Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURÎYET/10 1 Bir başka açıdan özgürlük KEMAL GÖKHAN 3 bin 900 metreden aşağıya bakmak. Bulutlann, tepelerin koca koca şehirlerin üzerinden... Asağılarda, şehirlerde bir bayTam kutlanıyor. Törenler, fener alaylan, top atışlan. 29 Ekim Cumhuriyet bayramı. Törenleri koca puntolarla geçen gazeteler, ajanslar, televizyon küçük bir kutlama haberini athyor. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'na isabet eden Erciyes tırmanışına katıldvk. Istanbul Universitesi Spor Birliği Dağcılık koluyla 26 ekim akşamı Harem'den hareket ediyoruz ve Kayseri'ye ondört saat süren bir yolculuk sonucu varıyoruz. Yol boyunca merak içindeyim. Bu benim ilk tırmanışım olacak. Durmadan soruyorum. Kayseri'ye, Erciyes eteklerine kunılmuş Kayseri'ye yakınlaştıkça gözlerimiz Erciyes'i ve elbette zirveyi anyor. On iki kişiyiz. Kafile başkanımız Atilta Erdemli. 1%5'den beri dağcı. Sayısmt hatırlamadığı kadar zirvesi ve bir o kadar da tecrübesi var. 39 yaşında ve kırlaşmış saçı, gelişmekte olan göbeği ve bolca neşesiyle bilen bir dağcı. Ülkemizde geçmişî oldukça eskiye dayanan dağcılık sporunun seyirlik bir spor olmayışı basının fazla ilgi göstermemesine yol açmış. Çtinkü, bir dağ serüveninin anlatılması için basın üyesinin de bu zorlu faaliyete bizzat katılması gerekiyor. Araştırdık. Ancak ülkemizde gazeteci dağcı hiç kimseyi bulamadık. Meslektaş Erdoğan Karshoğlu'nu saymazsak. Tercüman'dan Karslıoğlu. O da kırkında. Bu ikinci tırmanışı. "Dag bir tulku" diyor. "Adamın yakasına yapıştı mı, bırakmak bilmez." İŞTE ERCtYES Saat 13.00 sulannda Kayseri'ye giriyoruz. Genişçe bir çanağm içine kurulmuş Kayseri. Bu şehrimiz Erciyes'le başlayan dağcılık tarihimizin de başkenti sayüır. Tepeden tırnağa beyazlar kuşanmış Erciyes sislerin ardından bize bakıyor. 2150 metrede kurulmuş Erciyes dağ ve kayak evine bizi götürecek minibüsü bekliyoruz. Dağevinden bakınca Erciyes çok yakın. "Erciyes bu mu?" diyorum. İki adım ötemizde. Gökyüzü berraklaşıyor. Sadece önünü görebildiğimiz doğu zirvesi seçilebiliyor artık. Dağevi de Erciyes'de dağcılık sporumuz adına yapılan her şey gibi ilk. Ülkemizde ilk dağcılık tesisi olarak 1944 yılında inşaa ettirilmiş. Eski taş bir yapı. Erciyes'e tırmanacak dağcılann üssü niteliğinde bir ev olarak tasarlartmış. On iki oda irili ufaklı gruplara hizmet vermek için hazırlanmış. Ortak kullanılan bir mutfağı, tuvaleti, geniş bir Oturma salonu var. tlkyardım ve diğer ihtiyaçlann karşılanması için gerekli haberleşmeyi de bu evden sağlamayı hedeflemisler. Ancak öğrendik ki, şehirle tek bağlantı anlaımna gelen telsiz altı aydır çalışmıyor. DAGCl DAĞCIYA EMANETTtR Dağcılık teknolojisi, Batıda talebin de büyük olması nedeniyle oldukça gelişmis durumda. Dafccı için gerekli materyallerin geliştirilmesi için her gün yeni çalışmalar yapılıyor ve dağcının doğayla mücadelesinde yükünü hafifleten yeni buluşlar ger•çekleştiriliyor. Ülkemizde bu çalışmalar henüz emekleme safhasında. Alım gücü ortada öğrencinin. Çoğu üniversite öğrencisi dağcılar, yurt dışından büyük parçalarla sağlanabilen dağ gereçlerine çoğu kez sabip değil. Kış için kullamlacak dağ ayakkabıları, yahut çadırlar vb. yok. Kullandığımız kazmalar gerçekten kazmaydı. Böylece ayağımızda yazhk ayakkabılar, sırtımızda eşeğin taşımayı reddedeceği yükler, ardımızdaki evde basımıza bir şey geldiğinde kullanılamayacak bir telsiz bırakarak tırmanacağımız Erciyes'de ilk gece yaklaşıyor. Anladım ki, "dağcı önce kendine emanettir, sonre dağcıya." İLK GRUP VE BAŞARISIZ BİR DENEME > Sami çiçeği burnunda dişçi. Ahmet coğrafyada araştırma görevlisi. Oruç iktisatçı, bir bankada çabşıyor. Aydın dişçilik son sınıf öğrencisi. Yola çıkmadan önce biraz uyumaları gerek. Akşam yiyecekleri yemeği hazırlıyoruz. Mutfaktaki büyük kuzine yeni boyanmış. Yakınca, ortalık duman oldu. Hava bize büyük kolaylık gösteriyor. Gökyüzü berrak. Dolunay yavaş yavaş yükseliyor. Erciyes pırıl pınl panldıyor. Ama hava yanıltır diyorlar. Büyük bir hızla koşullar değişebilir. Hele yükseklik arttıkça havanın nasıl olduğunu bile düşünmeye vakti kaJmaz insanın. Patlayıverir. Böyle diyorlar. Gece yansı yola çıkacak ilk ekip uyandınldı. Yemek hazır. Yemekten önce vakit geçirmek için sessiz sinema oynuyoruz. Bir an için, Erciyes'teki zorlu tırmamşa hazırlanan arkadaşlarımızın içinde bulunduğu yoğunlaşma halini ve gerginliği kırıyor. Yemek yiyoruz. Neşeli, bol esprili şarkılar. Şarkılar söylüyoruz. Çoğu dağ üstüne... Ver elini karh dağlar asalım Bayramlaşalım... "Oğlen yemegine yetişiru" diyor Sami. Teker teker el sıkışıp, öpüşüyoruz. Hava berrak. Dağcı yolda. Gözümüz Erciyes'in üstünde. Bekliyoruz. Bir bizim gördüğümüz sabah var. Birde dağdan görülen gündoğumu. Biz bu sabah, ancak dağevinden gördüğümüzle yetiniyoruz. Henüz kahvaltıyı hazırhyoruz. Dağcı yolda. Gözümüz Erciyes'in üstünde. Bekliyoruz. Bir bizim gördüğümüz sabah var. Bir de dağdan görülen gündoğumu. Biz bu sabah, ancak dağevinden gördüğümüzle yetiniyoruz. Henüz kahvaltıyı hazırlıyoruz. Dağdan bir grup iniyor. Saat on. Yolladığımız arkadaşlar. Oruç topaÛıyor. Dördü de üzgün. Hepimiz üzgünüz. "Hiçbir riske irin yok" demişti Erdemli. Bu nedenle benim de bu tırmanışa katılmamı istememişti. Önce yaz dağcıhğını öğrenmem gerektiğini belirtmişti. Ben inatçı olmasaydım, bu riski kabul etmezdi. Dört arkadasımız da riske girmeden dönme kararı almış. Onlar için bu deneme nasıl bir kederse, bizim için o ölçüde kamçılayıcı oldu. Elbette kör bir hırs değil bu. Sadece gelişkin bir istek. "Zirveyi sizin için de görmek istiyoruz!" Böylece karda, soğukta, on saat süren bir yolculuk sona eriyor. Yorgun arkadaslarımız uyumak için odaya çekiliyor. Gün ilerliyor. » DACDAN FEDERASYON BAŞKANI Öğlene doğru dağ yönünden gelen iki dağcı gördük. Engin'le küçük bir gezintiye çıkmıştık. Giysilerinin içinden seçebildiğimiz İcadarıyla oldukça yaşlıydılar. Peşlerinden biz de dağ evine giriyoruz. önce "Hoşgeldiniz" diyoruz bu dağ kurtlanna. Dağcılık Federasyonu Başkani "Mecit Doğru, 'Hoşbulduk' diyor ve ekliyor: " H e r dağ bize yeni bir şeyler öğretiyor. Akşam evdeki arkadaşlara bir seminer vermek istediğini belirtiyor. Yaşı altmışa yaklaşmış \e dinçliğine bakarsanız oğrenciler dediği genç dağcılann hicbirinden kalır yanı yok." KOÇDAG'DA GEZİNTt Geceyansı başlayacak tırmanıştan önce biraz gezinelim istedi Erdemli. Erciyes'e eteklerdeki küçük bir tepeden bakalım. Hafif giysilerle yola çıkıyoruz. Oğlen yemeğimizi karlı Koçdağ'ın küçük bir kayasında yiyeceğiz. Ayağımın dibinde akan pınar kar suyuyla besleniyor. Çevresi yemyeşil. Neşeli türküler söyleyerek devam ediyoruz yürümeye. Kardaki adımlanmızın çıkardığı ses türkülerimize karışıyor. Ara sıra görünüp kaybolan sislerin değer^aSü ğcriık 10 KASIM 1985 POUTIKA VE OTESI Atatürkçülük Adına Asım Aslan 1948 yılında Kırşehir'in Çıçekdağ ılçesinin Akçakent koyunde doğmuş Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra stajyer kaymakam olarak devlet memurluğuna girmiş. Birçok ilçede kaymakamlık ettıkten sonra şimdi Yozgat ilimizde Hukuk Işlerı Müdürüdür. Kısaca anlatmaya çalıştığımız yaşam öyküsü boyle yalın değildır. Asım Aslan'ın 'Belgelerle Türkiye' adındaki kıtabı yazdığı için başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemıştir. 12 Mart döneminde bu kitabından ötürü hakkında soruşturma acılıyor. Gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, askeri ve sıvil birçok mahkemede yargılanıyor. Öyle bir yargılanma yöntemi uyguluyorlar ki, Türk Ceza Yasası'na göre bir soruşturma acılıyor, bir mahkemede yargılanıyor, orada aklanınca, bu kez bir başka mahkemede bir dava daha acılıyor. Bitmeyen çile... "12 Martta", diyor Asım Aslan, "tutuklanmamı gerektiren hiçbır neden olmadığı halde tutuklandım, hapse atıldım. Görevden uzaklaştmldım. Açlığa ve işsizlığe mahkum edildim. Siyasal, sosyal, ekonomik, psikolojik baskılarla. manevi eziyet ve işkencelerle karşılaştım. Bütün buniar bir kitap yüzünden." Daha sonra şunları ekliyor Asım Aslan: "Belki inanmayacaksınız ama. Atatürk'ten, Atatürkçülükten en çok söz edildiği, Atatürkçü hükümetlerin kurulup Atatürkçü reformların yapıldığı, Atatürkçü 12 Mart yöneticileri döneminde, Ataturkçülüğü, Atatürk ilke ve devhmlerini savunmak suç sayıldı. Gene 12 Mart döneminde Atatürk'ün bazı düşünceleri ile Atatürk'ün bir fotoğrafı suç sayıldı." •Belgelerle Türkiye' adlı kitabından ötürü baştna gelenlerden yılmayan. uslanmayan Asım Aslan, bu kez de 'Sömürülen Atatürk ve Atatürkçülük' adlı kitabı yazıyor. Önsözdeki tarihten anladığımıza göre kitabın birincı basımı 1972'de yapılmış, elimizdeki üçüncü basımı 1985 tarihini taşıyor. Kitabın ikinci basımı 656 sayfa imıs Kitabın üçüncü basımı yapılırken yeni eklemeler düşünmüş. Ancak siyasal ve ekonomik engeller yüzünden eklemeler yapılamadığı gibi, bazı bölumler de çıkarılmak zorunda kalınmış Düşüncelerini yazamadığı, yazdıklarını da yayımlayamadığı için yazacokurdan özür diliyor. Kıtaptada belirtildığı gibi Atatürkçülük sömürüsü, herkesın gözü onünde oluyor. Kim Atatürkçü değildır ki, herkes Atatürkçüdür. Abdülhamitçisinden cuntacısına değın herkes yaptığını Atatürkçülük için yapmaktadır. Emekli General Celil Gürkan'ın anılarını okuyorsunuz. Celil Gürkan Atatürkçüdür. Onun hareketlerine engel olan Memduh Tağmaç da. hareketı gammazlayan Atıf Erçıkan da Atatürkçüdür. Belli yerlerde ışkence yapan da Atatürkçüdür. işkenceyi gören de.. Zıverbey Köşkü'nde yargılayan da, yargılanan da Atatürkçü değil mıdır? Emekli General Muhsin Batur'un anılanndan okumaya başlayalım:"... Sıkıyönetim komutanlıklannm bazı uygulamaları üzenne şikâyetler çok artmağa başlamıştı. Şikâyetler daha çok sorgulama sırasında uyguianan yöntemler yani daha açıkçası eziyet. ışkence, zorla istenilen bıçimdeki bir ifadenin imzalatılması üzerine toplanıyordu. İnanıiır ıhbar ve bilgiler bize iletiliyordu. Bu konuyu birkaç defa Genelkurmay Başkani Org. Gürler'le konustum. Hatta bir defasında kenaısine $u teklifre bulundum...' 'İstanbul'da herhangi bir sebeple gittiğiniz siz, 1. Ordu Komutanı Org Türün'ü otomobilde yanınıza alın, biz de otomobillerle sızi takip edelim. doğruca sözü geçen Ziverbey Köşkü'ne gidelim. orada neler yapılıyor tespıt edelim. Eğer söylenenler yalan veya mübalağa ise kamuoyuna bir açıklama yapalım, yok hakikat ise önlem alalım," "Bu teklifimi Faruk Paşa sjkünetle dinledı. fakat hiçbir gırışımde bulunmadı." Bugunlerde emekli bir başka orgeneral de işkencelerin doğal olduğunu, cop öyküleri anlatarak geçiştirmeye çalışıyor. Dışardan yapıldığını söyleyenler bu yayınları görmüyorlar mı? Burada da mı Atatürk sömürüsu'' TIRMANIŞ 16 saat, boyuna, hiç durmadan, ta zirvtye kadar. evimde, sıcak bir köşede televizyon izliyor oiabılirdim. Ya da arkadaslanmla sohbet ediyor olabilirdim. Ancak o zaman yaşamın değerini, mukavemetin insana kazandırdığı gücü, bedenle insan arasındaki ilişkinin banşıklığa dönüşmesini hiç öğrenemez, insanın gücünü kavrayamazdım. Daha ilk metrelerde sözünü ettiğim değerlerin hiç birine sahip değildim. Benim işimin zor bir yanı da arkadaşlanmı adım adım incelemek zorunda oluşum. Gazeteci olduğum için değil. Acemi olduğum için. Ne yapmam gerektiğini yaparken öğreniyorum. Tırmanışımız giderek dikleşerek sürüyor. Bunlar henüz cicim saatleri. İkinci telesiyej evini de geçiyoruz. İlk küçük molamızı az evvel almıştık. Dağda susuzluk hissinin kaybolduğunu söylemislerdi. Ancak ben resmen susuyorum. Bir yudum suyu damağımda gezdire gezdire, büyük bir tadla içiyorum. Ekibin başında Erdemli var. Ağır ve temkinli bir tempoyla yürüyoruz. Gecede ^lnız karı ezen ayaklarımızın ve zaman zaman bir taşa çarpıp boşluk:a yankılanan kazmalanmızın sesini duyuyoruz. Sis giderek dağılıyor. Dolunay bize yüzünü gösteriyor. Aydınlanıyoruz. Küçük iniş ve çıkışlar ta zirveye kadar net görünüyor. Dört beş dakikada bir soluklanıyoruz. Bu tırmanışımızın bir mukavemet denemesi olduğunu büiyordum. Zor kaya tırmanışlan veya kış dağcıhğı içinde önemli bir yer tutan buzul çıkışlan yoktu. Sadece karda, sonraları giderek dikleşen ve 75 dereceye varan karla kaplı bir arazide aralıksız on altı saat yurümek. Saat dört. 29 Ekim. Karanlıkta baykuşa benzeyen bir ka>"anın kenannda dinleniyoruz. Bundan sonrası sürekli tırmanış. Ay şimdi doğu zirvesinin tam arkasına geçmiş durumda. Zirvenin silüetini keyifle seyrediyorum. labıı ki kimsenin uyumaya ve bir başkasını uyutmaya niyeti yok. Gece, soğuk uykusuzluk uyku>^ Uth tatlı çağırırken, biz yürümeye ve gece içinde bin bir güzelliğe bürünen dağı ara sıra durarak izlemeye devam ediyoruz. Aşağı yukan 3400 •metredeyiz. Saat 6. Şimdi güneydoğu yönünde küçük bir inişle bir tepenin ardma giriyoruz. Işık kayboluyor. Baştan ve sondan birer fener yakarak yola devam ediyoruz. Terlemek kardaki en büyük tehlikelerden biri. Yürürken terlemek de çok mümkün. Nitekim ben sucuk gibi terliyorum. ilk durakta çok uşüyeceğim için kendimi hazırlamam gerekiyor. Üstümdeki katlardan birini sıyırıyorum. Şimdi biraz üşüyorum ama, durunca bunun yararını göreceğim. Kardaki ayak izlerini takip ediyoruz. Bizlerden öncekiler. Çok önceleri bu dağa tırmananlar geliyor akhma. ilk Türk dağcısı olarak bilinen Albay Cemil Cahit Tokdemir. İlk kez bu dağa tırmanarak Türkiyede dağcıhğı başlatmıştı. Dağ fethetmişti. 19.!da başlayan bu öykü hâlâ devam ediyor. GÜNEŞ VE YENİDEN SICAK Rüzgâr biz yükseldikçe ensemizden, boynumuzdan içeri bulduğu küçücük deliklerden sızıyor, vücudumuza ürpertiler yayıyor. Öylesine uykususuz ki, elli adımda bir verdiğimiz molalarda uyukluyoruz hepimiz. Ekipbaş yürüdükçe biz de kendimize geliyoruz. Arkada dönüp baktım. Bu çok eski bir şarabı koklamak, yavaşça damağınızda gezdirmek, sonra bütün içinize engin bir lezzetin sarması gibi. Güneş önce pembe çizgiler yaydı doğuda. Sonra bulutların üstünde kavuniçi, bütün tonları kırmızının, bulutlar kızanp bozarıyor. Gün doğuyor. Geceye bakıyorum. Güney batıdan kayarak kaybolmakta olan aya. Bir yanmda güneş, diğer yanımda ay. Tükenmekte olan enerjimizi, artan uykusuzluğumuzu silip götüren taze kan giderek yükselecek ve her yanımız rüzgârın sesi bir yana ısınacaktı. Saat 8.00. Yeştan boğazı ağzındayız. ŞEYTAN BOGAZI Ş E Y T A N D I R Boğazın hemen yamacında dimdik uzanan bu zorlu etaba bakarak kumanyalanmızı yiyoruz. Yiyoruz dhorum, ama canım hiçbir şey yemek istemiyor. Erdemli zorluyor. Aşağıya bakmak ikili bir zevk. Bir yandan başım dönüyor. Yüksekliğe, oksijensizliğe alışmam gerek. Beri yandan bu kadar yükseklerde, Zeus'un ülkesinde, kartallarla aynı Dokıadan, bulutlan, küçük tepeleri ve şehirleri seyretmek giderek artan bir arzu>a yol açıyor. Daha yükseklere çıkmak istiyorum. Burda, bedenim ve ben arzulanm ve korkulanmla özgürüz. Güneşte ayaklarımızı ısıtıyoruz. Ve şeytan boğazma giriyoruz. Hareketli bir taş yapısına sahip Erciyes. Bu dik çarşak boyunca günün ve mevsimin değişen saatlerinde taşlar yuvarlanmakta ve bazen zarar vermektedir. Küçük kar yumakları önümüzden akıp gidiyor. Karda ince çizgiler bu yumaklann izleri. Ustüne tünediğimiz kayadan aşağıya küçük küçük yüzlerce taş yuvvarlıyoruz. Ta bir çanak bulana dek yuvarlanıp iniyorlar aşağıya. Şeytan boğazı iki yanı tepelik dik bir çarşak. Kar olmadığı zaman zeminin bütüu çakıllarla kaplı olduğunu öğrendim. Dikliğin giderek artması tırmanışımızı da zorlaştınyor. Dakikalar geçiyor. Yorgunluğum ve uykusuzluğun güneşten aldığım son enerji de bitince giderek bedenimi sarıyor. İşte o anda kafama bir düşünce hakim oluyor: Dönmek istiyorum. Bunu düşündükçe kabul ediyorum.Düşundükçedahaçok istiyorum. Masada duran sigara gibi. Sıcak bir yatak. Ayaklanmı uzatmak. Saat 10.00. Aşağı yukan 3750 metre. Şeytanda konuşmadan süren çıkışımız bitmedi. Zirvenin 150 metre altında birbirimize destek olarak tırmanıyoruz. Konuşmuyoruz, ses çıkarmıyoruz. Ancak ayaklanmızdan, kazmalanmızdan çıkıyor ses. Herkes kendiyle yöğun. Amacıyla, düşüncesiyle. Konuşmamızın bir de teknik anlamı var. Ses kayaları etkileyebilir. Taşlar dökülebilir. Yükseklerde bir kartalı işaret ediyor Erdoğan ağabey. Artık aşağıya bakamıyorum. Dimdik bir yamaç boyunca ayak izlerimiz bana bile inandırıcı gelmnor... Saat 12.00'ye pek az var. Ethem kutluyor beni. Ne olduğunu anlayamıyorum. Oldu bu iş, diyor. Doğu zirvesinin bulunduğu küçük tepeyi paralel kesen dar bir yoldan ilerliyoruz. 'Hemen rirvenin altında> ız' diyor. İsteğim, korkum, zevkim hepsi benim bulduğum noktada. Dorukta. Yine de ilkin tadı bambaşka olsa gerek. Bulanıyor içim. Kuzeyde altımızda kuzey buzullarını gördüm bir an. Zirveyi. Tam altından uzanan uzun tepeleri, ötelerde bir ırmak, hepsi bir arada ama. Geride altımızda, bulutlar, Kayseri, bir başka kasaba... Saat 12.05. Zirvedeyiz. Yere oturuyorum. Oksijensizlik başıma bir ağrı saplıyor. Tertemiz bir hava. Zirve rüzgârı. O az evvel, bizi zirveye bağlayan kılçığa bakıyorum. Ötemizde kuzey zirvesi. Zirve defteri metal kutusunda sarılı durduğu naylon torbadan çıkarılıyor. Herkes gibi ben de imzalıyorum. DÖNÜŞ Sadece beş dakika kalacaktınız zirvede. Deftere bir imza atacaktmız. Bir sigara yakacaktınız ve o da oksijensizlik yüzünden sönecekti ikide bir. Neden tırmandınız bunca saat? Neden tehlikeye attınız kendinizi? Birincisi, dağcı kendisini tehlikeye karşı en çok koruyan, en temkinli insandır. Onun yaşam tutkusu onu yaşamı bir başka açıdan görme isteğine sahip kılar. Dağ insanın kendisiyle mücadelesini en yoğun yaşayabileceği yerdir. Ve bir Çin sözü "Unutulmayacak bir öpüşme bin birleşmeye bedeldir,"der. Beş dakika bize yetti. Böylece rakibi doğa olan bir mücadelenin dönüşüne geldi sıra. Sporcusu arasında rekabet olmayan bir spor, dağcılık kazanmış oldu beni. Ama bir küçük ayrıntıyı daha anlatmalıyım. O yükseklikten tekrar aşağıya inmenin korkusunu. "Tamam" dedim. Ben burda kalıyorum. Çok kolay dediler iniş için. Tırmanan adam kolaycaak da iner. Nitekim öyleymiş. Ancak korku içinde ilk kara batış çıkışım, giderek kaya kaya inmemle ortddankalkacak.birazdan büyük birzevkedönüsecekti. On iki saat süren tırmanışın ardından üç saaı süren bir inişle dağ evine ulasıyonız ve adıın adım tattığımız dağı, otobüsten son kez görene dek gönlümuzün bir parçası, bir sevgili gibi seyrediyoruz. lendirmesi yapılıyor. Coğrafyacımız Ahmet sisin yönünü, ne kadardır sürüklendiğini anlatıyor. Bir dağcının havayı, havanın hareketlerini çok iyi bilmesi gerektiğini hatırlıyorum. Erdemli sessizce çevresini dinliyor. SIRADA BtZ VARIZ Kumanyalanmızı hazırhyoruz. Bir yandan da kişisel eşyalanmızı toparlamaya başladık. Ben gunlük tutuyorum. Tıp son sınıf öğrencisi Ethem kulağında walkman dolasıyor ortalıkta. Engin bünyesi oldukça zayıf bir sporcu. Geçirdiği birçok rahatsızhk spor düşkünlüğüne yeniliyor. Şimdi son derece sağlıklı. Sadık okuyor. Sık sık birlikte gezip, sohbet ediyoruz, Kampın ahçılan da biziz. Birlikte tırmanacak dağcılann birbirini tanıması ve birbirine güvenmesi çok önemli. Gerçi hep diyorlar "insan tanıdığını dağda yeniden tanır." Sadık doktora öğrencisi. Walkman onun. Ama Hakandan veya Ethem'den sıra kalırsa. Hakan Prehistorya öğrencisi. Amiral battıda iki F kolonu kullanarak beni yenmeyi denedi. Ama beceremedi. Erdoğanağabev. gazetecilik, babahk.dalgıçlık uğraşları dışında dağcılıkla da ilgileniyor. Sık sık birlikte fotoğraflar çekiyoruz. Birbirimize haber atlatma korkusu yasatmadan, iki insanın, iki sporcunun konuşabileceği birçok şeyi konuşuyoruz. Saatler ilerledikçe benim de heyecanım artıyor. Içimi önceleri bir merak sarıyordu. Dağ nasıldır? O zaman Erciyes'in >amaanda değildim. Şehirdeydim. Otobüse biniyor, sıkıştıkış yolculuklar yapıyor, her akşam baştmın ağnlanna çareler anyordum. Egzost dumanlan, gürültü ve zamanla amansız bir yanş anlamına gelen şehirde kendime ayırdığım dar zamanlarda dağı nasıl düşünebilirdim? Bu kadar uzaktan neyi anlayabilirdim? Yükseklik hemen tüm insanlara korku verir. Dağ da benim için bir korkuydu. Beri yandan taruyamadığım, tatmadığım bir özgürlük kokusu alıyordum. EVDEKt SON YEMEK Bu türküler sürerse, tırmanış hiç başlamayacak. Yemeği bu kez Sami'ler hazırlıyor. Şakalar yapılıyor, fotoğraflar çekiliyor. Biraz dinlenmiştik akşam üzeri. Son hazırlıklar da bitti. Sekiz kişilik ekibimizin tırmanışı 28 ekimi 29 ekime bağlayan gece yansı saat 24'te başlayacak. Türkülere bir son veriyoruz. Sırt çantalarımızı almak için odamıza çıkıyoruz. Ayakkabılar yağlanıyor. Yiyecekler dağıtılıyor. Dışarı çıktım. Erciyes'e bir bakayım istedim. Nasıl ışıklı, nasıl temiz bir hava. Erciyes'e, zirveye bakıyorum. "Bekle, geliyoruz." Biz de vedalaştık. Az evvel baktığım gökyüzü ile bu aynı ise bizimle alay ediyor, diye düşünüyorum. Heryanı giderek kaplayan sis hangi anlama geliyor? "Eğer karsa, en kötü halde geri döneriz" diyor Erdemli. Ekip adım adım tırmanıja geçiyor. DAGDAKİ ATEŞ BÖCEKLERİ Dağın seyri enfes. En yakımmızda görebildiğimiz yapı bir kilometre süren telesiyejin başlangıç evi. Kuzeybatı yönünde süren karla kaplı yolu takip ediyoruz. Karın üzerinde" ateş böcekleri gibi parıi panl z.erreleri seyrederek yürüyorum. Tek çizgi halinde yürüyoruz. Bu giderek kalınlaşan karın içinde rahatça yürüyebilmemiz için şart. öndeki şimendifer arkadaşımız karda izler açarken biz adım adım bu izleri takip ediyoruz. Yükseliyoruz. Sis her yanı kaplamış durumda. Şu anda, şehirde ELEMANLAR ARANIYOR Cllkemızın en buyük kuruluşlanndan olan ve uluslararası alanda da iş yapan şirketimiz için elemanlar alınacaktır. Görevlendlrllecek elemanlarda aranacak genel nitellkler • Yüksek tahsil • Canlı, diri, yaratıcı karakter • Askerliğmi yapmış olmak • Sistemli, düzenli, planlı çaiışma altşkanlığı. TİCARET MÜDÜRÜ Aranan özei nitelıkler • İç vedış finansman, kambıyo, teşvik, ithalat, ihracat ve gümrük mevzuatına hakim olmak • Bu alanda en az 5 yıllık deneyim (ve en az 2 yıl amırlik yapmış olmalO • Otoriter, iş dağıtıcı, yaptırıcı, toplayıcı, fakat itici olmayan karakter • 3545 yaşlarında olmak, • İngılizcede eksiksız bilgi (ikinci bir yabancı dil tercih nedenıdir) Aranan özel nitelıkler • İthalat, ihracat, gümrük ve teşvik mevzuatını bilmek (deneyim tercıh nedenidir.) • Araştırıcı, iş bıtinci. uyumlu kişilik • 35 yaşını geçmemiş olmak • Kusursuz ingılizce bilgısı (sözlu ve yazılı) TÎCARET ELEMANI PERSONEL MÜDÜRÜ Aranan özel nitelıkler • Ingilizce bilgisi tercıh nedenidir • iş kanunu ve SSK mevzuatına hakimiyet • Konusunda en az 5 yıllık deneyim (ve en az 2 yıl amirlik yapmış olmak) • 3545 yaşlarında olmak • 400ü surekli, 2000den fazla personel yönetimi için hazırlık GENEL MÜDÜR SEKRETERİ Aranan özel nitelıkler • Kusursuz ingilizce bilgisi (yazılı ve sözlü) • On parmakla hızlı daktilo yazımı • Steno bilgisi tercih nedenidir • Genel müdür sekreterlıği için uygun yetenek ve deneyim Yukanda belirtilen görevlerle, ülkemizin en seçkın gruplarından birine dahıl olan Şirket'imızde çalışmak isteyenlerin, en geç 1 7 Kasım 1985 günu akşamına kadar • Bir adet yeni çekılmiş fotograf • El yazısı ile hazırlanmış özgeçmiş • Var ise referans mektupları ile PK 371 YenişehirAnkara adresine, zarfa 'Personel' rumuzu koyarak başvurmalan rica olunur. tNİYOR Umutlarınız mı . kırıldı? Üzülmeyin. TAMİRCİ geliyor. YİNE TIRMANIŞ En büyük tehlike terlemek.