23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumhuriyet 2 ER önemli kurum toplum katındaki imgesıne uygun bır statuye sahip olur. Cumhuriyet tarihinde üniversitenin toplumun gundeminde önemli bir yeri var. Fakat bu önem Atatürk'ten bu yana presti|inin gittıkçe zayıf düşmesine engel olmamış. Atatürk ve tek parti donemınde Batı bilimınin Türkiye'ye transferinin, çağdaşlaşmanın sımgesi olan ünıversıte, demokrası deneyı ile birlikte gücu kırılması ge,*«ken bir kurum olarak gorülmeye başlanmıştır. Bu, o donem polıtıkasının, Atatürk dönemindeki kadar saf ve belırgin toplumsal amaç yokluğundan ve unıversıtemn demokratikleşme süreoi içinde daha çok sesi işitılen bir kurum olmasından kaynaklanmıştır. Yeni politik yaşamda seçenek önerilerin kişıler. gruplar ve kurumlar tarafından sunulacağı gerceğini polıtıkacılar hiç bir zaman anlamak istemediler. Eleştiri kaynağı üniversıte hocalarını hor gormeğe başladılar. Bu tutumun üniversite imgesi uzerınde olumsuz etkileci gunümüze kadar uzanmıştır. 1960 Devriminden sonra üniversite iktldarlar katında kısa süren bir itibar kazandı. Bu üniversite özerkliği konusunda bir adım atılmasını sağladı. Yine de, uzun sürede, politiikacılarda ve toplumda yeşertilmış üniversiteye karşı şüphecıliği azaltmadı. Çünkü arkasında başka nedenler vardı. Nüfus artışına, kentleşmeye, ekonomik yapı değışmelerine bağlı olarak ve Anadolu halkınm gıderek daha fazla idareye katılmasının da etkisiyle zorunlu ve tarihi bir taşralaşma olayı içindeydi Türkiye. Çoğalan okur yazar sayısında az okumuşların sayısal oranının artmasına bağlı bir «elit elit olmayan» mücadelesi unıversıteye karşı eğilimlerl güçlendiriyordu. Şüphesiz burada sözü edllen oluşum toplumsal psıkolojinin ımge yaratma düzeyinde gerçek anlamını kazanmaktadır. Üniversite, 1965'ten sonra, 1960 Devriminl hazırlayan kampta görüldüğü için, bır çok polltikacı katında yine bir kara kedi olarak gorülmeye devam ettl. İşin ilginç yanı bunun üniversite kadrolarının egilimlerıyle fazla ilgili olmamasıdır. Çünkü, inanılan, ya da söylenllenin aksine, Türkiye'de üniversite öğretım kadroları, en radikal billnen üniversltelerde blle. çok büyük çoğunluklarıyla mllltan polıtlkaya karışmadılar. Fakat öğrenoilerin radikal uçlara gitmesine de karşı koyamadılar, Universite imgeslnln toplum katında değişmesi üniversite dışındakl büyük değişlmlerin sonuouydu. Sosyal ve ekonomik çalkantıların önce üniversite öğrenclsinl, sonra sokaktakl genç kuşakları radikalleştırmesi ve gençlerln sayısız iç ve dış odaklar tarafından örgütlü eyleme sokulması. kolayoa üniversiteye maledildi. Daha oOLAYLARve GDROSLERo bir kurumdur.. Almanya'da da Karl Jaspers'in daho metafizik düzeyde tammladığı, insanlığın gerçeklere ulaşmasına yardım edeoek bir araştırma ve öğretım ortamını fakültelerin tem sıl ettiği disiplinler ve kesın bır akademik oz gurlük içinde sağlayaoak üniversite tanımı var ÖZERKLÎK: BİR YASA, YÖNETİM, DENETİM SORUNU OLdır.. Bu son uç eğıhmde çeşıtlenmiş bir yük MAKTAN ÖTEDE, DÜNYAYI DOĞRU ANLAYIP YORUMLA6ek oğretıfo içinde universıtelerin ozgün. özgür MAK VE BUNUN TOPLUM İÇİNDEKİ ÖRGÜTÜNÜ YARATve bağımsız kurumlar olarak tasarlandığını go ruyoruz.. Bu örneklerin hiç biri doğrudan doğ MAK SORUNUDUR. ruya ithal edılemez.. Ve hiç bır öğretım siste Doğan KUBAN mı de ıdeoloıiden arınmış olarak düşünülemez. Anoak değışmış geleneklerden gelmiş olmala İTÜ Öğretım Üyesı rına ve değışık toplumsal örgütlenmeler içinÖğretim alanında en azından şunu öğrende bulunmalarına karşın bütun çağdaş dünya, sonraları kavga bütün yurt yüzeyine yayıldığı , mış olmamız gerek: Kışmin yetenek ve eğl bilim adamma özgür bir yaratmo ortamı sağ ve her tür kurumu daha da kotu etkıledığı hailımlen de, toplumun istekleri de çeşıtlenmiş lanması konusunda anlaşmış görünuyor. Bu, de olaylarda üniversitenin abartılmış ımgesı bır oğretımı gerektırıyor. Bu çeşltlenme hem pratikte araştırmayı yönledirme özgurlüğü ve değişmedı. Bunun böyle kalması İç ve dış baoğretım' kurumlarının yapılarında hem de progmali özgürluktür. Bunlar sağlanmadan da öğrezı politik odakların çok işine gelmış olmalıdır. ramlarında plmak zorunda. Orta oğretımın tek tım olur.. Araştırma ve yaratmaya veda ederek. Gittıkçe artan huzursuzluk bizi 12 Eylüle getıp Jıse uzeıindeyoğunlaşmdsı nasıl bugünkü Türkıye'de araştırma ve yara'tıçı düşünoeye ge tirdığı zaman universite otuz yıllık bir ımgesel geçilmesı zor dar boğazlan yaratmışsa, lise rek var mı?... Herhalde bunu soran da vardır. statü değişikliğfnin kendı etki boyutlarını çoküstu oğretımın bir homojen bütün olarak örBugun ulusdl açıdan bağımsız yaşamanın tan aşmış ve gitgide kötulemış sonuçlarını degutlenmesi de olanaksızdır. . özgürçe ve kendımize göre bır üretimden geç ğfştirecek güçte değildi. *•• tığını anladığımız bır aşamaya gelmiş bulu••• nuyoruz.. Özgür üretmek bize göre tanımlanBöyle bir çeşitlenme ve kaynakları yerlnde Üniversite sorunu öğretim ya da yasa somış bir süreç içinde, bize özgü seçenekler ge kullanma zorunluluğu içinde üniversite toplurunu olmaktan çok toplumdaki çağdaşlık imliştirerek bunları dünyada üretilenler duzeyine tnun hangi gereksinmesıne oevap veren bır gesinin biçimlenmesi sorunudur. öğretımln çıkarmakla kabıldır. Türkıye'de sadeoe bili kuruluştur?... Üniversite tanımının ve ona bağTevhidI Tedrisat Kanunundan bu yana nasıl min üretılmesi değil, herhangı bir alanda, spor lı orgutlenmenın iki büyük yönelımi saptandeğiştiği anımsanırsa, Üniversitenin bugün badan turizme, dışsatım yapmaktan Nobel adayı mır.tır: Bunlardan biri kökeni Napolyon Franşına gelmek üzere olanları daha iyi anıamak çıkarmağa, ya da dünyaya etkıli oiaoak yayın sa'sına dayanan işlevsel ünıversitedir. Devlet olasıdır. Bu politik perspektifin dışında bir de yapmağa, veya uluslararası alanda bilim adakadro arına gerekli uzman yetiştirmek amaoı sayı sorunu vardır. Türkiye yüksek öğretiminmı yetiştirmeğe kadar her tür üretirn için, una >önelik bir tanımlamadır ve bugüne ka de nıtelik (kalite), sayıya çoktan yenik düşluslararası nıtelik denetimi diyebileoeğimiz bir dar Fransa'da etkisini koruyan bir üniversite müştür. süreçin varlığını unutamayız. Düşünoeyi, örgörüşü olarak kalmıştır. Sosyalıst ülketerdeki Gerçek şu ki: Kuramsal olarak, belli bügütleşmeyi ve tekniğl üretecek bir ortamın ya universite görüşü de benzer doğrultudadır.. Fa yüklükte bır toplumun belli sayıda bir uzman ratılması geri kalmış denilen ülkelerin baş kat Fransa'da olsun, Sosyalist ülkelerde olsun, grubuna gereksinmesi olması, o toplumun o sorunudur. çağdaş toplumun gerektirdiği düşünsel atağı, sayıda uzmanı, hatta daha az sayıda uzmanı Elli rriilyona yakın nüfusu İle Türkiye gibi yeterli olanaklar ve özgürlük İçinde yapacak kullanabilmesi anlamına gelmiyor. Belirli bir başka tür uzmanlara gereksinme olduğu ger bir ülkenin kendi yapısına özgü karmaşık sohızdan yukarı uzman ya da okumuş sayisının runlara kendi çözümlerinl getirmesl gerekiyor. çeğı karşısında, bu ülkelerde geniş olanaklar artması ile gerekli nitelikte adam yetiştirmek Bu çözümlerin ğetireoeği yer bağımsız öğretim la donatılan araştırma kururnları, enstltüler koşut (paralel) olgular değll. İnsan guoü yetişve araştırma kurumları olan üniversite ve ale bu homojen ve bürokratik yüksek öğretimin tlrmede Üniversitenin toplumun hangi gerekraştırma enstitülerl ve yine politikanın ötesln gedikleri kapatılmağa çalışılmıştır. Bunun da sinmesine cevap verdiğini doğru tanımlamade bağımsız eleştiriler yapıp, yön göstereoek ötesinde özellikle Fransa'da Sorbonne gibi, dan, örgütlenmenin yanlış yollara sapabileoebılimsel kuruluşlardır. Üniversite özerkliği bu hükümetlerden de yüksek prestijli eski kökenli ğini geçmiş deneyler kanıtlamaktadır. Bu olguçerçeve içinde bir anlam taşımaktadır. Özerkkurumlar vardır.. Bunlar politik baskı karşısın ların bır bölümü büyük değlşim içinden geçen da yeteri kadar sağlam duracak kamuoyu des l'k bı» yasa, idare, denetim sorunu olmaktan toplumlarda çaresiz sayılabilir. Fakat bir bölüöterle aünyayı doğru anlayıp yorumlamak ve teğine sahiptirler.. münü doğru yönlendirmek olasıdır. bunun toplum içindeki örgütünü yaratmak so Cardinal Nevvman'ın başsözoüsü olduğu in Yüksek öğretim, yaygın bir klişeye uygun runudur. giliî geleneğinde üniversite bir öğretim ortaolarak tekrar edildiği gibi bir bütün değildir. Cysa, ne şimdiki üniversite yasasında ne mıdır. Örgütlenmesi evrensei bilgiden pay al Nasıl ki orta öğretim ve hatta ilk öğretim bide tasarlanan üniversite yasasında amaoın mış aydın yetiştirmeğe yöneliktir.. Amerika'da le yapı ve amaç olarak bir bütün oluşturamaz. A.N. VVhitehead'in formüle ettiği görüş ise top bu olduğunu belırleyen bır orgutlenme, ozerköğretimin butünleşmiş amaoı sadeoe bir tek lık, mall olanaklar vardır.. Üniversitede iç delumun çağdaşlaşmasına yardım eden, araştır düzeyde olasıdır: Onu da Atatürk'ten bu yana netim, bürokratik denetim olarak anlaşılmakma ile öğretimi birleştiren ve yüksek kalitede klmse daha iyi tanımlamamıştır: «Toplumu tadır.. Yeni yasa taslağındaysa özgür öğretim yaratıcı öğretim ögesine dayanan ve sentez cağdas uygarlık düzeylne çıkarmak» programı yapılması planağı bile yoktur.. yapmaya yeteneği olan öğrenoiler yetiştiren R Nasıl Bir Universite? Strateji Mantı ı trateji, askeri bir kavramdır.. Savaşta başarıya ulaşmak ıçın gerekli temel planlamayı içerir.. Çağımı:r.o strateıı kavramının kapsamı, askerlik sınırlannı cş^ış. poiıtıkayı, ekonomiyi, ve yaşamın tümünu karifsavcn b.r onıam kazanmıştır.. Stratejıye «savaş sanatı» adını takarak bu sanatın çarpıcı örneklerıni oluşturan Napolyon'dur.. Ünlü General Clausevvıtz de 19 yuzyılda savaş sanatını kuramlaştırmıştır. Mustaf J Kemal Ataturk'ün ne büyük bir strcteji ustası clouğunu soylemeye gerek yok.. Ulusal Lagırru'izfık Savaşının her boyutta (iç ve dış polıtikada, devrımcı ıçerığınde,) strateıisi Mustafa Kemal Paşa'nın kafasında belirginleşmeseydi, Türkiye Cumhuriyetı dıye bir devlet varolamazdı.. Ne yapmıştır Mustafa Kemal?... Önçe düşmanın kım olduğunu saptomış, sonra duşmanla dost arasındaki alanda ulusal guçleri bır cephede toparlamayı sağlamışztır. Bu noktay vurgulamak gerekır. Atoturk dışa dönük savaşımı verebilmek için önçe içerdekı ulusal kuvvetler arasmda bir bağdaşma ve bütunleşme yaratma yoluna gıtmiştir.. Uzlaşma olanağı kaimıycn güçleri (Çerkes Ethem, Aznavur, vb.) yok etm'ştır, oma ulusal davada uzlaşıp bırleşme olasılığı bulunon bütün toplumsal, siyasal, ekonomik güçlerle uzlaşarak bir oephe kurmayı da başarının ilk kuralı say S JC aten bu kural «strateji» bilıminin temel ilkesidır.. Bu ilkeyı yadsıyan yenılgi tehlıkesini kendi elieriyle yaratmış olur. Tüıkıye; Cumhuriyet tarıhinin en zor ve bunalımlı donemierinden bırısmi aşmak çabasındadır; Devlet buyuk borç yükü altındadır; ekonomik güçlüklerın çemberi ıçınrie/.z. prrlamento ve siyasal partıler kapatılmıştır.. Dirlik ve düzeni yenıden kurmak gereği sıksiK vurgulanıyor.. Cezaevlerinde 30 bın kışının terör, anarşi, devlete başkaldırma suçundan sanık veya mahkum olduğu söyleniyor. Buna karşılık Batı dünyasında elçilerimizi, diplcmatlarımızı, gorevlilenmızi avlamaya çıkan terör örgutleri yabanoı odaklarda «himaye» görüyor.. Ege denizinde ve Doğu Akdenız'deki ulusal çıkarlarımızı yutmaya çalışanlar, buyuk etkınlik gösteriyorlcı. Aytıiıkcrctın iç ve dıştaki eyiemierı azımsanacak gıti değildir.. Türkiye'ye Ortadoğu'da Siyonızmin köprusu olmak gorevini vermeye çalışanlar da ağırlıklarını duyuruyorlar. Ege kapsamında Türkiye'yi geriletmek isteyer kuvvt.tlerin Cumhuriyet devletının denizustündeki ve altındakı vazgeçilemez sınırlarını daraltmak yolundaki çabalon kaygı verıçidir.. Boyle bir durumda İlk yapılaoak iş, dışa dönük savaşımı verebilmek için ülkenin içindeki tüm ulusal guçlerin bağdaşmasını ve butunleşmesini sağlarnaktır.. Savaş sîra'6|.sının birınoil ve önoelikli kuramı budur.. Eğer ulusal ve toplumsal düzeyde uzlaşmayı ve ittltoMan saglcyobılirsek, dış dünyaya karşı guoümüz pekişir, oaşar' c csılığı artar.. [)ış dıjpya bizi nasıl göruyor?... Divcrl^r hi Türk've içerde bir askeri yönetim dönemi yaşıyor, siyasal partiler kapatılmıştır; ekonomik alanda bize muhtaçtır; öyleyse istediğimiz ödünlerl koparabi'menin tam zamanıdır, bu fırsatı kullanalım. Peki... Bu durumda stratejinin mantığı ne diyor?... Düşmanlarını çoğaltma!... Cepheyi genişletme!... Yalnıziaşmal... Duşmanının düşmanlarını çoğalt!... Düş manını yalnızlaştır!... Kendi içinde guçlenirsen, dışa karşı da güoun artar.. • |V|T OKTAY AKBAL HflVIR Kıvırmak mı Direnmek mi? tKıvrıl ama kırılma...» Bir film adı bu.. Otobüste geçerken gözüme takıldı. Kıvrıl, ama kırılma!... La Fontaine'in ünlü bir şlirini anımsadım: Gül fidanıyle çınar ağaoı... Hani, en sert rüzgarlara, fırtınalara çınar dayanamaz devrilir. eğilip bükülmeye alışık gül fidanı yerin de kalır. La Fontaine'in «eğıl, büküt. oma kırılmadan ayakta kalmayı bıl» anlamına gelen bu şiirini öğrenoilere öğretirler, ezberletirler. İçinde sakladığı ahlâk dersinln ne denli doğru olduğunu pek düşünmeden... Kıvrıl, ama kırılma!... Birdenbire Tevfik Fikret aklıma geldi: tKıran da olsa kırıl düş, fakat eğilme sakın» dıye yazmıştı. Kırılmak, düşmek, ölmek, yok olmak, ama eğilmemek... Fıkret'e gore, gerçek ahlak budur. İnscn olmak budur. Dün başka türlü konuş. yaz, bugun duruma uy, modaya kaptır kendinı, şu ya da bu etkinin rüzgârına karış, bir takım güçlere, etkınliklere karşı başını eğ. işini yürüt, bekle yarını, yannları... Peygamberimizin bir sözü var: «Susan, kazanır». Bir de atasözümüz var: «Söz gümüşse, susmak altındırı... Hepsi de güc önünde eusmayı, eğilmeyi öğütlüyor. Ama bir Tevfik Fikret çıkıyor, «Kıran da olsa kırıl düş fakat eğilme sakın» diyebiliyor. Dürüst aydın olmanın, gerçek insan olmanın örneğinı vererek tüm yaşamında... Geçen gun bır mektup aldım. Bir okur, İstanbul Salaoak'tan Y. ö., bir eleştiri yapmış. Benim kişiliğim ve yazarlığım üstünde bir eleştiri... Siyasal görüşlerimlz, toplumsal eğilimlerimiz sanırım birbirine epey ters. Kendisi de «Yargınızda doğrusunuz demiyorum» diye yazarak karşı' yanda yer aldığını belli ediyor. Bende ve yazılarımda en çok eleştirdiği nokta 'kendi ölçülerime' bağlı kalışım! Şöyle yazıyor: «... Hiç bir zaman iyi bir gazeteci olmayı 'kıvıramayaoaksınız'. Bu kelimeyi özellikle kullandım. Çünku gazetecilık, sız de biliyorsunuz bir 'kıvırrna' eylemidır.» Kıvırmak, ne zamandır 'iyi bir gazeteoilığin gerektirdiği bir aavranış sayılıyor, bilmem. Yaşamda başorılı olmanın, zengın olmanın, yüksek yerlere ulaşmanın, belki bir yoıudur kıvırmak.. Ne var ki kıvıra, kıvıra hiç bır sağlıklı sonuoa ulaşılmaz, hiç bir gerçek başarıya varılmaz. Bu benim görüşüm... Y. Ö. basında 'kıvırma'yı beceren kişileri soyıyor. Adlarını vermediğim bu kişilerin 'kıvırmayı' becerdiklerini söylemek güçtür. Olsa olsa 'zemıne zamana' uymaktadırlar. Başlarına gelenlerden sonra 'daha dıkkatli' davranmak gereğini duymaktadırlar Y. Ö. şöyle yazıyor benim için: cKendi ölçüleriniz içinde dürüstsunüz. Tutturduğunuz bir çizgıden sapmıyorsunuz. Bu çızginin kimı zaman düştüğü yanlışlıklar sırf sizın durüstlük tutkunuz yüzünden gözlerinize görünmüyor. Kendinızi yenilemek gıbj bir kavrama çok uzak bulunuyorsunuz. Bu kavramı hiç bilmiyorsunuz' demiyorum. Bana gore iki yüzlü sayılmamak için kaçıyorsunuz ondan. Tanınan ve bılınen kışiliğınizden ne bekleniyorsa ona gore yazıyorsunuz.» Sonra şöyle tamamlıyor görüşlerıni: «Bana oyle gelıyor ki bu davaların en inanmışları bıle gun geleoek donecekler, kivıraoaklar, siz kendi durustluğunüzle, bana göre inatçılığınızla, daha çok yazdıklannıza ters düşmemeye çalışaçaksınır.» Atatürk ilkelerıne, bu ilkelerin getirdiği devrimoi tutuma bağlılık, Türk toplumunun demokratik bir düzende Ataturk'ün belırledıği yoldan, sosyal adaletçi, gerçek anlamda toplumou bir yöntemle kalkınaoağına, başka da tutulacak bır yol olmadığına inanıyorum. Yıllardır bunu yıneledım. Yazılarımda, kıtaplarımda sayısız örneklerı var bu ınancımın... Zaman zaman bu tür görüşlerın yersız ve geçersız, hatta yanlış olduğu ıleri sürüldu; bugün de bunu ileri surenler, savunanlar var hem de Atatürk adını kullanarak, Atatürk'e ters düşerek.. Ama ben ve benim gıbı, düşunoede tutarlı olmayı insan olmanın gereğı sayanlar tutumlarında direneceklerdir. 'Zaman sana uymazsa, sen zamana uy' atasözünün çizgısinde yurüyenler, bugün Atatürk'çü yarın Atatürk düşmanı, öbür gün şerıatçı, daha öbürgün aşırı solou olabılirler. Toplumun belleği böylelerıni ayırt edeoektir, her zaman da etmiştir. 'kıvırma' ustalarını tarlh yerli yerine koymuştur Benı eleştırmek, hatta yermek için uzun bir mektup yazrnak yorgunluğuna katlanan Salaoaklı okuruma yine da teşekkur ederim Her ne kadar, ıstedıği, beğendığı bir yazar olamayaoaksam da, düşünoelerini açıkça yazarak kendi yolumda yürümekte bana yeni bir güç vermiş oldu, sağ olsun! 1931 21 EKIM 1931 Balkan konferansı açıldı Dolmabahçe Sarayı dun tarihi günlerınden bırını yaşadı. Ikıncı Balkan Kon feransı muhteşem merasimle açıldı. Orada altı Balkan devletinın iki yüz kişıye yakın murahhasları müşterek ve samimi bır gaye uğrunda toplandılar. Bir zaman bır çok si yasi entrikalara sahne olan bu saray, dün büsbutün başka bır manzara ar zediyordu. Evvela Arnavut, onu takiben Bulgar, Yunan, Ro men. Türk ve Yugoslav marşları ve nihayette de Balkan marşının çalınmasıyla açılan konferansta ilk konuşmayı Turk heyeti reısı yaptı. Butün heyet reıslerının konuşmaları bıttikten sonra kürsüye İsmet Paşa Hazretleri geldi ve kısaca şunları söyledt. t Her mılletin komşularının zararına olarak kendı menfaatlerini korumağa ve kendı saadetıni temıne çalışabıleceğı zamanlar çoktan geçmiştir. Munhasıran dar bır milli kendini beğenmışlikten kaynaklanan gayretler za manımızda ıster lstemez akım kalmağa mahkumdur. İş bu kadarla da kal maz, bu gayretler asıl mü teşebbıslerıne zarar verir. Mılletler arasmda sulh ve muessır surette ışbırlığı... Işte Turkıye Cumhu rıyeti dış sıyasetinin devamlı bır surette takip et tığı gayeler...» İsmet Paşa'nın konuşmasından sonra Yunan heyeti reisının teklıfıyle konferans başkanlığına Hasan Bey seçıldi. Yine Yunan heyeti reısınin teklıfiyle Başvekıl İsmet Paşa konferansm fahri başkanlığına seçıldi. Ikinol toplantı bugun yapılaoaktır. MİLLÎ PİYANGO \4 1 Bu ışe ait şartname Müessesemızden veya Sirkeoi'dekj 5,'ci Vakıfhan altındakı ırtıbat buromuzdan temin edilecektir. 2Teklifler 27.10.1981 günü saat 16.00'ya kadar Müessesemizin Beykoz'daki Muhaberat Şefliğine verilecektir. 3 Teklifler arasmda şartnameye ve Ihtiyaçımıza en uygun olan teroih edilecektir. 4 Müessesemlz dıledığı miktarda almakta veya alıp almamakta serbesttir. SÜMERBANK DERİ VE KUNDURA SANAYİİ MÜESSESESİ (Basın: 22381) 8513 «İstanbul Sokakları» filmi İktisat Vekılı Mustafa Şeref, Parıs sefırl Munır Beyler Paris'te Tapıs stud yolarında çevrılen ilk turk çe sozlu fılm «İstanbul Sokakları»nı görmuşler ve çok beğenmişlerdir. KAPALI TEKLIF ALMAK SURETİYLE 24.000 METRE RENKLİ YAPIŞTIRILMJŞ SAYALIK BEZ SATINALINACAKTIR Cumhuriyel 468 Ayda Ingılızce konuşınş garantisı ite G U M D U Z G E C E CUMARTEShPAZAR Ekim Dönemi kayrtJanna devam ediyor Sahibi: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. adına NADÎR NADİ Genel Yayın Muduru HASAN CEMAL Muessese Mudüru E1MİNK UŞAKLIGİL Yazı tşleri Müaurü OKAY GÖNENSİN Basan ve Yavan : Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilık T.A.Ş. Cağaloğlu Türkocağı Cad. 3941 Posta Kutusu: 246 tSTANBUL Tel: 80 97 U3 BÜROLAR: • ANKARA : Konur Sokak 24/4 YENÎŞEHÎR Tel: 17 58 25 17 58 66 tdare : 18 33 35 • tZMÎR : Halıt Ziya Bulvarı No: 65. Kat: 3. Tel: 25 47 09 13 12 30 • ADANA: Atatürk Caddesi Türk Hava Kurumu î ş Haru, Kat: 2, N o : 13 Tel : 14 550 19 731 TAKVIM tmsak 5.34 Güneş 7.16 21 EKİM 1981 Öğle İkindi 12.58 15.58 Akşam 18.20 Yatsı 19.51 okutan OSMANBEY İSTANBUL Nevır Maöa2as» Yanı TEL.46 40 40
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear