Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
25 EKİM 1985 CUMHURİYET/U NAzmrm GÖZÜYLE SEMHA'NIN SANAT GÜGÜ: Pırlanta ne kadar toz toprak içine atılsa, günün birinde yine pırlantalığını belli eder ve hakkını ister. Semiha da bizim Türk kadm sesinin pırlantasıdır. azetelerde 1942 yıhnda Semiha Berksoy'un Madam Butterfly rolündeki bir fotoğran. Altında şöyle bir başlık, "İlk opera sanatkân Semiha neden Türkiye'de çalışmıyor? Çalışmak için yabancı diyariara gldlşinin sebeplerini anlatıyor." Yazıda şurüar yer alıyor: "Memlekelte ilk opera sanatkân Semiha Berksoy, çalışmak için Berlin'e gidiyor. Buna şaşmayıntz. Evet, çalışmak iizere yabancı bir diyara gidiyor. Bu seyahat etrafında bazı dedikodular dönüyordu. Semih« neden yabancı diyariarda çalışacak? Niçin burada çalışmıyor? Kendisini bulduk, görustuk. Bize şöyle dedi: Evet, çalışmak iizere yakında Berlin'e gidiyonım. Çünkü çalışmaya mecburum. Her nedense, Ankara'daki opera temsillerinde bana ihtiyaç hissedilmedi. tlk temsilleri takip eden ikinci temsillerde doubleur olarak çalıştınldım. Fakat bu vazife benim sanal aşkımı rcncide ettiginden, bu suretle nzaklaşmaya mecbur tululmuş oldum ve İsUnbul'a dondüm. Şimdi çalışmak iizere Almanya'ya gidiyonım." Semiha'nın bu demeci vermekteki amacı kendisine sahneye çıkraa imkânı verilmedigini kamuoyuna duyurmak, ayru zamanda da yöneticilerin konuya ilgisini çekmektir. Almanya'ya gitmek istemesinin bir başka nedeni de vardır: Almanya'da yaptığı tahsile ilişkin belgeleri alabilmek isteği. Çünkü 1939 yılında Semiha, Almanya'dan dönerken Berlin Yüksek Musiki Mektebi'ndeki tahsilini tamamladığına ilişkin bir belge gelirmemiştir. O günlerde İkinci Dünya Savaşı patlamış ve Berlin'in ani bombardıman'edilecegı tehlikesi üzerine talebe müfetüşliğınden aldığı bir emirle Berlin'i terketmiştir. Ankara'da Madam Butterfly'ı oynarken bir ara kadro durumu söz konusu edilmiş ve bunun için tahsilini bdgelemesi istenmiştir. 1941 yılında lstanbul'a Muhsin Ertuğrul'a yazdığı bir notta şöyle diyor: "Muhterem hocam, Bu aydan itibaren beni hükümet memuru sıfatıyla baremt tabi tutuyorlar. Belki hatırlarsımz. Ben lise dokuzdan size gelmiştim. Tiyatro mektebini bitirdiğime dair diplomamı gönderirseniz maaşıma yardun edersiniz" Muhsin Ertuğrul bu yazıya, "T.C. tstanbul Bekdiyesi Şehir Tiyatrosu" antetli bir kâğıda yazıgı üç satırla yanıt veriyor: "Semiha, iki gözüm, Mektubunu aldım.. Tiyatro mtktebinin resmi bir diploması olmadığı için sana gönderemiyoruz. Mamafih sen sicilinde ondan bahsedersin, nihayet înanmaılarsa buraya sorarlar, biz de cevap veririz. Muvaffakiyetlerinepek seviniyoruz. Temadisni düeriz, Gözlerinden öperim. M. Ertugrul." Semiha, hem diplomasını almak, hem de Türkiye'de kendisini sahneye çıkarmayanlara karşı mesleğini kanıtlamak amacıyla kürkünü satıp, ha G Türkiye de Semiha S O P R A N O SEMİHA BERKSOY' A N I L A R I J. • Ankara Operası'nda üçüncü sınıf korist kadrosu. m* Solist olarak seslendirebileceği operada fîgüran roliL Koroda söyleyebilecek bir sese sahiptir diye hazırlanan bir rapor. Avrupa da Semiha JL • Viyana'da FigaroKammersaaVde ö'zel konserde solist. Almanya'da Wagner festivallerine davet ve angajman önerisL 1 1 m 1942 yılında yeniden Berlin'e gide. rgk o r i i d a U t a n s i l i m e m k i n h e l g e leri aldım. 194.* yılında Turkiye'ye döndum ve bir süre sonru da Ercüment Siyavuşoğlu Ue evlendim. Bu evlilikten doğan kızıma Nazım'ın önerdiği gibi Zeliha adını koyduk. Nazım Hikmet ve Fikret Mualla ile mektuplaşmaları 6 Kızunla aynı FÜSUN ÖZBİLGEN • Zeliha da beanat yolunda ilerledi. Tiyatro tahsil etti ve tiyatro sanatçısı oldu. Kızımla birlikte tiyatro eserlerinde sahneye çıktım. Bu fotoğraf Ankara'da kızım Zeliha ile sahnede birlikte oynadığımız Asiye Nasti Kurtuiur oyununun bir hatırası. Zeliha Asiye rolünde, ben de anneyim. •$• Süddeutsche Zeitung gazetesinde 'Türk folklorunun ateşli sesV olarak tanıtım. "Semiha, Kızmınyirmi dört saailik hayatım öğrtnmiş oldum. Anasma, babasma ve Türk halkma ve insanlıga faydalı olmasını. anası gibi büyük bir sanatkâr ve sahsen tanımadığım fakat hürmetkârı olduğum babası gibi de iyi yürtkti bir insan olmasını temenni ederim. Bu vesileyle de beyefendiye hürmetlerimi bir / ere daha sunarım. Opera hakkmda verdiğin müjdelere pek seviniyorum. \ihayet memleketinde çalışabilecek bir sahne kuruluyor demektir. Artık yolun açıktır. Temiz, yüksek bir sanatkâr olduğun için, iyi bir anne olacağmı da bilirdim. \itekim aldanmamısım. Kocana, kızına ve sana saadetler dilerim. Hepinizin yolu açık olsun. Nazım." KIZIMA ZELİHA ADININAZIM ÖNERDİ Kızımın yeni doğduğu günlerde Nazım, hapisten annesi Celile Hanıma ve bana ortak bir mektup yazmıştı. Bu mektubunda "Semiha'nın anne olmasına ne kadar sevindim bilemezsiniz. Şüphesiz ki bir insan için dünyada ilk büyük vazife ve verebileceği en büyük verim baba, yahut ana olmaktır. Ben Zeliha Züleyha değil adını pek severim. Kızına isterse o adı koysun" diyordu. Nazım'ın önerdiği ismi eşim ve ben de beğendik ve kızımıza Zeliha adını verdik!' NAZmfLA SON HABERLEŞME Semiha'nın Nazım'a ilişkin son bir anısı daha doğrusu dolaylı bir haberleşmesi var. Nazım Moskova'da iken Semiha ona yine bir tespih volluyor. Bir de tütün değil ama memleket kokusu. Bu gönderdiklerinin Nazım a ulaştığını Nazım 'ın ölümünden sonra okuduğu son bir şiirinden anlıyor. Çok seviniyor. Şiir şöyle: minnesinin köşesindeki üç beş kuruş parasını da alarak Almanya'ya gitmeye hazırlanmaktadır. Bu arada Nazım'dan gelen raektuplarda da, bu Almanya'ya gitme konusu geçmektedir. "Semiha, Göndermif oiduğun, kendin gibi tatlı ve dost şekerUri aldım. Pek makbule geçti. Afiyetle yedim. Bitirdim. Bundan birkaç gün evvel sana uzunca bir mektup yollamıstım. Aldın mı? Muhsin yolculuğa çıkmış diye okudum. Senin yolculuk ne zaman? Mektubunu merak ve sabırsızlıkla bekliyorum. Hasretle Nazım." 22.1.1942 tarihli mektup: "Semiha güzel kızun, Mektubunu aldım. Cevapta bu kadar geç kahşımın sebebi naslalığımdır. Epeyce hasta yattım. Yürek delikanlt, kafa onbes yaşında, ama beden ihtiyarlamış. Ufak bir soğuk algmlığı yere seriyor artık bizi... Yolculuğuna hem sevindim, hem üzüldüm. Haydi hayırlısı. Yolun, sesin ve yüreğin gibi açık ve şerefli olsun. Ben ümitli, sabırti bir mahpus hayatım devam ettirip gitmekteyim. Dört seneyi bitirdim. Bese bastım. Yola çıkmadan önce bana bir mektup yolla mutlaka. Seniyalnız temennilerimle yola çıkaraöildiğim için biraz da müteessirim. Haydi güle güle benim güzel kızun. Nazım." Yıl 1942, Hitler'in ordulan Avnıpa'yı hallaç pamuğu gibi atıyor. Bu arada Ingilizler ve Amerikalılar da Almanya'yı bombalamak için uğraşıyor. Harbin bu en civcivli yıllannda Semiha Berksoy kendi başına yine Berlin yollarında. Berlin Müzik Akademisi'ne başvuruyor. Diplomasını istiygr. Türkiye'de gerçi herkes Semiha'nın Almanya'daki başarısını, müzikteki kalhesini bilmektedir, ama insanlara kösıek olmasını çok iyi bilen bazı parmaklar ve bürokrasi bu kez de "dipioma" diye tutturmuştur. Türkiye'de ilk operada Semiha ile birlikte başrol oynayan, Semiha'nın konservatuvardan hocası Nimet Vahit Hanım Ankara'da opera kurulduğu zaman İstanbul'daki apartman dairesini satarak Ankara'ya gelecek ve görev almak isteyecek, ama ona da "diploması yok" diye görev verilmeyecektir. Nimet Vahit hanım bunun üzerine küserek gidip Amerika'ya yerleşecektir. Özsoy'da oynayan, daha sonraTosca Operası'nda Semiha'nın partneri olan Nurullah Taşkıran da, aynı hırsların kurbanı olacaktır. Semiha Hanım'la Özsoy üzerine konuştuğumuz bir gün şunları dinledim: "Ben o yıllarda Nurullah Beyi opera)a girmek istemedi zannetmiştim. Yıllar sonra bir oyunun antresinde karşılaştık. Yüzünde üzgiin ve acılı bir ifade vardı. Gözlerini bir noktaya dikti ve bana (biliyor musun beni operaya almadılar, anlıyor musun almadılar) diye şikâyet elli. O ekipten bir ben ayağımı diredim ve operada kalabildim, ama bana da çok eziyet edildi." Semiha, Almanya'da savaşın en civcivli günlerinde diplomasının pesine düşmüş, yanıp yakılan binalardan gerekli belgeleri almış ve Turkiye'ye dönmüştür. Turkiye'ye döner ve evlenir. Ercüment Siyavuşoğlu ile evliliklerini ve Nazım'ı severken nasıl olup da evlendiğini soruyorum: "Kocam çok yüksek kültürlü, saygıdeger ve ustun bir insandı. Öyle olmasaydı Nazım'dan sonra onu sevebilir miydim? Kocamı çok sevdim. Beni el üslünde tuıtu ve çok mutlu günler geçirdik" diye anlatıyor. Ercüment Bey Semiha'nın Nazım'a olan aşkını ve onunla geçen beraberliklerini, daha sonra bu aşkın dönüştüğü dostluğu çok iyi değerlendiriyor. Hapisıeki Nazım için o da elinden geldiğince yardımcı olmaya calışıyor. O yıllarda Nazım'ın annesi Celile Hanım ile Semiha'ya ortaklaşa yazdığı bir mektup bunun örneği: "Anneciğim ve Semihacığım, Ikinize birden hitap ederek mektup yazmak ayn bir saadet oldu benim Ankara'da Devlet Konservatuvan çevresinde Tatbikat Sahnesi içinde örgütlenen opera bu sıralarda bağımsız bir birim olarak gelişiyordu. Devlet Operası ve Tiyatrosu kuruluyordu. Semiha, Devlet Operası'na atanmak için hemen bir dilekçe verdi ve 1946 yılında Devlet Operası'nda göreve baş. . ladı. Ancak Semiha için birtakım engellemeler yine geçerli olmaya başlamıştı. Bir türlü Semiha'ya operada rol verilmiyor ve bekletiliyordu. Opera gibi bizde gelişmemiş bir dalda yurt dışında kendini kanıtlamış bir sanatçıya layık görülen ışlemleri Semiha anlatırken bugün hâlâ öfke ve hınç doluyor. Bir söz, Semiha daha sonraki tüm yaşamını, operada sahneye çıkabilmek ve saBir Koku natını Türk halkma tanıtabilmek için adıyor diyebiliriz. Ancak, sürekli enBir el işareti. gellerle karşı karşıya. 12.1.1948 larihinde Konservaıuvar Müdürlüğü'nden Söz dostça, aldığı bir yazıda şöyle deniliyor: Gece yarısı son otobüs Koku güzet, "Koro'da söyleyebilecek bir sese sahip olmanız dolayısıyla koro çalışBiletçi kesti bileti. El eden sevgilim. malanna katılmamz koro şefi tarafından biMirilmiştir. Çalışmalara deBeni ne kara haber bekliyor evde, Kederlendirmiyor artık beni hatıraların daveti. vam etmenizi dilerim. Mudur. trrua." ne rakı ziyafeti. Hatıralardan şikâyetçi değilim. Sanatçı için elbette ki, en buyük hakareı sanatına yapılan haksız elestiBeni ayrılık bekliyor. ridir. Semiha'ya da ancak koroda söyleyebilecek bir sese sahip olduğu bilHiçbir şeyden şikâyetim yok zaten, Yürüyorum ayrılığa korkusuz dırilince sesinin nasıl bir ses olduğunu klasik müziğin beşiği Viyana'ya ispatYüreğimin durup dinlenmeden ve kedersiz. lamaya gidiyor. Olayı şöyle anlatıyor: Kocaman bir diş gibi ağrımasından bite. İyice yaklaştı bana büyük karanlık. "Tam aniaraıyla çılgınz dönmuslüm. Göziim hiçbir şey gormuyordu. Hiçbir angajmanım olmadan, elimden tutan kimse bulunmadan kocamı Dünyayı telaşsız, rahat NAZIM HİKMET da Tiirkiye'de bırakarak kuçücuk kızımı aldıgım gibi soluğu Viyana'da aldım." Viyana'da kimsesi olmadığı ve küçücük kızının da bakım sorumlulu£u üzerinde oldugu halde Semiha yine başanlı konserler veriyor. Çünkü sesi Avrupa'da tanınmakta ve beğenilmektedir. 4.10.1949 günü Viyana radyosunda ve 2 Kasım 1949 gecesi de Figaro Kammersaal'de iki başanlı konser veriyor. O günleri anlatırken şöyle diyor: "Viyana'da çok sıkıntı çektim. Neredeyst aç kalacaktım. Ama dayandım. E|er benim sesim ancak koroya çıkabilecek bir ses olsaydı, Viyana'da solist olarak adıma konser duzenler ve beni sahneye çıkanriar mıydı?" 1949 yılına ait konserin basılı programına bakınca Semiha Berksoy'un Ankara'dan gelmiş opera sanatçısı olarak Beetho%en, Schumann, Brahms, Straus ve Cemal Reşit Rey'in eserlerinden oluşan ve Bizet, Puccini, Mascagni ile Wagner'in eserlerinden şarkılarla süren büyük bir konser verdi|ini görüyoram. Bu konserlerin Türkiye'de yansvmasından sonra Semiha'ya Viyana'daki Türk büyükelçiliği kanalıyla bir resmi yazı geliyor. Yazı oldukça komik bir durumu yansıtıyor. Özetle şöyle: "15.7.1949 tarihinde kullanmaya başladıgınız izin snreniz 1.8.1949 larihinde sona erdigi halde şimdiye kadar görevinizin başına dönmediğiniz için Milli Egitim Bakanlıgı'nca mustafi savılmış oldugunuz anlaşılmıştır. Genel Müdürlügiimüz Yönetim Kurulu tarafından devlet tiyatrosu sanalkâriı|ına sozlesme ile ahnaniann seçilmesi sırasında sizin de 375 lira aylık iicrelle (opera solisti) olarak müessesemize alınmamz karariaştınlmısiır. Bu görevi kabul ettiginiz takdirde operadaki görevinize başlamak iizere yurda donmeniz gerekmektedir." Yani önce korodaki görevinden çıkarılıyor. Sonra operaya solist olarak atanıyor. Bir sanaıçının Türkiye'de kendini kanıtlaması için demek ki, mutlaka yurt dtşına gidip (sesinin ancak koroda söyleyebilecek değerde) olduğunu iddia edenlere. Viyana'da başanlı konserlerle yanıt vermesi gerekiyormuş. Semiha Berksoy, her türlü evrakını dikkatle saklamasım bilmi; bir insan. Bu evraklan incelerken bir de ne göreyim. Bu sözleşmeden bir yıl sonra yapılan sözleşmede yeniden Semiha'yı üçüncü sınıf korist kadrosunda göstermişler. Hani bu kadar haksızlığa insanın pes diyeceği geliyor. Ama Ssmiha dememiş. O tarihten sonra da büyük ölçüde engellense de 1952 yılında Tosca sahnelenirken yeniden sahneye çıkmış. Fidelio'da yine kendisine rol verilmiyor. Eserin kalkacağı gün ancak sahneye çıkarılıyor. Türkiye'de sahneye çıkarılmazktn 1953'te \Vagner festivalleri için Almanya'dan davet geliyor ve Bayreuth'a gidiyor. Aynı yıl Turkiye'ye döndüğünde Konsolos operası sahneleniyor. Semiha dramatik soprano olduğu için Magra Sorel onun ses partisi. Ancak bu rol lirik sesli başka sopranolara veriliyor ve Semiha'ya da "figüran" rolü öneriliyor. "Bunun üzerine operadaki sanat şerefimi korumak için t<yalroya geçtim" diye anlatıyor Semiha Berksoy. 1954 yılında konservatuvardan davet alıp Hensel \e Gretel'de anne rolüne çıkıyor, 1955"te Sanatsevenler Derneğinde resiıal veriyor. 1959 yılında tekrar davetle Bayreuth'a gidiyor ve Uçan Hollandalı operasında Zenta başrolüne çıkıyor. Almanya'da sesi halen aranıyor, ama 1963 yüında Verdi'nin İl Tiavatore operası ile jübilem yapıldı, Bu operanın Acuzena ro Türkiye'de opera sahnelerine çıkarılmıyor. Devlet Tiyatrosu'nda önemli rollerde oynuyor. 1963 yılında Verdi'nin Sl Travitore Operası ile îO. sanat ^,f|// birsekilde operadakiyasamımı noktaladım. Daha sonra Devlet Tiyatrosu'n[ü Ue fta yılı jübilesini yapıyor ve Acuzena rolü ile yine büyük takdir topluyor. lsda rol almayı sürdürdüm. Acuzena'daki basarım Türkiye'de yıllarca beni opera sahnesine çıkartnantak için sesimi yetersiz göstermeye met Inönü, Semiha'nın jübilesine çiçeklerle geliyor. Daha sonraki yıllarçalışanlara da iyi bir yanıt olmuştu. Jübilemden sonra 22 yıl geçmesine karşın bugün bile en ince seslere kadar çıkabiliyorum. da Semiha tiyatroda başanlarını sürdürüvor. Devlet Tiyatrosu'nun yani sıra Halk Oyuncuları'nın sergilediği Asiye Nasıl Kurtulur'da kızı Zeliha Berksoy 'Asiye'yi oynarken Semiha'nın oynadığı anne rolü de belleklere için. Evvela annem o kadar ü'zülmesin, değmez, neyapalım. İnsallah ye kadar toz toprak içine atılsa, günün bııınut yine pıı luııuılığınt belli eder kazınıyor. Semiha çok yönlü bir sanatçı olduğu için operanın kapıları karimde kalınm ne kadar tuhafbir temenni, yani hapishanede kalmm gibi ve hakkını ister. Semiha da bizim Türk kadm sesinin pırlantasıdır. Haydi pandığında tiyatroyu sürdürürken, yani sıra resim çalışmalanna da dönübir söz oluyor, yxıni Bursa 'da kalınm demek istiyontm ama ounazsa baska hayırlısı. Dünya onun, yolu açık olsun. yor. Resimde devlet resim ve heykel sergilerinde ödüller aldığı gibi Almanbir hapishaneye mrülürüz. Anhası minhası hapishane ve ben çok sükür Mektubunuzu bekler hepinizi hasretle kucaklarım. ya'da ve Paris'te sergiler açıyor. 1982 yılında Atatürk Kültür Merkezi'haksız muamele görmeye alışkımmdır. ,\azım." nde açtığı son sergisi için "ülkemizde 44 yılda bir karşılaştığımu olaganSemiha'nın kocasma, Ercüment Beyegösterdiği ilgiden dolayı çok çok dısı bir sanat olayı" dedinebilivor Nazım'ın mektubunda yazdığı ismi Semiha ve kocası Ercüment Bey de tesekkür ederim. Semiha 'nın anne olmasına ne kadar sevindim bilemezsiniz. Şüphesiz ki. bir insan için dünyada ilk büyük vazife ve verebiieceği çok sevdikleri için kızlarının adını Zeliha kovuyorlar. Boylcce bu mcktupıan en büyük verim baba, yahut ana olmaktır. Ben Zeliha Züleyha değil • günümuzün önemli tiyaıro sanatçısı Zeliha Berksoy'un adını büyük şair Nazım'ın verdiğini de öğreniyoruz. Semiha da sonra kızı Zeliha'yı anlaadını pek severim. Kızına isterse o adı koysun. Sonra Ankara'da devlet operasmda çalısmaya baslayacagı da ayrıca beni bahıiyar etti. Pırlanta ne tan bir mektup yazıyor Nazım'a. Nazım'm yanıtı şö\le: Seyredebiliyorum artık. Artık şaşırtmryor beni dostun kahpeliği elimi sıkarken sapladığı bıçak. Nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman. Geçtim putların ormamndan Baltalıyarak. Ne de kolay yıkılıyorlardı. Yeniden vurdum mihenge inandığım şeyteri, Çoğu katıksız çıktı çok şükür. Ne böylesine pırıl pırıl olmuşluğum vardı, ne böylesine hür. İyice yaklaştı bana büyük karanlık. Dünyayı telaşsız rahat Seyredebiliyorum artık. Bakıhıyorum başımı kaldınp işten, Karşıma çıkıveriyor geçmişten, SON OTOBÜS Varuı: Fikret Mualla'nın sevdigi tok kadın sizsiniz