25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ye'nin paket çözme yeteneği de hızla artmış ve bildiğimiz gibi 1970'li yıllann başlanndan itibaren Türk fırmalan başka ülkelerde anahtar teslimi yöntemine göre büyük yatırım projelerinin ihalelerini kazanır olmuştur. Ne var ki, Türkiye'de son on yılda anahtar teslimi esasına göre birçok yatırım projesi yabancı firmaiara ihale edilmiştir ve hâlâ da edilmektedir. Bu üzüntü verici ters gelişmenin nedeni, döviz kıtlığı ileri sürülerek hemen her yatınmda dış kredi şartının aranmasıdır. Böyle bir ağır yanılgının doğal sonucu, Türk kamu ve özel kuruluşlannın kamu yatınmlarında dışlanmalan ve Türk pazanmn çok yüksek ihale bedelleri ile yabana kunıluşlara ikram edilmesi olmuştur. Bu ihalele.den ötürü, gereksiz yere dış borçlan ve onlann faizlerini üstlenip durmamız da cabası. SAKINCALAR NELERDtR? Şimdi konumuzu o şaşırtıcı "YaplşletDevret" formülüne ağırlık vererek inceleyelim. 1 Önemli yatınm projelerinin yabancı firmalar tarafından işletilmeleri, yabancı kuruluşların o alanlarda soz sahibi olmaları durumunu ister istemez yaratır. Örneğin elektrik enerjisi santrallarının yabancı firmalarca çalıştınlmalan ulusal bir enerji politikasını kısıtlayabilir. Soruna bağımsızlık açısından bakılması gereklidir. 2 Bu formül, anahtar teslimi ihale yönteminden de daha zararhdır çünkü kontrol hizmetleri yoktur. 3 Bu formül, dış kredi (borç) ile birlikte olduğu için, Türkiye'de Türk kuruluşlarının değil, yabancı firmaların rakipsizleşmelerine, aralannda uyuşmalanna ve çok yüksek ihale bedellerine yol açar. 4 Bu formül, Türk kuruluşları tarafından Türk parası ödenerek yapılacak işler için bile ülkenin gereksiz yere dış borçlara girmesi ve faiz ödemek zorunda kalması sonucunu verir. 5 Bu formül, yatınm projelerL.den doğacak olan teknoloji transferi olanaklannı ortadan kaldınr. Işletmeyi yabancı finna yapacağı için, Türklere aktaracağı teknoloji de pek yoktur. 6 Bu formül, Türkiye'nin "paket çözme" yeteneklerinin kullanılmasına hiç müsait değildir. O nedenle de yatınm projelerinin Türkiye'de yapılacak kısımlannın yaratacağı yeni iş alanları sağlayacağı, katma değer, üretim, döviz tasarrufu ve benzeri ekonomik kazançlar yitirilir. 7 Bu formül, işletme yılları boyunca yabancı firmaların ulusal ekonomiden kâr payları almaları ve bu kârlannı döviz olarak yurt dışına götürmeleri sonucunu vereceği için ödemeler dengesi olumsuz etkilenir. 8 Bu formül, çeşitli yatınmIarın ekonomik ömürlerinin azaldığı yıllarda devredilmelerini zorunlu olarak gerektireceği için devredilecek olan yatınmlar eskimiş, teknolojisi geri kalmış, işletme veya üretim maliyetleri yükselmiş, bakım onarım giderleri çok büyümüş yatınmlar olacaktır. Nükleer santrallar gibi bazı yatırımlarda ise 20 yıllık ekonomik işletmeden sonra bir de çok yüksek bir sökmeyıkma bedeli ödenmesi gerektiğini buracığa kaydediverelim. Belirtmek istediğimiz nokta, devralma olayının söylendiği kadar parlak olmadığıdır. SONUÇ NEDtR? Buraya kadarki açıklamalardan anlaşılmış olacağı gibi "YapİşletDevret" formülü, yararlı değil oldukça zararlı bir formüldür. Kuşkusuz en önemli sakıncası, enerji gibi gerçekten çok önemli politika alanlannda yabancı firmaiara söz hakkı tanınmasıdır. Türkiye'nin yarım yüz yıl önce başlattığı, başka ülkelerin izlediği ve çağımızda da yaygın olan politika, yabana fırmâlara ait bu gibi işletmelerin millileştirilmesi politikasıdır. Şimdi ters yönde bir gelişme öngörülüyor. Acaba gerçekleşme olur mu? Pek fazla olmaz. Olursa da yakın gelecekte hükümet edecek olanlar bu tür işletmeleri millileştirirler, sorun kalmaz. Yapılması gereken iş, makulü normalde aramaktadır, dünya kurulfluğundan beri kimselerin akhna gelmemiş zorlama ve sakıncalı formüller ortaya atmak veya anomaliler geliştirmek değil. Türkiye, ciddi bir kalkınma planlaması yöntemi kullanarak, iyi ve öncelikli projeler hazırlayarak paket çözme konusunda tüm yeteneklerini seferber ederek, istihdam yaratarak ileri teknoloji transferi ve üretim artışlan sağlayarak, kamu kesimi ve özel kesim yatırımlannı yapmak zorundadır. Zorlama, geçersiz ve sakıncalı çözümlerin veya formüllerin ülke kalkınmasını güçleştirmekten ve geciktirmekten öteye değerleri yoktur. "Yaplşletl>evı*et"Formülü "YapîşletDevret" formülü, yararlı değil oldukça zararlı bir formüldür. Kuşkusuz en önemli sakıncası, enerji gibi gerçekten çok önemli politika alanlannda yabancı fîrmalara söz hakkı tanınmasıdır, Türkiye'nin yarım yuz yıl önce başlattığı, başka ülkelerin izlediği ve çağımızda da yaygın olan politika, yabancı fîrmalara ait bu gibi işletmelerin millileştirilmesi politikasıdır. Şimdi ters yönde bir gelişme öngörülüyor. PENCERE 8 NİSAN 1986 Kurtarma ve Batırma Eşanlamlıdır... Birkaç yıl önce yaşanan "Banker Skandalı"ndan sonra sıra, öyie görünüyor ki bankalarda. Çoktan beri kapalı kapılar arkasında konuşuluyordu: Böyle süremez!.. Batık krediler üst üste yığıldıkça banka sistemi zorlanıyor. Batık kredi ne kadar? 1 trilyon... Mevduat? 5 trilyon... En zor durumda olan bankalar? Fıs, fıs, fıs, fıs, fıs... Ne olacak? Bir yerde kıyamet kopacak. Ne zaman? Dur bakalım... Sonuç ne olur? Devlet işe el atar, batık bankaları ya kurtarır ya da batırır. ikisi de bir değil mı? • ERHAN IŞIL Gecen yıl, önemli yatınm projeleri Ue ilgili olarak yeni bir formül ikri sürüldü. Bu formül de, daha önce kimsecikler tarafından keşfedilememiş olan "Yap İşlet Devret" formülü oldu. Aşağıda anlatacağımız sakıncalanndan ötürü buna iyi bir formül denilmesi olanaksızdır. Ne var ki, formülü ileri sürüp savunan resmi çevreler, bunun pek parlak bir buluş olduğuna inanmış olmalılar ki her buyük yatırımın ihalesinde bunu şart koşmağa başladılar. UIu Tannmız bunun devamından ulusumuzu korur umarız. ANAHTAR TESLİMİ NEDtR? PAKET ÇÖZEBİLME NEDtR? Şimdi konumuza somut bir biçimde girelim. Gelişme yolundaki ülkelerin büyük veya büyükçe yatınmlan kendilerine çok pahalıya mal olur. İleri ülkelerde yüz milyona yapılan bir yatınm, az gelişmiş ülkelerin çoğunda muhakkak üç veya dört yüz milyona çıkar. Bu olay, sanayileşmiş ülkelerin bilimsel ve teknolojik birikimleri makine ve donanımlarını çok iyi fiyatlarla gelişme yolündaki ülkelere pazarlamaları olayıdır. Çoğu kez bu olay "anahtar teslimi'" denilen yöntemle yüriitülur. Yani yatınm projesi baştan sona kadar yabancı firmalar tarafından icra edilir. Ev sahibi "az gelişmiş" ülke de pek hatırı sayılır bir bedel ödeyerek ve dış borçlanma durumu varsa bir de yıllar boyu faiz ödemeyi kabul ederek yatınmına sahip oJur. Aslmda sahip olunan şeyler, binalar, makineler, donanım ve çok sınırlı bir miktar üretimişletmebakım bilgisinden ibarettir. Anahtar teslimi yönteminde ev sahibi ülke, yatırımın çok basit kısımlannı bile tekrar yapabilecek bilgiden yoksun kalır. Anza giderilmesi, parçalann sağlanması, bakım ve personel eğitimi yönlerinden yabancı fîrmalara bağlılık devam eder. İşte bu nedenlerle yatınm projelerinin "anahtar teslimi" usuİüne göre yabancı firmaiara ihaie edilmesi uygun görülmez. Uygun görülmediği, daha doğru bir anlatımla gelişme yolündaki ülkelerin iyiliğine olmadığı için, anahtar teslimi yöntemine seçeneklerin neler olabilecekleri üzerinde durulmuştur. Gelişme yolündaki ülkelerin bazıları, sanayileşme derecelerine göre, kamu kesimi veya özel kesim projelerinin bir veya birden çok bölümünü kendileri yapmak yolunu tutmuşlardır. Bu gelişme düzeyine erişmiş ülkelerin birçoğu, sadece bilimsel, teknik ve teknoIojik birikimlerinin yeterli olmadığı zorunlu yatınm bölümlerini yabancı kuruluşlara bırakmayı ilke edinmişlerdir. Bu alanda zorunluluk ile de yetinmemişlerdir. Bilmedikleri konularda kendilerine bilgi ve teknoloji transferi yapılmasını da şart koşmuşlardır. Uluslararası ekonomik ilişkilerde ve araştırmalarda bu davranışa "paket çözme" denmesi âdet olmuştur. Çeşitli uluslann gelişmişlik düzeylerinin, "paket çözme" yani yatırım projelerini böliimlere ayınp yabancı kuruluşlara yalnız zorunlu bölümleri ihale etme yetenekleri ile de ölçüleceği yıllardır kabul edilmiştir. Ülkemizde durum nedir? 1950'li yıllarda yatırım projelerinin anahtar teslimi yöntemine göre yabancı firmaiara ihalesi pek yaygın bir moda idi. Zaman içinde insanlanmızın teknik yönleri geliştikçe, sayılan arttıkça ve bilgi birikimi büyüdükçe Türki Bankacılık karmaşık işlemler yumağıdır Bankalar dünyasında bir sürü Osmanlıca ve Frenkçe sözcük, deyim ve sade suya tiritlâf arasında işin özü kaybolur, sıradan yurttaş da içinde neler bulunduğunu bilmedığı bu salatadan hoşlanmaz. Ülkelerin parasına egemen olanlar da, halkın gerçeklerden yalıtılması için konuyu anlaşılmazlığa doğru çekerler, ağdalaştırırlar. Ancak açık seçik bilinmesi gereken bir kural varsa, o da şudur: Türkiye'de bir banka kurtarılsa da, batınlsa da fark etmez. Bu iki işlem özde bırdir. "Banker SkandalT'nda üç banka kurtarıldı, ya da batırıldı. Ne oldu? Yük, Ziraat Bankası'nın (daha başka deyışle devletin) sırtına vuruldu. Bugün de durum eşanlamlıdır. Eğer kimi işadamlarına dağıtılmış 1 trilyonluk kredi geri dönmüyorsa ve bu yüzden kimi bankalar kurtarılacaksa, olayın özeti şudur: Devlet, halkın cebinden sermaye çevrelerine 1 trilyon aktarmış olacaktır. Şimdi kimileri bu gerçeğe karşı çıkabilir, ama sonuçta bir şey değişmez. Halktan toplanan paralar, bankaların kasalarından nereye gidiyor? 1980'lerden sonra başlayan "Temmuz Bankacılığı"yla yıldızı parlayanlar kimler? "Bilgisayarlara bağlanmış bankacılık" düzeni kime çalışıyor? Eğer yüzde 4050 ortalama yıllık faizle toplanan paralar, yararlı ve güvenilir alanlarda sanayi yatınmlarına dönüşüyorsa, kimsenin diyeceği yoktur; ama, yütasek faiz turyasında toplandıktan sona> dağılıp saçılan 1 trilyon, maceracı, vurguncu, fırsatçı işadamla nın elinde çarçur ya da deve olmuşsa, ortada bir başka durum var demektir. Türkiye'de bankacılık sisteminin yanıtsız kalan bir sorusu yıllardan beri gündemdedir: Yüzde 70'ten yüzde 100'e kadar faizle kredi alan bir işadamı, nasıl yatırımcı olabilir? Sapı saman ile lıberal ekonomiyi de kapkaç piyasa<!iy1a karıştıranların, sözde serbest rekabet düzeninde bankerlerden sonra "Banka Skandalı" patlak verirse, Başbakanımız Sayın Özal'ın yıldızı daha çok parlayacaktır. Çünkü ülkemiz öyle bir sürece girdi ki, batırdıkça başanlı görünüyorsun... Metropollere bağımlı çoğu ülkede saptandığı gibi, gemi karaya oturuncaya dek bu sıyaset yürüyor. * Gazetelere yansıdığı kadarlyta. 1 trilyonluk batık kredinin zorladığı sıstemin ilk halkalarında 5 özel bankanın yazgısı söz konusudur; ama böyle bir yaklaşım yalınkat kalır; sorun, "Temmuz Bankacılığı"nı kapsıyor... Hükümet araya gırse de, devlet hazinesinin tüm olanakları zorlansa da, yük yeniden halkın sırtına vurulsa da, her çözüm yüzeyde kalacaktır. Bankaların parasal dünyasındaki gerçekler, ekonominin göstergeleridır. Ekonomi eğer bunca sağlıklı ve başarılı biçimde ışliyorsa, bankalar sistemi neden çıkmazın içinde? HESAPLAŞMA BURHAN ARPAD 3. Köprü Dolayısıyla Sayın Başbakan Turgut Özal ilk haberi verdi ve İstanbul Belediye Başkam'nı uyardı. Şehir planını oluştururken 3. köprüye uygun çalışmalar yapılsın diye. Sayın Özal'ın söylediğine göre 3. köprü, Beşikiaş'la Harem arasında. Doğaya ve kültür dünyasma tutkun kişiler için korkunç bir haber. Dehşet veren bir duyuru. Dünya güzeli büyük şehirler arasında başlarda yer alan istanbul'un simgesi, SaraybumuKızkulesiHarem yamaçları üçgenidir. Marmara ve Karadeniz'in kucaklaştığı üçgen bölgesi, göklere uzanmış incecik mınarelerle bütünleşince daha bir anlam kazanır. İstanbul üzerine yabancılann yüzyıllardır yazdıklarında bu çarpıcı güzellik hayranlıkla dile getirilir. Işıttılar ve sisler karışımı bir tülün gizemler dünyası, sarhoş etmiştir Oysa, ANAP yöneticileri ve belediyecileri İstanbul'u 'Güzel İstanbul!' yapmak diye yıkıyorlar ve yıkiınyoıiar. Çuvallar dolusu milyariar saçarak. Birinci Köprü, İstanbul'u 'dünya güzeli İstanbul' yapan güzelliklerin en başında Boğaziçi'ne bir ihanetti. Boğazın rüyalar köşesi Kanlıca Körfezi'ni ve Rumelihisar'ı tepelerini ve yamaçlannı tahrip ederek İkinci Köprü çalışmalanna başlamak, doğaya ve kültür dünyasma ihanetten de öteye bir uygulamadır. Ne var ki, doğa güzelliklerini, hem de en güzelini ve kültür kalıtlannı ille de yok etmek istercesine ters ve olumsuz girişimler birbirini izliyor. ANAP'çıların kendilerince kimi gerekçeleri var. istanbul'un arapsaçına dönmüş trafığinı rahatlatmak, nüfus yoğunlaşmasını Boğaz'ın Anadolu yakasına kaydırmak. Doğu ve Batı arasında motorlu araç taşımacılığını hızlandırmak. Acaba? Açıklanmayan gerekçeler yok mu? Motorlu araç taşımacılığını yoğunlastırıp kamyon, karrryonet, otomobil satışlarını hızlandırarak büyük sermaye dünyasının çıkarlarına yardımcı olmak. Akaryakıt tüketimini arttırarak kaprtal dünyasına çıkar sağlamak. Motorlu araçların lastik ve yedekparça satışlarını arttırmak yoluyla dünya sermaye dünyasma yardımcı olmak. Yaşasın motorlu araç satıcıları, akaryakıt tüketimleri, lastik ve yedekparça satışlan! Sonra? Sonrası, liranın yabancı paralar karşısında değer yitirmesi sürecek. Lira değer yitirdikçe ülke ınsanlarının satın alma gücü düşecek. Düşecek değil, hızla düşmekte. Türkiye'nin yönetimini elinde tutan partinın ve particinin adı ne olursa olsun değişmez bir sav vardır, bir can simidi gibi kullanılır: "Dünyanın her ülkesinde pahalılık var!" Ne ölçüde? Ne oranda? Hiç değil bir ölçüde dengeli; gelir dağılımı alabildiğine sağlıksız olmayan yabancı ülkelerde hayat pahalıiığı oranı yüzde beşondur. Federal Almanya ve Türkiye arasında kimi eder (fiyat) örneklerini karşılaştıralım: Son aylarda Türkiye'ye de getirilen Papai ve Mango yemiş1 lerinin tanesi Türkiye'de 23002500 liradır. Federal Almanya da bu yemişlerin tanesi ortalama 700 liradır. Afrika kökenli Çikita muzlarının kilosu Federaf Almanya'da 400 liradır. Bu muzlar Türkiye'de kilosu 15002000 liradan satılır. Birinci sınıf dikiş ve kaliteli kumaşla erkek takım elbise Almanya'da 10OO00, orta sınıf dikiş ve orta kumaşla erkek takım elbise Türkiye'de 200.000 TL. ANAP yöneticileri, bakanları, başbakanları, belediye başkanları ya çarşıya pazara hiç uğramıyorlar, ya da gerçekleri görmek istemiyorlar. TRT ekranlarında sunufan tozpembe 'icraatın içinden' dünyalarıyla mutlu otuyorlar. Belki de! ANAP'çıların mutluluğunda kimsenin gözü yok. Yok amma, ülke insanlarının mutluluğunu kimler düşünecek? Düşünmek gerekmiyor mu? Pabucu patlak, Pantolonu yamalı, Avurdu avurduna çökmüş İnsanların mutluluğunu kimler düşünecek? Politikacıları sırtta taşıyan, Oylarıyla onları mutluluğa ufaştıran insanlanmızı Kim, kimler mutlu kılacak? "Olağanüstü durumlar yaSası"yla mı? "Gençleri rruızır yayınlardan korumak"la mı? BÂNK Nadir Nadi CAC0A5 '«riNIARI Dostum Mozart 3 ayda 3. basısı da tükenen bu kitabın: 4 USTA'YA SAYGI... Biz elli bin Sümerbanklı, bugün, 466 mağaza, 48 müessese ve fabrikada, dünden aldığımız ilhamla, yannlara yürürken, Türkiyemize ve Sümerbank'a büyük emeği geçmiş ihap Hulusi Göney'i saygıyla anıyoruz. basısı çıktı Ederi: 800 lira Çağdaş Yaymları Turkocağı Cad. 39/41 Cağaloğlu İstanbul SÜMERBANK Il933'ten bugüne, yannlara... İstanbul Barosu Eski Başkanı ve Dünya Barolar Birliği İkinci Başkanlanndan Türk demokratik hayatının unutulmaz ismi Değerli Hukukçu MEVLİTİLANI AVUKAT TEŞEKKÜR Saglıgıma kavuşmam için gerekli ameliyatımı en başanlı şekilde yapan Hacettepe Tıp Fakültesi Uroloji Anabilim Dalı Başkanı Sayın t Doç.Dr. MEHMET BAKKALOĞLU ile yardımcılan, RIFATILGAZ Bueün ve yann akşama kadar kitabevimizde "40 YIL ÖNCE 40 YIL SONRA" isimli kiubım ve diğer kitaplanru imzalamaya devam edecek. Kerem Kitabevi PakKazançİşhanı MaJalja vefatının 40. gününe rastlayan 8 Nisan 1986 Sah günü (bugün) Şişli Camii'nde ikindi namazını müteakip Hafız Cevat Gündoğdu idaresinde H.Ilhan Tok, H.Yusuf Gebzeli, H.Nurettin Gündoğdu, H.Amir Ateş, H.Kadir Konya, H.SaJim Gözütok, H.RAli Salihoğlu, H.Mehmet Elmas, H.Hüseyin Hıracan, H.Mehmet Altın ve Duahan Naci Uzun tarafından Kuranı Kerim ve Mevlidi Şerif okunacaktır. Sevenleri ve din kardeşlerünizi davet ederiz. ORHAN ADLÎ APAYDIN'm Dr. ZAFER UYSAL, Dr. MURAT GÎRAY ve anestezimi gerçekleştiren Sayın Prof.Dr. MUALL KARAMEHMETOĞLU'na, 84. bölümün tüm hemşire ve görevlilerine, rahatsızlığım süresince beni yakın ilgilenyle yalnız bırakmayan İSTANBUL GAZETECİtER CEMtYETİ ve Ankara Temciliğine, vefakâr Gazetemin başta Müessese Müdiresi Sayın EMİNE UŞAKLIGİL ile eski çalışma arkadasım Sayın EROL ERKLT ve servis arkadaşlarına, hastalığım süresince ziyaretime gelen, telgraf ve teJefonla arayan, odamı çiçek bahçesine çeviren dostlarımıza, sa|lığıma kavuşmarnda büyük katkısı olan canım kardeşım Prof. Dr. TURAN KLTKAM ve eşi Dr. YILDIZ KUTKAM'a candan teşükkarlerimi sunanm. Ulli APAYDIN AİLESİ ADINA Avukat BURHAN APAYDIN ŞAHAP AKTARI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear