26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/8 HABERLER 10 Oy deniz KARADENİZ ZEYYAT SELİMOĞLU olarak kalsın. Ama şimdi Karadeniz'e yeniden açılmamn demieridir. Gemi birazdan kalkacaktır. "Gemi kalkar, sulara akar..." KARADENİZ kalkar Karadenize akar.... HAYALET GEMİ Erken uyandım. Saat alttya doğru kamaradan çıktım, orta güvertenin sonlarına doğru yurudüm. Orada, kıç tarafa yakın, geminin "açık hava" gazinosu yeralıyor. Önündeki tabureleriyle bir bar, bir kaç da masa ve koltuklan. İnsanı dipdiri eden bir hava. Taze taze Karadeniz! Denizin tazesi sabah erken saatteki deniz değil midir? Koca gemide hiç kimsecikler yok sanki. Bir hayalet gemideyim sanısına kapılıyorum. Bar bomboş, tabureler, koltuklar kimsesiz. Barın sol köşesindeki, asılı içtelefon suskun. Dışardan, uzaktan, elektronik aygıtlarla yönetilen bir gemide tek başımayım. Alt guverteye bakıyorum. Birkaç araba ahnmış guverteye. Sahipyükseldi, gemi direğinin tepesinde bir yere kondu. Aşağıdan bir ses! Madensi bir gürültu! Yüruyüp aşağı bakınca, bir gemtcinin ambar kenarını sulyenlediğini görüyorum. Merdivenden aşağı... Kolay gelsin. Sağol.... Yaşlı bir gemici. Gemicilerin kaç yaşında olduğunu kestirmek güç. Temiz hava vücutlarını diri tutarken, denizin tuzu, güneşin yalazı, rüzgânn kamçısı yüzlerini kavurur, yüz çizgilerini derinleştirir. Nereli olduğunu soruyorum. Rizeli' yim. Haıtgi tarafından? Karadereliyim. Rizeli denizci^ koca geminin Trabzon'dan İstanbuVa iki yolcuyla geldiğini söylüyor. Ünlü Sinop Cezaevi, Selçuklular zamanında silah deposu olarak kullanüırken Osmanlılar cezaevine dönüştürmüşler. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Amazonlar Giresıın Adası'nda doğup büyümüşler Karadeniz'in bir nehir gibi karanın içine doğru uzandığı Hamsaroz Körfezi. Yeşillikler ortasında durgun ve derin bir su. Ama dere değil, nehir değil, Karadeniz'in ta kendisi. Derinsu balıkçılığına da çok uygun bir yermiş bu Hamsaroz. Göremediğimiz yerlere, gerilere doğru uzanıyor. Hamidiye zırhlısı, açık denizden görülemeyen bu sığınağa girince nasıl rahatlamıştır, diye düşünüyorum. İki kara parçasının arasında duracak, uzun bir deniz parçası, sığınmak isteyen genıilere bağrını açmaya hazır, bekliyor. Temiz deniz, taze ' çiçek ve diri bitki kokusunu içimize çekiyoruz. Hamsaroz Körfezi'nin kıyısındaki bir taşa tünemiş uzun bacaklı, leyleği andıran iki garip, beyaz kuş, aşağıdan biz yukardaki yabancılara bakıyor: "Ne işiniz var bizim burada?" der gibi. Ünlü Alaeddin Camisinin önünden geçivoruz. Sinop'un ritası asılı. lngiliz Deniz Bakanlığı tarafından düzenlenip yayımlanmış. Bu deniz haritalannda yalnız dünya denizleri görülür, bir de denizlere kıyısı olan ülkelerin sadece liman kentleri. Kaptanlann rota çekmek, derinlikleri, deniz fenerlerini saptamak için yararlandıklan haritalar. Duvardaki harita Akdeniz ve Karadeniz haritası. önünde durup bizim Karadeniz limanlarını sırasıyla okurken garip bir sözcüğe rasthyorum. Batıdan doğuya doğru sıralanan limanlar şöyle sürdürülüyor: OrduKeresundaTereboli ve Ötekiler, örneğin Terabzon, Rizeh gibi. Yalnız Giresun adı çok büyük bir değişikliğe uğramış, Karadeniz'in gür ve güçlü doğası bir kentin uzağma düştü mü, o kent artık kolay kolay dile gelmiyor. Bütün büyük kentlerimizdeki gibi, mimariden yoksun bir mimarinin kolgezdiği bir bölge. Çarşı pazar, toz ve toprak! Daha gemi rıhtırna yanaşırken kıyı denizinin kirliliği yerini şaşırmış bir sanayinin habercisi oluyor. Sanayi birimleri kentlerin uzağma, kendilerine aynlmış bölgelere çekilmedikçe, İcentler çirkinleşecek, doğa güzelliklerinden yoksun kalacak, karakter özelliklerini yitirecekler. Antrepo ve depo, mağaza ve bürolar, işhanları, dükkânlar.... ticaret, doğanın büyük bîr düşmanı olsa gerek, doğayı kurutuyor, ağaçları kesiyor, çiçekleri yoluyor. Bir Karadeniz kıyısı olduğuna göre Samsun, burada da eskiden yeşillikler, ağaçlar, çiçekler ve İcuşlar vardı elbette. Artık kovulmuşlar. Yeşillikler, ağaçlar, çiçekler ve kuşlar dağlara doğru geri çekilmişler artık. Onları bulmak için yukarlara şuyor, ağzı çok kalabalık. Gezginci bir satıcıymış. Bütün Anadolu'yu dolaşarak tıp kitaplan satarmış. Bilmem ama, bu çenebazlıkla değil yalnız tıp kitaplarını, safça bulduklarına tıp fakültelerini bile satmaya kalkar gibi geldi bana. TAKA VE ÇAY Sabahın erken saatlerinde Giresun. Genebir romorkör, burnuyla bordamızdan ite ite rıhtıma yanaştırıyor. Baştan, kıçtan halatlar atılıyor. Küçük rıhtımıyla, rıhtımın tam uzerinde uzun bir lokantagazinosuyla, solda yükselen yemyeşil bir yamaçla, sağda yine yemyeşil tepeleriyle Giresun, hemen ısınılan bir ilimiz. Ne çare, çisil çisil bir yağmur yağıyor bu sabah. Sağda ötelere doğru uzanan rıhtım boyunda güzel bir yürüyüş yapılabilirdi. tstanbul adalarımn rıhtımlannı andıran bir rıhtım, boylu boyunca dizilmiş elektrik lambalarv hâlâ yanıyor. Giresun kalesi de oldukça görkemli bir görünüme sahip. Bu eski kaleler En büyük şapka kimin başında? Bu, "Ankara Notları", 9 temmuz günü yayımlanan "Cıngıldak kuramı derken" başlıklı olanı ite birlikte okunmalı, derim. Yine 9 temmuz'da çıkan, Füsun Özbilgen'in "siyasi partiler f engelli koşuda depara hazırlanıyor" başlıklı yazısı da, tam denk ' düşmüş.. Seçim yasasında çifte barajın usa getirebileceği olasılıkları vurgulamaya çalışıyordum; örneğin seçim çevresi barajı nedeniyle, bazı seçim çevrelerinin milletvekili çıkaramama olasılığı da var. Bir seçim çevresinde, genel barajı aşan siyasal partilerin aday göstermediğini, aday göstermiş olan siyasal partilerin de genel barajı aşamadıklarını düşünelim; bu durumlarda o seçim çevresi milletvekili çıkaramayacak. Çünkü o seçim çevresinde, genel barajı aşan parti yok. Bu seçim çevresinden ancak, seçim çevresi barajını aşan bağımsız adaylar miletvekili olabilirler. Bu olasılık, siyasal partilerin tüm seçim çevrelerinde seçime katılmaları ve bunlardan birinin barajı aşması halinde, ortadan kalkar. Bir şey daha var; seçim çevresi barajı, bu barajın aşılamaması halinde, siyasal partilerin aldıkları oylarla orantılı olarak milletvekili çtkarmalarını önlüyor. Genel barajı aşan bir siyasal partinin hiç milletvekili çıkaramama olasılığı bulunduğuna "Cıngıldak kuramı derken" başlıklı "Anfcara Not/an"ndadadeğinmiştim. örneğin, " a " partisi, 83 seçim çevresinin tümünde aday gösterdiği halde, seçim çevresi barajlarını aşamamış, ancak birçoğunda baraj sayısına yakın oy almıştır diyelim. Örneğin bu parti 60 seçim çevresinden ortalama 35.000, kalan 23 seçim çevresinden de toplam olarak 300.000 oy almış olsun. Ülke genelinde aldığı toplam oy sayısı (35.00x60 = 2.100.000 + 300.000 = 2.400.000) iki milyon dörtyüz bin olduğu, böylece genel barajı aştığı halde, meclise milletvekili sokamayabilecek... Örneğimizdeki siyasal parti, sınırlı sayıda seçim çevresi barajını aşarsa, aldığı oy sayısına göre, oransal olarak daha az sayıda milletvekili çıkarmış olacak. Bir seçim çevresinde, genel barajı aşan siyasal partilerin seçim çevresi barajını, seçim çevresi barajını aşan siyasal partilerin de genel barajı aşamadıklarını düşünelim: Bu halde, çevre barajını aşamayan siyasal partiye rnilletvekilliği verilmeyecek, genel barajı aşan siyasal partiler için ise yasaya göre, çevre barajı aranmayacak. 300.000 geçerli oy toplamı ve 6 milletvekili çıkaracak olan bir seçim çevresinden, "seçim çevresi barajı" 50.000 oydur. Burada seçime katılan dört siyasal partiden, genel barajı, aşan a ve b partilerinin sırasıyla 49.000 ve 36.000 oy aldıklarını, genel barajı aşamayan, ancak o çevrede güçlü olan c ve d partilerinin sırasıyla 150.000 ve 65.000 oy aldıklarını varsayalım. C ve d partileri, çok seçmenden oy aldıkları ve aldıkları oy sayısı seçim çevresi barajını aştığı halde, genel barajı geçemedikleri için milletvekili çıkaramayacaklar; buna karşılık a ve b partileri, o seçim çevresi barajını aşamadıklart halde, sırayla 4 ve 2 sandalyeyi kazanmış olacaklar. Sandalyelerin bu biçimde bölünmesiyse, kuşkusuz o seçim çevresi seçmenlerinin siyasal eğilimlerini yansıtmaktan uzak olacak... tki milletvekili çıkaran seçim çevrelerinden iki siyasal partinin milletvekili çıkarmaları yok sayılacak denli küçük bir olasılık. Başka bir deyişle, o çevrenin iki milletvekili de büyük bir olasılıkla aynı partiye mensup olacaklar. Örneğin, geçerli oy sayısı 102.000 olan ve iki milletvekili çıkaracak bir seçim çevresinden iki siyasal partinin birer milletvekili çıkarabilmeleri, seçim çevresi barajı nedeniyle, her iki partinin de, tamı tamına 51.000'er oy almaları koşuluyla olanaklı. Bu verdiğim örneğin gerçekleşme olasılığı oranı geçerli oylardan bir tanesinin bile bağımsızlara ve öbür partilere verilmemesi koşuluyla 1/102.000'dir. Bu arada, ömekteki seçim çevresinin iki milletvekilinin biri bağırnâfc.'btri siyasal partifiijlacak, ya d«Uaha büyük bir olasılıkla, iki milletvekilliğini de bir siyasal parti alacak... Elbette, bu varsayımların gerçekleşme olasılığı oranları değişik, bazılarının gerçekleşme olasılığı ise çok zayıf. Ülkemizin bugünkü siyasal yapısı tam olarak ortaya çıkmadığı, seç men egilimleri kesin belli olmadığı için, hangi varsayimin olu şabileceğini şimdiden kestinnek doğrusu güç bir iş. Ancak var sayımların gerçekleşmesi durumunda, seçim sistemi zamar zaman çoğunluk sistemine dönüşmekte. Zaman zaman seçin çevresi barajı nedeniyle, azınlıkta kalan siyasal partiler millei vekili çıkarmakta. Türkiye genelinde, sadece bir siyasal part nin barajı aşması durumunda, meclis (tek siyasal parti az ss yıda bağımsız) milletvekilinden oluşmakta. Hiçbir siyasal pa tinin genel barajı aşamadığı durumdaysa, seçim sonuçsuz ka makla. Bu da kuramsal da olsa, yasanın bazı durumları çı zümsüz bırakmasından kaynaktanmakta... Henüz örgütlenmekte olan bazı partilerin başkanlannın "t büyük biziz, biz iktidar olacağız" gibi demeçlerini görünce,! raladığım olasılıklar geliyor usuma. Okul kitaplarında, şöyle bı macalarla yanıtları vardı: En büyük şapka kimin başındadır? Başı en büyük olanın... Gemideki haritayı düzenleyen İngiliz uztnan liman adlarını saptarken bir Karadenizli denizcinin danışmanlığından yararlanmış. Ordu ile Tirebolu arasındaki limanın adını öğrenmek isteyince bizim Karadenizli Giresun yerine* "Keresıın da..."demiş. tngiliz uzman da bu sözcüğü Karadenizlinin ağzından duyduğu biçimde haritaya geçirmiş. Selçuk Sultanı Keykavus tarafından işgalinden hemen az sonra yapılmış. Güneydoğu Anadolu camilerinin stilinde olduğu söyleniyor. Sonra, yine ünlü Sinop cezaevi. Selçuklular zamanında bir silah deposu olarak kullanıhrken Osmanlılar 1877'de cezaevine dönüştürmüşler. Yüksek duvarlarla çevrili olması, her iki yanından denizle kuşatılması kaçma girişimlerini engelliyor. Bu cezaevinin boşaltılıp hükümlülerin başka bir yere taşınmaları Sinop'un turizm planında yer alıyor. Şimdi yine o kuçük, şirin çarşıdayu. Bir Karadeniz iline geİip de balıklara göz atmamak olur mu? Bir fiyat karşılaştırması yapmak istedik, ve geldik bahkçı dukkânının önüne. Umduğumuz gibi, kalkan bolluğu... Burada kalkanın kilosu dörtyüz lira, tstanbul'dakinin yarı fiyatma inmiş oluyor. Sıra sıra küçük lokantalar. Hep küçük, ama sevimli dükkânlar. Gemiye girmeden önce bir Sinop'lu ile gorüştuk. Şunu dedi: Doğma büyume îstanbullu'yum ağabey. Tek başıma kalkıp Sinop'a geldim, geliş o geliş, ayrılamadım buradan, yerleştim. Ormanın yeşili, kumun karası, sarısı, beyazı burada, insanları bozulmamış. Umalım çarpıtılan bir turizm atılımı Sinop'un ormanını, kumunu, insamnı bozmasın. Yanhş bir turizm anlayışınına kurban olacağına şimdiki sade ve sakin haliyle yaşayan bir Sinop sız arabalar. Farlan düşünceli, direksiyonları kimsesiz. Bu tertemiz havada garip bir maden kokusu var. O maden kokusunu içime çekiyorum. Hava kirliliği, çevre kirüliği gibi sözler burada anlamını tümden yitirmiş. Bu derin sessizlik ve ıssızlık birden kafamda bir çağrışıma yolaçıyor. "Ktımsalda.." filmini anımsıyoum. Hani atom bombasının radyoaktif dalgaları yanlış anımsamıyorsam San Francisco kentue yayılıp tek bir canlı bile bırakmamıştır. Kamera San Francisco sokaklarında dolaşır, bize o bomboş sokaklan, cadde kenarlarındaki bomboş arabaları, sokaklarda hafif hafif kıpırdayan gazete kağıtlarını, insanları ölüp gitmiş bir kentin bütun o iç ürperten boşluğunu, kimsesizliğini yaşatır. tşte şu sırada o anı yaşamaktayım. Derken, bir hareket, kıpırdayan bir canlı beliriverdi gözlerimin önunde: Küçücük bir kuş! Yukardan hızla inip karşımdaki barın tezgâhına kondu. Bar tezgâhını seçen bir kuş olduğuna göre, nasıl içiyordur kim bilir! Hem de sabahın bu erken saatinde başlıyorsa artık iflah olamaz. Rotasım yitirmiş, karayı bulmak umudu kalmamış bir gemide aç susuz kalmış, ölüme yakın gemiciler için bu küçücük kuş, yeniden canlanmanın, yaşama bağlanmanm bir simgesidir. Çünkü gemiye inen bir kuş yakındaki karanın habercisi demektir. Bizim sabah erkencisi kuş, birden havalanıverdi bar tezgâhmdan, f tri kıyım, bıyıklı bir adam arip bir gülüşle bakıyor iraz ötemizden. Durmadan konuşuyon, ağzı çok kalabalık. Gezginci ır satıcıymış. Bütün Anadolu'yu dolaşarak tıp kitaplan satarmış. Bilmem ama bu çenebazlıkla değil tıp kitaplarmı, safça bulduklarına tıp fakültelerinibile satmaya kalkar gibi geldi bana.. illerin görmüş geçirmişlik simgeleri gibi. Yeşil yamacın ortalanndaki uzun, san bina eski bir Rum yapısını andınyor. Daha yukarda da, geniş arahklarla iki beyaz, eski ev var. Fazla büyümemiş, ve ış merkezini fazla büyütmediği için yeşilliklerinden uzak kalmamış, özellikle fındığın yeşiliyle içli dışh olmuş bir il Giresun. Kıyı boyunca renkli takalar: Yeşil, turuncu, mavi... O takalann, Giresun'lu kızların, fındığın türküsünü duyamıyoruz ama, düşünebiliyoruz "Giresun'da takalar, kizlar finduk ayıklar". Gemi Giresun'da fazla kalmıyor. Bir iki saat sonra halatlan ahyor yeniden. Yenr varma limanımız Trabzon. Biraz ötede Doğu Karadeniz'in biricik adası Giresun Adası. Orada tek bir aile yaşıyormuş. Yunan mitolojisinde bu adanın, kadın savaşçı Amazonların doğup büyüdükleri Artesias Adası diye adı geçiyor. Kim bilir, güzel kraliçe Sinova belki de burada büyüyüp, Sinop'a buradan geçmiş bir Amazon'du. Artık Trabzona kadar kıyılardan' uzaklaşmadan seyrediyor gemimiz. Ve yine Trabzon'a kadar, daha önce sözünü ettiğim, toprakla sarmaş dolaş, toprağı tümden örtmüş gür bir bitki sergisi izliyoruz. SÜRECEK NOT: (1) Kerasun sözcüğünün Giresun'un eski adı Kerasus'tan gelme olduğunu öğrendim. Ancak " d a " takısı gemi görevlisini haklı çıkarır gibi. Rize'de dere ile biten çok ad var. Suyu bol oldugu için değil mi? Öyledur. Karadere, tyidere, afedfrsun Kalkandere! ömür bu Karadenizli'ler! Farkına varmadan nasıl da fıkra yaratıyor. Aşk ilâhı Eros hep yanıbaşlarında sanki, konuşurken onun etkisinde işte bizim yaşlı başlı gemici de. Yirmibeş yılhk gemiciyim, emekliliğime çok az kaldı. Rize'de bir evim var, bir evim de tstanbul'da Küçükyah'da. Çocukları evlendirdim, Küçükyah'da bir de kayığım var, bundan sonra yalnız balığa çıkacağım o kayıkla, başka şey yapmam. Biz bu seferi beş gün yerine ikibuçuk günde de bitirebiliriz. Ama tarifesi böyle. Yarım yolla seyrediyoruz, iskelelerde de çok duruyoruz. Bir iki kişi ya iner ya biner. Trabzon'dan İstanbuİ'a iki kişi yolcuyla geldiğimizi bilirim. Gemi bürosunun hemen yanıbaşındaki dr. "'•da bir deniz ha Keresunda'ya dönüşmüş. Oldukça garibime giden bu değişikliğip nedenini öğrenebilir miyim acaba? Gemi bürosundaki gemi görevlilerinden birine danışıp, haritadaki sözcüğü gösteriyorum. Görevli gülmeğe başladı, ve bana şöyle anlattı işin aslım: Ben de merak ettim sizin gibi, ve sorup soruşturunca şu bilgiyi aldım: Bu haritayı düzenleyen tngiliz uzman, bizim liman adlarını saptarken bir Karadenizli denizcinin danışmanlığından yarcrlannuş. Ordu ile Tirebolu arasındaki limanın adını öğrenmek isteyince, bizim. Karadenizli kendi şivesini kullanarak, Giresun yerine "Keresun da...." demiş, tngiliz uzman da bu sözcüğü Karadenizli'nin ağzından duyduğu biçimde haritaya geçirmiş. Keresunda'nın bana anlatılan öyküsü işte bu! Artık bilmem doğru, bilmem yalan (1). Samsun üzerine ne anlatılabiHr? Gerçi gezdik gezmesine, ama doğru tırmandık. Bir tepeden karşılara bakınca güneşli buğday tarlalannı, zeytin ağaçlarını gördük. Aşağıdaki derinlikler dibinde de Samsun limanıydı uzanmış yatan. Bir gecekondunun bahçesinde küçük bir çocuk yerdeki taşlarla oynuyordu. Orfeo Negro'daki küçük melez çocuğu ammsadım. O da Rio'nun tepelerinde bir gecekondu çocuğuydu, ve yukardan aşağılara bakıldı mı aşağıda Rio'ydu uzanmış yatan. Elindeki tefi şıngırdatarak çılgm bir samba oynuyordu Rio'nun tepesindeki çocuk. Ya Samsun'un tepesindeki? Tizden bir kemençe sesi duyacak olsa çılgın bir horona durur muydu acaba? Görülmesi ilginç gelecek yerler vardı elbet Samsun dolaylannda, örneğin tütüncü ilçeler vardı, Bafra vardı, ve Çarşamba ve Ladik. Ama oralara kadar uzanmak bizim düşüncemiz değildi. Gemiye dönüş yaptık kalkmamızdan birkaç saat öncesi. Bir arahk oturmuş, bulmaca çözüyorduk. Ardımızdan kalın bir ses yükseldi: Beyefendi bulmacayı çözebildiniz mi acaba? Dönüp baktım, şişmanca, iri kıyım, bıyıklı bir adam, garip bir gülüşle bakıyor biraz ötemizden. Bir şey demeğe kalmadan gelip yanımıza oturdu. Sahte bir tavrı var adamın, aşırı ve yapay bir nezaketle bir garip konuşuyor. Sanki kendisi değil de bir başkası konuşuyor ağzını her açtıkça. Yolculuklar her türden insanla karşı karşıya getirir ya insanı, bu da işte öylesi. Durmadan konu Turizm yörelerinden Dört dörtltik bir tesis: Marmaris Tatil Köyü Restaurantta, kahvede, barda çalışanlann hemen hemen hepsi Turizm Okulu mezunu veya öğrencisi pınl pınl gençler. Servis hiç aksamıyorve suratlar hep gülümsüyor. Gömlekler hergün bembeyaz, pantolonlar ütülü. Bu gençleri gördükçe insanın turizm işini becereceğimize inanası geliyor. MEHMET YAŞİN Marmaris'in 7 kilometre uzağında, çam ormanımn içinde kurulu Turizm Bankası'nın tatil köyü dört dörtlük bir tesis. Çam ağaçlarının bniminde pembe çiçekli zakkumlar. Zakkumlardan hemen sonra da pınl pınl deniz başlıyor. Odalar çatı katı görünümünde. Fazla sivrisinek olmamasına rağmen pencereler telli. Her odanın önünde balkon gibi düzlük, düzlükte ikiüç şezlong duruyor. Günün her saatinde çamlar altındaki şezlonglara uzamp serinlemek mümkün. RESTAURANT Geçtiğimiz günlerde çıkan bir yangın sonucu çatısı çöken restaurant kısmı iki katlı. Üst katta yemek yeniyor. Sadece sabah kahvaltısı "SelfService". öğle ve akşam yemeklerini garsonlar getiriyor. Mengenli başaşçının yemekleri parmakları yedirtecek kadar lezzetli. Restaurant'ın alt kısmında Amerikan bar, kahve, butik, hediyelik eşya satan bir dükkan ve bilardo salonu yer ahyor. DENtZ Sahile tahtadan şezlonglar serpiştirilmiş. Herkese yetecek kadar var. Onun için erkenden kalkıp şezlonga havlu atmaya gerek yok. Denize giriş biraz taşlık. Taşlardan sonra denizin içinde yetişen mantar türü çiçeklerin yer aldığı bölüm başlıyor. Üçdört adımdan sonra deniz yarı beli geçiyor. Su tam kıvamında. Ne çok soğuk, ne de çok ıhk. Sahilden yüz metre.kadar ileride 3 tane sal duruyor. Nefeslenip, güneşlenmek için. Bir de su topu meraklılan için saha. Iskelenin ucuna kaydırak monte edilmiş. Biraz dar olduğu için kilolu büyükler kayamıyor. Dört tane mayo değiştirme kabini ve dörder kollu 4 duş yüzenleri odalarına kadar gitme zahmetinden kurtarıyor. Plaj kısmının iki ucunda birer ÖLUM Merhum Dr. Binbaşı Hüseyin Şadi ile merhume Fatma Talât hanımın oğulları Dr. Göksel Kaynak, Yargıç Jülide Devecioğlu, Jenâl Alkıhç, Ekonomist Dr. Gökcan Alkılıç ile Nürnberg Başkonsolosluğu Maliye ve Ekonomi Müşaviri Sanran Alkılıç'ın sevgili babalan, Dr. Sabahatün Kaynak, Avukat Veli Devecioğlu, Michelle Alkılıç, Ulker Alkılıç'm kayınpederleri, Aslı, Murat, Cem ve Seda'nın can dedeleri, SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞtPAL w Hizmet ikramiyemiz ödenmed SORU: 1953 tarihinde bir bakanhk bünyesinde 1475 sayılı İş nununa tabi işçi statüsünde çahşmaya başladım. 1982 yılındı yaşlılık aylığına hak kazanarak emekli oldum. Çalıştığım işyeri ile yapüan ve 19801982 ydlannı kapsayan lu iş sözleşmesinde "1475 sayılı t$ Kanunu ve bu toplu iş sö; mesi uyannca kıdem tazminatı alarak ayrılan işçüerden, 1 dan 5 yıla kadar hizmeti olanlara 30 gün, 5 yıldan 8 yıla ki hizmeti olanlara 100 gün ve 8 yıldan fazla hizmeti olanlara gündelikleri tutannda kıdem tazminatmdan ayrı olarak hi; ikramiyesi ödenir. Hizmet ikramiyesinin hesabında ücret u runa dahil ödemeler göz önünde tutulur!' Ancak emekli t ğumda toplu iş södeşmesindeki hizmet ikramiyesi ödenmedi. vurum sonucu da "Ancak, toplu sözleşmelerle ve hizmet ak ile belirlenen sürelerle hesap edilen kıdem tazminatının yılhk tarı, 1475 sayılı İş Kanununa göre tesbit edilmiş bulunan gi asgari ücretin 30 günlük tutanmn 7,5 katmdan fazla olamaj nıtını aldım. Bu gerekçeyle hizmet ikramiyemiz ödenmedi. bakanlığa baglı bir başka işyerinde ise bu hizmet ikrami ödendi. YANIT Hizmet ikramiyelerine ilişkin Yargıtay 9. Hukuk I si'nin 25.2.1982 Tarih, 3606 Esas, 4240 Karan "(...) Hizmt leşmesinin bozulması tarihi itibariyle kıdem tazminatı, tş 1 nunun değişik 14'ncii maddesi hukmünce 7,5 katla ilgili sı maya tabidır. Mahkemece hiikttm altına alınan hizmet il yesi mahiyeti itibariyle kıdem tazminatı niteligindedir. O kıdem ve hizmet ikramiyelerinin birlikte tutart az önce ı nan sınırlamaya tabidir. (...)" ÇALIŞANLARIN Marmaris Tatil Köyünde sahile tahtadan şezlonglar serplştirilmiş, herkese yetecek kadar var. Denize giriş biraz taşlık. Amerikan bar tatilcilerin hizmetinde. Diskotek köyün diğer ucunda. Rüzgar ters esmezse müzik sesi rahatstz etmiyor. Giriş 300 lira. Hikmet Alkılıç'ın değerli eşi tlk içki bedava. 1938 Harp Okulu Mezunu Amerikan barda rakınm dublesi 300 lira. Konukların çoğu yanlannda getirdikleri içkileri, odalarm önündeki şezlonglarda yudumladıktan sonra bara gelip, (ŞADİ BABA) bir duble ile geceyi ucuza kapakaybettik. tıyorlar. Cenazesi 18 Tfemmuz 1983 Pazartesi günü Erenköy Bağdat Cadİki tenis, bir voleybol sahası desi Galip Paşa Camii'nde kıhnacak öğle namazından sonra Kavar ama oynayan fazla yok. racaahmet'teki aile kabristamna defnedilecektir. Pingpong salonu da çoğunlukAİLESİ la boş. Deniz eğlenceleri ise paralı. Deniz bisikletinin saati 600, sandalm saati 35Ö, sörf'750 lira. Ka ra bisikletinin saati ise 325 lira. Bisikleti daha çok kilolu hanım ve bey müşteriler kiıahyor. Yıldız Tunçel'in eşi; Figen, Yeşim ve Arel'in babalaMüşterilerinin üçte ikisini Aln; Lütfü "Rınçel, Hikmet önelçin ve Nimet Pekşenman ve. Avusturyah turistlerin in kardeşi, Zeynep Kamil Hastanesi dişhekimi oluşturduğu tatil köyünde günlük fiyatlar şöyle: tki kişi tam pansiyon 7 bın 950, bir kişi tam pansiyon 5 bin 500, iki kişi ya15.7.1983 Cuma günü hakkın rahmetine kavuşmuşrım pansiyon 7 bin 250 Iira. Her ilave yatak için 3 bin 25 lira alıtur. Cenazesi aynı gün Fatih Camii'nden kaldmlanıyor. rak toprağa veritecektir. Acımız büyüktür. Köyde 246 oda ve 654 yatak var. Tüm mevsim boyu odalar AİLESİ dolu. ÇALIŞANLAR Restaurantta, kahvede, barda • Kartal 2. Asliye'Hukuk HâURART çalışanlann hemen hepsi Turizm kimliğinin esas 1983/217 karaı SANAT GALERISI 1983/649 ve 27.6.1983 tarihli Ua okulu mezunu veya öğrencisi pıİ.T.Û. Tfirk Musikisl nl pınl gençler. Servis hiç aksa nı gereğince Derviş olan ismim Devlet Konservatuarı mıyor ve suratlar hep gülümsü ORHAN olarak düzeltilmiştir. Enstıüman Yapım Bölfimü yor. Gömlekler hergün bembe Duyurulur. DER VÎŞ SARICA N Öğrencllerlnin Yapıttan Sorgisl yaz, pantolonlar ütülü. Bu genç • Artvin Trafık ehliyetimi, su7 22 Temmuz 1983 leri gördükçe insanın, turizm işi bay hüviyetinü, nüfus hüviyeti11. Uluslararası istanbul Festlvali ni becereceğimize inanası geli mi zayi ettim. Hükümsüzdür. Prejnınıı yor. MUZAFFER KtZILGÜN ŞADİ ALKIUÇ'ı VEFAT Dr. HAMÎT TUNÇEL İLÂN BERGAMA ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİNDI Dosya No: 1980/489 Ferdane Öznar vs. vekilleri Av. N. Kemal Ercin tarafından n(! müdürlüğü aleyhine açılan kayıt tashihi davasının yapılan yargı masında verilen ara karan gereğince: Dahili dava edilen tstanbul Arnavutköy Kireçhane sokak altı sinema yanında ikamet eden KANtYE PEKKARA adma çıkar davetiyenin bila tebliğ geldiği zabıtaca da yapılan araştırtnada a si tesbit edilemediğinden dava dilekçesinin ilanen tebliği yapılm bu kere de gıyap kararının ilânen tebliğine karar verilmiş olma Kaniye Pekkara'nın 27.9.1983 Salı saat: 10.40'da Bergama , ye Hukuk Mahkemesinde hazır bulunması veya kendisini bir ve temsil ettirmesi aksi takdirde duruşmaların gıyabında sUrdürulı gıyap karan yerine kaim olmak üzere Uan olunur. 7.6.1983 Basm: 21152
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear