25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER feye de dayanmış olmalıdır. Işte o felsefe, hem Atatürk'ün felsefesine karşıdır, hem O ' n u n "muasır medeniyet seviyesi" dediği ve bizim, bugünkü Batıh ülkeler olarak anladığımız, gerçekte evrensel olan uygarlığın insancıl değer yargıları düzeyiyle bağdasmamaktadır. Tahhin cilvesine bakın ki, bütçede orduya yakın bir konuma gelmiş olmasından yakındığımız milli eğitimin Atatürk zamanındaki ikinci adı "irfan ordusu" idi. Ve O, bu ordu zafere ulaşmadan savunma ordusünun zaferinin sonuçsuz kalacağını birkaç kez belirtmişti (Karal, E.Z., Atatürk'ten Düşünceler: S. 99, Prg. 2; S. 114, Prgf. 4; S. 116, Prg. 3) Eğitimin savunmaya yakın bir noktaya gelmiş olmasını biz bu bakundan Atatürkçül ileri bir adım sayıyorduk. YANILGI Yürütmenin yanılgısı Batılı bazı ülkelerin uygulamalanndan gelmektedir. Ulusumuz tüm parasız eğitim ilkesi karanna, bazı kadın haklarında görüldüğü gibi, Batıdan önce varmıştı. Devrimle birlikte parasız eğitim ilkesinden yola çıkmamış olsaydı, Türkiye bugün bulunduğu noktaya gelemezdi. Anlaşılan şu gerçek gözardı edilmektedir: Her ulusal toplum yasamını kendine özgü bir öz ve biçemle sürdürür. Eğitim yaşamdan soyutlanarak bir toplumdan öbürüne aktanlamaz. Başka bir deyişle, bir ulus topluluğunun deneyimi başka bir ulus topluluğunun deneyimi yerine geçmez. Toplumlar belli asamalara ancak kendi deneyimleriyle varabilirler. Doğalhkla, bu deneyimlerin, önce yola çıkmış toplumlarınkinden çok daha az zaman alması beklenir. Onun için, eğitimin paralıparasız oluş gerekçeleri her ulusun kendi tarihinde ve toplum yapısında aranmalıdır. Bu demektir ki, milli eğitim toplumsal ve tarihsel bir olgudur; tarihsel aşamalar ulusal olguların kararlandır; bunlar çalakalem silinememeli. Ilköğretimin bundan yaklaşık 150200 yıl önce ki başlangıcta ilköğretim genel öğretimin tümü demekti Batılı ülkelerde ve bizde yükümlü ve parasız sayılması, insanlığın bu algıya ortaklaşa o tarihlerde vardığının kanıtıdır. Bugün o ülkeler yükümlü ve parasız eğitimi ulaştıklan noktadan daha da yukan çıkarma çabası ve beklentisi içindedirler. TABAM GÖZETMEYEN EĞİTtM Paralı eğitim, Osmanlı ağzı ile (olmazsa yabancı dille) eğitim, dinsel genel eğitim, ilkinden yükseğine kadar bir boy yatıh eğitim vb. yöntemler hep günümüz ileri eğitim düşünüşünün dışında, yanlış bir insan yetiştirme anlayışının ürünleridir. Dahası var: Eğitimi; gençleri birbirlerine, ailelerine ve toplum tabanına yabancılaştırma aygıü gibi kullanıyoruz. Halk ile aydın arasına uçurum açıyoruz. Çocuklarımızın ve gençlerimizin ayncalıksız bir düzen içinde, aileleri ve çevreleriyle ortak dil ve düsünce ilişkileri ve fırsat eşitliği ortammda eğitilmeleri yolu ile halkımızın kazanacaklarından onu yoksun bırakıyoruz. Ve böylece, kendi haline bırakılan büyuk halk topluluğu durağan bir yaşam düzeyinde ayak diriyor ve zamanla kalkınmamızın hızını kesen bir güç oluşturuyor. Osmanh'nın çöküşünde ekonomsal ve siyasal etmenlerin yanında, halkı dışanlık eden Osmanüca eğitimin rolü küçümsenemez. Öbür yanda, geri düşüncelerini ve inançlarını yürütmek isteyen bir bölük yarı aydın bu durumdan yararlanıyor ve milli eğitim üzerinde baskı yapmak için ağırlık kazanıyor. Taban kültürünün doğrudan gözetilmediği, özeUikle gelişmekte olan, bir ülkede sağbklı ulusal bir yapıdan ve avdınlık bir gelecekten söz etmek zor. ÜÇ DÖNEM Atatürk döneminde bir yandan okullaşma düzeni evrensel uygarhğın değerlerine göre yeniden kurulurken, bir yandan da Halkevleri, MilletMekteplçri, Dil ve Tarih Kurumlan, Konservatuvar, Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi gibi yaygın etkili kuruluşlarla, okullara koşut ama doğrudan halkın aydınlanmasını sağlayacak bir yol tutuldu. Böylece HalkAydın, HalkDevlet Yönetimi arasındaki boşluk kapatılsın istenmişti. Atatürk'ten sonraki AraDönem, köy enstitüleri, yaygın teknik öğretim okullan ve kurslan ve ayncc laikliğe ödün veren çıkışlarla bir arayış dönemi oldu. 1950'lerden baslayıp zamanımıza kadar araüksız sünip gelen üçüncü dönem aynı doğrultuda gitmedi. O, kültürel ve halkçıl yaklaşım ağırlıklı tabandan kopma ve serbest piyasa ekonomisi ağırlıklı tabana kayma dönemi oldu. Bugün daha ileri gidilerek yerleşik toplumsal yapı tüm oylumu ile eksiksiz bir piyasa ekonomisi tasanmı içine zorlanmaktadır. tşte paralı eğitim bunun bir yüzünün milli eğitime yansımasıdır. Sıkıntılı ve egemen bir ekonomsal ilişkiler ortamında eğitim öz varlığını yitirme tehlikesi ile karşı karşıyadır. 1 EKÎM 1984 Paralı eğitim düzenine... 1950'lerden baslayıp gittikçe artarak sürdürülen serbest piyasa ekonomisi ağırlıklı tabana kayış, günümüzde tümüyle buraya oturtulmaktadır. İşte paralı eğitim, bu halktan kopuk tutumun Milli Eğitime yansımasıdır. CUMHURİYET^ert OKURLARA... OKAY GÖNENStN H.HÜSNÜ CIRITLI M. Eğitim Bakanlığı Eski Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı ve Kültür Müsteşarı Üniversitelerin açüdığı bugün, bu konuyu ele almakta yarar var. Büyük Türk Devrimi'nden bu yana, toplum yapımızın içine tyice yerleşmiş parasız eğitim düzeninin paralıya çevrilmesi karanyla milli eğitim örneğimiz olumsuz bir yapı değişikliğinin eşiğine gelmistir. Karar, Osmanlı'da olduğu gibi, toplum tabanımızı durağanlığa bırakıa, dolayısıyla ülkemizin ileri gidiş hızııu kesici niteliktedir; ve uygar dünya yönsemesinin tersinedir. CAN ALICI BtR SORUN Üniversiteler, genel öğretim kurumlan, anababalar ve öğrenciler gibi ulke dolusu sahipleri ile kendi konusunu aşan can alıcı bir sonın bu. Okuma, aileye parasal yükü yanında, insanın doğuştan hakkıdır inana, fırsat eşitliği ilkesi, tarihsel çalkantılann bize öğrettikleri bakımından sürekli bir tepki ve huzursuzluk kaynağı olabilir. Kesin uygulama karanna varmadan, bir yanda parahlığın gerektirdiği "fakirlere yardım düzenlemesinin" külfetitatsızhğı ve toplumun bu ytizden uğrayacağı darlığın boyutları, öbür yanda parasızlığın bütçeye getireceği olanak iyice tartılmalı, değerlendirilmelidir. Para hesabı yanıltıcıdır. Pararun araya girmesiyle eğitim, insanlan ister istemez ikiye böler; para kendine özgü yaıgıyı yürütür. ederseniz edin, sonuç değişmez. Eğitimden medet uman bun (Bir caddenin genişliği onun en ca iş ve işsizlik (rehabilitasyon) dar yeri kadardır.) Kaldı ki Milli alanlan gibi günün gittikçe artan Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanı gereksinimlerinin ötesinde, basta Sayın Vehbi Dinçerler, yüksekeğitim gücü isteyen bir geleceği öğretimden sonra ortaöğretimin miz olduğu unutulmamah. Ge de (Anadolu liselerinden başlalişmekte olan bir ülke olarak yarak, anlasılan) paralı olacağıtüm toplum için ivedi eğitime nı haber vermişür. (Sonradan, düşen görev ortada. Yakın geç bu uygulamayı daha elverişli bir mişte uğradığımız büyük sarsın fırsata ertelemiş olabilir; bu, tetı, üniversitelerimizin ve okulla mel düşünceyi değiştirmez.) Asıl rımızın aldıkları yaralar ayn. olan Sayın Başbakan Özal'ın deAile eğitimine ek okul eğitimi, mecidir. Onun basın ilgilileri insam bir biçimlendirme (forme önündeki konuşması, tüm milli eğitim üzerine; orada, bakanlıetme) daha doğrusu insam insan etme sanatıdır. Devlet kendi ya ğı n bütçede Milli Savunma'dan sonra yer aldığı, bunun devlete pısı ile doğrudan ilişkili böyle bir çok ağır bir yük (!) olduğu vurniteliği (insanlığı) vatandaşına gulanmıştır. satamamalı. llkö*retim bir yana, ortaöğretimin parasız olduğuna değgin UYGULAMA OLASILlGl yasayı (No. 822, tarih 1926) yüYükseköğretim kurumlan için rürlükten kaldırmaya sa>in milparalı eğitim yargısı bundan 115 letvekillerinin ellerinin ne bugün, yıl önce tüzüğe (Maarifî Umumi ne yann kalkabileceğine olasılık ye Nizamnamesine), 11 yıl önce görmemekle birlikte, bir olup de yasaya (No. 1739, tarih 1973) bitti karşısında halkoyunun uyagirdi. O tarihlerden beri, öngönık bulunması gerektiğine inanırüldüğünce, uygulama olanağı yoruz. bulamadı. Peki, şündi bulabilecek mi? Geçim darlığının, şimBİR İLKEBİR FELSEFE diye değin görülmemiş bir karşı konmazlıkla, üzerimize geldiği Parasız eğitim düzenini parabu dönemin en uygun zaman ollıya çevirme, düşün temelinden duğu düşünülemez. yoksun, salt para hesabına dayaMilli eğitimin ilk, orta ve yükU soyut bir uygulama olamaz. sek basamaklannın tek insan büSayın Özal, milli eğitimin paratünlüğü içinde bütünleştiğine basal yükünü tartarken, siyasal bir kılırsa, onun neresini paralı ilkeye dayandığı kadar bir felse Keskin Projektör i t M ydın kesiminin gazetesi olmak asık yüzlü olmak f\ demek değildir kanısındayız". izmit'ten okurumuz Necati Tolgay böyle diyor. Tolgay, konu ya da kişi ayınmı yapmadan toplumumuzdaki "klinik vaka olarak incelenmesi gereken rahatsızlıklara keskin bir projektör tutmantn" gazetelerin görevi olduğunu belirtiyor. Okurumuzun tanımına giren bir konu geçen haftalarda tüm basını en fazla ilgilendiren konu olurken hep biriikte sınıfta kaldığımızı da söyleyebiliriz. ir gazetede yer alan her şeyi, bütün okurların tümüyle beğenmesi dünyanın en olanaksız olayı olsa gerek. Sıvas'tan bir okurumuz da oldukça aynntılı mektubunda beğenip dikkatle iziediği köşelerle, çeşitli nedenlerle beğenmediklerini sıralamış ve çevresinde "Niçin Cumhuriyet okumuyorsun?" diye sorduğu kişilerin bazı yanıtlannı aktarmış: "Haftada bir kez Siyaset eki olduğu gün alıyorum, bu yetiyor"... "Her gün gazete almak ekonomik yük oluyor"... "öğretmenevinde bir gazete okuyoruz"... "Hanımın da okuması için başka gazete alıyorum"... "Yazısı çok, yoruluyorum, zamanım yok".. arabük'ten bir okurumuz bazı röportaj ve bölümleri eleştirdikten sonra şöyle bir cümle kullanıyor: "Meraklısı gider bol bol diğer gazetelerden okur." Bizden farklı konulara ilgi duyan insanlara, o konularla ilgili daha nitelikli yayınları niçin biz sunmayalım? Eğer Türkiye'de milyonlarca insanın ilgilendiği çok yaygın bir spor olayı varsa bir gazeteye düşen "Meraklısı gitsin başka yerde okusun" demek değil, o olayı bütün o başka yerlerden daha iyi, daha nitelikli, daha derinlikli yansıtmaya çalışmaktır kanımızca. A dana'dan Çetin Boğa. sanatkültür olaylarına daha r\çok yer verilmesini, ekler çıkarıtmasını istiyor. Şu anda ancak Siyaset 84 ekimizi verebiliyoruz, yeni ekler tasartamak, hele yeni bir kâğıt zammından söz edilirken oldukça güç görünüyor. Gazeteye her hafta ya da her ay artan maliyetlere göre beş on lira zam yapmak mümkün olmadığından dizginlenemeyen enflasyon ortamı içindeki belirsizlikler bir sürü tasarının sürekli ertelenmesi gibi bir sonuca yol açıyor. Ankara'dan Necla Gürtunca, daha önce birçok okururAmuz tarafından dile getirilen bir isteği tekrariıyor: "Çocukların ilgisini çekecek bir şeyler".... Gazipaşa'dan Çapan Delikanlı da aynı görüşte: "Mutlaka çocuklara yönelik dergi çıkarın, ya da son sayfayı çocuklara ayırın"... "22'lik genç bir okurumuz"da "Bir ek çıkarıp gençlığimizi yönlendirin, sanattan, şiirden, cinsellikten, spordan, ülkemizdeki çarpıklıklardan söz edin. Bizlerden uzaklaşmayın. Unutmayın, kitap alamayan binlerce insanımız var" oVyor. İstanbul'dan Cemal Önsipahioğlu, Resmi Gazete'yi iziemenin olanaksızlığını belirtiyor ve önemli yasalann yayınlanmasını istiyor. En önemli yasalara geniş yer vermeye çalışıyoruz, ama bütün önemli yasalan tam metin yayınlayabilmek için her hafta sonu bir kitap çıkarmamız gerekir ki bu da olanaksız. azete çalışmasının hızı, bilinen olanaksızlıklar birçok okurumuzun haklı dileklerini yerine getiremememizi ya da ertelememizi zorunlu kılıyor; daha tyisini yapma koşuşturması kimi zaman bazı yanlışların gözden kaçmasına yol açıyor. Bu yanlışlardan biri de geçen cumartesi günkü gazetemizde meydana geldi ve sabahın 3'ünde ABD yardımı konusundaki son gelişmeyi yetiştirmeye çalışırken bir yanlış anlama yüzünden gazetemizin bazı kalıplarında, ABD Senatosu tatile girmiş ve Türkiye'ye yardım eski rakamla kesinleşmiş izJenimi veren bir haber yer aldı. Bu yanlışımız için ancak özür dileyebiliyoruz. B K EVET/HAYIR OKTSY AKBAL OKURLARDAN Yanşmalar sürüyvr, sonuç yok İstanbul Küçükyalı Karayollan I. Bölge Müdürlüğu emrinde çalışmaktayım. 15 yıllık sigortah işçiyinu 13 Mart 1984'de iş kazası sonucu sol elim parçalandu Göztepe SSK Hastanesi'ne kaldmldım. Aynı gün hastane Sağlık Kurulu nun havalesiyle Fransıı Pastör Hastanesi'ne yattım. Ameliyatla elim dikildL 9 gün hastanede kaldıktan sonra taburcu edildim. Göztepe SSK Hastanesi tedavi raporlanmı kabul etti. Pastör Hastanesine yapılacak ödeme için SSK Pendik Şube Müdürlüğıine yazı yazdt Müdü'rluk 24 bin lirayı aşan tedavi giderlerini Genel Müdürlüğün izniyie ödeyebileceklerini belirterek yazısmaya geçti. 7 aydır yazışmalar sürüyor. Öte yanda. elimin tamamen düzelebilmesi için yeni bir ameliyat gerekiyor. Pastör Hastanesi yetkilileri 605 bin lirayı bulan daha önceki tedavi masraflan SSK'ca ödenmeden bu ameliyatı yapamayacaklarını bildirdüer. Ameliyatın belli bir süre içinde yapılması şart. Ancak yazışmalardan hâlâ bir sonuç alınmadı. Ankara'ya SSK Genel Müdürlüğü'ne gittim. Hallederiz dediler. Yine sonuç yok. Ne yapacağımı kime basvuracağımı bilemez hale geldim. "Bürokrasiyi azalttık" diye her gun açıklama yapanlara söylüyorum. Elimi bürokrasiye kurban etmek istemiyorum. Hiçbir sey yapamıyorsamz sigorta primlerimi geri verin de tedavi masraflarımı kendim ödeyeyim. AHMET MANTICI Karayollan I. Bölge Müdürlüğü Makina Servisi SSK No:7 720 836 KÜÇÜKYALI/tST. "Cihad Bey..." "CihadBey" derdik, böyle anardık. CihadBey... İki yıl bu sütunda birlikte yazdık. Dört gün o, üç gün ben. Kimi zaman yazılar karışırdı, onun yazısına benim imzamı koyarlardı, ya da benimkine onun! Okurlardan mektuplar gelirdi, 'böyle yazmak size vakışırmı?' diye... Evet, pek çok düşüncemiz birbirine uymazdı, uyamazdı. Öteden beri belirli görüşterin insanıydı, gazeteci, potitikacı, bakan olarak... Ne var ki uygar bir kişiliği vardı, tartışmaya açıktı, pek öyle kızdığı görülmezdi. Bu yüzden dostluk adı verilemese de, saygılı bir ilişkiyi sürdürmek olasrydı. Cihad Bey 74 yaşında öldü. Ölümlere hep şaşarız, oysa en dogal durumdur. Nasıl doğmak doğalsa, ölmek de öyle. Bir başlangıç bir sonuç. Aşık Veysel'in dediği gibi "İki kapılı bir han" bu dünya. "Gündüz gece" gidilir. Herkes sonunun ne olacağım bilir. "ölümden öte köy yok" denir. Yine de ölmeyecekmişiz gibi savaşımlara girişiriz. Elli, altmış, yetmiş, seksen yıl hepsi bu. Bir Bayar çıkar milyonda bir yüz yaşını aşar! Gazeteciydi CihadBey. İyi gazeteciydi derler yanında çalışanlar. Ben çalışmadım. Benim ilişkim, sütun arkadaşhğı; arada bir yolda karşılaştıkça üç beş sözcük konuşmaktan öteye gitmedi. İki kez Bakanlık yaptı, biri 27 Mayıs devriminden sonraki hükümette, öbürü de 12 Eylül sonrasında kurulan Ulusu kabinesinde... İlki BasınYayın Bakanlığı, ikincisi Kültür Bakanlığı... Tam beş kez milletvekili seçildi. 1946'da DP İstanbul 1950, 54'de İzmir milletvekili idi. 1961 de onu o yıla dek şiddetle karşı çıktığı bir partinin CHP'nin İstanbul, 1965'te ise Çanakkale milletvekili olarak gördük. Siyasal yaşamı bu denli renkliydi, DP, Hür. P., sonra da CHP saflarında görev yaptı. Ecevit'in 'ortanın solu' görüşüne karşı çıkarak CHP'den aynld'özetlenince bir yaşam ne denli kısa!.. Baban'ınki de öyle... Galatasaray, Hukuk Fakültesi, gazetecilik, yazarlık, politikacılık, milletvekillikleri, bakanlıklar, hastalıklar, tartşmalar... Sonuç yok! Bütün bu yaşam savaşının hesaplaşmasını kimler yapar? Ne gibi sonuçlar çıkarırlar? Böyle şeyleri zamanında düşünmek gerekir. Gerçek yaşam kısadır, ama ölümden sonra da 'yaşamak' isteyen kişinin bütün bunları önceden bilmesi, kendini ona uygun bir düzene sokması gerekir. İyi yaşamak, yüksek yerlere çıkmak, yalnızca el üstünde taşınmak istekleri yetmez 'gerçek yaşam'a. ulaşmaya... Cihad Bey'in 12 Mart'tan bir hafta öncesinde Ankara'da Kent Otel'de söylediklerini anımsıyorum. Nihat Erim gibi birkaç arkadaşı ile oturmuş, kahve içiyorlardı. Beni görünce kalktı, bir köşeye götürdü "Yakında çok değişik durumlar olacak, 'Cumhuriyet'e karşı bir tuîum içinde olanlar işbaşına geiecek, dikkatli ol, yazılarında ileri geri sözler etme" gibilerden bir öğüt verdi. Oysa ben 12 Mart öncesinde hiç de böyle duşünmüyordum. Ama sonunda CihadBey haklı çıktı. 12 Mart'ın üstünden birkaç gün geçti geçmedi gazetemiz kapatıldı, yazar arkadaşlarımız adalete verildi, gözaltına alındı. Sonra bir karşılaşmamızda "Ben sana demiştim" dedi. Bir de, yine 12 Mart öncesinde başka bir sözünü anımsıyorum. Yine bir 'onanm' beMeniyordu. 27 Mayıs benzeri bir 'onanm' eylemi... CihadBey böyle dönemlerde bakanlık yapmanın ne denli zor olduğunu söylemişti. "27 Mayıstan sonra Bakanlığımda nelerçektim bilsen" demişti. Onanm dönemlerindeki hükümetlerde görev almak gerçekten zor işti, çünkü sivil yönetimin üstünde güçler vardı. Ne var ki böyle konuşan Baban'ı, 12 Eylül'den sonra, yeni bir 'onanm' döneminin Kültür Bakanı otarak gördük. Hep istedim, bir karşılaşttğımızda bu eski sözünü ammsatmayı, olmadı. Kültür Bakanlığı döneminde bir kez Ankara'dan telefonla aramıştı. Bakanlığı eleştiren bir yazım konusunda bilgi vermişti. Öfkelenmeden, sakin sakin konuşarak...Cihad Bey'in özelltgi buydu. Rahat, olgunca davranış... Ama Kültür Bakanlığı döneminde birçok yanlış işlere seyirci kaldı. Önceki dönemlerdeki olumlu atılımları, yaprtlan olumsuz gösteren geri kafalılara uydu. 197879'da yayınlanan kitapların depolara tıkılması onun zamanında oldu. Bir yazarın, bir gazetecinin, bir kültür adamımn yapmaması gereken bir şeydi bu... Bir deCihadBey'in 12 Mart günlerindeki yanılgılt davranışı var. 'Cumhuriyefie paytaştığımız sütundan ayrılıp gözaltındaki İlhan Selçuk'un köşesine yerleşmesi gibi. (O günlerde beni zaten bu sütundan uzaklaştırmışlardı)...Cihad Bey, İlhan'ın yerinde birkaç ay ancak kaldı, yazdıkları hiç de olgun bir yazara yakışır şeyler değildi... Neyse bütün bunlar 'tarih' oldu. Ne var ki tarih' durmadan yinelenir ülkemizde... Böyle durumlar, başkalaıına ders olmalı. Cihad Baban'ın ölümüne üzuldüm. Konuşacaklanmız vardı, konuşamadık. Onun o babacan, sessiz, sakin halleri, konuşmaları gözümün önünde. Birkaç da kitabı var, ki içlerinde en ikjinci "Potitika Galerisi"d\r... Yazdıkça, yeni yeni anılar da üşüşüyor. Ama her anı yazılmaz, söylenmez. Kendimiz içindir bu türiü anılar. Türk basınına, ailesine, dostlartna başsağlığı dilerim. Mahallemizin suyu neden akmıyor? İstanbul koca bir şehirdir. Küçük bir ülkedir desek de olur. Sorunlan çoktur. Biri bitmeden öteki başlar. Böyle bir şehirde, insam şasırtan en tuhaf şeyierden biri de, şehlr halkımn şehir sorunlanna karşı gösterdiği vurdumduymazhktır. Bu yüzden de sorunlar büyür de büyiir. Bu vurdumduymazlıktan olsa gerek ki, şehir hizmetlerinden sorumlu olan kişi ve kuruluşlar, sorunlann çözümü konusunda şehir halkını bilgilendirmezler. Halk sormazsa, kırk yıl geçse yöneticilerden bilgi alınmaz. Aun buna bir örnek daha: Halkalı semtinin tstasyon (Taştepe) mahallesinin sulan on günde bir akardı. Son 25 gündür hiç akmıyor. Bu mahallede oturan ailelerin geürleri az, çocukları çoktur. Bu nedenle de suya çok rnu, çok ihtiyaçlan vardır. Kendilerini işbitirici olarak tanıtan belediye yöneticilerinden cevap istiyorum. Bu nedenden mi akmıyor, yoksa mahalle halkımn sesi çıkmayınca oradan kesilen sular başka yerlere mi aktarılıyor? Bunlann hangisîyse açıklayın ki, bilelim. Sadece açıklama da yetmez. Biran önce sulanmızı akıtın ki, işbitirici olduğunuzu görelim. CEMŞİT KURBAN HA LKALI/tSTA NBUL G Geceyi beklerken r crııcıcr Açılıyor Türkiye'de ve dünyada YIUN FİLMLERİ YILIN OYUNLARI Konuları, yönetmenlerİ, oyuncuları... Mutlaka görmeniz, izlemeniz gerekenler... İthalatçılar nasıl filıtı seçiyor? Zamana Citizen'den bakın... Günboyu yelkenlerinizi kucaklayan rüzgar ' gece ba^lurken uykuya daidığında, halil • bir esıntı yalar yüzünüzü.. cıvıl cıvıl s kıpırdayan sahHi tutar kolundan. gecenize getinr.. Hatif bir şeyler içip, rahatlama zamanıdır şimdi.. Bu nefis zanıanın tadını. bu unutulmaz anıları, eşine rastlanmaz, zaril, dakik Citizen'inizle paylaşın. t'stün quartz teknolojısiyie, olağanüstü göıiinüm Citizenİe birlessin büeğimzde. y CEMAL SÜREYA ve FERİT EDGÜ Yeni mevsimin ilk sürprizi! bu sayı ve her sayı günlükleri ve yazılarıyla Milliyet Sanat Dergisi'nde Türk romanımn 10 klasiği 5. fasikül Reşat Nuri Güntekin "Yaprak Dökümü" Avcılar'da yah dairesi 152 m2 Kömür kaloriferli özel otoparklı Kayıkhaneli Çocuk yüzme havuzlu Asansörlü Lüks daire = Tel: 573 45 03 U RKtVK DKKi \MM MKHK! OCITIZEN "ZAMANI CfTIZEN GOSTERİR" 1 Ekim sayısı çıktı
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear