Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURÎYET/TO 17 AĞUSTOS 1987 Plasterli Susturma Operasyonu Nihayet "onay güıtü"'gektL Her evde bir yerine enazmdan üç ampulyanmaya başladı Sakret, o sırada keyfinden karnını kaştyordu. Çevresmdeki 'büe" Sakret'in bu zaferiyleSakretten dahaçok kendinden geçmişti. Yaşlı bilge dostumun akhndan çıkaramadığı kişilerden birisi Sakret ise, öteki Lazöy'dü. Bu yüzden dayanamamış, konuya, Lazöy'den bir not eklevivermişti. Hayretimi gizlemedim: "Başka renkte bir lek ampol yanmadı mı, mavi ya da san?" diye sordum. "tşin Uginç yanına değindin" dedi yaşlı bilge dostum. Kimi evlerde bir iki mavi, san lamba yandı yanmasına ama, yanmasıyla sönmesi bir oldu. Herhalde bir yanlışlık olmuştu. tlk akla gelen buydu. Ama sonradan alınan bilgiler, değişik içerikte bir Oyküyfl ortaya koydu. Yüzde yüz onay işareti alan Sakret, turnayı tamgözünden vurmuş, büyüklüğünü kanıtlayacak işler yapmafırsatını bulmuştu POLTTIKA VE OTESİ MEHMED KEMAL 9 örünmeyen bir el uzandı, Sakret'in büyük bumunun ucundan tuttu, havaya kaldırdı. Sakret içinde kaynaşan duygularla bumunun havaya kalkışını içtenlikle onayladı. Aynaya gitti. Burnu hâlâ havadaydı. O büyükler büyüğüydü, Sakret'tiî G Nerde 0 Yalılar... O görkemli yalılar yok mu eskiden önlerinden de artlarından da geçirmezlerdi Birileri denize girecek oldu mu korumacılannı gönderir. dehlerlerdi. Kimin haddine denizden yüzerek önlerine gelme; etmediklerini komazlardı. Şimdi o görkemli yalılar, önleri kapanmış, birkaç yüz metre geriden denizi seyrediyor. Denizin doldurulmasına, önlerinin kapatılmasına güçleri yetmemiş!.. Bunları Bostancı'da Nuri Beye anlattım da ne dedi bilir misiniz? "Bir sosyalist iktidar gelse bu işleri kıvıramazdı." Gerçekten de kıvıramazdı, hemen, "Kutsal mülkiyet!.." derler, dikilirlerdi. Bir Büyük Kulüp'ün önünü tıkayamamışlar, ona elleşememişler. O kadar kusur kadı kızında bile bulunur dememişler mi? Bakıyorum da yalılar yoksul yurttaşların baktığı gibi denize uzaktan bakıyor. Kıyı almış başını uzaklaşmış. Kayıkhaneler, denize atlamak için yapılmış aletler, öyle asılı duruyor, denize melül mahzun bakıyor Kadıköy iskele alanındaki dolmuşlara iki yüz papeli verdtniz mi kıyın kıyın, manzarayı seyrede seyrede Bostancı'ya erişiyorsunuz. Bostancı iskelesi ortaya damdazlak çıkıvermiş ki tanınmıyor. Öyle ki kaç kez geldiğim halde şaşırdım: "Bu iskele neresi?" diye sordum. "Bostancı, Bey" dedi, doimuş sürücüsü. "Demek epeydir gelmediniz!." "Öyle oldu, gelemedim." İskele önünde kahveler, lokantalar, bir de karakol vardı. Hepsini yıkmışlar, alanı açmışlar. Çimenlemişler. Belli ki su yok, bir arazöz getirmişler çimenleri suluyor. Çirnenler yeni yeni, ta7p taze, yemyeşil çıkıyor. Besbelli boşuna, 'bakarsan bağ, bakmazsan dağ' dememişler. Ulu çınarlar yerli yerinde duruyor. Yolu çınarların çevresinden dolanmışlar. Ağaca saygıyı İngilizler gibi öğrenir olduk. Ne der İngiliz. "Bir yerden yol geçerken bir ağaç varsa, ağaç durur yerli yerinde, yol döner." Ağaçlar duruyor. Kahvelere baktım, pek basık, kasvetli yerde kalmışlar İlerde yollar iyjce açıldıktan sonra, geride kalan yalıların alt katiarı birer kahveye dönüşür, belki meynaneler bile açılır. Ben oldum olası kahveyi sevmem Tiryakisi hiç değilim. Ama kahvesiz etmeyen şairler vardır bilirim: Salah Birsel, Fazıl Hüsnü, Sabahattin Kudret, Cemal Süreya... Ne yaparlar, ne ederler bir kahve bulurtar. Gittiğini bilenler de onlann peşinden gelir. Kahve benim için sıkıntılı, oturulmaz bir yerdir. Ben böyle kahveler yerine küçük meyhaneleri severim. Onlar da pek kalmadı. Kimse bir şeyin küçüğünü sevmiyor. Her şeyin büyüğü, kocamanı olacak! Meyhaneler de adından utanıp, restoran olmadı mı? Bostancı'da küçük meyhaneler de yok artık! Nuri Beyle, havanın sıcakiığından birer kadeh öğie rakısı olsun içemeden, istasyon ardındaki kahveye sığındık. Belki bizi kahvede 'meşrubat' içerken görenler kınamışlardır. Ne yapalım temmuz sonlarının zehir zıkkım sıcağı bizi öğle rakılarından etti. Hele, Örsan'ın da bir öğle rakısından gittiğı söylentileri gözlerimizi iyice korkuttu. Gidecek yaşta mıydı? Gencecik ölümler insana çok dokunuyor. Ben kaldıramıyorum. Elif Naci üstadımız, "Bizler gidecekken, gençlerin gitmesinden utanıyorum" derdi, o da gitti. Kim utanmıyor ki!.. İstasyon ardındaki kahveyi de genişletmişler. Kadıköy Belediyesi'nin görünen yanı göz doyuruyor, görünmeyen yanlarını bilmiyorum. Hani belediyeler için çok şeyler söyleniyor da onun için... Eminönü Belediyesi'ni duymadınız mı adam "ali gürro" kesilmemiş miydi? Bu istasyonlar demiryollarının. Eskiden de bozkır Anadolusu'nda, istasyonların bulunduğu yerier park gibi, yemyeşil olurdu, ağaçlar, yeşillikler. Nuri Bey memurken, Geyve'de istasyon şefliğı etmiş, "Bizim istasyon yemyeşildi, her türlü meyve ağacı vardı" dedi. "Kim ekmişse, çok hayır dua almıştır." İstasyon kahvesinin yanı pazar. Hiç kalkmıyormuş, kalıcı, durucu pazar. Yalnız ayda bir gün, o da ayın ilk salısı kapanır, genel temizlik yapılır, gene açılırmış. Serin serin esiyor; kahvede oturduk. Beni bir uyku aklı, iskemlede yavaştan kestiriyorum. Baktım olacak gibi değil, gitmeye davrandım. Nuri Bey dükkâna gitti, ben de otobüsle Akatlar'a koyuldum. Adaya demokrasi nasıl geldi? KUDETA 2 CÜNEYT ARCAYÜREK Muhalefet nasıl önlenir Nahro, eşine evdeki ampullerin büyük bölümünün mavi, bir bölümünün de san ampullerle değiştirilmesini buyurmuştu. Kan koca Nahrolar bütün bir gün uğraşıp ampulleri renklilerle değiştirmişlerdi. Gece hoparlörlerden kükreyen aslan sesini duyduklarında Nahro hemen fırlamış, elektrik düğmelerini çevirmişti. Eve bir mavilik, biraz da sanhk çökmüştü. Nahro, Başkanlık Konutu'na doğru dönmüş: "Buyur bakaiım Sakret efendi, bizim renkler işte böyle" diye bağırmıştı. Ne çare, hevesi kursağında kalmıştı Nahro'nun. llk saniyelerde anlayamadığı bir nedenle mavi ve san ampullerin pat pat diye patladıklannı dehşetle görmüştü. Odadan odaya koşuyordu, ama daha Nahro gelmeden o odadaki ampuller patlayıp sönüyordu. Yatak odası, yemek odası, arkadaki balkon, kapı üzerindeki ampul... Hepsi patlamıştı. Nefes nefese denize bakan balkona koştu. Mavi renkli ampul yanıyordu. "Şukürier olsun" diye geçirdi içinden. Gözünü mavi ampulden alamıyordu. İşte o sırada büyük bir kertenkelenin duvarda hızla ilerlediğini gördü. Nahro bu yaratığm ne yapacağını kestirmeye çalışırken, kertenkelenin büyük kuyrugu ile lambaya hızlı bir darbe indirdiğine tanık oldu. Ampul pat diye bir ses çıkardı, duvardan mavi cam parçalan döküldü, lamba söndü. Nahro kertenkeleye doğnı bir hamle yaptı, ama nafıle!.. Yeşil derili, yeşil gözlü büyük kertenkele çoktan yitmişti. Nahro, o zaman mavi ve san renkteki ampullerin neden patladığını anladı. Yeni tüzüğe karşı çıkılmasını kertenkeleler, yılanlar istemiyordu. Eyleme geçmişlerdi, Sakret'e olan manevi borçlarını ödüyorlardı. Nahro, başını iki eli arasına alarak ağlamaya başladı. ^ vaya kalkışını içtenlikle onayladı. Aynaya gitti, kendisini süzdü, burnu hâlâ havadaydı, büyük evrimden geçmişti. O buyükler büyüğüydü, Sakret'ti! .Ada'daki egemenliği artık tartışılmaz, büyük, eşsiz Sakret! Başım geriye attı Olüsed; iri, kemikli ellerini iki yana açarak yukarı kaldırdı, kalın, etkileyici bir sesle, "Konusan ağızlar plasterle kapatılsa da aşınmazzzz!" dedi. Genç gardiyanlardan biri, "ama" dedi, "sokaklar yiiriiyerek aşındı." Olüsed ses çıkarmadı, genç gardiyana yanıt bile vermedi. Bu genç enayiye o sözün anlamını nasıl anlatabilirdi. Fakat, "Beni plasterie susturabrlirsiniz, bu evin dört duvan arasına kapatabiürsiniz, ne çare, Ada'jı duşünmeme engel olamazsınız" dedi, korkusuz, kesin bir sesle. Gardiyanların şefi, "Yanlış anlryorsunuz efendim" dedi. Çok nazikti. Olüsed'i uzecek bir davTanış göstermemeye çahşıyordu, ama Olüsed'in konuşmasını engelleyecek "Sakret'in akıl almaz susturma yöntemini" uygulamak için hiddetinin geçmesini bekliyordu. "Yanlış anlıyorsunuz, çünkü biz, sizi susturmak değil, sağlığınızı güvenceye almak istiyoruz" dedi genç gardiyanlann şefi. Olüsed'e baktı, "uygulama talimatnamesinin" yazılı olduğu kâğıdı dört parçaya ayırdığını gördü. Olüsed, gardiyanların şefini merakta bırakmadı, cebinden kalemini çıkardı, talimatın altındaki imzanın tam altına "kaba kâgıt" yazdı. Ne demekti bu? Gardiyanlann şefinin Zorti'ce gözleri kısıldı, "ne demek istijorsunuz?" diye başladı: "Yani 'cart kaba kâgıt mı' demeye getiriyorsunnz?" diye dikleşti. Olüsed, gözleriyle güldü, ağzı plasterle kapatılmıştı, kalemi gene bir şeyler yazdı: "Ben konuşamam, yasak!" diyordu. Küçük kâgıt parçalarına yazdıgı notlardan biri nde; "Görevi ele geçirmek için her şeyi yaparsın, elde ettikten sonra da ne için yaptıgını unutursun!" demişti. Sakret'in Ada'>a huzur ve sukun getirmeye söz verdikten sonra "ne yapacağını" unuttuğunu söylemek istiyordu. Küçük Ila'nın söylediğine göre, Olüsed kendisiyle ilgili fazla bir şey söylemiyordu. Ancak bir kezinde: "Bu, öyle bir savaştır ki, nasıl geri çekilecegini asla bilemeyeceksin!" diye yazmıştı. Oce ce yaptı? "Peki ya" diye başladım söze, ikinci derece önemli eski bekçiye sordum: "Oce ne yaptı ağzı Yüzüne su serpip, eter koklattıktan sonra açılan Hut Planyus, "Şimdi ayvayı yedik" dedi, bir kez daha bayıldı. Zaten daha sonraları Hut Planyus'un ayldığını görene rastlanmadı. Daha sonrak: günlerde Sakret bir itirafta bulunacaktı: "Bu girişimde bulunmayacaktun ama" diyecek ti, "her gün Ada'nın çeşitli yerierinden telefon edildi 'Babacık, sen kimî istiyorsan söyle onu secelim' dediler. Ehh, adalıları kırmak olmazdı, ses bandını Lazöy'ii seçmemeleri için hazırladun." Oysa Sakret'e bu "telkinleri yapanlar" Lazöyün adamlarıydı. Yılanlardı, kertenkelelerdi, bir bölüm tavşandı. Daha çok zengin Adalılardı. Sakret'i böyle konuşmaya iterek Lazöy'ün seçimi almasını kolaylaştırmak için demek başkanına, o Zorti kurn?>zhğıyla övünen, kendine güveni lmalaya Dağları kadar yüksek Sakret'e oyun düzenlemişlerdi. Yönetirni ele geçirmek isteyen herkes memnundu gidişten. Yitireceğini sanan hiç yoktu hemen hemen. Sakret tabii kendinden, tabii sonuçtan kuşku duymuyordu. Lazöy, cebinde "guvenceler", sessiz, ama kazanacağına inanan insanların huzuru içindeydi. Hut Planyus da sırtını Sakret'e dayadığı için sonuçtan neden korksundu? "Yeni yönetimi saptayacak 'onay işareti'nin verileceği gece"nin gündüzü Ada'da bir bayram havasıdır esti. O gün, yanşa katılacaklar son kez halka verdikleri sözleri yinelediler. Lazöy'e yetişmek olanaksızdı. öyle bir "yanş beyannamesi" hazırlamıştı ki, adı bile hemen her şeyi hatta Lazöy'ün başansını anlatabilirdi. Bu beyannamenin başlığı: "Atma Adalı Gut atma Daglar yok ki yıkılsın" idi. Hut Planyus, Sakret'in bıraktığı yerdeydi, tavşanları nasıl temizleyeceğini bozuk bir plak gibi söyleyip duruyordu. Bir de Ted Plak vardı, evlere şenlikti. Tavşanlar bile Ted'e bakıp bakıp gülüyorİardı. Ted Plak, Sakret'in izin verdiği ölçüde tavşanlarla birlikte olabilirdi. Sakret senaryosunun oparlörden arabesk müziği eşliğinde, "Oynasın kızlar Çalıp çırpsın insanlar" sesleri yükseldi Bu, Lazöy'ün onay işaretine başlama sloganıydu Sakret ampuller yanınca dürbünü gözlerine götürdü, bakakaldu belli başlı figüranlarından biriydi. Zira "yanş beyannamesinde" öyle bir cümle vardı ki, herkesin Ted'i alaya almasına yol açıyordu. Başlık, "Tavşan gibi göninüp yılanlaria birlikte olmanın koşullan"nı anlatan bölümün üzerine büyük büyük yazılmıştı. Hut Planyus ise, "Kudeta devrimciliğinin sürekliliğini" savunarak, Enin ve Moha devrimlerinden sonra en büyük asamayı yapan bir kuranu, Sakretizmi yaşatacaklanru her yerde savunuyotdu. "İkinci onay işareti" saptaması yapılacağı gece Lazöy, Sayın Bayanı alıp yatak odasına çekildi. oda kapısına birkaç koltuk dayadı. Ne olur ne olmazdı, bakarsın işler düşünduğünün tersine gider, Sakret gönüUülerden kimi bekçileri kapıya dayardı. Ötekiler de bir yerlerde kafayı buluyorlardı. Sakret?.. Ahh, Sakret o sıralar önemliydi. Elbette Sakret!.. H ahro, mavi ve san ampulleri yaktıktan sonra, "Buyur bakaiım Sakret efendi, bizim renkler işte böyle" diye bağırmıştı. Ancak ilk saniyelerde anlayamadığı bir nedenle mavi ve san ampullerin pat pat diye patladıklannı gördü. Ada, bu hale mi düşecekti? Sorduğu soru buydu. Yaşlı bilge dostum, Nise ile bana baktı, gözleri pırıl pırıldı: "Ada bu hale düşmüştii. Kokakrasiyi bile sindiremeyen Sakret'e biç umulmadık destek, kertenkelelerie yıianlardan gelmişti" dedi. "Bu nedenle" dedi yaşlı bilge dost, "Ada pınl pınldı o gece, Sakret'i selamlıyordu." Sakret'in çevıesi ampulleri saydılar. 67 evin her üç odasında yanan, ölgün ışıklar saçan 201 ampul saptadılar. Bu, tam bir zaferdi Sakret için. Yadsınmaz, eleştirilmez bir zafer! Sakret, ytlksekteki konutunda sonucu 1. Damadından öğrendikten sonra, "Yüzde yüz başan" dedi ve mağrur bir sesle ekledi: "Yüzde 92.5 olsa kabol etmez, başkanlığı hemen bırakırdım." Oysa yüzde 55'e çoktan ranydı. N. ÇALl^AJNLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL M Görev günü Burun havaya kalkıyor!.. . Çevresine hissettirmedi Sakret, ama alınan so! nuç, onu da şaşırtmıştı. ; En azından tavşanlann kimi evleri, kişileri et; kileyeceğini sanıyordu. Casus kargalann getirdiği ! bilgilere göre, tavşanlar kendilerini sevenleri etki; lemeye çahşmışlardı. Tavşanlarla içli dışlı olanlar yeni tüzüğü yerden yere vuruyorlardı. • Tüzüğün "onay işaretinr" sunulmasından önce ', yapılan bu söyleşiler, kimi evlerde mavi ya da sarı rengin görülmesi olasıkğmı güçlendirmişti. Olüsea'e bağlı çevrenin adada dört dönüp tüzüğün kokakratik yanlarını anlattığmı da biliyordu Sakret. , Bütün bu olgulan göz önünde tutunca yüzde yüzlük bir sonucu aklının ucundan geçirmiyordu. Tabii, o sırada bilmediği kimi gerçekler vardı... i Tavşanlarla konuşup tüzüğü sindiremeyeceklerin önemli bir bölüğü, olumsuz onay işareti vererek Sakret ve yandaşlannın enselerinde daha bir süre boza pişirmesi yerine, bir an önce çıkıp gitmelerini sağlamak için "olumlu" işareti yeğlemişti. Kertenkelelerin destek eylemleri ise, Sakret'in yumruğu sıkılı döneminde elde ettikleri sonuçlan, kokakratik dönemde daha ileriye götürüp pekiştirme dürtüsünden ileri geliyordu. Yılanlarsa, kokakratik dönemde yönetime daha çok yerleşeceklerini, yöneticileri daha fazla etkileyeceklerini biliyorlardı, onlar da yazgı birliği yaptıklan Sakret döneminin bu tüzükle sürüp gitmesini istiyorlar. Sakret'i bu yüzden tümüyle destekliyorlardı. Odamn sessizliğinde bir ses duydu, belki de Ikes'in sesiydi bu: "Sen!.. Sen!.. Sen!.." Gözleri donuklaştı, bir noktaya takıh kaldı bakışlan. Pencere açıktı, gökyüzünde binlerce yıldızdan biri, pınl pınl parlıyordu. Sakret o yıldıza, yıldızına bakıyordu. Ayağa kalkıp pencereye doğru yürürken o ses yine duyuldu: "Sen!.. Sen!.. Sen!.." Sakret yavaşça pencereye yaklaştı; "BenL Bennn!.. Bennnnn!" dedi. Sanki evren durmuştu, ne denizin kıyıda nefes alıp verişini duyuyordu, ne de balıkçı kayıklannda yatan ölü balıklann sesini. Bir o, bir de evren vardı. Tek başına. Egemenliğini ada halkınm oylanyla kanıtlayıp ilan etmiş yüce, büyük, erişilmez Sakret! Görünmeyen bir el uzandı, Sakret'in büyük burnunun ucundan tuttu, havaya kaldırdı. Sakret içinde kaynaşan duygularla bumunun ha plasterle kapanınca?" "Doğasına uygun bir davranış gösterdi" dedi, anlattı: "'Uygulama talimatnamesini' dikkatk okudu" dudaklannı sımsıkı kapamadan önce: "Duvarlannız 'vız gelir vız' dedi." "Eyvah, çok lavşancıl bir söz" diyecek oldum. "konuşamayacak"tı, bir de Sakret'i rahatsız edeEski bekçi insaflıydı: cek hareketler yapmaması isteniliyordu. "Peki ne bekliyordun?" diye sordu: '"Başımın "Neymiş bu rahatsızlığa neden olacak hareketüstiine şıp dedi damladı turküsünü mii söyleseyler... efendim?" diye sordu Olüsed alaylı bir ses di?" le. Şef, "Susturma operasyonunu" 1. Damadı Şehriya"Ornegin'' diye yanıt vermeyi sürdürdü, "sabahrinin gizli ekranında baştan sona izleyen Sakret, tan aksama kadar evinizde sağ ayagınızı dunnaöteki emekli bekçilere dönerek, dan hiddet ve şiddetle yere vuruyor, her vunışu"Gördüniiz mii?" dedi. "Bu iş, tamam." nuzdan sonra 'Saaaa' diye bagınyorsunuz." Terun, kazma dişlerini göstererek sırıttı, aslınOlüsed'in kokakratik döneme geçerken geliveda kıskançlığından çatlayacaktı neredeyse. Bu Sakren bu önlemlerden aklı kanşmıştı. ret'te şeytan tüyü vardı, elini neye dokunsa altına "Ne olrauş, ayağımı yere vump 'saa' diye ses çeviriyordu. edersem?" dedi. Fakat, Sakret'i bir yerde rahatsız etmek istedi: Şef bilgiççe başını salladı: "Sayın Başkan, 'susturma operasyonu' çok ba"Ama efendim, anlamıyor musunuz Sayın Sakşarılı, ama Lazöy'ii ne yapacaksınız?" dedi. ret afiyetle üstiine ahnıyorlar" dedi. "Zamanı gelince göreceksiniz" demekle yetindi. Olüsed gülmeye başladı. "Bir süre sonra gorev günü gelecek sevgili "Bak, şeker kardeşim" dedi gardiyanların şefıAdalüar" diyordu ses. ne; "Ben 'saa' derken, 'sağ ayagım, aslan ayağım' "Bu görevin önemi sizin asil duygulannızda demiyor, laf ekonomisini yapıyor, bu cümleyi kımevcuttur. Bu görevle Ada'yı kimin yöneteceğini saltarak sadece 'saa' diyorum." saptayacaksınız. İle, kurda, yılana, kertenkelej's yol Agıza plaster vermeyin, desteklemeyin. Eyyyy Ada insanlan, birinci göreviniz Sakret'in çizdiği yoldan gitmektir." Gardiyanlann şefi cebinden büyükçe bir paket Ses Adadaki bütün hoparlörlerden yankılanıyorçıkardı. tçinden de beş santim genişliğinde dışadu. lım malı plaster. "Şimdi işimize bakaiım efendim" dedi. "Sonra pişman olursunuz" diyordu Sakret, "gePlasterden beş santim boyunda bir parça kesti. lip sizi kurtarmam. Kendimi kurtarmak varken sizi Geldi Olüsed'in önünde durdu, "lütfen ağzımzı neden kurtarayım? Sizi kurtaran çıkmazsa yenge kapayın" dedikten sonra bu plasteri Olüsed'in ağ olursunuz." zına yapıştırdı. Lazöy'den ses çıkmıyordu. Güçlü bir elin egeOlüsed boğuk sesler çıkardı. Herhalde, "konu men olduğu dönemde ses çıkarmayı yeğleyemezsan ağızlar plasterie kapatılsa da aşınmaz" diyor di. du. Sakret de bunu biliyordu. Sakret başka bir şey Şef, bir başka cebinden bir kâğıt çıkardı, Olüs daha biliyordu: ed'in önüne koydu: O denh kendine guveniyor, Adalıların ne derse Konuşması, sağ ayağım yere vurup 'saa' diye onu yapacağına inanıyordu ki, Lazöy ya da başhaykırması, sokağa çıkması yasaklanmıştı. Fakat kası fasafisoydu. Sakret yönetimi insaflıydı; Sakret Adalıları, Sakretizmi yürütecek birini yöOlüsed istediği kadar düşünebilirdi. Bu olana netime getirmek için zorluyordu. Eski bekçilerden ğı Olüsed'den esirgemiyordu. Hut Planyus, Sakret'in kanatları altındaydı, kazaOlüsed, yazının altındaki imzaya baktı, dudak nacağına kesin gözle bakıyordu. Ada gazinosunları plasterle kapalıydı, gözleri kahkahalarla gül da birkaç arkadaşıyla kafayı çekerken Sakret'in kodü. Gardiyanların şefi başını tavana kaldırmış öyle nuşmasını duyunca, pat diye iskemlesinden düşüp bayıldı. duruyordu ki, "cartt' diye bir ses işitti. Olüsed'in evi gardiyanlarla çevrilmiş, kapı tutulmuş, dama dört yeni casus karga daha konulmuştu. Genç gardiyanlann şefi, "Evinizde dilediginiz gibi gezeceksiniz efendim" diye açıklamalara geçti. Olüsed, bir odadan ötekine gidip gelecek, ancak Sakret, konutunun balkonunda yanında Terun ve öteki emekli bekçiler havanın kararmasını bekliyorlardı. Bir ara Sakret; "Bakaiım iki aşamada yapılacak onay işareti uySORU: Ben, bir kamu kuraluşnnda 1967 yüında işçi olarak gulaması ne sonuç verecek?" dedi. işe başladım. Bu kamu işyerinde 1970 yüına kadar da Terun kuşkuyla sarsıldı. "Aman efendim, Hutişçi olarak çahştım. Aynı yıhn aynı günü memur otanak un kazanacağından kuşkunuz mu var?" diye soriçin başvuruda bnlundun ve bu kez memur olarak çadu. Sakret, küçümseme>'en bir davranış göstereuşmaya başladım. 1979 yüının aynı gününde bu kez yecekti ki, vazgecti. Arkadaşını bu duyarlı gecede kırniden işçi oldum. Sosyal Sigortalar Yasası'na göre mak istemiyordu: yaşulık aytıgına hak karânıiığim için 198Tde emekli ol"Elbet, ben hoparlörlerden seslendikten sonra dum. Böylece, 196Tden 198Tye kadar kimi zaman meLazöy'ün sonuç alması imkânsız" diye böbürlenmur, kimi zaman işçi olarak çahştun. Ancak, 1967 ile di. "IJzerinde durduğum kokakratik düzenlerde 1970 arası işçilikte, 1970 ile 1979 arası ise memurtukta herkesin pek meraklı olduğu onay işaretindeki geçen çahşma snrelerine iUşldn ne kıdem tazminab, ne yüzdeler" diye açıklama yaptı. Terun rahatladı. Bude emekli ikramiyesi alabildim. Gösterilen gerekçe ise sul içini çekti. Şayak >ılıştı, Tedalec ise gurulda"ama sen bu geçişler sırasında istifa ettin" oldu. Geryan karnını sıvazladı. çekten, kamu kurulnşlannda ve aynı gün işverenin izGüneş, saat 19.57'de yitti. ni olmadan işçilikten memurluga, memurhıktan işçflığe Saat 20.00'de Ada'nın bütün hoparlörjerinden geçmenin olanağı yoktur. Çünkü, işverenin bn kadroilk önce bir "ti" sesi duyuldu, sonra bir "kalk lan boşahabOmesi için istifa olayı gerekBdir. Kendi yöborusu" çalındı. nünden yapması gerekli bir işlemi koz olarak . Sakret, boynuna asılı dürbününü hemen gözlekuUanması yasal mıdır? Bu durnm karşısında işvererine dayadı. nin ödemediği tazmlnatlan alabttir miyim? M. T Ada'yı gözlüyordu. Birden tek tek elektrikler YANIT Yanıtımıza Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 15.11.1983 yanmaya başladı. Sakret'in çevresi kibrit kutulatarih, 6753 esas ve 9284 karar özeti ile başlayalım. rını açmışlar, Sakret söyiedikçe Hut Planyus için "İşçi yeni kamu kuruluşuna önceki kamu kuruluşundaki hizyanan her ampul için bir kibrit ayınyorlardı. Sakmetini bildirerek iş istemiş ve önceki kamu kuruluşuna da keza ret'in iki aşamalı dediği yöntem buydu. tlk önce durumu bildirmiş ise, burada gercek anlamda bir istifa yani işi buyruğundaki Hut için onay işareti verilecek, büterk iradesinden söz edüemez ve kıdem tazminatı ödenmesinde tün Ada halkmın ampulleri Planyus için yanarsa, bu durumun değerlendirilmesi gerekir;' esasen ikinciye, Lazöy için yapılması greken onay Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin Yargıtay Kararlan Dergisi'nin işaretine gerek kalmayacaktı. nisan 1987 sayısında yer alan 26.3.1986 tarih 2188 esas ve 3390 67 evde üç ampulden 201 işaretin gelmesini bekkaran özeti ise şöyledir: leyen Sakret ve çe\rresi şaşar gibi oldu. Yarım saat "ÖZET. Işçinin birleştirilen hizmetlerinden ilki Emekli Sansüreyle saydılar, bir kez daha saydılar, Hut'un aldığı Kanunu'na bağlı olup, iştirakçi bu görevinden istifa ederek dığı onay ölçeği değişmiyordu: aynlmıştır. îş Kanunu'nda "istifa hali" kıdem ödencesini gerek67 evden ancak 15'inde üç ampul yanmış, Hut tirecek olumlu bozma (fesih) nedenlerinden sayılmadığına göre, Planyus toplam 45 onay işareti sağlayabilmişti. adı geçenin sigortaya bağlı son görevinden ayrılması durumunSakret durumu yorumladı: da, memuriyette geçen hizmet süresi kıdem ödencesi hesabında "Ben" dedi, "Demiyor muydum sizlere, bu Ada gözönüne alınamaz" halkı kokakrasi istemiyor, bizi istiyor, işte sonuç." Yazımızı, değerli hukukçu Yargıtay Onursal Başkaru Mustafa Terun ve arkadaşlan biraz kuşkuluydu. Çenberci'yi bir kez daha saygı ile anarak bu konuya ilişkin görüHoparlörlerden arabesk müziğin eşliğinde birşünü aktararak noktalayalım. denbire; "Yargıtayımıza göre, istifa ile sonuçlanmış memurluğa üişkin "Oynasın kızlar Çalıp Çırpsın insanlar" seshizmet sürelerinin göz önünde tutulmasına yasal engel yoktur!' leri yükseldi. (Iş Kanunu Şerhi, 1984/5. Bası, sayfa: 309) Bu, Lazöy'ün onay işaretine başlanma sloganıydı. Sakret, ampuller yanınca dürbünü gözlerine götürdü, bakakaldı. Saymaya gerek yoktu. Lazöy'ün ampulleri daha çoktu. Kibrit kutuları yarım saat süreyle sayısal saptamalar için çalıştı. Sonucu, 1. Damadı Şehriyari, Sakret'in kulagına fısıldadı, ağlıyordu, ama görevini yapıyordu: "Babacık" dedi, "Gut Lazöy'ün ampul sayısı 156." Tedalec, fısıltıyı duymuştu; GUNEH PLAK: İMC S BLOK 6412 UNKAPANI/İST : "Şimdi ayvanın yansını yedik" dedi. rLF.:527 55 83 526 10 19 " " " Sakret hiç bozmadı, "Afiyetle yiyiniz" diyebilPROOÜKTOR HAS»N HUSEYİN OEMIREL di. 1727 yaşlarında bayanlar Ama, yüreğinin bir köşesi sıkışıyordu. 1. DamaBayanlar çocuk bakarak İngiltere'de çocuğa bak dı Şehriyari "babacığının" her sinirlenişinde yapkarşılığında lngilizce öğren. tngılizce öğrenmeyi, ancak tığı görevini yerine getirdi, cebinden küçük bir kutu I 158 53 42 çıkarıp içinden yatışüncı beyaz bir hapı Sakret'e AuPairlik yaparak uzattı. Sakret içti, sinirlerinin yatışması gerekiyorgervekleştirebilirsıniz. ingiltere'de İngilizceyi ucuz du. Yoksa gece uyuyamazdı. ögretvme imkânını şirkelimiz 158 53 42 sağlar. Derin Limited 158 53 42 Kimi zaman işçi, kimi zaman memur ARIF KEMAL ' tiirkiileri1 uAK VE KASETCİLERDE SİİRECEK