22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
29 ARALIK 1985 CUMHURİYET/U Ya senaryo açığa çıkarsa FABRÎK önemli günlerinden birini yaşıyordu. Hamburg'un ünlü semtlerinden Altona'da, terkedilmiş bir fabrikadan tiyatro, müzik, edebiyat gibi çeşitli etkinliklerin yapıldığı bir "kültürevi"ne dönüştüriilen eski bina tıkhm tıklım doluydu. Salona ve balkona sığmayan dinleyicüer sahneye de taşmışlardı. Bir Türk işçisinin kimliğine bürünerek iki yıl boyunca olmadık olaylar yaşayıp bunlan anlattığı "En Alttaküer" adlı kitabıyla olay yaratan ünlü gazeteciyazar Günter Wallraff, sahnede bu son çalışmasından bölümler okumuş ve daha sonra soruluyanıtlı tartışmalara geçilmişti. Wallraff'ın bu okumataıtışma toplantılan tam bir kampanya havasında gerçekleşiyordu. Alman basını Almanya'nın bütün önemli kentlerinde yapüan bu tür toplantılann büyük ilgi gördüğünU yaayordu. 4 kasım akşamı Hamburg Fabrik'te yapılan topiantıda da çoğunluğu Almanlar oluşturuyordu. Yabancılar özellikle de kitapta kendileri konu alınan Türkleroldukça azdı. Gecenin geç saatleri olmasına karşın hiç kimse tarüşmadan kopmuyordu. Wallraff, bir soru üzerine, kitabından elde edilen gelirin büyük bir bölümünün Türkiye'den gelen işçilerin somnlarıyla ilgilenmek amaayla kunılan bir vakfa fon olarak aktanldığmı ve bu vakfın ilk iş olarak, Duisburg'ta 78 ev satın alıp, bunlan Almanlara ve Türklere kiraya verdiğini açıkladı. Wallrafra göre bu, Türklerin gettolarda yalıtılmasına karşı somut bir seçenekti. Wallraff, bu açıklarnadan sonra, "Şimdi bana bu kitabı yazmada, yaşadığım olaylan belgelemede çok büyük yardımları olan ve bana kimliğini veren ger Wallraff, "Çalışma boyunca maskemin i korkusu vardı" diyor 1 "En Alttakiler" nasıl haarlandı? "Levent bana sadece adını, kimliğini vermekle kalmadı; beni bu çalışmanın içeriğine ve can alıcı noktaîarına daha fazia yaklaştırdı. Kendi deneyim ve ilişkileriyle, birçok kez çalışmanın önkoşullannı olusturdu... Bir defasında da hayatımı kurtardı.' FABRİK'TE KÎTAP OKUMA Fabrik, Hamburg'un Ationa semtinde. Terk edibnis bir fabrikadan, bir "kultürevi'nt dönuştürübnüs. fVaOraff, 4kasm gecesiyapüan "En Ataaküer" konutu okumatartısma toplantumda konusuyor. Salonda, bu sendikalan eleştiren Almanlar çoğunlukta olmalıydı ki, hararetli bir alkış koptu. Alkışlar durulur durulmaz Levent konuşmasını sürdürdü: "Senin, biz göçmen işçilere önerinin politik sınırı, adını zikrettiğim ve şimdiye kadar göçraen işçilere ilgisiz kalmış sendikalar. Ayrıca şu vakıf işi de çözüm mü dersin? Bence çözüm, biz göçmenlerin kendi seslerini bizzat kendilerinin duyurması. Biz daha sesimizi duyuramadık. Bizim hükümet yetkilileri Alman hükumetinin yabancılar sorumlusu Bayan Funcke'den 'Anamız' diye söz eder. Anamız, zaten anamızı ağlatıyor; bir de basımıza 'Babamız' olarak sen cıkma, arkadaşımız kal, bu bize yeter." Levent'in bu sözlerini Wallraff sakin bir biçimde, "Babanız ohnak gibi bir niyetim yok, sadece arkadaşınız kalacağım" diye yanıtlamakla yetiniyor ve diğer sorulara geçiliyordu. Gerçek Ali Levent'in kim olduğunu öğrendikten sonra ona doğru sokuluyoruz. Şivesinden Karadenizli olduğu anlaşılan bu genç Türk, oturduğu yerde çevresindeki Türk arkadaşlarıyla konuşmasını sürdürüyordu: "Şu Almanlara bazen öyle kıayorum ki! Mikrofonu aldığımda içimden önce onlara küfredip sonra da bir gün çıkıp 'Ulan ben şu Wallraffın yazdıklarmın yüzmislini on yıldır yaşıyorum, gelin size bunlan anlatayım desem gelmezdiniz!' diye bağırmak gecti. Kendimi zor tuttum..." Arkadaşlan Levent'in söylediklerine gulüşürken biz ona sokulup kendimizi tanıtıyor ve Türk okuyucusuna gerçek Ali Levent'i tanıtmak istediğimiz, aynca VVallraffla birlikte konuşırtak istediğimizi belirtiyoruz. önce "Olmaz, ne gerek var?" diyor. Yanıtımız hazır: "Niye olmaz? Biraz önce 'Daha sesimizi duyurmadık, sıra bizde' diyordun. Işte sıra sende, sizde..." Bizi baştan aşağıya süzüyor, bu arada gözlerini farkediyoruz: Biri yeşil biri kahverengi; tıpkı Van kedisi gibi. Israrımız, ikna ediyor: "Peki, Wallraffla toplantı sonrasında konuşur yann için bir görüşme ayarlanz, Bu akşam da benim konuğum olun, biraz memleketten anlatırsınız, şartım bu." Bu ani gelişen sıcak ilgi bizi hem şaşırtmış hem de hoşumuza gitmişti. Toplantı yarım saat kadar daha sürdü. Kitap imzalama faslından sonra VV'aİlraff'ın da başı boşalmıştı. Levent, "Günter!" diye seslendi. Wallraff, sahneden inerek yanımıza geldi. Gelir gelmez hemen tartışmaya başladılar yeniden. Bir tür sakayla karışık dıdişme de denebilir buna. Yanlanndaki genç bir kadın bize dönerek, "Her zaman böyle bunlar; gören geçimsiz iki ortak sanır," diyor. Levent bizi Wallraff'a tanıtıyor ve görüşme isteğimiz Wallraff tarafından da kabul ediliyor: "Yann akşama kadar Hamburg'tayım; akşam Bremen'deki topiantıda olmam gerek." Randevu vermek için defterini çıkanp açıyor. Defterin her satırı "meşgul"lerle dolu. "Yann" diyor Wallraff ve 9.30'da Hamburg'un ünlü pastanelennden birinde buluşmayı kararlaştırıyoruz. Otobüsle Leventlerin evine giderken, aklımıza, birbirleriyle böyle didişip duran bu iki insa "En Alttakiler" adlı kitabıyla olay yaratan Günter Wallraff, sahnede çalışmasından bölümler okumuş, sonra tartışmalara geçilmişti. Almanya'nın tüm önemli kentlerinde yapılan bu okumatartışma toplantılan tam bir kampanya havasında gerçekleşiyordu. Cihan AtikoğluMustafa Söomez (ANKA/özel Servis) çek Ali Levent'i size takdim ediyonım" diyor ve salondaki başlar WallrafFın işaret ettiği taraftaki Türk'e dönüyordu. WallrafPın satış rekorlan kıran kitabınm önsözünde, "Bana adını veren" diyerek teşekkür ettiği Levent Sinirtioğlu oturduğAı yerden doğruluyor ve uzatılan mikrofonu alarak şöyle başlıyordu konuşmasma: "Sevgili Günter, evvelki akşam televizyondaki programında Türk işçilerine bir mesajın oldu. Onlara, haksızlıklara karşı mücadele etmek için sendikalara, DGB'ye (Alman Sendikalar Birliği), IGM'ye (Metal lşçileri Sendikası) üye olmalarını önerdin. Acaba, senin bir gazeteci olarak ortaya serdiğin gerçekleri bu güçlü sendikalann yülardır neden başaramadıklannı hiç düşündün mü?" vent'in ilişki ve deneyimleri sayesinde girdim. Levent ile bazı benzer yanlanmız var. Benim gibi o da yaşamın kendiliğinden akışı içindeki gelişmelere öncelik veriyor, onları yakalıyor; o da atılgan ve heyecanlı. Böyle olmanın yararlan da zararlan da var. O da doğru bulduğu bir yolda her tehlikeyi göze alan biri. Buna karşın herhangi bir kurum içinde kendini hapsetmek istemeyen biri. Yaşamın kendiliğinden akışına öncelik verme bazen kargaşa halini alabiliyor. Ama en başta her şeyi hazır, belirlenmiş bir plan söz konusu olsaydı, bu işi başaramazdık. Sürekli ortaya çıkan yeni durumlara ayak uydurmak; yeniden, yeniden başlamak, yeniden tanımamak gerekiyordu. Çoğu kez, ortaya çıkan yeni gelişmeler karşısında anında lepki göstermek gerekiyordu. Levent böylesi durumlarda kendisini gösteriyordu. Çalışma boyunca sürekli, taşıdığımız maskenin düşeceği, senaryonun açığa çıkacağı korkusu vardı. O sırtını duvara dayayıp karşısındakinin her davranışını, her hareketini gözleyen biri. Herkesten en fazlasını isteyen, ama kendi de en fazlasını veren biri. Bazen aramızda önemli çelişkiler ve hayal kırıkhklan oluyor. Siyamlı ikizlerin öyküsündeki gibi. Birlikte büyümüşler, ama bazen ayrılmak isteyince birbirlerine saldınyorlar." Wallraff, gülumseyerek konuşmasını sürdürüyor: "Levent bir defasında da hayatımı kurtardı. Nazi yanhsı bir Alman'ın meyhanesinde bir faşist müşteriyle yine aynı cenahtan bir garsonun saldırısına uğradım. Levent eline geçirdiği tabureyi adamın kamına fırlatmasaydı, saldırganlar belki de kafamı parçalayacaklardı. Ona yaşamımı borçluyum." run nasıl butun bu çalışma suresince birlikte olabildikleri sorusu takıhyor. Ertesi gün Wallraffla görüşmenin en sonunda bu sonıyu da yöneltiyoruz: "Çalışma arkadaşınız Levent Sinirlioğlu'nu nerede, nasıl tanıdınız, onu nasıl tanımlarsınu?" Wallraff, koltuğuna iyice yerleşiyor; sevgi ve minnet kanşımı sözcüklerle anlatıyor: "Levent ile başka bir Türk arkadasım araabğıyla, Hamburg'ta tanıştım. Levent bana sadece adını, kimliğini vermekle kalmadı; beni bu çahşmarun içeriğine ve can alıcı noktaîarına daha fazla yaklaştırdı. Kendi deneyim ve ilişkileriyle birçok kez çalışmanın önkoşullannı oiuşturdu. Atılgan ve sürekli fikir üreten biri. Onsuz bu çalışma, yansı kadar bile iyi olmazdı. Kitabın ana bölümlerini oluşturan işlere Le •1*.: Çoğunhık yabancüara düşman değil "En AHUküer" (Ganz Unten) yayımından itibaren gerek AImanya'da, gerekse tüm Batıda son yı 1ların en büyük ilgi gören kitaplanndan biri oldu. 21 ekimde piyasaya çıkan kitap, üç haftada 1 milyona yakın bir tirajın eşiğine geldi. Aynı zamanda filme de alman çalışmanın filmin gösterilmesiyle daha büyük ilgi göreceği şimdiden anlaşılıyor. Kitabın yazan Günter Wallraff, çahşması ve yabancı sorunlanna ilişkin görüşleri ile ilgili sorulanmızı şöyle yanıtladı: Bu çalışmanız neden bu kadar ilgi gördü? Göçmen işçiler sorununun güncelliğinden mi, yoksa kuUandığınız yöntemin cekiciliğinden mi? WALLRAFF: Kullandığırmz yöntemin bir benzerini daha önce Stern'de bir meslektaşım uygulamıştı. Bir Türk'ün kimliğiyle onun günlük yaşamının belli ilişkilerini saptamıştı. Frankfurt'ta yabancılara hîzmet sunulmayan lokallere, pastanelere Türk işçisi kıhğı ve kimliği ile girmişti. Bütün bunlan bir iki hafta içinde yaşamıştı, ama üretim sürecini kesinlikle ele almamıştı. Buna rağmen, söz konusu röportaj büyük ilgi gördü. Sartki ulusun vicdanı seferber edilmişti. Herkes olayı biliyor, hissediyor. Herkes kendini olaym yanında ya da içinde görüyor, buna rağrnen kılını kıpırdatmıyor. Benim kitabımla başlayan tartısma ortamında ise birçok insan kendi hakkında düşündü, kendinden utandı ve düşüncelerini, hatta tavırlannı değiştirdi. Çoğunluk yabancılara düşman değil, ama onlar için birşeyler de yapmıyor. Suskun bir çoğunluk. Oysa şimdi bu kesimde de insanlar harekete geçirildi. Bir Alman aydını ve gazeteci olarak sizi bu çabşmaya hangi güdüler itti? WALLRAFF: Çalışma boyunca ben kendimi hiçbir zaman bir gazeteci ya da bir aydın olarak hissetmedim. Yoksa böyle bir araştırma fikri aklıma gelmezdi. Ben kendimi kimlik olarak hep "en alt"a yerleştirdim. Başlangıçta bir fabrikada bir işçi olarak iş bulmuştum. Burası benim hareket noktam oldu. Bu noktaya her zaman geri dön. düm. Eğer böyle yapmasam, bizzat görüp duymadan yazmaya kalkışsam, zannederim hiçbir ilerleme söz konusu olrnazdı. Konuya girebilmek için günlük yaşantıdaki ilişkilerden başladım. Kısa sürede sorunu daha derinlemesine yakalayabilmek için üretim sürecine girmem gerektiğini farkettim. Çiinkü her şey orada yaşanıyordu. O alanda öyle sömürü biçimleri vardı ki, Türklere karşı ayrı bir önyargıya gerek kalmıyordu. Örneğin Günter VVallraff kımtiır? Günter Wallraff, büyük ilgi toplayan ilk röportajını 1960'lann ortalannda, Federal Almanya'nın IGMetall Sendikası gazetesinde yayımladt. Wallraffı dünya çapında une kavuşturan araştırıcıgazetecilik kariyeri bu röportajla başladı. Kitaplan bugtine kadar toplam üç milyon dolayında bir tiraja ulaşan Wallraff, en büyük başansım Bild gazetesinin içyüzünü açıklayan çalışmastyla yaptı. Bu röportaj için Wallraff, söz konusu gazetede Hans Esser adı altmda çalıştı. Gazete yöneticileri kendisini mahkemeye verdiler. Mahkeme karannda, bu bilgi toplama yöntemini hukuk açısından doğru bulmamakla beraber, kamu yarannm ağır basmast nedeniyle kabul edilebilir olduğu sonucuna vardı. Wallraff, aynı yöntemi "En Alttakiler" için de uyguladı. Nikaragua iç savaşım konu alan "Nikaragua'nm Içinden" Wallraff'm diğer Önemli çalısmalanndan biri. 43 yaşında olan WaUrafj, ünlü yazar Heinrich Böll'ün kmyla evii. •*>• lçişleri Bakanı Zimmer'ırİann'ın verdikleri zararlar, yabancı düşmanı ve ırkçı eğilimlerin gelişip yaygınlaşmasında yaptıklan katkı, yukanda bahsettiğim sokak çetelerinden çok daha fazla. 4050 yd önce faşizmi yaşamıs Avnıpa'nın ilerici çevreleri, aydınlan günümüzde gelişen aynmcılık, ırkçılık egilimleri karşısında ytterince duyarlı mı? VVALLRAFF: Belirli bir duyarlılık mevcut. Ayrıca şimdi birçok kişinin geçmişteki umursamazlığını telafı etmek için daha gayretkâr olduğunu görüyorum. Demokratik uyarı sisteminin hâlâ çalışmakta olduğunu söylemek istiyorum. Ama öte yandan bir vurdumduymazlık, adamsendecilik de bu çevrelerde ne yazık ki mevcut. Yabancı işçi kendini savunamıyor, ifade edemiyor. Böyle olunca bazıları kalkıp kendilerini yabancıların hamisi olarak takdim edebiliyor. Böyle bir olgu mevcut. Dolayısıyla yabancılann sırtından geçinen bazı sözümona sol çevreler yabancılar için pek de seferber olamıyorlar. Sol çevrelerin harekete geçebilmesi için son derece vahim olaylann yaşanması gerek. Günlük faşizm alışılagelmiş bir olay olarak algılamyor. Bu nedenle kitabımda bu son konuyu ön plana çıkardım. Insanlann ölüme bile itilebildiği koşullan göstermeye çalıştım. Korkanm ki, insanların ölümlerine neden olabilecek koşullarda çalıştırılabilmesi artık bu ülkede normal karşılanır olmuş. Günter Wallraff Ue "En Alttakiler" üzerine kitabımın ana kahramanlanndan işçi simsarı Vogel, Türklere değer vermesini biliyor, "Almanlan unut, Türklerle her şeyi yapabilirsin" diyordu. Üretim sürecinde gördüm ki, yabancı düşmanlığı ille de Türklere küfretrnek anlamına gelmiyor. Türklerin alınterinden aşın kârlar elde edilmesi, hatta bunun için Türklerin yaşamlarıyla bile oynanması, yabancı düşmanlığının üretim sürecindeki somutlaşması bence. Bütün bu gözlemler benim düşüncelerimde yeni ufuklar açtı. Aynca Türk arkadaslarla birlikte olduğum sürece Türklere K1LIK DEĞÎŞTtRME Günter MUbvff, bir ormanda kıük defistiriyor. HbUraff gidecek, yerine Ati Levent gttecek. karşı duygulanmda adım adım ilerleyen gelişmeler oldu. Artık ben de onlardan biriydim. Bedenen çok zor koşullarda çalıştım. Sağlığım bozuldu, aşağılandım, ayınma muamelelere maruz kaldım. Ama psikolojik olarak Türk işçi arkadaşlarımla bir Alman aydınıyla olmayan bir bağlılık duygusu kurdum. "Ali Levent" kimliğiyle Almanya'daki göçmen işçilerin sorunlannı oldukça yakından tanıdığınız, hatta jasadığınıza göre, onlara sorunlannı çözme yöniinde ne öneriyorsunuz? VVALLRAFF: Her şeyi içlerine atmamalannı, yutmamalarını, her şeyi kabullenmemelerini, kamuoyunu yanlarına çekici faaliyetlerde bulunmalannı, Alman kamuoyunu seferber etmelerini öneririm. Burada Almanya'da vicdanlar uyanmış gibi şimdi.. Şikâyetlerini dile getirmek için basına, radyoya, TV'ye gitmeliler. Seslerini duyurup güçlerini gösterebilmeliler. Sendikalar geçmiş hatalannın biraz da olsa farkına yarmış durumda. Şimdilerde tabandan gelen baskıların da etkisiyle yabancılar için daha çok şey yapmaya çalışıyorlar. Sendikalann içinde, onları tabandan zorlayarak birçok şey yapılabilir. Sendikalarda Türkler kendi temsilcilerini seçmeü ve güçlü hale gelmeüler, her şeyi Almanlar'a bırakmamalılar. Sizce Avrupa ülkelerinde yabancı düşmanlığı biçiminde kendisini gösteren ırkçı efilimlerin giderek gelişmesinin nedenleri neler? WALLRAFF: Bence Avrupa ülkelerinin hepsini aynı kategoride değerlendirmemek gerekir. Örneğin Hollanda'da, Iskandinav ülkelerinde bu konuda pek bir şey yok. Ama Almanya, Jngütere, Fransa'da ırkçı, ayınmcı, faşist eğilirnlerin son yıllarda bayağı geliştiğini görüyoruz. Bunun tarihsel ve özel nedenleri var: Fransa'nın, Ingiltere'nin bugün de izleri hâlâ görülebilen sömürgeciliği, Almanya'nın tarihinde yaşadığı faşizm. Bugün Almanya'da birçok ailede faşizm döneminden kalan otoriter yapılanma halen varlığını sürdürüyor. lngiltere bugün hiç de öyle olmamasma karşın, kendini hâlâ geçmişteki gibi süper devlet olarak görüyor. Bir tür ulus olarak kendini üstün görme hastalığı da denilebilir buna. Zenginlikle, prestijle, her alanda oluşturulan standartlarla bu kendini üstün görme, somutta gerçekleştirilemeyince sokaklar şaşkm ve ne yapacağını bümeyen insanlarla doluyor. Aşın milliyetçiliğin, ırkçıhğın ve faşizmin tabanı böylece tekrar ortaya çıkıyor ve bunlar saldırarak içlerini boşaltıyorlar. Ama burada bir saptama yapmak gerek. Almanya'da neonazi amblem ve sloganlarla ortaya çıkan gençler arasında kışkirtılmış, cahil, şaşkm işsizkr çoğunlukta. Geçmişte yaşanan faşizm konusunda yeterince bilgilendirilmemiş kimseler.. Görüş açılan son derece dar. Tek başlanna değil, sokakta, kitle haline gelince bu tür tavırlan geliştiriyorlar. Ama bence Strauss gibi bir politikacırun, Kohl hükumetinin, hele hele StRECEK Almanya'dakiler, Türkiye'dekiler Manajans/Thompson yazarlan... TVreklam filmlerinin,basın ilanlannınyaratıcılan... Yazmaya oturunca, önce kâğıt sepetlerini dolduranlar... Araştıranlar, tartışanlar, en güzeli, en doğruyu bulmak için, saatle zoru olmayanlar... TAKSİM SÂHNESİ TURGUT ÛZAKMAN KULTUR VE TURIZM BAKftNLIGI DEVIH TİYATROLARI ODA TİYATROSU Siz kalbinizi, kalbiniz sizi korusun! AH ŞU BENÇLER MüzikH Oyun 2 Bölum Yöneten: Rüştu Asyalı 12347891011 Ocak 20.30'da VVOLKER LUOVİGRAINER HACHFELD Böyle bir grubun sekreterligini yapabilir misiniz? "Evet" diyorsanız ve... • Türkçeyi seviyor, iyi kullanıyorsanız... • Makinede hızlı yazryorsanız... • Inşilizce bilginiz de varsa ve • Çalışmaktan yılmavan genç bir hanımsanız, Aynntıh özgeçmişinizi içeren başvuru mektubunuzu "Manaians/Thompson Büvükdere Caddesi 145 Zinciriikuvu tstanbul" adresine postalaytn. Başvurunuz yarutlanacaktır. L0K0M0PÜF MüzikliDanslı Çocuk Oyunu Yöneten: Nihat lleri 512 Ocak 13.00'de eÜL SATARDI MELEK HANIM Oyun 2 Bolum Yöneten: Sadrettin Kılıç 1234 Ocak 19.00da 4 Ocak 15.00te SEVIMBURAK DtNÇER SUMER BİZİM ALMANCA'YA SİZ DE ABONE OLUN Çağdaş Yaymcılık Türkocağt Cad. 39/41 Cağaloğlu/tST. KÜLTÜR MERKEZİ BÜYÖK SALON VVILLIAM SHAKESPEARE ATATÜRK JULİUS CAESAR Oyun 3 Bölum Yöneten: Can Gurzap 512 Ocak Pazar 16.00'da SAHİBİNİN SESİ Oyun 2 Bölum Yöneten. Can Gurîap 7891011 Ocak 19.00'da 11 Ocak 15.00'te ANTİKALARINIZ ELYAZMASI KURANI KERİMLERİNİZ ESKİ TABLOLARIN1Z İÇİN TROY 140 79 36 SAHİBİNDEN kiralık daire 579 68 19 Manajans |Thompson TOPKAPI HASTANESI Tel 524 1 194hat 9 Nufus huviyet cuzdanımı kaybenim. HükümsüzdUr. SEl'lL ML'TLU
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear