26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumhuriyet 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 3 NİSAN 1983 54 yü önce Neuchâtel Hukuk Fakülteei'ndeki öğrenciliğim sırasmda devletler hukuku hocamız Prof. BĞguelin, derslerimizde ve seminerlerde bizi devletlsr hukukunun temel ve tarihsel kaynaklanndan da sorumlu tuttuğu zaman çok yadırgamıştım. Biz Türkiye'deki hukuk oğrenimtmizde böyle bir zorunlukla karşılaşmaraıştık. «Filan antlaşmanm falan maddesi şöyledir» tümcesinin arkasmdan aktanlan o maddeyi öğrenmekle yetinirdik. Örneğim, kapitülasyonlar gibi, ülkemiz için çok önemli bir konuyu bir kitabm 78 satırlık bolümünde verilen bilgiden öğrenmiştik. Lozan Antlaşması'nın çok önemli konulardaki görüşme ve tartışmalarmı herhangi bir kaynaktan öğrenme olanağırmz yoktu; çünkü bu antlaşmanm tutana'lflan Türkçe'ye çevrilmemişti (Bu iş sevgiJi dos tum rahmetli Prof. Seha Meray'm kişisel çahşma ve çabaîarı sonunda Lozan Antlaşması'ndan ancak 50 yü sonra gerçekleşebildi). Atatürk'ün Büyük Söylev'imn, çok önem îî olan ve üçüncü cildini oluşturan BELGELER bölümü de çok ağdalı Osmanhca jmetinleri içerdiğinden, yeni kuşakların bu kaynaktan yararlamna olanağı yoktu. Cum huriyetimizin kurucusu o büyük insanın 100. doğum yılma küçük bir katkıda bulunabilmek için o belgeleri bugunkü Türkçeye çevirip 1981'de yayımladım. Çünkü bir dönemin tarihsel ve toplumsal durumunu gerektigi gibi öğrenmek için konuyu, ikin ci, üçüncü ağızlardan değil, doğrudan doğ ruya ilk V8 temel kaynaklardan araştırma gereğini, yukanda saygıyla adını andığım hocam Beguelin'den öğrenmiştim. O tarihte dünyaca ünlü devletler hukuku uzmanı, Paris Üniversitesi profesörlerinden Louis LE FUR ile bir arkadaşmm 757 sayfalık •Recueil de Textes de Droit International Public» (Devletler Hukuku'na İlişkin Metinler Derlemesi) adh yapıt, bugün b:'le yararlandığım değerli bir kaynaktır. ••• «özgürlük içinde kalkmma> bugün bizîm uyguladığımız ekonomik ilkedir. Bu ilkenin kaynağı nerededir? Bir Friedmann Teorisi'dir gldiyor. Fıkra anlatmayıpeksev mediğim haîde. güzel uydurulmuş bir tanesini şuracığa aktarmak gereğini duydum: Vaktiyle bir Arnavut köylüsü, kendi köyünde hergün kuru fasulye yemekten bıkş. fiiraz değişiklik olsun diye en yakm Özgürlük Icinde Kalkınma Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞLU kasabadakî bir aşçı dükkânına gitmiş. Okur yazar olmadığmdarı garsona yemekleri sormus ve onun saydıKları arasından, o zamana kadar hiç duymadığı «börulce» yemeğinden istemiş. Gele gele önüne küçük boyda, göbeği kara benekli kuru fasulye gelince, birden öfkelenerek altıpatlar'mı çekip önündeki tabağa çevir. miş ve «More, kılık değiştirip burada da karşıma çıktm» diyerek tabancasmm kurşunlanm börülce tabağ;na boşaltmış. «Friedmann'ın serbest piyasa eUonomîsi" denildikçe hep bu fıkra aklıma gelir. Bu ekonomi politikası 18 ve 19. yüzyılm Fizyokratlannın da katıldığı liberal ekonomi sloganı olan «Laisser faire Laisser passer» (Bırakmız yapsmlar, bırakınız geçsmier) jlkesinin uluslararası kıhga bürünmüş yeni modelidir. Öyle bir model kmantıkh ve akılcı görünümü altında, yeryüzünün ekonomik bakımdan geri kalmış üîkelerinl, sanayide ilerlemiş olan ülkelerine her zaman bağımlı durumda tutmak amacım güdüyor. Dibinde beş santim çapmda bir delik bulunan dolu bîr havuz düşününüz. Orsdan akıp giden suyu kıyıdaki lüleden aynı miktarda akıtılan su karşıladığı için, havuzun yüzeyi değişmiyor; yalnız deliğin bulunduğu yerde, basınçlı akmtı yüzünden küçük çapta bir burgaç oîuşuyor. Bu havuzun üstüne küçüklü büyüklü, sudan hafif plastik nesneler atarsanız ne olur? Küçüklerî yavaş yavaş burgaca yaklaştıkça onun çekimine kapıhp hızla dönmeye başlar ve sonunda merkezine varıp yutulur gider. Burgacm çapından büyük olan nesneler ise havuzun yüzeyinde sürekli olarak döner durur. İşte Friedmann modeli kalkınma, küçük ekonomileri yutup büyükleri yüzduren bu burgaçlı havuza benziyor. Şimdiye değin bu burgactan kurtulup ekonomik çapını büyütmüş, dış borçîardan kurtulmuş geri bir ülke anımsamıyorum ben. •*• Yazmm başında «kaynak»lardan söz etmemizin nedeni sadece Friedmann kuramımn 18 ve 19. yüzyıllardaki liberal ekomi sisteminden kaynaklandığını belirtmek değildir. O kaynağı geliştiren çok önemli bir belgeyî, yani Fransız toplumunun eski feodal sistemden yeni burjuva egemenligine geçişini saglayan büyük Fransız Devrimi ideolojisinin temel iîkelenni içeren 1789 'İnsan ve Yurttaş Hakları BildinsU nin tam metninî bir kaynak belgs olarak okurlanma sunmak istiyorum. Liberal ekonomivi destekleyen en önemli siyasal belge budur; ancak bir tek yazıya sıgmayacağı için, bugün onun BAŞLANG1Ç bolümünü, gelecek hafta da on yedı mad dtden olusan metin brtlümünü vereceğim. BAŞLANGIÇ bölümü şöyledir: •Fransız halkınm Ulusal Kurultay olarak toplanan temsilcileri, insan haklannı bilmemeyi, urtutmayı vaya hor görmeyi. kamusal felâketlerin ve hükümetlerdeki ko kuşmuşluğun teh nedeni görcek insanın doğal, devredilmez ve kutsal haklannı kamusal bir bildiri içinde belirtmeye lıarar vermiştir: Şu arnaçla ki, bu bildiri toplum yapısının bütün üyelerınin her zaman gözleri önünde bulunsun, onlara surekli olarak hak ve ödevlerini anımsatsın; Şu amaçla ki, yasama ve yürutme gücünun işlemleri, hütün siyasal kurumlarının amaçlarıyla karşılaştınlıp bu haklara daha çok saygı gösterilsin; Şu amaçla ki, bundan böyle yalınç ve karşv gelinemez ilkeler üzerine oturtultnuş bulunan yurttaş istekleri, her zaman anayasamn destegi ve kamunun mutlulugu doğrultusuna yönelmiş olsun. Sonuç olarak Ulusal Kurultay, yüce Tann'nırı karşısında ve korunması altında, insanın ve yurttaşın a$ağıdaki haklannı tanır ve ilân eder.* *•• Türkiye'de Cumhuriyet in ilanmdan hemen sonra ülkenin kalkınması içm ekonomik yöntemler araştırılmasına geçildi. Kuzey komşumuzda egemen olan marksist ekonomi ülkemiz için söz konusu oımadığından, bu arast!rmalar hep liberal ekonomi doğrulfusunda sürdürülüyordu. îlk îktisat Kongresi'nin eğilimi de bu yöndeydi. Ama hemen anlaşıldı ki, Adam Smith (1723 1790) Ricardo (1772 1823) gibi klasîk ekonomistlerin liberal ekonomi sistemiyle hızlı kalkınma olanağı yoktu, çünkü Türkiye'de anamal birikimi olmadığı gibi, sanayi devrimine ayak uydurma gücü de voktu. Bu koşullar altında. devlct destegi olmaksızın «serbest yarışma» ve «sunu ve ıslem» (arz ve talep) yasalarıyla özel girişimin beklenen ve Jstenen hızh kalkınmayı başaramıyacaşı meydarıda idi. Ülke. mizda iktisatgı gecinenlerin daha Keynes (1883 1946) ekonomisinden bile haberleri yoktu. Oysa Keynes. bır ölçüde ve faizleri avarlama yoluyla devlef.in ekonomij'î ayar iamasını kabuî ediyordu. Yanhş anlaşılmaması için hemen beliıMmolîyim ki, Keynes o?el girişimcilere karışmak ve bu alanda kısıtlama veya destekleme işlemleri yapmak biçiminde görür?ler ileri süi*mü.ş bir ıktisatç; değüdı. Temelde o da ar önce bolirttiğim moneter sistem düzenlemeleri dısında serbest piyasa ekonomisi, yani tıpkı Smit.h. Ricardo ve şımdiki Friedmann Ribi piyasa ekonomisi yanlısı îdi. Sözünü ettigim araştırma döneminde Türkiye'nin kalkınması için en uygun sistemin, «güdümlü ekonoıııi sistemi», yani d°vletin güdümünde dcsteğinde bir ekomi politikasını bonimseyen «devletçilik iîkesi» kabul edildi ve sonradan bu ilke 1924 Anayasası'na da girdi. îkînci Dünya Savaşı sırasında Türk halkımn bir çok gereksinmesi devletçilik ilkesine göre yapılan fabrlkalann ürünîer:yle karşılandı ve Türk parasınm değer gucü böyle korundu. Yarım yüzyıl önce ben İsviçre'de öğrenim görürken bir îsviçre frankı kırk kuruş idi; başka bir deyişle, bir Türk Lirası ile iki buçuk îsviçre fran kı satm almıyordu. Bugün yüz küsür Türk IJrası ile bir tek İsviçre Franhı alınabilv yor. Demek ki Türk Lirası, serbest piyasa ekonomisi bonucunda yabancı paraya oranla yarım yüzyıl içinde iki yüz elli kat değer yitirmiştir ve biz hâlâ *hür teşebhüs* sayesinde, devlet müdahalesi olmadan kalkınma düşleml içinde yaşıyoruz. AsıJ ÜZÜCM olan acı nokta da, başı sıkışan «hür teşebbüs«çülerin devlet desteğine sığınmalan oluvor. Atatürk ilkelerinden ayrumanın bizi nereye getirdiğinin somut ve acıklı örnekİPrinden biridir bu!.. Tercüman ve Taşnak Günaydın gazetesî 17 mart 1983 günlu sayısında kırmızı renldi sekiz sütunluk «sürmanşetinde» çarpıcı bir haber veriyor: « Hain içimizden çıktı.» Kimmiş bu hain? İsterseniz sorııyu yanıtlamak için gazeteyl birlikte gözden geçirellm. 17 mart 1983 günlti Günaydm'da sekir^ sütunhık manşetin altında dört sütunluk bir fotoğraf var. Fotoğrafm altında ki acıklamada şunlar yazıyor: «tşte Şellefyan, Ermenî terör örgütttnün liderJylc beraber.» Ve açıklama sürüyor: « 13 yıldır İsvicre'dn kaçak hayatı yaşayan Mıgırdıç Şellefyan «Taşnak^> adh Ermeni terör örRütünün lideıi Viktor Şayîco ve tsviçre'deki Ermeni klliselerlnin Başpapazı iîft görülüyor. Şellefyan, Ermeni terör örîütleriy^e ilişkisinin yanısıra Bulparlarîa da ilişkîdo bulunuyor. Viktor Şayko ile de sık sık buhı^arak görüşmeler yapıyor.» • Günaydın'm lıaberinin Jkincl başlığı şöyle: « Şellefyan'm Ermeni katillerle işbirliğî yaptığı tesbit edildi.» Haberi okuduğumuzda şunlan cğreniyoruz: « Mıgırdıç Şellefyan, Tiırkiye'de kazandıçı milyarlarla şimdi yurt dışında Ermeni teröristlerl besliyor. Yurt dışmda srörevli diplomatlanmıza saldırılar düzenleyen Ermenî terör Örgütlerine kimlerin maddi yardımlarda bulunduğu ortaya çıkmaya başladı. Nitekim bu örgütlerden biri olan TAŞNAK'a yıllarca Türkiye'de yaşayan Şeliefyan'ın büyük maddi yardımlarda bulunduğu anîaşıldt. Halen îsvH're'de Zürih kentinde yaşayan Yahya lleinîrel'in iş ortağı oîan Şellefyan, TAŞNAK örgıitünün şeflüğini yapan Viktor Şayko île yakm ilişkiîerde buî'mııyor. 1924 yıtmda Talat Paşa'yı Berlin'de öidüren bu örKiite Mıgırdıç Şellefyan her ay düzenli olarak büyük para veriyor.» Acaba Günaydm'da «içimizden çıkau hain» diye nitelenen Şeliefyan'ın parasal yardım yaptığı kuruluş yalnız TAŞNAK mıdrr? Daha başka kurumların temelinde Şeliefyan'ın yardımları (?) yok mudur? Vardır. Şellefyan, Tercüman pazetesinln oluşumunda önemli rol oynamış. harcmı karmı^tır; bu gazetenin «tmutemedi»dir. Şellefyan yurt u^ıc? kaçtıktan sonra yasalar gereğince hakkmda kovusturma açılmış; İstanbul 4'üncü Ticaret Mahkemesi 3.11.1970 gün ve 971/398 payılı kararlarıyla iflası önejörülmilştür. îstanbul l'inci ît'la^ Memurluğunun 971/22 sayılı dosyasında. iflas idarcsmce hazırlanan raporun 5'lnci sayfasınm S'inci maddesinde şunlar yazılıdır: « İflas îdaresinin îstihbar eyicdiğine göre, müflis Şellefyan, Tercüman gazetesine de ortaktı.» Arkadaşımız Uğur Mumcu. Mıgırdıç Şellefyan ile Kemal Ilıcak ortakli£mm aynntılarını resml belgelerle sergilemiştir. O bclpelerden bir alıntı daha yapıyorum. Ztr?at Bankası Genel Müdürlüğü Disiplin Kurulunun 10.3.1971/50 toplantı, 1971/90 dosya. 1971/65 karar tutanağmda gunlar yazılıdır: « Mıgırdıç Şeliefyan'ın mutemet sıfatıyla ithal ettiğl Tercüman Gazeteciük ve ^Tatbaacılık A.Ş.'ne ait baskı makinasmın 2 070 513,79 lira ve ardiye, gümrük v.s. masrafı 650.000 liranın da senet karşılıgı avans hesabından ödendi.ti, 1367, 1968 ve 1969 yıllannda teminata ahnan senetîcr arasmda 2.210.000, lirahk senptlerin oorclusunun Tercüman Gazetecilik A.Ş.'ne ait oîduğu, bunlardan 70 biner lirahk 4 adct senedin muamelesiz iade edildiği...» Apaçık görülüyor ki Tercüman gazetesinin harcında Günaydın gazetesinin «hain» diye sergllediğl Şeliefyan'ın usta elleri etkili rol oynamış; Ilıcak'la birlikte bn işi kotarmıştır. • Tercüman gazetesinm Atatark düşmanhğma tercüman olduğu «Atatükçülü/îün Aîf'abesi» aaii kitabımda kanıtlanmu;nr. Şıındı bu gazete Cıımhuriyet'e ve yazarlanna karşı yeniden saldırıya yeltenmektedir. Zaten böyle bir Razetenın işlevi de başka türlü olamaz. İşte ortadakı gerçek: «Vatan Haini Şellofyan»ın TAŞNAK'J.ı TERCÜMAN'a parasal destek sağlaması Dir ra^lantı mı? Yoksa tarihsel tuzağın vurgulanması mı? OKTAY AKBAL Savaşla Savaş ve Şîir (iç basın MİLLİYET KAHROLSUN SUCUKLAR.. Mehmet Barlas, 29 mart günlu yazısında «kamuoyunu oluşturan mekanizmalan saplanüh tek yanlı ve abartmah biçimde çalıştırmamahyız» diyor ve konuya ılişkLı iki örnek veriyor; Bilgisayar üretimi ve sağhğa zararlı sucuk üretimi.. Barlas, Türkiye'de 130 çeşit marka bilgisiyar üretimini eleştiren bir haberi eleştirerek «Kimbilir, haberi yazan arkadaşımız. hangi dürttiler altında konuya girmişti?» diyor ve «Bu haberin gerçeklerle, mantıkla iigisi olabilir mi sorusu, açıktadır» diye ekliyor. Barlas aynca bu konuda «pazarlamanın en doğal yöntemlerine çatmak ise çağdışıhk değil midir?» diye soruyor. Barlas'ın üeğindiği ikinci konusu ise sağhğa zararh gıda maddeleri ve özellikle eşek etinden yapılmış sucuk. «Türkiye'de yapılan bütün suçuklar eşek etinden midir?» diye soruyor Barlas ve şöyle sonluyor yazısıni: «Vatandaşm sağhğını koruyalım derken, toplumu öylesine bir sucuk düşmanhğına itiyoruz ki, sonunda, meydanlarda sucukiann halk tarafmdan yakıldığma tanık olacağız. Bir televizyon programında da kötü sucukiann arkasından, kameralarm kanserliiero kaydığma tanık olduk.. Öyleydi ki, ne Ankara' nm kirli havası, ne Tekel'in sigarası, sucuk kadar tehlikeli değildi.. Bilgisayara, videoya, sucuğa, kavurmaya ve Büîent Ersoy'a kıza kıza, 21'inci yüzyıla gidjyonız.» «Yaşadığımız atom çağında, antik çağda da ol~ duğu gibi Doğuda, Batıda, Afrika'da, Amerika'da dünyanın her yerinde yanmdaki insanlara özgün düşünmeyi öğreten, şiirdir.» 10 Arahk 1982 günü, UNESCO'nun Paris'tekl merkezinde bir 'Şiir Gecesi' düzenlemişti. Bu toplantıda konuşan Fransız yazan J.J. Lebel bu sözIeri söylüyor, sonra da şunlan ekliyordu: Dünyadaki bunalım bir anlamda şiirin hnm maddesidir. tnsanlığın geleceğini tehlikeye düşürenler duygulannı, düşüncelerini şiir yoluyla dile getirmeye çalışanlar değil, savaştan yana olanlardır. Toplumların Jzar$ı karşıya kaldıkları sorunları ve bvnlara çözüm önerilenni dile gatirmede şiir hâlâ etkinliğini koruyorsa bu, bilimsel siyasal dinsel ve idari bütün anlatım araçlanmn inanış, algılama ve anlatım sistemlerinın bugünkü dünya bunalımmı algüamaktaki yetersizliklerini ortaya feoymaktadır* Lebel UNESCO Genel Direktörü Amadou Mahtar M'Bov/'a da bu güzeî ve anlamlı geceyi dÜ7P>nîediği için şu sözlerlo teşekkür ediyor: •Savaşla savaş adh toplantıya pek çok ülkeden ozanm katılmasma olanak tanıdığı ve kaynağı ne olursa olsun mililarist saldırganlığa, felsefi ahlâkı yeğlediği için teçelzkürü borç biliyonız. Girişimimizin her ülkeden barışseverlerin savaş yanhlarına karşı hirleşmelerinde etken olacağını, şiirsel etkinligin temelini oluşturan büinçlenme ve düşünme surecini geliştirecegini umuyoruz.» Bu Şiir Gece'sine çağnh olarak katılan ve UNESCO salonunda, 'SavasJa Savaş' temasını işleyen şiirlerini okuyan dünya şairleri, tek bir amaçta. tek bir noktada birleşiyorlar: Barışın üstünlüğü, vazgeçilmezliği, savaşın ise çağdışı kötü bir saçmahk olduğu... îspanyol, Çinli. Afrikah, Fransız, Amerikan, Japon, Rus vb. ülke şairleri 'Şiir Cumhuriyeti'nin kişileri olarak dünya insanlanna sesleniyorlar: •Cennet nerde? Yoktur ki cennet Belki de bir azınlığın mülkündedir Ama bizim; yeryüzü kullannm Yüreklerimizde yanan inançtan baş* ka neyimiz var» diyor Çin şairi Ai Qing.. Şunîarı ekliyor: «Ulusla. ulus Sınıfla sınıf Dinle din Boğaz boğaza her gün Hangi gizli el Güçsüz ve cılız kılıyor bizi Ulu inançlanmızı birleştiremez miyiz Bir yanardağın patlamasında Kaldıramaz mıyız bütün dünyayı Göğe yükselen parlak bulutlar gibi Düşleri gerçeğe dönüştüre~ mez miyiz Yaratarah gerçek cenneti.» O cennet, 'banş' içinde yaşanan bir dünyadır. Açlıktan, korkudan, savaştan, ezilmişlikten uzak bir dünya... Gerçek demokrasinin, insanca bir yönetimin egemen olduğu bir dünya. UNESCO'nun 'Görüş' dergisinin Kasım 1982 tarihli sayısı 'Savaşla Savaş'a aynlmış. Şiirin, sanatın, savaşçı güçlere karşı en büyük silah olduğuna inanan UNESCO'nun Şiir Gecesi olumlu bir davranıştır. Barıştan yana olmak, insanlıktan yana olmaktır. Bunun başka bir anlamı yoktur. UNESCO Şiir Gecesi'nde konuşan îngiliz şairi Stephen Spender'in dediği gibi: •Günümüzün savaşa karşı şiiri, insanoğlunun kendi yarattığı yıkıcı güçlere karşı çaresizliğini konu almakta gelecehteki herhangi bir savaşın kahramanca, adü, arkadaşça bir yönu olamayocağım kesin bir dille vurgulamaktadır. Savas artık yıkımdan başka bir anlam taşımamaktadır. Tüm uygarlık değerlerinin hatta belki insan ırkının ve yeryüzündeki yaşamın son bulması demektir.» Şiir, insanın bekçisidir, koruyucusudur, savunucusudur. Şiir, 'Savaş'a karşı en büyük silahtır. İnsanm kendini duyması, anlaması tanımasıdır şiir... Şairîer de, dünü bugünü yarım bir anda yaşayan bir çeşit 'ermiş'lerdir. UNESCO'dan 'Görüşler' dergisinin 'Savaşla Savaş' özel sayısım tüm okurlanma öğütlerken, Amorita Pritam'ın şu küçük şiirini de sunmak isterim: •Evimin numarasını sildim bugün Oturduğum sokağın adını Her bir yolun yönünü değiştirdim Beni bulrnak için dünyanın rastgele bir yerinde rastgele bir kentin rastgele bir sokağında rastgele bir kapıyı çahn Bu ilenme, bu kutsama özgürlük neredeyse orası benim evîm.» E5 ın yapıimadık bir «yahni»sinin kaldığını belirten Bekir Coşkun «Ve sonunda 'E5 Selahattln' bu yol üzerindeki yapılann beyaza boyatılmasmı istedi» diyor ve ekliyor: «Ah bir de yol şeritleri beyazbeyaz boyansa. Trafik Işaretleri beyazbeyaz görülebilse.. Döııüş taşlan beyazbcyaz yerinde dursa.. Hava boşluğuna düşercesine çukurlara dalar sürücülerjba sürati beyazbeyaz olmasa.. Her on adımda bir insammızı beyazbeyaz kefenlere sarmasak..» Bekir Coşkun daha sonra «bütçeye 25 milyar Ura trafik cezası kesilecek diye garip bir hüküm koyan Maliye Bekanı Kafaoğlu'nun bu sefer rakamı tutturacağını» da ileri sürüyor ve yazısuıı şöyle sonluyor: «Geçenlerde Maliye Bakanı Kafaoğlu da trafik kontrolüne ya* kalandı. Polig saygılanyla birlikte ceza makbuzunu sunarken Kafaoğlu sormuşt «Hatamız ne oldu?.. Bu neyln cezası?..» «Neyin olacak, bütçedeki o garip maddenin cezasıdir olsa ol çok görüldügünden, yetki Isteniyor. îşler kötü giderse, kim sorum İu olacak? Fransa'da sosyalist parti yıprandı, büyük oy kaybma uğradı, Bizde siyasl sorumlulugu kim taşıyacak? Kafaoğlu'nu? Çev resindeki bürokratlar mı, yoksa Mülklye Mektebi ml?» HÜRRİYET MEVZUAT MÜSAİT DEĞİL... Oktay Ekşi, 30 mart günlü yazısında Tarım Bakanlığına bağlı Gıda Kontrol Genel Müdürü Fethullah Koç'u eleştiriyor ve «..nemene nesne olduğunu henüz bilmedigi Gıda Araştırma Konseyi toplantısında yaptığı konuşmaya» değinerek «Sayın Genel Müdür meğer yıllarda n berl 'yediğimiz içtiğimiz gıdalarm yüzde 4O'ı bozuktur' diyormuş ama sözünü kimseye dinletemiyormuş» diyor. Bu yüzden sözü geçen toplantıda Genel Müdürün «sorunun gıda imhası suretiyle çözümlenemeyeceğini bildirmek zorunlulugunu duymuş» olduğunu tıelirten Ekşi daha sonra şöyle diyor •Pekf ama, bütün bu Işleri yıllardan berl yapmak için can atan Genel Müdürlük daha önce neredeymlş? Bunca zamandır gıda tahlillerj yapıhyor. Elimizi hangi gıdaya atsak, ya pis ya bozuk ya hileli çıkarken Sayın Genel Müdürün 'Ey ahali, bu kadar dert edinmeyin. Biz ne güne duruyoruz?' gibisinden bir laf edip de blzlerl ferahlatmasına hiç mi ihtiyaç duymamış? Hadi Sayın Genel Müdür bu kadar gayretliydi de biz farkına varmadık diyelim. O ne biçim faaliyettir ki, devleti yönetenler dahi vukuundan haberdar değildir. (...) Hikayeye göre yüksek düzeyde bir bürokrata 'Türkiye neden kalkınamıyor?' diye sormuşlar. O da meseleleri sayın GıdaKontrol Genel Müdürümüz gibi değerlendiriyor olmalı ki, muhatabına şu cevabı vermiş* «Türkiye kalkınır, kalkınır ama, mevzuat müsait dcgil.» sa..* TERCÜMAN GÜNAYDIN E5 SELAHATTİN VE KAFAOĞLU.., Bekir Coşkun 28 mart günlü yazısında «trafik rezaleti»ne ve bu «rezalet»e ilişkin «gariplikler»e değiniyor. E5 valilik toplantısı.. E5 semineri... E5 brifingi.. derken I Nazlı Ilıcak, 29 mart günlü yazısmda «Yetki Tasansı»na deginiyor ve Maliye Bakanı Adnan Başer Kafaoğlu'nu eleştiriyor. Kafaoğlu'nun «mühendis» olduğu için Turgut Ozal'ı eleştirdiğini de anımsatan Ilıcak «Mühendis Turgut Ozal'la, maliyeci Kafaoğlu'nu mukayese ederek, mühendislik tahsilinin daha başanh bir kariyere in&anlan hazırladığım düşünenlerin sayısı giderek çoğalıyor» diyor Türkiye'nin 24 ocak kararlanndan adım adım uzaklaştığını da belirten Ilıcak yazısıni şöyle sonluyor «Turgut Ozal operasyonu ve Kafaoğlu harekatından sonra Tür kiye'de ekonomik sistem peyderpey değiştirîliyor. Her şeyden önemlisi, bu değişiklik sadece belirli bürokratlann görüşleri istikametinde oluyor. Hatta Danışma Meclisi'nin müdahalesi dahi SORUMLU KİM?.. TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASi İDARE MERKEZlNDEN Bankanıızca, 1211 sayılı kanunun verdigi yet kiye dayanılarak 4 nisan 1983 l?irihir!den ltibaren tedavüle çıkarılacak olan 50 lirahk banknotlann üzerindeki imzalar Başkan «Osman Şıklar» ve Başkan Yardıracısı «İbrahım KurU şeklinde değiştirllmiş bulunrnaktadır. Bu küpürümüz boyut, renk ve diğer niteükler İtibariyla 9 Nisan 1976 tarihinde tedavüle çıkarılmış bulunan 50 liralık banknotlann aynı olup, bu banknotlarla birlikte tedavül edecektir. Keyfiyet ilan olunur (Basm: A 7384) #,;•• THE NEW YORK TİMES NİKARAGUA'DA BERBAT BİR SAVAŞ Honduras'da üsknen karşı devrimcilerin saldınlarının Nikaragua'daki Sandinıst yonetime fazla bir zarar vermovebilocegini belirten «New York l'îrnes» gazotesi, bu saldınîardan büyük zarar gorenin Reagan yönet'mi olduğu nu belirtiyor. Yazı şdyle dovam ediyor: «Geçen hafta NPW York Times muhabiri Honduras'da bir kampta Amerikan silahlarıyla eği tim y?pan Nikaragua'Iı sürgünlere rastladı. ABü yönetimi bu konuda bir açıklama yapmaktan kaçındı. ABD'nin saldırganlara sağ ladığı dcsteğin Sand'iı.st yönetimi devirebilecek çapta oldağuna ilişkin kanıt yok. CIA'nm güdümündeki güçlerin, eskj Santîinist lider Eden Dastora ile bir iit'fak içindo olduğu da kanıHanamıyor. Ancak ne şckilde olursa clsun, böyle bir harekâta bulaşmak serbest bir diplomasidir. Bu dururnu daha da kötü yapan, NikaragUu'nın baket tiğî elrştiri'orfn gözard) edümpsidir. Kiiba ve SovyeU?rlo olan il:ş kılerin ötesinde, Sondinist yöneti ciler vaadettikîeri seçimleri yapmadılar ve muhalif demokratlan sürgüne gönderdiler. Ayrıca Uluslararası însan Haklan Örgütü, 14.500 miskito kızılderilisinin zor)a yerlerinden edildiğini belirtiyor.» ziyarete geliyor. Borç erteleme anlaşması Bignone bükümetinia karar verme serbestliğini kısıtlıyor,» STUTTGARTER ZEİTUNG FRANKFÜRTER ALLGEMEİNE ARJANTİN'DE GREVLER Federal Alman muhafazakâr «Frankfurter Allgemeine» gazetesi, Arjantin'deki büyük grevlerin Reynaldo Bignano hükümetini köşeye kıstırdığı kanısmda. Yazı özetle şöyle. «İçişleri Bakanhğı'nin verdiğl sayıîara göre hâlâ yasadışı durumdaki CGT işçi seadikalan ko» federasyonun genel grev çağınsına katılma oranı üzdr 85 oldu Son birkaç ay içinde bu gene! grev Arjantin işçi hareketinin ikinci büyük gövde gösterisi. Hükümetin grevleri yasaklaması hiçbir şey değiştirmedi. Hükümetin korkutma araçları tülıendi. înandmcılığı sîfır noktasma ulaştı. Birkaç gün içinde Uluslararası Para Fonunun IIMF) bir heyeti Alman «Stuttgarter Zeitung», Federal Alman hükvmeünin Türklerin sayısım azaltmak amacıyla tasarladığı teşvik primlerine deginıyor. Türkiye'deki büyük ışsizlik nedeniylo teşvik primlerinin çok sayıda Türkün geri dönmesi1 ni sağlayamayacağın. s&vunan gazetenin yorumu şöyle devarn ediyor: «Teşvik primleri başanya ulaşmazsa Kohl hükümeti içişleri Bakanı Zimmermann'm önerdi ği, Almanya'ya girüj yapacak Türk çocuklanna 6 yaş sınırının getirilmesi önlemine başvuracak O zaman Hür Demokı atların yabancılar sorunu konusunda da liberal anlayışlarını ssvunup savunmayacağı sorusunu kendilerine sorması gerekecek. Gerçi zaten liberal anlayışîarı i\ çok başka alanlarda gösterilmeliydiler.» ALMANYA'DAKİ TÜRKLER TÜRKÎYE MUHASEBE UZMANLARI DERNEĞİ MESLEK TOPLAMTfSI (VERGİ AFFÎ VE ŞERVET BEYANNAMESİNİN DEĞîŞTîRİLMESİ) Konusu 7 Nisan 1983 Perşembe günü saat 14.00* de Galatasaray İstiklâl Cad. ODAKULE İŞ MERKEZÎ Büyük Konferans Salonu'nda sunulup tartışılacaktır. KONUŞMACILAR: MASUM TÜRKER Dernek îkinci Başkaru ERCÜMENT ÜıMVER Dernek Genel Sekreteri Bu toplantımız herkese açık olup ÜCRETSÎZ'dir. BIIGI ÎÇtN TÜRKİYE MUHASEBE UZMANLARI DERNEĞİ TELEFON: 48 42 27 . 47 48 18
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear