22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 NtSAN 1987 KÜLTÜRYAŞAM HAYVANLAR CUMHURİYET/5 Nedim Günsür'ün resim sergisi bugün Kile'de açılıyor Somııta gîden yol Paris'ten mi yoksa Zonguldak'tan mı geçer? KtM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK jonra babama dedımkı dtntn şta, ! „ . ~ b ı r m °««ortn »mrntk vfi J&ftiindn), ned(n oldogvm \ir\ii anloyamaciıgtm bır b^z Kile Sanat Galerisi'ndeki yeni sergisi 15 mayısa kadar sürecek olan Nedim Günsür, sanattaki tavnnın Paris'te belirginleşmesini şöyle dile getiriyor: "Ben, uzun ve zengin geleneği olan, sorunları başka bir toplumun insanıydım. Sanat kuramlardan değil, yaşamdan kaynaklanıyordu. Kendi yaşamımdan yola çıkmalıydım. Bir Fransız gibi tavır alamazdım. Benim tavrım başka olmalıydı." ŞAHAP BALCIOĞLU Günsür'le epeydir dostuz. Birlikte rakı içiyoruz, çılgın lavla partilerine dalıyoruz, ara sıra da bizim "eıı»vi" Murat'a atlayıp geziyoruz. Sevgüi Gunsur, genellikle çok konuşmayan, terbiyeh, efendı ve içine kapaıuk bir yapıya sahip. tyi bir gözlemci. Minik ama becerikli fotoğraf makinesini yanından hiç ayırmıyor. Kent içinde ya da dışmda gittiği her yerde, gördüğu bir konuyu hem beynine ışliyor hem de usulca resimlerini çekip "dosyahyor". Evdeki çalışma odası, onun "üretim •lanı". Kitaplar, tablolar, tuval çmafir mknaunm f ftybın KURAMDANDEĞİL, YAŞAMDAN Nedim Günsür'ün resim anlaytşuun beUHenmesmde, hoarn x Fenumd Uger nm görüşleri ve "Bizim Köy'' adh roman etküi otmuş. Sanatm kuramlardan değü, yaşamdankaynaklandığtnı vurguiayan Günsür, "Kendiyaşamımdanyolaçüanahydan" diyor. leı, boyalar, cins cıns sigaralar ve bir şövale. Bir resmi bitirinceye kadar Gunsür'ün içtiH sigara, herhalde üç kiloyu bulur. fçmeden içmeye fark vardır. Günsür gibisini pek görmedim. O, sigaraya, özjenen bir dişiyraiş gibi sanlıyor ve bitirene kadar da peşini bırakmıyoı! Nedim Günsür, 1924'te Ayvafıkta doğduğuna göre tam cumhuriyet çocuğu. Sunnetçinin bile soyacekimine meraklı olanlar içın şurada hemen belirtelim: Babası gümruk memuru Abdurralnnan tzzet Bey de ressammış. Olaya bu açıdan bakarsak, resim yönünden aile, Osmanlı hanedamnı andınyor: Gümnikçu Rousseau gibi bir babanın peşinden gelen oğlu nasıl ressam olduysa, onun oğlu olan Mehmet Gunsiir de günümüzde bu aile geleneğını sessiz, ama bilinçli bir bıçımde surdürüyor. Günsür'ün yapıtan bu kez Bebekteki Kile Galerisi'nde sergileniyor. Geçen hafta ona gittim ve hemen konuya girmek için, "Siz Türk resminde sosyal gerçekçilik aknmnın öncülerindensİDİz" dedim. "Bu gölüşe rungi aşamalardan geçerek geldiniz?" Toparlamaya çalışayım: Kırk dört yıldıv resimle uğraşıyorum. 1948'de Guzel Sanatlar Akademisi'nin Bedri Rahmi Eyuboğlu atölyesinden mezun oldum. O yıl Fransa devleti iki kişiye bir yılbk burs verdi: Heykelden Hüseyin Gezer, resimden de ben. Paris'te bir yıl dolaştım. Sttrekü aynı atölyeye ghraedim. Neşet Günal, Fernand Leger'nin öğrencisiydi. Zaman zaraan ben de onun konferanslannı izledim. Birkaç kez de Andrc Loth atölyesine gittim. Ama ağırlık muzeIerde oldu. O arada önceleri yarı soyut, giderek tam soyut ve Paris kökenli etkilenmeler taşıyan resimler yapıyordum. Gunün birinde Fernand Leger'nin bir konuşması beni etkileyip yönlendirdi" ciaları, göçük dramları, beni hemen etkiledi. Kendi kendime 'Bu insanlann resmini yapmam gereldr' diye duşündüm. Ocaklann çıkısındaki bir kahveye gidip onları incelemeye koyuldum. Yağhboyayla çalışmaya vakit yoktu. Elime fuzen alıp madenci portreleri çizmeye başladım. Bir günde beş portreyle bir gnıp madencinin resmini bitirdim. Bu, onlardan esinlenip gerçekleştirdiğim ilk tablo oldu. Onu satmadım, hâlâ sakhyorum. Fransa'da etkisinde kaldıgım 'bicimci resim' anlayışı burada yetersiz kalıyordu. Orada edindiğim tavır ve anlayışb kendi toplumumun yaşantısını resme dönüşturemezdim. Aksine, hem sanatıma hem de ulkeme yabancılasırdım. Halkımın sorunlannı geniş bir kesime yansıtabilecek yeni bir 'deyiş' bulmalıydım. Resimsel öğelerden ödün vermeden, açık ve eskimeyen bir dil oluşrurmak zorundaydım. Kısacası, nesnelerin görUnmeyen yonünün gerçekçiliği yerine, şörunen yönlerinin gerçekçıliğini resim diliyle arayıp bularak göstermenin, kişiliğime daha uygun düşeceğine karar verdimî' Ve? GÜNSÜR Ve buradan hareket ederek içinde naif oğelerın de bulunduğu "dışavurumcu bir sosyal gercekçi" resim türü oluşturdum. 1959'da lstanbul'a geldik. Bu sefer gecekonducular, gurbetçiîer inşaat işçüeri, küçük satıcılar, işsizler, bahkçılar, antenler, evler, sokaklar dünyasıyla burun buruna geldim. Onları çizmeye başladım. Ve bir gerçeğe ulaştım. ıcaf tdtlmış, i»r "5 Bç âvrmvn bgnımle üzaklan yaitnian b\r /' s,ze biraz hhaf PtKNtK P/Y^LE MADRA SOMBA...PÇENS RAPUr4ZEL'İKJ "RJTUNUP "Bizim Köy" Paris'te Ne diyordu Leger? GÜNSÜR Usta, cağdaşlık sorunlanna değinirken geleneğin devreden çıkanlmaması gereği üstünde ısrarla durdu. Sözlerınde doğru ve uyarıcı bir anlam yatıyordu. O sıralarda Mahraut Makal'ın "Biziın Köy" adh romanı Paris'e gddi. Bir soiukta okudum. Bu benim için bir şok oldu. Leger'nin sözleriyle Makal'ın vurgulaması, bir anlam da butünleşiverdi. Kafamdaki bulanıklık açıklığa kavuştu. Ben, uzun ve zengın geleneği olan, sorunlan başka bir toplumun insanıydım. Sanat, kuramlardan değil, yaşamdan kaynaklanıyordu. Kendi yaşamımdan yola çıkmalıydım. Bir Fransız gibi tavır alamazdım. Benim tavrım başka olmalıydı. Yarını sigara boyuna varan bir nefes çekip devam etti: "Böylece dört yıl sonra Türkiye'ye döndüm. Askerliğe gittim. Terhis olunca öğretmenlık içın dilekçe verdim. Karadeniz Ereğlisi'neresim öğretmeni olarak yollandım. Eşimle tanışıp evlendik. O da Zonguldak'ta Türkçe öğretmenliği yapıyordu. Bu nedenle, haftanın üç günü oraya gider oldum. Kömür yüklü trenlerin kara bulutlar salarak gece gundüz kentin içinden geçip limandaki şıleplere malı boşaltması ve kir pas içinde simsiyah maden işçileri, grizu fa HIZLI GAZETECİ NECDET ŞEN O gccc pışmanti)c vc aadan gözüme q\rmeöi 5at>ah uykusuzluktnn şişmiş &iRi UZUN kaki\k\an pansiyonun yo ( J5EÇV Mİ funu tuttum•• 8erbat birruhdorvmu içindaydfm.. SÜCU İKİ &mn \mk 8Ut(PAHJl^^^ Soyut züppeligi Nedir o? GÜNSÜR Anladım ki kendi ulkemde ve bu ortamda soyuta sapmaya hakkım yok. Soyut sanat yapılacak toplumda değiliz. Bir kere Batıh anlamda resim geçmişimiz pek yeni. Onlann yaptığı aşamalar basamağının biz henüz başındayız. Aynca onlar belirli bir kentsoylu birikimine ulaşmış. Bizde o da yok. Fakiriz, geri kalmışız. Soyut sanat, varlıklı toplumlann uğraşı. Bense ne vereceksem, somut, anlamU, hatta çarpıcı vermek zorundayım. Bu toplum, soyut züppeliğirıe ulaşmaktan daha çok uzak. Sözlerim ve benzetmeler belki biraz acı ve sert, ama önümüzdeki gerçek bu denli açık. Gunumuze gelelinı: Yeni kuşak sanalçılanı diyeceğiniz bir söz var mı? GÜNSÜR Var. İçinde bulundukları toplum yaşantısının sanatını oluşlurma savaşımını versinler. Yerel ve ulusal sanat bu yoldan oluşacak. EvTenselüğe giden yol da budur. t ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI Yeni bir yorumla gang von Goethe'nin, artık klasikUr arasındakiyeriniaantş olan "Faust" adh yapıü, Fedtral Abnanya'nm Münih kentindeki bir tiyatro topbıiuğu tarafmdan yeni bir yorumla sahneleniyor. Yorumu kadar dekorlan ve sahne düzenlemesiyU deügiçekmesi beklenen yeni "Faust"un, özeMkle kanonpiyerden dev masklan için sahne işçüeri gecett gündüzlü çahşıyor. (Fotoğraf: REUTER) Strasbourg Film ŞenliğVnde konu, Hnsan haklan'ydı Insan hakları az, fihn çok Strasbourg'da verilen ödüller, Doğu Avrupa sinemasını ön plana çıkardı. Evet, Doğu Avrupa ülkelerinüe insan haklanmn çiğnendiği ortada. Ancak hangi ülkede insan hakları çiğnenmiyor ki? Strasbourg'da 1969'da kurulan Uluslararası İnsan Hakları Enstitüsü'nce düzenlenen bu şenliğin, film bulmakta ne yazık ki hiç zorluk çekmeyeceği apaçık ortada. MEHMET BASUTÇU PARİS 15. Strasbourg Film Şenliği'nde verilen öduller, Doğu Avrupa sinemasını ön plana çıkardı. Büyük ödulü, bir Vlacar filmi, Ferencs Andras'ın yönettiği "Büyük Kuşak", roportaj turünde bir İsviçre filmiyle paylaşırken Polonya sinemasından gelen ıki ornek, üçuncü ve dördüncu sıralan aldı. Konu insan haklan olunca, beş kişiden oluşan uluslararası seçici kurulun, dikkatleri birçok film üzerine çekmek istemesi, doğal karşılanabilır. Bu arada, haklı bir davayı savunmanın, sinema sanatı konusunda ozveride bulunmayı gerektirmediği de kamtlanmış oluyordu. Soz konusu Macar ve Polonya filmteri, belirli bir sinema düzeyine erişen başarılı yapıtlardı. Demek kı, bu sonuçlara bakarak diller ucuna gelen kolay bir soruya, "Doğu Avrupa sineması insan haklarıru daha iyi mi savunuyor" sorusuna, şu ya da bu önyargıdan kaynaklanan hazır yanıtlar vermemek gerekiyor. Evet, Doğu Avrupa ulkelerinde insan haklanmn çiğnendiği ortada. Sovyet Rusya'da gözlemlenen son gelişmeler, bu gerçeği kabullenen bir özeleşüri nitelıği taşıyor. Ancak hangi ülkede insan haklan çiğnenmiyor ki? Evet, Batı demokrasilerinde insan haklanmn daha sinsice askıya alındığı ileri sürulebilir. Ancak en ileri demokrasilerde artık insan haklannı savunmaya gerek kalraamıştır türünden bir göruşu, aklı başında bir insan benimseyemez. Avrupa'nın başkenti Strasbourg'da 1%9 yılında nin Berlin'de gerçekleştirdiği ilk uzun filmi "Kısmet, Kısmet" ise içten, sıcak bir çalışma olarak ilgi uyandırdı. Yirmi üç yaşındaki EIçi, sinemamız için yepyeni bir dil denemesiyle karşımıza geliyor. Özellikle Ameri' ka'da gelişen "yeralü sineması" funderground) turüne vakın. Yer yer roportaj niteliğinde değişik bir çalışma kurulan Uluslararası Insan Haklan bu. Alman yeraltı sinemasının önde Enstitusu tarafından düzenlenen bu gelen adlarından Lothar Lambert'şenliğin, fılm bulmakta ne yazık ki in etkileri açıkça görülüyor. "Kıshiç zorluk çekmeyeceği apaçık ortamet, Kısmef'ın momajında da Lamda. Yeter ki sinemarun her şeyden bert imzası var zaten. Bir tur "gerönce bir sanat olduğu unutulmasın. ceğin sineması" anlayışından yola cıkan tsmet Elçı, kendi yaşamdykusuTurk sınemasmın Strasbourg'da nu çocuksu bir coşkuyla, doğal bir gosterdiği varlığa gelince, ilk olarak biçimde anlatıyor. Fılmde tum soşenliğin açılışının, Tevfik Başer'in runlara karşm, iyimserliğini yitırmeyarışma dışı sunuian yapıtı, "40 Melyen bir Ismet Elçi izliyoruz. Önemli rekarc Almanya" ile yapıldığınm alkonular işlenir, ciddi sorular sorulurtını çizmek gerekiyor. Genç Turk yönetmen İsmet Elçi' ken bile geleceğe umutla bakıyor. Kaygısız, neredeyse bazı acı gerçeklerin tam anlamıyla bilincinde olmadığını sandığımız hafif, ama dikkatli bir bakış açısı bu. Yönetmen, yaşadığı gerçeklerle çaktiği acıların filmini yapmaya nasıl inatla çabaladığını, değişik ve sert fırça vuruşlarıyla anlatıyor. Böylece hem izlenimcı hem de gercekçi renkler taşıyan bir tablo çıkrmş ortaya. Sozünu ettiğimiz fırça (kamera mı yoksa) vuruşlan, gelışi guzel değil, ama inceden inceye dıişünulmüş, temeli sağlam atılmış, çatısı iyi kurulmuş bir senaryodan da söz etmek olanaksız. Çünku, "Kısmet, Kısmet" yürekten gelen bir çığlık. Belirli denetimlerden geçmemiş, yeterinee yoğrulmamış bir çığlık... tsmet Elçi, on beş yaşındayken, bir çırpıda Muş'tan Berlin'e gidi\ermiş. tlk şoku lstanbul'a geldığınde. ikincisini de hemen ardından Berlin'e vardığında geçirdiğini anlatıyor "Kısmet, Kısmet" Almanya'da yaşayan ikinci kuşak göçmenlerin, gençlerin sorunlarına değiniyor, aileleriyle ilişkılerinin zorluğundan, cinsel bunalımlanndan, Almanlarla iletişimin guçluğunden söz ediyoı Elçi, kendine özgu bir bıçemi, aldığı değişik etkilerin hamurundan yuğurabilirse, başanlı yapıtlar üretecek yetenekte, dirençli ve inançlı bir kışilığe sahip. Önümüzdeki günlerde Alman televizyonu için uç saatlik bir dızı hazırlayacak olan Elçi, bu kez babasımn yaşamını anlatacak. Kendisim on altı yaşında evden kovan, Turkiye'de iki, Almanya'da da bir karısı olan, on dokuz çocuklu babasımn öykusunu goruntüleyecek.. Bu arada Turkiye'de çekim izni alamadığı için, dizınin bazı bölumlerini Yugüslavya'da gerçekleştırmesı gerekiyor... Buyurun insan haklarını savunmayın, sız siz olun da. Üstelik "politika" falan yaptığı da yok çocuğun.. AĞAÇ YAŞKEN EĞİLtR KEMAL GÖKHAN TARİHTE BUGÜN MIMTAZARIKAN 25 Nisan PORTATIF KOPRU.. 19O3'TS BU&ÜN, PORTATlF Bift KOPftÜ, SA'DA BAŞAR/YLA DENEfJOl.KI TEKERLEU.İ BİR ARA8AYA MONTE EPILMIŞ OLAN VE Zİ6ZAKLI YAPISI MBDENfYLE CtÇ K(Şi PAN KOLAYCA AÇfLIP KAPATILABIL£N 12 MBTfze U2UULU6UUDAYC»KÜÇÛfC AKAÜSULARl S£Ç MEtC fÇf/V OüfÜMÜLMOf OLAN PORTATİF KÖPRÜDBN H£R OBFASfNDA BlR UFAK ASKBMf GRUPLARA »4RAR SA&uyACAK OLAfJ AL£T, tZOL/iy&l çetciLEBitJyoeDU.. 50 YIL ÖNCE Cumhuriyet Ankarada yapılacak resmi binalar Ankara (Telefonla) ~ Yenişehirde yapılacak yeni Meclis binası, Riyaseticumhur dairesi ve Başvekalet b'malan için beynelmilel şöhreti haiz mimarlara müracaat edilmiş ve kendilerinden Ankarava 25 ıMsan 1937 mütenasib bir azatnet ve güzellikte olması için icab ederse daha fazla da fedakarlık yapılacak ve yeniden tahsisat istenecektir. Diğer taraftan Cumhuriyet Halk Partisi de Ankarada büyük bir genel merkez binası yaptıracakhr. Genel merkezin 19371987 de Yenişehirde inşa olunacağı anlaşılıyor. Maruf mimarlann Ankaraya gelmesi münasebetile Fırka merkezi inşaatı üzerinde de görüşmeler yapılacaktır. Eski Meclis olan şimdikı merkez esasen tarihi mahiyette bir bina olduğundan müze ittihaz edilecektir. İSMET ELÇVNİN İLK FİLMİ Genç Türk yönetmen Ismet £?çi'nin Berlin'de gerçekleştirdiği ilk uzun filmi "Kısmet Kısmet", Strasbourg Şenliği'nde ilgiyle karsüandı. Tülay Kemancı 'nın da oynadığı film, sinemamız için yepyeni bir dil denemesiyle karşımıza geliyordu. gelerek sahayı ve mevküni bizzat görmeleri istenmişti. Mimarların bu seyahatlerine ait masraflar ödenecektir. Müracaat edilenlerden bir kısmı şimdiden muvafakat cevabı vermişlerdir. Bu inşaat için 4.5 milyon lira tahsisat aynlmışUr. Bu binalann ehemmiyetile
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear