Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/8 HABERLERİN DEVAMI Alternatifimiz Yok, Diye Diye. bilemiyoruz, ama bildiğimiz kadanyla Maliye ve Gümrük Bakanı Sayın Arıkan, iştifa daki başarısızlıktan Ulusu hükümeti sorumyanlısı değildir. Buna karşılık Başbakan Özal lu tutulmuş, "Merak edilmesin, ikinci yanda da yetkisini kullanıp Ankan'ı görevden almaiş tamam" denilmiştir... ya yanaşamıyor. Oysa görevden alsa, kaNe yazık ki, ikinci yarının bitimine bir burann kesinleşmesi Cumhurbaşkanı Sayın Evçuk ay kala değişen bir şey yoktur Hâlâ dimren'in onayına kalacak bir tek. diktir enflasvon canavarının başı... Ama Özal, bu yola başvurmayı, anlaşılan, İlk yandan Sayın Bülend Ulusu sorumlu tuşimdilik istemiyor... tulmuştu; ikinci yandaki yenilgiden de bizler Biliyoruz, Başbakan Özal'ın canını sıkan mi sorumluyuz ki, Sayın Başbakan basına çok konu, çok sorun var. karşı bu kadar öfkeli?.. 211 sandalyelik Meclis çoğunluğunun paHerhalde Türk Lirası'nı dolar karşısında muk ipliğine bağlı oluşu... Hükümet ve Parti200 liralardan alıp bugünlere, 450 liralara geiçi dengelerde meydana gelebilecek değitirilen de basın değildir... şimlerin, pariamento çogunluğunu da torpilYabancı sermayeyi çekingen kılan başlıca leme olasılığı... ANAP grubunu çatlatmak etkenler arasında, paramızın degerindeki teiçin gerektiğinde şeytanla bile isbiriiği yapapelaklak gidiş ile enflasyondaki tırmanış yer almaktadır. Ülkede "yabancı sermaye düşma bilecek güçlerin varlığı... Dört yıl önce 24 Ocak'ın arkasında bütünnı" bir havanın zerresi bile olmadığına göre, leşmiş bir özel kesime karşılık, bugün bölünyabancı sermayede görülen bu "beklegör" müş bir iş dünyası... Amerikalı işadamlannın tavrında da herhalde basının bir kabahati huzurunda, Başbakan Özal'ın en duyarlı olyokiur... duğu bir ortamda, ekonomide işlerin pek iyi Partisinin Millet Meclisi grubunu Sayın gitmediğini vurgulayan bir Türkiye Odalar Özal toplayamryorsa, en önemli günlerde bile Birliği Başkanı... Dağınık, yerel seçimlerie taANAP'lı milletvekillerini tam kadro Meclis'e banını yitirmiş, bölünmenin eşiğindeki pargetiremiyorsa, biz ne yapalım... lamento içi muhalefet partileri... Ülkemizin bütünlüğüne yönelik tehditlerin Ülkemizin bütünlüğüne kasteden, Sevr'i söz konusu olduğu bir dönemde, böylesine hortlatma düşleri kuran hain güçler... İranyaşamsal bir konuda bilgi vermek için TürkiIrak savaşı... Suriye... Yunanistan... Fransa... ye Büyük Millet Meclisi kürsüsüne çıktığı zaIskandinav ülkeleri... Kıbrıs... Amerikan man 400 milletvekilinden 140'a yakını Genel Kongresi... Türkiye ile ilişkileri henüz normalKurul salonunda yoksa; üstelık bu sayının bülestirmeye yanaşmayan Avrupa Topluluğu... yük çoğunluğunu ANAP'lı sayın üyeler oluşErmeni terörü... Avrupa İnsan Hakları Komisturuyorsa, bu münasebetsizliğin acısını Sayonu... Türkiye'deki demokrasiye doğru yoyın Başbakan'ın basından mı çıkarması genelişleri genel olarak olumlu karşılayan, anrekırdi?.. Oysa, o günün gazetelerine bakcak buna rağmen Türkiye Cumhuriyeti'nin tık, Sayın Başbakan'ın TBMM'ye bilgi vereBaşbakanı Turgut özal'ı resmen Bonn'a dacegıne ilişkin haberieri, birinci sayfalarına vet edemeyen bir Batı Almanya... görünür başlıklarla koymuşlardı. Ama buna işte bir de bütün bunlann üzerine basınıkarşın, ANAP'lı sayın milletvekilleri Genel mız, "Gökova Körfezi'nde termik santral ofKurul salonuna kadar teşrif edip hem parti maz" diye tutturunca herhalde sayın özal'liderleri, hem de Başbakanları Sayın Özal'ı ın sinirleri boşaldı ve bütün bunların acısını dinlemek zahmetine katlanmamışlarsa, babasından çıkarmaya koyuldu... sın ne yapabilirdi ki... Bu yolun, eski deyişle pek hayra alamet Türkiye Odalar Biriiği'yle ilgili bir kararnaolmadtğını tarihsel deneyimlere dayanarak mesine, hükümetin sahip çıkamayışı, muhasöyleyebiliriz. Sayın Özal, basını suçlamak yelefet oylarıyla kararnamenin Meclıste redderine, sinirlerine egemen olup bir durum mudilmesi, acaba kimin başarısızlık hanesine hakemesi yapmaiıdır. Buna kendisinin çok ihişlenecek bir kötü puan daha sayılmalıdır?.. tiyacı olduğu kanısındayız... Partisinin geçenlerde yapılan Millet MecSağda sjMa"Altematifimiz yofr"diye sürekli lisi grup başkan vekilleri seciminde aldığı taşişinmekle hiçbir yere vanlamayacağı bilinvır üzerine, oylamaya katılımın azalması ve melidir. "Demokrasi içinde çare tükenmez" diçıkan boş oylarda da basının, eski deyişle, ye diye, her on yılda bir nelerin tüketildiğini bir dahli yoktur... Sayın Ozalda gayet iyi bilir... Parti içinde iki uç eğilimin kavga ve tırmanBu bakımdan içinde bulunduğumuz döma yarışının da temelinde herhalde basın nem, hem Sayın Başbakan, hem hükümeti, yatmıyordur. Devletin tepe noktalannda da hem de partisi açısından basını suçlama derahatsıziık yaratan bu partiiçi kavga konusuğil, derlenip toparlanma, dağımklıktan kurnu basın gerçekie hayli üstü kapalı geçmektulma dönemidir. Çünkü, 1982 Anayasası1 tedir... Ama buna rağmen yine de Sayın Özal nın eski deyişle lafzına göre, Türkiye'deki gibasına öfkeli olabilmektedir. dişattan sorumlu olan basın değil, öncelikle Bir de Vural Arıkan ve gümrük otayı vardır. Sayın Başbakan'dır... Bu olayda da basının sorumluluk payı nedir (Baştarafı 1. Sayfada) Haber Merkezi Bağımsız Türkiye Mensucat Işçileri Sendikası'nın, dün yapılan Genel Kurul toplantısı sonunda sendikanın Milliyetçi İşçi Sendikalan Konfederasyonu'na (MİSK) bağlı Türkiye Mensucat Işcileri Sendikası'na katılması kararlaştınldı. 26 Nisan 1984'te kurulan Bağımsız Türkiye Mensucat Işçileri Sendikası'nın birinci Genel Kurul toplantısına sendika üyesi 200 işçi katıldı. "tşçOerin emeğinin hakkını alın teri kurumadan veriniz. Hz. Muhammed", "Emek sermaye banşı" yazılı pankartlann asıh bulunduğu saIonda Genel Kurul toplantısını bir konuşmayla açan Sendika Müteşebbis Heyet Başkanı Fevzi Yıimaz, bazılarının sendika kurulduğu zaman işverenin adamı olduğunu yaydıklannı, "işçilerin isteğiyle yola çıkıp Allah'ın izniyle bugünlerde geldiklerini" söyledi. Yılmaz konuşmasının bir bölümünde ise "Bazı kişilerin işçi adına geçmişte olduğu gibi ihtilaJ provası yapmalanna izin venneyeceğiz" şeklinde konuştu. • Teksif Sendikası ile Sönmez Holding'e bağlı ASF arasında 1500 işçiyi kapsayan toplu iş sözleşmesi imzalandı. İşçi ücretlerine ilk yıl yüzde 30 artı 10 bin 900, ikinci yıl yüzde 30 artı 8 bin 500 Iira zam yapıldı. Sözleşme 1 Nisan 1984'ten itibaren geçerli olacak. • Petrollş, Kapsan'da toplu sözleşme imzaladı. Yapılan açıklamaya göre işçi ücretlerine birinci yıl 21 bin, ikinci yıl 23 bin Iira zam yapıldı. Petrol İş Sendikası Bursa Şubesi Başkanı Ismet Yigit uyuşmazlığa gidilmesine rağmen işverenle yapılan görüşmelerde ücret artışlarının yanı sıra sosyal haklarda da yüzde 200 artış sağlandığını söyledi. Teksif ve Petrolİş 2 işyerinde sözleşme imzaladı MISK'e bir sendika katıldı OKT4Y AKBAL (Baştarafı 2. Sayfada) EVET/HAYIR 22 EKÎM 1984 MUSTAFA EKMEKÇİ ANKAR A JVOTLARI bu mektupların özünü bir yana not edip, yırtıp atıyorum. Güvensizlik o denli yoğun, o denli etkileyicü... Geçenlerde resmi makamlardan sordular bir yazımda adı geçen bir ilin neresi olduğunu, soruşturacaklarmış... Neresi olduğunu bildirmekte bir sakınca görmedim. Sonra da bu tür gericilik olaylarının artık gizlikapaklı durumlar olmadığını, hemen her yerde Atatürk ilkelerine karşrt davranışlann, özellikle laiklik devrimine düşmanca tutumlann görüldüğünü, yaşandığını da sözlerime ekledim. Yine R. ilinden uzunca bir mektup: 'Kuran kurslanna devam eden öğrencilerin beslenmesi ve yatması için toplanan paraların dürüstçe harcandığı şüphelidir. Medrese eğitimi Osmanlı döneminde ne verdi ki şimdi bir şeyler versin! Kendi çocuklarını özel ve yabancı liselerde okutan egemen güçler neden kırsal kesimin çocuklannın gencecik beyinlerini ağuluyoriar?..." Mektup şöyle sürmekte: "İlimizde ve ilçemizde bir istatistik yapılsa acaba kaç Kuran kursu vardır? Bunlan açan ve yönetenler kimlerdir? Maddi, ailevi ve siyasi durumları nasıldır? Amaçları nedir? Bu kursları bitirenlerin bundan sonraki yaşamları nasıl geçmektedir? Aynca camilere yapılan yardımlar kimi ilçelerde bankalara yatınlmamaktadır. Nedeni ise bankaların faiz vermesi, faizin de dince günah olması imiş. Gerçek, bu paralan ellerinde tutan kişilerin bunlan kendi özel işlerinde kullandıklandır." Yüksek mühendis bir bayan okur, M. ilinden yazıyor: "İdeclojik sürgünler surmektedir. Biz devletin üst kademelerine ulaşamıyoruz. Ama sizin yazılarınızı okuyortar. Bizim gibi sürgün yerterinde, arkasında özel görevliler dolaşan Atatürkçülere yardım edin. Eski aşırı sağcı partilerin milıtanları işbaşına getiriliyor, bunu sık sık vurgulamak gerek." diyor. Yönetimde bir kadrolaşma günden güne göze batacak duruma gelmektedir. Milli eğitim müdürlüklerine son haftalarda yapılan atamalan bu arada saymak gerekir. Kapatılmış aşırı sağcı bir partinin yandaşlan belirli bir yöntem ve planlama ile kavşak yerlere yerleştiriliyor. Bu gerçeği görmek, gereken önlemi almak gerek..." Danışma Meclisi üyelerinden, emekli albay Ertuğrul Alatlı1 dan bir mektup akjım. Bir hükümet dairesi haline getirilen Türk Dil veTarih Kurumlarının ortadan kaldırılıp AKCrTYK'nin kurulması tartışmalannda Danışma Meclisinde yaptığı konuşmamn metnini yollamış... 3 Temmuz 1983 günü yapılan bu konuşmada emekli albay böyle bir karan tarihi yanılgı' olarak saymakta ve şöyle demektedir: "Danışma Meclisinin vardığı bu sonuç bana göre ağır bir tarihi yanılgıdır. 1982 Anayasasının 134. maddesinin sarahatine rağmen Kurucu Meclis'in asker kanadının tarihi yanılgı'yı tekrar etmeyeceğine inanmak istiyorum... Şimdi kanımca Kurucu Meclis'in asker kanadını ağır bir görev bekliyor. Bu görev Anayasanın geçici 2. maddesine dayanarak 134. maddeyi askıya altp uygulamamak ve kısa zamanda değiştirmektiri' Sayın Alatlı mektubunu şu sözlerle bitirmiş: "Şimdi kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın bütün variığımla inanıyorum ki 'tarihi yanılgı' er ya da geç mutlaka düzeltilecek ve Atatürk'ün Dil ve Tarih Kurumlan hiçbir zaman layık olmadıklan 'Kubbe Altı' hükümluğünden kurtarılacaklardır" Akıllı Gelinin öyküsü... Eve dünürler gelecekmiş; anası, kızına: Kızım, demiş, ben dünürü söze tutayım, sen yüzünü köze tut: Kız yüzünü ocaktaki köze tutacak ki, yüzü allansın, dünürlere solgun görünmesin: Dünürler gelmiş, ana onları söze tutarken, kız yüzünü köze tutmuş. Az sonra, anasına seslenmiş: Ana, kızdım kızardım, geleyim mi? Muammer Yüzbaşıoğlu'nun yeni yapıtları geldi. Lise, ortaokul öğrencilerine yardımcı ders kitaplan niteliğinde, biri "Örneklerle Yazılı ve Sözlü Anlatım Bilgileri", öbüru "Türk ve Batı Edebiyatında Şairier Yazariar". Yapırta, kendi adımı da görünce, görücüye çıkmış gibi kızardım. Ozanlar arasında, sevdiklerimi aradım, örneğin bir Ali Yüce yok. Neden yok? Yüzbaşıoğlu, "Ankara Notları" için şöyle demiş: "Ekmekçi'nin fıkralarını özgün, diye niteleyebiliriz. Fıkranın bilinen özelliklerinden ayrı biçimde, özdedir. Birbirinden kopuk, birbiriyle ilgisiz gibi görünen konular, aslında bir arada düşünüldüklerinde, birbütünü otuşturmaktadır. Neyi anlatsa, açık olmadığı zamanlar satır aralannda, ülkemizin ve halkımızın çağdaşlaşması amacını gözetmektedir." • • • Geçen hafta Ankara, "KentKoop"un Ankara'sıydı. KentKoop, "Batı Kent Konut Üretim Yapı Kooperatifleri Biriiği"n\n kısa adı. Başkanı Murat Karayalçın. Toplantılar, KentKoop'un beşinci yılına girişi nedeniyle yapıldı. Konser, film gösterisi, kokteyller, spor gösterileri ile tam bir şenlik havası yaşandı. Bu hafta ile ilgili olarak Murat Karayalçın'la konuştum, şöyle dedi: KentKoop, 17'Ekim 1979'da kuruldu. İnşaata başlamamızın da üçüncü yılı. İnşaata 1981 ağustosunda başlamıştık. Nereden nereye geldik, size üç gösterge vereyim: KentKoop, 123 ortakla 13 kooperatif kurmuştu, kurulduğumuz gün. Ben de o zaman müsteşar yardımcısıydım, "Memurlar Kooperatif\"ni kurmuştum. Bugün 88 kooperatifimiz var, üye sayımız da 22 bin dolaylannda. Mali varfıklan göz önünde tutarak bir karşılaştırma yaparsak, 1979 yılı bilançosunu 455 bin Iira olarak kapatmıştık. 1983 bilançosu, 16.9 milyar TL olarak kapatıldı. Son mizanı daha almadım ama, bir yirmi milyarı aşmamız söz konusu. İnşaat açısından ise, herhalde en önemlisı odur diye düsünmemiz gerekiyor, üç yılda on üç bin konutun yapımına başladık, Batıkent'te, bu yıl sonu 14 bini aşacağız sanıyorum. Yarın, öbür gün üçdört kooperatifimiz daha temel atıyor. 516 konutumuzu da, yerieşime açtık. Yani iki bin hemşerimiz Batıkent'te yaşıyor şimdi... Batıkent'te on bin ağaç dikildi. ODTÜ'nün ağaçlanmasını yapan Alaartin Egemen'i danışman olarak aidılar. Gelecek yıllarda, daha büyük bir alan yerieşime açılmış olacağı için, yeni parklar hazırianıyor. Batıkent, 55 bin konut, üç yüz bin nüfusun yaşayacağı bir yer olacak. Türkiye'de ilk kez böyle bir kent kurulmakta. Hem de bunu, bir kooperatif, bir "sivil toplum"örgütü kuruyor. Murat Karayalçın şöyle sürdürüyor konuşmasını: Biz yılda beş bin konutu inşaata sokabiliyoruz. Böyle bir güçlü kapasitemiz var. Bunun anlamı, düzsnli bir kredi akışıyla, yılda beş bin konut üzerinden, bundan sonra yedisekiz yılda, bu kentin bitebileceği yolundadır. Devletten, çeşitli hükümetlerden yardım görmüşler, ancak büyük ölçüde dış yardımlar almışlar. Demirel iktidarında mayıs 1980'de, Avrupa Konseyi iskân Fonu'ndan 28 milyon dolar, daha sonra Ulusu Hükümeti sırasında 46 milyon dolar, Özal Hükümeti sırasında, şimdi, 20 milyon dolarlık bir dış kredi söz konusu. Anlaşılan, projenin büyüklüğü oranında hükümetlerden sürekli destek görmüşler. Karayalçın, iç krediler konusunda da şunları söyledi: İç kredilerin işieyişi, tabii özellikle geçen yıllarda sıkıntıltydı. İçkredileri 1985yılındansonra değeriendirmekgerekiyor... Murat Karayalçın, KentKoop'ta çalışanları unutmadı: Cumartesi akşamı çalışanları eşleriyle birlikte, Dedeman Oteline yemeğe çağırdı. • • • Sıra akıllı gelinin öyküsüne geldi, o da şöyle: Bir köyde, başı sıkışan herkes, "akıllı gelin" dedikleri, geline başvururmuş. Bir gün, bir öküzün başı, küpe girmiş. Bir türlü çıkaramamışlar. Akıllı geline gitmişler, o: Öküzün basını kesin; demiş, kesmişler... Eeee, demişler, kestik ama, öküzün başı yine küpte kaldı! Akıl vermiş, akıllı gelin: Küpü kırml demiş... Akıl yerine, us sözcüğünü kullanmak isterdim ya, burada olmuyor. Turgut Bey, en iyi bildiğini söylediği ekonomik konularda da iyicene bodoslama gitmeye başladı. Gökova olayındaki tutumu, usa gelecek şey mi? Sonu iyi gelir inşallah, ne diyelim? Turguy Bey, kılık değiştirip bir "tebdil" gezsin de, işçi, köylü, küçük memur ne diyor bir dinlesin... Diplomatlık heveslileri (Baştarafı 1. Sayfada) bakanlıkta meslek memuru sayısının hem mutlak hem de oransal bakımdan azalmakta olduğuna işaret ediyorlar. Son beş yılda açılan yeni Türk temsilcilikleri şunlar: Abudabi, Darüsselam, Daho, Havana, Bangladeş, Riyad büyükelçilikleri ile Lyon, Münster başkonsoloslukları ve Lüksemburg bürosu. Geçen ay açılan sınava 44 kişi başvurmuştu. Ancak birinci grup sınav kâğıtlannın okunması sürdüğünden henüz finale kaç kişinin kaldığı belli değil. Daha önceki sınavlarda ortalarna 12 kişi aday meslek memunı olarak kabul ediliyordu. Ancak bu sınavlara başvuranlann ortalaması, belirtildiği gibi 73'tü. Özal Hükümeti bir süre önceki bürokrasiyi yeniden düzenleme kararnameleri "furyası"nda Dışişleri Bakanlığı örgü tü için de bir kanun hükmünde kararnameyi yiirürlüğe koydu. Yü sonuna kadar TBMM gündemine geleceği belirtilen bu kararname yasalaştığında başta büyükelçih'k süreci olmak üzere Türk Dışişlerinde önemli yapı değişikliğine yol açacağı belirtiliyor. Bu kararnameye göre büyükelçi olmak önemli idari koşullara bağlanıyor. Dışişlerinde başkâtiplerden, halen yönetici olan büyükelçilere dek çoğunluğun paylaştığı bir görüş, getirilen bu "idari koşullar"ın, diplomatlığı iç siyasete ve giderek partizanlığa itebilecek karakterde olması. Orneğin, daha önce Cumhurbaşkanı tarafmdan kendisini ve devleti temsil etmek üzere tayin edilen büyükelçilerde, yeni mevzuata göre, merkezde ve yurt dışında belli kadrolarda çalışımşlık şartı aranıyor. Tıımü ile idari olan ve sayısı on beşi geçmeyen bu kadrolann belli tayin dönemlerinde dolu olması halinde, o kadrolardan birine oturamayan diplomat, Büyükelçi olma şansını kaybediyor. Aynca bu yeni düzenlemenin bakanlığa genç yaşta girenleri cezalandırıcı sonuçlar doğurabileceğine işaret ediliyor. Şöyle ki; 23 yaşında mesleğe giren bir diplomat, 53 yaşına geldiğinde söz konusu kadrolardan birini alamamış ise yun dışına atanma şansını ebediyen kaybediyor. Bu durum bakanlık yetkililerince diplomatın genç denebilecek yaşta fiilen "çürüge" aynlması olarak nitelendiriliyor. Öte yandan, idare hukukçulan ve kimi bakanlık yetkilileri büyükelçilik için belli idari kadrolarda bulunma şartının Cumhurbaşkanı'nm *büyukelçi atama yetkilerini daralmğı görüşündeler. Buna göre bu yetkililer dar bir listeden seçenek yapmak zorunda bırakılması nedeni ile Cumhurbaşkanı'run tercih yetkisine etki edildiğini belirtiyorlar. Yeni düzenlemede 60 yaşından sonra kesinlikle büyükelçi olunamayacağı da karara bağlanıyor. MAAŞLAR YETERSİZ Diplomatlıkta mesleğe girişte yan ödemelerle birlikte, belirtildiği gibi 29 bin küsur Iira aylık alınıyor. Bir yıl sonra asaletin onaylanması ile "ataşe" unvanı alınıp 4 bin Iira dolayında bir zamma hak kazanıhyor. Bir yıllık bir bekleme süresinden sonra ise Uçüncü kâtip "riitbesi"ne geçiliyor ve ikiüç bin liralık daha artış saölanıyor. Üçüncü kâtiplikte teğmenlikte olduğu gibi üç sene bekleniyor. Üç sene sonra ikinci kâtip olunuyor. Bir başka üç bin Iira zam ile üç sene daha beklenerek, "başkâtipliğe" terfi ediliyor. Yeni düzenleme en büyük barajı başkâtipler için getiriyor. Daha ileriye terfı etmek için gerekli olan bâşkatiplik sınav ında üç kere başarısız olanların diplomatlık sıfatı elinden alınıyor. Kendilerine yol veriliyor, ya da isterse "idari memur" olarak çahşabileceği söyleniyor. Başkâtip sınavını kazananlara konsolosluk, musteşarlık yollan açıhyor. Merkezde yükselinebilecek en büyük mevki dışişleri müsteşarhğı. Büyükelçi payesi taşıyaniann oturabileceği bu tek kişilik kadronun ekim 1984 itibarı ile aylığı 110 bin Iira. Bakanhkta halen çeşitli yöneticilik görevlerini sürdüren 26 büyükelçinin eline geçen net ayhk 90 bin Iira dolayında. Yurt dışıda ise birkaç ülke dışında maddi olanaklar merkezden pek fazla parlak değil. Bu bir kaç ülke ise kiralann ve harcamalann çok düşük olması nedeni ile avantajh görünüyor. Yurt dışı aylıklan her ülkenin fiyat düzeyine göre değişiyor. Örneğin Isveç'e atanan genç bir diplomatın eline 8 bin 39 kron (1.075 dolar), büyükelçinin eline 2.909 dolar geçiyor. lsveç yetkililerinden alınan rakamlara göre bu, vasat bir kalifiye işçinin aylığı. Cidde, Kabil, Yeni Delhi, Cakarta dışında diplomatlann lojman olanaklan yok. Ellerine geçen maaşın yansından fazlası kiraya gidiyor. Çünkü oturulacak yerin "Türkiye'nin temsiline ve diplomatlığın onunına uygun olması" koşulu aranıyor. Diplomatlara yapılan kira katkısı ise son yıllarda çeşitli 'Cebir formülleri" ile devede kulak ölçüsüne inmiş durumda. Halen devlet kiraya katkı adı ile maaşın üçte birini geçen bölümünün ancak beşte dördünü ödüyor (Maaş 300 bin, kira 150 bin liraysa, devlet 40 bin Iira veriyor örneğin). Buna başka bir yan masraf eklenemiyor. Örneğin bomba konma korkusu içindeki diplomatlann otomobillerini garaja koymalan çoğu kez bir zorunluluk ama devlet kiraya evlerin garajlannı dahil etmiyor. "Kiraya garaj parası dahil değildir" yolunda onaylı bir belge istiyor. Diplomatlığın en zor yanı okul çağında çocuğu olanların gittikleri ülkede çocuklarını gönderecek okul bulmakta çektikleri zorluk ve katlandıklan maddi sıkıntılar. Yeni Delhi'den Santiago'ya, Darüsselam'dan, Kanberra'ya, Moskova'dan Bangladeş'e onlarca temsilcilikten dört yıl için birine atanan diplomatlar çocuklarını yüksek paralar ödeyerek özel kolejlere göndermek zorundadır. Çünkü çocukların buraların dilini öğrenmelerinin çoğu kez bir yaran olmuyor. Çocuklarının yetişme çağında diplomatlar her üç dört yılda bir çevre değiştirmek zorunda kalıyorlar. Yılmaz: Iş çevreleri gerçeklere (Baştarafı 1. Sayfada, duğunu ortaya koymuştur. Saptırma su yüzüne çıkmıştır. Kaldı ki, hak ve özgürlüklerin tanınmasında ölçü, sübjektif yaklaşımlara dayalı değerlendirmeler olamaz. Tüıklş topluluğu grevi hiçbir zaman hedef olarak görmemiştir. Grevi, hak ve özgurlüklerin tehlikeye düştüğü, haklann korunması ve geliştirilmesinin kötü niyetle engellenmeye kalkışıldığı bir ortamda başvurulacak bir vasıta olarak kabul etmiştir. Grevi serbest toplu sözleşme düzeninin iyi niyetle sürdürülebilmesinin yegâne güvencesi olarak görmek lazımdır. Grevin yapjlamayacağını, yapılsa da etkili olamayacağını (yasaklar ya da erteleme, yahut grev uygulamastndaki engelleme imkânlan sebebiyle) başmdan bilen bir işverenin toplu sözleşme düzeninin gerektirdiği iyi niyeti göstereceğini kimse temin edemez. Nitekim şimdiden bunun isaretleri vardır. Ydmaz, içinde bulundukları çıkmazı aşmak için, 1983'te toplanan Türklş 13. Genel Kurulu'nda uluslararası sözleşme ilkelerinin savunulması ve yasalarda bu doğrultuda değişiklikler yapılması mücadelesi verilmesi kararınr aldıklannı vurgulayarak, nedenlerine ilişkin şu yanıtı veriyor: YILMAZ Genel Kurui kararımıza göre, işçi hak ve özgürlükleri ile ilgili tüm düzenlemelerde, işçi haklarını güvence altına alan evrensel ilke ve hukuk kurallanrun gündeme getirilmesine ve uygulama alanına sokulmasına çalışılacaktır. Türklş bu çerçevede tüm düzenlemelerin İnsan Haklan EvTensel Beyannamesi, Bırleşmiş Milletler Antlaşması, Filadelfiya Beyannamesi, Avrupa Sosyal Haklar Temel Yasası ve Birleşmiş Milletler İnsan Haklan Sözleşmelerinde yer alan ilkelere uygun olması için çalışacaktır. Kanunlarda yer alan, bu ilkelere aykırı hükümlerin değiştirilmesi mücadelesi verilecektir. Genel Kurul karanna göre, 2821 sayılı Sendikalar Kanunu'nun uluslararası hukuk ilkelerine, ILO sözleşmelerine aykırı hükümlerinin değiştirilmesinin mücadelesi, verilecektir. Yine genel kunılda 2822 sayılı Toplu îş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu'nun serbest toplu pazarhk düzeninin işlerliğini engelleyen tüm hükümlerinin değiştirilmesi de kararlaştınlmıştır. Yılmaz işçi sendikalan ve işçiler cephesinden böylesine sorun yaratan yasalarla karşı karşıya kalınmasının nedenlerini ise şöyle açıklıyor: YILMAZ Yasalann hazırlanması döneminde iş çevreleri (Işçiişveren ilişkilerinde sağhklı bir yapı nasıl kurulabilir?) sorusuna cevap arayacaklarına, günü yaşama, kısa vadeli çıkarlannı koruma alışkanlığı içinde, fırsattan istifadeye kalkışmışlardır. Sistemli bir propaganda ile etkili çevreleri yanıltma yoluna girmişlerdir. Bunun sorumlulukla bagdasmadığını defaatle açıklamamıza karşı, tüm gerçeklere kulaklarını kapatmayı yeğlemişlerdir. Atladıklan nokta şudur: Sendikacılık hareketi süreklidir. Ne sendikayı, ne de sendikaya vücut veren şartlan kaldıramazlar. Bu kafa ile işçiişveren ilişkilerinde huzur da bulamazlar. Samsurida halk oyiaması Bazı mahalle ve köylerin belediye sınırları içine almması için Samsun'da yapılacak halkoylamasında 32 bin seçmen oy kullanacak. SAMSUN (a.a.) Samsunda bazı köy ve mahailelerin belediye sınırlan içine alınması için halk oyiaması yapılıyor. Alınan bilgiye göre, mücavir alanlardaki Kalkancı, Atakum, Küçük Kolpınar, Balaç, Alanlı, Incesu, Büyükkoyunca, Kıran Tepecik. Çatalarmut ve Kirazhk köyleri ile bazı mahallelerin belediye sınırlan içine ahnması için yapılan halkoylamasında 1. seçim bölgesinde 21 bin, 2. seçim bölgesinde ise 11 bin 60 seçmen oy kullanacak. Dernirde (Baştarafı 1. Sayfada) kenin tonu 214 bin liradan 222 bin liraya, 114 bin Iira olan levha 120 bine, 57 bin liradan satılan pik 60 bine yükseltilirken, soğuk ve sıcak haddelenmiş mamüllerin ise ekstra fıyatlarının yeniden belirleneceği, bu konudaki çahşmaların sürdürüldüğü bildirildi. 1.5 AYDA BtR ZAM Bilindiği gibi Erdemir, bundan önce mamüllerine 19 Ocak 1984'te yüzde 3.5 4.1, 9 nisan 1984'te yüzde 8 16, 10 Mayıs 1984'te yüzde 5 6 , 10 Haziran 1984'te yüzde 5.6, 6 Ağustos 1984'te de yüzde 1720 arasında zam yaparak, her 1.5 ayda bir zam yapmış oldu. Atın teri kuruyunca (Baştarafı 1. Sayfada) hazırlıklara ve bununla birlikte Halkçı Parti'deki kongre çalışmalanna bağlı görünüyor. Yani, biraz daha beklemek gerekecek ki, solda neler olacağı görülebilsin. Gerçi, benzer vurgulamayı sağ için yapmak da mümkün. Ama, sağ partiler arasında "birük arayışı", karşılıkh görüşmeler, gidip gelmeler ve formül aramalar daha yoğunlaşmış durumda. Sağa ilişkin tartışmada ortaya atılan konuya hemen açıklık getîrmek gerek: Sağda yürütülen parti tartışmasında ANAP genellikle "dışlanıyor". Yani, sağda oluşum için, ANAP pek dikkate alınmıyor. "Sağda birlik" çağnları, daha çok Doğru Yol Partisi, MDP ve "baharda dogabileceği düşünülen" yeni bir parti için geçerli görünüyor. ANAP içinde, eski siyasi eğilimlerden özellikle ikisinden yakınanlar yok değil. Ne var ki, sağın yıllar yılı liderliğini tartışmasız sürdürenler, ANAP'taki bu yakınmalara şimdilik pek kulak asmıyor. Ziyaret ve görüşme talepleri şimdilik geri çevriliyor. Sağın liderliğini yıllardır tartışmasız yürütmüş olanlar "sağdaki oluşumlan" DYP çevresinde örgütlemek istiyorlar. Ancak, bunda pek acele ettikleri söylenemez. DYP'nin Anayasa Mahkemesi tarafından aklanmasından sonra, söylenen anlamlı bir söz şu: "Hele atın teri bir kunısun da, ondan sonra görelim bakalım, düşündüklerimizi bu meşru zeminde nasıl söyleyebiliriz, bunu bekleyelim". Görmek için, sağ, bahan bekliyor. Odalar Birliği Başkanı Mehmet Yazar da bahan bekliyor. Sağın liderliğini yıllardır tartışmasız yürütenlerle Mehmet Yazar arasında pek su sızmıyor. "Baharda yeni bir dogum olabilir mi?", yani bahara yeni bir parti kurulur mu?.. Şu anda "evet ya da hayır" denemez. Olayları yönlendirecek olan. "atın terinin kuruması". O ter kuruyuncaya dek, sağdaki ara Narin: EJconomimiz grev ve lokavtı (Baştarafı 1. Sayfada) Türkiye 47 milyon vatandaşla 7 milyar ihracatı gerçekleştirme çabasında. Bana göre en az 15 milyar ihracat yapabilmeliydi. Bu kadar ekonomisinde, kalkınmasında başlangıç döneminde olan bir Türkiye'de her şey bitmiştir de, siyasi ortam, coğrafi durumu bu kadar karışıkken, grev ve lokavt kargaşasından yararlanmak isteyenlere fırsat verilmesinde mantık bulamıyorum. İyice açayım, bir mantık bulamadığım için de TİSK ve Türkİş'e düşen görevlerin en başta geleninin grev ve lokavtı mantıksız bulacak, grev ve lokavtı mutlaka ortadan kaldıracak bir beceri içinde olmalanna inanıyorum. Ve dolayısıyla da Türklş Başkanına da, kendime de grevi ve lokavtı mümkün olduğu en son aşamada, ikimizin araya girerek halletmeyi bir vazife olarak görmek istiyorum. Bunu da Şevket Beye söyledim. Dediğim gibi yüzlerce fabrikanın, binlerce işçinin grevinin 12 Eylül'ü mecburi hale getirdiğini göz önüne alırsak, milletin, işçinin, işverenin herhalde lüzumlu tecrübeyi elde ettiğine inanmak isterim. 12 Eylül'ü grevlerin mecbur ettiğine gerçekten inanıyor musunuz? O zaman Türkiye'den çok daha yoğan grevlerin yaşandığı ilalya, tngiltere'de neden olmuyor? NARİN Neyse o burada kalsın. Yani teybi kapattıktan sonra söylerim. Taraflar masaya raantıgı koyarlarsa mutlaka anlaşırlar. prensip olarak greve gidilmemeli diyorsunuz. Zorunlu değilse, uluslararası hukuk, ILO sözleşraeleri neden grev hakkını, toplu pazarlık hakkının vazgeçilmez bir koşuiu olarak göriiyor. Titizlikle konınmasını isüyor? NARİN Sadece grev hakkı değil, grevin olduğu yerde lokavt hakkı da var. Türkiye Anayasasına göre grev ve lokavt haklan bir denge içinde var. Ben Türkiye Cumhuriyeti kanunianna tabi bir vatandaşım. Bazı haklann memleketlere göre tefsir edilmesi, yanlış tefsir etme anlamına gelmez. Grev ve Lokavt kanuna göre haktır. Bu hak vardır diye ille kullanılması gerekmez. Ekonomik sosyal güçlerin dengelenmesi için taraflar anlaşırlar. Grev, lokavt tehdidi altında yapılan anlaşmamn neticesi iyi olmaz. Anlaşmada baskı unsuru olmasına karşıyım. Türkiye ekonomisinin grev ve lokavtı mümkün olduğu kadar az, hiç yaşamaması gerekir. Sizin henüz tartışmayı erken gördüğiinttz, sendikâlann yetersiz gördügü yasalarla toplu sözleşmeler yapıldı. Sizin en önemli grup sözleşmeniz de imzalandı. Ne cıktı, ilkelerinizi koruyabildiniz mi? NARİN Verilebileceklerin en çoğu verildi. Ilkelerimizi iki 'araf da koruduk. tki tarafın da vazgeçemeyeceği ilkelerde bir denge sağlandı. Sendikâlann özellikle yasa uygulamalanndan sonra yakınmalan arttı. Yasa degişikliklerinin zorunlulugundan söz ediyorlar. NARİN Buna bugün iştirak etmek mümkün değil. Basından da söyledim. Bu yasalan yaşayıp, iki kesim için de gerçekten eksiklikleri varsa bunlan belirlemek lazım. Kanunun ihmal ettiği, unuttuğu bir nokta varsa iyice denedikten sonra düzeltilir. Şimdi siz kanunun ihmal eltigi. unuttuğu noktalardan söz ediyorsunuz. İşçi sendikalan çok önemli birtukım temtl hak kısıtlamalanndan söz ediyorlar. Çok farklı bir yaklaşım değil mi? NARİN Tabü farkb yaklaşım. Kanun taraflann dengesi için yapılır. işçi ve işveren için müşterek yapılmıştır. Burada bir kesimin daha fazla düşünülüp, bir kesimin daha az düşünüldüğünü kabul etmek bana ters düşer. Böyle bir mantığın karşısındayım. Kanun yapıcıyı taraf tutmakla suçlamaktır. O zaman inanç kalmaz. Kanunlar, dengeler kurulması için yapılır. Bir tarafa daha az, bir tarafa daha çok hak verilerek yapıldıklarıru söylemek çok ağır bir ithamdır. Kanun yapanlara ve kanunlarımıza saygılı olmadığımız zaman cemiyetin dengelelerinin temel varlığını biraz yanlış görmeye başladık demektir. Böyle şeyi kabul edemem. Sizin dediğiniz gibi bir yasada laraflardan birinin mağdur edildiğinin söylenememesi, bütün yasalann dengeleri sağladığının kabul edilmesi halinde, yani her zaman denge varsa, neye yasa değişikliklerine gereksinme vardır? NARİN Kanunlar dengelemek için değil, kanunlar eksiklikler veya cemiyetin yeni ihtiyaçlanna göre icap eden ilave hakları yeniden düzenlemek için ele alınır. Ille eksik verilmiş, yahut taraf tutarak verilmiş haklann düzenlenmesi için ele alındığını iddia etmek bence yanhştır. Tekrar ediyorum, sendikalar her zaman daha çok hak isterler. İsteyebilirler. Bu fonksiyonlarının da icabı olabilir. Ancak her zaman istemek, daha çok istemek, bu bir yaklaşım değil. Kanun koyucunun taraf tuttuğunu iddia etmek ise bana göre yanlış bir tutumdur. Küçükler (Baştarafı 1. Sayfada) Bakanlar Kurulu'nun söz konusu karan uyannca kendisini idare edemeyecek derecede sarhoş olanlara içki verilemeyecek. Aynca, 2364 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu'nun ilgili maddesi dışında, 18 yaşından küçük çocuklann yanlannda ebeveynleri, veh'leri ya da vasileri olsa bile içeri alınması ve bu gençlere her çeşit alkollü içki verilmesi de yasaklandı. Ancak, 18 yaşından küçük çocuklar, yanlannda ebeveynleri ya da velileri olmak ve "kendilerine içki verilmemek" koşulu ile "Bar, pavyon, meyhane gibi yerlerin" dışında nitelikleri mahallin en büyük mülkiye amirince belirlenecek içkili yerlere girebilecekler. Yönetmeliğin ilk halinde 18 yaşından küçüklerin velileriyle bile "içkili yerlere girmesi " yasaklanıyordu. Ancak Başbakan Turgut Özal da bir "Bodnım tatili"nde, bunun yanhş olduğunu ve düzeltilmesini isteyeceğini kaydetmişti. Nitekim Bakanlar Kurulu'nun yaptığı değişiklik de bu yönde oldu. BÎTİÎ yış sürecek. Baharda örneğin, Mehmet Yazar tüm ağırlığını ve tabanını, bir baknuşsınız, bir anda DYP'ye kaydırmış olabilir. Baharın bir başka özelliği daha var: Üç partinin de genel kongresi yapılacak. MDP'nin de, DYP'nin de, ANAP'ın da kongreleri var. Kongrelerden her üç parti hangi havayla çıkacak?.. Bir bakarsınız, MDP ile DYP çok daha yakından flört etmeye başlamışlar, karşıhklı çiçek atıyorlar. Bir bakmışsmız, Odalar Birliği şu anda Özal'a karşı yürüttüğü açıktan muhalefeti, sağdaki diğer partilere açıktan desteğe dönüştürmüş ve dolayısıyla, sağda ANAP "yalnızlığa mahkum" edilmiş. Politikayı yönlendirenlerin kafasmdaki düşünce özellikle şu: ANAP'ı şimdilik parçalanmaktan çok, yalnız btrakmak. Parçalayabihrler mi, bu ayrı bir sorun. Ancak, bizim vurgulamak istediğimiz, sağda ANAP'ı dışardan parçalamak eğilimi yok. Yani, sağdaki partiler tarafından parçalamak eğilimi şu anda gündem dışı. ANAP'ta neler olup biteceğini ANAP kongresinde görmek istiyorlar. Bu nedenle de, "parçalamak yönünde dtştan bir müdahaleyi yersiz" buluyorlar. Sağdaki tüm oluşumlan, ANAP'ı dahil etmeden, sürdürmek istiyorlar. ANAP'ın içindeki gelişmeleri ANAP kongresinde görmek eğilimleri çok daha baskın. Sağın temsilciliğini yürütelere göre, "Sağın bayragı şu anda yere düştü. ANAP'ın üstlendiği işlev ile sağın bayrağını yukarda tutmak arasında hiçbir bağ yok. Sağın bayragı yakında yine dalgalanacak. Bu görevi yerine getirecek olanlar, baharda belli olacak. Sağda kentlenme çok büyük ihtimalle DYP çevresinde gerçekleşecek. MDP'yi ve Odalar Birliği tabanını ve de tavanını ihmal etmeden." Anayasa Mahkemesi'nde davası sürdüğü aylarda, DYP terledi, terledi. Yerinde saydı, bekledi. Şimdi terini kurutuyor. Bahara hazırlanıyor.