23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 NİSAN 1982 Osmanlı tanhı boyunca duzyazının gelışme evrelerınden soz edemeyecegırn: Bu kadar genış bır zaman dılimınde olup bıtenler, bu rada kısacık bır yazıya sığ dınlamaz Ayrıca, bu konunun uzmanı da değilim. Cumhurıyet doneminde duzyazının gehşmesınde onemlı gorduğum bır çızgı üstunde durtnak ıçın, Osmanlı mı rasına çok dar bır alanda va kısaca değineceğim sadece. Hayatımızın her düze yınde büyuk ve sarsıcı degışimler yaşadıgımız Tanzımat ve Birincı Meşrutiyet donemlerinîn en önde gelen yazan Natnık Kemal' den ikı ornek gostermek is tıyorum. Bunlar. duzyazı kullanımının o sıralarda ne kadar farklı olabildiğıni ka nıtlavan ornekler. Birincisınde. Namık Kemal Sultan Abdulhamid'e hitap ediyor: «Padişahı çâkerperver ve şehenşahi merahimküster velinimeti biminnetimiz ve linimeti âlemiyân efendimiz hazretlerinin her ttirlü vesile ve bahaneye ihtiyaç şai besinden âti bulunan ihsan ve inayet ve rahm ve âtifetI mülukâneleıi kâffe1 bendegânı âsitânei mealinisanı hilâfetpenâhl lle beraber ve belki cümleden ezyed ve evfer olarak ..» ŞİİRDEN ESİNLENEN DÜZYAZI Ahntıyı kesmek îçin nokta hattâ virgul beklemeye ge rek yok, çünkü ilk ve son noktaya kadar daha ylrmi üç satir var. Şimdi, bunun analizine geçmeden, ikinci örneği do hemen sunaymv. «Güzel auıma, her kelfme dogro okunsa, daha hayırh olmaz mı?.. Şüphe yok.. Fa kat her kelimeyi her lîsandan doğru okuyacağız diye, üçyüz seksen harfli bir elifba yapacak olursak, edilerek hayır, öldürülecek kurbağanın bJr tırnagına defcmez olur. Hülasa biz, tebdili hurufa muhtaç isek. Osmanlı Hsanını doğru oku mak için muhtacızt başka 1 1 sanları doğru okumak için değil.» (Her iki örnek de, F A. Tansel'in hazırtadığı Mektuplar kitabmm ikinci cildınden) tkinci mektup Menemenh Rıfat Beve, yanî KÜLTÜR YAŞAM Cumhuriyet 5 insanlar ve sanat murar belge Türkçe duzyazının gelişmesi1 Çağdaş anlamda düzyazı, kendi metni dışındakî dünyaya değinen, «belirtici» bir dil kullanınu gerektirir. Osmanlı dönemindeki düzyazı ise kendini şiirin mantığından kurtanp dünyaya açılamamış, kalıplarından çıkamamıştı. yakm bir tanıdığa yazılmış Aradaki dil farkı son derece açık. Birinci, resmî düzyazı örneği, ikincısi ise konuşma dili. İlk örnekte görulen resmi ve «sanath» duzyazı, bir olçude şiiri örnek ahr. Kullanılan kelimeler arasmda pa ralellikler kurmaya çalışır: «Padişah» ve «şehenşah» böyle; ikisinin de sıfatları var ayrıca. «çâkerperver» ve merahimküster». tlki «kul kayıran», ikincisi «merhametli» anlamında. Yani anlam paralelliğı burada da var. İkisi de ©r»le biterek bır çeşit uyak (düzyazıda olduğuna gore, «seci» oluştu ruyor. Benzer bır sanatlılık «velinimeti bîminnette ba şa kakmayan koruyucu) de var. Her frrsatta, «ve» ıle bırbirine bağlanan, bırbinyle terazilenmış kelimelen «vesile ve bahane» gıbi. Kısa keseyım Burada sorun. bir şey anlatmak değıl, ?arif söylemek. Çunkü aslm aa uç kelimelık bır şey anlatılıyor. Kelimeler dış dunyaya ilışkm bır %ey soylemi ^or: onemlı olan, bırbırleny le, «metin içi ilışkılen Bu \u2den çok tekrar var, her tamlama bır oncekmın soyledığmi yankıhyor, ama semantık bır yenilık getırmıyor. Butun metm, kendi'iden önce ve kendi dışında cluşmuş bir tarzın ve bır di Jjn «yeniden üretimi» gıbı. Varlığım kendıne degıl. ken di anlattıgına değıl, kendi dışındakî o «tür»e borçlu. AKILCILIĞA YAKLAŞAN DÜZYAZI Bununla karşılaştınldığında, ıkincı örnek bugün «düz yazı» kavrammdan anladığımız şeye çok daha yakm. Belli bır fıkır var, adım adım geliştırıhyor. Soyleyış ilkı gıbı genei olmaktan çok kışisel. «Bir şey anlatma» ihtıyacı, «sanathhk»tan daha ağır basıyor. Peki, bu me tm de başka türlü yazılamaz mıydı? Yazılırdı bence. örneğin şoyle: «Her kelime nin dogru okunmasım daha yararh bulacaklar elbette olabilir. Fakat o zaman çok harfli bir alfabe hazırlanma sı gerekebilir ve bu da giri şilen zahmetl gereksiz kılabilir. Oysa biz başka dillerl değil. kendi dilimizi daha doğru okumak içîn harfleri mizi değiştirmek durumundayız.» Aslında bu çevrilirlık bile, ikinci örnegin modern duzyazı^a daha yakm oldugunun kanıtı. Çünku pa dişaha mektup, şiir gibi, çev rildiğinde hayli anlamsız bir soz kalabalığı olarak kahyor. îkmcisi ise birçok değişfk biçimde söylendiği halde aym anlamsal içeriği taşıyor. Gene de, söyleyiş tarzındakı degışıklık. söyleneni de değiştirır. Şu yukandaki soz, Namık Kemal'in ağzından ve benim değiştirdiğım bıçunde okununca ortaya bır fark çıkmıyor mu? Ya da, değişen nedır? Değişen, aslında, yine bir «sanatlılık» tarzı. Çünku ikinci metin de. farklı bır mantığa daya narak da olsa, bır «üslupçuluk» kaygısı gudüyor. «Daha haytrh olmaz ını? Şüphe yok . » gıbi sorulu cevaplı kuruluş, anlama herhangi bır ozgulluk, kesinlılık getirmıyor. «Kurbatanın tırnagı», semantik bakımdan bır fazlahk. Retorık ola rak onemi var, söyleneni vurguluyor, daha etkili biçımde dıle getirmiş oluyor. FOLKLORİK DÜZYAZI DA KAPALI Osmanlı saray gelenegmi aşağılayıp folkloru yüceltmek gıbi bır alışkanlığımız vardır. Yukandaki birinci örneğm «modern» duzyazıdan uzaklığını da saray kul turunun yapavhgına bağlamak, kolaya kaçmak olur. Halk geleneğı, farklı kelime lerle, aym şeyi yapar. Örneğin, E C Guney'm derledıği Tahir ile Zühre'den ahnmış şu bolumlerde aym oge ler tastamam var: «Ve zira karanlık mı karanhk bir hücre, göz gözü görecek gl bi değils iğne deliği kadar olsun ışık alacak bir yerl yok ki... Tahir böyle bir zin danda ömrünü, gününü nasıl geçirecek diyeceksiniz ya, pek öyle korktuğunuz gl bi değil. Gündüz hayalinde, gece düşünde, hep o, pırıl pırıl yanan Zühre .. Has bahçede onunla gezer gibi. gül dibinde onunla güler gi bi... Ve o gece ne su, ne ek mek... Ne uyku, ne tünek.» Burada da ilk üç cumlecik, hep aynı şeyi, karanlığı, sa dece tekrarlıyor. «Ömrünü, gününü» gıbı secıler, «gündüz hayalinde, gece düşünde» klişesi. «Gezer gibi... gü ler gibi» uyaklı paralellik ve tekrarları. «Suuyku», «ekmek tünek» kumeleri ile «ihsan ve inayet ve rahm ve âtıfet» arasmda «yapısal» hiçbir ayrım vok Buraya kadar Turkçe duz yazı geleneğinden bırkaç or negi sergılemış oldum Bun lardan duzyazının Cumhuri vet donemındekı gplışmesıvle ilgili ba?ı sonuçlan çıkar mayı da haftaya tırakıyorum. Geçen hafta Angela Carter'ın makyai üstüne yazısını yayımlamıştık. Bu hafta Carter giyımden söz ediyor. Değişen moda. çeşitli feıîıfeJonn temsil ettiği değerler ve kıyafetin genel olarak, temsü ettikleri; giyimin hiçbir zaman yainız giyinmiş olmak için kullanılmudıği; modanın 'Onlaşümayan, yine de mantıkh bir kraliçe» olduğu. «Hippie»terden Cehennem Melekleri»n« çeşıtli gençtik modalarını, bunlara önculük eden Bol ling Stones gıbi grupları yorumluyor. analiz ediyor Carter. Batı dunyasında giyim oloyı gerçekten dehşetli boyutlara ulaşıyor. Belki de insanlar arasında yuzyüze ilişküerin yok deneceh kadar azalması ve kiştler arası iletişimin büyük kentlerde sıhr noktasına yofeloşmost, Batıh insanlan, özellikle de gençleri kıhklanyla birbirlenne mesaj göndermeye zorluyor. Meraklarım, rozetleriyle ilân edenler, gömleğinde «boşanmış» gibi yazuarla dolaşanlar ve çeşitli moda gruplann bir anlamda uniformadan hiç de farklı olmayan giyımlenyle birbirlerim tammaları gibi olaylar ya$anıyor Bu yakmlarda Amerika'da yaytmlanmvf bir kitapta (Davıd Kunzle, Fashion and Fetishism, Giyim üstüne yanî Moda ve Fetışızm), yırminci yüzytlo gelinceye kadar korsenm kadvn hayatmda oynadığı rol anlatıhyor. Gunumüzde, özellikle feminist çev relerde korse kadın benliğinin ezilmesinin bır simgesi gibi görülür. Kulak delme. o akıl almaz sıvri topufeior ustunde gezınme. tırnahlan uzalma gıbi küçüh işkenceler hula yaşandığı halde, nedense korse bir ezilme işareti oldu. Kunzle ise, geriye donuk bu tahminlerın tersine, korsenm, ortaya çıktığı ondorduncu yüzyılöan ve özellikle de «balen reformu» geçirdığı onaltıncı yuzyıldan beri kadmların kadmca bır ozgurluk aracı olduğunu kamüıyor. Evde, işte, eğlencede, inatla giymişler korselerini. Ustelık başha hiçbir kadın giyim eşyası da erkeklerden bu kadar fazla hakarete uğramamış. Ondokuzuncu yuzyılda. $ınıi atlamak ısteyen kadınlar korseyı daha da fazla kullanmıs. 1860'larda, horse gıyen genç feız lar, yüksek oğrenim gormek ya da politıkaya karışmak ısteyen «ıddiolı» genç hanımlaria bagdaştınlmış. Dik göğus, karınca bel ve genışleyen kalçayla sağlanan kum saatı gorunumu, çagın «ahlâkçı» erkehlerme ozellıkle «ahlâk bozucu» gorunmuş. Kunzle'ın anlattıgına gore 1880'lerdo •korse ve farbala»dan kurtarma kampanyaları başlatmışlar, boyle gıyınmemn saghga ne kadar zararlı olduğunu anlatmışlar, bır olçude ınandırtcı olmayı başarmışlar da. Ama myetlerimn, ka dınları cinsel çekıci gorünmekten vazgeçinp eviçinin kutsal odevlen başına gondermeh olduğu da epey açıkça anlaşılmaktaymış. Nereden nereye, değü mi? AynnU deyip geçmemek gerek. Hayatta en küçuk aynntı, en sıradan nesne, merak etmesını bılen göz karşısında olmadik hikâyeler anlatabihyor. İnsan ehne geçırdigi her nesneyi duygulannı, ozlemlertnı, tutkulannı dıle getirmek ıçın kudanmış. Meğer korsenm de varmış boyle bır tarihı. •muhafazakâr reformcu» (') erkekler kadmlan Âltmışlı yılların giyim üslubu teorisi Kişl daha bağımsız davranabılme özgürlüğünü duyar. Her zamankı kışılıkten bu uzaüiaşmadır ışte kıyatet balosunun da o sonsuz çekıciliğl. Ve boylece bızler herkesın bıldığı bır şeyi; tum ınsan ıhşkılermın çok belirsiz ve bulanık olduğunu bır kez daha anlamaya başlıyoruz. Altmışların uslubu da ışte bunu yansıtmaKtadır. Tıpık bır hıppıyı ve tıpık bır Kızıl Çuı askerinı gozlerinızın onüne getirin gimdı. Birl karmakarışık seksı ıpek ve boncukların fevkalade bır patlaması, oburü ise gıysileri yoıu ile bıreysel kışılığının kendi grubunun pürıten ahlak sıstemine bır armağan olduğunu one süren erkeksı bır saldın. Bırmcısı toplumsal ve cinsel gruplaşmalann ıster ıstemez parçaladıgı bır toplumun delı boheası ünıformasını sergılıyor, ıkıncısı ise bıreyierın bır yumruk gıbı bırDirme kenetlendığı, dmamık biçimde oluşan bır toplumun parçası. Bıri kaleydeskopta bır gorüntü. Obürü ise bır beden darbesi. Biri bır gül tomurcuğu gibi ağır ağır açılıyor, ötekı ise finışe atak yapan bır yarışçı. Rolling Stones'un uyuşturucu davası. kusaklar arası savaşın giyim alanında sembolıze edılışinin ınce bır orneğıydi: Dıni bır toren gıysileri içinde peruklu yargıç, yaşmın ve sınıfmın kaderını, kutsal bır ikoncasma temsil ettiği kanunun yanılmazlığından ve kendi baba gorüntüsünden kuşkuya düşme cüretını gosteren süslü püslü; rengârenk gıysiler içındekı bu sevimll çocuklann omuzlarına aktarmaktaydı. Rolling Stones'un seyırcılerıne çekici gelen yanı hep aile ve otoriteye karşı olmasıydı ve giyimi silah olarak kullanıyordu başlangıçta o kadar çarpıcı değılken (uzun saç ve pasaklılık) sonradan ünlü Daily Mirror merkezındekl aşın süflilik aşamasma geldiler. Hesaplı aşağılama uslubunun ustasıydılar. Ve bu aşağılama her zaman sonuç verir. Duzenle bütünleşmiş normal vatandaşları tilt etmek için girilen bu aşağılayıcı kılık, sonunda mutlaka o kişileri tllt eder. Cehennem Meleklerl ve öteki Kalıfornlyalı motosıkletli gençlik grupları kendılerıni demir haçlarla, Nazi kaskları, tasmalar ve küpelerle donatıyor, saçlarını omuzlarına kadar uzatıp, sakallarıru yeşil, kırmızı ya da eflatuna boyuyor, ağız ve vücut kokularını da alabildıgıne geliştiriyorlar. Hayvanca yaşamanın eksıksiz blrer züppesi olan bu gruplar Amerıkan kâbusunu kendilerinde cısimleştirıyorlar. Kız kardeşlniz boyle bir meleği çaya kabul edeceğme bir zenclyle evlense daha 1yı eder. Vietnam gerçeğinin yaşandığı son on yılda, Hiroşima ve Buchenwald yüzyıhnda bizler, hiçbir kuşağm olmadığı kadar olüm denen şeym bilincindeyız. Cevaplandırılmayacak sorular soran bu züppe tavrını bu kadar çok sayıda insanın seçmesinde şaşılacak pek bir şey yok. Muhteşemlik peşinde koşmada hiçbir şey kutsal sayılmamaktadır. Bir zaman kutsal olan, kirletilebilir. The Who topluluğundan Pete Townsend ilk kez Unıon Jack (Ingıliz Bayrağı) desenli ceketini sırtına geçirdiğinde, ulusal sembolümüzü, etkili bır soyutlama durumuna sokmuş oluyordu. Townsend bu soyutlamanm tam anlamını belki bilmıyordu arna onu bu işe yonelten zamanın basküarıydı. îkonlk giyim kullanılmaya kullanılmaya o kutsallığmdan armmış durumdadır artık. Modacılar için artık sembolik bir anlam taşırnamakta ve yeterince dekoratif olamamaktadır. Hayatm değışkenliği yüzunden modası geçmıştır. Parlak payetlere bürünmüş, «bak bana, ama sakın dokunma, bir zırh var üzerimde» diye çığlık atan kabare şarkıcısı, bir tür edllgin kadın cinsellıği imgesi Prenses «Uiaşılmaz» (daha doğrusu, fahişe «Ulaşılmaz») olarak gece kulüplerınln sahte bır dolyatağmı andıran karanhk derlnliklermde ya da televızyon ekranının hayal perdesınde varlığım sürdürebilmektedir. Elinde kutsal nılüferleri, yok olmaya adım adım yaklaşan bekâret kalkanıyla, kadmm sadece ve sadece cinsel bır varlık olarak varolduğu en yüce kavram durumunda belirdiği, tüller taftalar içinde geîln, toplumsal dengenin her ikl ucunda da yer ahr çünkü. bu iki smıfsal uçta da, kızların düğünlerıni gösterişli tüketimlerde sergıleme eğilimleri çok güçlüdür. Bununla birlikte genelde kızlar ikonik clnselliğin katı biçimlerınden kendllerini bağımsız kılabilmiştır. Toplumsal değişme, doğum kontrolü. eşıt emek karşılıgı eşıt ücret yasası sayesinde artık bu ıkonografiye gerek kalmıyor; bugün artık kadın ve erkek giysileri şoyle diyor; «Bak bana ve seni istiyorsam bana dokun». Tene rakip bır ten, çıplaklığm taklitçısi kadife yeniden gözde. Çeviren: Nurten EŞSÎZ SON ÇILGINLIK SALGINI: PUNK Giylmde değişiklik, Batı'nın tüketim toplumunda davranış normlarında değişikliğin simgesi. Başkaldırımn bu biçiminde alıştığımız türde bir toplumsal içerik bularoıyoruz. Yukardaki fotoğrafta temsilcileri görünen Punk da, kılığının radikal farklıhğı ile, «değişim özlemi»nin bulanık, belirsiz bir çığlığı. Angela CARTER Tene rakip bir ten, çıplakhğın taklltçisl kadife yeniden gözde. Sanp sarmaladığı tene tıpkı deri ve süet gibi ama derin bir dokunma arzusu duyurarak daha bir incelikle öykünen bir kumaş kadife (fitilsiz olanı). Geçen kışın gozdesi saten, okşamayı. kayarcasına bir dokunuşu davet ediyordu; bu kışın kadifesi ise dah a sinsi bir okşayışı çağırıyor. Pakat kttçük kahverengi kadife elbiseler satm almakta olan kadınlar bilinçsiz bır durumda, Jie gerçeğuvtiyatrosunun günlük hayatımızdakl rolleri için giyinmekte olduklarmın. ne de bu tlyatronun ne kadar esrarengiz oldugunun farkında olmaksızın yapacaklar bunu belki de. Glylm kuşamın çok karmaşık bir doğası vardır çünkü. Her şeyden önce bir elbise pek çok şeydir. Toplumsal kabuklarımız. nlyetlerimizl yayımladığımız göstergeler sisteml; çoğu kez hayall benllklerimlzln yansımalan (bikinül Sişman bir kadın); hayattakl rolümtiztin biçimsel üniforması (bir işadammın takım elbisesi, bir öğretmenin dirsekleri deri yamalı tvid ceketi ve göğüs cebinde törensel aksesuar gibi duran plposu); bazen gelirin ya da zenginliğin basit ekonomtk habercileri (gerçek mücevher özellikle smıfın sağladıgı bir ikramlyeyi de içeren miras kalma mücevherler ya da mlnk.) Elbiseler bizlm sllahlarımız, başkaldmlarımız ve gözle görülen aşağılamalarunızdır. Ve daha birçok şey. çünkü kendlmlzl anlattıklarmı sanırken gerçekte çevremizi anlatan giysilerlmız. reklâmcılık, pop müziğl, ucuz popüler iletişim araçlan ve ikinci sınıf filmler gibi hemen hemen bilinçaltmda, duygusalhk yüklü, içgüdüsel ve entellektüel olmayan bir çlzgide yapmaktadır bunu. îşadamlan. moda yazarları. dlzayncılar ve mankenler, mağaza sahiplerl, müşteriler ve vltrın düzeD'.pyenler de bizim gibi bir bilinmezlik bulutu içindedır: halkm beğenisini biçimlendird'kleri kanısmdadırlar ama gerçekte kaprisli b:c krallçenin; aynalarm. rüzgâr güllerinin ve barometrelerln. Elızabeth çağmm Değişkenllk dlye adlandırdığı kralıçesinin kor kuklalarından başka bir şey değildirler. Anlaşılmayan, yine de mantıkh bir kraliçe. Değişmenin anlaşılmaz ama zorlayıcı mantığı, altmışların mekân ve zaman gibi engellerine karşm modayı itip kakmıştır. Günümüzün gıysileri bir bakıma keyfi ve saçma gorünebllir; yine de özgürlüğüne henüz kavuşan gencin giyim kuşam zuppelıği, çok hızlı bir entropınin bir çeşit mantığını açıklamakta. Değişkenlık, bayramını yaşıyor. Şu aşağıdakı örneği ele alalım. Tek başına (yanında annesı olmadan) bir partiye davet edilen bir genç kız şu kılığı seçebilir: Bır Meksıka gelinliğı (gelın ya da hatta bâkire bıle olmadığı içm kendi ozgun çevresinde onemlı bir simge olan bır giysı bir çırpıda bir süse dönüştürülmektedir); büyükannesmin düğmeli botlan (bır zaman1 >r küçük ayakları ve çahşması gerekmeyen, pelî ender yürümek zorunluğunu duyan Edward donemi orta sımfınuı paranın sağlamış olduğu bu boş zamanmı sergUemek için yaratılmış botlar); annesinin tilkl kürkü (babasınm toplumdaki düzeyini belirtmek için satm alınmıştır); ve Bonnie and Clyde filminde Faye Dunaway'den gördüğü için tavan arasından bulup çıkardığı kendi eski okul beresi (ve bu tipık roltamamlayıcı giysı parçası tüm kılığı değiştirmiştir.) Kendi sımgesel içeriklerinden çekllip ahnmış tüm bu rastgele parçalar, yeni bir bütünü bıçimlendirmek, kişisel bir üslup ve bireyin dramatizasyonunu ortaya koymak üzere bır araya gejmejktedir. ^ Ve Jnıgünün moaası (insanlarm gerçekten glymekfe oldukları şeyler) parçalarm uyumlu bir ş«kilde bir araya gelmesinden çok bir üslup sorunu durumundadır. «Neyl neyle giymeli» sorusu 1960'larda tartışılan soru olmaktan çıkmıstır artık; her gey her şeyle giyilebilmektedlr. Üslup benliğin hayran olunacak, somut. üç boyutlu bir sanat nesnesi olarak ortaya konuluşu anlammdadır. Bu da böyle süslenen benliğe yeni bir tavır kazandırmaktadır. Çiçek çocuklarının (hippilerin) dell alacası giysileri, «ciddl» giylmlerde bile fantazi giyimin esintlleri (askeri görünüm, otuzlarm yeniden gözde olması) abartılmış stllize makyaj, peruklar, pastişler, erkekler arasmda İse sırf dekoratif \ Gene o yemek kitabı Yazanmız, hayati bir sorun olan 'iştah* konusunu şoyle irdehyor. 'Yine çogumuz iştahımızı tabıatın güzel manzaralanndan ada ve çamlardan. denız ve akar su ke narlanndan; golgelen bol çınarlardan ve &umrudl çayırlardan. yeşılhklerden; panoraması güzel dağ ve teoelerden bekleriz • Dunyada herkesın aym maddi imkânlara sahıp olamayacagını kabul eden yazarımız. •meyva taDlolarıyle bezenmış yemek salonları» olmayanların ıştahlarmı açmakta daha çok güçlük çekeceklenni an lıyor (yemek odasında meyva «rcatur mort'lan olacaksa yatak odasında ne olacağmı düşünebiıirız. Ya7anmız sanata bıraz 'CiraççUfaydacı* bır açıdan yaklaşır gibi): Işte bunun ıçın sofraya getlrılecek her yemeğe güzel bir şekil, tertip ve renk vermek lazımdır » Buraya kadar işm pembe tarafını gorduk. Fakat yazarımız *ıntizamı bozuk bır mutfağın» içmde olabılecekleri öyla bır anlatıyor ki dudağınız uçuklar, Şımdı uçuklayacak zaten. »Tavada yoö yanar, tencerenin dıbi tutar; yemek acılaşır Yahut tenceredekıler fazla kaynayıp taşar; yemeği yağları dökülur. Havagazı ocağında kavrulmakta olan soğan yanar, çıfte kavrulmuş olur. Hazırlanmakta olan tatlının kıvamı kaçar. izgarada bahk ziyade kızanp yanıte feofear ve tadı kaçar.» Bunlar yeterince kötü .ama beterin beteri var: 'Hudanekerde daha fecn tava devrilip yağ parlar.» 'Ateş sıçrayıp elbise yanar.» 'Bu sinir buhranı sırasında muzır bir kedi Anz olup bahklardan bir tanesini kapıp kaçar. Tutayım derken telâşla birkaç tobofe ve kadeh feırılır.. Bundan kötüsü olmaz diyeceksiniz, ama oluyor, bakrn•Bu hiddet ve telâşla yemek tenceresıne mükerrer tuz atıhr. Akşam taarm zehir zıkkım olur.* (Bu sonuncusu gerçekten tuz biber ekiyor). 'Aile reısı yorgun, erkek te ağzımn tadını bulamadığı için hırçınlaşır. Sofrayı terkeder.» ('Aile reisi» ile «erfeete» arasındakı bu ilişki eski medenî kanunda buiunamadığı gıbi, yenisinde de duzenleme boyle değıl galiba) 'İntizamsızlik yüzunden aile rahat ve huzuru da kaçar... ilâh.* Elbise hiçbir zaman tek bir şey değildir. Bazan hayalî benliğimizin yan sıması, bazan hayattaki rolümüzün üniforması, bazan toplumsal statünün işareti, yerine göre silahımız, baş kaldmıruz ve aşağılamalarımızdır. ı Altmışlarda giyim, kurumlara göreneklere, türlü «kutsalhklara» karşı, bireyin kendisini özgürleştirmesinin aracı oldu. Eskiden, «neyi neyle giymeli?» diye sorulurdu. Şimdi ise en uyumsuz şeyler bir arada giyilebiliyor, yeterki ortaya çıkan görünüş çarpıcı, kişisel, özgün olsun. bır oge olarak bıyığın ve aslında dekoratif erkek kavramının. yeniden, hem de olağanüstü bıçımde tutulması. sahte dovmeler bütün bunlar «tebdil kıyafet» niteliğindedir. Tebdıl kıyafet, aldatmaca demektir. Kişl kendini yaşayan ya da Jean Harlow, Lucy in the sky wıth Dıamonds, Al Capone ya da Sergeant Pepper gıbi yaşamayan başka bırtakım kişilerle özdeşleyerek yaşamaya başlar. Bu kılık değiştırme hernekadar gerçekten aldatmaca niyetiyle değil, sadece bir oyun olarak yapılıyorsa da, yine de kişınin kendi kişlliğlnden bırazcık da olsa uzaklaşarak rahatlamasmı ve belki de varlığından hıç ştiphelenilmemlş yeni benlikleri ortaya çıkarmasını sağlamaktadır. ESiCGEME . DIMLARI KU$ KULUNDÛN BüvuyAP TılSlM VfcP NE VfcRuPSAkJ \ SUM YÛP. SINAVLAR1 GECMEM' N&OENJ ANKA '7
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear