02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER kuna yaptığı en önemli hizmetlerin belki başında geleni hukuk dilimizi "halkın da anlayacağı öz Türkçe sözcüklere kavuşturması" olmuştur. Bugün, 40 yıl öncekine hiç benzemeyen an bir hukuk diline sahip isek, (yalnız genç hukukcular değil, geniş halk kitleleri bile hukuksal deyimleri duydukları zaman bir şeyler anlayabiliyorlarsa), bunda Hıfzı Hoca'nın payı çok büyüktür. "Râhin, merhun, mürtehin, müşa, şüFa, şefi, bey'i bilvefa, iştira, lukata, sükna, istisna, müstecir, mecur, mucir, mümzi, müstevdi" gibi, yüzjerce ve yüzlerce halka ve dilimize yabann deyimleri artık duymu yorsak, mahkeme kararlannda ve kitaplarda görmüyorsak, bu doğru ltudaki gelişmenin, özellikle Hıfzı Hoca tarafmdan başlatıldığını unutmamalıyız (Hatta, bu öz Türkçe deyimlerin çoğunu o bulmuştur). Türk Dil Kurumu'nca basılan, baştan sona Türkçe deyimlerle donatılmış îsviçre "Vatandaşlar Yasası", onun bu alandaki son derece değerli katkılarından biridir. 3 Hıfzı Hoca, "Gardrop Atatürkçülüğü"nün değil" bağımsızlığa, ırkçıhktan uzak (yapıcı ve birleştirici) bir ulusalalığa, laikliğe ve insancıllığa dayalı, özgürlüğe, demokrasiye ve sosyalliğe yönelik "gerçek Atatürkçülük "ün bassavunuculanndan ve en başanh yorumculanndan biridir. Zaten "ulusun dışa karşı tam bağımsızlığını ve içte gerçekten egemenliğini sağlayacak koşullan yaratma baktmından kaçınılmaz" olan Atatürk Devrimleri, O'nun düşüncelerinin ve davranışlannın, temeli ve pusulası olmuştur. Daha 1934 yılında, Devrim Dersleri öğretim üyesi yardımcısıydı (Atatürk'ün sağlığında, bu derslerin öğretim üyeleri, Mahmut Esat Bozkurt, Recep Peker, Hikmet Bayur, Yusuf Kemal Tengirşek, yardımcılan ise, Yavuz Abadan, Hıfzı Veldet, Enver Ziya Karal ve Ömer Lütfü Barkan'dı). Atatürk'ün Söylevi'ni sistemli bir biçimde günümüz Türkçesine çevirmiş olması ve hele ilk kez belgeler kısmını Türkçeleştirmesi, O'nun bu alandaki çok değerli hizmetlerindendir. HALKA GÖTÜRÜŞ... 4 Velidedeoğlu'nun Türk toplumuna ve düşünce yaşamına yaptığı en büyük katkı, "hukuk anlayışı"nı ve "hukuka bağlıhk düşüncesi"ni halka götürmüş omıasıdır. Özellikle 42 yıldır Cumhuriyet'teki yaalanyla, hukuka saygı, düşünce ve inancının (hukuk devleti ilkelerinin) Türk toplumunda geniş halk kitlelerince benimsenmesine hizmet ederek, "milyonlann hukuk öğretmeni" olmuştur. 40 yıldır sözle ve yazı ile yorulmadan ve korkmadan temel haklar ve özgürlüklere dayanan çoğulcu demokrasiyi ve sosyal hukuk devletini savunagekniştir. En bunalımlı dönemlerde bile... Fazla sivri deyimler kullanmadan, ama yüreklilikle ve yasal sınır içinde kalarak. Bunun içindir ki, Türk Hukuk Kurumu, "HUKUK DEVLETİ ŞAVAŞÇILIĞl ONUR ÖDÜLÜ"nü ilk kez ona vermekle, çok yerinde bir karar almıştır. Kuşkusuz, hukuk devleti uğrunda ondan çok daha hızlı ve daha yoğun savaşım verenler oldu. Ama bir benzetme yaparsak, onlann kazandığı "özgürlük ve hukuk devleti yarışlan", 100, 200, 400, 800, ya da 1500, 5000, nihayet 10000 metrelik koşulardı. Hocamızın bu yıl göğüslediği "hukuk devleti savaşçılığı yarışı", bu alanda bir maraton koşusudur: 42 kilometrelik (daha doğrusu 42 yıllık) bir koşu! Bunu, hele topİumumuzda, hiç de olağan saymamak gerekir. Çünkü bu ulus ve bu ülke, "demokrasi ve hürriyet havarisi" gibi ortaya çıkan birçok hukukçu öğretim üyesinin, kendi çıkarlan söz konusu olunca görüşlerinin sonradan nasıl yozlaşıp soysuzlaştığına, hatta onlann "demokrasi ve hukuk devletinin tersi olan yönetim biçimlerini ve ilkeleri nasıl savunduklan"na tamk olma mutsuzluğunu sık sık yaşamıştır. Oysa demokrasiyi ve hukuk devletini yeterince gerçekleştirememiş bir toplumda, hukukçuların bir numaralı görevi, "hukuk devletine ve çoğulcu demokrasiye olan inana toplumda yaymak ve yerleştirmek"tir. 28 yıl önce, "Hukukçulann Manevi Sorumluluğu" başlığını taşıyan yazımızda, şu cümlelere de yer vermiştik: "Bir devletin hukuk düzeni, demokratik hukuk sisteminin (hukuk devletinin) garantilerinden yoksun kalıyorsa, hukukun her alanında yüzlerce ve binlerce tali sorun üzerinde iyi çözümlere varmış olmanın, pratik bakımdan ne değeri olabiür? (...) Bir ülkede hukuk düzeninin mutlu sonuçlara ulaştınlabilmesinin ilk koşulu, devlet hukuku alanında biricik doğru çözüm olan hukuk devleti ilkeierinin gerçekleştirilmesidir. Batı kültürüne ve Batı hukuk dünyasına katılmanın baş koşulu da budur! Bu nedenledir ki, her hukukçunun, fikir alamndaki çabalannı ön planda üzerinde toplamakla yükümlü olduğu hukuk sorunu, hukuk devletinin ve demokrasinin gerçekleşmesi veya korunması için ne yapılması gerektiği sorusunu cevaplandırmak; bu yolda çalışmak ve mücadele etmektir. Günlük işinde hukukun ve adaletin gereklerini büyük bir titizlikle yerine getiren bir hukukçu bile, meslek ve vicdan görevini, ancak kısmen yapmış sayüabilir. Onun baş ödevi, içinde bulunduğu toplumda doğru bir hukuk düzeninin, yani demokrasi ve hukuk devletinin kurulması için mücadeledir (...) Hukukçu olmak ne kadar şerefli ise, o kadar da zor ve mesuliyetli bir mesleğe intisap etmek demektir. Hukuk Fakültelerine kabul edilmek için, mümkün olsa da bir karakter ve medeni cesaret sınavı icat edilse, bundan bütün insanlık ne kadar yararlı çıkardı. Şurası bir gerçektir ki, hukukçulann bir kısmı, yaşamlarını hak ve hakikat peşinde koşup bunlan ilan etmeye ve savunmaya adamışlardır. Bir kısmı da hak ve hakikate karşı tamamen kayıtsız kalmaktadır. Kiminin ise ömrü ne yazık kihak ve hakikatın gizlenmesine ya da baltalanmasına hizmetle geçmektedir." İşte böyle demiştik Forum Dergisi'nin 15 Temmuz 1956 gunlü sayısında. Değerli hocamız, bir Medeni Hukuk Profesörü olduğu halde, bu alandaki yayınlan kadar, hukuk devleti, özgürlükler ve demokrasi alanında toplumun bilinç sahibi olmasına sürekli hizmet ettiğinden ötürüdür ki, görevini tam olarak yerine getirmiş Türk hukukçularının başında gelmektedir. Ne mutlu O'na; ve O'nun gibi 42 yıllık "hukuk devleti maraton koşusu"nda nefesi kesilmeden, iradesi sarsılmadan, hedefe ulaşacak başka gerçek hukukçulara ve gerçek aydınlara! 7 EKtM 1984 Hocamız, Kırk Yıldır Kırk Yaşında... Değerli Hocamız Velidedeoğlu, hukuk devleti, özgürlükler ve demokrasi alanında toplumun bilinç sahibi olmasına sürekli hizmet ettiğinden ötürüdür ki, görevini tam olarak yerine getirmiş Türk hukukçularının başında gelmektedir. PENCERE Siyonistlerin Pazarlığı? Günaydın'ın 4 Ekim 1984günlü sayısında önemli bir haber vardı. Özeti şöyle: "1) HP'li dört milletvekilinin israil gezisi Musevi lobisini lehimize döndürüyor. 2) Amerika'daki Musevilerin TV istasyonu Türkiye lehine film yaparak yayınlayacak. 3) Musevi lobisi yöneticilerinden Martin Abend, dün Dışişleri Bakanı Halefoğtu ile görüştü. 4) New York'taki israil lobisine yakın kaynaklara göre, Dışişieri Bakanı Samir, Türk gazetecüeri ile görüşecek." Hayrola? Siyonizm, Türkiye'yi kendi yanına çekmek için daha önce bazı girişimler yapmamış değiidi. Bunlardan en atak olanı, İsrail Güney Lübnan'ı işgal ettikten sonra gündeme girmişti. Siyonistlerin önerisi somuttu: Ankara, Ortadoğu'daki politikasını Tel Aviv'den yana kaydınrsa, Mossad (İsrail Gizli Istihbarat Servisi) Ermeni terörü ye örgütleri konusunda elindeki bütün bikjileri bize verecekti. İş bu kadarta kalmıyordu: ABD demek, israil demekti. VVashington'un Türkiye'ye yönelik tutumunu Amerika'daki 'Ya/7udîJİQrjı(s/''cekipçevirebilirdi. Bu öneriyi başkentimizde ciddiye alan yetkili kisilerimız de az değiidi. Ama Türkiye, ne Ortadogu İslam Dünyası'na dönük denge politikasını bozdu, ne de Siyonizme yaklaşımı yeğledi; İsrail'e karşı davranışımız mesafeli kaldı. * Şimdi yeni bir pazariık kapısını açmak için çabalayanlar var. Pazartığın koşulları kaba ve açık: Türkiye dört yandan stkıştırılıyor. Saldırıya uğruyor. Amerikan Temsilciler Meclisi'nden ve Senato Komitesi'nden Ermeni terörcülerinin siyasetini destekleyecek kararlar çıkryor. Ülkemizin Güneydoğu'sunda kıpırdanmalar izleniyor, Amerikan Kongresi'ndeki Yunan ve Ermeni lobileri etkinleşiyor. Ege'de, Kıbns'ta, Batı'da penoalerinin tırnaklannı Türkiye'ye geçirmeye çabalayan canavann göigesi Anadolu'ya vuruyor, Lozan Antlaşması'nı yok saymaya çabalıyor. Bu sahjınlan kim durdurabilir ? Siyonistler diyoriar ki: Aslanım! Sen laik bir Cumhuriyetsin... İslam dünyasına karşıt bir tutuma geçersen, Ortadoğu'da İsrail'e yakınlaşırsan, Amerikan Kongresi'ni yola getiririz, Ermeni ve Yunan baskılannı durdururuz. Türkiye'yi de ihya ederiz. Türkiye içinde ve dışında bu yolda çalışmalar hızlanmıştır. Ortada öylesine büyük bir sermaye gücü ve öylesine uluslararası çıkar ilişkileri vardır ki Siyonist örgütün yapmayacağı yoktur; yeter ki Ankara'yı İslam dünyasındaki konumundan koparsın... Ama ortaya bir soru çıkıyor: Acaba iç ve dış kaynaklı terör, Türkiye'yi "yola getirmek için" şantaj olarak mı kullanılıyor? Türkiye'nin rotasını İslam denizinde Siyonizmin yörüngesine oturtacak bir siyasetin ardından ülkemizi ne tür belalar beklediğini bir yana bırakalım; ama, yayılmacı, işgalci, :rkçı, teokratik, gerici saldırgan Siyonizmin devlet biçimine girmiş örgütü olan İsrail'in yanında yer almak, Türkiye'ye yakışacak bir >^^^^^^^ davranış değildir; bu tutum bütün tarihimizi yadsımak olur. İsrail lobisinin ABD'deTürkiye'nin yaranna devreye gireceğini söyleyen ve söyleten, bu kapılan zoVlamanın yararsız olduğunu bilmeli. * Uzun yıllar boyunca gerçeklerin potasında çalkalana çalkalana Ankara'nın Ortadogu politikası oluştu. Siyonizmden ve antisemitizmden (Yahudi düşmanlığı) annmış bir Ortadogu görmek istiyoruz. Banş ve denge ancak böyle kurulur. ABD Kongresi'ndeki Yahudi lobisinin ve ülkemize tırnaklannı geçirmiş Siyonizmin de bu amaca yönelmesi olanaksızdır. 1980'lerinOrtadoğusu'nda Siyonizmin, Nazizmden bir farkı yok. Bu dönenceye kendini kaptıracak olan Türkiye felaketin kapısını elleriyle araiamış olur. Prof. Dr. MUAMMER AKSOY Okuyarak kendilerini yetiştiren kişilerin yaşamlarında hiç değilse geri kalmış ve demokrasiye tam anlamıyla kavuşamamış toplumlarda aşağı yukarı şöyle bir oluşuma tanık oluyoruz: Delikanlı, 18'inde liseyi bitirinceye kadar, sadece genel bilgiler elde etmekte; toplum yaşamına ilişkin bazı görüşler, ya da ideallere henüz sahip bulunmamaktadır. Üniversitede geçen 18 ile 22, ya da 25 yaş arasında, dünya ve toplum konusunda bazı görüşlere ve ideaUere tam büinçli olmasa da gönül vermektedir. Bu dönemi, heyecanlı bir "arama ve oluşum", ama "çabalama (bocalama) dönemi" diye nitelendirmek, genellikle yerinde olur (Istisnalardan söz etmiyoruz). 2530 yaş arasında ise, gerçek kişilik bulunmakta, 3035 arasında bu kişilik kökleşmekte; ve 3540 arasında kişilik donığuna ulaşmaktadır. Kuşkusuz bu dönemler (yıüar), kişiiere göre 3 aşağı 5 yukarı olabiliyor. Ama genellikle, 40'ından sonra, kafa çalışmasında giderek bir durgunluk kendisini göstermekte, yeni fikirler kolay kolay kabul edilmemekte, daha az okunmakta, idealler törpülerunekte, yaşamın kolay yönüne ilgi duyulmakta, "neme lâzımılık", ya da "kurnazlık ve çıkarcılık" yollanna (oportünistliğe) sapılmaktadır. Yürekler yavaş yavaş nasırlaşmaya başlamakta, baskalannın sıkıntılan ve aalan kişiyi eskiden olduğu kadar üzememekte, toplumun kaderi konusunda "dünyayı (ya da ülkemi) ben mi düzelteceğim" görüşü ağır basarak, "böylegelmiş böyle gider", hatta "beni sokmayan yılan bin yaşasın" düşünceleri egemen olmaya başlamaktadır. Bu nedenle, 40 yaşını "kişinin yaşamında donık" olarak saymak, pek yanlış olmaz kanısındayız. Ama öyle ender kişiler vardır ki, onların nüfus sicilindeki kayıtlan, 80 yılını gösterse bile, gerçekte onlar hiçbir zaman 80'lik, hatta 70'lik, ya da 60'lık olmazlar. Yıllara karşı direnemeyen, onların sadece bedenleridfr; beyinleri, nıhlan, gönülleri hep gençtir. Kafalan eskimez, yürekJerindeki ateş ve coşku sönmez. Onlar, her zaman çağdaştır. Yeni yıllann dünyaya getirdiği olumlu, ilerici ve doğru görüş ve buluşlar, onlarca duraksamasız benimsenir. Hem kendi toplumunun, hem de insanhğın tüm aalan ve sorunlan, onlann yüreğinde yansımasını ve titreşimini bulur. Kısacası onlar, olgunluğun zirvesini oluşturan 40 yaşından sonra, aşağıya doğru inmezler, hep donıkta, 40 yaşında kalırlar. menin değil sanki bir konser dinlemenin tadını ve mutluluğunu yaşarlardı. BİLtM YOLLNDA MARATON Bu makalede, onun bir öğrencisi, daha sonra onunla ceşitli Komisyonlarda birlikte çalışmış bir meslektaşı, yurt içinde ve dışında beraberce önemli olaylar yaşamış bir arkadaşı olarak, onda saptadığım sayısız Ustün nitelikleri sıralayacak değilim. Onun sadece, Medeni Hukuk'un yenileşmesine, hukuk dilinin Türkçeleşmesine yaptığı olağanüstü hizmetlere Atatürkçülük alamndaki yozlaşmayan anlayışına ve hukuk devleti savaşçıhı konusunda "42 kilometrelik maraton yanşını göğüsleyişine" değinmek isterim. 1Medeni Hukuk'un her kısmıru, hem öğrencilere, hem de uygulayıcılara en başanh biçünde açıklayan değerli bir düzine kitap yayınlamakla yetinmedi. Yirminci yüzyılın başında hazırlanmış tsviçreTürk Medeni Kanunu'nu çağdaşlaştırma ve toplumumuza daha uygun hale getirme doğrultusunda kurulup calışan Medeni Kanun Komisyonu'nun değişmez tek üyesi ve 908 sayfaiık büyük gerekçeli ön tasanyı hazırlayıncaya kadar da tek raportörü olarak, unutulmaz bir hizmet gördü. Bu çok değerli gerekçeli ön tasandan bugüne kadar yeterince yararlamknamış olması, ülkemize özgü şaşılacak becerilerdendir. Işte hocalann hocası, büyuk hukukçumuz Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, tam 40 yıldır 40 yaşındadır. Hocamızı, ikinci 40 yılını doldurduğu gün görüp, başbaşa konuşmak için, bir hayli uzaklardan Uludağ'a gitmiştim. Gerçi ellerinde biraz titreme vardı; ama kafasında ve yüreğinde (düşüncelerinde ve inançlannda) en küçük bir titreme yoktu. Elli yıl öncekinden farksız, kaya gibi titremeyen ve sarsılmayan bir kişilik ve berrak bir beyin karşısında bulunmanın mutluluğunu ve heyecanını yaşadım. Binlerce Türk hukukçusunun fakülteden hocası ve her meslekten milyonlarca okuyucunun "öğretmeni" olan bu değerli "hukukçudüşünür"ümüz, tam HUKUK DtLtNİ 50 yıl önce bizim sınıfla birlikte TÜRKÇELEŞTtlÜŞt derslerine başlamıştı. O yıllarda 2Bizim öğrenciliğe başladığıhukuk fakültesinde en çok ilgi mız yıllarda hukuk dili, "halktoplayan "hocaikilisi", kuşku tan tamamen kopmuş", genç suz SchwarzHıfn Veldet ikili hukukçulann dahi anlamakta siydi. Prof. Andreas B.Schwarz çok zorluk çektikleri (Türkçe köile Doç. Hıfzı Veldet ikilisinin kenli olmayan) sözcüklerle saatlerinde yer kapma savaşımı "isüla" edilmişti. İşte Hıfzı Hoveren öğrenciler, bir ders dinle ca'nın Türk toplumuna ve huku EVET/HAY1R "Bana kendimi gösteren dünya Avuçlanndaki buğulu ayna Ne yap ne et kınlmasın Sıynlmasın Ustümüzden bu ılık hüzun Bir sarhoş öğlesinde gundüzün Rüzgarta bir surü leylek Şehre inecek Güzel günter gene gelecek" Cahit Saffet sonradan Irgat oldu 'Ayna' şiirinde böyle demiş... 193942 yıllannın 'ServetifununUyanış' sayılarını karıştınyorum. Benim ilk gençlik yazılanmın yaytnlandıgı yıllar. ikinci Dünya Savaşı'nın öncesi ya da az sonrası... 'Servetifunun' 50. yılını kutlamış. İşte üstat'ların dergi sahibi Ahmet İhsan Tokgöz'e yazdıkları mektuplar... Halit Ziya Uşaklıgil "Sanat daJma deneme ile arama ile, bütün eskiliklerin içinden, biryenilik çıkarmaya çalışma ile ilerier. İşte bugünün gençliğini uğraştıran mefkure" diye övmüş Tokgöz'ü ve 'Sevretifunun'u. Her zarnan gençliğe açılan, gençliği sayfalarında toplayan dergiyi.. Hüseyin Cahit Yalçın da 'Edebiyatı Ced/de'günlerini anımsamış: "Geçti. Oışık, hulya ve ideal dolu günler geçti. Dostlar gittiler: Yalnız bir hatıra kaldı. Servetifunun edebiyatı. O da herşey gibi geçti, edebiyat tarihinde küçük bir nokta gibi..." Geçen gün 'Cumhuriyeftn arşivinde bu eski dergilere rastladım. Benim de önceleri bir okur, sonralan yazar ve yönetici olarak yer akjığım bu derginin yapraklarında o 1940 günlerini yaşadım. Bugün yaşlan altmışıyetmişi bulmuş bir 'genç kuşak' şairlerinin, yazarlannın yaprtları... Benim yayınlanmış ilk ve son şiirim de karşıma çıkmaz mı: "Sokaklar"... Bir daha adımla başka bir şiirim çıkmadı dergilerde: "Bulacağını sandığın insan Şimdi bir rüyanın mavi bosluklanndadır" demişim. Aynı sayfada Rüştü Onur'un da şiiri var. Yirmi ikisinde bu yaşamdan ayrılan Onur "Sen varken yalnız değilim bu şehirde Oturup konuşabiliyonım Hatta geztnebiiiyorum Sokaklar boyunca" demiş. Yine Onur'un o da 24 yaşında ökju arkadaşı Muzafier Tayyip de "Şayet yağmurlu bir günde Gönvezsen geçtiğimi Kapmızm önündsn anla ki bu şehirde en nihayet Senden başka herşeyden bıkmışım" diye yazmış... Hep ev, sokak, avarelik, aşk özlemleri! Yani, on sekiz yirmi yaşlann kaçınılmaz duygulanmaları... Duygudan çok akıl ve zekayı şiire sokmak çabasırtdaki Birsel bile o gunlerde 22'sindedir "Bu evin her odasında Bir düşüncem vardır Her penceresmde • Gözetlediğim bir kız" diyebilmiş... Başka bir saytda Nizamettin Nazif 'Büyük Türkiye'yi anlatıyor, diyor ki: 'Romancı mıytz? Romanımızı bütün dünyaya beğendirecek tarzda yazacağız. Heykeld miyiz? Avrupa sanatkârtnın eseriyle şehrimizin süslenmesine nihayet verecegiz. Bilâkis, büyük Avrupa metropoHerinde kendi eserferimize yer ayırtacağız". Nizam, "yavaşyavaş, az oisun öz olsun, karınca kaderince" gibi uyuşturucu sözlere kızıyor, son olarak şu müjdeyi veriyor 1939 yılının Birinci Kânunun'da: "Tarihin dünyaya yeni bir Büyük Türkiye tebşir edişine şahid olan yeni ve mesud nesiller yaratacakiarı eserlerini büyük ölçülere göre ayar etmetidiner". Şimdi 1984'teyiz. Sanatçılanmız, yazartarımız için tek ölçü 'evrensel değer'dir, o degere ulaşmaktır, ki ulaşanlar da var, günden güne sayılan da artıyor... Şiirlere dönüyorum. İlhan Berk adının başında o zamanlar 'N' harfi de vardı Ataç'a sunduğu şiiri şu dizelerie bitirmiş: "Boşaltacaklar şuramıza kocaman gemUer Kütür kütür karpuzlarını • Kollannda adım yazılı zenci arkadaşlanmı, Çinli, Buharalı dostlanmı Ve serseri çocuklar avuç avuç getirecekler Bize hiç işitilmedik hikâyeierini." 'Servetifunun'un o yıllarda ileri sürdüğü bir öykü yazarı da Cavit Yamaç'tır. 'Şehirler' adlı dizisi ile pek çoklannca büyük bir 'umut' olarak benimsenir. Gavsi Ozansoy bir yazısında 'Beynelmilel şöhretimiz varmı?' sorusunu Cavit Yamaç'tan bir parça sunarak yanıtlar: "Var. Kim? İşte bir tanesi. Bugün için değilbelki, fakatyann". Neyazık ki arkadaşım Yamaçyaşam dalgalannda yazından uzaklaşmıştır, bir gün 1939'lann 40'lann kişiliğine dönmesi beklenir mi bilmem... İşte Melih Cevdet'in o gunlerde, biz genç hevesliterin dilinden düşürmediğimiz bir şiiri, o da 1939'lann 'Servetifunun' yapraklarında... "Kışlanın ortasına yağmur yağdı Talim yeri suyla doldu Kafanda sevdlğinin adı • Askerde hatıriamamak olmaz"... Mümtaz Zeki de çocukluğu özlemle anıyor: "Gene uyumak beşiğimde Ayaktanm uzun geiir Kollarım fazla Kollarımı kesmeye razıyım"... Kırk beş yıl öncesi bir masal ülkesi gibi anımsanır. Ama o masalın içinde yetiştik biz. Tüm acısı, sevinciyte. Bir kez daha yaşadım o masal dünyasını bu dergilerin sararmış yapraklarında. Bu kez acı bir özlemle... Herşey Geçer Yazılar Kalır... OKTAY AKBAL Büyük Ödülleri Oykü Süsleme Halkbilim(R»IWcH) Sanat'ta Toplum ve İnsan Bilimleri'nde dallarında v^erilecektir. Yazın'da IşBankası . 1984 Dr.G.HAUSERin 3. baskı kitabını Dr. E.Erkan sunar. Hastalıklarda İBeşlenme Rejlmi 300TL.I OZEL BESLENME ZAYIFLAMA Şişmanlann başucu kltabı 250 TL. İş Bankası, Yazın, Sanat, Toplum ve İnsan Büyük ödüikre Uişkm açıkia>ıcı bügüer. Bü\aik Bilimleri alanlarında her yıl yeniden saptanan edilecektir. Ödüller için haşvurular S Kasım 1984 gününe kadar kabul dallarda, seçkin yapıtları, yaratıcı ve yapıcı etBmtik Ödüller için kişisel başvuruların yani sıra. kuaım. kuaıluş, ya>'ine\İeri ve saptanan dalların uzmanları, eleştirmenleri de baskalanna kinlikleri değerlendirmeyi, desteklemeyi bu ait yapıtları önerebilirler. ' Her dalda 1.000.000. TL parasal cxiül, Türkiye İş Bankası Büyük yıl da sürdürüyor... Ödülü Simgesi" ve "Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü Onur Belgesi" verilecektir. ...ve yazarlarımızı, sanatçılarımızı, bilim Sonuçlar. Z" Aralık 1984 günü kamuoş\ına açıklanacaktır. •adamlarımızı kültürtimüze yeni katkılarda buBüvük Ödüller için baş\Tjranlar ve önerilenler Türkiye İş Bankası Büyük Ödül Yönetmeliği" gereklerini ve ödüllerle ilgili tüm koşulları lunmaya, Büyük Ödüller geleneğine yeni bo kabul etmiş sayılacaklardır. yutlar kazandırmaya çağırıyor. Büyük ödüllerle ilgili yönetmelik ve "Ö\kü", "Süsleme'rHalkbilim'" 7 Akıllıca Yaşama ve Beslenme Rehberi 550 Lira Odemeli P.K.22 Beşiktaşİştanbul Dağıtım KİPAŞ Cemal Nadir Sok. Eser H 528 24 21 Cağaloğlu/İST. GUZEL OL DINC YASA İLAN KARTAL 1. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİNDEN ödüllerinin özel koşulları Türkive İş Bankası AŞ, Genel Müdürlük, Kültür ve Sanat Müşavirliği, Kavaklıdere Ankara adresinden sağlanabilir. TÜRKİYE $ BANKASI SAHİBİNDEN SATHJK Yalova'da, Gazipaşa Caddesi'nde lebiderya, kaloriferli, hidroforlu (yazlık, kışhk) daire. Tel: 333 37 71 Operatör Dr. KÂZ1M SARI Genel Cerrahi Uzmanı Mua.: Mecidiyeköy, Kervangeçmez Sok. No. 5, Keramet Apt. (Keçeciler Garajı yani) Tel: Mua. 166 47 48, Ev: 167 39 17 SATILIK Beyoğlu Bahk Pazarında Devren Restaurant Tel: 147 92 29 1984/285 Davacılar F.Feryal Ozan, A.Haluk Sezgin Vek. Av. Sedat Özveri tarafından davalı Hüseyin Muammer Duran aleyhine ikâme edilen Izalei Şuyu Davasının yapdan duruşmasında; Kartal Maltepe, Feyzullah Bağdat Cad. Mevkiinde kain 11 pafta, 274 ada, 40 Parsel sayılı gayrimenkulde hissedar bulunan davalı Adapazarı, Konak Cad. No: 247'de ikâmet eden Hüseyin Muammer Duran'ın adına çıkartılan tebiigatın iade edildiği yapılan zabıta tahkikatında tanınmadığının bildirildiğinden H. U. M. K'nun 509 ve 510 mad. gereğince duruşma günü olan 29.11.1984 günü saat 10.00'da mahkememizde hazır bulunmasırun veya bir vekil ile kendisini temsil etmesi aksi takdirde davaıun gıyabında neticelendirileceği ilan olunur. B a s ı n 1 1 8 4 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear