Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER de ya da büyük kuruluşlann başında, "otay çıkannadan" ve bir tek eser vermeden, devlete yıllarca ytik olduklannı hep birlikte görmedik mi? Yıllar boyu sandalye düşkünlerinin işgaline uğramış ülkemizde; "iktidanmınn adamıdır" diyeceğimize, "sandalyesinin ehlidir" diyebüseydik, Türkiye'miz, bugün daha güçlü, daha ileri bir noktaya gelmiş olmaz mıydı? ONURLU BİR GELENEK Türk ulusunun tarihinde, güçlü ve yetenekli devlet ve yönetim adamı yetiştirme geleneği her zaman dikkatleri çekmiştir. Kurtuluş Savaşı'mn henüz çok başlangıcında (Atatürk'ün Samsun'a çıkışından 4 ay kadar sonra, 10 Eylül 1919'da) Saltanat'ın Sivas Valisi Reşit Bey, aynı Saltanat'ın tçişleri Bakanı Adil Bey'e, özetle şu telgrafı çekiyordu: "...Amacınız; Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey'i tutuklamak ve kongreyi dağıtmak ise, buna imkân olmadığını arzetmiştim. Şimdi, bu iş için halk arasında savaş açmaya. ülkeyi ateşe vermeye neden olmak, ülkeye ve millete karşı ihanet suçunu teşkil eder. Bilerek ve bilmeyerek, düşmanların ekmeğine yağ sürüyor, memleketi felakete süriiklüyorsunuz. Şu durumda bulunan bir nazıra artık güvenim kalmamıştır."(2) Sandalyesini en yurtsever biçimde doldurmuş olan rahmetli Vali Reşit Bey; bu uygar cesareti ve sağlam karakteriyle, acaba ülkemize yönetici yetiştiren fakülte ve yüksekokullarda, gençlerimize "örnek adam" diye okutulup, tanıtılıyor mu? Atatürk dönemi'nin devlet, siyaset ve yönetim adamlan kadrosu; apayn bir inceleme konusu yapılacak kadar ilginç ve onur vericidir. 20 yıl bile sürmeyen bu kısa dönemde sayısız yoksunluklara karşm alman göz kamaştıncı sonuçlarda: Atatürk'ün büyük kişiliği yanında, O'nun yetenekli, inançlı ve heyecanlı dava arkadaşlarının etkinlikleri ve emekleri inkâr edilebilir mi? Bırakınız Atatürk döneminin güçlü ve seçkin devlet ve yönetim adamı kadrosunu; imparatorluğun "çöküş dönemi"nde bile, tüm Avrupa diplomasisinin hayranlığım kazanan Mehmet Emin Ali ve Keçecizade Mehmet Fnat Paşa'ları yetiştirmiş bir ulusun, bu konuda neden kısırlaştırıldığının gerekçelerini, apaçık ortaya koyup, sonuçlara varmak için, sarunz vakit geçmiştir bile... SANDAL\TYt GERÇEK SAHİBtNE VERELİM Güçlü adamlan n oturması gereken sandalyelere güçsüz kimseler oturtulduğu zaman, sandalyenin değeri azalır ve daha sonra oraya oturtacak yetenekli insanı bulamazsınız. Vaktiyle bir arkadaşırruz, kendisine önemli bir makam için yapılan öneriyi reddettiği zaman, gerekçe olarak şunu ileri sürmüştü: "Bu sandalyeye, daha önce oturmuş olan bazı kişileri tanıdıgım için, artık bu koltugun benim için hiçbir çekiciligi kalmamıştır.." Gerçekten, "zayıf adamla yönetim" ilkesinin, şaşmayan uygulaması sonucu, çok önemli sandalyeler, " g r a d o " s u n d a n çok şeyler yitirmiş, bir zamanlar çekici olan o yerler, gün olmuş, görünürde dolu, ama aslında "boş koltuklar" durumuna gelmiştir. Boşalan sandalyeleri yeniden doldurabilmek için, onların değerini ve onurunu korumak şarttır. Aksi halde bunlan, değerlerle değil değersizlerle doldurmak kaçınümaz olur. BtRKAÇ ÖNERİ Bu konuda şimdiye dek yapılmış ve ancak tarihin hükme bağlayacağı hataları ve sorumlulukların tartışmasını bir yana bırakarak, bir kaç kısa öneriyle yazımızı bağlamak istiyoruz: Yetkililer kamu hizmetlerine adam atarken, aşağıdaki sorulara hem ulus, hem de vicdanları önünde yamt vermelidirler: Atanan kişi, o sandalyeye oturabilmek için yeterli hizmet vermiş, gereken bilgilerle donatıbnış, kısacası; orada oturmaya hak kazanmış mıdır? Atanan kişi, o sandalyenin onurunu koruyabilecek, dahası, yüceltebilecek moral niteliklere sahip midir? Atanan kişi, sandalyesinin verdiği yetkileri korkusuzca kullanabilecek, sorumluluklannı üstlenebilecek, aldığı kararları duraksamadan ve gecikmeden uygulayacak inisyatife ve cesarete sahip midir? Atanan kişi, Türkiye'nin sorunlarına ilerleyen dünyanm penceresinden bakabilen çağdaş bir kişiliğin sahibi midir? Ve nihayet atanan kişi, devletin ve ülkenin çıkarlannı, siyasal tercihlerin ve kişisel hesapların üstünde tutabilen sağlam bir kişiliğin adamı mıdır? Uygarlık ve ilerleme yolunda hızımızı kesen bunca acı ve düşündürücü olaylardan, bunca deneyimlerden sonra; eğer bu sorulara (evet) yanıtı verilemeyecekse, hâlâ " B u ülkeyi yönetiyoruz" diyebilmenin, ne hazin bir aldanış olduğunu, zaman hiç aamadan gösterecektir. (1) Milliyet, I Ekim 1980. (2) Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar AtatürkMe Berabtr, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara1968 / Sayfa 349. 12 EKİM 1985 SaııdaKonîııHakkııuVenııek Ataîürk döneminin devlet, siyaset ve yönetim adamlan kadrosu; apayrı bir inceleme konusu yapılacak kadar ilginç ve onur vericidir. 20 yıl bile sürmeyen bu kısa dönemde sayısız yoksunluklara karşın alınan göz kamaştırıcı sonuçlarda; Atatürk'ün büyük kişiliği yanında, O'nun yetenekli, inançlı ve heyecanlı dava arkadaşlarının etkinlikleri ve emekleri inkâr edilebilir mi? PENCERE Yem?... Yem, geniş yelpazeli bir sözcüktür, çeşitli anlamların kapılarını aralar; at, eşek, tavuk gibi hayvanların yiyeceği besini beiirtmek için kullanılır; tuzağa bırakılan ve oltaya takılan yiyeceğe de yem denir. NATO Başkomutanı "yem" sözcüğünü daha çok hangi anlamda kullandı bilmiyorum; ama General Rogers, arkadaşımız Ufuk Güldemir'e demiş ki: "Yunanistan NATÖ'nun askeri kanadına dönmeseydi, Ruslara yem olurdunuz." (Cumhuriyet 11 Ekim 1985) • Türkiye'ye şu veya bu amaçla bir yakıştırma yapmak için herkes yarışa çıktı. Alman diyor ki: Türkiye bir köprüdür. Arap diyor ki: Türkiye bir kalkandır. Amerikalı diyor ki: Türkiye ileri karakoldur. General Rogers de bizi yeme benzetti ki bundan hoşnutluk duyacak bir Türk'ün çıkacağını sanmıyorum. İster hayvan yemi olsun, ister av yemi olsun, bir devletin yem olacağını düşünmek için kişinin mantığı bir tuhaf çalışmalıdır; kafasını belirleyen dünya görüşünde bir çarpıklık bulunmalıdır. Köprünün üstünden gelip geçilir; kalkan başkasının elinde biraraç olarak kullanılır; ileri karakol zaten gözden çıkarılmıştır. Peki, yem olmak ne demek? • Gezegenimiz karpuz değil ki bıçakla şakkadak ikiye ayıralım; ya da çağdışı değiliz ki ulusları, halkları, devletleri kan davasından ötürü birbirine düşman ilkel kabileler gibi düşünelim. Bununla birlikte bağımsızlığını kanla canla gerçekleştirmiş Türkiye Cumhuriyeti'nin her türiü dış saldırıya karşı savunmasını özenle düzenlemesi de kaçınılmazdır. İşte bu noktada Yıldız Savaşlan, nükleer boyutlar, uzay uyduları, deniz dibi silahları ve benzerleri, çarpıcı ve şaşırtıcı bir ortam yaratıyor; ama herşeyden önce biliyoruz ki, bir ulusun bağımsızlığında temel güvence "bağımsızlık bilincidir." Eğer ulusal bağımsızlık bilincimiz; yoğun, güçlü, aydınlık, sağlıklı ise; eğer bağımlı yaşamaktansa ölmeyi yeğleyen bir ulus isek kimse bizi dize getiremez. Tarihimizdeki deneyimlerimizden kaynaklanan gerçe. budur. Kuşkusuz Türkiye'nin savunma düzeninde en önemli konuyu Sovyetler oluşturmaktadır; NATO'ya da bu nedenle girilmiştir; ama biz hiçbir devlete, hiçbir düşHnana, hiçbir komşuya yem olmayız. Yem, bilinçsiz bir şeydir; arpadır, darıdır, ottur; Türkiye ne arpadır, ne darıdır, ne ottur... • General Rogers bize ne diyor: Yem olursun ha!.. Kime? Rus ayısına. Korku ve ürkü havasını General Rogers bilinçle pompalıyor. Oysa ulusal savunma çıkarlanmızı düşünürken, korkudan ürküden uzak durmak gerekir. Türkiye'nin ulusal savunma siyaseti, korkuyla ürküyle biçimlenemez; bağımstzlığı koruma kararlılığında pekişır; ulusal iradeye dayanır. Yıldız Savaşlarının müneccimliğini bizler yapamayız; ama, kendi kendimizin hesabını ayağımızı yurt toprağına dayayarak yapabiliriz. ŞtNASİ ÖZDENOĞLU Eski Parlamenter ve Yönetici Türkiye'de her askeri müdahaleden sonra, devlette köklü reformlar yapümak istenmiş, ne yaak ki, bu iddialı iş, her seferinde yarım kalmıştır. Çünkü, bu reformlan gerçekleştirecek yeterli ve yetenekli kadrolar kurulamamıştır. Başka bir deyimle; "sandalyesinin hakkını verecek kişiler" bulunup, o sandalyelere oturtulamanuştır. 12 Eylül 1980 hareketinden hemen sonra yazdığımız bir yaa d a (1) şunları söylüyorduk: "...Hareketin hizmet kadrotan, büyük bir dikkatle oluşturulmalıdır. Atatürk'ün estirdigi o eşsiz heyecamn yarattıgı ilk aydınlık döneradeki gibi, Kemalizm'e dönüş sayılabilecek yeni düşünce ve devlet adamı kadrolan, aynı yapıcı özenle yetiştirilmeli, büyük sorumluluk ustlenecek cesur ve dinamik kişfler hizmete koşulmalıdır." Aradan geçen 5 yüı aşkın uzunca bir dönemde, ne yazık ki, bu hedef gerçekleşememiştir. DEĞERLERE SAHtP ÇIKMAK Türkiye, neden bu kadrolan lcuramamıştır? Neden sandalyesinin hakkını verecek insanlan yönetime ve icraya getirememiştir? Üzülerek söylemek gerekir ki: Ülkemizde 40 yıla yaklaşan çok partili dönemde "Bizden olmayan hizmet alamaz!" sloganında ifadesini bulan partizan felsefe; devlette "insan nnsnnı"nu tahrip eden, hizmet kadrolarını kısırlaştıran talihsiz bir geleneği başlatmıştır. Demek ki, kısırlaşmanın nedenlerini, 12 Eylül'ün çok' öncelerinde aramak gerekmektedir. "Degerleri harcamak" zevkinin, partizanlar için nasıl basit bir alışkanlık haline geldiğini, sayısız dramatik öraeklerle yıllar boyu yaşadık ve ülkeye nelere malolduğunu hep birlikte gördük. Oysa, başanlı bir yönetici, becerili bir bürokrat, yetenekli bir teknokrat; bir partinin, bir kesimin adamı değil, bütün ülkenin üzerine titrcyeceği bir değerdir. General de Gaulle, Fransa'da yönetimi ele aldığı zaman, devletin yilksek kademelerine, savaş içinde kendisine karşı çıkmış kişileri getirince, yakınları ona: "Muhaliflerinizi iş başına getirdiginizin farlunda misınız?" diye sorduklannda, generalin yanıtı şu olmuştur: "Farkındayım, ama Fransa Fransızlarla kunılur..." Marifet, siyasal inancıru ve seçeneklerini devletteki görevine yansıtmayacak, sağlam kişilikli insanları bulup, bürokrasiye ve kamu hizmetlerine maletmektir. Siyasal parti hesaplarını devlet çıkarlarının üstünde görebilen kişilerle yola çıkmak, sorunlara yalnızca parti açısından çözüm aramak, devlet hayatında en büyük yanılgıdır. YÖNETtM VE CESARET Bilim ve erdeme, "cesaref'i de ekleyince, devlet yönetiminin en akılcı felsefesi, kendiliğinden ortaya çıkar. Yönetim, yasalara bağlı kalarak ve yetkilerini sonuna dek kullanarak karar almak, bu kararlan cesaretle uygulamaktır. Yoksa bir sandalyede " s ü s " olarak oturmak değil elbet. Bir zamanlar, kamu yaranyla ilgili konuda kendisini uyardığımız bir yetkili, işi bir telefonla bitirecek durumda olduğu halde: "Biz bu konuyu 3 ayhk raporlanmıza yazar, üst makamlann dikkatini çekeriz.." diye savsaklayınca, kendisine yanıtımız şu olmuştu: "Peki ama siz bu sandalyede ne için oturuyorsunuz?" Evet, bu makam sahibi, en basit bir sorumluluk almaktan, emir vermekten korktuğu halde, yıllar boyu o sandalyeyi korumuştu. Nice valiler görmüşüzdür ki; yapıcı, yaratıcı, uyanık kaymakamlannı, " O l a y çıkarır, başıma iş açar.." diyerek, "il"inden uzaklaştırmıştır. Pısırık, ürkek, "idarei maslahatçı" yöneticilerin, iller ARADA BİR BAHATTİN ARIK M.E.B. Em.Müşavir Müfettişi OKURLARDAN Kuyubaşı Sokağı sakinleri neden cezalandı rı lıyo r Kadıköy Feneryolu Mahallesi Kuyubaşı Sokak sakinleriyiz. 19 Haziran 1985 tarihinden bu yana tek damla şehir suyumuz akmamıştır. Belediyeye gitriğimizde "5u işlerinde falanca beya başvurunuz o halleder", su işlerine başvurduğumuzda "Efendim 3330220 numaralı telefona başvurunuz o halleder" denilip savubnaktayız. Bizler için çamaşır yıkamak yok, yıkanmak yok. Kuyubaşı Sokağı ve çevresinin suçu nedir bilmiyoruz. Deniz yüzeyi ölçek alınırsa bizden yüzlerce metre yukarüarda orman semtlerinin suları hiç kesilmeden akmakta. htanbuVun her tarafı günün belli saaüerinde su almakta, 'Kuyubaşı Sokağtna ise su verilmemekte. Bize de haftamn iki gününde su verilmesi için ilgililere sesleniyoruzKEMAL KAVRAAL KADIKÖY / tSTANBUL liralık bir avans gönderildL Halen 67 yaşıma bastım ve 4 çocukla bir barakada perişan ve hiçbir yerden geliri ounaksızm yaşlı ve hasta bir kişi olarak komşuların yardımı ile yaşamaktayım. Emekli işlemim mümkün olmadığı takdirde yaşlılık işlemi yapılmasını talep ediyorum. HASAN TELLtOĞLU EM.NO: 16,343.006 şekilde nasıl olsa geçecekleri gibi bir kanı uyandırmakta ve onları tembelliğe itmektedir. Nitekim geçen yıl bütünleme sınavında başaramamış ve öğretmenler kurulunda da geçirilmesi uygun bulunmamış öğrencilerin durumlarımn görüşülmesi için yapılması istenen ikinci kurulda başanlı sayılmış olan öğrenciler, daha sonra sene içinde başan düzeyini yitirmişlerdir. Öğrencilerimizin başanlı olması herkesten çok bizi sevindirir. Çünkü onlann başanlan bizim başanmızdır. Fakat çalışanla çalışmayanm bir tutulup zorla öğrenciye sınıf geçirtmenin anlamım bir türlu çözememekteyiz. NER/MAN ATA ANKARA Osmanlıca Dersleri İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin bir kısım öğretim görevlileri, bu fakültenin Türkoloji Bölümü'nün kuruluşundan bu yana, "Osmanlıca dili ve divan edebiyatı zevkine" umursamazlık gösteren gençliğe ve çevrelere karşı aşırı derecede tepkide bulunmuşlardır. Çünkü Türkoloji kürsülerini işgal edenler, nedense "halk edebiyatı" öğretimine, "Türk folkloru araştırmalarına, incelemelerine" önem vermemişler, tersine divan edebiyatının öğretilmesine özen göstermişlerdir. Bunun nedeni, divan edebiyatını Türk kültürünün ayrılmaz bir parçası olarak görmeleridir. işte bu görüşledir ki Meşrutiyet döneminde bu fakültede hocalık (profesörlük) yapmış bulunan Ziya Gökalp'in bu konudaki düşüncelerini de bir köşeye iterek, halkfolklor ve edebiyatı üzerinde çalışma yapacak, Türk dilinin özleşmesine, halkın anlayabileceği sadeliğe kavuşturulmasına çaba gösterecek yerde, Dil Devrimi'ne de karşı çıkarak, dilimizdeki gereksiz Arapça ve Farsça sözcük ve terimlerin ayıklanıp, yerlerine Türkçelerinin konmasını yadırgamışlar, Atatürk'ün gösterdiği doğrultuda devrimci bir yol izleyen kurumlara da ellerine fırsat geçince cephe almışlardır. Adı geçen fakültenin öğretim görevlilerinden bir kısmı, öteden beri liselerde, edebiyat derslerinde. fakültenin istediği bilgi düzeyinde öğrenci yetiştirilmediği, fakülteye giren öğrencilerin eski metinleri okuyup anlamada güçlük çektikleri, Osmanlıcayı öğrenmeleri için çok zaman harcandığı, çünkü ilk ve ortaöğretimde "öz Türkçe" diye "uyduruk" bir dille ders gördükleri s?vını ileri sürmüşler, bunun çözüm yolu olarak da liselere "Osmanlıca dersleri"nin konmasını göstermişlerdir. Bu fakülte öğretim üyelerinden Prof. Mehmet Kaplan'ın Osmanlıca hakkındaki görüşü şudur: "Konuşulan ve yazılan Türkçe, binlerce yılın mahsulüdür. O, Türk milletinin ortak malıdır. Ona elbette yabancı kelimeler, hatta deyimler de karışmıştır. Divan edebiyatının yazıldığı Osmanlıca, onbinlerce yabancı kelime ve terkiple doludur. Böyledir diye eski Türk edebiyatını Türk kültürünün dışına mı atacağız? Divan edebiyatı, eski Türk kültürünün bir parçası ve en güzel aynasıdır. Onu eski Türk medreselerinden, sarayından, çarşısından ve günlük hayatından, tekkelerinden ayırmaya ımkân yoktur..." Kaplan'ın bu satırlarındaki yargıların bilimselliği çok kuşkuludur. Divan dili olan "Osmanlıca"nın Türk milletinin ortak dili olduğu yargısına Türkiye'de kaç bilim adamı katılabilir? Osmanlıca ancak, saray ve medrese çevrelerinin ortak dili sayılabilir, o da yazışma ve edebiyat dili olarak; konuşma dili olduğu da kuşkuludur. Çarşının ve günlük yaşamın ortak dili ve malı olduğu da gerçeklerle bağdaşır gözükmemektedir. Osmanlıca hiçbir zaman haikın dili olmamıştır. Türklük bilincinin gelişmemiş bulunduğu, "Osmanlılık" ve "islamcılık" akımlarının geçerli bulunduğu bir dönemde, Türk halkının konuştuğu Türkçe dil küçümsenmiş, kaba saba "taşra" dili olarak görülerek, kullanılmasından kaçınılmıştır. Osmanlı aydınları, ya da öyle geçinenleri, "ümmetçilik" felsefesinin dili olan "Osmanlıca"ya sıkı sıkı sarılmışlardır. türk halkının benimsediği edebiyat ise, halk saz ozanlarının ve mutasavvıf tekke şairlerinin (Yunus Emre gibi...) yarattıgı edebiyat ürünleri ile anonim halk edebiyatı ürünlerinden oluşuyordu. Nitekim, Sayın Kaplan başka bir yazısında şöyle diyor: "Arapça ve Farsça ile Türkçe arasındaki farkı hesaba katmayan divan şairleri, bu gafletlerinin cezasını unutulmakla, yani ölümle ödemişlerdir. Dil sıkı sıkıya milli varhğa, hayata ve cemiyete bağlıdır. Bu hakikatı Türk edebiyatçıları çok geç, yirminci yüzyılın başında öğrenmişlerdir." Peki öyleyse, milli varlığımızla yaşamsal ilgisini kesmiş, toplumdan kopmuş bulunan divan dilini, "Osmanlıca"yı diriltmeye çalışmanın anlamı nedir? Milli olma niteliği bulunmayan bir eski dilin liselerde okutulmasına niçin gerek vardır? Kanımca bu istek eski şiirin estetik zevkine bağlılıktan ileri gelmektedir, ama bu zevki genç kuşağa vermek olanak dışıdır Çünkü bu zevki yaratan tüm koşullar değişmiş, çağdaşlaşmıştır. Çünkü, divan edebiyatı, Osmanlı hanedanı saltanatının, görkemli saray yaşarttısının duygu ve zevklerine hitabeden bir edebiyattır. Eğer bir zevki varsa, bu Türk halkının, adamının zevki değil, bir saraytının tat alacağı bir zevktir. Halktan ve Ziya Gökalp'in dediği gibi milli kültürden uzak bir edebiyattır. Milli kültürün temel ögelerinden olan dil, halkın konuştuğu ve yazıda kullandığı dildir Osmanlıca milli dil olmadığı gibi, milli kültürün bir ögesi de olamaz; Osmanlıların ümmet dilidir. Divan şiirinin estetik zevkinin kökeni Budizme ve Epikürizme kadar varır. Türkün güzellik ve ahlak anlayışıyla ilgisi yoktur. Yine başka biryönüyle, Bizans sarayından, Osmanlı sarayına miras kalan Grek kökenii bir zevktir. Burada "Türk kültürü" kavramı üzerinde biraz durmak gerekjr. Ziya Gökalp'in ve dolayısıyla Atatürk'ün dediği gibi, "TÜRK", Türklük kültürü ile eğitilmiş, Türk ülküsünü benimsemiş, Türk eğitimini almış olan bireyin adıdır. psmanlıislam uygarlığı, ümmetçilik kültür ve eğitimini içerir. Öte yandan Bizans kökenli Doğu uygarhğına bağlıdır. Doğu uygarlığı başkadır, bu uygarlıkla ilişkisı bulunan Türk kültürünün taşıdığı ozellikler başkadır. Nitekim Batı uygarlığı içinde yer aldığı halde, İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan ve Rus kültürleri ayrı ayrı özellikler göstermektedir. Bu nedenle bu milletlerde ve çevrelerindeki öbür küçük milletlerde ekonomik yakınlaşmaya, işbirliğine rağmen, siyasal birliğe gidilememekte, bu konudaki düşünce ve tasarılar birer ütopya olarak kalmaktadır. Bu düşünce ve görüş açısından bakılırsa. divan edebiyatının, neden "Türk kültürünün en güzel aynası" olmadığı anlaşılabilir. Emekli maaşım bağlanmıyor Haydarpaşa Numune Hastanesi'nden yaş haddi nedeniyle res'en emekliye sevkedilerek, gerekli belgeleri Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü 'ne gönderdim. Aradan 18 ay geçmesine rağmen, henüz emekli maaşım bağlanmadu Yalnız 50 bin Ek sınavlar faydalı mı? Verilen ek sınav hakları her e kadar başarısız durumdaki öğrencileri ve velilerini sevindirmişse de olumsuz sonuçlannı gözardı edemeyiz. Verilen bu gibi haklar öğrencilerde,sene içinde geçmeselerde şu veya bu A Ğ I RI Y O R ! AYRAKLARLA SUSL 29 EKIM'DE TERTEMİZ BAYRAKLAR ASALIM U Bayrak yırtik, sokük, yamali, ÖelİK, RTrlî, söluk, büruşüfc ölaîak (......Jkuııanııamaz J J Türk Bayrağı Tüzüğü'nden M ÜMERBANK'IN EN GÜZEL ÜRÜNÜ YÜKSEK SEÇİM KURULU'NDAN DUYURU Boş bulunan birinci derece kadrolu Seçmen Kütüğü Genel Müdürlüğü'ne atama yapılacaktır. Genel Müdürün Devlet Memurlan Kanunu'nun 48. maddesinde belirtilen genel şartlara sahip bulunmakla beraber kadrosu birinci derece (+ 650 ek gösterge) olduğundan aynı kanunun 68/B, a maddesi uyarınca devlet hizmetinde en az on iki yü fiilen çahşmış ve yüksek öğrenim görmüş olması zorunludur. Seçmen Kütüğü Genel Müdürü'ne 1985 mali ydında ilgili kararnamede genel müdürler için öngörülen işgüçlüğü zammı (975), temininde güçlük zammı (975) ve özel hizmet tazminatı (%30) ödenecektir. Genel müdürlüğün kuruluş amacı ve görevlerinin niteliği dikkate alınarak devlet kadrolannda üst düzeyde yönetici olarak çahşmış ve bilgisayarla ilgili yüksek öğrenim ya da eğitim görmüş olmak atamada tercih nedeni sayılacaktır. Evvelce herhangi bir si>*asi partiye üye, herhangi bir seçimde siyasi parti listesinden aday olmamış isteklilerin en geç 15.11.1985 gününe kadar Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı'na yazıh olarak başvurmaları gerekmektedir. Başvuru yazısmda başvuranın kimliği, yaşamöyküsü, eğitimi, cakşına hayatı, varsa bilgisayarla ilgili calışmalan, son çalıştığı devlet kurumu ve yazışma adresi açıklanmalıdır. Seçmen Kütüğü Genel Müdürlüğü'nün amacı, görevleri ve diğer konularda aynntıh bilgi almak isteyenler Yüksek Seçim Kurulu'na başvurabilirler. Basın: A10162 VEFAT ENVER TÜRKOĞLU 19.9.1985 tarihinde vefat etmiştir. Cenazesi 13.10.1985 Pazar günü Aksaray Muratpaşa Camii'nden öğle namazını takiben toprağa verilecektir. Ailesinin acısını paylaşır, yakınlanna başsağlığı dileriz. DOSTLARI Kurumunuzun Murıasebe. ingılızce" 1. Kursu ve 2. kursu ızleyerek diplomalanmı aldım Şimdi muhasebecelık yapıyor, özel Ingilızce dersler verıyorum. Leyla Uygur UemuristantHil .Bütün DünyaveTurk MilliEğitimininuyguladığı yönten mektupla öğretim kurumu metodu ile evinizde kendi kendinize FDND oğrenıp daha kazançlı, daha mutlu yarınlar hazırlar. Milli Eğitim'den tasdikli diploma alabilirsiniz. ÜCRETSIZ IZAHLI BROŞÜRÜMUZU ISTEYINIZ T C Mıllı Eğıüm Bakanlığı lO^eli FONO Mektupla Oğretım Kurumu Gundoğdu Cad 49 D.14 MerterISTANBUL TEL: 575 13 52 • 575 52 12 575 47 98 İNGİLİZCEALMANCAFRANSIZCA veya MUHASEBE Hkokol. Ortaoknl. Lise ve Tcknik Okallar için »ardımcı, dtslek kilap veya Tesl vtvı Okul Ansiklopedisi fibı esnkr yazmij veyi yuacak oiaolann lclif hakkiDi iyi j»rtl»rlı ıl•*k istiyonız. iMetdüerin Kiubeviınae yazmtian vpyı şifıtaı somşmek imt 522 17 85334 05 92 No.lann birindeo nndcvu ıhBilan ricı o4»nur OGRETMEN YA2ARLARA ARİF BOLAT KİTABEVİ Islınbul Ankara C«dd«i, Cıjıloğlu Yokij» Sıadel Işhını TEŞEKKUR NAZLI TOSUNOĞLU'nun vefatı nedeniyle acımızı paylaşan, maddi ve manevi yardıralannı esirgemeyen tüm dost akraba ve hemşerilerimize teşekkürü bir borç bilirim. HALİL TOSUNOCLU Sungurlu'nun Bağdatlı köyü eşrafından eşim İKİ KIZ ÖĞRENCİ EV ARIYOR DOSTLAR TIYATROSU Moda SİNEMASINDA Tel: 337 01 Istanbul'un Rumeli yakasındaki evlerinize 30.000 TL.'ye kadar kira ödeyebiliriz. Tel: 526 10 00 / 478 SON OYUNLAR ^ 28 3 yaşında çocuğa bakacak eleman aranıyor. Tel: 166 37 02 (Saat 18.30'dan itibaren) İFFET KARAMUK l ASİYE NASIL % KURTULUR ? Yön: Genco ERKAL Vasıf ÖNGÖREN ÜRGÜPGCHEMEIHLARA Zelve Peri Bacaları.Yeraltı Şehirleri .Eğlence CUMHURİYET İ özel Otobüs Tam Pansiyon Barbaros Bulvan 35 Beşiktaş 161107416182261612281 Kadjköv: 3361660 33.000. 12 Ekim C.tcsi: 15.0018.00 • 13 Ekim Pazar: 15.0018.00 ur