Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cumhuriyet 2 28 EKİM 1981 ENIŞ oranda takdlrln rol oynadığı öğrencilere not verme işleminin yargısal denetimi, memleketimizde uzun süre tartışılmıştır. Aslında bunun, denetime tabi öbür idari işlemlerden farkı yoktur. İdari eylem ve işlemlere karşı 1924 Anayasası'nın yürürlükte olduğu dönemde de yargı yolu acıktı. Anoak çokça «hükümet tasarrufları»ndan söz edilirdi, Bununla beraber hükümet tasarrufları sorununun da 1960'lardan önce önemıni yitirdiğini söyleyebıliriz. Sayın Prof. Dr. İsmet Giritll o yıllarda (1958) hükümet tasarrufunu hukuksal bir gereksinme oiarak görmemlştlr. Sayın Giritli'ye göre, hukuk devleti kurumları arasınöa hükümet tasarruflarının yeri yoktur. Bir taearrufun kendisinden üstün hukuk kurallarına uygunluğunu aramak ve tasarrufu buna göre değerlendirmek zorunluğu vardır. (1) Yargıda Ise Danıştay'ın hükümet tasarrufunu «yabancıların sınır dışı edilmesi» gibi aynı zamanda dış politikavla bağlantılı işlemlerde ve «iskân» flibl önemli lc politika önlemlerinde uyguladığı görülür. (2) Ancak 1950 1960 arasında, yönetimin kamu hizmetlileri lle ilgili, emeklilik gibi bazı idari tasarrufları yasalarla yargı denetimi dışında tutma çabaları oimuştur. 1961 Anayasasında, 'dari yargı denetimi onayasal bir kural haline getirilmiştir. 114. maddenin ilk fıkrasında «idarenin hiç bir eylöm ve işlemi, hiç bir halde, yargı mercilerinin denetimi dışında bırakılamaz» denmekte idi. S Not Takdiri ve Denetim OKULLARDA SINAV KÂĞITLARIYLA İLGİLİ YARGISAL DENETİM OLUMLU SONUÇ VERMİS, SîNAV KÂĞITLARI DAHA DÎKKATLE OKUNDUĞU İÇİN DANIŞTAY'DA AÇILAN DAVA SAYISI AZALMIŞTIR. Kâzım YEMİCE Danıştay 12. Daire Başkanı Meclisi'nin calışmaya başladığı bugünlerde, konunun bir kez dana gündeme getirileceğinin bilincinde, uygulamanın sağladığı verileri değerlendırmekte herhalde yarar varaır. Hemen söylemeliyız ki, dava halinde Danıştay nesnel ölçüier ıçinde bir yargısal denetim yapar. Not takdirinde hata edildiği iddia olunan yazılı sınav kâğıdı, aynı sımavda geçer not almış iki kâğit ve cevap anahtarı oKulundan bir arada getirıldikten sonra, bu belgeler öbür okullardan çağrılan ve sınav konusu dersi aynı düzeyde okutulan üç öğretmene incelettirilmektedir. Yetkili, yeminll ve tarafsız bilirkişiler sınav kâğıdını cevap anahtarını ve geçer not almış kâğıtları ayrı ayrı inceledikten sonra davacı öğrencinin kâğıdının alabileceği geçer veya kalır notu saptamaktadırlar. Sanırım bu incelemelerde görülen hatalı tutumiardan bazı örnekler vermek soruna daha da açıklık getirır: Sınav kâğıtlarında soru karşılıklarına verilen notların toplamı öğrencinin geçmesine yeterli olduğu halde, toplam alınırken hataya düşülmesi öğrencinin başarısız sayılmasına neden olabilmektedir. Soruların sıra numaraları ile yanıtlarının numaraları blrbirine uymadığı veya soruların sıraiarına uygun biçimde cevapları kâğıtta yer almadığı icin eksik değerlendirmelere ve not vermelere gidildiği oimuştur. Fen dersleri icin hazırlanan cevap anahtarının yanlış, öğrencinin getirdlği çözümün doğru olmasına karşın, öğrencinin cevap anahtarına göre başarısız sayıldığı sınav kâğıtlarına rastlanmıştır. Geçerli not almış kâğıtla karşılaştırmada, davacı öğrencinin başarısız sayılmış kâğıdının emsal kâğıttan çok daha iyi olduğu görülebilmektedir. Pek az da olsa, öğretmenler arasındaki anlaşmazlıkların öğrencilere.sınavlara yansıdığı, notların bundan etkilendiği haller oimuştur. Anlaşmazlıkların, yıllar içlndekl gelişlml de anlamlıdır örneğin, 1967 yılında Danıştay'da öğrenciöğrenim işleriyle ilgil! dava savısı 340 iken bu sayının 1973'de 6672'ye ulaştığı görülür. Bunu «Danıştay'dan olumlu karar alınüce önder Atatürk'ün doğumunun 100. Yılını kutlama çalışmaları arasında TC Emekli Sandığımn örnek bir davranışını vurgulamadan geçemiyeceğiz. TC Emekli Sandığı, 19 mayıs 1981 tarihinde «Atatürk ve Sosyal Gtivenlik» adı altında, içeriği çok değerli bir el kitabı yayınlamıştır. Bu saygıdeğer yapıta emeğl geçenler ne denli kutlansa azdır. Kitapta, kamu kesiminde çalışmakta olanlarla emekli olmuş bulunanjara, yıllarca kesenek ödedikleri Sandığın mev zuatı ile ilgili pratik bilgiler verilmektedir. Bundan da öte, kanımıza göre, kitabın değeri ni, Atatürk'ün sosyal dayanışma ile ilgili ve kendisinin o gayet işlek el yazısı ile kaleme aldığı notları daha da yüceltmiştir. dığı ıçin» gerekçesine bağlamak doğru olmaz. Çünkü 1967 yılında dava konusu edılen öğrencı işlerinde iptalle sonuçlanan dava sayısı %35,3 ıken, 1973 yılında bu oran %13,6'ya düşmüştür. (4) İzleyen yıilarda dava sayısında önemlj bir değışıklik olmamış; buna karşın fen dersıerinde Danıştay'ca iptal oranı %23'e sosyal dersıerde ise %45'e kadar inmiştir. Bu olgular kanımızca, yargısal denetimin okulları kendi yapıları içinde olumlu bir özeieştlriye yönelttiğini kanıtlamaktadır. Bu suretle sınav kâğıtları daha dikkatle okunmaya başlanmış; not takdirinde de nesnel ölçüler geniş oranda gecerlik kazanmıştır. Yargısal denetimden beklenen de, bir yandan açılan davada hakkı teslim etmek ise, öte yandan idarelere sonraki işlemleri için ışık tutmak; karariarıyla onu yeni hukuksal yanılgılardan ve anlaşmazlıklardan korumak deği! midir? Idareye düşen görev: Aslında, öğrencl sı nav işlerinden doğan anlaşmazlıkların sayısının yargı aşamasından önce geniş oranda azaltılması olanaklıdır. 1965 yılından önce oldu ğu gibi, nota itiraz halinde, doğrudan Bakanlıkça veya Millî Eğitim Müdürlüklerince yetkili bir kurula kısa sürede itiraz konusu kâğıtlar okutturulmalı, kamu hizmetinin güvenle ve isabetle yürutüldüğü inancı pekiştirilmelidir.. Kanımızca bu yöntem, çoğu ana ba banın yargı yoluna başvurmalarını ve büyük masraflara girmelerini önleyecektir. Başarısız öğrencinin kâğıdının bugünkü sistem içinde okuîda oluşturulan kuruloa ikinci kez Incelen mekte olması beklenenl vermemektedir. İdare lerin subjektif değerlendirmelere açık bu gibi işlemlerini İtiraz halinde inandırıçı bir incelemeye bağlamaları, vatandaşa güven sağlacığı kadar, yargı yerlnin işlevini de kolaylaştırır. Yargının işlevinden sözederken. za man zaman akla gelen bir soruyu yanıtlamak istiyorum.. İdari yargının yönetme gibi bir yetki ve Işlevi yoktur.. O ancak dava ha linde idari tasarrufun hukuka uygunluğunu denetler.. öğretmenin not takdiri Işleminde Öğretlm Işl: O dönemin Kurucu Meclis'inde 114. madde üzerinde görüşmeler sürdürülürken konumuzla ilgili olmak üzere Sayın Prof. Dr. Necip Bilge'nin bir önerisi olmuş, «idarenin bütün eylem ve işlemlerini yargı denetimine bağlı tutma prensibi çok yerinde olmakla beraber, bu esasın öğretim müesseselerinde, öğretim işleri bakımından istisnasız bir şekilde yürümesi, idareyi zor durumlara düşürebilir. örneğin kırık not alan öğrencilerin bu konuda açacakları idari davalar idareyi de, yargı mercüerinl de lüzumsuz ve yorucu külfetler altında bırakabilir» gerekcesiyle 114. maddenin beşincl fıkrasına «öğretim işleri bakımından kanunda gösterilen istisnalar saklıdır» hükmünQn eklenmesini istemiştir. Komisyon sözcüsü sayın Prof. Dr Turan Güneş, bu görüşe Komisyonun katılmadığını söylemiş: ööretim lşîerlnden doğacak olan anlaşmazlıkların asiında yargı denetimine tabi olduğunu vurgulamış; Temsilciler Meclisl de öneriye gecerlik tanımamıştır. (3) öte yandan, zaman zaman «Danıştay sınıf geciriyor» gibi haksız bir eleştiri yapılsa da Yüksek Mahkeme; not Takdirinde hataya düşüldüğünden söz edilerek açılan Iptal davalarına yosal kurallar Içinde bakmaktadır. 2485 sayılı Yasa ile oluşturutan Danışma de durum budur.. Bir hukuk devletinde, öğre tim alanında da kalsa bağlayıcı geçerli ku rallarin gözetılmemesıne veya takdır hakkının açıkça hatalı biçimde kullanılmasına, bu " su retle hakkın zedelenmesine göz yumulamaz.. Ayrıca burada salt bize özgü bir sorunun ve değerlendirmenin tartışmasını yapmadığımızı da söylemelıyim Batı da konuya eğilmış, kendıne göre çözümler getirmiştir.. Örneğin, Batı Almanya'da yargısal denetimin sınırı ve idari takdir tartışılırken, peaagojik ve bilımsel değerlendirmenin söz konusu olduğu idari işlemler üzerinde ayrıca durulmuş, pedagojik ve bilimsel idari işlemlerin tamamen takdiri karariar olduğuna ılışkın eski aoktrin ve yargısal içtihat terkedilmıştir.. Ancak bu değerlendirilmelerın hangi koşullar içinde yar gısai denetimınin yapılacağı tartışılmaktadır.. Öğretim Işlerinin denetlenıp denetlenemeye ceği konusundaki değısik idari yargı karar larından sonra, Alman Federal laare Mahkemesinin (Bundesvervvaltungesgerıcht) 23 şubat 1963, 2 temmuz 1965, 30 ağustos 1966 ta rihli kararlarında oldufju gibi, belirli ölçütler (kriterler) getirdiği görülmektedir.. Kederal İdare Mahkemesine göre, sınav yapanın ha talı olgulardan hareket etmesi, genei ve ge çerli temel değör ölçülerinin gözetilmemesi veya konuya yabancı düşüncelere dayalı bir yaklaşımda bulunulması hallerinde pedago|ik ve bilimsel takdiri işlemlerden sözedilerek bu hatalı tasarruflar yargı denetimi dışında tutulamaz(5). Yalanı ve Yanlısı Savımmak... "*LKENİN Istanbul'a en uzak illerinden birinln kOçök bir ilçesinden aşağıdaki telgraf geldi: « Bizlm ökulumuzda bir münazara düzenlendl. Tartışma şöyle: Kadın ev dışında başka bir işte çalışmalı mı? Yoksa çalışmamalı mı? Biz kadının ev dışında başka bir işte çalışmasını savunuyoruz. Bizlere bu konuda bilgi verlrsenlz, çok memnun oluruz.» Ü **• Sonuç: Danışma Meclisi calışmaya başlamakla, Türkiye'nin anayasal sorunları yenl den uzun boylu tartışma konusu ola^ıktır.. öğretimle ilgili konumuz, aslında «İdarenin her türlü eylem ve islemine karşı yargı yolu (nu) açık tutan yürürlüktekl anayasal ilke, yerine, bir kısım idari tasarrufların yargı de netimi dışında tutulmasının doğurabileceğl sakıncalara bir örnek oluşttırmaktadır. 1961 Anayasası'nın sağladığı olanaklarda yenl bir değerlendirmeye gidilirken, geride kalmış uy gulamaların getirilecek çözümlere olumlu katkıları olabilir.. 1) İsmet Glrltl! Hükümet Tasarrufları 1958 Sayfa: 112 vd. 117 ve 142. 2) Organlarının Hukuka Aykırı Eylem ve Işlemlerinden dolayı Dsvletin Sorumiuluğu Prof. Dr. T. Bekir Balta Almanca metln ve tarafımdan 1£İ68'de yapılan çeviri. 3) Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisl 1961 • Cllt: 4 Sayfa: 593 4) Prof. İ. Hakkı Ülgen 1974 Danıştay Açış Konuşması Sayfa 13 5) Vervvoltungsprozeserecht Prof. Carl Herman Ule6, Aufiags 1975, Sayfa: 14 vd. Türkiye'nin çalışma yaşamım düzenleyen ilk iş yasası, böylece 3008 sayı ile, 3.6.1936 tarihinde kabul edilmiştir. Bu yasanın altında, ölümünden iki yıl önce, Cumhurbaşkanı oiarak, yüce Atatürk'ün imza lı onayı bulunmaktadır. Bugün, sosyal güvenük başhğı altında sıralacUğımız ve Ana yasa maddeleri ile perçinlediğimiz bir çok sosyal haklann temeli, kaynağı, 1936 yılında 3008 sayılı iş kanununda atılmış bulunmaktadır. Yasanın «Sosyal Yardamlar» başlığı altındaki 7. fasıi hüktim lerini bazı yosunlaşmış zihinleri diriltmek için aynen hatırlatmakta yarar görüyoruz: Madde 100 îş hayatında«îş kazalariyle, meslek hastalıkları, analık, ihtiyarlık ve işten kalma, hastalık ve ölüm hallerine karşı yapılacak sosyal yardımlar devlet tarafından tanzim ve idare edilir. Bu vazifenin Ifası için İş bu kanunun mer'iyete girdiği tarihten bir yıl sonra, devlet müessesesi olmak üzere, bir işçi si gorta idaresi kurulur. Madde 101 İşçiler, işyerlerine alınmalariyle beraber kendiliğinden sigorta olunmuş olur lar. Bunlar bu suretle «sigorta lı» olmak hak ve vecibesinden feragat ve istinkâf edemezler... Madde 106 İşveren, işçi sigortası için kanunen kendisine terettüp eden mükellefiyetlerden ve sair masraflardan dolayı işçi ücretlerinden tenzilat yapamaz. Madde 107 İşçi Sigorta İdaresi ilk önce «İş kazalan ile meslek hastalıkları>; ve «Analık sigortası»nı yapar. İş bu sigortalara ait hükümleri havi kanunlar en geç bu kanunun meriyetinin altıncı ayı sonuna kadar ve diğer sigorta kollarına ait kanunlar ise, o sigortaların tatbikatına imkân hasıl oldukça hükümet tarafından BM?.l'ne sevkedilir. Genç bir devletin sanayi atılımına can vermek için bundan daha çağdaş, daha uygar, daha gerçekçi direktifler olabilir mi idi? Dünya çalışma tarihinde, savaş meydanlarının muzaffer bir kumandanın, başarılı bir askerin, sivii politik yaşamında, bu denli akılcı bir hedef gösterdiği asla görülmemiştir. Genç Türk Sosyal Güvenliği' nin teorisyenliği (kuramcılığı) yasa yapıcılığı, uygulamacüığı da, Cumhuriyet Türkiye'sinde, eşsiz önder yüce Atatürk'ün uyarıcılığı ile başlamıştır. Ancak bu kesin direktiflere karşın, sosyal sigortacılığımız, ilk meyvelerini, Ata'nm ölümün den yıllarca sonra verebilmiş, 1.7.1946 tarihinde «iş kazalan ile meslek hastalıkları, hastalık ve analık sigortası kanunu» (4772), 1.1.1950 tarihinde «TC Emekli Sandığı Kanunu» (1534) 1.4.1950 tarihinde «İhtiyarlık Sigortası Kanunu» (5417), 1.10. 1972 tarininde de «Bağ Kur Kanunu» (1479) yürürlüğe gire bilmiştir. Elbette ki, işçisiyle, memuruyla, esnaf ve sanatkârıyla tüm Türk çalışanı, Atatürk'e sonsuz sevgi ve minnet borçludur. Gözümüzü dört açalım ve bu kutsal mirasın daha güzele daha iyiye, daha hakçasına ulaşması için gereken çabayı gösterelim ki O'nun insan sevgisi ile dolu ruhu şadolsun. Gelin, yazımızı şu şarkı ile bağlayalım: «Sevgi yetmez, sevgi yetmez sevgine saygın yoksa, Sevgi vetmez, sevgi yetmez, y<*rmdan umut yoksa.» Yazarlara arasıra böyle mektuplar ve telgraflar gellr. En aşağı ylrmi vıldan beri bu tür isteklerle karşılaşırım okullarda «münazara» yöntemi sürüyor. Bana sorarsanız derim ki: Okullarda «münczara» düzenlemek yarar yerine zarar getiren bir yönteme dönüşmüştür. Cünkü bu «münazara»larda çoğunlukla konular saçma ya da çagdışı soruları içeriyorlar. İşte bir çarpıcı örnek önümüzde duruyor: Kadınlar ev dışında çalışmalı mı? Çalışmamalı mı? Yirminçl Yüzyılm son çeyreğinde kim çıkıp diyebilir ki: Kadın ev dışında çalışmamalıdır. Hayata ve gerçeğe aykırı bir sav niçin tartışma konusu ycpılıyor? Neden bazı öğreiciler çağdışı bir düşünceyi savunmak zorunda bırakıhyor? Kadın ev dışında zaten çalışıyor; tarlada çalışıyor; fabrikada çalışıyor; bankada çalışıyor; hastanede çalışıyor; devlet dalresınae çalışıyor; bütün dünyada çalışıyor. Tartışmayı yaşam yamtlamış, noktalamış. Peki, nasıl oluyor da milli eğitimin okullarında böyle bir konu «münazara» sorusu niteliğine dönüşüyor? Genellikle toplumların nüfusu yarıyarıya kadın ve erkekten oluşur. Bir ulusun kadmlarına ev dışında çaiı?mayı yasaklamak, çalışan nüfusun yarısının elini kolunu bağlamak demektir. O zaman bu ulus üretim ve kalkınma yanşında öteki uluslara göre yaya kalmaz mı? Çalışma ve meslek seçme özgürlüğü, insan haklarının bir parçası değil mi? Kadınları insandan saymayacak mıyız? Denebilir kl: Münazarada hangl fikrin doğru ya da haklı olduğuna bakılmaz. Fikrin nasıl savunulduğuna bakılır. Yanlış ya da haksız bir fikri; üstün yetenekle, ustalıkla, parıltıyla, marifetle, cerbezeyle savunan öğrenciler «münazarasda başarı sağlamış olurlar. Böyle düşünmek daha da kötüdür. Çünkü yanlış ya da haksız bir fikri üstün yetenekle savunan öğrencilerl ödüllendirmek yarının «demagogları»nı yetiştirmek demektir. Bizim toplum bunlardan çok çekmiştir. Hele demokratik yaşamın yozlaşmasında bu soy marifetll kişilerin katkıları büyüktür. Okullarımızda yanlış fikirlerl ustaca savunanlara prim vermekten vazgeçmeliyiz. Böyle bir ustalığın kötü bir iş olduğunu vurgulaya vurgulaya öğrencl yetiştlrmeliyiz. Çoouklarımıza ve öğrencilerimize konuşmanın biçiminden çok özünün önemli olduğunu anlatmalıyız. ••• ••• Y OKTAY AKBAL HA¥!|1 Ipi Göğüslemek.. Toplumsal Dayanışmada Atatürk DÜŞÜNCE Çp OLANLAR TC. EMEKLİ SANDIĞININ ÇIKARDIĞI «ATATÜRK VE SOS YAL GÜVENLÎK» ADLI KİTABI OKUSUNLAR DA O'NUN TOPLUMSAL DÜŞÜNCELERİNİ İYİCE KAVRASINLAR. Ylneleyeyirrv: Çok uzun yıllardan berl okullarda saçmasapan tmünazara» konularına nefes tüketiliyor. Bu gidişe bir son vermenin zarnanı geldi de geçti bite... »Ş JV4 Bir tek sayı cıkabllmlş.. Bir tek sayı, ama unutulmaz, etkin, dolgun bir dergi.. Millî Eğitim Bakanlığının yayınladığı daha doğrusu yayınlamaya başladığı üç ay lık Düşün Bilim dergisınin, «MEB»in ılk ve son sayısı ekim, kasım, aralık 1979 tarihini taşıyor. 1979 aralık'ında «MEB»in yayını durdurulmuş.. Şim di elimizde bir tek sayısı var «MEB»in. Başlarken başlıklı yazıda Necdet Uğur dergiyi şöyle tanıtıyor: «MEB bir çeviri dergisidir. Peneerelerimizi dış dün yaya da açık tutmayı amaçlar. Doğu, Batı, Güney nerde oluşmuşsa, çağdaş düşünceyi insanımıza yansıtmayı ça lişır. İnsanımızın sağduyusuna, sezişine, deneyimine güven ve saygı duyduğu için de neyi yansıtacaksa çarpıf madan, saptırmadan yansıtır» Bu iyi başlangıçtan sonra Uğur şöyle bitirmiş yazısıni: «Bu güne kadar toplum oiarak başkalarında imrenip yapamadıklarımız, biraz da yapamayacaklarımızdı. Ama yıilar boyu Imrendiklerimizin bizim topraklarımızda da yeşereceğl günler gel mek uzeredır. Yüzyıllardan sonra, yeniden, ilk kez üze rinde çağdaş uygarlığın yükselebileceği bir toplum ya pısı bizde de hızla oluşmaya başladı.. İnsanımız birbirini izleyen dönüşümler ortasmda ayakta, diri, kendinl yenlilemeye çalışıyor. Ona ne verebilirsek verelim, bu kez ipi göğüslemek üzeredir..» «MEB», üç bölüme ayrılmış: Klasık Düşünce, Çağdaş Düşunce, Sanat, Eğitim.. Aristoteles, Sophokles, Ho ratıus, Machiavelli, Montaigne, Hume, Lichtenberg Cassirer, Ortega Y Gasset, Paz, Charbonnier, Ulmann, Sauvy vb. lerden yapılmış başarılı çeviriler ilgiyle okunuyor.. İnsan olmak, geçmişteki ve günümüzdekl «insanı insan eden» bilgileri, düşünleri bilmek, öğrenmek, onları özümsemek demektir. Hasan Ali Yücel döneminde yayınjanan «Tercüme» dergisi ve Klasik Eserier Yayını bu amgca yönelik önemli kültür çalışmalarıydı.. Bugünkü Türk sanatını, düşüncesini ve yazınını yaratan, ku ran bu tür yayınlardır. Ne var kl 1950'den sonra, geçmlşin ve çağımızın büyük sanat, düşün ve bilim yapıtlarının devlet eliyle yayınlanması durd'jruldu.. Sankl Türk halkı dünün ve bugünün düşünae yapıtlarından uzak tutulursa, daha iyi, daha aydın, daha güven veriai bir yurttaş olacakmış gibi!... Böyle de sananlar *ardı gerçekten.. Elimdeki bu tek sayıyı bir kez daha dikkatle okudum.. Aristoteles'in «Erdem Üzerine» adlı yazısı aradan geçen yüzlerce yıla karşın şaşırtıcı bir güncellik taşıyor.. Insanloğlu ha 2000 yıl önce, ha bugün, hep o insan!... Erdem ardında koşup, bir türlü «erdem»! ele geçiremeyen tuhaf yaratık!... Aristoteles diyor ki: «Bilmemekten dolayı yapılan her eylem isteyerek yapılmış değildır, sadece acı ya da pişmanlık getıren eylemier îs temeyerek yapılan eylemlerdir. Bilmemek yüzünden eylemde bulunup hiç pişmanlık duymayan bir insan ne isteyerek yapmıştır çünkü ne yaptığının farkında değildir ne de istemeyerek, çünkü sonunda aoı duyma2... Her kötü insan neyi yapması gerektiğinl, neyl yapmaması gerektiğini bilmez, insanları adaletsiz ve ge nel olarok kötü kılan da bu bilgisizliktir..» Demek ister ki, her kötülüğün kaynağı, bilgisizliktir Ne yapıp edip bilgisizliğı yenmek gerekir.. Claude LeviStrauss'la yapılan llginç bir konuşma var «MFB»de... Sanatla, şiirle, yazınla ilgilinenlerin okuması gereken bir konuşma... Georg Christoph Liohten berg'in özdeyişleri de hem güncel, hem de tüm zaman lara sesienen bir anlam taşıyor. «Kitap bir aynadır: yüzüne bir maymun bakarsa, e'bette bir havarinin görüntü sünü yansıtmaz». Bir de şu değeri bir lürlü silinmez özdeyiş: «Ciddi bir yüzde söylenen her sözde sağduyu ol duğuna inananlar vardır.» «M^B»in bu sayısmı bulup okumanızı isterdim.. Türk insanı «bu ke7 ipi gööüslemek üzeredir» diye yaz mış o gürlerin bakanı, «MEB»i de o «ipi göğüslemeye hazırianan» aydın, bilincli Türk yurttasma sesîensın diye çıkarmış.. Bir tek sayı.. Ama yetiyor anlamlı gerçeklen, gerceklerimizi duyurmaya •»• ••• Meraklı okurlarımizın bir devlet kuruluşu yayını olan bu kitapçıktan birer tane edınmelerinin belki de güç olabileceğini düşünerek, hiç olmazsa 4046. sayfalarında yer alan bölümünü aynen yinelemekte yarar gördük. Bu sayfalarda bakınız Atatürk ne diyor: «tnsanlar birbirine bağlıdır. (Bağlüık solidarite) «İlim, cemiyetlerin büyüklüğünün sırnm, insanlara açmıştır. Bu sır, insanların birbirine olan bağlarıdır.» Bütün insanlar, bir içtimai vücudun aza larıdır ve bu sebeple birbirine bağlıdır. Bir de insanlar, ölülerin harsi varisleri olduklarından aralarındaki bağlar, her zamanın ve her mekâna şamildir. Ba bağlar tabiidir ve iktisadidir. Tabii bağın bize öğrettiği şudur: Bilhassa, işbölümü ve harsi varislik yüzünden, her kes malik olduğu şeyin ve hatta kendi şahsi varlığının en büyük kısnunı atalara, bir zamanda yaşadığı insanlara borç* ludur. Eğer böyle ise, yani, eğer her yerde, insanın insana karşı bir borcu varsa, bütün borçlar gibi bunun da ödenmesi lazundır. Bu borçlar kimin tarafından ödenmelidir? İnsanlar arasındaki tabii ve içtimai bağdan istifade ederek servet Kazananlar tarafından! . Çünkü, eğer gelmiş geçmiş binlerce ismi bilinmeyen insanlar olmasaydı, zaten bir servet olmazdı. Kime ödenmeli? Tabii ve içtimai bağdan zarar görenlere! Gerçi bu alacaklıların şahsen bilinmelerine imkan yoktur, fakat bunlann mümessilleri vardır; devlet veyahut bir çok içtimai muavenet müesseseleri. Nasıl ödenmeli? Bir , defa, devlete vergi, bilhassa artar vergi oiarak ve sonra hayır ve yardım müesseselerine kendildiğinden verilebilir. Bu söylediklerimizden, insanlarm, mazinin ve halin nimetlerinden hepsinin ayni derecede istifade edememiş ve eclememekte oldukları anlaşılıyor. Bu nıüsavatsızlığı gidermeb için bir kısım insanlardan diğer bir kısım insanlar için adeta tazminat isteniyor. Bu farklı istifadenin başlıca sebebi, şüphesiz ki insanların. muhtelif vasıflar ve kabiliyetler yüzünden biribirlerine benzememeleridir. Bu noktada. şövle bir nazariye söylenmektedlr. Tekâmülün gayesi, insanları İ93I Se9ahattin TURLÂSosyal Hizınetler Akademisi Öğretim Üyesi birbirine benzetmektir, dünya birliğe doğru yürümektedir: İn sanlar arasında, sınıf, derece, ahlak, elbise, dil, ölçü farkı git* tikçe azalmaktadır. Tarih, yaşamak kavgasının, ırk, din, hars, terbiye yabancıları arasında olduğunu gösterir. Birliğe doğru yürüyüş, sulha doğru da yürüyüş demektir. Bağlıhk hakkında, bir fikir edinmeye en müsait olan düşünüş ve görüş bu son mütalaa olabilir. Fakat, birer fikir oiarak aldığımız bağlıhk nazariyeleri icaplarını tatbikata «İçtimai teminler» adı altında toplamak kabildir. Bu içtimai teminlere devlet sosyalistliğine yaklaşarak varılabilir. Bu yol, kanun yoludur. 1) tş kurumu 2) Şehirlerin ve atelyelerln sağlık koruma, 3) Sari hastalıklara karşı korunma, 4) Amelenin ihtiyarlığı ve kazalara karşı sigortası 5) Hasta ve ihtiyar yoksulla ra mecburi yardım, 6) Çiftçi sandıkları 7) Yardım' cemiyetleri kurulması, 8) Ucuz evler yapılması, 9) Mektep çocuklan için T.C. İSTANBUL 1. SULH HUKUK HAKİMLİĞİ İ L A N Küçük HİCRAN SADEGÜL'g Çocuklan Koruma Birliği Çocuk İşleri memuru EMİNE AVŞAR 19. 10.981 tarihinde vasi tayin edüdiği, Hayriye Ziya Demırcanlı ailesi evlad oiarak verilmesi hususunda vasiye Izin verildiği ilan olunur. 26.10. 1981. (B: 86418694) mekteplerde bakkallar, 10) Bütün bu gibi cemiyetlere devlet bütçesinden yardım. Bu ve buna benzer hususları temin için kanunlar.» Evet, bugün düşünce taassubu içinde bulunanlarla, gardrop Atatürkçüleri, lütfen tekrar tek rar bu satırları okusunlar da, dışa kar$ı Atatürkçülük edebiyatı ile süsledikleri yapmacıklı görüntüleri hiç olmazsa biraz tedavi olanağı bulmuş olsun. tşte bu notlara yansıyan düşünce ve sarsılmaz iman iledir ki, 17 şubat 1923 tarihinde; İzmir tktisat Kongresinde: «Şu anda beni dinleyenler, tacirlerdir, sanayicilerdir, esnaflardır ve netice itibariyle işçilerdir. Toplumumuzun çeşitli sınıflarmdan seçilerek gelen bu insanların biribirine muhtaç ol duğunu heJe hele tümünün bir den işçiye muhtaç olduğunu kim inkâr edebilir?» diyen Ata türk, Batı ülkelerinde binlerce insanın sokaklara dökülmek su retiyle kanları pahasına elde et tikleri sosyal hakları, hiçbir Türk çalışanm burnunu bile kanatmadan kendi önerisi ile Parlamentoya getirivermiştir. Çağdaş uygarlık düzeyine yük selmesini arzu ettiği Modern 28 EKİM 1931 Gazi Hz. dün M. Litvinof u kabul buyurdular ANKARA 27 (a.a.) Sovyet Hariciye Komiseri M. Litvinof Cenaplariyle refakatlerindeki zevat ve Moskova Büyük Elçimiz Hüseyin Ragıp Bey bu sabah saat 9.30'da şehrimize gelmişlerdir. İstasyonda büyük bir törenle Hariciye Vekilimiz Tevfik Rüştü Bey tarafından karşılanan M. Litvinof Cenap ları saat 10.30'da Hariciye Vekâletine giderek kendilerini ziyaret etmişlerdir. Saat dörtte M. Litvinof Reisicumhur Hazretleri ta rafından kabul olundular. Bu görüşmede Tevfik Rüş tü Bey de bülundular. Misafirler yarın sabah şehri gezecekler, öğleyin Başvekil İsmet Paşa Hazretleri tarafından verilecek öğle yemeğinde bulunacaklardır. •*• Haliç'e kim karışır? Haliç'in temizlenmesi alakadar daireler arasında senelerden beri halledilememektedir. Son zamanlarda Belediye çıkacak en kazı almak şartıyla bunu üzerine almayı kabul etmiş, fakat deniz ticareti müdürlüğü ile diğer daireKuruçeşme'deki kömür depolarından şikâyetçi olan bu semt halkı heyet halindeki müracaatlarından bir netice alamadıkla rından birer birer mahkeler razı olmamışlardır. Bu suretle Belediye de Hallç'i temizlemekten büs bütün vazgeçmiş ve bir daha bu mesele ile meşgul olmamaya karar vermiştir. Belediye burayı temizlemenin kendisine ait olmadığı kanaatindedir. meye müracaat etmeye ve depo sahipîeri aleyhine da va açmaya başlamıştır. Bu surotle açılan ilk davalar Kuruçeşme sâkinleri lehine neticelenmiştir. •*• Kuruçeşmelilerin davası KONGRE • 10 Ekim 1981 tarihinde yapılması gereken İstanbul Tabip Odası kongresi, çoğunluk teşkil etmediğinden 31 ekim 1981 oumartesi saat 10.00 tarihine ertelenmiştir.. Kongre, Cağaloğlu İstanbul Tabip Odası toplantı salonunda yapılacaktır. ALTI AYLIK OLAĞAN ARA KONGRE GÜNDEMİ: 1 Açılış 2 Başkanlık Divanı seçimi 3 Yönetim Kurulu çalışma raporunun okunması 4 Tenkitler 5 Dilekler Üyelerin katılmaları saygı Ile rica olunur. İST/VWBUL TABİP ODASI YÖNETİM KURULU m 19R1 yılı 10631.020 sicil No.'lu ekim devre cekimi zayi ettim. Hükümsüzdür. FETtYE TÜRE Cumhuri Sahibı: Cumnurıyet ıvıatbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş adma NADtR NADt GeneJ Yayın Müdürü HASAN CEMAL Müessese Müdürü EMİNE USAKLIGtL Yazı tşleri Müdürü OKAY GÖNENStN Basan ve Yayan: Cumhurivet Matbaacıhk ve Gazetecilik T.A.Ş CağaioSlu Türkocağı Cad. 3941 Posta Kııtusu: 246 tSTANBUL Tel : 20 97 03 BÜROLAR: • ANKARA : Konur Sokak 24/4 YENİŞEHİR Tel : 17 58 25 17 58 fifi İdare : 18 33 35 • tZMtR : Halit Ziva Bulvarı No: 65 Kat : 3. • Tel : 25 47 09 SATÎÜK VW 1500 Motdr, 1968 Model 12 Volt. Müracaat: Mesaı saatlerinde: 26 49 08 ADANA: Atatürk Caddesi rürk Hava Kurumu tş Hanı Kat: 2 No • 13 Tel 14 550 19 731 Güneş 7.24 13 12 30 îmsak 5.42 28 EKÎM 1981 öğle îkindi 12.58 15.50 Akşam 18.11 Yatsı 19.42