23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER gin kızarak. "Ramazanda içki jcilmez" demek istemiş olamaz mı? Baktım, doğru. Olabilir, dedim. Ramazanda içki içilip içilmeyeceğini ben bilirim, onu bana garson öğretemez, dedi Gani Girgin. Buna susacak mıyız, susup geçecek rniyiz? Ben kimsenin huyuna suyuna'karışmıyorum. Ama benimle nasıl konuşulması gerektiğini öğretirim elbet. Sonra ne oldu? diye sordum. Gani Girgin: Yemek istedim, gene "ramazan" dedi. Herif başka sozcük bilmiyor. Bütün çatışmalann seninle nasıl konuşulması gerektiği konusundan mı kaynaklanıyor? Anladım ne demek istediğini... Dostum, kent bizim yatak odamız değildir, bir kentte nasıl yaşanır, öteki insanlara nasıl davranılır, başkalarının yanmda nasıl durulur, nasıl oturulur, nasıl konuşulur, bunlar dikkat edilecek şeylerdir. Bir lokantada karşımda oturan adam, yemek yiyişi ile beni rahatsız etmemelidir orneğin. Yeni bir şey mi oldu? diye sordum. Gani Girgin: Yeni bir şey değil, süregiden şeyler, dedi. Geçen gün lokantada, karşımda oturan, ağzını ekmeğe siliyordu, "Peçete var önünüzde" dedim. "Sen kanşma!" demez mi? Benimki fahri müfettişlik mi şimdi? E.. biraz öyle. Görmezlikten gelseydin. , Yahu, herif garsondan bıçak alırken, bıçağın üstüne tukürüyor. Ne demektir bu? Bizde elden bıçak alınmaz ya.. Bilmiyor musun? Gani Girgin: Şaşırma kendini, dedi. Kavga etmeyelim anlamına gelir o kör inanış. Peki bu adam garsonun arkadaşı mı, kardeşi mi, nedir ki korkuyor kavga edebüeceklerinden? Ben de o inanışta isem, sevdiğim birinin elinden bıçak almam. Oysa garson benim ne sevdiğim ne sevmediğim bir adamdır, onunla aramızdaki ilişki sofra ilişkisidir, o kadar. Onun verdiği bıçağın üstüne "Tü.. tü" yapılmaz. Laubalilik çıkar! Sonra bu herif semboiik olarak değil, gerçekten tükürüyordu. Kendi rahatını kaçırıyorsun. Rahat etmiyorum ki kaçsın, dedi Gani Girgin. Bak geçen gün otobüste ne oldu?.. Biliyorum, dedim. başına oturağı geçiren çocuk... O değil, bu da başka bir hikâye. Ve anlattı: Bir durakta otobuse, takmış takıştırmış bir hanım bindi. Bileti yokmuş, oturanlara şöyle bir baktı ve "Fazla bileti olan yok mu?" diye sordu. Ben de yardım olsun diye cebimden bir fazla bilet çıkardım, uzattım hanıma. İki yüz lira verdi. Üstünü vermek için cebime davrandım, daha elımi cebime atar atmaz, ne dese beğenirsın? "Kalsın!" demez mi! Bana bahşiş veriyor. tyilik etmek istediğime pişman oldum. Bundan sonra, fazla biletim olsa da kimseye vermem. Nasıl düştüm bu duruma diye kendime kızıyorum şimdi. Niçin yardıma kalktım? Ben nasıl otobüse biletsiz binmiyorsam, o da binmesin efendim! Sen bize Avrupalı gözlüğü ile bakıyorsun, dedim. Hayır, benimki Wes£ernisation değil, Planetarisation. Dünyanın vardığı çağa ayak uydurmamız gerektiğini ileri sürüyorum. Hem Avrupa gözluğü ile baksam suç mu olur bu? Bak, hükümet Avrupa Topluluğu'na girmek için girişimde bulundu, bunun gereklerini yerine getirmeli. Avrupa Birliği'ne bağlı toplumlarda belli bir yaşam biçemi vardır; yalnız ekonomimizi değil, yaşam biçemimizi de ayarlamamız gerekir. Atatürk ileriyi görmüştu, günün birinde Avrupa Topluluğu'na katılmamız olasılığını düşunerek laikliği yerleştirdi. Ne denli doğru yaptığını bugun daha iyi anlıyoruz. Kılık kıyafet devrimi bunu gösterir. Kısacası butün Atatürk devrimleri Araptan kurtulup Batıya açılmak anlamını içerir. Uygarlık bir yaşama tarzıdır. Biliyorum, bunun ayrıntılarına indiğim için beni gülümseyerek dinliyorsun, ama aynntılar bilinmeden geneli anlayamayız. Yaşama Biçemi MELİH CEVDET ANDAY Bizim Ganj Girgin'in başına gelenleri sormayın! Otobüste yaşlı bir kadınla kavga çıkararak karakolluk oldu. Onun eskimiş âdetlerle, yoz saplantılanmızla, çağdaşlığa uymayan davranışlanmızla uğraştığını, kimi tutumlarırrua acımadan eleştirdiğini bilirsiniz; bu huyundan öturu başının belaya gırdiğini sanmıştını, öyle değilmiş meğer. Otobüsle sahil yolundan geliyormuş, Çatladıkapı'da yaşlı bir kadınla torunu olduğu anlaşılan bir küçük çocuk binmiş otobüse, gelip bunun önündeki sıraya oturmuşlar. Çocuğun başı sargılar içindeymiş, başından yaralı olduğu anlaşıhyormuş. Buna karşın yaşlı kadın (babaanne olduğu anlaşılıyor) elindeki bastonla ikide bir çocuğun kafasına vuruyorrauş, öyle vuruyormuş ki, ses çıkanyormuş, fakat zavallı çocukta gık yok... Gani Girgin dayanamamış, "Hanım, vurma çocuğun başına" diye kanşmış. "Yaralı mıdır nedir çocuk, hem başını sarmışsınız hem de bastonu indiriyorsunuz, ne iştir bu!" Kadın, "Sen bilmediğin işlere kanşma" diye paylamış Gani Girgin'i, hatta "Terbiyesiz" demiş. Gani Girgin altta kalır mı? "Sensin" demiş. Bunun uzerine kadın, "Hoşt köpek!" demiş... Bir çıngar, bir kıyamet. Gani Girgin otobusü durdurmuş, polis çağırmış. Yolcular söyleniyorlarmış. Polis bunları (yaralı çocuğu da elbet) alıp topluca karakola göturmüş. Orada anlaşılmış işin içyuzü. Meğer çocuğun başı yaralı filan değilmiş, evde itfaiyecilik oynarken oturağını başına geçirmiş, çıkarmaya sıra gelince çıkaramamış, ağlamaya başlamış, çocuğun anası babası da evde degıllermiş, çalışıyorlarmış. Oturağı çıkarmak için çocuğu hastaneye götürmek babaanneye düşraüş... Bastonun çıkardığı ses oturaktan geliyormuş. Neyse, karakolda barıştırrruşlar bunları. Gani Girgin gülmekten anlatarruyordu. Sen bu fahri müfettişlikten, ona buna yol yordam öğretmekten vazgeç, dedim, yoksa bir gün başın belaya girecelc. Gani Girgin gulmeyi bıraktı. Benimki fahri müfettişlik değil, dedi. Evet, ötekine berikine yol yordam öğrettiğim oluyor, tutamıyorum kendimi. Alaturkalıklar, laubalilikler. usulsüzlükler sinirlendiriyor beni. Ne diye kanşmayacakmışım! Ben bu toplumda yaşamıyor muyum? Bu insanlar benim yurttaşlanm, hemşerilerim değil mi? Birbirimizi uyanrsak fena mı olur? Ben asıl senin gibi nemelanmcılara şaşıyorum. Çünkü sizler kendinizi halkın üstunde görüyorsunuz, halka bulaşmak îstemiyorsumız. Onunla bir olmak gurunınuza dokunuyor. Ondan ayn yaşıyorsunuz... Kestim sözunu: Sen neler soyluyorsun, dedim. Benim işim var gücüm var, elâlemle uğraşamam.. Hem halkı alışkanlıklarından ayırmak kolay mı sanıyorsun? Dünyanın bütun toplumlannda halk biraz böyledir, tutucudur. Bildiğinden. öğrendifjnden vazgeçmez kolay kolay. Adetlerin değişmesi zaman alır. Ganj Girgin: Zaman alır, ama kendi haline de bırakılmaz, dedi. Üstelik bizdeki değişme büsbütün başka, gerisin geri bir gidiş. Ramazanda güneye inmiştim, çekmediğim kalmadı. Ne oldu, anlatsana! Ne olacak, bir gün bir yerde bir lokantaya girdim, garsona, "İçki var mı?" diye sordutn. Ne dedi? Garsonun ağzından sadece bir so'zcük çıktı, "ramazan" dedi. "Ben sana hangi ayda oldugumuzu sormadım k i " dedim. Ramazan ayında içki verilmez anlamına. Nerden belli, dedi Gani Gir PENCERE 12 HAZİRAN 198: Kurumsal ve Kişisel?.. Kürum sözcüğünün Osmanlıcası '7nüessese"dir. Toplumbilimde kurum üzerine tartışmalar koca bir kitaplık meydana getirebilir, ama işin bu yanı konuyu karıştıracağından, hayata bakmakta yarar var. Cumhuriyet gazetesi bir kurumdur. Şirket olarak kütüğe yazılmış, gazetenin gereklerine göre örgütlenmi altmış yıllık bir süreçte kurumsallaşmıştır Kurvmsallık, üzerinde sınıfsallık gibi durulması gereken bir kavramdır. Amerika bu gerçeği çok iyi biliyor. Güdümü altındaki toplumlarda sınıfsal dengeleri gözetmekle birlikte Vaşington, en çok orduların kurumsallığına önem vermektedir. "Ulusal savunma" amacıyla kuruimuş silahlı kuvvetlerin kurumsallığı, bir kez "Amerikan savunma doktrinleri"ne bağlandı mı, artık ordu, emekçi halka karşı bir siyasal kuvvet olarak kullanılabilir. • Kurumsallığın kökeninde kuşkusuz sınırsallık vardır, ama bu iki gerçeklik arasındaki bağıntılar karmaşıktır. Bir siyasal parti sınıfsallığına bakılarak, siyasal yelpazeye yerleştirilir, kurumsallığını ancak zaman içinde kazanabilir; toplumsal koşullar değiştikçe de değişebilir. Siyasal parti bir yana, gazete bile öyte değil mi? Şimdi Cumhuriyet'ten birisi ayrılsa, bir ayn gazete kurmaya kalksa olmaz. Parasal kaynağı sağlasa bile, o bir kişidir, Cumhuriyet bir kurumdur; kurumsallığını Türkiye'nin ve dünyanın gözünde kanıtlamıştır. Bu gazetenin temel taşı ve Başyazarı Nadir Nadi'yi (Arkası 12. Sayfada) ARADA BİR M. MAKAL Örnek Alınması Gereken Batılılaşma Karşımızdaki adam, partisinin politikasmı anlatıyordu. Ses anlasak da sürüye sayıldığımız belliydı. Bir kitaptan, Ingiltere'nin bayan başbakanıyla ilgili tümceler aktarıyordu: "Onun başarılı olması ve tutulması, Hıristiyan ahlakına sıkı sıkıya bağlı olmasıyla açıklanabilir..." "Ne demek istiyorsun?" diyenlere yamtıysa soru biçjminde: "Bir başbakan camiye gitse, namaz kılsa kötü mü olur?" Kılmasın, gitmesin diyen varmış gibi! Öyle ya, 'gavur' Hıristiyan ahlakına sıkıca bağlı başbakanını ' tutunca, Türkün de İslam ahlakına bağlı başbakanını haydi haydi tutması gerektiğini pekıştirmek istıyoriar. Oldum olası, gerçekten örnek alınması gereken yanlarını hiç görmeyiz şu Batılıların. Söz gelimi, devlet kesesinden gereksiz yere para döküp saçmayışları... Bitki yoluyla sağaltım uzmanı Maurice Messegue anlatır kitabmda: "Fransa Başbakanı Robert Schuman'ın özel yaşantısı lekesiz bir kristal parçasıydı. Devlet yönetimındeki tıtizliği ve dürüstlüğüyse şaşılacak bir ölçüdeydi. Bir sabah yabancı bir üfkeden dönüşünde, birinci mevki bir vagondan kimseye gorünmeden indiğini gördüm. Çok yoruJuyorsunuz, niçin yataklı bir vagonla gelmedinjz? Fransa, parasını başka yerlere harcasa daha iyi eder. Clstelik, oturduğum yerde daha rahat uyuyorum. Oysa, sağlığı elverişli degildi; güç uyuyordu. Devletin malını kendi öz malı gibi kollardı. Akşamları bakan'İıktan çıkarken herkesten geri kalır, elektriklerı söndürürdü..." Ingiliz kraliçesi de, söz gelimi bir elektrik kısıntısında halkın uyduğu kurallara uyar. Yerleşmiş onlarda böyle şeyler. Başka türlü nasıl örnek olabilirler halka; saygınlıklarmı nasıl koruya' bilirler? Adamlarda ne yoksul halkın sırtından üstüste uçak yaptırmak ne uydu yoluyla yüz milyonlar karşılığı kabine toplantısı yapmak ne de bir kalabalığın, bir ameliyat doJayısıyla ay* larca Amerika'da kalması... Bir yandan da, devletin olanağı yok diye özel kişileri okul yapmaya isteklendirme gihşimleri içindeyiz. Devlet uğraşamıyor diye ortaokulları özel girişimcilere teslim etmek istiyoruz... Yukarda andığım Fransız yazarının aktardığı şu inanılması ' güç olaya bakın: "Bir gün Milli Mecliste sabahın üçüne kadar süren bir toplantıdan çıkan Robert Schuman, evinin kapısına varınca anahtarları yanına almamış olduğunu fark ediyor. Ne yapabiürdim? Zili çalıp Marie'yi uyandırmak mı? Ola' naksızdı, butün gün çalışıyordu; dinlenmek onun da hakkıydı. Çaresiz, merdiven basamağına oturup kapımın zilini çalmak için sabahın yedısine kadar bekledim." Kendi dinlenmesinin hizmetçisinin dinlenmesinden daha önemli olduğunu düşünmek bile aklına gelmez. İnsana saygıyla dopdolu... Halk düşmanlığıyla, insan düşmanlığıyla nitelenebilecek ufacık bir davranış gostermeye de yatkın değil, aklı almaz böyle şeyleri... Karşımızda konuşanların da nerdeyse bu biçim davranışlart akılları almayacak. Başka türlü koşullanmışlar. Ne demiş bil ge: 'Düzen biçimler insanı.' Onun için, geçelim çıkarcılıklarını, çevre korumalarmı, adamlar olgu, yoksun, devrım, düşünce, .özgürlük... gibi sözcükleri bol bol kullanıyorlar konuşurken. İyi güzel de, neden uzun listeler oluşturarak bu tür sözcükleri .TRT'de yasaklatıyorsunuz diye sorunca, "Neymiş olanak mo.lanak, biz halkın dilini bozdurmayız!" diye yanıtlıyortar 16 mart günü Ankara Radyosu'nun haber bültenlerinde birkaç kez refahla müreffeh'ı bırbinne kanştırarak okudular, en çok rahat edi. len ülkeleri sıralarken. Bu mu halkın dilini korumak? Ayrıca, :.onlar kim duyor, kültür de dil de halktadır, halkın malıdır... Di.limizin gittikçe tutarlı olması, güzelleşmesi onları da sevindir se olmaz mı? Yeni, güzel sözcükler inci gibi dökülüyor halkın • dilinden. " Şimdi kendilerinin benimsedikleri politika uğraşı babaları. nın tekelindeyken yıllarca dış ülkelerde okuyup dil ögrenmişler. Ellerinin altındaki kitaplar o dıllerde basılanlar. Henüz Türkçeye çevrilmemişler. Olsun, almaları, okumaları, ıçinden birkaç cümle de bize aktarmaları kötü bir şey değil. Gei gelelim, bu kitapların da çoğunun çevrilmesi, basılması, okunması yasak. Kimlere? Dil öğrenemeyenlere. Demek ki ayrım var bura da. Onlara baba uğraşlarını sürdürmek, bızlere de koyduklan okuma, düşünme yasaklarını sırtlanmak uygun görülüyor. Sordular: "Demokrasi, Batılılaşma dediniz; düşünce özgürlüğü, yasak' sız Türkiye dediniz. Peki 141. madde kalkacak mı iktidar olur"sanız?" "O suç biliyorsunuz. Üstünde konuşamayız buradan. Bunu ayrıca özel olarak kpnuşalım..." Her şey suç! Ama ingiltere'nin bayan başbakanın Hıristiyan ahlakına sıkı sıkı sarılıp ayakta durmaya çalıştığına ilişkin bir tümceyi cımbızla çekip bize sunmak ve bir taşla birkaç kuş vurmak serbest! Biliyorlar ki en kolay iş, din ticareti yapmak. Doğrusu otuz milyar dolarlık dış borç iki misline doğru yükselrneye başlarken, ellerinden böyle ufak tefek koşullandırmalar geliyor ancak. Ama gamlandıkları da yok. Kısa zamanda ikiye katlasa dış borç, ne yazar, kaç yazar? Nasıl olsa millet ödemeyecek mi? Bu arada bankalan da kurtarırlar, şirketleri de kurtarırlar. Nasıl olsa millet ödemeyecek mi? "Aramıza hoşgeldiniz! ' Elektronik hizmete geçen İş Bankası şubelerini, elektronik hizmet vermeye daha önce başlamış şubeler şöyle karşılıyor: "Aramıza hoşgeldiniz!" Bu iki kelimeyle, bir şube daha, diğer elektronik şubelerle "tek bir subegibi" çalışmaya, şube içi ve şubelerarası elektronik hizmet vermeye başlıyor. Bu iki kelimeyle, şubeler arasındaki mesafeler ortadan kalkıyor... îş Bankası'nın elekronik hizmet ağı hızla yaygınlaşıyor. Elektronik hizmet veren İş Bankası şubelerinin sayısı şu anda 135. Bu sayı, yıl sonunda 224 olacak... 1988 sonunda 305'e ulaşacak... Sonraki yıllarda da hızla artmaya devam edecek. İş Bankası'nın elektronik hizmetinden, her geçen gün, daha çok hesap sahibi yararlanacak. TÜRKİYE $ BANKASI Elektronik hizmet ağina bağlı şubeler ( 1 2 Haziran 1987 tarihi İtibari^ie): • Acıbadem (Istanbul), Adana. Akay (Ankara), Aksaray (Istanbul), Alan>'a, Alsancak (lzmir), Alunbakkal (Istanbul), Alundağ (lzmır), AltıyoKfstanbul), Anafartalar (Ankara), Ankara, Antalya, Atakoy (İstanbul), Avdın, Aydınlıkevler (Ankara), Ayvalık • Bağlarbaşı (îstanbul), Bahçelievler (Ankara), Bakırköy (Istanbd), Balmumcu (İstartıul), Basmane (lzmir), Başkent (Arücara), Bavraldı (İzrritt • Caddebostan (İstanbul), Cağaloğlu (tstanbul), Cebeci (Ankara) •Çamdibi (lzmir), Çankaya (Ankara), Çarşı (İstanbul), Çarşı (lzmir), Çeşme »Denizli, Dıskapı (Ankara), Dikimevi (Ankara), 4. Levent (Istanbul) • Edime, Ege Üniversitesi (lzmir), Elazığ, Emek (Ankara), Erzurum, Esenboğa (Ankara), Eskisehir, Eşrefpaşa (lzmir), Etiler (İstanbul) Etlik (Ankara) • Farabi (Ankara), Eatih 1) (İstanbul), Fındıkzade (lstanbuî), Fincancılar (istanbul) • Galata v(tstanbul), Galaösaray . ,, , (İstanbul), , ,, Gayrettepe (istanbul), G.O.Paşa .(Ankara), G.OPaşa (istanbul), Giresun, Göztepe (istanbul), . .. rGöztepe (lzmir), Gündoğdu (lzmir), Güvenevler (Ankara) »Hal (Mersin), Hatay (tzmir), Hikon (istanbul) • Ikiçeşmelik (tzmir), Incesu (Ankara), lzmir, lzmit Kabataş (İstanbul), Kadıköy TEK S.S. BOĞAZİÇİ ELEKTRİK DAĞITIM MÜESSESE MÜDÜRLÜĞÜ Müessesemizce tesis çahşmalan tamamlanan 34.5 k\.luk ÜmraniyeÖmerli Enerji Nakil Hattı ile Küçük Sanatlar Enerji Nakil Hattı'nın Dudullu trafo merkezi ve ÜraraniyeÖrnerli Enerji Nakil Hattı'na irtibat E.N. Hatlarına 12 Haziran 1987 tarihınde saat 14.00'ten itıbaren sürekli enerji tatbik edüeceginden halta yaklaşılması can ve mal eüvenliği açısından teblikeüdir. Basın: 22304 Nişantaşı (İstanbul) • Ordu, ODTÜ (Ankara), Osmanbey (İstanbul) • Pangaltı (İstanbul), Pendik (İstanbul), Porsuk (Eskisehir) • Rıhtım/'Kadıköy (tstanbul) • Samsun, Selamiçeşme (istanbul), Sirkeci (Jstanbul), Suadiye (istanbul), Sultanhamam (İstanbul) • Şehremini (İstanbul), Şişli (İstanbul) • Tahtakale (tstanbul), Tarsus, Tepecik (lzmir), Türbe (tstanbul), Trabzon • Üçkuyular (lzmir), Ümraniye (tstanbul), Üsküdar (tstanbul) • Yalova, Yayia (İstanbul), Yenicami (İstanbul), Yenigün (Izmir),Yenimahall»(Ankara), Yenişehir (Ankara)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear