25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER zırlanıyordu. Demek ki. 1940'ların ikinci yarısında, henüz demokratikleşmenin ilk adımlarını atmaya hazırlanan Türkiye'de 1933 kanunu fazla otoriter, yani demokrasiyle bağdaşmaz kabul ediliyordu... 1946 Üniversiteler Kanunu, rektör ve dekanlarla yetkili kurulların seçimine, özerklik bağlamında bir çözüm getirmiştir. Söz konusu kanunun gerekçesinde yer alan bu konuya ilişkin görüşler. YÖK'ün "kurucu babaları"m utandırabilecek niteliktedir. Gerçekten, gerekçenin başında "Tüm uygar ülkelerde üniversitelerin yonetim şekilleri çeşitli etkenler altında değişebilir, ancak bu ülkelerde üniversiteleri birleştiren ortak temel, onların bilimsel, yönetsel ve akçalı özerkliğe sahip olmalandır" denildikten sonra, aynen şu değerlendirme yapılmaktadır: "Üniversiteler gibi çeşıtli bılgi ve uzmanlığa aynlmış kurumlann merkezden ve bir elden, hiyerarşi esaslan içinde yönetilmesine imkân yoktur. Böyle bir yönetim şeklı, kuruluş devırlerınde fayda verse bıle, fakülte ve üniversitelerin gelışmesinı sağlayamaz; üniversiteler ancak kendilerıni oluşturan birçok untteler halinde ve her unite kendı içinde kurulacak kurullar ve bunların seçtikleri başkanlar tarafından yöneıilmek, dığer bir deyımle, üniversite kurulları butun universite elemanları tarafından yöneıilmek lazım gelir Üniversite üyeleri için arastırma, öğretim nasıl bir gorev ise, kendi kurulunu kendisi yönetmesi de aynı suretle bir görevdir. Bulün modern dunyanın kabul etıiği sistem budur. Ve üniversiteler ancak boyle bir yönetim şekliyle ge/işmişlerdir" (2j. 3) 1973 Üniversiteler Kanunu ve Yöneticilerinin Seçimi (3). 1973 tarihli ve 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu ise, hiç kuşkusuz üniversite ve fakülte yöneticileriyle yetkili kurulların seçiminde daha ileri, daha demokratik hükumler getirmiştir. Bunda, üniversitelerin yönetsel özerkliğini anayasa hükmü haline getiren 1961 Anayasası'nın başlıca etken olduğu açıktır. 1750 sayılı kanunun en belirgin şanssızlığı, tıpkı 1961 Anayasası gibi toplumumuzun çok bunalımlı bir doneminde uygulanması olmuştur. Gerçekten. üniversitelerimiz kendi içlerinde gerek nitel gerek nicel bakımlardan donuşüm değişim sancıları yaşarken, buna toplumsal siyasal çerçeveden gelen dış etkenler de eklenmiş, sonuçta üniversiteler kimi zaman durma noktasına gelmiştir. Bu durum, üniversitelerdeki gelişmeleri endişeyle izleyen gerici, muhafazakâr otoriter pek çok çevreyi gizliden gizliye sevindirmiştir. Öyle ki, başlangıçta universite olayları diye nitelenen ve oğrenci unsurların da yer aldığı şiddet olayları, universite dışına taştığı halde, üniversiteler bu çevrelerce sistemli bir biçimde "problem odakları" olarak gosterilmeye devam edilmiştir. 12 Eyiul yonetimi bu nedenle Üniversiteleri kendine en elverişli, en olgun "operasyon alanı" olarak bulmuştur. İşte unlü 254"? sayılı Yuksek Öğretim Kanunu boyle bir ortamda hazırlanmış ve "reform" kisvesi altında yurürlüğe konulmuştur. Yeri gelmişken hemen belirtelim ki, 1750 sayılı kanun da her bakımdan mükemmel. dinamik, yaratıcı ve demokratik bir üniversite gereksinimini karşılayan bir kanun değildi. Zaten, hiçbir kanun, hiçbir hukuksal düzenleme tek başına bu özlemlere cevap veremez. 1750 sayılı kanunu özlemle aranır hale getiren, 2547 sayılı YÖK Kanunu ve ona dayanan "uygulama faciası" olmuştur. 4) 1982 YÖK Kanunu Donemi Üniversitelerimizde yönetsel özerklikten niçin vazgeçildiği, üniversite yöneticilerinin kendi kurullarınca seçilmesi yöntemine neden son verildiği şu gerekçelere bağlanmıştır: a) YÛK kurucuları, Prof. Malche'ın yukanda naklettiğımız iinlü goruşune "dört elle" sarılmışlardır. "...tlgilHer fena hâkimdirler. Onların oylanna başvurulmalı, fakat verdikleri oyların bağlayıcı olmaması sağlanmalıdır (yani, karar başka makamlarca verılmelıdirj" b) "1946 ve daha sonrakı yıllarda yururluğe giren 4936, 115 ve 1750 sayılı kanunlarda, üniversitelerin özerkliği, yöneticilerin kindi kurulları tarafından seçilmesi, kararların kurullar tarafından alınması şeklinde anlaşılarak değerlendinlmislır. Ancak zamanla ve lecrube ile gorulmuşlür ki, üniversite yöneticilerinin öğretim uyelerinın oyları ilegörev başına gelmeleh, bir kısım üniversitelerde hiziplerin ohışmasına ve kutuplaşmalara yol açmıştır. Öte yandan, bazı ünıversiıelerde rektör ve dekanlar, haftalar ve hatta aylarca süren turlardan sonra seçılebılmişlerdir." (4). Bu iki ana gerekçeye yarından sonraki yazımda cevap vererek, YÖK sisteminin eleştirisiyle sonucu sunacağım. (2) Hirsch, a.g«.. C II. s. 775. (3) 1961 Urih ve 115 unılı Lniversilekr kanunu. inceledigimiz konuda 1750 sayılı kanunla tru>uk benzerlik gbsterdiginden daha >eni tarihli olanını alma)i u>gun görduk. (4) 1981 Yuks«kögrelim Reformu ve tki \ıllık lygulama Sonuçları (broşurl, Ankara 1983. s. 6. 18 AĞUSTOS 1987 Demokratik Açıdan Rektör Atamaları 1946 Üniversiteler Kanunu, rektör ve dekanlarla yetkili kurulların seçimine özerklik bağlamında bir çözüm getirmiştir. Söz konusu kanunun gerekçesinde yer alan bu konuya ilişkin görüşler, YÖK'ün "kurucu babaları"nı utandırabilecek niteliktedir. DOÇ. DR. MAKSUT MUMCUOĞLU Son rektör atamalan basınımızda salt haber niteliğiyle yer aldı, sorunun asıl anlamlı boyutu ortaya konulamadı. Gerçekten sanki merkezi idare içinde yer alan önemli makamlara birer atama yapılıyordu. Böylece, 12 Eylül Otokrasisi'nin "en planlı icraatı", "demokratikleşme, normalleşme ' sözleri arasında biraz daha kök salıyor, otokratik yöntemler üniversitelerimizde olağan bir yönetim/yaşam biçimi halini ahyordu. Oysa bu atamalar, sadece üniversite özerkliğini değil, bizzat demokratik siyasal sistemin özünü de ilgilendiriyordu. Konuyu universite yaşamına yabancı geniş okuyucu kitlesine ozellikle son beş yıldır üniversitelerde okuyan ve üniversitelere gitmeye hazırlanan genç kuşaklara gereği gibi anlatabilmek için bazı ön açıklamalatda bulunmayı zorunlu görüyoruz. 1) 1933 Kanunu ve Üniversite Yöneticilerinin Seçimi Ülkemizde, modern anlamda üniversitelerin ortaya çıkışı oldukça yenidir. 31 Temmuz 1933'te çıkarılan 2252 sayılı kanunla Istanbul Darülfünunu kaldınlmış ve yerine tstanbul Üniversitesi kurulmuştur. 2252 sayıiı kanun hazırlanırken hem Darülfünun döneminin aksakhkları gözönünde tutulmuş, hem o günün Türkiyesinin özel koşullanndan doğan otorite kalıplarından ayrılmamaya özen gosterilmiştir. Bu nedenle rektörün atanmasında, Milli Eğitim Bakanının yazılı teklifi uzerine Cumhurbaşkanınır. onayı, dekanların atanmalarında ise, rektörün yazılı teklifi ile Milli Eğitim Bakanının atama yapması yöntemleri getirilmiştir. O yıllarda (193233) yeni kurulması düşünülen Istanbul Üniversitesi ile ilgili bir rapor hazırlamak amacıyla Türkiye'ye çağnlan İsviçreli Prof. Albert Malche'ın, üniversite yöneticilerinin seçimine ilişkin görüşlerinin yetkilileri adamakıllı etkilediği anlaşılmaktadır. Prof. Malche, raporunun başlannda bu konuda şöyle demektedir. "En çok eleştıri yönellilen noktalardan birı de profesörlerin seçim şekilleridir. Bu, çok önemli bir sorundur. Hiçbir sorun, üniversitenin geleceği için bu kadar onemh değildir. Halen uygulanan sisteme gore, boş bulunan kadrolara hoca seçimini, ilgili Obiir hocalar yapmaktadırlar... tlgiüler fena hâkimlerdir. Onların oylanna başvurulmalı, fakat verdikleri oyların bağlayıcı olmaması sağlanmalıdır." II). 2) 1946 Üniversiteler Kanunu'nda Yöneticilerin Seçimi Türkiye'nin ilk üniversitesi olan İstanbul Üniversitesini 1944'te kurulan İstanbul Teknik Üniversitesi izlemiş, 1946'da ise, 4936 sayılı kanunla hem eskisine kıyasla çok daha ileri ve demokratik hükümler içeren bir üniversiteler kanunu çıkarılmış, hem de bu kanunla ülkenin üçüncü üniversitesi olan Ankara Üniversitesi kurulmuştur. Burada bir saptama yapmak gerekiyor. 1946 haziranında, gerek dayandığı temel felsefe, gerek getirdiği hukümler bakımından 1933 tarihli Üniversite Kanunu'ndan her anlamda daha çağdaş yeni bir üniversiteler kanunu çıkanlması hiçbir şekilde rastlantı değil. Çünkü II. Dünya Savaşı yeni bitmiş, Türkiye'nin içine girmek istediği demokrasi cephesi bu savaştan zaferle çıkmıştı. Bu dönemde yalnız üniversiteler kanunu değil, demokrasiye geçişte tam bir ayak bağı oluşturan Cemiyetler Kanunu değiştiriliyor, yeni bir sendikalar kanunu ha PENCERE Yazanmız ilhan Selçuk yıllık izninin bir bölümünü kullandığından yazılarına bir süre ara veriyoruz. OLUM Biricik varhğımız, CHP Eski Belediye Meclisi Uyelerinden, yitirdik. Cenazesi 18.8.1987 Salı günü öğle namazını müteakip Kasımpaşa Büyük Camisi'nden kaldınlacakur. AIİ BULUTu AtLESt VEFAT VE TEŞEKKÜR Arguvan Koçikler eşrafından aüe büyüğümüz, babamız, SÜLEYMAN YILMAZ'ın cenazesine katüan, telefon ve telgTafla başsağbğı dileyen, evimize kadar bizzat gelerek acılanmızı paylaşan tüm Arguvan'lı dost, akraba, komşu ve arkadaşlarımıza içtenlikle sonsuz teşekkürlerimizi sunanz. (II Hinwh. E. (Der.), Dunva L'ni>«rciteleri vt TurVjve'de Univcrsilelerin Olişmesi. htınbul 1950, C.l. s. 239. AİLESİ NESİN VAKFI'NA İŞÇİ ARANIYOR Profesyonel şoför ehliyeti bulunan işçi, temizlikçi, çocuk bakıcısı aranıyor. Konut, yemek, giyim, yakacak, sağlık ve başka gereksinmeleri karşılanacak, sigorta ettirilecek. Çocuksuz karı koca çalışabilir. Erkekler askerliğini yapmış olmalı. istekliler, aşağıdaki adrese özgeçmişlerıni yazarak mektupla başvursunlar. Nesln Vakfı, P.K. 5 Çatalca/İstanbul HESAPLAŞMA BURHAN ARPAD OKURLARDA1V Şişli Belediyesi 'n den açıklama bekliyorum Harbiye Parkı'nın devamı Maçka Oteli'ne karşı olan köseye kadar uzantr. Parkın bu tarafında hayli sık ve yüksek ağaçlar vardır. Ağaçlar muhteşemdir, fakat zemin bakımsız ve toz yığınıdtr. Bu bölüm serseri ve alkoliklerin barınma yeri ve Nifantaşı Şamdan 'ın çöp deposudur. Gece de Şamda 'nın araba parkı olarak kullanıiır. Bazan gündüz de arabalar bahçeye girer ve park ederler. Defalarca şikâyerte bulunduysam da netice alamadım. Geçenlerde zabıta arabası park kenannda idi. Birisi sivil. diğeri resmi iki memur arabadan indiler. Aynı şikâyeti onlara yapttğımda şu cevabı aldım: "Yakında buralar muteahhide verilecek, işhanı yapılacak, o sebeple öylece bırakıyoruz" Hayret ettim ve üzüldüm. O güzel ağaçlar kesilecek ve işhanı olacak. Bu sözun hakikat olup olmadığmtn Şişli Belediyesi yetkililerinin ağzından duymak istiyorum. Bu yazıma cevap verileceği ümidiyle saygılarımı sunarım. .VERİMAN A TAM AN "İnsanları Seveceksin!" Savaşa karşı savaş açmış dünya yazarları arasında Erich Maria Remarque'ın ayrı bir yerı vardır. Remarque, başarının doruğuna ulaştığı "Batı Cehpesınde Yeni Bir Şey Yok' ve "Dönüş Yolu" romanlarında, savaşı gerçek yüzüyle anlatır. Yalın süslemesiz bir anlatımla. Okul sıralarından koparılıp savaşa, korkunç ölümlere itilmiş gencecik insanlar, ilk anların sersemliğinden kısa sürede kurtulunca. acı gerçekleri görürler. Yurt sevgisı, mılliyetçilik sözlerinin abartmasıyla kısa sürede toparlanırlar, nasıl da aldatılmış olduklarını kavrarlar. Cepheden canını kurtarmış genç askerlerin savaş sonrası durumları daha da acıdır. Remarque, ikinci romanı "Dönüş Yolu"nda, milliyetçılik yurtturmacasıyla maskelenmış Alman faşizminin içyüzünü bütün çirkinliğiyle gözler bnüne sermektedir. Remarque ve arkadaşları, yarıda bırakmış oldukları okulda savaş sonrası buluşurlar, acı ve gülünç durumlarla karşılaşırlar. Okul direktörü parlak bir konuşma yapar: "Yurt savunması için sevinçle koşan ve onur alanlannda kalan öğrencilerimizi ozellikle anmalıyız. Yirmi iki arkadaş aramızda değil. Yirmi iki savaşçı, askerliğin onurlandırıcı ölümüne ulaştı. Yirmi iki yiğrt, yabancı topraklarda savaşın gürültüsünden kurtulmuş olarak dinlenmekte ve yeşil çayırlar altında sonsuz ve ölümsüz uykularını uyumaktadır." Direktörün bu sözlerine sinırlenen genç Willy: "Yeşil çayırları! Yeşil çayırlar!" diye homurdanır. "Mermi çukurlarının çamurlarında parça parça olmuş ve batağa saplanmış yatıyorlar. Biz buraya şarkı dersine gelmedik. Yiğitçe ölüm.. Küçük Hayerın nasıl öldüğünü öğrenmek ister misiniz? Bütün gün dikenli tellerde asılı kaldı ve feryat ettı. Bağırsakları makarna gibi fırlamıştı karnından. Sonra yeni bir isabet aldı ve parmakları uçtu. İki saat sonra bacağının bir parçası uçtu. Hâlâ ölmemişti. Sağlam kalmış eliyle bağırsakları karnına tıkamaya çabalıyordu. Yanına vardığımızda kalbur gibi delik değişikti. Yürekliyseniz anlatınız anasına onun nasıl öldüğünü..." Remarque'ın dördüncü kitabı olan "Insanları Seveceksin!" romanı, Alman faşizminden canlarını kurtarmak için yabancı ülkelere sığınmış on bınlercs insanın sınırlar arasında kovalanmasını gözler önüne sermektedir. Pasaportlarının süresi dolmuş ya da vize alamamış insanlar bir sınırdan ötekine kovalanmaktadır. İnsanoğlunun var sayılmasının kimi kâğıtlara ve damgalara bağlı sayıldığı bir dönem başlamıştır. Remarque. 1942'de isveç'te yayımladığı yeni romanına Batı burjuvazisinin acı gerçeklerinı daha iyı belirtmek ister gibi, Musa Peygam1 ber'in Sinatepesınde yüce Tanrıdan esinlendiği "On Buyruk 'tan, "Yakınlarını Seveceksin!" seslenişini başlık seçmiştir. Insanların insanlara ne denli kötülükler yapabıleceğini çarpıcı bir alaycılıkla belirtmek ister gibi! Roman, başlıca kişileri olan Steiner. Kern, Ruth üçlüsü çevresinde gelışir. Romanın başlığı "Liebe Deinen Naechsten" Musa Peygamber seslenişini, "İnsanları Seveceksin!" diye aktarmayı Remarque'ın insancıl ve eyrensel yapısına daha uygun buldum. 1956 yaz aylarında İsviçre'de, Asona göl kentinde bir süre söyleştiğim Remarque'a bunu ve nedenini anlatmıştım... içtenlikli birgüiümseyişle "Doğru yapmışsınız!" demişti, "Böylesi daha anlamlı olmuştur, Türk okurları için." İnsanları Seveceksin romanında tanıdığım Remarque kişi1 lerine çok benzeyen insanlara 19331945 yıllarında İstanbul da, Tünel ve Galatasaray arasında kimi çay ve pasta evlerinde, birahanelerde, kitapçılarda, ucuz lokallerde ve restoranlarda rastlamıştım. Gölge gibi yürür, fısıltıyla konuşur. ürkek bakışırlardı. Saatlerce otururlar, gazete ve dergılerı birçok kez gözden geçirirler, radyoların haber saatlerinde kulak kesilirlerdi. Yine o yıllarda çoğu Türk aydınları da ürkek ve korkulu ys. şadılar. Karaltılı geceler, sıkıyönetim, acımasız gizli polis, tutuklamalar, sürgünler, işkenceler! "Güvercın" sözünün, "Barışa selam!" seslenişinin suç sayılabildiği o 19401945 yıllarında, tek parti örgütü dışında dergi yayımlamak, resim yapmak, sergi açmak, bir toplantıda özgürlük üzerine konuşma yapmak yüreklilik isterdi. O günlerden günümüze yarım yüzyıl akıp gitti. Arpa boyu yol alındı, diyebilir miyiz? O yılların yiğit dostlarımdan çoğu yitip gitti. Dostlarım Lutfi Erişçi ve Faris Erkmen'i özlemle kucaklarım! Sınav kâğıtlan yvniden incelensin 198687 öğretim yılında haziran dönemi sınav sonuçlan tam bir kıyımı yansıtmaktadır. Son sımf öğrencilerinin büyiik bir kısmı "tcra tflas", "Deniz Tkareti Hukuku", "Devletler Özel Hukuku", "Miras Hukuku". "Genel Kamu Hukuku" gibi derslerden başansız görülmüştür. Bizler son sımf a getinceye dek başarılt oluyorduk da son sınıfa, mezun olma aşamasma gelince mi başansız olmaya başladık? Sınav sonuçlanna itiraz etmemize rağmen, kâğıtlarımızın incelenmesine gerek görülmedi. Adı "hukuk" olan fakultenin öğrencileri olarak hocalarımızı adalete çağırıyor ve sınav kâğıtlarımızın başarunıza uygun şekilde değerlendirilmesini istiyoruz. t.Ü. Hukuk Fakültesı Tek ve Çift numaralı bir grup oğrenci Kültürlü insan ilişkilerinde başarılı bay ve bayan ELEMANU\R, seçkin bir gazetenin abone kampanyasında tam gün ya da yarım gün çalışarak yüksek gelir elde edin. Her keseye uyar... her cebe sığar! A liı.ı U 'j::ı Alaykosku Caadesı, Ervılmaz Sokak No 13 CağaloğluISTAMBUL Jl T.C. GAZİANTEP 1. SULH CEZA MAHKEMESİ HÜKÜM ÖZETİ Esas: 1985 8^9 Karar: 19862719 Hakım: M.Muıı Yersel25168. Katip: Haşim Can, Sanık: Abdülmetin Olçal. Mustafa Kemal veSe\ım'den olma 1955 doğumlu merkez Şıhsalman Mahallesi nufusuna ka>itlı, halen Öğretmene\leri Mahallesi Hakkı Cankat Sokak 52 savılı \erde oturur, 1 çocuklu, Türk, Islam, un imalatçısı. Suç: Gıda Maddelerı Tuzuğune Muhalefet. Suç tarıhı: 29.4.1985. Yukanda açık kimliği >azılı sanık hakkında mahkememize açılan kamu davasının yapılan ve bitirilen açık yargılaması sonunda; Samğın eylemine uyan TCK. 398,647 Sk. 4/1, TCK. 72, 402 maddeleri gereğince 320O0 TL. ağır para cezası ile cezalandırılmasına. 3 a> meslek ve sanattan mennine, 7 gün işyerinin kapatılmasına, huküm kesinleştiğinde masraflarının bilahere sanıktan alınmak uzere Ankara, İstanbul se lzmir'de yayımlanan, tırajı yüzbinin uzerindeki bir gazetede, aynca Gaziantep'ıe yayımlanan bir mahalli gazetede derhal ılanına. Dair verilen karar sanıâın >okluğunda açıkça okunup. usulen anlatıldı. 15.12.1986 Bas.n: 27162 T.C. GAZİANTEP 1. SULH CEZA MAHKEMESİ KARAR ESAS: 1986 393 KARAR: 1987/63 HAKIM: M. Muti Yersel 25168 KATIP: Haşim Can SANIK: Mehmet Ali Bilkenli; Yusuf ve Ayşe'den olma 1948 doğ. îslahiye Çubuk koyu nufusuna kayıtlı halen ilimız Yukarıbayır mahallesi 30 Sk. 14 sayılı yerde oturur, 5 çocuklu, Türk. tslam, yoğurtçu. SLÇ: Gıda Maddeleri Tüzuğu'ne muhalefet. SUÇ TARIHİ: 6.1.1986 Yukanda açık kimliği yazılı sanık hakkında mahkememizde yapılan \e bitirilen açık yargılaması sonunda: samğın eylemine uyan TCK 398, 402 maddeleri gereğince 5000 TL. ağır para cezası ve 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına. ayrıca samğın 3 ay müddetle meslek \e sanattan menni ile işyerinin 7 gun süre i!e kapatılmasına, karar kesinleştiğinde Ankara, İstanbul \e İzmir ilinde yayımlanan tirajı 100.000'in uzerinde, ayrıca mahalli gazetede yayımlanmasma, masraflarının sanıktan alınmasına, samğın yokluğunda açıkça okunup usulen anlatıldı. 21.1.1987 Basın: 27165 Ektralite 1O Kodak ailesinin hem akıllı, hem de en hesaplı fotoğraf makinesidir Ektralite 10. Herkes alabilir... sadece 30 bin liradır. Evet, 30 bih lira! Üstelik her cebe girer (hatta mendil cebine), her ışığa, herkoşula uyar... Ne metre, ne poz ayarı ister. Elektronik flaşlı, keskin gözlü Ektralite 10, canlı, pırıl pırıl fotoğraflar çeker! Ektralite 10, ücretsiz 1 kutu Kodacolor Gold ilOfilm, kullanma kılavuzu ve flaşı için 2 adet kalem pille birlikte en yakın fotoğrafçıda sizi bekliyor... Ne dersiniz... r ~ M ~ ^ ' bu fotoğraf M FotOÖraf K o d a k makinesi alınır ÜrÜnlerİ değil mi? n ı C TR Q T . C ı DiS T D B.T'PU I I T.C. MALİYE VE GÜMRÜK BAKANLIĞI HESAP UZMAN YARDIMCILIĞI GİRİŞ SINAVI Maliye ve Gümrük Bakanlığı Hesap Uzmanlan Kunılu Başkanhğı'nca 23, 24 ve 25 Kasım 1987 günlerinde Ankara, İstanbul ve lzmir'de Hesap Uzman Yardımcılığı giriş sınavı açılacaktır. SINAVA KATILABİLMEK İÇİN; a) Devlet Memurlan Kanunu'nun 48'inci maddesinde yazılı niteliklere sahip olmak, b) 1.1.1987 tarihınde 35 yaşını doldurmamış bulunmak. c) Eğitim suresi en az dört yıl olan, siyasal bilgiler, iktisat, işletme, hukuk, iktısadi ve idari bilimler fakülte ve yüksekokulları veya aynı süre eğitim veren ve bunlara eşitliği Yüksek öğretim Kurulu'nca kabul olunan benzeri yabancı fakülte veya yüksekokulların birinden mezun olmak gerekmektedir. Sınavlara girij şartlarım ve sınav koşullannı gösteren broşur ile başvuru formu, Hesap Uzmanları Kurulu Başkanlığı ve kurulumuzun Ankara, İstanbul ve lzmir Grup Başkanhkları'ndan sağlanabilir. lsteklilerin 2 Kasım 1987 günü akşamına kadar Maliye ve Gümrük Bakanhğı Hesap Uzmanlan Kurulu Başkanlığı AN'IC^RA adresine belgeleri ile birlikte yazılı olarak başvurmalan du>Tjrulur. Basın: 26567 MALİYE VE GÜMRÜK BAKANLIĞI'NDAN MALİYE MÜFETTİŞ YARDIMCILIĞI GİRİŞ SINAVI Maliye ve Gümrük Bakanlığı Teftiş Kurulu Baskanlığı'nca 5 Ekim 1987 pazartesi günü saat 09.00'da Ankara ve lstanbul'da Maliye Müfettiş Yardımcılığı Ginş Sınavı açılacaktır. SINAVA KATILABÎLMEK İÇİN a) Devlet Memurlan Kanunu'nun 48'inci maddesinde yazılı niteliklere sahip olmak, b) 1.1.1987 tarihi itibariyle 30 yaşını doldurmamış bulunmak, c) Siyasal Bilgiler, İktisat, Hukuk, lktisadi ve İdari Bilimler Fakültelerinden, lktisadi ve Ticari llimler Akademilerinden, (veya e$itleri olan yundışı fakülte veya Yüksek Okullardan) birinden mezun olmak gerekmektedir. Sınavlara gıriş şartlarım ve sınav konulannı gösteren kitapçık ile başvuru formu yukanda belirtilen eğitim kurumlarından, Ankara'da Teftiş Kurulu Başkanlığı'ndan, İstanbul ve lzmir Defterdarhklarında Maliye Mufettişlerinden sağlanabilir. lsteklilerin gerekli belgelerle birlikte en geç 25 Eylül 1987 cuma günu çalışma saati bitimine kadar Teftiş Kurulu Başkanlığı'na bizzat \eya posta ile başvurmalan (postada vaki gedkmeler dikkate alınmayacaktır) gerekmektedir. llan olunur. (Basın: 22369) Kodak renktir BURLA
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear