Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cumhuriyet 8 12 OCAK 1983 Belediyeye ardı ardma emîrler geliyor evîn yıktırılması için GAZİPASA... Fikret OTYAM Mustafa EKMEKÇİ BIZIM su Savci: Ben ne yapayım, emir yüksek yerden Taze baklayı çok seviyor Gazipaşahlar, keza Ülübü dedikleri böğrülceyi tencere tencere kaynatıp yemekten sonra özellikle yiyorlar ki adı Sıyırtmaçtır! Bir başka sevdikleri de kışm dağ köylerinde kan balla karıştırıp yedikleri Karlambaç. 3«Peki sayın savcı, bir ay önce aynı konuda takipsizlik karaıım veren siz değil miydiniz?» «Evet, ama ben ne yapayım emir yiiksek yerden, çok bafkı var, zorunluyum buna>dır yanıtı!. Bir kâğıt uzatıyor, Kültür Bakanı Tev fik Koraltan imzalı, imzanm üzerinde bir de aynı adı ve soyadı taşıyan lastik damgalı! Savcıya gerçekten baskı yapan ifadelerle dolu, dava açin evi yıkın gibilerine! Nereden baksan yasa dışı! Suçu yükümlenmiyorum ve bir hafta sonra da dava açılıyor. Öte yandan Valilikten Kaymakamlığa, Belediyeye ard' ardına yazılı emirler, evin yıktınlması için, ama hjçbirisi şu yasanın şu mad dcs' uyannca denilmeden!. Ankara'da ise, bazı çanklı milletvekilleri Bütçe görüşmelerinde. sadece buişle uğraşıyor. sözlü sözsüz sorular biıbirini izliyor ve Bakan. Kültür Bakanhğı Bütçe gorüşmelerinde açıklıyon Kör Agop'tan Doğramacı'ya... Pazar sabahı erken, Vedat Dalokay telefon ctti: Ekmekçi, sana bir önerim var; haydi hamama Haydaaaat Bu da nereden çıktı şimdi? Yav, bizde sular akmıyor! Haydi gidelim. Menekçe Sokakta bir hanıam biliyorum. Gider, oradan pamuk gibi çıkarız ikimlz de. Vallahi güzei olur ama, lşe gideceğim... Bir saat sonra gidersln, hanl, Orhan Velitıin kömürcünün hamam rüyası var ya, öyle pırıl pırü oluraz! Kab kab kah... Gribe yakaiandım, bildiğın gibi değil. Gerçekten gitmek isterdim. Başka bir zsman gideriz... Hamamdan nasıl pambuk gibi çıkacağımı biliyordum Çocukluğumda anam yıkar, «kumür çuvalun! pamuk gibi oldun'.» derdi. Sonra sonra babam yıkadı. Gözüme sabun kaçınca ağlardım. Babam: Dur bakayım, derdi, dışarıda bir çocuk ağhyor galiba! sus da dinle! Ağlamayı keser, dışarıda eğlayan çocuğun sesini duymaya çalışırdım. Ağlamayayım dlye, söyletirlerdi: Dışarıda bir çocuk ağlaaar, anasının oğlu ağlaaar. Dışarıda ağlayan çocuğun sesinin yanküan içinde, pamuk gibi olurdum! Üç gündür griptim. Gittiğim resim sergilerinin de, kokteyllerin de tadını çıkaramadım. Vakko'da Şaktr Eczacıoaşı'nın fotoğraf sergisi görmeye değer. Sergiue Ozaıı Sağdıç, bol bol fotoğrat çektl. Turan Erol muydu, söyleyen: tyi fotoğraf, ressamın dostudur. dedi. Ozan karşınk verdi: lyi resim de fotoğrafların dostudur. Sergide, ftkralar da dinliyorum: Şaikir Eczacıbası' yla, Sabahattin Eyüboğlu iyi dostiarmi". Eyüboğlu, bir gtln Eczacıbaşı'ya demiş ki: l * " Eczacıbaşı, bu aksam KSr Agep'tan rlcs et, ka müşteri almasın. Köy Enstitfilü arkadaşlarla, onun meyhanesinde içip konuşacağız... Şakir Eczacıbaşı, Kör Agop'a söylemis, o da «olur» demiş, buyursunlart Akşam olunca gitmişler, Kumkapı'da Kör Agop'un meyhanesine. Bakmışlar ki birkaç kişi, bir masada oturmaktadır. Köy Enstitülülerden birl: Hanl, demiş kunse olmayacaktı? Müşteri alnuçsv na buraya. Kör Agovr. Onlar sizi ügilendirmez, siz keyttaize batanî demiş. Oturup içmeye başlamışlar. Bir süre geçtiKten sonra, Kör Agop, komşu masada oturanlarla, yenl gelenleri tanıştırmış: Bakın, demiş, bu Sabahattin Eyüboğlu, bu Şakir Eczacıbaşı, bunlar Köy Enstitülü öğretmenler... eklsmiş; Bu masada oturan arkadaşlar da sivil polisler. Kör Agop'un meyhanesine bir kez gitmiştim, Yenl Ortam'dayken. Kemal Bisalman götürmüştü. Bir îstanbul uğrağında, Nadir Nadi'yle Kumkapı'ya gittik, ama o Kör Agop'un meyhanesi değildi. Başkaydı samyorum ...AU Sirmen'le gittiğimiz de Minas'tı. O da Kumkapı da.. Son sıralarda Kör Agop, Avrupa'ya bir yakuum görmeye gidecekmiş. Şakir Eczacıbaşj sormuş: Avrupa'ya neler götürüyorsun bakaum? Ne götüreceğim, demiş Agop, iki büyük sise yenl rakı, iki şişe su, biraz da Ueyaz peynir! Gazetelerde okudum, öyküsünü anlatıp durdugum Kör Agop ölmüş, ondan ne anılar kalmışUr kim bilir? Atilla Dorsay'ı huylandırmamak için, gittiğim yerlerde neler yiyip içtigimden söz etmiyorum. O, onun köşesinin konusu... Ferda Bey, telefon etmişti: Ekmekçi, TRT'nin arkasında yenl bir îskender kebapçısı açılıyor. Bugun açüışı var akşama dek sürecek; haydi birllkte gidelim. Gidemedim. Ferda Beyle başka zaman gideceğiz. Ertöz Suiçmez'in hamsili pilav çagnsına dayanamayıp gittim. Teoman Erel de dayanamanuş. Ertöz telefonda demişti: Geç kalmayın, hamstli pUav beklemez! Irak Elçiliği'ndeld kokteylde, Doğramacı'yl*. konuşuyonır. Bir şey ögrenmek istediğin zaman, doğruca aç telefonu bana sor, ben sana doğrusunu söyleriml Ne demek istiyor acaba? YÖK, kapatılan AP'nin genel merkezinde çalışıyordu. Onu baska yere taşımaya karar vermiş Doğramacı... Nereye taşıyacaksınızT Söylememl Yarundakilere, akrabalığuun Mithat Fasa'ya dek dayandıgım söylüyor... Eeee, dlye düşünüyorum, o zaman Doğramacı'yla gfiç başa çılalır... Duıup dururken: Gel seni bir öpeyim Ekmekçi, diyor. Haydaaaa. Doğramacı'yı yıllardır tanıyorum; 1973 yümda «Yankı»ya kapak olmuştu. 5 kasım 1973 sayılı «Vankın da Doğramacı ile ilgili olarak şöyle deniyor: «... Meşru taalivetlerin sadece kauplaşmış usuller İçinde cereyan edebileceği fikrine tutumuyla karşı çıkan ve «olmaz» denilenleri kendine tıas tkna metodlanyla gerçekleştiren thsan Doğramacı'ya finiversite camlasında muhallf olan az değildi. «DiktatördUr» diyenler de vardır. Ama kimse çıkıp Uoğramacı'nu bfitfin çabalanndan ne kendine ne de yakınlanna herhangi bir menfaat sağladıgını ileri sürmemektedir. Zaman zaman ortaya atılan tepeden inme başbakanlığa getlrileceğl söylentUerine rağmen Doğramacı'nm siyasl hayata atüa. cağına yakmlarından inanan yoktur. Irak'ın 1942 baskilı «Kim Kimdir?» MUbına gBre, 4. Murat zamamnda Sultan ıle birlikte Irak'a gelnıiş ve orada yerleşmiş Doğramacızade Karamehmet allcsinden gclen 58 yaşındakl (şimdi 68) Profesör Ih3an Uoğramacı şfiphesiz Türkiye'nin en Uginç sünalanndan birldlr.» Dergide thsan Doğramacı'nın 1969'da Şili'de o zamankl Cumhurbaşkanı Frei ve General Pinochet ile çektlmiş fotoğraflan da var. (Yankı, sayı 136, sayta 20, 21, 22). Zeytin ağacı bol, ilk yü gelen onsekiz kilo zeytini, Fılız tarifi üzre işleme koyu yor, suyunu değiştir, taşı bas tır derken yeşilli karah zeytmler giderek kararıyor, gelene gidene naylon torbalar içüıde zeytin armağan ediyo raz arabalannın bagajlarına bahçede ne varsa o sıralar, tıkış tıkış dolduruyoruz ki pek keyifli bir iş.. Sonra crmağan zeytinlerden utanıp VP usanıp kilosunu elli kurugtan alıyoruz. kilo başma bir lira tuz parası ekleyince b'r kilo zeytin bize 51 liraya maîoîuyor. rakçılarında bir faaliyettir gidiyor. azipaşa'nın üç tepesine çıkarsanız gün batarken ya da doğarken, cam seraların, nayion seraların alev alev nasıl parıldadığmı keyifle gözlersiniz, Gazipasa bir bakıma Serakent'tir ya da Muzistan. Muz bahçelerinin arasmdaki yollardan geçerken, maymunların sanki hop, diye atlayacağıni bekler durursunuz, muz bahçeleri bir başka alemdir. Ve muz, 1945 1946 yıllarında ilkönce Kaladran'da ekilmeye başlandı. Gazipasa' da, doğa uyduğundan ve bol para getirdiğinden kısa sürede dağ taş, bayır çukur, muzluk kesilmiştir, ben saymadım ama sayan ilgililere göre 295.000 yalak vardır, bir yalakta çoğunluk iki ağaç olduğuna göre, 590 bin ağaç varsayıhyor. Bu yıl 11.800 ton ürün bekleniyor. 1982 kasım ayında pat diye patlayan akıl almaz fırtınada ilgililer 150 milyon lira zarar saptadılar. Öyle bir fırtına ki, milletin muzunu yerle bir eden. bizim arabanın açık antenini ortadan kırıp bize de 1.600 lira zarar açan bir esinti! G kadar fire veriyormuş.i ^** Şimdi ben, dört beş yüdı* muzu, muzculuğu öğrendim, zahmetini, çilesini parasal, bedensel, hepsine tanık oldum, oiuyorum, bana kısaca şunu şöyle, bunun kaymağını kim yiyor, kazıgını kim yiyor. bana bu gerek. Sen aalat..» 0 0i Muzun öyküsü ^ Kurbağa ve ördek arası bir yaratığız ^ Otuz yüın alınteri î l !> ' ffi iz Bakanhk olarak gereken berşeyi yaptık. Adı geçen kişi geçenlerde bana bu ça tı sltında (ulan ben deli mi yim otuz yılımın alın terini tarihî yere dökecek. yasalara &aygılıyım) dedi, valilere kaymakamlara gerekli emir ler verilmiş, hakkında dava du açılmıştır.» Üç yargıç, iki üç savcı değişti, biz taşındıktan dokuz ay sonra bulundugumuz böl* ge birinci sınıf ören. sahasi ilan edildi, öteleri iki ve üç vo ev yapımı yasak ve ekim yasak ve dikim yasak! Elleri böğürlerlnde kalan aralarında bazı çankh milletvekillerlnin de yakmları olan uzsk komşular akın akin ge liyorlar eve. çarşıda yolumu kcsip. «Baba napcağız, geçimimİ7 bu, ne ekebiliyoruz ne dikebiliyoruz, sen bilirsin çaresini, aman bir çare» diye yakınıyorlar. «Sizi kün astüme saldıysa ona gidin o bulsun çaresini» diyorum ne ki içim elvermiyor «Sayın Başbakan»a, bu işten en çok kendi partidaglannın zarar gordügünü uzun bir telgrafla fcildiriyorum, gün geliyor «Sayın Başbakan»ın olanlardan «fevkalâde» üzüldügünü. ilgililere «bu soytarüıklara son •verilmesini» emrettığini öğreniyorum, nitekim yeai ay sonra ikinci va üçüncü dereceli ören. sahalannda ekime izin cısıyor VP iki buçuk yıl sonra ak!anıyorum. Ve bir zıpınn aklına uyup beni şikâyet eden)er artık «can ciğer dostumdur, bakışlanyla özur dıiıycr uzaktakl komşular rım. B e ilk kış.. Burada kış, ardı ardına yağan yağmurlardır, bir seferinde aralıklarla 33 gün yağmur yağıyor ve benim de elimin emeği geçen ve tarifim üzerine Bilos'lularin döşediği kiremitlerdea sular eve akmaya baş byor, artık insan, kurbağa ve ördek arası bir yaratığız, yağmur sularını biriktiriyoru7. arabanın aküsü, ütü ve fotograf filimlerin yıkanması için! Delicay kuduruyor, tepeye çıkıp selin nasıl indiğini gözlüyoruz ve ilçenin dört sandalını sel suları çay dan alıp kudurgan denizin dibine indiriyor, balıkçılann olieri böğürlerinde kalıyor. Barmak olmadıgı için bahkçjlık gelişmemiş, tutulan baliklar Alanya'ya götürülüyor, ol nedenle denize yüz otuz metre uzaklıktaki evinü24e balık az yeniliyor, bi V ZLTI balık takımlan da Deliçay tarafmdan bir diyan guıbete salınıyor, balıkçılığınjjz da böylece noktalanı>or, ama çaym Kefal'lerinin tadma diyecek yok. serpme ağ ile nefsimizi körletiyoruz Kışm pek soba yakılmıyor, akşamdan akşama sobalar. ocaklar şöyle bir tüttürülüyor, muz ve sebze sandıklan sapan hızarcılardan gelip geçerken çuvallara doldurup arabanın arkasına attığımız tahta parçalan için «Baba, ayıptır, bunlardan para aünmnz» diyorlar, buna karşm bir traktör naylonu ağaç ar tıklan ısrar edince, bize ikibin liraya geliyor ki. yani kı« boyu ısınmak pahalıya geliyoı üç ayda iki bin lira!. Kışıböyle uğurluyoruz aatlerce ya da dakikalarca yağan yağmurdan son/*. sanki bu kadar su bırak maktan utanan doğa ve yaraaan. ardmdan güneşi patlalıyor. o zaman da yaz gelmiş gibi oluyor ve kışı böyle uğurluyoruz. Bir saat yag mur kış, bir saat güneş yaz, yani kışı böyle gelip geçiyor vfr şubat ortalannda doğü çıldınyor, yaban nergisleri sümbülleri patlıyor. ortaljk giderek yeşile kesiliyor, yedi kat Toros'ların ardmdan güneş daha bir sevecen çıkıycr, mehtaph geceler da ha bir aydmlık oluyor, kuşlar daha bir yaşamah ötmeye başbyor ve Gazipasa top S Cumhuriyet 1333 1383 12 OCAK 1933 da Ski kupa yapttımıştır. Cumhuriyet kupalan havanın müsait oldugu bir günde merasimle takımlara verilecektir. Milli müze ANKARA U (Telefon)la Maaril Vekaleti Ankara'da bir milli müze, Wr akademi, bir milli kütüphans toinası yaptıracaktır. Bunun için icap eden para, hususi idarelerin varidatından ayrılan hlsseler bakiyesinden temin edilecektir. Buna dair layiha Maarif ve Dahiliye encümenlerince kabul edilecektir. Kanunun Meclisin tatillnden önoa çıkması mukarrerdlr. # Birinci mevki Izmir halkı ne trenlerde, ne tramvaylarda blrinci mevki vagonlara rağbet etmemektedir. Hali ve vakti yerinde olaı> lar bile ikinciye binmekte ve birinci mevki arabalar boş gidip gelmektedir. Halk nakliyat şirketlerine müracaat ederek bunlann kaldırılmasmı istemişlerdir. # Irak'ta kargaşalıklar Beyrut'tan verllen malumata göre Irak'ın Barzan havalisinde gene kargaşalıklar olmuştur. Barzan kabilesine menBup kuvvetli bir çete Serkesar mıntıkasına tecavüz etmiş ve Irak müfrezelerüe aralannda çiddetli bir müsademe vukubulmuştur. HükUmet hadise mahalltne kuvvet göndermiştir. ;qünün ilanları) # Moda teşçir edilecek îstanbul'un tsşçirine ehemmiyetle çahşılmaktadır. Dikilecek ağaçlan haarlamak Uzere Kâğıthane'de elli dönümlük bir arazi satm alınmıştır. Burada fidan yetiştirilecektir. Şimdiden Moda'mn tamamile teşçiri takarrür etmiştir. Yaıunda bir kag bin fidan buralardaki çıplak araziye dikilecektir. Muallimlere tekaüt maaşı ANKARA U Mecliste Maarif ve Dahiliye encumenleri toplanarak hususi idarelerden maaş alan ilk tedrisat muallimlerine diğer devlet memurlan gibi tekaüt maaşı verilmesi hakkındaki layihayı müzakere ve tasvip etmiştir. 10 binden fazla ilk tedrlsat hocasının istikbalinl bu surette temlnat altma alan layiha muallimlerimizi çok sevindirecektir. 0 Tavuklar çoktan geçtiler yumurtaya e elimizle diktiğimiz şeftali, erik, kayısı, yeni dünya, asma ilk ürünlerini veriyor ve koca ağaçta bir kayısı, tek.. Filiz'le bölüşüyoruz tadına diyecek yok. Ve ta\uk'ar çoktan geçtiler yumurtaya, yıhn onbir ayında yvmurtayı eksik etmiyorlar, toiTinlanma Ankara'ya salıyorum muzdu, çeftaliydi, sebzeydi ve baklalar boy veriyor, enginarlar dördüncü Murat'ın gürzüne dönüyor. Gciip gidenler «Baba» diyorıar, «Kalenin baklası, nohutu. fasulyesi çok pişek oIur, tadı da fel&kettir». Gerçekten öyle, bir iki saat ıslai.ına yetiyor ve hemen piŞiyor. Sütün litresi ki onbeş lira para&inı vermek çok zor, zira almamakta direniyorlar yine do zorluyoruz, bes litre den bit kilo peynir yapıyor Fıiız. gelenler eli boş gelmedi^ndtn süthaneye dönüyor ov, süzme yogurt yapıp asıyoruz bahçeye. Taze haklayı çok seviyor Gszîpaşa'hlşır. keza Ülübü dPdikîeri böğrülceyi. Tencere lencere kaynatıp yemekten sonra özellikle yiyorlar ki adı Sıyırtmaçtır! Bir başka sevdikleri de kışm dağ köylerinde kan. balla kanştırıp yedikleri Karlamhaç. Bunu pekmezle da yapıyorlar. # Hasan sürmesi Avrupa'da birinciUği vo en büyük mü kâfatı kazanan Hasan Sürmesile stlslenen gözlerin cazibesine dayanılmaz. DUnyanın en sıhhi, en mükemmel, en latit sUrmesidir. Nebatattan tnüstahzar bir harikai sanat olup gözlere sihri füsun verir. Kirpikleri uzatır ve kuvvetlendirir. Çapak yapmasına mani olur. Her kadın için zaruri ve edebi bir iiıtiyaçtır. Avrupa*nın terkibi meçhul ve madetıl sürmelerinden sakınınıa. Sürmedanlığı İle beraber 20, lüks ve büyük 30 kuruştur. Hasan Ecza Dsposu. V # Cumhuriyet kupaları Gazetemiz taratından gayrimüttefik kulüpler arasında tertip edilen lutbol turnuva maçlannda Karagümruk birlncl, Pe ra takıraı ikinci olmuştur. Turnuva şampiyonuna ve Höndsine verilmek üzare gazetemiz sureti mahsusa enginin, kimi yerde orta hallisinin, hatta ve hatta kimi kimi yerde fakirinin yiyip muz nefsini körlettiği muz'un, midelere nereden gelip indiğine bakalım mı biyol? Bak şlmdi Turan, tstersen işe toprağından başlayaIııa..» «Başlayalım baba,» •Diyelim ki, yok ya, var sayalım, benim beşyüz metrekare bir yerim var, düzlük, buraya muzluk yapacagım, yani yarım dönüm, ne kadar yalak açıh r yarım dönüme?» «Otuz yalak açılır, normalinden iki ağaç konur, iyi bakabileceksen üç de konabilir, diyelim altmış fide, sek sen ağaç...» «Yani, diyelim kasım ayının onbeşinde bana kaç bin liraya çıkar böyle bir muzluk?» «Baba, bir kere istedlği ka dar düz olsun toprak, orada devirme yapmak gerekir, en azından seksen santim, yani toprağm altı üstüne gelecek, tüm taşlar ayıklanacak. Dozer de soksan, illa tnsan eli değecek, bugün yevmiye 1200 lira, rahat üç, dört yüz bin lira devirmeye gider, biliyorsun fide için para pek geçmez, herkes blrbirinden alır, ama bazı satanlar var, yüz ikiyüz liraya tanesi. Muz fidesini diktikten, muzunu alıncaya kadar geçen süre içinde bu otuz, otuzbeş yalaga iki kam yon yani seksen. doksan bin lira da koyun gübresi gerekir, hatta yüzbin. Suya gelince eğer su basacak motor kiralıksa, saatini ikiyüz üçyüzden aşağı sulamazlar, diyelim bu da üç bin lira tutar..» «Diyelim muzum oldu, bah çede ağaçta satmayıp tüccara, İstanbul'a hale göndereceğim, sandığa kendim ko yacağım, buradan başlayalım masraflara, diyelim san dık kaç para?» «Sandığın bugünkü fiyatı ikiyüzyirmi lira, şöyle diyelim, bunun sarma kâğıdı var. çakmaya çivisl var, ortalama kilo başma elli lira biner, masraf yani yüzde yirmi masraftır, bir sandık, muzuna göre yirmibeş ile otuzbeş kilo arasmdadır, faz la sıkıştırmadan kapatırsan yirmisekiz, otuz kilodur, bir sandığa kim ne derss desin iyi bir bahçeden bir dal. bir çeyrek girer. diyelim ki bir bahçede elli tane dal varsa bunun iki tanesinden bir dalmdan iki sandık olur.» «Yani ben bunu yeşll gön deriyorum, nakliyeye ne verece^im yani bir sandığına?» «Geçen sene ikiyüz liraydı (1981) bu sene zannediyorum ya ikiyüz onbeş ya da ikiyüz yirml» «Yanl şimdi tstanbul haline gittl, yeşil, oradak! komisyoncuların dediklerine göre beklemede iki üç kilo Z «Şöyle diyelim, senuı, artıklarını sobada yaktığın muz sandığının bir tanesi tahminen sekiz kilo, dokuz kilo civarındadır, bunu Istanbul'da boş kap olarak on onbir kilo düşürüyoılar, yani iki üç kilo muz buradan gidiyor üreticıden, ikinci bir Şik; üretici bunu biliyor, diyelim sandık ikiyüz liraysa diyor ki, bana ikiyüz yirmibeş lira sandık, bana onüç kiloluk sandık yap diyor istanbul'a satılırken onüç kilo daralık bir sandık onbir kilo düşülüyor bu nedenle iki kilo, alan kesime gidiyor, fakat alan kesım buna boş verıyor zaten bunlar ya manav ya da tablacılar, seyyarlar bunlar getirip dara farklarını alıyor ve kayıp ları olmuyor. Üreticinin asıl kaybı maliyetın fazlalığından, diyelim ki otuz kilo konacak bi sandık oniki kilo, bunu altı kiloluk bir sandık da taşır, diyelim ki üç yüz kilo sandık atacak bir kamyon, yani üçbin ikiyüz kilo boş kereste götürüyor!.. Başta en büyük zarar orman larımıza, vah ki vah!.. Ikincisi üçyüz sandık atacağına ıaoo kilo l'azla mal göturür o zaman naklıye fiyatı düşecektir, yani kereste yerıne muz taşıyacak, şimdi bunun tersi oluyor, üretici aleyhine başta. Gelelim kağıda, bir kilo kâğıt üç sandığa yetiyor, ardiyelerde tertibatlar zayıf oldugu ıçın yani kalorifer, bu nedenle kâğıt çok gidiyor. yani üçyüz lira kâğıt heder oluyor. az sarsak herkese kâr, ardiye düzenli ise bir kilo kâğıtla beş altı sandık paketlenir. Toptancılar ardiye tutmuş, nasıl bir ardiyedır, üretici bunu bümiyor, bildiği, faturalar geldiği zaman külliyetli bir ardiye masrafını görüyor rakam olarak, fatura diyor ki, ardiye masrafı. taşıma, posta, komisyon yüzde 5 stopaj yazıyor, adam ardiyeyi tutuyor diyelim 1500 sandıklık, ama bu adama onbin sandık gidiyor, ama adam bunu 1500 sandık hesabıyla ar diye masrafı yazıyor sana, anlatabildim mi baba? Üstelik satan adam muzun yüzünü bile görmüyor. sadece karpitlemesi sırasmda Ilgileniyor, yani ihtiyaç oldugu zâ man yeşil muzun sarartılması için ki bu da karpit yakılarak sağlanıyor böylece o ' luyor ilgisi. Satan adam muzun yüzünü görmez 0 iliyorsun burada Ha valar iyi, malı sarI dın, kamyon yola çıktı. diyelim Ayon' da don var, eğer kamyon bi raz dursa muz hemen donar, ama hareket sırasmda etkilenmez, malı donan üreticinin hiçbir güvenliği yoktur, mal dondu mu gitti bir yıhn emeği, parası. sigortası yok, bir de îstanbul'un lodosu. lodos oldugu zaman, ardiyedeki tüm mallar karpit yemeden hemen oluyor ve hemen piyasaya dökülüyor, böylelikle fiyat duşüyor..» «Peki, muzu nasıl ucuza yesinler, var mı bunun bir yolu. zira kilosu üçyüz elli. dörtyüz elli lira malına v« semtine göre, cam çeken nasıl ucuza sağlayabilir bunu?«Muz yiyecek üç bes aîle bir araya gelsin baba. bir sandık alsınlar halden. bölüşsünler aralarında. Çok ucuza gelir, hatta seyyar satıcılar gibi pazarlık götürür, diyelim toptan ikiyüz lira, hayir ben yüzseksen vereceğim dersin, pazarlıkla alırsm. Bir sorun da seyyarlann sorunu. tüketiciyi kavuran.» Malı donan üreticinin güvenliği yok ~ YARIN: Çekirdeksiz nar... TARIHTE BUGUN Ç 192O'D£ MECUS, MEBUSANAÇILM$T1. OSMMILI OEVLEJİNİN SON KAeCUSİ/lSTAHBUL RfJDIK U'OAKI BİNASINDA TüPLANA&K MU&TAFA KEMAL VEARMCAŞLARlNIN SİVAS KON6RBSİ KARABLARIHA PARALEL OLARAK *Mİ£AK/ MİLLİ 'APLI BEL6Frİ İM. ZAlAMIŞLARDl. (26 OCAK 132Ö) BU BeL6£PEf 6MAPDEDe TANIN BÛruNUIĞÜ, BO6AZLARlN GÜVENÜĞlfAZINU:' HAKLA RlNIN KuRUNMASl, HALK OYUNA BA$VURULMASI VE BA6/A4. SlZUĞIN SA6L4NMASI VARDI... SON OSMAAILf MECLİS/NİN TEK OLUMLU KAMRIOA BUYOU... 12 Ocak J MümtgzArıkan j CHRISTIE I3?6 'DA ÜNLU CİNAYET ROMANLARl YAZARlAGAT. HA CHRISriEOLDÛ İNGİL\ TERE KRALlÇESINİN'uAMİ' ' ÜHVANI VERDİĞİ yA 1891 '£>£ DOĞMUÇTU. ORTA KITAP YAZ' MAYA 8A$LAYAN CHRJSnE}, POLİSİYE ROMANLARIYLA' BAŞARI KA2Ah'DI. TIRLARIMA DEK QÖZUMUN\ ' TAUMİN SDİLEMl'YECEĞİ KİTAPLARYA2DI £SE/?LE Rİ FÎLMLERE KOIU OLDUİ "FARE KAPANI"ADLI PîYESı'İSEEM UZUKiSÜRE SAMMEtEMEN OYUNDUİZ. *AÇILAN MBCLİS