25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 29 KASIM 1987 BadenBaden'den Atina'dan Basın özgürlüğü nerede kaldı? AHMET ARPAD BADENBADEN Banyolan, atyarışlan ve kumarhaneleri ile kuçücuk bir kent BadenBaden. Karaormanlann Ren nehri ile buluştuğu yöredeki bu kentin ilnıi Romalüar döneminde biliniyordu. Iki yamacın ortasında yeşil, geniş bir vadiye yayılmış BadenBaden villalar, parklar, güzel oteller, zevkli ve pahalı eşya satan dükkânlarla dolu. Sokaklannda değil Almanya'nın, bütiin dttnya ttlkelerinin insanları gezinmekte. Zenginin zengini şişman Arap şeyhleri pahalı otelkrde haftalarca kalmakta. Gündüzleri şifalı sulardan, akşamlan da kumarhanelerden çıkmamakta. BadenBaden'in adı son zamanlarda Alman basınında oldukça çok geçti. Ülkenin sayılı televizyon istasyonlanndan "Güneybatı Tdevüyoou" bu kentte. Ayda bir sunulan ve banşseverlerin eylemleri, mültecilerin haklan, silah .dışsatımı, katolik kilisesi ve Nazilerin geçmişi gibi duyarlı konularla kamuoyunun çok ilgisini çeken "Report" adlı politik yayın BadenBaden'den izleniyor. Hazırlayıcısı Franz Ah ülkedeki Atom reaktörlerine ve onlan çalışüran kuruluşlara karşı çıkmakla ortalığı karıştırdı. "Atom lobisi" denen milyarderlerin midesi bulandı. Yönetimdeki hükümet üyelerinin yanı sıra sağcı basın da Alt'ın bu çalışmasını eleştirdi. Ancak yürekli ve deneyimli gazeteci, Çernobil sonrası Orta Avrupa'da, özellikle Almanya'da radyasyonun etkilerini delUleri ile kaıutlayarak, ülkedeki sayısız atom reaktörünün tehlikesine dikkati çekmeye devam etti. Televizyon yönetim kuralunun ihtarlarına aldırmadığı için de görevinde de Dünyanın ilk hava korsanları Dünyanın ilk hava korsanlığı eylemi 1948 yılmda 6 Yunanlı genç tarafından yapıldu Bu gençler kendilerini kovalayan Yunan emniyetinden kurtulmak için uyguladıklan bu yöntemin ileride terör amacıyla kullanılabileceğini, herhalde akıllanndan bile geçirmemişlerdl STELYO BERBERAKİS ATİNA Dünyanın ilk hava korsanlığı eylemi 1948 yılında Yunanistan'da yapıldı. O dönemde iç savaşın fırtınasıyla mücadele veren 6 genç, kendilerini kovalayan Yunan emniyetinden kurtulabilmek için AtinaSelanik seferi yapan yolcu uçağını salt bir "kerpeten" ve sahte molotof bombasıyla Yugoslavya'ya kaçırarak, dünyanın ilk hava korsanlığını yapmış oldular. Uçağı kaçıran Andonis, Ahileas, Alekos, Spiros, Yorgos ve Lambis, bu uyguladıklan yöntemin daha ileride terör amacıyla kullanılabileceğini, o dönemde herhalde akıllanndan dahi geçirmemişlerdi. Çünku bu olay, kendileri için bir terör değil bir kaçış eylemiydi. Yunan sineması işte bu tarihin ilk hava korsanlığını konu alan bir fîlmi sahnelere getirtfi. Fıtaıin adı "Çember". "Çember" adırun seçilmesindeki amaç, iç savaşın sonlarına doğnı polis ve ajanların solcular üzerindeki baskılannı artırmış olması ve solcular için "çemberin daraldıgını'' göstermiş olmaktan kaynaklanıyor. Yunan iç savaşının yer aldığı yıllarda sol eğilimli gerillalar, Alman işgaline karşı yaptıklan amansız mücadeleyi, Ingilizlerin yardımıyla iktidar olan aşırı sağ eğilimli hukümete ve legal ordusuna karşı kıyasıya sürdürüyorlar. Yunanistan'da kardeş kardeşi öldürüyor, gammazlamalar çoğalıyordu. Bu şartlar altında başta Atina olmak üzere diğer kent ve yerlerde arama ve taramalar, kimlik kontrolleri adeta bir terör devletinin varhğını kanıthyordu. Kovalananlann arasında gençler ve özellikle öğrenciler ilk sırayı oluşturuyordu. Filmin altı kahramanı da öyleydi. Üniversite sınavlarına hazırlaruyor, ancak sürekli polis gözetimi altında tutuluyorlardı. Altı genç solcuydu. Ancak dağa çıkmamıştı. Ama bu bile polis için fark etmezdi. Kovalanıp en küçük bir fırsatta 'içeri" alınarak işkence görmeleri ve cezaevini boylamalan zorunlu idi. Dağlarda yakalamp "Komüıüstlerden arınmış özgür Yunanistan'a" indirilenler ise, "demokrmük bir bicimde" çekildikleri sorgulamalardan sonra derhal kurşuna diziliyordu. Üniversiteye hazırlanan altı genç gece gündüz izleniyor, aileleri rahatsız ediliyordu. Altı kafadar günlerden bir gün "bu diuenden nasıl kaçıp kurtulacaklarım düşüniirken" içlerinden biri "uçakla kaçalım" dedi. Ama uçakla nasıl kaçacaklardı? Bu durumda uçağı kaçumalan gerekiyordu. O gece sabaha kadar oturup düşünmeye başladılar. Bu arada etraflanndaki "çember" gitgide daralıyordu. Evet uçak kaçıracaklardı. AtinaSelanik seferini yapan 25 kişilik eski tip Dacota yolcu uçağını çift pervanesi olduğu halde, Selanik yerine Yugoslavya'nın Üsküp Havaalanı'na inmesi için pilotu zorlayacaklardı. Hemen ertesi günü, Selanik uçağma 6 kişilik yer ayırttılar. Silahları yoktu. Birinin elinde kargaburun tipi bir kerpeten, diğer üçünün elinde içi su dolu ancak "benzin dolu" olarak gösterdikleri molotof şişelerini ceplere koyarak uçağa bindiler. Uçak havalandıktan yanm saat sonra gençlerin ikisi pilot kabinesine girdi. Sivri uçlu kargaburunu, pilotun ensesine dayadı. Ve "Selanik yerine Yugoslavya^ ya gidecegiz. Bizi orada bırak, sonra Selanik'e geri dönersin" dediler. lkınci Dünya Savaşı'nda Tobruk'da Almanlara karşı savaşan kaptan pilot bunu bir şaka sandı. Hiç aldınş etmedi. Bu arada iki gencin üstüne saldıran telsizcinin kafasına içi su dolu şişelerden biri indirildi. Şişe kınlmış telsizcinin kafası yanlmıştı." Kaptan pilot işin ciddiyetini anlayarak, biraz da gençlerin bu cesaretini "takdir edercesine" ancak hiçbir durumda belü etmeksizin "lamam, otdo. Yagosfarvym'ya gkliyonu" dedi. Bu arada Selanik Havaalanı'nın kontrol kulesi, Dacota yolcu uçağıyla temas kuramıyor, ne olduğuna anlam veremiyordu. Uçak "sanki gök yarüıp içine girmişti".. Kontrol kulesi derhal askere haber verdi. Kuleye gelen general hiç düşünmeden pilotun "komünist" olabileceğini ve yolculara kötülük etmek istediğini söyledi. Ancak aradan birkaç dakika geçtikten sonra, "hava korsanlan" telsizciye, Selanik kulesiyle görüşmesine izin verdi. Telsizci olup bitenleri kuleye anlatırken, generalin gözlerinden şimşekler çıkıyordu. Derhal hava kuvyetlerinin harekete geçirilmesi için talimat verdi. Ama Dacota, Yugoslay hava sahasma geçmişti bile. Üsküp'ün terk edilmiş ve yeşermeye yuz tutmuş havaalanına zor bir iniş yaptı. Altı genç, pilot, telsizci, hostes ve yolculardan teker teker özür dilejip teşekkür ettikten sonra uçaktan indi. Uçak da Selanik'e hareket tti. Bu altı gencin, daha sonra tekrar Yunanistan'a dönüp iç savaşa katıldıklan ve dağlarda öldürüldükleri, sinema izleyicilerine belirtildi. "Çember" adlı bu filmde, uçak kaçırmanın ne olduğunu hayal dahi edemeyen insanlann bu olay karşısında nasıl kontrupiyeye düştükleri, yolcu rolündeı ki aktörlerin ilk kez karşılaştıkları bu olaya nasıl tepki gösterdikleri başanlı bir şekilde verilmiş. Filmni izleyiciyi yer yer güldüren, ancak heyecan ve burukluğun dram ile buluştuğu sahneleri oldukça etki yaratıyor. Demokrasinin geçerli olduğu ülkelerde basının halkın seçtiği politikacılan kontrol etmesi olağan bir şey. Ne de olsa basın, özgür toplumlarda "Dördüncü Guç"tür. F. Almanya'da da SchleswigHolstein eyalet seçimleri öncesinde Eyalet Başbakanı BarscheVin usulsüzlüklerinin ortaya çıkmasında büyük rolü olan Der Spiegel dergisi ülke yönetimindeki politikacılan öfkelendirdi. ğişiklik yapıldı. Olay büyüdü. Franz Alt ve "Güneybatı Televizyonu" mahkemelik oldular. Federal Almanya Başbakanı Helmut KohPa: "Solcu gazetecilerin zehirii dişlerini çekmeli!" dedirten Franz Alt, taraf tutarak toplumu aydınlatan gazeteci görevinde. Sağcı hükumet ise Bremenden Munih'e kadar televizyon istasyonlarına kendi politikasına alkış tutanları yerleştirmek çabasında. Son aylarda, özellikle aydın kesimin çok konuştuğu "Franz Alt otayT, Almanya gibi örnek bir demokratik ulkede "Basın özgürlüğü nerede?" sorusunu birdenbire ortaya atıverdi. Eserlerinde heyecanın yanı sıra toplumu aydınlatıcı konulara da gittikçe daha çok yer veren unlü yazar Johannes Mario Simmd, yakın tanışı Alt'ı açıkça destekledi. "Bizde 1930'lu yıllarda felaketin nasıl baslatıldıgını çok iyi anımsıyorum" dedi. "Onlar da ha berleşme ve düşünce yayma özgüringünü engellemiş, kısıdamışü." Yüzyılırnızın gelişmiş endustri ülkesi Batı Almanya'da da bugün ekonomik giıçlerde, televizyon kurumlarını kendi sözculeri gibi görmek eğilimi belirmekte. Onların ve baştaki politikacılann çıkarlan doğrultusunda yürümeyenlerin de çanlarına ot ukanmak istenmekte. SchlesvvigHolstein eyalet başbakanı Barschel'i önce istifaya, sonra da intihara götüren olaylarda bu istek daha da belirlendi. Seçimler öncesi eyalet yönetiminin yaptığı usulsüzlüklerin ortaya çıkmasında büyük rolü olan "Der Spiegel" dergisi iie intihar eden Barschel'i polisten önce bulup, fotoğraf ve bazı belgeleri yayımlayan "Stern" dergisi, ülke yönetimindeki politikacılan öfkelendirdi. Konunun üzerine giden gazetecilere iktidar partisi: "Bunlar sol basın!" dedi. Gerçekler hasıraltı edilip gazeteciler suçluymuş gibi gösterilmek istendi. Almanya'da ilk defa böyle bir şey oluyordu. Politikacılarm duyarlılık gösterip gerçeği yazan gazetecileri haşlaması kişiyi, "Bugüne kadar bilmedigimiz kimbilir ne kadar çok politik skandal toplumdan gizlendi?" diye duşundüruyor. Demokrasinin geçerli olduğu ülkelerde halkın seçtiği politikacılan basının "kontrol etmesi" olağan bir şey. Ne de olsa basın özgür toplumlarda "Dördüncü Güç"tür. Onun sonımluluklan arasında, kamu çıkarlarına saygı beslemek, barışın güçlendirilmesine çaba göstermek, ülke insanlarının sömürülmesine karşı çıkmak vardır. Batı Alman gazetecilerin anayasalarında yer alan "Basın Ozgürltiğü" çerçevesinde görevlerini yerine getirmeleri de doğrudur. Kaçınılmazdır. Paristen Bübao'dan bit savaşı Fransa'da her yıl okullar açıldı mı, bit salgını ilkokula gidecek yaşta çocuk sahibi olan ailelerin başbelası olur. Irk, cinsiyet, sımffarkı dinlemeden saçlara yuva kuran bu hayvancık dünyanın en marifetli yaratıklanndan biridir. SABETAY VAROL PARİS "Pedkuius capitis" bitin Latincesi. Fransız dili Latin kökenli olmasına rağmen elbette kafasıru kaşıyan çocuklara velileri ya da öğretmenleri "Kafana pediculus capitis geçmiş" diye konuşmazlar. Paris'in en şık semtlerinde, en rafıne ailelerinde bile Türkçede üç harflik bir sözcükle adlandırdığımız asalak hayvancığa "pou" deniyor. Bir kez bulaştı mı kurtulunması güç olduğundan, küçükluğuyle çelişki oluşturması insanların dikkatlerinden kaçmamış olacak ki, birçok dilde bu asalağı adlandırmak için tek heceli sözcüklerle yetinilmiş. Ama bazı dillerde üç heceli adlar verilmiş. Paris'in şık, seçkin mahallelerinde bitin işi ne, demeyin. Her yıl okullar açıldı mı, bit salgını ilkokula gidecek yaşta çocuk sahibi ailelerin baş belası olur. Irk, cinsiyet, sınıf farkı dinlemeden, kıvırcıksiyah saçlara veya düzsan saçlara yuva kuran bu hayvancık dünyanın en marifetli yaratıklanndan biridir. Türkçede "Pire itte, bit yiğitte olur" demişiz. Maurice Mathis adlı bir Fransız yazarın "Bitlerin Yaşamı" adı altmda yayımladığı kitap, bitin yiğityüreksiz, pistemiz aynmı yapmadığını ortaya koyuyor. Fransız TV reklamları arasında "ParaPoıu" (bite karşı anlamına geliyor) adlı ilaç markası özellikle sonbahar aylannda her yıl yeniden gundeme gelir. örgülü, sapsan saçlı bir kıza, müsamerede ezbere şiir söyler gibi, "ParaPoux'yu kullandınız mı, bitten kurtulursunuz. thmal etmeyin" dedirtilir bu reklamda. Reklam fılmini hazırlayanlar, sanşın kız çocuğu yerine, örneğin bir zenci çocuğu kullanarak toplumun başka bazı kesimlerinin duyarhlığını uyandırmayı da düşünmüşlerdir mutlaka, ama ırkçı bir reklam filmi yapmış olmakla suçlanacakları için beyaz çocukla yetinmiş olmahlar. Fransa'nın toplum sağlığı yetküileri her yıl olduğu gibi bu yıl da okullardaki bit durumu hakkında raporunu verdi. "W87 yılının eylül ayından beri özel bir salgına rastlanmadı. Ama dikkatli olmakta yarar var. Çünkü, bit bir kez başgösterdi mi, birkaç gün içinde kökü kazınmazsa icinden zor çıkılır bir sorun haline gelmemesi için hiçbir neden yok." Yapılan hesaplara göre, dişi bir bit iki ay içinde on binlerce bitten oluşan dev bir koloninin üremesine neden olabilirmiş. Yani, bir okulda tek bir çocukta göriilen bu asalak, birkaç hafta içinde bütün okula yayılma olanağına sahip. tki yıl önce biz de ilkokula giden oğlan sayesinde nasibimizi almıştık. Neyse ki, bite karşı yeni çıkan ilaçlar gerçekten de o kadar etkili ki, bir hafta zarfında, çocuğun saçını sıfır numaraya vurdurmaya ya da tüm giyeceklerini ateşte yakmaya gerek kalmadan sorunu çabucak çözüverdik. Maurice Mathis'in kitabına göre bit, insanoğluyla birlikte yaşamayı kural bellemiş, yani kaderini bizimkine bağlamış. Oyle ki, eğer müstakbel bir savaşta insan nesli tükenirse, bit neslinin de tükenebileceği söyleniyor. En eski bit fosilleri, rnumyalanmış Amerikan Kızılderililerinde bulunmuş. Mathis, bitin canlı insan kanından başka hiçbir şeyle beslenmediğine de bu arada işaret ediyor. Bu açıdan küçük bir vampire de benzetiliyor. Kuzey Kutbu'ndan Sahra'ya kadar her iklimde, insanın olduğu her yerde varhğını sürdürüyor. O halde, Paris'in en şık mahallelerinde boy göstermesini normal karşılamalı... AraJarında Fransa'nın da bulunduğu birçok Ulkede duzenlenen bit yarışlanndan elde edilen sonuçlara göre yatay satıhta saatte 1.5 metre kadar yol alabiliyormuş. Başka bir özelliği de ilkbahar ve sonbaharda daha kolay çoğalabilmesi. Okullann açıldığa mevsimde zuhur etmesi de burdan kaynaklanıyor olsa gerek. Kaldı ki, gönül rahatlığıyla Fransa'ya gelebilirsiniz. Bit yaygınlığı konusunda diğer Avrupa ülkelerinden farklı bir durumu yok. Versailles Sarayı'nda, asilzade peruklanna bitlerin üşuştüğü devirden çok uzaktayız. Yalnızca, Batılı ülkelerde bit, tahta kurusu, hamam böceği gibi haşarat kalmadıgını sananlar varsa, bir yanılgılannı duzeltmek istedikde. 13 ıııilyoıı dolarhk küçük kız MİNE G. SAULNtER BİLBAO Evvel zaman içinde bir kokain tellalı bir silah tüccanna, gel birader îspanya'ya gidip oturalım, demiş. tspanya yönetimı de diye hep bunu hayal edermiş zaten. El ele verip Malaga'mn yakınlarında minik bir sayfiye kentıni kapatmışlar. Marbella sırüarı bugün artık Ispanya'mn güneyinde ve dünyanın dört bir yanından gelen "buyiık çaplı" haydutlann '•iırettiji" kara paraıun aklandığı, kanlı servetlerin pembe mermer sutunlara, altın yaldızlı kristal avizelere, tertemiz yeşil çimenlere göraulduğu bir yer. Sonradan görmüşlüğun çakal derisi kaplı lıstesinde ön sırayı alan Marbella sakinleri arasında kimler yok ki? Adnan Kaşıkçı'lar, Julio Iglesıas'lar, Suudi prensleri, markizler, kontesler, eski kerhanecıler. . " Bundan bir hafta önce bir grup küçük haydut, Marbella'da oturan ağababalarından birinin kızını kaçırdı. Londra fuhuş piyasasının genel değnekçiliğınden emekli bir Lubnanlı ile sözümona prenses bir Guney Koreli "rock" şarkıcısının mutlu çiftleşmesinden dünyaya gelen küçük Melodie, kendisini okula götüren BMVV'yc saldıran maskelı "çapsızlar" altı yaşındaki çocuk bileğine yapışıncaya kadar, dünyayı adını taşıyan bir villalar dızisi ve BMW'lerle gidilen okul işkencesinden ibareı sanmaktaydı. Başına on üç milyon dolar fidve ıstenen küçük kız, büyük bir olasılıkla babasırun Londra'da kazanılan fuhuş paralarının tamamını cebe ve kapagı da Marbella'ya atması sonucu açıkta kalan eski iş ortağının çetesi tarafından kaçmidı. Eski kadın tellalı, yeni altın kaçakçısı Lubnanlı baba Raymond Nakachian, fıdyecilerin henüz kaç para isteyecekleri belü olmadan rengini bdli "zengin turizmi", "zengin turizmi" bu, benim evladım insan degil mi? Nicin böyie seferber olunnuutı" hay kadar polisler gönderildi. Falcı kadınlann fala bakıp ileri sürdükleri adres ve evler tek tek denetlendi. Nisan ayında aynı yörede oğlu kaçırılan ve bugüne değin polisten umar bulamayan bır babanın, "Halmzlık kınşları, basında Melodie olayımn yanında "Pasomu kaybettim, hukumsiizdür" büyüklüğunde yer alıyordu. Önceki gun fıdyecilerin çocuğun başından kesip gönderdiği bir tutam saçın göruntusüyle toplumsal heyecan son sınıra dayandı. Boğa gureşinde ölmüş boğanın kulağını sevgililerine armağan etmek uzere kescn den, sanki kendi gırtlakları kesilmiş gibi hıçkınklar yükseliyordu. Sonunda komşu Avrupa Ultelerinin radyoları ve gazeteleri de "İspanya'yı derinden sarsan" olaydan, aacık alayla kanşık olsa da söz etmeye başladılar. Ve bunca hengâmenin sonunda, kuçük çaplı haydutlar, istedikleri on üç milyon fidyeyi beş milyona indirdıklerini açıkladılar. Perşembe sabahı Malaga katedralinde toplanan kalabalık bir dayanışma komitesi, Melodie'nin kurtulması için ayin yapmaya başlamıştı ki, Lubnanb Nakachian da, beş milyon doları denkleştirdiğini açıkladı. Cuma sabahı ise radyodan, özel polis timlerinin geceyarısı gerçekleştirdiği başarılı operasyon sonucu Melodie'nın sağ salım evine döndüğünü; Fransızlspanyol karışımı bir topluluk olan "çapsu" haydut çetesinin de biri yaralı, diğerleri sağ, kıskıvrak yakalandığını öğrendik. Siz bu satırlan okuduğunuzda, küçük Melodie adını taşıyan villas'ırun parkında salıncak sallanır, "büyük çaplı" babası ise ödemediği fidye paralannı "daha kâriı" işlere yatınr olacak. Belki de lran'a silah satar bu kez, kimbilir? Minik Iranlılar kaçamasın diye... matadora "Ole" çeken hançereler Korefi bir prenses ve Lubnanlı bir "baba"nın kızı kuçük Melodie, babasının karanlık işlerinin kurbanı oldu. etti: "Bizi olduğurauzdan zengin samyorlar ama, aslında o kadar paramız yok." Sözümona prenses, şarkıcı anne Kımera, üzüntüsünden hastalanıp yataklara düşerken, "geniş çaplı" haydut baba ile kızını kaçıran küçuk çaplı haydut çetesi arasında amansız bir bilek güreşi başlamıştı. Fidyeciler, kızı canlı istiyorsan on uç milyon dolar dıyorlar, Raymond Nakachıan, bir milyondan fazlası çalışmaz diye yamtlıyordu. Bütün bu olup bıtenlerle bal börek yiyen Ispanyol basını, tavşana kaç, tazıya tut örnegi, bir yandan: "Raymond Nakachlan. kınma bir şey olıırsa kameralann oniındc intihar ederim, dedi"... diye yazarken, bir yandan da kuçuk Melodie'nın adını taşıyan Melodie villasmın luksunden, kuçuk kız denizin dibini görsün diye özel olarak inşa ettirilen şeffaf plastik sürat teknesinden dem vuruyordu. Lubnanlı kaçakçı babanm Scot land Yard tarafından Ingiltere'yc iadesı istenen azılı bir haydut olduğu bu arada kaynamış, bir gün sonra yivecek yemek bulabileceğinden emin olmayan en yoksul kesim dahil tüm orta tabaka tspanya, Melodie'nın kısa geçmişi ile daha da kısa olmasından korkulan yakın geleceğinin ustüne titremeye başlamışn. Okullarda çocuklara olayla ilgili basını izleme ödevleri verildı. Dayanışma yurüyüşleri duzenlendi, binlerce dayanışma telgrafı çekildi. Londra'ya ISTANBUL SOKAKLARINDA ÇETEIER SAVAŞI Haftanın cinayetinde yeni ipuçlan... Genç bahriyeliyi kim öldürdü?.. Katil zanlısı Ali Duran Akdemir'in annesine gönderdiği mektup: "Suçu üstüme aldım, anne beni kurtar..." • İstanbul'da, Kadıköy'den Pendik'e çeteler kaynıyor: Kadıköy Ticaret Liseliler, Fenerbahçeliler, " U " çetesi, Syadiye Lisesi Grubu, Dazlaklar, Gariban Maltepeliler, Söreyyacılar ve diğerleri... • İki ay önce bıçaklanan Volkan Akar'ın annesi: "Oğlumu, hayatlarında ilk kez gören çocuklar öldürmek istedi." • Bağdat Caddesi çetecileri: "Bizim çevremiz var. Başımıza bir iş gelirse, bu halledilir...' ESKİ KAÇAKLAR DEVLETLE OMUZ OMUZA Yıllar önce yedi güvenlik görevlisini öldürüp daâa çıkan Jirki asireti üyeleri komutanlann isteâi üzerine Hakkâri'yi PKK'ya karşı savunuyor. Jirkilerin îıderi Tahir Adıyaman: "Gördüğümüz yerde PKK'lıyı vururuz." • Süper vali Kozakçıoğlu: "Bu adamlar kaçak mı, köy korucusu mu? Bilmiyorum." BUGUN CIKTI 0 Bir zamanlar MİT'Hler: THY'nda çalışan bazı eski MİT'çiler birbirlerini "komünistlik, MHP'lilik ve bölücülük"le suçlayarak mahkemelik oldular... THY Genel Müdürü Yılmaz Oral: "Soruşturma açtık. Sulan ısınıyor..." # TKP'nin geleceğl: Yasal engel kalkarsa TKP seçimlerde ne yapabilir? Doğu Perinçek: "Aydmsız bir devrimci değişme düşünülemez." Taha AkyoU "Komünistlerin kendi aralarında birleşebileceklerini sanmıyorum." Asaf Savaş Akat: "Komünist partisi soldaki berraklığı artırır." # "Gizli" belgeleri acıklıyoruz: Selahattin Hilav'dan islam Çupi'ye, Arif Keskiner'den Murat Belge'ye bir dernek kurdular ve... % Türk müziğinde Nevzad Atlığ ipoteği: Müzik çevreleri Atlıâ'ın "değişmez şef'liğinin Klasik Türk Musikisi'ni dejenere ettiğini savunuyorlar. AÎaattin Yavaşça: "Bu ne biçim repertuar?" Nevzad Âtlığ eleştirilere cevap veriyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear