Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ile ölümler (?)" yayımlandı resmi ağızlardan. Birçok işkencecinin adını veriyor işkence görenler. Uzman işkencecilerin, gözleri bağlı sanıklan sorgulaması sırasında orada olduğunu söyleyen orgeneraller var, bunlann içinde "tabana birkaç sopa vurulurdu" diyenler bile! (O emekli orgeneral, sonunda "işkence vardır ve olacak" sözlerini de söyledi.) Bir emekli askeri yargıç zamanın sıkıyönetim komutanının işkence soruşturması istemediğini açıklıyor. "İşkence Köşkü", "Otağı Humayun", "Malta" deyimleri boş yere çıkmadı. 105 gün süreyle yargıç karşısına çıkarılmayan bir sanık "aç susuz bırakılmayı, tekme tokat yç,meyi, gözleri bağlı ifade vermeyi, hakaretlere uğramayı işkence saymıyorum ki, siz öbür arkadaşlara yapılanları artık tahmin edin" diyor. Bu sanık bugün milletvekilidir. Büyük Millet Meclisi'nde başbakanm gazete haberlerini yalanlayarak "kime işkence yapılmış?" diye sorması üzerine bir milletvekili oturduğu yerden yamt veriyor: "Bana işkence yapıldı..." tşkenceden geçmiş başka bir milletvekili de şöyle diyor: "Seza isminde bir komiser yardımcısı ile ömer isminde bir polis memuru her gün içkili gelip bize işkence yaparlardı. Özellikle Sadun Aren hocaya zevk için işkence yaparlardı." İşkence ile ilgili olarak cumhurbaşkam andında geçen "Türkiye Cumhuriyeti'nin şan ve şerefini korumak" yükümlülüğüne de değinmek istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nin de üyesi bulunduğu Avrupa Konseyi'nin bir "İnsan Haklan Avrupa Sözleşmesi" var. Bu sözleşmenin üçüncü maddesi şöyle: "Bir sorgulama yöntemi olarak uygulanan işkence, iman yasamına ve onuruna karşı en ağır bir saldın ve bir insanlık suçudur. Herkes, her koşulda bu insanlık dışı uygulamadan korımmabdır. işkence suçu mutlaka ve en ağır biçimde cezalandınlmahdır. İşkence yasağını denetime bağlayan uluslararası sözleşmelcr zaman yitirmeden imzalanmalı ve onaylanmahdır." İşte bu üçüncü madde uyannca, kısaca "İşkence Yasağı Avrupa Sözleşmesi" denilen ve asıl adı "İşkence ve İnsanlık Dışı ya da Onur Kıncı Davranış ve Cezanın önlenmesi Avrupa Sözleşmesi" olan bir sözleşme hazulandı. Beş bölüm ve yirmi üç maddeden oluşan bu sözleşmede bir "Avrupa Komitesi" kurulması öneriliyor. Bu komitenin kuruluş, işleyiş, işlev ve yetkileri konusunda bilgiler verilerek sözleşmeyi imzalayan devletlere şu yükümlülükler getiriliyor: "Bu sözleşme uyannca taraf her devlet, yargı yetkisi altında kamu makamlannca özgürlüğünden yoksun bırakılan künselerin bulunduğu herhangi bir yerin, herhangi bir zaman, ziyaret edilmesine izin verir. Taraf devletler, komitenin görevlerini yerine getirebilmesi için, ülkesine giriş ve kısıtlanmaksızın dolaşma hakkı; özgürlüğünden yoksun kalan kimselerin tutulduğu yerlere ilişkin tam bilgi; kısıtlanmaksızın ilgili yerlere girme hakkı dahil, özgürlüğünden yoksun kalanlann bulunduğu yerlere dilediğince giriş; özgürlüğünden yoksun bırakılan kimselerle özel görüşmeler, ilgili bilgiler sağlayabileceğine inandığı herhangi bir kimseyle özgürce ilişki kurabüme konusunda kolayhklar sağiar." Secimden önceki özal hükümeti, Dışişleri Bakamna bu sözleşmeyi imzalatmadı. Biliyorsunuz, bakan güç duruma düştü. İmza işi de ortada kalmıştı. 27 OCAK 1988 Insanlık Onuru Işkenceyi Yenecek (mi?) İstanbul'daki tutuklu çocukları bir toplantı yapıp topluca devlete yalvanyorlar: "Babalarımızı dövmeyin!" Babalarm öğretmenlere ya da öğretmenlerin babalara "çocukları dövmeyin" diye seslenmeleri bile uygar bir ülkede yadırganacak iken, çocukların bu yalvarışını hangi uygarlık ölçüsü ile değerlendirmeli, bilmem ki! PENCERE Yitik Değerier... Başbakan özal, ellerini göbeğinin üstünde kavuşturmuş, yüzünde işkilli bir gülümseme, kanepenin ortasında gömlekle oturuyor. Sağ yanında kıl pranga kızıl çengi Ercan Vuralhan, sol yanında Hürriyet'ten meslektaşımız Yener Süsoy. Renkli fotoğrafın üstünde kocaman bir başlık: ' Suçlu çıkarsa Ercan'ı atanm." Sonra? Konu mahkemededir" diye sözünü sürdürüyor özal, "Tekrarlıyorum, suçlu bulunur da istifa etmezse, ben onu atacağım." (Hürriyet, 26.1.1988) özal, çok kurnaz, çok zeki, çok akıllı bir adam; insana parmak ısırtır. Çok değil, daha birkaç gün önce Başbakan barut gibi değil miydi? Vuralhan'a ilişkin "iddialar"\ ortaya atanlar ANAP'ı yıkmak istemiyorlar mıydı? Birtakım "güç odakları" varaı Türkiye'de, özal hepsini hizayagetirecekti. Başbakan Cumhuriyet'e karşı cepheleşme stratejisine girişirken ANAP'ın Babıâli'deki amigo/arı'na da işareti verdi, hepsi Uğur Mumcu'ya karşı saldınya geçtiler; ama nafile... özal; saldın, cepheleşme, husumet stratejisinin içinde Vuralhan olayını eritemeyeceğini anlayınca, bu kez kimi çevrede çok kullanılan Frenkçe deyimiyle "minimize" etmek taktiğini SH nıyor. Sayın Başbakanımız hem kurnaz hem akıllı hem zeki adam; üç günde değişmesi bu yüzden... • Şimdi ne diyor Başbakan: Suçlu çıkarsa, Ercan'ı atanm!.." Ne biçim laf bu? Bir Başbakan ellerini göbeğinin üstüne bağlamış, bu sözü söylüyor ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Milli Savunma Bakant da kanepede yanında oturuyor, susuyor. Neye yanıyorum, biliyor musunuz? İnsan olarak, topium olarak, devlet olarak bir şeyler yitirdik; parayla pulla satın alınamayacak olan, kaybedildiğinde artık yerine konması olanaksız değerlerimiz uçtu gitti. Bu ülkede bir Başbakan, kabinedeki çalışma arkadaşını böylesine azımsayarak ve küçük adıyla anarak ortaya koyacak: Suçlu çıkarsa, Ercan'ı atanm." Ve Milli Savunma Bakanı boyun eğecek... Olur mu? Bu gibi durumlarda hükümetin Milli Savunma Bakanı en azından demeliydi ki: Sayın Başbakan, bu konuşma biçiminizden ve bu açıklamanızdan sonra beni bağışlayın, artık bu görevde kalamam. Hakkımda soruşturma açacağınızı Hürriyet gazetesi muhabirine söylediniz; bunu kişiliğime karşı kuşku sayarım; tahkikatın selameti için çekiliyorum. Vuralhan susuyor. Başbakan'a gelince... Sayın Özal, çok kurnaz, zeki, akıllı; ama bir tümcede bir düzine başbakanm deviremeyeceği kadar sayıda çamı kökünden yıkıyor; Başbakan diyor ki: ' Suçlu çıkarsa, Ercan'ı atanm." Bir sözün mantığını vurgulamak için kimi zaman değiştirerek düşünmekte yarar vardır; Başbakan: Suçlu çıkarsa, Ercan'ı atmam.. diyebilir mi? Suçlu olduğu saptanan bir bakanı, hükümette tutup tutmamak Başbakanm elinde midir?... Ki Sayın özal böyle konuşuyor? Kimbilir, bu gibi durumlarda belki "devlet benim" diyen 14'üncü Louib'in gücü, kudreti, yetkisi vardı. Sayın Özal, çok zeki, akıllı, kurnaz adam; ama ya konuyu yeterince kavramış değil ya da çıkmaz yola saptırmak için elinden gelen çabayı esirgemiyor. Sorun, Saytrr Vurcrlhan'm suçlu olup olmamasında odaklanmıyor; Milli Savunma Bakanı'nın koltuğunu doldurması ıçin gerekli koşullann üzerindeki gölge mürekkep lekesine dönüştü. Farkı farkedin... Prof. Dr. HUSNU A. GOKSEL önce anayasanm 103. maddesinde cumhurbaşkanının görevine başlarken içtiği anddan, konumuzla ilgüi bölümleri okuyahm: "Camhurbaşkanı sfaüyla... Anayasava. hukukun üstünlüğüne bagb kalacagıma,... ve adalet anlayışı içinöe berkesin insan haklanndan ve temel hümyetlerinden yararlanması ölkttsünden aynlmayacagınıa, Türkiye Cumhuriyeti'nin şan ve şerefini kornmak, yiiceitmek ve üzerime aldıgım görevi tarafsızlıkla yeri•e getirmek için bütiin gücümJe çanşacağıma böyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim iizerine and içerim." "tşkenceci kenarda dunıyor ve kayışı enlemesine bütiin gövdeye inecek biçimde vuruyor. Her beş vuruşU yer degiştiriyor ve hükümlüye yanm dakikalık soluk alma zamanı bırakıyor. Beş ya da altı vuruştan sonra, sırtı kamçı izleri ile dolu, kıpkınl, mosmor. Her yeri kanamada. tniltiler ve hıçlunklar antsmda... Hınltı sesleri." Bu satırlar Çehov'un 1890 yazında, o zamanki Çarhk Rusyası'ntn sürgün yeri olan Sahalin adasındaki gözlemleridir. Çehov'un bu röportajı gazetede yayımlanınca Çarhk hükümeti, Sahalin adasma müfettişler gönderip durumu yerinde inceletrriş ve işkenceye karşı önlemler almaya çalışmış. Şimdi başka bir zaman diliminde başka bir üikede başka bir insanı dinJeyelim: "Barden korkunç bir haykınş yükseldi. Birisi avaz avaz bagınyor. Cigeri sokülen bir insanın ve insanın ciğerini söken bir başka insanın sesleri... Solunum darhgı çeken bir gencin derin derin nefes alıp venneye çalıştıgını duyuyordum. Biraz sonra soluksuztuk iniltiye döniiştü... Gözlerim baglı oldugundan hiçbir sey görmüyordum. Birileri beni yere yatırmışlar, çorapiannu çütarmışlaniı. Ayak bileklerime bir alet geçirilmişti. Bir manivelanın ya da vidanın sıkıştınldıgım duyuyordum. Öyle bir an geMi ki, ba caklanmı kıpırdatamaz oldum. Bir yag mı sıvı mı süriıyoriardı tabanlaruna? Sonra sopa inip kalkmaya başladı. Herkesin yaşammda çektigi acılar, agnlar vardır... Ancak falakanın verdiği acı hiçbiriyle kıyaslanamaz... Kisinin aklım başından alıyor; ta kemikterine işteyen bir acı duyuyor insan .. Başlangıçta rwg"^y"«^ için kendimi tutnyor dislerimi sıkıyordnm; ama sonra kendimi bıraktım; çünkii ne kadar çabalarsan çabala sesine gem vuranuyorsun; önce bjnrü başiıyor, ardından feryada dönüşiiyor Hayvanlaşıyorsun... CHayın bir de ruhsal yanı var, kendini aşağüanmış olarak göriiyorsun... Beni falakadan çıkardıklannda terden şımşınk olmustum. Bir havuza diişmuşcesine. Tabanlanm şişip yarümasın diye bir ilaçlı su üzerinde dolaştırdılar beni..." Bu zaman dilimi 1972 yüının ekim ayı, bu ülke Türkiye, bu insan llhan Selçuk'tur. tlhan Selçuk kitabını şu satırlarla bitiriyor: "Bana yapılan işkencenin bir önemi yok, Türkiyede işkence kol geziyor; sistemli bir yöntem olarak uygulanıyor. Işkencedeo sakal kalmış, ölmüş, hayatı sönmiiş bunca kişi varken, içinden geçtigim işkence tezgahını anlatmak bana ayıp gibi geliyordu. Yine de okarlanma boşgörün derim." Yalnız sanıklara değil yakınlanna da Bugün işkenceden geçenlerle, işkence konusuna adı kanşan orgeneraller aynı parlamento çatısı altında bulunuyorlar! Işkencenin böylesine olağan bir sorgu yöntemi olması karşısmda Sayın Evren'in "Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, bağlı kalacağma namusu ve şerefi üzerine and içtiği" Anayasa'mn 17. maddesini açıp okuyorum: "Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz." İşkence yalnız sanıklara yapılmıyor, yakınlanna da yapıhyor. Evlerden alınıp götürülüyor babalar, kardeşler; harabe olarak getirilip bırakılıyor sonra. Gazetelerde çıktı bunların hepsi. Ve anayasanın 38. maddesi: "Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlannı suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz." Istanbul'daki tutuklu çocukları bir toplantı yapıp topluca devlete yalvanyorlar: "Babalarımızı dövmeyin!" Babalann öğretmenlere, ya da öğretmenlerin babalara "çocuîdan dövmeyin" diye seslenmeleri bile uygar bir ülkede yadırganacak iken, çocuklann bu yalvarışını hangi uygarlık ölçüsü ile değerlendirmeli, bilmem ki! Bitmeyen işkence Evet Türkiye'de işkence öylesine olağan bir sorgu yöntemidir ki, şu ya da bu kişiyi öne çıkarmanın bir anlamı kalmamıştır. Gün geçmiyor ki gazetelerde işkence haberi çıkmış olmasın. Cilt cilt kitaplar yaaldı. Bin Insanlı, Bin Tanıkh, Bin Belgeli kitaplar... Haftalık dergiler işkence üzerine özel sayılar çıkardı. lşkencecilerin itiraflan, işkence görenlerin tefrikalan yayımlandı, sayfalar dolusu. Işkenceden öldükten sonra kaçarken vunıldu süsU vermek için sırtından kurşunlanan cesetler çıkarıldı mezarlardan. Tutukevlerinde "eceli İnsanlık onuru... "Onurlu toplum onurlu kişilerden oluşur" düşününü içimize sindirmiş olacağız ki Türkiye Cumhuriyeti "onur kırıcı davranış ve cezalann önlenmesini sağlayacak bu sözleşme"yi sonunda imzaladı. Dilerim içtenliklidir bu imza diyor ve Cumhurbaşkanının onuru üzerine içtiği andı kendi kendime yüksek sesle okuyarak yine kendi kendime bir düş kuruyorum: insanlık onuru, işkenceyi yenecek (mi?). EVET/HAYIR OKT\Y AKBAL OKURLARDAN Zübeyde Ana... Türk Kadınmı Tanıtma ve Güçlendirme Vakfı Başkanı Sayın Bayan Semra Özal, 10 Ocak 1988 günü televizyonda yaptığı konuşmada, bu yılı, büyük Türk kadını Zübeyde 'Hanımı' tanıtma yılı olarak değerlendireceklerini, onun adına, projesi Türk mimar ve yonutçulannca hazırlanacak bir Akarçeşme yaptvacaklannı açıkladı. Bu girişimlerini herkes sevinçle karşılayacaktır. Ben bu güzel davranışın eksik yönü kalmaması için bir öneride bulunacağım: Cumhuriyetimizin kuruuttiit Mustafa Kemal'e, Türklerin Atası anlamına gelen, Atatürk soyadı vermişiz. Onu Türk Ulusuna bağışlayan büyük Türk kadınına da, derin bir saygı belirtisi olarak, Zübeyde Ana adı yakışır. Böylece, oğlunun yeni bir düzen vermek amacıyla yeni Türk toplumundan 2590 sayılı yasa ile kaldırdığı sözcükler arasmda yer alan "Hanım" sözcüğünü kullanmamakla devrimlerin özüne bağlılık göstermiş oluruz. Bırakahm alışkanhklanndan kurtulma güçleri olmadığı için bu yasak sözcükleri kullananlar bu yolda gitsinler. Biz yeni kuşakları bu yasa doğrultusunda yetiştirmek zorundayız. "Zübeyde Ana"yı ulusal bilinçle ölümsüzleştirmek istiyorsak, onun için yapılacak Akarçeşmeleri, Okullan, vb'lerini, önerdiğim adla adlandırmahyız. Atatürk'ün, anasımn gömütündeki kaya parçasına yazdırdığı: "'Atatürk'ün Anası Zübeyde, Burada Gömülüdür" yazısı bize iyi bir yol gösterici olabilir. HEKİM EMEKLİ IŞINBtLİMCt RÜŞTÜ ERGUS İki Güncel Konu. .. 24 OCAKTAN BU YANA Fehmi Işıklar "Genel grev gündemdedir" diyor. Prof. Kepenek "Emekçilerin alım gücü 8 yılda yuzde 60 azalmıştır" diyor. Sadun Aren, "HükümBt, faizleri, dışalımı, aklınıza gelebilecek her şeyi serbest bırakır, ama ücretleri serbost bırakmaz. Sendikalar, sözleşmelere enflasyon oranında zam alma maddesini koymalıdırlar" diyor... Buniar emekten yana, emeğin gücüne inanan insanlann saptamalan... Başka gerçekçi saptamalar da var. 24 Ocak 1980'den bu yana nerelere geldiğimizi vurgulayan sayılar! 'Nurlu ufuklar', 'Bir Türkiye'ye bir Türkiye daha katrfıak", "Çağ atlamak" gibi içi boş, gösterişli sözlerle kırk yılımız geçip gitti! Geçen gün Başbakan "beş yıl sonra" her şeyin düzeleceğini söylüyordu! Hep böyte derter; üç yıl, beş yıl kemerleri sıkalım, gerisi kolayl Bana beş yıl daha izin verin sizleri kurtarayım... Benim kuşağım son kırk yılda belki kırk kez duymuştur bu gibi konuşmalan. Boyle bir suzü duyar duymaz bilirim ki, yeni yeni çıkmazlara girmişizdir, yeni yeni sıkıntılar bizleri beklemektedir. 24 Ocak 1980'de bir dolar 47 liraydı, şimdi 1300'ü aşmış. Kişi başına düşen ulusal gelir 1446 dolarmış, şimdi 1200 dolar! 1979 yılında sürümdeki Türk Lirası 182 milyardan biraz fazlaymış, şimdi 3 trilyon 25 milyarı bulmuş! Ya fiyatlar, gündelik gıdalar, yaşamak için gerekli olan nesneler? Sıgır eti son sekiz yılda 24 kat artmış. Beyaz peynir 22 kat, kuru fasulye 24, zeytin 32, tozşeker 24, çiçekyağı 33 kat... 24 ocakta 7 lira olan aspirin şimdi 286 lira, artış oranı yüzde 39!.. Şehiriçi otobus biletleri 4 liradan 200 liraya yükselmiş, yani yüzde 50. Peki emekçinin, memurun, emeklinin, esnafın, dar gelirlinin durumu? Onların yaşama düzeyi bu ölçüdfî asağılara indi. Yüz elli oldu minicik ekmek. İki çocuklu bir aile günde en az altı yedi ekmek almak zorundal 4000 liradan nasıl et alsın? Altı ekmek ise 600 lira! Ayda 25 bin liraya yakın!... Bu, yalnız kuru ekmeğe giden para. Ya öteki nesneler? Eline ayda yüz bin lira geçen kişiler, aileler tam bir yoksulluğa, daha doğrusu açlığa mahkum edilmişlerdir. Son sekiz yılın birbihni izleyen yanlış belki de belirli amaçlar güden politikasının işte sonuçları.. • BASIN KONSEYİ İÇİN Basır. Konseyi kuruluyormuş. Bu Konsey ne yapacak, ne edecek, nasıl etkili olacak, bunu bilemiyorum. Bu konuda düşuncelerimi daria önce de yazmıştım. Türlü denetimlerle karşı karşıyayız. Anayasa var, yasalar var, savcılar var, gazetelerin sorumlu müdürleri var, bütün buniar gazetecileri, yazarları denetliyor. En önemlisi de gazetecinin, yazarın kendi özdenetimi var. Şimdi bir de Basın Konseyi adıyla bir Konsey oluşturulup yazariarı 'kontrol' altında tutmak istiyorlar! Bu girişimin içinde iyiniyetli arkadaşlann adlarına rastlıyoruz, ama iyiniyet yetmiyor, geleceği, geleceğin ne)er getirebileceğini de görmek gerek... 27 Mayıs'tan sonra Basın Şeref Divanı kurulmuştu. Bu Divan etkili bir çalışma yapamadı. Zamanla Divan'daki üyelenn çoğunluğu sağcı kişilerin eline gecti. Burhan Arpad'ın başına geleni anımsıyorum. Bir sağcı yazarla giriştiği tartışma yüzünden Divan'ca kınanmıştı! Şimdi de bir Konsey kuruyorlar. Ne için? Yazar, gazeteci arkadaşlan kontrol ahında tutmak için! Ben 'Konsey' sözcüğünden ürkerim. Böyle Konsey'lerin nelere yol açtığını görmedik mi? Basın Konseyi de özgür düşünceyi, özgür tartışmayı, araştırmayı, denetlemeyi basının elinden alacak bir niteliğe bürünürse ne yapacağız o zaman? Şimdilik 530 basın mensubu bu sözleşmeyi imzalamış. Oysa Istanbul Gazeteciler Cemiyeti Başkanı'nın dediği gibi, "Türkiye'de san basın kartı sahibi 4786 gazeteci var." Temsil açısından 500 sayısı yeterli midir? Değildir. Gazeteciler Sendikaları, Çağdaş Gazeteciler Derneği böyle bir Konsey'e karşıdır. 'Cumhuriyet' kadrosundaki arkadaşlarımız da öyle. Diyelim ki Konsey kuruldu. Benim bir yazım şu ya da bu nedenle Konsey'de kınandı. Ben böyle bir kınama karşısında boyun egecek miyim, yazdıklanmı Konsey'in tutumuna göre ayarlayacak mıyım? Böyle bir Konsey'in oluşturulmasını en çok isteyenlerin Cumhurbaşkam ve Başbakan olması da anlamlı değil midir? Basın Konseyi basındaki bir 'azınlık'ın ürünüdür. Öyle de kalacağa benzemektir. Özal iktidarı, basını türlü kayıtlarta baskı altında tutmak hevesindedir. Vuralhan olayında da görüldüğü gibi gerçek gazetecilik, araştırmacı yazarlık, iktidarca ortadan kaldırılmak istenmektedir. özal'ın 'yarına iki buçuk parti, iki buçuk gazete kalacaktır' dediğini biliyoruz! Basında da yalnız kendinden yana kişilerin ayakta kalmasını sağlamak, halktan yana, gerçekten yana olan insanları 'tasfiye' etmek açıkça sürdürülen bir politikadır, bir hesaptır. Böyle bir hesaba 500 arkadaşın bilerek bilmeyerek araç olması üzücüdür. 02874 Nolu 11.12.1984 tarihli emekli resmi PTT kimlik kartımı kaybettim. Hükümsüzdür. NVRETTİN SÖNMEZ 1727 yaslarmda bayanlar lngiltere'de çocuğa bak, karşılığında lngilizce öğren. 158 53 42 Hayvanlann rahat yaşayabUecekleri bahçeler neden kurmuyoruz? Hayvanat Bahçekrinin kuruluşundaki amaç, değişik türdeki hayvanlan insanlara tanttmak ve insanlara hayvan sevgisini kuşaktan kusağa asüamaktır. Bazı kişiler vardır ki hayvanlardan nefret eder. Onlar için ne yaparsantz yapm hayvanlan sevdiremezsiniz. Bu tür insanlara söylenecek bir tek sö'z var o da şu: "Dünyanın en güzel duygusu hayvanm size bir şeyler söylemek istercesme bakmast"dv. Ama beni üzen ülkemizdeki hayvanat bahçekrinde buhatan hayvanlara gereken önemin gösterümemesi Ben bizdeki hayvanat bahçelerini bir anlamda 'hayvan hapishanesi'ne benzetiyorum. Bu tür bahçelere mutuı olmak, hayvanlarla biraz olsun iç içe olmak için giden insanlar, muthduktan çok üzüntü ile çıkıyorlar. Hayvanlann bakımsızhğt, sakathklan, kafeskrinin küçüklüğü, bazı insanlann onlara karşı gaddar lavranışt, hayvanseverleri kahrediyor. Ben, hayvanlann sevümediği bir ülkede insanlann da fazla sevüemeyeceği görüşündeyim. Hayvanlann da insanlar gibi birçok duyguya sahip olduklan bilim adamlarmca kanulanmıştır. Bu duygulann en basında onlann özgür yaşamlan gelir. öyleyse neden küçük kafesler yerine açtk hayvanat bahçeleri kurmuyoruz onlar için. Tüm yetküüer, tüm hayvanseverler, tüm insanlar neden bizi muthi eden ve dünyanın her köşesinden getirümiş değişik türdeki hayvanlann mutht yaşayabUecekleri hayvanat bahçeleri kurmuyoruz? ECE SOYDAM YENÎŞEHtR ANKARA VEFAT VE TEŞEKKÜR Sevgili aile büytlğümuz, çok kıymeüi varhğımız, "Edime'nin canlı tarihı, Rıza Babası" Edime eski belediye başkanlanndan; gazeteci, yazar, Güven Sigorta Edirne Temsilcisi, mali müşavir AÜ RIZA ATAKTÜRK'ü 19/1/1988'de kaybettik. Rahauızhğı sırasında gösterdikleri yakın ilgi ve çabahmndan dolay. Edirne SSK Hastanesi degerli doktorlan ve çahsanlanna,rahatsLzhğındave vefatından sonra çok yakın ilgisim gOrdüğümOz Edirne Valisi Sayın Yümaz Ergun ve Edirne Belediye Başkam Sayın lbrahim Ay'a, Edirne Vahligi ve Edirne Belediye mensuplanna, hastahk ve vefatını duyuran Edirne ve tstanbul basınına, TKT'ye, gerek hastahğında ve gerekse vefatından sonra blzzac gelerek, telefon, tclgraf, mektupla saghk ve başsaglığj dileyen, acınnzı paylaşan, cenaze törenine katılan, çiçek gönderen tüm kuruluş, akraba, dost ve hemşehrilerimize sonsuz şakranlannuzı sunanz. Eşi: Hadiye Ataktürk Çocuklan: Nurhan • Saadet Ortaç, Sema Saatçıoğlu, Serhat Jane Ataktürk, Fuat • Sıdıka Erçetin, Seliın Esin Ataktürk ve tonınlan Telefon NumaralanmızDeğişti 13241O8(l2Hat) TEŞEKKÜR Svn ve belimdeki ağnlann tedavisinde bilinçli teşhisiyle beni sağhğıma kavuşturan SSK, Istanbul Hastanesi bakteriyoloji servisi, inf. hastabklan ve klinik mikrobiyoloji As. Sayın Dr. ENGİN TUNÇKAN ATa Röntgen Şefi Ferhat Dikses, Aü Güneş, Seyfı Kırca, Zekiye Ceyhan ve Cevat Karaduman'a teşekkür ediyorum. AHMET KULAKAÇ PAZARUWIAA.Ş. 26009 edı^ v 28409 eex tr Teletex 1838203 edıpa tr Fax (1) 148 64 26 Tuvana Organizasyon sunar: Türkiye'de ilk deta Hüsrev Gerede Cad. No: 126 TeşviKiye 80200 Istanbu! MUHABBETRESİTALİ (Devtorin müzik ziyafcti) Canımız, oğlumuz, abimiz ŞERAFETTİN ATALAY. Türkiye İşçi Partisi 19651971 Amasya il Başkanı tLAN ANKARA ONBtRİNCt ASLÎYE HUKUK MAHKEMESt'NDEN Dosya No: 987/455 Davaa Mustafa Güngörmez tarafmdan davah Nazife (Nazire) OOngönnez alcyfaine afiian bofamna davasının yapüan yargüanması sırasında: Davaa dava dflekçtsinde davah Nazife (Nazire) Güngörmez'in adresini Kayaş Cad. Kantar Karşısı No: 181'de Fahrettin Güngör yanında MamakAnkara adresinde olduğunu bOdirmiş, amlan adreste tebügai yapdmak uzere davalıya davetiye gonderilmjs, davetiye usulflne uygun yapılmadığı ve davabnın da adreste bulıınmadıgi, yapılan tüm zabıta araşonnalarına ragmea davahnın tebligata yarar adresinin de tespit edücmenıesi nedeniyle davah Nazife (Nazire) Gungörmez'e dava Ozeti ile davetiyenin ilanen tebüğine karar verümiş olkp durusma 29.2.988 günü saat 10.35'e bırakıhniîUr. Belirtflen gün ve saatte adı geçen duruşmaya lcatilmadıgı veya kendisini bir velrille de temsil ettirmedigi takdirde yargüamaya yokluğunda devam wfilwrti ve gerektiginde hüküm verüeceği ilanen teblig olunur. 19.1.1988 MUHLİS AKARSU YAVUZ TQP MUSA EROGLU 30 Ocak 1988 cumartesi Bahçelievter Ünverdi Sineması saat 20.00 Tel: 575 45 93 MfldÖR ÖZCÜN MÜZİK YAPIM S£LPA PAĞCA* SUNAR Ölümünün 17. yılında o günün heyecanı ve sıcaklığı ile anıyoruz. AİLESİ Bayanlar, çocuk bakarak İngilizceyi öğrenmeyi ancak Aupairlik yaparak gerçekleştirebilirsiniz. 158 53 42 ANKETÖRLER ARANIYOR 155 29 00 156 04 68 Nüfus cüzdammı kaybettim. Hükümsüzdür. TURAP SA TILMIŞ DESTE CÜNAYDIN CANIMI YOLUNA KOYDUCUM Tüm Plakçılarda Stuflyo Degışım Toraneister SEZER BAfiCAN I M.Ç 6 Blok 6506 Unkapanılst Tel 512 58 32 Müzlk oünyasında işte Arşiviik Dir Kaset darıa