının umuduyla bakıvor ve şöyle konuşuyor: "Veni değişimler bekli>or bizi. Nikaragua'ja, Filipinler'e, Güney Afrika'ya bakın. l)ün>a>a bu ülkeler renk katacak. Nükleer savası, yıldızlar savaşıııı engeller, çevre sorunlannın iistesinden gelirsek, bizi mullu bir gelecek bekli>or. Ben insana ve onun uucunc inanıyorum." BrükseVden Atlantik ötesine grev desteği
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear