23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 TEMMUZ 1987 KÜLTÜR YAŞAM CUMHURÎYETft GÜLGEÇ MUZK FİLİZ ALİ HAYVANLAR tSMAİL Kemancı Gidon Kremer ve piyanist Ivo Pogorelich geçen hafta festivaldeydi Dd ustayla iki ayrı dünya Kremer birbiri ardına açıyor Pandora'nın Kutularını ve bize birbirinden şaşırtıcı, pırıltılı, göz kamaştıran yeniliklerle dolu bir dünya sunuyor. Pogorelichtn fotoğraflanndaki Tadzio (Venedikte ölüm) güzelliği biraz solmuş gibi geldi. Içe dönük, hatta tedirgin, dinleyici ile arasında görunmez bir duvar ören, kendi dünyasmda yaşayan bir Buda gibiydi Pogorelich. Herbert von Karajan, "Dttnyanın en büyük kemancısı" diye tanımlamış Gidon Kremer'i. "Çağın en cesur kemancısı" da denebilir bu muzik ustasına. Göze aldığı raüzikal riskler, siyahın en koyusu ile beyazın en durusu arasındaki kontraslara gözüpeklikle atılışı, gri renklerin durgun ve emin sulannda gezinmektense, bilinmeyen renklerin peşinden gidişiyle her an uçurumun kenarında gezinen Gidon Kremer'den çok şey öğrendim her iki konserinde de. îlk tokadı Vftaldi'nin "Mevsünler"inde yedim örneğin. Olabildiğince yakından tanıdığımız bir insanı yeniden ve yepyeni bir kişilikle görüyorsunuz sanki. Vivaldi'nin "Mevsimler"inde bizlerin şimdiye kadar göremediğimiz, ancak besbelli daima var olup da ortaya çıkarılmayan neler neler sakhymış meğerse. Kremer, dinleyiciye aynanın öte yüzünü, parşömen üzerine yazılı olanm altında saklı kalmış silik yazıları gösterdL Vivaldi'nin "Mevsimler"inyarışmasında başına gelenlerle, dünya müzik çevrelerini altüst eden yorurnlanyla, hakkında yazılan birbirine taban tabana karşıt eleştirilerle, annesi yaşındaki piyano öğretmeni ile evlenmesiyîe, melek kadar güzel yüzüyle her kesitten müzikseverin ilgisini çeken bu genç piyanisti ilk kez sahnede 4 temmuz akşamı gördüm. Fotoğraflanndaki Tadzio (Venedikte Ölüm) güzelliği biraz solmuş gibi geldi. Içe dönük, hatta tedirgin, dinleyici ile arasında görünmez bir duvar ören, kendi dünyasında yaşayan bir Buda gibiydi Pogorelich. Sanki dünyaya piyano çalmak üzere gelmişti. Hiç efor sarf etmeden büyük biı kolaylıkla, adeta dünyanın en doğal işini yapıyormuş gibi hareketsiz bir İconsantrasyon ile çalışıyordu piyanoyu. Her şey ellerinin altındaydı. Scariatti sonatlarda görülmemiş "duate"'ler (parmak işaretleri) kullanıyor, iki el arasındaki senkronizasyonu anlık aksamalarla bozup, düzeltiyor, süslemelere alışılmadık vurgular veriyordu. Beelhoveoî ın op. 22 Si bemol majör no: 11 sonatında piyanoyu vurma çalgı gibi algıladığı anlar çoğunluktaydı. Forteleri sert ve acımasızdı. Chopin, Si minör op. 58 3. piyano sonatında da ağır bölümleri, Beethoven'da olduğu gibi çekiyor, çekiyor, adeta dinleyeni çileden çıkarmak istercesine uzatıyordu. Pogorelich'in dünyasıydı bu! lster o dünyaya girer, istemezseniz girmezdiniz. Fakat büyülenmemek elde değildi. Gidon Kremer ve Ivo Pogorelich'in bizlere sunduklan iki değişik dünyayı peş peşe algılayabilmek bile yorucuydu, ama böyle bir fırsat ancak festival koşullarında ele geçebilirdi. KİM KİME DUM DUMA BEHtç AF Scnro, birden, 2fane Pcnya işkr f(na diyıldi. AMfo iekneyı takas eNım. i{6 r iekne a\dwı~ fibif 1*1m. tifl dıreklı hiki dctasıyorsı/n. Pufara AYNANIN ÖTE YÜZÜ Kremer, dinleyiciyt aynanm öte yüzünü, parjömen üzerine yazılı olanın altındaki silik yazüan gösterdl deki 'naturalizm'i gün ışığına çıkardı Kremer. Başkalannın yorumunda, üzerinde bile durmadığımız bir pasaj, Kremer'in aldığı alışılmamış bir tempoyla, yahut kemanın eşiğinin dibinde çalarak elde ettiği kısık, hafif hışırtılı seslerle birden bambaşka dünyalara götürebiliyordu dinleyeni. tkinci konserde Sovyet çağdaş bestecisi Alfred Schniltke'nin çarpıcı, şaşırtıcı, vurucu 2. Keman Konçertosu'nu yine riskleri göze alarak yorumlayan Kremer ve Orpheus Oda Orkestrası, müziğin tüm sivriliklerini, şaşırtıa öğelerini, karşıthklannı hiç yumuşatmaya kalkmadan, hatta iyice belirginleştirerek, müzikte cesaretin önemine inandırdılar bizi. Çoğu sanatçı, içinden ne çıkacağını önceden kestiremediğı Pandora'nın Kutusunu açmaktansa, bilenin koruyucu icozası içinde kalarak güvenceye alır kendini. Kremer ise birbiri ardına açıyor Pandora'nın Kutulannı ve bize birbirinden şaşırtıcı, pırıltılı, göz kamaştıran yeniliklerle dolu bir dünya sunuyor. Piyanist Ivo Pogorelich için dış ve iş basında söylenmedik yaalmadık pek söz kalmamıştı galiba. Giyimi, kuşamıyla, Chopin PİKNtK PİYALE MADRA FLAMENKO GtTARDA BİR YENİLİKÇİ: MANOLO SANLUCAR Tlamenkoyu kitlelere yaydık Manolo Sanlucar flamenko coşkusunun yenilikçi ve atılgan bir temsilcisi olarak geldi yurdumuza. Açıkhava Tiyatrosu'ndaki konserine kalabahk bir izleyici topluluğu katıldı. MARİO LEVİ Her şey bir karmaşa ya da bir butünsellik gfbidir başlangıçta... Yıllar önce, flamenkonun günOmüzdeki haline yakın şekliyle tarih sahnesine çıktığı günlerde "cantaor'Ma (şarkıcıyla) "tocaor"un (gitarcının) yeri tam anlamıyla belirlenmemiştir henuz. Bu coğrafyanın ilk büyukleri olarak bilinen "El Planeta"yla "El FDlo"nun Triana'daki bir şenlikte gitarlanyla birlikıe şarkı söyledikleri anlar, yepyeni bir şafağın doğduğu anlardır. 1800'lu yıllann bitimine henüz yanm asır vardır. O günlerde "cantaor" bir candan dost gibi sanlır gitanna. "Cantaor"un gitannı "tocaor"a devrettiği gunler de geür sonra. Bu aynlıktan yeni bir söyleşi doğar. Pek az kişinin anlayabileceği bir birlikteliktir bu. Bu aynlıktan Agustin Sabicas. Nino Ricardo, Melchor de Marcbena, Ramon Montoya, Juan Serrano, Paco de Locia ve Manolo Sanlucar gıbı ustalar doğar. Şarkımn yanı sıra gitarm sesiyle de dile getirilir kimi Özlem ve acılar. "Tocaor'"un klasik gitar öğretim sistemi göz önunde bulundurulduğunda temel form ve tekniklerin pek azını bildiği söylenir. "Tocaor"un daha konuşmayı yeni sökmeye başladığı çağlarda, sokakta, tarlada, madende, hapiste ya da aile içinde duyduğu, görduğü ve öğrendiği "falceta"lar vardır yalmzca. Gerisi o kişisel duyarlığın zenginiiğine kalmıştır. Gun gelir "tocaor" yazgısı, acısı ve özlemleriyle başbaşa kahr. Yabancılann anlamakta ve hissetmekte enikonu zorlanabilecekleri bir yasantı zenginliğidir bu. Flamenko bu derinliği ve çok renkliliğiyle Batı dunyasına kendine özgu bir duyarlığın anahtarım verir. Yepyeni bir melodik, armonik ve ritmik bir yapıyı barındıran bir duyarlığın anahtarım. Manolo Sanlucar bu büyük coşkunun yenilikçi ve atılgan bir temsilcisi olarak geldi yurdumuza. 20 haziranda Açıkhava Tiyatrosu'ndaki konserine kalabahk bir izleyici topluluğu katıldı. Konserin bitiminde kuliste birlikte olduk. Manolo, flamenkoda gerçekleştirmek istediği yeniliklerle ilgili duşuncelerini açık yureklılikle, dobra dobra söyleyebilen bir müzisyenin gorünümune sahipti. Önce gitarın olanaklarını ve flamenko icindeki işlevini ırdelemeye çalıştık: Sayın Sanlucar, gilarcının dans(i ve sarkıcı>la girdigi diralogların birbirİerinden oidukça farklı olduğu sovlenir. Bu karşılıklı du>gu alışverişini nasıl yaşadınız? SANLUCAR Dansta gitar her şeyden önce ritmik sorumluluğu üstlenir. Dansçının eşlikçisi olarak ken 9 ÇİZGİLİK KÂMİL MASAKACI disini dansçıya göre ayarlaması, dahası dansçının ardından gelmesi gerekir. O kadar ki gitarcı, dansçının hatalannı bile takip etmek zorundadır. İş şarkıya gelince olay biraz karmaşıklaşır. Çünkü şarkı, birritmesahip olmasının yaıu sıra yeni bir temel unsur olarak bir armoniye de sahiptir. Gitarcının bu durumda ustlendiği oidukça gtiç bir görev vardır öyleyse. Hem şarkıyı hem de dansı eksiksiz bir şekilde bilmeyi gerektiren bir görev. Flamenkoda yeni arayıslann vaıiıgı )udsınaraaz gibi artık. Sonucun nasıl bir sonuç olduğunu kestirebilmek pek kola> değil. ama örne| i n bir Paco de Lucia'nın yaptıklan ortada. Gelenekci flamenkoculann, ya da daha doğru bir deyişle "flamenko puro" taraftarlannın kolay kola> kabul edeme>ecekleri bu degişimlerin aldığı son görunumu değerlendirmenizi isterdim. SANU.ICAR Flamenko gitarda görülen değişimlerin sonımluluğunu, günumüzde iki kişi ustlenebilir: Paco de Lucia ve ben. Bir noktaya geldikten sonra şu gerçeğin aynmına vardık biz: Flamenko gitar armonik açıdan buyük ölçüde yoksullaşmış durumda artık. Biz bu işe başladığımızda çok zengin bir miras bulduk karşımızda. Bizden öncekilerin sahip olmadığı bir otanaktı bu. Ama bizden, yüzyıl öncesinin bir benzerini yapmamız istenemezdi. Biz en ateşli "flamenko puro" taraftarlanndan bile daha fazla seviyoruz flamenkoyu. Biz anyoruz çünkü. Onlar, 'flamenko puro'cular aramıyorlar, yalmzca geriye bakıyorlar. Biz hep ileriye bakıyoruz. Bu ne demek? Bu şu demek: Gitar hiç bir zaman çalınmadığı gibi çahnıyor artık. Ve lspanya'da bugün görulen değişimler bizım sayemizde oldu, geçmiştekilerin değil. Alçakgönüllü olmalı ama gerçekleri de yeri geldiğinde söylemeli. Kimi zamanlar hatalar da yaptık, bunu da biliyoruz. Ama tarih, toplumsal oluşumlar sonuçlandıktan yıllar sonra anlatılır. Biz flamenkoyu geniş kitlelere yaydık. Bu da hiç kuşkusuz flamenkonun yararına bir gelişrae. Son bir soru. Belki de yanıtlanması en zor olanı. "Duende"yi anlatabilir misiniz? SANLUCAR "Duende" her şeyden önce bir sanatçı duygulanımıdır. Bu öylesi bir duygudur ki yaşanırsa yaşanır, yaşanmazsa yaşanmaz. Bu duygu insamn içinde bir uyku halinde bulunur çoğu kez. Umulmadık bir anda uyanışa geçebilir ve bunun ne zaman olacağı hiç bilinmez. Her zaman sahip olunamaz böylesi bir duyguya. "Duende" öğrenilemez çünku, insamn en ücra köşelerinde yaşar. Değişimler, değişimler... Yepyeni bir sesi bulmak içindi bu arayışlar. Manolo'nun yanında iki usta gitarcı ve bir flütçü vardı. Flamenkonun kendine özgü yapısı ve duyarlığı duşünulduğünde yadırgatıcı bir yeri var mıydı flütün? (Daha önce tanığı olduğumuz benzeri denemeler bile bu soruyu sormamızı engelleyemiyor) Bu soruya ivedi bir yanıt vermemek gerekiyor. Manolo'nun da dediği gibi böylesi bir arayışın tarihi yıllar sonra yazılacak. Biz bu değişimlerin en belirgin ve başanlı örneğini bis olarak çalınan "rumba"da bulduk. Topluluk elemanlanna becerilerini birer birer gösterme olanağınıtamyan bu denemede flamenko adına doğan bir başka şafak vardı. Seyircinin o anlardaki atmosfere katılımı yeni arayışlardan yana şoyle ya da böyle umutlu olmayı gerektiriyor. Her şey bir yana flamenko belki de gerçekten bu değişim ve silkiniş sayesinde büyuk killelerin malı olma yolunda. Savaşın büyuk bir bölumunün kazanıldığı anlamına gelmiyor mu bu sonuç? m J< AĞAÇ YAŞKEN EĞİLÎR KEMAL GÖKHAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKA1S 8 Temmuz DÜNYAMNEN ZENGİN KİSİSL İNG/UZOZAN/ SHBLLEY.. 1633'DA 8UGÛAJ, ÜA/LLİ AM£&MC/ SAA//4// 182Z 'O6 BUGÜN, ÜKJLÜ i/VGrL/2. OZAMf O JVHA/ D. &OCKEF£LL£R POĞPO. ICiTMPÇf P EiCy BYHE SELLEYtyEİ ) U y VAPA/SAK İŞ Y4ŞAMIMA A77CA/V 3O YAŞlMDA ÖLDÜ. SOYiM , A8D 'De PE71SDL BuUINMA AİLEOEKf GEl&V SHELUEY, (CtÂSİfÇ UEMBAİ SCA/&4 BU ALAfJA PA&4 YA BiR. £ĞiriM VE Ö'ĞBEAJ/to GÖRAAÜŞTÛ. /MGlUZ eoMAUTİlt OZAHLARl ARAS/A/ÛA EN BtlYÜfcCEIZDEU LMNDA lC£fZL/Ye£££ £T71MC>A£T OIL 7JSÖS7VSAy/lAA/ SHELLEy. f=EL£Ef=EYCE fJü OU/ŞTZieDü. 1890'L/USOA, KOM6RB 7TSÖSTL e e £ DU VGUSAL UĞt Sü 7Z/AJL£fT/&(4EYE KAB? SAZ &>eAAR ALJAJCA, ÇAUfM/f BUMDA DA BAŞA&Lf OLŞ yö'fueLOı. WCTO/?//4 ÇAĞ/AI/AJ KJJ MUÇTZJ. KEATS I/E gy/eosj '//V YA<W RAL TAkllhAAZ, AC'MAStZ İŞAÜAMI/VA S'£ öeA/E/Z. OLAH OZAN, yAÇAMfAJ/A/ ^"OA/ İC1SM/Nf KCEFeu£f2, U/UK. A&)£WOA "&OB8£R 8AIŞ0N OULA/2LA GBÇıeMff VE &/& tCAYK &4SOAI) DİYE APLAMDI&LMlÇry. SE/eı/er/ DEUİZPE BO6ULAI2AK ÖLMÜÇTLJ • VAR.(ÇAM<yACA6l tcADAG. . KuepuĞu şneAcer, re^euf^vte yo DENGELİ BİR YAP1 Manolo Sanlucar kimi zaman başdöndürücü bir hıza ulaşan ritmiyle, insanı yerinden hoplatan gerçek bir dans tutkusuyla, tertemiz ve dengeli bir müzik yapısını ustaca kuruyor. Ifeni kiışağın ödüllü temsîlcîsi SAMtH RİFAT "Nasıl da değişti bu müzik!" diyordu Mutlu Tonın konserin arasında; "Baba Ramon bunlan duysa ne dcrdi acaba?" Doğru söyluyordu; (Mutlu Torun çoğunlukla bir ud ustası olarak tanınır; oysa aynı zamanda iyi bir flamenkc gitarcısıdır ve bu çalgıya çok emek vennis biridir). Flamenko gitan, son yirmi yühk süre içinde, çok belirgin bir degişim geçirmişti; Uluslararası Istanbul Festivali'nin bu yüki konuklanndan Manolo Sanlucar da bu degişimi yaratan birkaç unlü sanatçıdan biriydi. Endülus'un ozgun halk sanatı olan flamenkoyla birlikte flamenko giıannın geçmişi de bu gizemli ülkede yüzlerce yıl öncesine ulaşır. Buna karşüık flamenko gitarının bir "soto" çalgısı olarak \<alnız başına çaJınan bir konser çalgısı olarak değerlendirilmesi oidukça yenidir; yuzyılımızın ilk yansında yaşamış buyük bir gitar ustasıyla. Ramon Montoya'yla başlar. (Bu adı, ikinci sınıf bir gitara, bir tür "kopya" olan Carlos Montoya ile kanştırmayın sakın!) Ramon Montoya flamenko gitan için gerçekten önemli şeyler yaptı: Flamenkc danslannın ezgilerini, flamenko şarkılarını, solo gitara uyguladı; bu geleneksel sanatın ana kalıpları içinde, ardından gelen gitarcılann onun olduğunu bilmeden çaldıkları birçok yeni melodik ve ritmik çeşitlemenin (flamenko dilinde "falsetas" deniyor bunlan yaratıcı oldu. "Baba" Ramon Montoya'dan sonra flamenko gitan, bir konser çalgısı olarak buyuk bir yaygınlık kazandı. asık suratlı ve ciddi klasik gitara göre insanları daha kolay etkiliyor, geniş yığınlarla, gençlerle dolu kolay ilişki kurabiliyordu. Montoya'mn ardından Sabicas, Mario Escudero, Luis Maravilla, Pepe Martinez gibi birbirinden farklı üsluplar geliştiren ustalar, daha sonra da işin virtüözlük yanını ötelere göturen Paco de Lucia, Paco Peııa, Serranito gibi genç kuşak gitarcüan (şimdilerin orta yaşlılan) yetişti. Bu sonuncular, sanatın gcleneksel yanını, kahplara bağlı yanını, oidukça zorladılar: başka turlere, çağdaş müziğe, caza açıldılar. Özellikle inanılmaz bir vinuözlük duzeyine erişen Paco de Lucia bu yolda önculuk etti. Cazflamenko adını verdiği bir tur içinde, değişik müzikçilerle işbirligi yaptı; Al Di Meola, John Mc Laughlin, Chick Corea gibi cazcüarla konserler verdi, plaklar doldurdu. Manolo Sanlucar, bu yeni kuşağın önemli muzikçilerinden biri. Yaşam öykusü, aldığı çok sayıda odül, plaklan, vb. üstüne yeterince bilgi Festival Program Kitabında vardı ve bunlardan söz etmek istemiyorum. Buna karşılık muziği ve gitar çalış biçimi üstune çok şey soylenebilir sanıyonım. öncelikle çalgısının birinci sınıf bir ustası olduğunu belirtmek gerek; zor ulaşüır yerlere gelmiş, üstun nitehklere sahip bir muzikçi. Birçok flamenko gitarcısının tersine, çok temiz ve pürüzsüz sesler üretiyor gitanndan. Katıksız bir halk sanatı olan flamenkoda gitann "çapaklı" seslerle çahnması, güçlu ses çıkarma çabasının, coşkulu bir çalış biçiminin doğal sonucu sayılır; en azından kusur değildir. Buna karşılık bir konser çalgısı olarak duşunüldüğünde, gJtardan temız sesler üretilmesi önemh bir gerek olarak ortaya çıkar. Sanlucar bu konuda gerçekten başanlı; kimi zaman baş döndürücü bir hıza ulaşan ritmiyle, insanı yerinden hcplatan gerçek bir dans coşkusuyla, tertemiz ve dengeli bir muzik yapısını ustaca karmayı biliyor. Bunu da sanınm kdklü ve gelişmiş tekniğine borçlu. öte yandan bu alanda ön saflarda at oynatabilmenin doğal bir gereği olarak, özgün bir müziği, kişisel bir rengi ve tadı var. Yazımızın başında, flamenko muziğinde olagelen değişimden \e Sanlucar'ın bu değişime katkılanndan söz etmişük. Klasik kalıplardan iyice uzaklaşürılmış, yeni ritmik ve armonik yapüarla çeşitlendirilmiş bir muziği var sanatçımızm. En belirgin özelliği de sık sık başvurduğu, doğaçlamalar içinde yerleştirdiği modulasyonlar (flamenko modal, "makamsal" bir müzik türü olduğuna göre bunlar, sözcuğün gerçek anlamıyla modülasyon) ve bu zenginliklerle, dinleyıcinin gönlunu kolayca kazanıveriyor. Manolo Sanlucar'ın yanında iki başka gitara, bir de flütçu vardı sahnede. Bana sorarsanız olmasalar da olurdu; sanatçımız ola>ı bir başına da göturebilirdi. 50 YIL ÖNCE Cumhuriyet Atatürkün gezintileri dünkü Reisicumhur Atatürk bugün öğleden sonra yanlarmda "Maarif Vekili ve bazı mebuslar olduğu halde Floryadan otomobille hareket ederek İstanbul içinde bir gezinti yapmışlar ve Beyoğlundaki Tokatlıyan oteline teşrif ederek hususi salonunda yemek yemişlerdir. Her tarafta halkm coşkulu ve candan tezahürlerile selamlanan Atatürk Taksimden geçerek saat 21 de Floryadaki deniz evlerine avdet buyurmuşlardır. 8 Temmuz 1937 satılacağı güne kadar teşhir edilmemiş, müzayede memurluğunun kasasında muhafaza altma alınmış, yalnız bu emsalsiz mücevhere müşteri olması muhtemel birkaç kişiye gösterilmiştir. Müzayede günü, kraliçenin gerdanlığı, bin bir itina ile mahfazası içinde müzayede memurunun önünde teşhir edilmiş ve gürültülü bir mezaddan sonra 950.000 franga, yani bizim para ve bugünkü düşük frank hesabile kırk yedi küsur bin liraya satılmıştır. Gerdanlığı satın alan bir Hind mihracesidir. 19371987 olunmaktadır. tkinci vizyon filimler gösterecektir. ayın 18 inde vazifesinin başına gelecektir. Amuk ovasına yerleştirilen Arab aşiretlerinden bir grup Reyhaniye pazarını yağma etmiştir. Jandarma ve milisler çapulcuları güçlıikle dağıtabilmişierdir. Bu yüzden kapanan dükkânlar ancak geceleyin açtlabilmiştir. Bu hareketlerin geniş mikyasta tekrarlanmasından korkulmaktadır. Ceza kongresine gidecek murahhaslarımız Marie Antoınette'ın gerdanlığı satıldı Kraliçe Marie Antoınette'ın müzayedeye çıkarılan tarihi gerdanlığı, Londrada temmuzun birinci günti sattlmıstır. Gerdanlık, Hatayda umumi af ilan ediliyor Antakya 7 (Hususi) Yüce komiserlikçe Hatayın her tarafında umumi af ilan edileceği ve bunun bütün Sancaklı siyasi mücrim ve sürgunlere şamil olacağı bildirilmektedir. Sancakta Turkler aleyhine faaliyetile tamnan delege Durieux değiştirilmiştir. Yerine Fransanın Kahire sefareti hukuk müşaviri Roje tayin edilmistir. Yeni deiege Şehrimizde yeni iki sinema Biri Beyoğlunda tstiklal caddesinde, diğeri Kurtuluş caddesinde olmak üzere şehrimizde iki sinema salonu daha inşa edilmektedir. tstiklal caddesindeki, eski "Cemal Tekin" lokantasının yerinde yapılmaktadır. Birinci vizyon mu, yoksa ikinci vizyon mu filimler göstereceği henüz teayyün etmemişür. Kurtuluş caddesindeki oradaki garajın yerinde tesis 26 temmuzda Pariste toplanacak olan beynelmilel ceza kongresine memleketimiz namına iştirak edeceklerini yazdığımız İstanbul Hukuk Fakültesi ceza ordinaryüs profesörü Tahirle Temyiz mahkemesi Başmuavini Cevad ve İstanbul Müddeiumumi muavinlerinden Ferudun Bagana ve Orhan Köninin pasaportları hazırlanmış ve dün harcirahları gelmiştir. Heyetimiz bir haftaya kadar Parise hareket edecektir. . | ŞM dc cocujonula ISB»« .4SINDAN I*
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear