23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 KASIM 1987 CUMHURİYET/7 New Yorktan Yuppie hippie olıır mu? Gözler "yuppie" olarak bilinen genç şehir profesyonellerine çevrildi bugünlerde. Borsanın getirdiği durgunluk nedeniyle yuppielerin işlerinden olacakları, bunun belki de onları politize edeceği ve 1960'ların "aküvist yuppieleri" ya da "hippieleri"ne dön üştürebileceği tartışılıyor. ŞEBNEM ATİYAS NEW YORK Kalabalık bir Wall Street barı. Öğle yemeği civannda vızır vızır. Yaş ortalaması 2830 arasında, kadınlı erkekli, ceketli kravatlı ve tayyörlü. Kıpır kıpır, tıkış tıkış bir ortam. Gürültüden karşılıklı konuşmak imkânsız. Wall Street'in kara günlerinden en çok etkilendiği söylenen borsanın genç tellallan her zamanki umursamazlıklanyla bir yandan önlerindeki "saglıklı bestenme rejimine uygun" salatalarını atıştınrken, bir yandan itişip kakışıyorlar. "Kara Pazartesi" sonrasında hayatta pek bir değişiklik olmamış gibi. Hesaplar yine kredi kartlanyla ödeniyor. Ancak şakalar ve konuşma konuları farklı. Koşmaktan ve ağırlık kaldırmaktan adaleleri iyice gelişmiş, takım elbisesinden her an taşmak üzereynıiş izlenimi veren bir "yuppie", ağzı salatayla dolu, yan anlaşılır bir halde bağırıyor: "Söyle bakalım, 28 yaşında bir arfoitrajör Ue bir guvercin arasında ne fark vardır?" Cevap: "Güvercin en azından bir BMVV'ye 'deposito' edebüir..." El şakalan, bağınşlarla bann etrafı uzunca bir süre bu şakanın etkisi altına giriyor. Ardından borsa ile ilgili benzer şakalar peş peşe suruyor... Wall Street borsasının tarihi düşüşünden sonra, hisse senetleri satın alarak borsayı şişirdiklerine inanılan ve "yuppie" olarak bilinen genç profesyonellere çevrildi gözler. "Yuppie"den kasdedilen genç, şehir profesyonelleri. Pazar araştırmalarında kolejden mezun olur olmaz yıllık 30.000 doların üzerinde bir maaşla Wall Street'in dev firmalannda çalışmaya başlayanlar olarak tanımlanıyor "Yuppie". Ancak terim iyiden iyiye bir çeşit "aşağılama" ifadesi haline gelmiş durumda. Kamuoyu yoklamaJarı, "sokaktaki Amerikalımn" 'yuppie'leri "Hırslı, açıkgöz, bencil, sürekli harcayan, tüketeceklerinden başka bir şeye ilgiieri olmayan gençler" şeklinde nitelendirdiklerini gösteriyor. Aynı kamuoyu yoklamalannda ABD'nin Harvard, Mit, Columbia gibi en iyi üniversitelerinden mezun olduktan sonra yüksek maaşlarla büyük firmalara giren, girer girmez evler, arabalar, elektrikli fınnlar, videolar, müzik aletleri satın almaya başlayan, tatillerini Avrupa'da ya da Havai gibi yerlerde geçiren gençleri bir türlü sevemediği görülmekte. "Yuppie"ler eskilerin "kırkından sonra yapabildikieri" ve "parlak gelecek" olarak adlandırdıkları bu tür şeyleri daha "çocukluklannda" yapabiliyorlar. Bu nedenle "geleceği şimdi yaşamakla" suçlanıyorlar, "geleceği olmayan gençler" diye nitelendiriliyorlar. tşte bu antipati ile kamuoyu, borsa krizinin Wall Street'in beKÜLTÜR KENTİ Madrıd, kultur yaşamının en canlı olduğu Avrupa kentlerınc^:. yaz yakalı gençlerini nasıl etkiİeyeceğini izlemeye başladı. Önce "maaşlarını nasıl harcayacaklarını bilemeyen genç profesyonellerin, hisse senedi satın alarak borsayı şişirdikleri, krizin bu nedenle başladığı" iddia edildi. Ardından piyasanın, "yuppie"lerin aşın satın alma gücüne görc kendini uyarladığı, kriz nedeniyle satın almaktan vazgeçerek piyasayı altüst edeceklerinden şikâyet edildi. Son olarak da borsanın getirdiği durgunluk nedeniyle yapılacak tensikatlarda "yuppie"lerin işlerinden olacakları, bunun belki de yuppieleri politize edeceği ve 1960'ların "aktrvist yippie"leri ya da "hippie"lerine dönüştürebileceği tartışıldı. Ancak Wall Street şirketlerinin yöneticilerinin ifadeleri, kamuoyunun bu bekfcntilerinin hiç birinin olmayacağını, genç profesyonellerin geleceğe bırakmaksızın parlak yaşamlarını sadece biraz daha az harcayarak sürdürecekierini gösteriyor. Bir firma yöneticisi "Wall Street yuppieleri gdmiş geçmiş en iyi beyaz yakalı girişimciler. O>le ki, her giin yepyeni formüllerle parayı V cebinden 'b' cebine aktannakta üzerterine yok. Bunlann hepsi son derece iyi egitilmiş, kalifiye emek sahibi gençler. Toplum onlann katkılarını harcamayı göze alamaz, bunu yapmaksızın başka çözümler bulacağız" diyerek yuppielerden vazgeçmeye niyetli olmadıklarını belirtiyor. Şimdilik ise alımlarda yüzde 60 gibi bir duşme beklendiği belirtilirken, Christmas (Noel) primlerinin borsa krizi nedeniyle kesildiği açıklandı. Wall Street yuppieleri, bu beklenmedik kesintinin Havai tatil planlarını ertelediğini belirtiyorlar. Aynca bir süre "BMW" hayallerinin suya düştüğünu, ancak işlerin kesinlikle duzeleceğini, uzun dönemde yine tüketime "yumulacaklannı" kaydediyorlar. Tenzilatlı î'yardımlar tSçüncü Dünya Üİkelerine yardım kampanyası yaklaşık 20 yıldır, kasım ayının ilk günlerinde tekrarlanıyor. Iktisadi kriz nedeniyle insanlar, önce kendi izafi ihtiyaçlarını, ancak çok sonra da başkalannın hayaîi ihtiyaçlarını düşünür oldular. "Üçüncü Dünya" teması, 80'li yılların başından beri eskisi kadar ilgi çekmiyor. Son dört beş yıldır kasım haftasımn gelirleri, önceki kampanyalara oranla devede kulak kalıyor. HADİ ULUENGÎN BRÜKSEL Bugün burada kampanya var. Pazar mahmurluğu henüz dinmeden ve ikinci fincan kahveler içilmeden, kapı zilleri utangaç çalmacak. Kilise vaazlarında, papaz önce Aziz Pavlos'a atıfta bulunacak ve sonra, cemaate mihrabın önündeki kumbarayı tembihleyecek. Kavşaklarda, trafik ışıkları yeşilden kırmızıya döndüğünde, otomobillerin camları hafifçe tıkırdatılacak. Akşam, televizyon özel program yayımlayacak ve her saat başı kaç para toplamldığını duyuracak. kampanya, "Üçüncü Dünya Üİkelerine Yardım Kampanyası" Yaklaşık yirmi yıldır, kasım ayının ilk günlerinde tekrarlanıyor. Bir hafta süren seferberlikte, Afrika'ya, Asya'ya, Latin Amerika'ya yapılacak yardımlar için para toplanıyor. Köşe başındaki afişe, Bangladeşli çocuğun sureti yapıştırılıyor ve altına, "Onu güldürmek mümkün" ibaresi düşülüyor. Katolik, protestan ve sosyalist hayır kurumları, etkin olduklan her yerde kampanyanın propagandasını yapıyorlar. Milli Piyango idaresi, çıkmamış buyük ikramiyeleri, Emekli Sandığı da fazla primleri yardım hesabına yatınyor. Televizyon, hafta boyunca Üçüncü Dunya ülkeleri hakkında dokümanter filmler gösteriyor ve bir önceki kampanya sayesinde gerçekleşmiş olanlardan bahsediyor. Meteoroloji raporları, esas para toplama eyleminin gerçekleştirileceği hafta sonu üzerine kurulu. Kapı kapı dolasan, köşebaşlannı tutan, yirmi frank gibi cuzi bir paraya rozet satan gönüllüler ordusu ise hayır kurumlarının militanlarından, ilkokul öğrencilerinden, katolik izci teşkilatının mensuplarından oluşuyor. Ancak 70'li yılların Batı toplumlarında son derece güncel olan ve her kampanyanın buyük paralar toptamasına imkân hazırlayan "Üçüncü Dünya" teması, 80'li yılların başından beri eskisi kadar ilgi çekmiyor. Son dört beş yıldır, kasım haftasımn gelirleri, önceki kampanyalara oranla devede kylak kalıyor. Pazar mahmurluğunda utangaç kapıyı çalanlara kufürle kapıyı kapatanlann sayısı artıyor. Kavşakİarda, rozet satıcılan yanaşmasın diye sarı ışıkta geçiliyor. Papaz tembihlese de, Hıristiyanlar, kumbarayı görmeden mihrabın yanından sıvışıyor. Gönüllüler ordusu, rozet satıcısı bulmakta her yıl biraz daha zorlanıyor. Faşist parti, "Onu güldürmek mümkün" afişinin üstüne, "Ben ağlayacak mıyım?" afişini yapıştırıyor. Bu yeni durumun değişik sebepleri var. Birincisi ve şüphesiz en onemlisi, iktisadi krizden dolayı insanlann önce kendi izafi ihtiyaçlarını, ancak çok sonra da öbürlerinin hayati ihtiyaçlarını düşünmeleri. Eskiden üçüncü fincan kahyeyi içebilenlerin, şimdi ikinci fincandan da tasarruf etmeleri ve onun yerine bir rozet almaları, kolay tercihler arasında değil. Üstelik, hâkim olan yeni kriz zihniyeti, "Dördüncü Dünya" adlı verilen Batı ülkelerindeki yoksullardan oluşan toplumsaJ kategonye "Lçüncu Dünya"dan daha önce yardım yapılması istiyor. 70'li yıllarda "Üçüncü Dünyacı" olarak sıfatlandırılan ve bu tür kampanyalarda yalnız kendi tercihleri doğrultusundaki ülkeler için para toplayan kimseler de şimdi yelkenleri suya indirmiş durumdalar. Gerçekler ayan beyan ortada olduğundan ve eski yalanlar artık yenilip yutulamayacağından, bunların efsanevi bir Kampuçya'ya, kahraman bir Vietnam'a, pirü pak bir Angola'ya dair fazla söyleyecek laflan yok. Hâlâ keskin kalanlarının teorisi ise, bu tür yardım kampanyalarıyla üçüncü dünyadaki çelişkilerin yumuşatıldığı ve bunun da "devrime" zarar verdiği doğrultusunda. Ben, böylesi zevzekliklere, yalnız söyleyenler namına huzünlenecek kadar aklı selime sahip olduğumdan, esas olarak meselenin ilk cephesi üzerinde'duruyorum. İkinci fincan kahveden feragat edemeyen ve kendi izafi ihtiyaçlarını öbürlerinin hayati ihtiyaçlarından onemli gören insanları anlıyorum. Yani afişin üstündeki Bengladeşli çocuğun gülmesini sonsuz istesem de, insani bir zaaf olarak, ikinci fincan kahveyi de istiyorum. Tercihim hem Bengladeşli çocuktan hem kahveden yana. Bazen birini, bazen ötekini seçiyorum. Her halukarda, insanları seçenekler önunde düşundürmeye zorlayan bütun üçüncü dünyaya yardım kampanyalarını canı gönülden destekliyorum. BrükseVden YUPPtaJR Yuppielerin hisse senedi alarak borsayı şişirdikleri, borsadaki krizin bu nedenle başladığı ileri sürülüyor. (Foto#f*f: Ravtcr) Vivana'dan Sağa sola zarar vermeden eyiem MEHMET İNHAN VİYANA Avrupa'da şu son yedi sekiz yıldır esen muhafazakâr ekonomi poliıikası rüzgârları, yılların sosyal refah devleti Avusturya'da da esmeye başlayacak. Üstelik temel sosyal harcama kısıntıları SosyaJist Pani'nin, Muhafazakâr Parti'yle koalisyon hukümeti aracılığıyla uygulamaya konacak da, kimsenin sesi çıkmayacak. Her zaman olduğu gibi yaprak kımıldamayacak. Olacak iş mi? Bu soruyu genellikle yabancılar soruyor. Avusıuryalılar ise soğukkanlılıkla cevap veriyorlardı: "E«c, barası Avusturya, sosyal uzlaşmanın anavatam. Burada devlet daha insanlar istemeye başlamadan verdigi için, insanlar isleme ve itiraz etme alıskanlıklannı )iürdiler. Toekkulle sonınlann tepcde halledilmesini bekliyortar." Sosyalisı muhafazakâr koalisyon hukümeti bu rahatlıkla kısıntılar paketini uygulamaya koyadursun, Avusturya'da alışılmadık kimi garip gelişmeler boy göstermeye başladı. Öykünün başlangıcı bundan uç hafta öncesine, Viyana Üniversitesi Felsefe Bölümü öğrencilerinin olağan bir fakulte toplanıısına dayanıyor. Toplantıda gündeme sosyal harcama kısmtılarının öğrencilere etkisi getiriliyor. Aslında kısıılamalar az buz değil Devletin 27 yaşındaki her universite öğrencisine "öğrenci jardımı" adı altında yaptığı 1000 şilinlik ödemelerin yaş sının 25"e indiriliyor, parasız toplu ulaşım ve tren biletlerinde öğrenci ındirimi kaldınlıyor, öğrenim döneminin emeklilikte hizmet yılı olarak sayılması uygulaması kaldınlıyor vb. Toplantı hareketli geçiyor. Felsefe öğrencileri sorunu taruşırken birden bir fikir: "Boykol yaUginçti, polis çagırmakla tehdit elti. Avusturya'da universite öğrencileri hükümetin uygulamaya lepkisiaşın nevrotik bulunarak kahkahalara Bu tepki, >ol koyacağı sosyal harcama kısıntılarını protesto etmek açı>or, çiınkiı bir başka universilede bir nedenle bina>a girmeje jeltenen polisi reklor bizzat amacıyla tüm ülke çapında boykot başlattılar. Bu amaçla inip dışarı çıkamor. Ogrelim Ljeleri Viyana'daki ünlü Maria Teresa anıtını çevreleyen heykellerin l>ernegi'nden bizim enformas>on masamıza kollarını ve bacaklarını beyaz sargı bezleriyle bandajladılar gelerek bilgi aldılar, bo\kotu deslekledikleripalım." Bu ülke slandartlan içinde hiç alışılmamış bir yömem. öğrenciler nasıl yapılacagtnı, ne yapılacağını pek bilemeseler de, bu fikir karşısında heyecanlanarak öneriyi benimsiyorlar. Aynı heyecanla sağa sola dağılarak, kararlarını diger faküllelerin öğrenci temsilciliklerine bildirmeye, bıldiriler basıp, ne istediklerini diğer öğrencilere yaymaya başlıyorlar. Daha bir gün bile geçmeden sosyal bilimler fakülıesi, tıp öğrencileri, derken tüm universite fakulte temsilcilikleri boykot kararı alıyorlar. Universite öğrenci meclisi, hükümetin kısıtlamalar pakeıine tepki olarak bir haftalık uyarı boykotu kararını basına acıklıyor. Derken Teknik Universite, derken Graz, Innsbruck üniversiteleri... Boykot tüm Avusturya üniversitelerine yayılıyor. Tüm Avusturya'da universite anfileri boykot büroları tarafından işgal ediliyor, hararetli toplantılar başlıyor, tum üniversitelerin atmosferi birden değişiyor. Sanki bunlar öğrenci temsilciliği genel secimlerine yuzde otuz gibi duşuk bir oranla katılan, suya sabuna bulaşmayan Avrupa'nın en akıllı uslu öğrencileri değillerdi. Gelişmeler karşısında herkes şaşırıyordu, ama anık boykotun kendi yasaları tüm öğrencileri içine alarak islemeye başlamışıı. Boykotun bir haftası dolduktan sonra, ülke çapında universite öğrencilerinin çatı örgütü Yükseköğrenim Oğrencı Meclısı'nın başkanı, başbakanla göruşup boykotu durdurma kararı alıyor. Tepe vonetiminde çoğunlukta olan muhafazakâr öğrencılerin bu kararını tabandakı temsılcilikler tanımıyor \e geçen pazartesi boykota de\am kararı alıyorlar Şimdilerde. "Yükseköğrenim Ülke Temsilciligi" ile taban örgutlerı arasmda görüş ayrılığı iyice derınlesmiş, taban örgulleri ülke lemsilciliğinin boykoı bitti yollu açıklamasına rağmen boykotu yurutmekteler. Biz gecenin geç bir vaktinde Viyana Universitni'nin dersliklerinden birine giriyoruz. Şu sıralarda üniversite binasının değısık anfı ve dersliklerinde, değişik fahlltelerin öğrencileri harıl harıl toplanular duzenliyorlar. Tıp öğrencileri heyecanla bir anfinin ıçine doluşmuşlar, günün gelişmelerini değerlendıriyor, yeni kararlar alıyorlar. Bir öğrenci, oturduğu sıradan kalkıp yuzunu arkadaşlarına dönu>or: "Karariaşlırdıgımız gibi sabah erken kalkıp işe ko\ulduk" diğen tamamh>or "Sabah >edide." Gulüşmeler.. "Farmakoloji kursusunde profesore nezaketle durumu anlaltık, bizi haklı buldu ve dersi iptal etti. Jinekolojide ne oldu? Profesör oylama >aplı, 46*>a 34 kazandık, ders iptal edildi. Çogu bojkotu desleklijor zaten." Başka biri kalkıyor, "Analomi profesörunun ni bildirdiler, bir başka kursuje de televujoncular gelmiş, ogrencilerle röportaj >apmışlar..." Sevinc çığlıkları ve alkışlar. Arasırâ all salonlardan da alkış seslerı karanlık taş koridorlardan yansıyıp, bize ulaşıyor. Kimse kimsenin sozunu kesmiyor, söz alan kimse de gereğinden fazla lakırdı edip, insanlann zamanını çalmıyor. Doğaçlama bir duzen toplantıya egemen "Arkadaşlar, istemlerimiz salt ögrencilerin istemlerini içermemeli. Çunkıi kısıntılar bizden yapılmazsa diger kesimlerden daha fazla .vapılacak. tşçiler >e emekliler daha çok 6de>ecekler. Bu yıizden bulunuvle kiMnlılar pakelinin kaldınlması için bovkolu surdurelim." Alkışlar. "Tepe vonetimi i>ice >alnız kaldı. t>lemleri jaygınlaştırmak gerek. Yann japılacak eyleme, en geniş katılımı sağlavalım. Yalnız lutfen saga sola zarar >erme>elim, eylemin >apılacagı hejkelin degeri mihonlarla ölçülujor. Lıitfen dikkatli olalım." Erıesı sabah Vıyana'nın unlu "Ring" Bulvan'nın üzerinde Maria Teresa anıtını çevreleyen insan ve at heykellerinin kolları ve bacakları, beyaz sargı bezleriyle bandajlanmış. Beyaz onlukleriyle tıp öğrencileri bu gulunç tabloyu merak edip, gelenlere sorunlarını anlatacaklardı. Bir polıs memuru gulumseyerek kendisine eylemin amacını ve isıemlerini anlatan öftrencinin söylediklerini not alıyordu. Zürih'ten Dozer kepçeleri "JLürih 'te taş ve tunç devrinden kalma buluntulara rastlandı. Arkeoloji bölümü çalışanları ellerinde küçücük kürek ve fırçalarla yeri milim milim aşınyorlar. Ortaya çıkanlar ise bizim dozer kepçelerince döktüğümüz, çer çöpten saydığımız buluntular. DOĞAN ABAL1OĞLU ZÜRİH Bizim mahallenin başladığı, opera yapısının arkasındaki, adını Unlü General Dufour'dan alan caddenin ön bölumü aylardır trafiğe kapalı. Üstte kalan tramvay yolundan, alttaki göl kenarına geçebilmek için ya iyi bir cimnastikçi veya sirk çalışanı olmanız gerekli. Ancak bizlerin yakınması, orada işletmeleri olanlann yanında devede kulak. Yan yana ve karşılıklı dizili dört otel ve restoranlar sinek avhyormuş. Du Theatre'in işletmecisi: "Gunduzleri havalı delici gürültüsünden, geceleri ise zaten kıt olan park yerlerinin de inşaat malzemesi nedeniyle kapatıldığından müşterilerimi arabamla evlerinden ben almak zorunda kalıyorum" diyor. Cirosunda yüzde 45 düşüş olmuş. Excelsior, ayda 25 bin frank üstüne koyuyormuş. Lokantanın dışında, otelin konuklan da birinci gece sonu tası tarağı toparlayıp ayrılıyormuş. "Buraya gezmeye veya eğlenmeye gelen birinin, sabah saat 7'de Richter ölçeginin en altında da olsa ufak çapta bir zelzeleyle uyanmasını düşünün" diyor: "Seefeld'in başlangıcının tamamını sökeceklerine, bolum bölüm ele alsalar ve bunu da günün belli saatlerinde uygulasalar nasıl olur?" Bayındırhk işleri sorumlusu Fritz Wegmann'ın derdi, lokal sahipleri dışında Zürih kentinin çıkarına. Yağmurlar tam başlamadan, toprakla olan ilişkilerini azaltmak istiyor. Çamurlu üst düzeyin göle akması sorunu yanında, bir de arkeolojik bulgular söz konusuymuş. Taş ve tunç devrinden kalma hayvan yetiştirme ve av gereçleri buluntularına rastlanmış. Dufour caddesinin üstu hava koşullannın her türlüsüne karşı korunmuş. Yol, çadırımsı plastik kaplamalarla, birbiri ardına dizilmiş kamyon kasalan örneği tentelerle örtülü. Çukurun asağısında, kent arkeoloji bölümü çalışanları ise ellerinde, kumda oynayan çocuklar örneği küçücük kürek, fırçalarla "iiff, püff" diye yeri milimetre milimetre aşınyorlar. Ortaya çıkanlar ise bizim dozer kepçelerince doktüğumüz, çer çöpten saydığımız buluntular. Şimdi otellerin, lokantaların yetkili kişileri, kent belediyesine karşı dava açacaklarmış. Hukuk yönünden bu yapımın kötü organize edildiği, gereksiz uzatıldığı ele alınarak; " H e r birey (burada kent belediyesi) bir başkasının koşullu zarara girmesini en alt düzeyde tuünak zonındadır" maddesi işletilecekmiş. Kanıtlanması zor bir konu, bunun bilincindeler, ama " ö r n e k " olması yönünden ve kamuya duyurmak açısından düşünüyorlarmış. Bir de bizdeki olayı ele alalıın: "Milliyef'in hemen arkasında Nuruosmaniye'de bir oldu bittiye getirilmek istenen ve bunda başarılı da olunan "Bizans sarnıcı" öğrenebildiklerimizden biri. Eğer bu etkin bir gazetenin çevresinde olmasaydı, çalışanlar da Rkhter olçeğine giren bir sarsıntıyla işin farkına varmasaydılar, konu bu boyutlara ulaşabilir miydi? Sorun, bilinenin dışına çıkabilmekte, kişiyi istencinin üstüne aşırabilmekte. Bu da, örnek olabilecek tutumu sergileyebilmekle eş anlamlı. "Böyle bir şey orada olsaydı?" diye sorarsanız: Gerçekleşmeyecek bir olguyu varsaymak ne dereceye kadar mantıklı sayılabilir? Gene de olabileceğini kabullensek, yerleşmiş ve Avrupa'nın tek açık demokrasisinin uygulandığı bu ülkede halk ayaklarurdı derim. İsviçre'de adam öldüren belli süre sonra hapisten çıkar, ama boyle olayı yapan veya yaptıranlar ise ömürboyu içeride kalırdı. Madrid'den Her şeye karşın kültür VECDt SAYAR MADRtD Kişi başına düşen bar sayısının en yüksek olduğu ülke imiş tspanya. Hiç şaşmam. İnsanlann evlerinden çok sokaklarda yaşadığı bu ülkede bir aya yakın kalınca tspanyol halkının özelliklerini kavramaya başlayabiliyorsunuz. Böy lesine coşkulu bir halkın bazı konuiardaki yavaşlığımn nedenlerini, yıkıcılığa varan özeleştiri tutkularını, hâlâ silinmeyen, silinmesi daha çok zaman gerektiren geçmişin acı izlerini, gençlerin aceleciliğini, yaşlıların temkinli tavrını anlayabiliyorsunuz. Madrid'deki kulturel yaşamın canblığı şaşırtıyor insanı. Dünyanın büyük kültür merkezleriyle yarışan bir zenginlikte sanat olayları bırbirinı izliyor. Şu sıralarda "Sonbahar Festivali" nedgniyle Madrid'e akın eden müzisyenler, tiyatröcular, hepsi de aynı şaşkınlığı yaşıyor olmaL. tki festival arası Valencia'dan Valladolid'e geçerken Madrid'de güzel bir sürprizle karşılaşıyorum. "Yirminci yozyıl balesi"nin kurucusu Maurice Bejart, Madrid'de Spor Sarayı! nda yeni balesini sergiliyor. Şans bu ya ilk gece son anda gidip, ilk sıradan yer buluyorum. Keyfime diyecek yok. Bejart, "Malraox ya da Tannların Metamorfozu" adlı yeni balesini sergiliyor. Buna bale değil gösteri demek daha doğru. Çünkü hareketin yanı sıra söz de giriyor işin içine anlatım aracı olarak. Sahnede beyaz, plastik şişirilmiş obieler. tki Çinli çıkıyor ve devrimin sorunlarını tartışmaya başlıyor. "Ölmek edilgenlik, öldürmek eylem mi acaba?" Bir oyuncu, Malraux'nun ölumünu anons ediyor. Tarih 3 Kasım 1976. "YaşamÖlüm" epizodunu izliyoruz nefesimizi tutarak. Bir Çinli "Çan Kay Şek öldüriilmeli" diye bağırıyor. Sonra bir gece kulübü, Vietnam'da. Somürgeciler ve sömürülenlerin dansı. "Rüyalar değişmeli" diye bağırıyor oyunculardan biri. Gazete satıcısı haykırarak sahnenin bir ucundan diğerine koşturuyor. "Malraux, Saba Melikesi'nin mezannı keşfetti." Bu kez körfez haritalannın önünde oryantal ve çarşaflar giymiş balerinler. Sahneye siyahlara bürunmüş bir kadınlar ordusu eirivor. 30 kadınla birlikte lspanyol Iç Savaşı'nı >'asamaya başlıyoruz. Salondaki gerilim, sahnedekinderı t'arksız şu an. Kadınların sessiz çığlıkları. Bir pilot, bir yazar, bir uçak pervanesinden bozma çarmıha gerili. Çarmıha gerili bir adam ispanya. Iki Çinli, devrimin sorunlarını tartışıyor "Yazgı, istemin önüne geçtiğinde kuşku duymamız gerek." Sahneye SS'ler giriyor aniden. Bir temerkuz kampının dehşetini yaşıyoruz bir süre, sonra Hintliler geliyor ve Hindistan'da akan kanlar... Finalde faşistlerin önüne kattığı halkın düşe kalka yüruyuşu sahnesi olağanüstü. "Yaşam ya da ölüm" epizoduyla başlayan gösteri "Ölüm ya da yaşam" diye bitiyor. Malraux'nun yaşam oyküsunü görkemli bir gösteriye dönüştürmüş "Bejart usta." Beethoven'ın müziğinin yanı sıra çağdaş bir bestecinin, "Luleri gençler afijemeye çıkıyor. Ölüme karşı yaşamı savunan Malraux'nun afişlerini kapatma maya özen gösteriyorlar. Bir yandan yürüyüşler sürerken, öte yandan 1992'ye hazırlanıyor hükümet. 1992 Amerikanın Kristof Kolomb tarafından keşfınin 500. yıldönümü. Uç büyuk etkinliğin hazırlıklarına girişmiş tspanyollar şimdiden. 1992 "Sevil Dünya Fuan" (Expo'92) bunların en onemlisi.. Avrupa'da son dünya fuan 1958'de BrüksePde yapılmış, dünyadaki son fuar ise 1970'te Osakada yapılanı. Amerika kıtasının keşfi ya da lspanyol sömurgesi haline getirilişi... İspanya bu olayın tum dunya ulkelerince birlıkte kutlanması için elinden geleni yapıyor. Şoven yaklaşımları dışlamaya, Latin Amerika ülkelerini bu kutlamaya katmaya çalışıyor. Görunen o ki başaracak da.. 500 yıllık bir ortak tarihin ve kultürün kutsanmasına yönelik olacak çünkü tüm etkinlikler... Bir de bizim tstanbul'un fethini hangi bilinçle, hangi yaklaşımla kutladığımızı düşünüyorum da... 1992, aynı zamanda tspanyol kemlerinden birinin "Avrupa'nın kültür başkenti" ilan edilmesine sahne olacak. 1992 olimpiyatları da Barselona'da yapılacak. Gonzales hükumeti, karşı karşıya kaldığı tüm politik sorunlara karşın kültür yaşamının sürekliliğini her şeyin üzerinde tutuyor. 1992'de iktidar kim olur bilinmez, ama 1992'nin hazırlıklan aksatılmadan surdurulüyor. Madrid'de yaşam tum zenginliğiyle sürüp gi• diyor. Cumartesi geceleri meydanları dolduran gençler pek çok şeyle birden ilgili. Kimi zaman politikadan söz açıyorlar, kimi zaman aşktan. Ulkelerinde nükleer silahlar istemıyorlar. Sosyalisl hukümeti kıyasıya eleştiriyorlar. Sevil'de günlerdir devam eden "Dünya Satranç Şampiyonası"ndan da habersiz değillcr. Kasparov Karpov çekişmesini tartışıyorlar hafta sonlarının kaçınılmaz mekânı caz kuluplerindc. Madrid'de gençier geçen pa/ar barış için yurüdtı Bu pazarın gündcmıııdc ca/ var. Miles Davis, Coleman, Chick Corea vc ba>klıları dun gece başlavan caz festivalinin konuklan arasında. Kısacası, Madrid'de solcular vc ca/cılar üldukça zorlu gıinlcr yaşıyor. Stuttgart'tan Uçurtmalar pır pır Pekin 'den Washington 'a, Moskova'dan Bonn'a kadar birçok ülkenin sayısız kentinde barışseverler yüz binlerce özgürlük uçurtması yükseltti gökyüzüne. İnsan özgürlüğünün ideoloji ve politik sınır tanımadığını göstermek için. AHMET ARPAD Pır pır eder / Biryeşil bir sarı / Bana artık bakınayın mı der / Bir yeşil bir sarı / Ağaca takılan uçurtma... STUTTGART Bir renkler cümbüşü var nıavi gökyüzunde. İniyorlar, yukseliyorlar. Başımızın uzerinden kayar gibi geçiyorlar. Süziiluyorlar, ağır ağır ve alımlı. Gökyüzunde bir bale. Uçurtmalar... trili ufaklı. Uzun ve kısa kuyruklu. Kocaman ve minicik. Bir renkler cümbuşü havalarda. Özgürlük gökyüzunde! Stuttgart'ın buyük Saray alanında uçurtmalar. Ekim ayının ikinci pazar günu gökyüzunun maviliklerine yukseliyorlar. Toplumlararası ozgürlüğün varlığını insanlara anımsamıak için! Amerikalı Jane Ambros'un iki yıl önce bir grup Rus barışseverine uçurtma armağan etmesiyle başlattığı bu eylem çok ilgi çekti. Pckin'den Washington'a, Moskova'dan Bonn'a kadar birçok ülkenin sayısız kentıııde barışseverler o pazar günü yuz binlerce "özgürlük uçurtması" yükseltti gökyüzüne. İnsan özgurluğunün ideolojik ve politik sınırlan tanımadığını göstermek için. "Insanlar doğal sınırlar ötesinde de bir bütün!" okunuyordu pankartlarda. tki bin yıllık bir oyuncak uçurtma. Kuçüklerin ve büyüklerin... Her meslekten. her yaştan insanın severek oynadığı bir oyuncak. Stuttgart'ın Rotenberg tepelerınde babalarla oğulların uçurmaya çabaladığı rengârenk uçurtmaları seyrederken, yıllar öncesini anımsadım. Istanbul'da Şehzadebaşı ile Saraçhanebaşı arasındaki tepede, sonradan Belediye Sarayı'nın kondurulduğu büyük alanda uçurtmalar yükseltirdim halamın buyük oğullan ile. Benden çok onlar oynardı. Yıllar sonra Stuttgart'ın Rotenberg tepelerinde de bu "ojun" hiç değişmemiş. Uçurtmanın ipini babalar oğullarına vermeye pek yanaşmıyor. Güneşli bir güz sabahında Neckar nehri. Aşağılarda, yatağında ağır ağır akıyor. Sulannda beyaz gemiler. Uzun bir yolculuktan sonra Ren'e varacaklar. Karşı yamaçlarda uzum bağları... Bağbozumu yapılmış. Kötu bir yazdan sonra ılık güz üzümleri kurtardı. 1987 şarabı iyi olacak. Öndeki yamaçlarda elma ağaçları. Dalları sarı, kırmızı, yeşil elmalar dolu. Irili ufaklı. Rengârenk uçurtmalar yükseliyor, iniyor, sonra yine yükseliyor. Pır pır ediyorlar, bir yeşil bir sarı. insanlar koşuyor, çocuklar sev ınç çığlıkları atıyor. Bir uçurtma düşüyor. Hızla. Ağaca takılıyor... Sallar bizı tncecık Sallar içuıüzi İncecik Ağaca lakılan uçurınm Fazıl Hüsnü Dağlarca İspanya'da Gonzales hukümeti karşı karşıya kaldığı tüm politik sorunlara karşın kültür yaşamının sürekliliğini her şeyin üzerinde tutuyor. Madrid'de yaşam tüm zenginliğiyle sürüp gidiyor. Geceleri meydanları dolduran gençler pek çok şeyle ilgili. gues le Bars"ın muzigıni kullanıyor. tnsan scsini, insan gövdesini ve Malrauv'un tümcelerı: ni görkemli bir senteze kavuşturuyor. Sahnedeki sentezi sokakta bulnıak kolay değil. Ispanya'nın politik yaşamı iyice çıknıaza girmiş gözüküyor. Sosyalist iktidar içindeki sol kanat ve sendikalar Gonzales'ten desteklerini çekiyorlar yavaş yavaş. Caddelerde klakson sesinden geçilmiyor. Memurların gösterisi var. "Prado"da çalışanlar greve gidiyor. Geçen pazar Madrid'de 200.000 kişı yürüdiı. Barış için, silahsızlanma için. Madrid'in yanı sıra pek çok kentte yuruyuşler, mitingler yapıldı barışı savunmak adına. Ispanya'nın NATO'dan çıkmasını isteyen sloganlar duvarlarda. Gece
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear