23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
mhuriyet 10 26 KASIM 1981 YÖK ICIN NE DEDILER? (İSTANBUL ÜNÎVERSİTESİ, İKTİSAT FAKÜLTESt SOSYAL SIYASET KtRStJSt?) «Yüksek öfretim Yasası, başta üniversiteler olmak üzere a yüksek öğretim kurumlarım yeni bir düıene kavuşturma acı ile hazırlannuştır. tniversite özerkliği diye bilinen ve 35 ian beri yüksek öğıetim kurumlarının bilimsel çalışmalarını bestçe sürdürmelerine, seçiaı esasına dayalı organlar aracıı ile Kendi kendilerinl yBnctmelerîne olanak veren sistem, yyasa üe geniş ölçüde ortadan kaldmlrmştır. Butıa karşılık zı Batx ülkelerinden esinlenerek bir tür Mütevelli Hejet taraıdan yönetilen. organlan atama esasına dayanan, idari dencn getiren bir sistem öngörülmüştür. Model alınaa Anglo Sakson ülkelerinde sosyo küHürel, onomik ve tarihi koşullar iilketnîzden çok farklı oldugundan. ıtelik bu toplumlarda bilimsel özerkliğin öneml tsrtışma aoısu olmaktan çoktan çıktıçmdan. MüteveHi Heyet sisiemi fazbir sakınca doğurmamakta, hatta başarılı olanilmektedir. llk bakışîa ülkemize yüksek öğretime işlerlik kazandırmayı naçlayan bn yasanın olağan demokratik koşullara geçildiğiıule yasal iktidarların üniversitelerin yönetimine Ucndi görüşleri oğrnıltusvmda fcolayca müdahale olanağı vereceğinden kuşku uymaktayım. Nitekim, daha bhkaç yıl önce MüteveHi Sistenıiin uygulandtğı bir üniversitemizde siyasal iktidar neğişil.likleinin üniversite yönetiminde ciddi bunalıtnlara yolaçtığı. her siasal iktitlann kendi parelelinde bir yönetimi jş başına getirle çabası içinc girdiği hatırlardadır. Öte yandan. yeni yasamn uygulamada en fazla sakınca vaatacağııu sandığını yönlerinden biri de akademik mesleğin hemz ük basamaklannda bu'.unan gençlere yeterince guvence vernemesl, rotasyon dahil, en büyük öz veriyi gençlerden bekicTiesidir. Akademik meslek üstiin nitelikli gençlere cazip hale fetlrilmedikçe çağdaş düzeyde bilim üretmek, üniversitelerimirin bilimsel düzeyini yiikseltmek. Türk toplnmunun selişmeşâ Için en uygun çözüm yoUaruu bulmak kanımca mümkün olamapacaktır.» A.t\ HVKIK FAKÜLTESt Yüksek ösretim Kanununun iiniversiteye ve topluma yaratH bir yasa olduğunn sanmıyorum. Yasamn gerekçesinde belirtiien unaçlara katürnadıpm gibi. yasa hükümlerinvn bu amaçlara «lahl erişmeyi sağlayamayacağı kanısmdayım. Prof. Metin Kutal î a s a bakkında şu söylenmektedir: «Yasa idari özerkliği kal dırnuştır. İdari özerkliğin olmEdığı yerde bilimsel özerklikten de söz eüilemez.» Bunda doğruluk payı olmakla birliUte, bu göriiş yeni düzeıılemenin sakıncasını yeterli biçimde açıklayamamaktadır. Yasanın o. madd?sinin üuiversitenin bilimsel özerkiiğe sahip olduğuııu btlirtmesine karşm, bilimsel üzerklik de tümüyle kaldmlıruş baiıuımaktadır. Bilimsel ozerkîigin yoklasu idari iizerkiiğîn kaldırıtmış olınası nedeniyle tleğîldir. Yasamn belirli hulcümleri bilimsel öıerkliği açıkça vok etmiştir. Bu hükümlerin bazılan şuniardır: a) Öğretim üyeierinin bilimsel çalışmalarının ve yülık taalı yetlerinin deserlendirnmesi ve gertkli önSemlsrin ahnması yetkisi Rcktöre verilır^ştir. Rektör s=adece dekanın önerilerini inttleyerek kişisel olaraLi bir dcğerlendiınıe ve hilin.sel denttirn yapacaktır (madde 42). Yasaya göre atedemik Uişiliği olması sc rekmeyen rek'.öre böyle bir kişisel yetkinin taıiü.rruş olması bi liın adamının araştama ö:gürîüi;ünü tür.vüyle ortadan kaldırabileeek niteiiUtedir. b) Arastırma ve öğretim tcruel birimi olan bölümierde, yasa hir bölîiırı kurulu öıı> Jrmemiştir. ^iitün yetkiîcr Dsk.ın tarafınüjıı ataııp.cak böiüm başlvamnda tcpiar.mıştır. Eöylere höliiındeki biiirnsel faaiiyetin progranîianması l:onus;iicîa ö'irclinı üyelerinin hirbir söz hakkı ulmayartiiecektir (rnaride 2H. e. Kısmi statüclc görev yaııan ösretim üyeleri lii.^ınsel araştırnıalannı byüiııı başkanmın gösterecegi yerde ve onun denetiıni altııuia yap^cakîardır (madde 36). .Vensup;arınm hiçbİT büimsel aruştınna özgiirliifii nimayan bir ünr, ersiteniu nasîl «bilirnsel özerk» sayılacajı aniaşuamamakladır. aitı ırsÜyar yardım yapıiacak norruk sorunlanmn çözümü ko ANKARA. (Cumhuriyet su) Kıbns Türk Federe D2v nusunda teknik ve mali yonleti Başbakanı Mustaîa Çaga den her türlü desteğin sağianatay. Ankara'da hüküroet çevre cağmı açıklayan Çagatay, 1982 leri ile yaptığı temaslsrı ta mali yıkı için Ar.kara'run 6 mil mamladıktan sonra dün düzen var liranın üzerinde bir yarlediği basın toplanusmda, Kip dımda bulunacağını açıkladı. Çağatay KTFD ekonomisinin ri'/anu'nun ABD aracılıgı ile Erttıracak köklil Türkiye'ye baskı y2ptrac?gı etfcinligini yolondaki sözleri ile ilgili ola önlern'ifr ve bu amaçla oluşturak «Kıbrıs sorunu ne ,\meri rulacak kurumlar iîe ilgili çaka'nın baskjsı. ne de Papan lışmalann hızianciınlacagııu an göre, reu'nun haçlı seferîeri zihaiye lattı. Verdiğı bilgilere ti üe çözümlenecek hir sorun «T.C. ve KTFD teknik elamanlarmdan oluşan KTFD'inde gedeğildir» dedi. Papandreu ve Kipriyanu'nun nel ekonomik yapı ve KÎT'lerdemeçlerinin toplumlararasî gö le ilgili ortak bir çalışma grurüşmelere gölg3 düşvirecek ni bu o'.uşturulacak. Aynca kamu teükte olduğunu kaydeden Ça yönetimini etkir.leştirmek içtn ğatay, buna raftmen Kıbrıs so ikinci bir çalışma grubu kurununun ancak toplumlararası rulacak.» Bir gazeteci Cağatay'a, «KTgörüşmelerle çözümler.e'oileceği inancını hâlâ taşıdıklarmı biî FD ekonomisi Törk ekonomisine yakından bağlı. Siz de 24 dirdı. Papandreu'nun Kıbns Rum ocak kararlannm benıerliğint mısınız?» diye yönetimine savaş uçajı sönftî uyguiaysc:!; recegine ilişkin derr.eçlerinin sordu.' Cagatay. haztrîaran eko uygı:lama şansmı soran bir ga nomik nro^ramm Türkiye'dekt zetecire de Cağatay, «Papand ile barsı!astınlaca»ın!, bu karreu. nlumsuz tutumıın'i valnız sılastırmanın sonuç'.anna pöre kararlarm almr'cajım sözJrrl ile ortaya hnynyor. İcraata eç<"erse sereken durıım»Ja C ğ y . bir baska soru ü;eicap eden kararlar alınır» rine ^3 KTFD'de daha güçlü karşılı*ını verdi. •bir hükümet kı.mılır.r.sı olası6 MİLYARUK YARDIM Os,*atav. basm tnp'ıP.ntısmda lığ:r.dEtı sriz et:i. snck bu aşa ekonomik konularda da bilrl mt!Ö3 ir.t'fr^'!"" söz konusu olverdi. KTTD'nin mali ve eko madığır.ı belirtti. 1982de KTFD'ne Prof. Sevda Şener DtL TARtH COGRAFİA FAKVLTESt TİYATRO KVRStSÜ însan bihm yapraaya, is'Lekle sevgiyle, bir ıç gereksinmeyie yönaiiı, Sanaiçmınicine ber.zeyen bu bireysel yörıeHşin ürün vermesi için iss kurmnlaşmaya ve kurum içinde öteki bilım sevenlerle uyum içinde çalışmaya ve araştırma yapmaya gerek varâı. Üniversiteler boyle bir gereiisimm ile 'Kurulmuştur. Yeni yuks£k öğretim yasası "hiUm adcmının kazanılmış demokıatis haklarını geri aldığı için or.ıîn bil'.rne yönelişındeki sevgiyi yıpratacak, ö|retim üyelerir.i ve yardımcıiarmı durmadan dağutıgı ıçin üe birlikte çalışmanın uyumunu bozacaktır. Amccına hizmet ediyor mu? Tüm güzelliklen yanım'a her tur çar:plihlerin de vcıtoldugu İsianbul kentinde r.elevle karş:laşılmıyor hi. Bir yan<icn herşeyi düzpltelim diye çchşırfjer.. işleri tersine çevırenler de çıkıyor. Yukandaki fotoğraf. İstanhul'da Capaloğlu Türkocağı Sohzoı'nda çckilli İstanbul Erkek Lisesi'ne 100 metre uzakhkia. Trafik levhası oktılun bulunduğu ve ögrcncılerin giriş çık'.şlarma dikkatli olv.nması için konulmuş. Konulmuş konu'masına da acaha bu terslik neden' Ashnda bu sokak baştan baja trafik keşmekeşi ile dolu deötî mı? (Fotoğraf Ali ALAKUŞ) Doc. Dr. Nurkııt İnan Doç. Dr. N. Samurçay POUT1KA VE ÛTESİ Mehmed KEMAL Enver Gökce'nin Ardmdan Kargacık burgacık yazısından tanımıştım, mektup ondan geliyordu. Yazısını ancak iupla Ibüyütecle) okuyabılirsiniz, öyle küçük yazardı. Şımdi değil, daha yazıyı ılk öğrendiğinden beri oyle yazardı. «Kâmuron Bozkır'a şiirler vermiştım. acaba nerede bulabil.rim, senda odresi var mı?...» diye soruyordu. Mektubanda isim de, ad res de yoktu. Ondan geldiğini bildim, Kâmuran'ı nerede bulabıleceğini tahmin ettiğim bir yanıt verdim. Huzurevms yazmıştım mektubu... Yıllar sonra şiirlerine ilgi duyulduğunda bir şür kitabı cıkcrocak oldu. Fakat şiirlerini bir türlü bulamıyor du. Çürıkü her biri bir yana dağılmıştı. Ömrü boyu polıs takibinden bir türlü başıns olamamıştı, düzenii b:r hayatı olamamıştı. şiirlerini nerede, nosıl saklasın!. Şiirleri yayınlanmışsa dergüerde, yayınlamamışsa surda burdaydı, Çocukluk arkadaşı olduğumuzdan, şiire birliktg başiadığımızdan, bende, yayımlanmomış eski şiirlerinin buiunabileceği kanısmdaydı. Hotta öyle b<r saplantı icindeydi ki, bende vardı da sanki ben cıkarmıyordum, öyle sanıyordu. Karşılaştığımızda, «Sen bir yerieri karıştırsan, bir şeyler bulursun!...» diye silem ederdi. Ölümünü bir sabah hxaber verdiklerinde cok üzüldüm ama. cok şaşırmadım.. Hostolığımn, yıllar öncesi azmasından sonra öyle bir yaşam icindeydi ki ölüm, hergün ba$ucunda geziniyorau. 69 yıllanndan 70 ortalonna değin istanbul'da gecirdıği günîer cok açılı oldu. Sirkeci otellerinde yatard', hang.sindeyai, bilemezdiniz.. Arodığınızda ya, Yerebaton'da eski arkaöaşı Yelfe ihson'dan sorccaktınız, ya da Talafın ortancalı kahvesinde bulacaktınız. Yakınları ancak böyle bulurlardı. uzaklcrı ise iz sürırıek zorundaydılar. Neruda'nm şiirlerini çevirmişti, bir kitabı vardı ama, şair olarak adı vaygın değildi. Kendi şür kitabını çıkardığında cok sevindiğini biliyorum. Aynı c'ızgiyi iîtedikleri halde Ahmet Arif'ten sonra üne kavuşmuşîu. Aynı misyonun adamlarıydılar. Belli cevreier Ikisini de aynı ölcülerle değerlendiriyoriardı. Ancak şöhret, toraman bir kedi gibi aynı adamlann, aynı zamanda ayaklan dibinda dolaşmaz, bunu kestirememiştl. Şurasını söylıyeyim, kımseyi kıskanmazdı, kıskansa da belli etmezdi. Yaşam.ondan.başkalarını kıskanmo duy gusunu esirgemişti. Artık boşkaları onu kıskanıyordu. Cenazesinde bile bulunmayacok kör bir kıskançiıkla... Huzurevine yattıktan sonra birkac kez ziyaretıne gltmiştim. Eskiye göre, huzur içinde sayılması gereken bir yerde kalıyordu. Bir odada, icında karyolası, ya zı rrtasası, telefonu, kitaplığı olan temiz bir yerdeydi. Yöneticiler ilgi v e özen gösteriyorlardı. Belki şiirini, sanatını anlamıyorlardı ama, şiirle, sanatla uğraştığına Inanmışlardı. Kendinl derleyip toparlayacağını sanıyor dum. Ancak, son günlerde aidığım haberlar tedirginliği, nin arttığı yolundaydı.. Bundon bir ay kadar önce fakülteden yakm arkada şt Suphi Kılıccöte telefon etmişti: «Niye gelip Enver'i görmüyorsun?... Eski arkadoşlığa yakışır mı?» diye azarlamıştı. Bir gidip göreyim demeye kalmadı ölum haberi geldi. Yaşar Kemal'le cenaıesi icin günu birliğine ucakla Ankara'ya giderken konuşuyorduk. Yaşar bana: tSen çocukluk arkodaşısın çok iyl Ş Q i r m I 'd' 7 » diye sordu. Alttndan kolaylıkla kaikılam<iYacak kadar ağır bir soruydu. Ne diyebilirdim Yaşar Kemal, «Şiirimlzin büyük ustaları yonında yer alabilir mi?... dâmek ıstıyordu. Zaten kendi de şair gözdesini bir demecinda ilan etmemiş miydi?... «Çok iyi bir şoirdl omo>, dedim. tŞalrllğlrrt kanıt'amasına (ırsat vermediler..» Enver Gökce için yazacaklarım coktur. Bu köşe yaz>sı İle de sınırlı değildir, daha yazacağım. Enver Gökce' yi yazarken bir kuşağın sanct ve kapaiı siyasetle birlikle yürüyen gizli destanı da anlatılabüecektir.. Enver Gökce şiirde henüz filizlenirken partisini de bulup sl yosetin içine girdı. Hem şiirin, hem siyasetin birlkte vürüyebileceğini sanmıştı. Çok kişinin göze alamayacağı cok güc bir işi deniyordu. Uğraştı, didindl, acılar cekti, ikisinin birlikte ne kadar, ne oranda yürutulebileceğini yaşamı ile ispatladı. Omuzlarının kaldıramayocağı kadar oğır bir yük allına girdiğini bildiği halde ikisinden de caymadı. Birini biraz indireyim de, ötekini soluklandırayım, demedi. Yoluna devam ettl. Eğin'in Çit köyünden kalkıp gelen bir yetim cocuk, kendi kendine okuyup, kendi kendine yaratarak, Osmanh'dan akıp gelen bir topiumun rafine, entellektuel, sanatsai yükünü omuzlannda, ödünsüz, bu kadar taşıyabilirdi. Daha ne yapsındı! Enver Gökce'nin sanatınm ve yaşamının eleştirl masasına yatırılmasından önce, yaşadığı toplumu cerrah masasına yatırmak, orosını burasını lyice Wr neşter lemek gerekir. Enver Gökce cok sevdlğl toplumuna ns verdi, toplumu ona ne verdi?... Utanma diye Insartcıl bir duygu varsa, coklarının ellerini yüzlerine kapatıp hic oimazsa öldüğü günde kalabalık Içlne çıkmamaları beklenirdi. Gene şansı varmış, Enver Gökce'nin yılmadan Izlediğı cizgi üstünde, onun adı simgeleştlrilerek yazılacak bir destan gelecek kuşaklara aktanlacaktır. Acılı kuşaktan da olsa böyle bir destan yaşama değmez ml?.. ANKARA tNİVERSİTESİ Kar.ımca, Türkiye'nin en önemli sorunu «çagdaş», başka btr deyimle «Yaıatıcı» ınsan gerçek.leştirme sorunudur. Atatürkçü olmak da budur toence. Bu anlamda yeni Üniversite Kar.unu, söz konusu soruna çozüm getirebilecek nitelikte görünmüyor. Rektör seçimi vo kurum içi yönetimde cğretim üyelertnm çok suııılandırılmış katılımı. gerek bireysel gerekse kurumsal özerklik açısmdan düşündürlicüdür. özellikls, asistanl'Js kurumuna getirilen sırurlamalar, doçent yardımcılıgma atananların, biiim yapmanın en önemli koşulu olan güvenceden ve süreklilikten yoksun bırakılmaları, onanlması güç sorunlar yaratır kaygısmdayıra. Bir uoçentin, kendi üniversitesinde «profesör» olmasını engelîeyecek yerde; profesörlerin, meslek yaşamlarmî* ilişkin son üç yiuarmı* (6467 yaş arası) kendi üniversiteleri dışındaki üniversitelerde «ON13R» görevj yaparak geçirmelerini istemek çok daha anlamlı olurdu. Uzun jıllar 40. mauâey'.e Klâzı| Fırat ve Konya Selçujc Üniversitelerinde isteyerek görev yaptım. Anadolu'nim neresintie olursa olsun çalışmak or.ur vencidir. Ne var ki, kurulan yeni üniversiteleri sadece «BINAn olarak düşünrr.amek gerekiı. Kitaphklan en yeni kitaplarla, sürekli yayınlana ve laboratuarlarla donatılmış bir üniversitede kim görev yapmak istemez. Çünkü bilim yapmak, sadece ders vermejî: değil. yeni araştırmalan izlemek, özgün araştırmalar yapmak ve bu incelemelsri zaman aşımına ugramadan hemen yayınlayabilmek demekth. 7New York'a aoğru yola çıkmad3n önce Pa:ı boşanmayı kabul etti ve Jııiie ile Laussanne'da ev:e:idik. On yıldır birlikteydik; tören sırasında ikimiz üe tedirgin ol dul.. Annernin ısrarlarma dayarıarr.armş gibi yapıyorduk ve ayrıca Aîr.erika'da biT oteldc kalabilmek. Mr. ve Mrs. yazmadan bir hayli zordu. New York'da çok sayıda yazar tanıdım. John Ste:nbeck beni çüi etkiliyor, Tcnnessee VVilliüms'darı neiense çekiniyordum. En sevüigim yazar Edvvard Alnee di. Yalnız yaratıcılıgıyla degıl görüntüsüyle de beni etkıliyordu. İr.san bu kadar yc'snekiiyse, bir o kadar da £Uzel oîmaya hakkı yok benoe. Çok iyi dost olnvuşttık, Ju';:e ile ben cnun evine yemeğe gıtmeye bayılıyorduk. Oraaa yeni insan tanıyıp, güzel yemekler yiyip değişi's şaraplar içiyorduk. Zamanla Xew York'u ve bu kentin ir.saniarıru anlayıp sevrr.ege bile başlamışttm. Sıcak uısaıüardı. Beni güldürüyorlarciı. Ve dunyanm hiç bir yerince karşılaşamıyacağınız bir giildürü anlayışlaıı vardı. Gece leri do gökdelenlerinin görün tüsünün tadma doyum oimu voröu. Bu çe'Alı kuleler terıe den tırnağa aydınlatılıyor ve insanın soluğurıu kesecek kadar gözalıyorlardı. Yunanistan'da kimi köylere elektnk ya bağlanmak üzeredir ya cia hiç bağlanmamıştır bile. Eiz enerji tasarruîuna doğuşıan alışırız. Kimi zaman bir oöa dan çıkarken lambalarını söndürdüğüm olur, hatta bu nu başkalarmın evinde bile vapanm. Ama New York'ciaki dev binalar içlerinde insan olsun olmasm daima ışıl ışıl yanarlar... Yaşam güzeldi. Tiyatrodaki arkadaşlanrm seviyordum. Teknik bölümlerdekiler le durmadan şakalasıyordum, tüm dansçılara, erkek kadın, aşık olmuştum. Dr. Duygu Sezer (ODTt StVASET BtLİMt VE K.«1U YÖNETİMİ BÖLİiMt)) «Gerek bir bütün olarak, gerc'.{ te'..er teker maddelerine balaldığında, yasanın, yüksek öğrernmin herhan.fri bir ünemll konusunda olurrüu bir yenilik getirdiğini söylemek olanaksızdır. EelId, bir anlamda bir istinadan söz edilebilir. Bir kurumu köklen düzenleyen yeni bir yasa, H5İH konu re kurumrta görülmüş olan aksayan yönleri düzeitnıeye ve ckslk yönleri tamamlamaya çalışır. Amaç, o kurumun, işlevleri ile ve ürünlerl ile topluma en verimli bir düzeyde kaUlabiîmesini sa?;laınaJrtır. Türkiye'de yüksek öğrenim kururnları da diğer çeşit'.i toplum kurumlan gibi yasannıış olan sosyal çalkantıUıdan nasibini alraışttr, onun bir parçası olmuştur. Yeni düzenlemede kibul edilmiş olan «daha çok merkezi denetim» ve «daha az kurumsal yetid» ilkeleri, olssıdır ki yüksek öğrenim kurumlannı bu tür etkileşimtlen caydmcı nitelikte de£erlendiri!miştlr. Ancak, eğer bu doğru ise, yüksek öğrenimin amacma ters etki yapacaktır. Çünkü, «caytlıneıhk» ile «eğitim. bilim» nirbirlerine karşı felserelerde karşı teknik ve yöntemleri gerektirir!er. Vasada getirilen yönetimsel örgütienme ve merkezi denetim çatılan altında bilim üretrne. yayma ve aktarraa işlevlerinin fiddi sınırlamalarla karşılaşması kaçınılmaz gczükmektedlr. Istisnaya gelince: Öğretim üyesi gereksinimini karşılayamayan üniversitelerin gereksinimlerini karşılama çabası önemli bir soruna eğilmektir. Ancak bu sorunun, daha kapsamlı ulusal sorunlann su yiizüne çıkmış beürtUeri olduğ^ınu kanıtlamak îor olmasa gereb, ulusal ekonomik kalkınmada bölşceler arası eşitsizlik. ilk ve ikinci dereceli eğiümin ulusal düzeyde yaygınlaşmamış ve çağdaşlaşamamış olması, hıılı nüfus artışı, baskı grup larmın etkisi altında açılan okullar ve merkez çevre Uişkisi anlayışı içinde açtınlan üniversiteler gibi... Konu bu sorunlar çerçevesinde değerlendirilrneden ve gerekli bilimsel ortam sağlanmadan, yalnızea boş kadrelarm doldunılması biçiminde ele alındığmda yapay bir çözüm olarak kalacaktır.» r.an halkı ktygılarnıaya başl&mıçtı. Eüzgann nereden es tiğini biliyordu artık. De'alarca çok sayıöa insan demokratik hakların savunusu nu yapmak için sokaklara dösüldü ve yeniden seçimlere gidilmsiini ıstedı. Otel odamızda tüm bunlan düşünüyorduk. Kardeşim Spiros cebinden 17 nisan tarihli Nevv York Times'dan kesilmiş bir yazı çıkardı. Yazı yayjmlanalı dört gün olrnuştu: «Kral'ın Papandreu'nun seçimicri kızanmaması için bir tek çaresi var: Orduya dayalı bir vönetirnln l;uruîması..» Spiros bu cümleyi tamanılayamadan telefon çaldı. Hepimu. alottn üzerine çullandı'.i. Londra'dan babam arıyordu. 21 nısanda yurt dışın da bulunan tek bakandı. Çok hastaland;sı için Londra'üa tedavi altındaydı. Atina sokaklarında tanklann dolaştığtnı ve toplu tutuklamalar yapıldığını. kesin kaynaklardan aldıgı habere göre yasal haklarm donduruîdugtmu sövledi. Sesi kaygılıydı anayasoda ver alan işkence mad desi de kaldırılmıştı. Halkın tepkisini sorduk: «Hiç» dedi. Oysa Papandreu. eğer bir daröe sözkonusu olursa Yunan halkının omuz omuza vs rip bir duvar oluşturacagım ve diktayı durdurmak aduıa var güç';eriyle direneceklerinı. tum kiliselsrin çanlarının çalac^.ğmı söylemişti. Nazi işgali gibi ANDREAS PAPANDREU Sağcılar ve Kralcılarla anlaştığı için babası ile arası açıldı.. Ozgürliik boğuldu York'da mutsuz olacağıma yönelik inancım giderek süiniyordu, İşim % a~r dı. Yeni dostlar edinmiştim. Yunanlılar yanımdaydı, annem ve kardeşim Spiros. 21 nisan gecesi güzel bir geleceğin düşlerini kurarken, gece 5"ansına doğru telefon çaldı Manos Hacıdakis Yunanistan'da özgürlüğün bogulduğunu söyledi. «Yunanistanla tüm bağlantılar kesilmişti.» NVashington'la bağlantı ku rtıp Elçüiği aradık, Büjiikelçi hastanedeymiş, onlar da haberleşemediklerini söylediler. Tüm dostlanmız oteldeki odamıza doluşmuştu. Olayla n yorumlamaya çalışıyorduk. Y'unanistan'da yeni bir dikta? İki gün bile dayanamazdı. Halk buna izin vermezui. Amerikalılar karşı çı kardı. Tüm Avrupa yeni rejimi karantinaya alırdı. 1965" de Papandreu görevinden çektirUdiğmden bu yana bu olay bekleniyordu. Ama 1966' da Papandreu sağcüar ve Kralcılarla anlaşTj&mda ortalık biraz olsun yatışmıştı. Bu Papandreu ve oğlu And reas arasmda kesin bir aynlığa neüen olmuştu. Ama Andreas'ın kellesini isteyenlere bu da yetmemişti. Bıkıp usanmadan suçlamalara girişiyor ve onun orduyu bölmek istediği söyleniyordu. Mahkeme strasında General Tsolkas bunlann söylentiden ıbaret olduğunu kamtlayınca görevinöen alınıp emekliye sevkedilmişti. Andreas mahkemeye çıkmamıştı, bakan oldugu için dokunulmazlığı vardı. Ama dokunulmazlığı seçimlerden 45 gün önce kaldırıHyordu. Saldırganlann sabırsızlıkla bekledikleri andı bu. Papandreu'nun Merkez Partisi bu sürenin uzatılmasma ilişkin bir genelge yayımla Waldheim : Kıbrıs sorununun cözümünde en iyi yontem toplumlararası görüsmeler ANKARA (Cumhurlyet Bürosa) Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kurt Waldheim, Kıbr.s sorunu konusunda genel kurula sLmdugu yıllık olağan raporda, soruna çözüm bulmak için somut ve etkin bir göruşme sürecinden 'başka bir seçenek bulurunadığıru bildirdi ve toplumlararası görüşmelerin bu süreci gerçekleştirmek için en iyi yöntem olduğunu söyledi. Waldiıeim, raporunda geçen bir yıl içinde çözüm arayışlan run hızlı bir gelişme gösterdiği ni bildirdi ve ük kez kapsamlı bir çözüm için Anayasa koniılan dışında toprak önerilert sunulduğuna dikkat çekti. Ekim ayında Kıbns özel Temsilcisinin her iki tarafa da bir değerlendirme belgesi sun duğunu haurlatan Waldheim, bu belgede iki taraîm önerileri arasmdaki ortak ve İDenzer yak laşımiarın sersüendiğini bildirdi. Waldheim, «Belgede ele alınrnayan hususlar da vardtr. Bun lar ileride ele alınabilir. Söz knnusu belge toplumlararası göriişmelerde yeni ve verimli hir dönemin başlangıcım oluşturmaktadır. Belge, aynı zamanda toplumlararası förüşmelere belli hir yapı ve öz kazandırmak için harcanan karar lı çabalan çöstermektedir. Tarafiar Uendilerine verilen hu fırsatı değerlenrtirip değerlendirmemekte serbesttirler» dedi. "21 nisan gecesi Yunanistanda özgürlük boğuldu» £ Darbeden 4 gün önce New York Times'da şu satırlar göze çarpıyordu: «Kral'ın Papandreu'nun seçimleri kazanmaması için bir tek çaresi var, orduya dayalı bir yönetimin kurubnası» yaratrnıştı ve Andreas'm başını isteyenler çılgma dön müştü. «Çanlar çalmıyor. Sokaklarüa kimw vok. Direntnevi saslayacaklann tümü ya hapishanelerde ya da saklanıyor.» Tüm öfkesıne rağmen babamın sesi yoıgundu. Nasü o'.dufunu sordum. İyıyim dedi. Ordunun yönetimi eline gcoirmesine ilişkin bir basm toplantısı düzenlemişti. Bu Aîbaylara karşı açılan savaşın iiki oldu. Tam olarak olup biteni kavramamız otua alîı saat sürdü. Önceleri Yunan radyosu anlaşılmaz. kaîaları ksx;ştırmak amacım güd;n slo^anlar yayuıladı: «Yunanistan canlanıyor... Halk gerçck özçurliisiine kavuştıı...» Sonra mı? Sonra hiçbirşey. Yalnızea askeri marş'.ar dvırdurulmuş, ük biîdiri şöyleydi: «tlkemlzi tehlikeye sokan güçler ve ya sal hakları dondurulmuştu. tmza Kral Konstantin. Bakanlar Kurulu ve Başbakan.» İkinci bildiri şöyleydi: «tn sanlar ve tasıtlar roUarı boşaltmah. Giineş battıktan scnra sokaklarda cözüken herkest ateş açılacaktır. Ytyecek stoku yapmak yasaktır. yapanlartn davTanı^ı sabotaj niteliğindedir ve haklannda sorustıırma açılacak tır. Banhalardan para çekmek yasaklanmıştır. Tüm okullar kapatılrmştırjı Sıkıyönetimin büdiristae geçildi: «Tuttıklarna ve gözaltı »flresi hiçhir kurala bağlı değildir. Giizaltı süresi bellrsizdir. Kamusal ya da özel toplantılann tvmü yasaklan mışrır. bn tür topUmtılar anında dağıtılacaktır. Hiçtrir sınirlama sözetUmeksizin pe ce veya çündüı her türlü isletme. bina veya ev aranabilir. Tüm posta bildirislmleri denetime talridtr.» İçerik ve biçim Nari işgalirıi anımsatıyordu. Yeniden kabustîmuz başlamıştı. O ge ce 10 bin kisi hıtuklanmıştı. Eıtnlann baştnıia Andreas Papandreu peliyorrtu. Evinden kabaca cıkartılro haplshaneye eötüriilmüş. BinieTre kişl tıvkı.ılanndan ııyandmlıp, feMİerinde nijamalanyla silah zoru altında polis arabf.'arma re askeri araelara blndirümis. Ser.öilrscn.laT. kamu; lrarulu<ilanncla calısan yöret ciler. ögTenci demekle rine tive otanlar. profe?örler, »vvkatlar, eazeteciler, p'Tinfr'.l?1 hpr'i ayra Irmak, Almanya'da Atatürk Sempozyumuna katılacak ANKARA (ajk.) Danışma Meclisi Başkanı Sadi Irmak, Güneydoğu Avrupa Demeği'nin 78 aralık tarihlerinde Bonn'da düzenlediği Atatürk sempodyumuna katılacak. Irmak, Sempozyumda Atatürk ve Yeni Anayasa konusunda bir konuşma yapacak. Danışma Meclisi Başkanı Irmak, 610 aralık tarilıleri arasmda Federal Almanya"J'a gitmek için Genel Kurul'dan onay aldı. Innak'ın Federal Almanya'da bulunduğu sUre içinde, başkan !ık görevine 'başkanvekili Veîik Kitapcıgil vekalet edecek. öte yandan, Atatürkiln 100. doğum yılı nedeniyle yurt dışında düzerüenen faaliyetler ise sürüyor. Dışişleri ve Kültür Bakanlıklannın ddzenledikleri «Ttlrk Resim Sergisl» bugün ÜrdUn'Un başkenti Amman'da açüacak. Ürdün Kraliçesi Nur" un himayesmde düzenlenen sergide Türk resrfümn tarihi gelişimini yansıtan 47 tablo yer alacak. Roma Üniversitesince başlatılan «Kemal Atetürk Gelenek ve Kültür Haltası» da devam ediyor. Haftanın açıbşında Roraa Üniversitesi Rektörü, îstanbul Üniversitesi Rektörü Proî. Cemi Demiroğlu, Kültür Büytikelçisi Talat lîalman, Oı ganizasyon Komitesi Başkanı Prof. Anna Masala, Roma Üntversitesi Edebiyat Fakultesi De kanı ve Türkiye'nin Roma BU yükelçi Hamit Batu birer konuşma yaptılar. Daha sonra Atatiirk Fotoğraüan, Sabiha Tansuğ'un Çiçeklerin Dili ve Prof. Puğlisi'nin Malatya'da ar keolojik kazılardaki bulgulannm fotoğraflanndan oluşan sergl açıldı. ElltBedll Aran !kl llsı başarüı bir konser dl dılar. Saray ve sağcı çevreler ateş püskürüyordu. Bu yolla avlannı ellerinden kaçıracaklardı. Papandreu'ya genelgeyi geri alması için baskı yapılıyordu. Bu bir babadan istenemezdi. İsteklerirıi geri çevirince, yer.iden darbeden sözedilmeye başlandı. Darbetien iki ay önce Andreas Atina'da yabancı gazetecileTİe bir basm toplantısı düzenledi. ve toplantıya eli boş katılmadı. HUkümet yönetimindeki önemli yerlerde bulunan pek ^ok insana çatıyor ve politik tutarsıziıklanm sergiüyordu. Aspida olaymua Kralla ordurvun ters düştüklcrini de açıkladı. Yunanistan Atlantik Paktında yeralmayı katnü etse de bunırn bagımsızlığım yitirmesi ve evrensel politikada özgiiTce davranamaması anlamına gelmediğini de açıkça söyledi. CIA'mn kaygısızca Ytınanistan'm lçişlerine bunvunu soktuğunu söylüvordu. Bu açıklamayı yaptıgı sırada Amerikan ElçiUğine bağlı 2 tı kişi saîonu terketmis' r. »GromlkoTari» bir terkedişle... Bu toplantı bir skandal Halkın tepkisi: Hiç Yorgo Papandreu'nun davranışı sağcılar tarafmdan bir babanın oğlunu koruması olarak değeriendirilmiyordu. Yapıian pazarlığa uymadığı gerekçesiyle onunla işbirliğinden vazgeçmek istiyorlardı. Yorgo Papandreu söz ve eylem düzeyinde her raman tam bir antikomünist gibi davranmıştı. Oysa şimdi emirleri Moskova'dan almakla suçlamyoröu. Sonuç olarak ordu kendisini göstermeliydi. Kraliyet ailesinden M. Cyrus Sulzberger Newyork Timss gazetesine yazdiğı bir yazıda şöyle diyordu: «Aşırı sol Yunanistan'da bir rejim dcsişikliği yapmak istivor, ulusu hu felakptten kurtaTmak için ne mümkünse yapümalı.» Çogunluk İçin bu laf salatasıydı. Biz de biliyorduk, M. Sulzberger de çok iyi bilivordu ki salon böyle bir gü cü yoktu henüz. Bu yazısı ve daha pek çoklan M. Sulrberger'in nasıl bir yönetim öt\edigini ortaya koyuyordu. Yu YARIN: ABD ve Albaylar Cuntası
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear