Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ON CUMHURİYET 25 HAZİRAN 1980 "70'lerden 80*e Türkiye: Sorunlar, öneriler ilk soru; Türkiye'nın nasıl olup da çok umutlu girdıgi 1970'li yıllardan ve hele 1977'den bugüne gelebildiğidır? Özellihle 1977 seçimleri öncesınde iktidar adaylannın vaad ettikteri *refah ve »umut» neden gerçeklesmemıştir; ya da diğer bir deyişle, o günkü durum. yanlış mı değerlendirilmiştir?. °n"nca yalnızca 1977 seçimleri önceslnde değıi, daha önce de 'umut' ve 'refah' vaadlerınde bulunanlar Türkiye ekonomısının köklu, yaprsal sorunları olduğunu bilmekteydı. Bununla birlikte, 1977 secımlerinde iktidar odayı iki büyuk partınin vaadlerinın temelınde daha önceki yıllartia gercekleştirilen yüksek kalkınma hızının, başlıca fınansman kaynaklarının daha sonraki yıllarda da sürdurülebıleceği ınancı yatmaktaydı. Ulkeyi adım adım büyiık bır darboğaza surüklemekle birlikte ıç talebı yükseltıci önemli bir etkisi olan bu koynakların başında: kısa vadeli ve yüksek faizli dış borçlarla ışcî dövizleri sayılabılir. Türkıye'deki farklı sosyal kesımlerın, OECD ortalamasının üzerinde giden, goreli yüksek kalkınmo hızının sona erdığı 1977 yılıyla sonrosını farklı değerlendirdikleri oçıktır. Ancak. iktidar adayı iki partinın değerlendinneleri aralarında belirli farklılıklar olmakla birlikte temel olarak. icınde bulunulan bu derın bunalımın, sanayileşmenın zorunlu sonucu ve malıyeti olduğu noktasında bırfeşmeleriydi. Oysa, bugün ıçınde bulunulan durum, sanayileşmenın zorunlu sonucu olmayıp, bağımlı uluslararası kapıtalıst sıstem ıçınde Turkıye'ye tanınan rolü kabullenen bir sanayileşme politikasının sonucudur. Sayın Sılıer'in görüşlerıne tümuyle katılıyorum. Ek olarak şunları söyleysbilırim: Türk toplumunun buyük bir kısmı yıllar boyunca koyünde, büyük kentlerin ve Batı uygarlığının nimetlerinden habersız. fakat Müslümanlığın verdiği tevekkül ile yokluk ioinde, mutlu yaşadı. Fakat ne zaman kl yollar yapıldı. köylerle kentler orasındoki llışkıler arttı, köylerden bınlerce genç Avrupa'nın sanayı toplumu icınden refah payını aldı, radyo ve televızyon butun dunyada olanlan köylere ilettl... Böylece uzun yıllar mağdur kolmış yorelerde oturanlar hızla eşıt duruma gelme cobasına girdıler. Pastayı, büyümediği halde. eşit bölme arzuları orttı. Demokrosimiz henüz gelişme çağındadır. Toplum kıso vodeli menfaatlare daha fazla önem verıyor. Politikacılarımız da oy kazanma heveslyle, gercekleşmesı raman ısteyen gelışmelerı bılmelerine rağmen, yurt cıkarlarına ters düşen vaadlerde ve uygulamalarda birbırteriyle yarıştılar. Bence esas sorun, kısa vadeli menfaatlerle uzun vadeli çıkarların. yurt çıkarion ile şahıs ve zümre çıkarlarının en uygun dengesini bulamayışımızdır. Bu dengelerl toplumun, politikacıların, yönetıcılerin olgunlaşması, eğıtılmesi ölçüsünde zamanla sağlayacoğız. Öncelikie şunu vurgulomak Isterim kf, Türkiye'dekı ekonomık bunalım, bağımlı olduğumuz dünya kapitalist sistemının genel bunalımının bır porçası, uzantısıdır. Dünya kapıtalıst sıstemi için 1970'lerın başlanndan berl bir para bunalımı bıçıminde başlayan ve 1974 sonrasında petrol zamlarıyla daha da şiddetlenen bir bunalım geçerlidır. Turkiye'deki bunalım da büyük ölçüde bundan kaynaklanıyor. Dışsatımdaki gelışmelerın dışalım gereksinmelerinin çok geıısinde kalmış olmasının temel nedeni budur. Ekonomik bunalımımızın en önemli öğesi olan dövız bunalımı, bır yandan dışsatımın miktar olarak yeterınce artmamasından, diğer yandan da tıcaret hadlerinin (fıyat hareketlerinin) oleyhımızde gelışmesınden kaynaklanmaktadır. Yaptığımız bir araştırmaya göre: Türkiye, yalnızca fıyat değişmelerınden ötürü 197079 arasında 12.4 mıiyar dolar kayba uğramıştır. Bunun 6 mılyan petrol fiyatlarındaki yükselişlerden kaynaklanmaktadır. Gerıye kalanı, Batı'nın kendı fiyatlorı uzerine katladığı ve bızım ıthal ettığımız mallardaki fiyat artışlarının sonucudur. Böyle olmasaydı. şımdı bu kadar şiddetII bir döviz bunalımı yaşamaz. dış kredilere de muhtac olmazdık. Aslında 1977'de secımlere gidildiğınde Türkiye zaten artık •konomik bunalıma girmiş bulunuyordu. Nitekım. o zamanki Demirel hükümeti, ağustosta IMF'ye başvurmuş ve önerılerı doğrultusunda önlemler almaya başlamıştı. Eğer. partilerde o sıralarda ekonomık gıdişle ilgili olarak iyimser bir hava var ıdıyse. bu ancak yanlış bir değerlendirmeden kaynaklanmıştır. 1977'den sonraysa; yatırımların azalması, işsizlıği daha da büyütmüştür. 1974'ten sonra Batı'ya ışci goçunun hemen hemen durmuş olması da gözönünde tutulacak diğer bır oğedır. Gene o tarıhten sonra hızlanan enflasyonu, ücret ve maaşlar izleyememış ve emekci sınıfların gercek gelırleri düşmuştur. Enflasyon birçok spekülatif, tesadüfı haksız kazanclara da neden olorak, gelır dağılımmı emekçı sınıflar aleyhıne butun butün bozmuştur. Emekçı sınıflar oçısından önemli olan, gelir dağılımındaki bu bozulmadır. Yoksa, 1979 sonundo kişi başına gercek milli gelir, 1977'dekinden daha az değıldir. Bu nedenle, ışçı ve emekçiler için önemli olan bu dağılımın düzelmesidir. Gördüğümuz kadarıyla, 1970'li yıllarvn başında pek de öyle «iyimser» olmamak gerekiyordu; fakat olunmuştur. O zaman, 197060 arasındaki dönemden kim ya da ne sorumludur; bugunku nohtaya geldiğimıze göre, aynı çerçevede kalınarak bundan kurtulabilmek mümkün müdur? Cok eskilerden başlayan uygulamaların hatasının cezası cekılmektedır. Bu kısır döngüden kurtulabilmek içın 3 4 yıllık bır ortak program çızmemız, milletçe hak etmediklerimızi, şimdl ödeyeceğımızin bilincine varmamız ve bunun için de fedakârlıklara katlanmamız lozımdır. Bız, geride kolan 10 yıllık dönem içinde ihracatı hızlandıramadık; üstelık de tüm borçlanmalarımıza karşın... Bunun nedeni, yineliyorum, milletçe hak ettiğımizden fazlasını tüketmemızdir, Tarımda olsun, sanayıde olsun fazlasını vermeye alıştık. Artan ucretler sonunda da denge bozuldu. Sanayiin bir sektöründeki işçilerin ücretleri yükselirken, diğer birındekıler gerıde kaldı; komu sektöründe çalışanlarla emeklilerın gelirleri düştü; bunun yanısıra surekli olarak tüketım arttı. Tasarruflar tüketıme yönelince, yatırımları artıramadık. Denilebilir ki tüketmek konusunda, birikmiş bır kıskançlığı yaşadık. Uretımi artıramayınca, yatırımlar iç tüketım sektorlerine akınca, ihracata yönelık sektörler yatırımlordan yoksun kaldı. Oysa, tersi olabilseydi, bugün coktan ıhracata başlamış olurduk... Bence, bugünkü sıstem içinde, 34 yıllık bir programla, herkes üzerine duşen fedakârlığı yapmak ve gerek şahsı, gerek zümresel çıkarlarını bır yana bırakmak ve 'ülke için tek bir çözüm' ilkesine bağlanmakla bir düzelme gorülebilır. ADCM . SİLİER " K T A Y A N C : Yuk^rdaki girisimizin ardından sav " nırun ki herkesin aklına gelebilecek KONUKLAR • PROF. DR. SADUN AREN (DİSK Araştırma Enstitüsü Başkanı) SUNUŞSAYIN KONUKLARIMIZ; TÜRKİYE, 1970'Lİ YILLARIN BAŞINDA TÜM EKONOMİK GÖSTERGELERİN OLUMLU YOLDA OLDUĞU BİR DÖNEMİ YAŞADI. BİR YANDAN YÜZDE 8'E ULAŞAN KALKINMA H1ZI, BİR YANDAN YÜKSEK İŞÇİ DÖVİZİ GİRDİLERI VE BİR YANDAN DA DIŞSATIMIN ARTIRILMASI, TURİZMİN GEL1STİRİLMESİ GİBİ DOVİZ ARTIBlCI UMUTLARLA GİRİLEN 1970LERİN SONUNDA, 1980'Lİ YILLARA GİRİLDİĞİNDEYSE, DUP.UMUN TÜMÜYLE TERSİNE DONDÜĞÜ KESİNLİK KAZAND1. BUGÜN TÜRKİYE, HEMEN HEMEN SIFIR DÜZEYİNE İNEN KALK1NMASI, BİR TURLÜ ARTIR1LAMAYAN İŞÇİ DOVİZLERİ VE DIŞSATIMI VE GELİŞTİRİLEMEMİŞ BİR TURİZMİYLE, YOĞUN BİR DÖVİZ YOKLUĞUNU VE BUNDAN KAYNAKLANARAK DA .TARİHİNİN EN AĞIR' EKONOMİK BUNALlMINI BİRLİKTE YAŞAMAKTADIR. TOPLUMSAL OLAYLARLA DA AĞ1RLAŞAN BU KOŞULLAR ALTINDA; ENFLASYON ORANI YÜZDE 12O"YE ULAŞM1Ş, ARDARDA YAPILAN DEVALÜASYONLAR, EKONOMİNİN BAĞIMLI OLDUĞU DlŞALIMLARl OLANAKSIZLAŞTIRDIĞ1NDAN, SANAYİ ÜRETİMİ DE GERİLEMEYE VE HATTA DURMAYA BAŞLAMIŞTIR. BÜTÜN BUNLARA EK OLARAK, OZELLİKLE SON ÜÇ YIL İÇİNDE İŞÇİ ÜCRETLERİ İLE MEMUR MAAŞLARl, TÜM YAN ÖDEMELERİYLE BİRLİKTE YÜZDE 250300 ORANINDA ARTARKEN FİYATLAR YÜZDE 4001000 GİBİ ORANLARDA YÜKSELMİŞTİR. 1977 Y1LINDA 1 MİLYAR 700 MİLYON DOLARI BULAN VE ANCAK TÜM DIŞSATIM GELİRLERİNİN AK1T1LMASIYLA ÖDENEBİLEN PETROL FATURAMIZ, 1980'İN BAŞINDA 4 MİLYAR DOLARA ULAŞIRKEN. DISSATIMLAR1MIZ 2 MİLYAR DOLARI AŞAMAMIŞTIR. ÜSTELİK. ULUSLARARASI KURULUŞLARCA ALDIRTILAN EKONOMİK KARARLAR1N KARŞ1LIĞINDA TÜRKİYE'YE GELMESİ BEKLENEN DIŞ YARDIM VE KREDİLERİN BUYUK BİR BOLÜMÜ İŞLERLİK KAZANABİLMİŞ DEĞİLDİR. UMUTLU BAŞLANAN 1970'LERDEN BU YANA, HANGİ PARTİ YA DA PARTİLER İKTİDAR OLMUŞSA, DURUMU DEĞİŞTİREMEMİŞLERDİR. BU DA, EKONOMİNİN BUGÜNKÜ BUNALIMININ YALNIZCA SON 10 YILDA HÜKÜMET EDENLERIN UYGULAMALARINDAN KAYNAKLANIP KAYNAKLANMADIĞI SORUSUNU OLUŞTURMAKTAD1R. BU DURUMDA; NE OLMUŞTUR. NE GİBİ HATALAR YAPILMIŞTIR Kİ TÜRK EKONOMİSI, ÇOK ELVERİŞLİ KOŞULLARDAN, GUNÜMUZDEKİ BUNALIMA GELMİŞTİR; BU BUNALIMDAN ÇIKILABİLİR Mİ: ÇIKILABİLMESİ İÇİN NELER YAPMAK GEREKİR KONULARININ TARTIŞILIP İRDELENMESİNDE YARAR VARDIR. • PROF. OYA SİLİER (Boğaziçi Üniversitesi) • ŞAHAP KOCATOPÇU (Türkiye Şişe ve Cam Fabrikalan A.Ş. Genel Müdürü) YÖNETEN # DİNÇ TAYANÇ (Cumhuriyet Gazetesi muhabiri) KOCATOPÇU : Prof, Dr. Sadun Aren • Türkiye gibi sınıflı toplumlarda ekonomik ve sosyal konularda, tek bir ülke çıkan yoktur, çeşitli sınıfların ayn ayrı sınıf çıkarları vardır. Bu nedenle, çesitli ülke sorunlanna, çeşitli sınıfların çıkarlan açısından yaklaşmakta, ve onları bu çıkarlar bakımından değerlendirmekte yarar ve zorunluluk vardır. Böyle olunca; enflasyon, döviz darboğazı, enerji bunalımı gibi olaylar tek başlarına olumsuz; ya da bunların çözülmüş olmalan olumlu sayılamaz. Çünkü eğer, enflasyon işsizlik artınlarak önlenecekse, buna işsizler açısından olumlu bir gelişme olarak bakmak mümkün değildir. Bu bakış açısından yola çıkınca, konuyu ve sorulan şu biçimde anlıyorum: 1970'li yıllann başmdan beri ekonomik yaşam (olaylar) işçi ve diğer emekçi sınıfların açısından nasıl bir gelişme göstermiştir? Prof. Dr. Oya Silier H Türkiye'de benimsenen sanayileşme modelinde gözlenen özellikler, aynı zamanda bugünün derin yapısal bunalımının da kaynağını oluşturmuştur. Türkiye sanayi sermayesi, devletçe tanınan önemli ayncalıklar ve koruma politikalarmın etkisiyle, tekelci özellikler kazanmıştır. Sanayileşme sürecinde, sermayenin toplulaşması ve yoğunlaşmasıyla, birçok üretim alanında iç piyasaya egemen olabilecek güçte büyük üretim birimleri oluşmuştur. Ancak, toplulaşma ve yoğunlaşma düzeyi ile uyumlu bir teknoloji temelinden yoksun bulunan sanayi için yüksek maliyetler ve yüksek kâr oranlarıyla çalışması da kaçınılmaz bir sonuç olmuştur. Türkiye sanayiinin büyük birimlerden oluşan ve tekelci bir nitelik taşıyan kesimlerinin daha baştan yalnızca dar bir iç pazara yönelmesi ve girdiler açısından büyük ölçüde ithalata bağımlı olması, ekonomiye katmerli yükler getirmiştir. Şahap Kocatopçu •I Bugün Türkiye'de şahıs ve zümre çıkarlannın yanında yurt cıkarlarına da önem verilmeli; özgürlüğün sınırsız değil, başkalannın özgürlükleriyle sınırlı olduğunu kabul ederek ulusal birlik içinde çalışılmalıdır. Türkiye, Batı'nın 200 yılda gerçekleştirdiklerini 50 yıla sığdırmak durumunda kahnıştır. Ancak bu yapılırken, özelHkle 1970'li yıllarda hak ettiğimizden fazlasınrn tüketildiği de bir gerçektir. Sonuç olarak da bugünkü duruma gelinmiştir. Oysa, tüketime akıtılan kaynaklar, yatırım alanlarına akıtıhnış olsaydı, şimdi çoktan ihracatımızı genişletmiştik. Şimdi yapılacak şey, milletçe hak etmeden tükettiklerimizi ödeyebihnek için, fedakarlık yapmak ve bunu kamuoyuna da benimsetmektir. Atatürkle İstiklal Savaşı'nı başaran Türk milleti, bugünkü ekonomik, sosyal ve demokratik savaşını da kazanacak güçtedir. duruma getirilmesldır. Bunun ıçln de, çalışan kitlelerm yoksullaştırılmasına son veıerek, gercek gelir duzeylerini yukseltecek önlemler gerçekleştırılmelıdır. Bu, ihtıyaç mallarının bugün olduğundan cok daho büyuk ölçeklerde ve yerel kaynaklara dayanılarak gerçekleştirllmesınin bır ön koşuludur. b) Ekonominin cetitli clanlarında, tekelci sermayenin etkinliğini ortadan kaldıraçak yasal ve ekonomik mekanızmalar gelıştırilmelıdir. c) Dış ticaret, ekonomiye girdi sağlama olanaklarının dengeli bir biçimde gelıştirilmesi ve sektörlerarası ilişkilerın güçlendirilmesi ilkelerıne göre yönlendirilmeli, denetlenmelıdir. d) Konut, sağlık, toplu ulaşım, eğıtim.. gibi toplumsal koşulları iyileştirecek yatırımlara ve; madencilık, enerji ve diğer temel girdilerin uretimi alanlarına gereklı kaynaklar tahsıs edilmelldir. e) Kamu sektörü, ekonominin olabildiğince dengeli bir geîlşme göstermesinl, dışa bağımlılığın azaltılmcsını ve genış kitlelerin çıkarlarını temel alan bır anlayışla yenıden örgütlenmeli. yönetilmeii ve geliştirilmelidir. Doğal olarak bu ve benzeri uygulamaların hayata geçirilebilmesl ancak toplumun kendi kaynaklan üstünde bağımsız karar verme hakkına sahip olabilmesi ile mümkündür. Pratik önerilenmin başında, bugünkü sisteml ve demokratik düzeni olduğu gibi kabul etmek ve münakaşası ile kıymetli zamanı kaybetmemek geliyor. Çünkü bugünkü ivedi sorun, hastanın ölüm döşeğınden kurtarılmasıdır. Bu arada şunu da belirtmek isterim: Sanırım tekel kavramı üzerinde bir belirleme yapmak ve sömürücü olmayan tekelciliği kınamamak yerinde olacaktır. KOCATOPÇU Prof. Dr. Sadun AREN, Prof Dr. Oya SİT.ÎER, Şahap Kocatopçu, Dinç TAYANÇ. (Soldan) sanayileşme modelinde. malıyet yüksekliği, kullanılan dışardan ithal edılen teknoloıılerın çağdaş olmamasından kaynaklanmaktadır. Öte yandan. toplulaşma ve yoğunlaşmaylo uyumlu olmayan bu teknolojı temelı, sanayiin yüksek malıyetler ve yuksek kâr oranlarıyla çalışmasmı da zorunlu kılmaktadır. Son derece yüksek olan bu kârlılık duzeyınin surdürülebilmesı ve pazar tıkanıklıklarının aşılabilmesi için, kapasite kullanım oranının bazı sektorlerde yüzde 30'a kadar düşüruldüğu, urün farklılaştırılmasına gidıldıği ve yüksek fıyat politikasının uygulandığı gözlenmektedir. Bunların sonucunda genel maliyet düzeyınde ortaya çıkan yukselmeler, enflasyona önemli olçude katkıda bulunmaktadır. Girdilerin ithalatla karşılanması. tüketim sanayiinin en son evresinın sanayi yapısı içinde kazandığı ağırlığın bunu zorunlu kılması büyük dovız fonlarını 'yaşamsal bır gereksinme' durumuna getirmiştir. Ayrıca. dış ticaret aıanında yüksek rantların varlığı, bır yandan, ulke içinde uretimi olanaklı gırdiiere bıle uzun süre yatırım yopılmasını engellemış. diğer yandan, yüksek transfer fıyatlandırması ve benzeri yontemlerin yaygın kullanımı, ödemeler dengesi açığının giderek büyümesine katkıda bulunmuştur. Örneğın, dışsatım gelirlerinin yuzde 47'sinın dış borç ödemelerine ayrıldığı 1978'de sadece vadesi dolan borçların ertelenmesı karşılığı olarak borçlar yüzde 37 oranında artınlmıştır. Öte yandan, öz kaynak oranının, başka kapitalist ülkelerle karşılaştırıldığında olağanüstü düşük oluşu, kredi kullanımının taşıdığı buyük onem, kredi kaynaklan uzerındekı denetım mucadelesini yoğunlaştırmıştır. Uluslararası şırketlerle sıkı ılışkıler içinde buyuk tekelci sermayenin belırleyıci bır rol oynadığı bu sanayileşme modelınin kacınılmaz sonucu ise, işsızliğın, enflasyonun ve gelır dağılımındaki adaletsızliğin sürekli artması olmuştur. Yatırım düzeyinin duşüklüğünde, spekülotıf hareketlerın kazandığı olağanüstü boyutlar, kaçakcıhk ve üst gelır gruplarında alabildiğıne yüksek bir tüketim eğıliminın varlığı başlıca etkenler olmuştur. Bır de sözlerimin başında değindiğim noktaya bir örnek vermek isterim. ihracatımızın artırılması konusunda, tekstll dısındaki ürünlerde olanaklar yok denecek gıbidir. Bunun başlıca ca nedenleri arasında sanayimizdeki üretim maliyetlerinin, saydığım nedenlerle, dünya fıyatlarının yüzde 2030 üzerinde olması gelir. Birim ürun malıyeti içinde işçıliğin payı yüzde 1020' yi aşmaz. Bu sıralarda sağlanması düşünülen düşüşierden bir yarar sağlanamaz. Şöyle bir örnekleme yapayım: 1978 yılının ilk 9 ayında 16.657 adet buzdolabı, tanesı ortalamc 191 dolardan ihrac edilmlştir. Oysa bunların Turkiye'deki birim maliyetleri 340 dolar ve gene yurt içindeki satış fiyatları da 440 dolardır. Böylelikle şu sonucu çıkartabiliriz: ihracatımızdakl düşük fiyatlar, iç piyasalardaki fiyatlandırmalarla karşılanmaktadırl • " ve ne şekilde kaynaklandıhlan anlaşumahta; peki, bu sorunlara, bulunabileceh çözümler de olmalı. Bu çözümler kvsa dönemde bulunabilir mi; yoksa uzun dönemi mi düşünmek gerekir, bu konudaki onerileriniz neİerdir? A R E N * Kapitalist sistem içinde kalıcı bir çözüm olanağı ' yoktur. Kapitalizm, emperyalizme bağlı olduğuna gore, ıçte sosyalızme yönelmek ve dışta da emperyalizmin yörüngesınden uzaklaşmakla bir çozüm bulunabilir. Ancak bu. emekçi sınıfların uzun dönemdeki demokratık ekonomık savaşımları sonunda uioşılabilecek bir aşamadır. Bugün için, bır yandan bu savaşım verilirken, bir yandan da kapitalist düzen ıçınde. ışcı ve emekçı sınıfların yararına bazı önlemler alınabilir. Bunlarla herşey düzeltilemez, ama bir ölçüde de olsa yarar sağlanabılır. Gunumüz koşullarını veri aldığımızda. emekçi kesimin koşullarının düzeltılebılmesi için heler yapılabilır: a) Gelır dağılımı, işçi ve emekçiler açısından, sistemin elverdıği kadarıyla duzeltilmelidir. Bunun için de emekçilerin en cok kullandıkları mal ve hizmetlerin üretimlerini artırmak ve fakat fiyatlarını da düşük tutmak gerekir. Çunkü, yüksek gelir gruplarının tüketimlerıni düşürme olanağı yoktur ve emekçilerin de sozkonusu mal ve hizmetleri tüketme zorunlulukları vardır. Bu durumda yapılacak iş, bunların tüketim ve dolayısıyla üretimlerini artırmaktır. b) Emekçi sınıflara, ucuz mesken ve parasız sağlık gibi 'ayni" nitelıkte, 'gerı alınamayacak' hizmetler getlrilmelidir. c) Bunlara ek olarak, döviz bunalımının, üretim ve yatınmlar kısılmadan aşılabilmesi için de bazı şeyler yapılabilir: Örneğın bugün ıthal edilen bazı malların yurt içinde, özel korumalarla üretilmesine geçılebilir. Bu aynca belirli bir istıhdam da yarataaaktır. Oysa bugün uygulanan, bir ekonomik daraltma, 'fakirleştirme' politikasıdır. Üstelik, son alınan korarlorla, sosyalıst ülkelerle tıcaret de kısıtlanmak istenmektedır. Bu doğrudan doğruya politik bır karardır; ekonomik yanı yoktur, çünkü ekonomik açıdan zarar getireçektir. Büyük sermaye bu tür kısıtlamaları jsteyebilır ama, bundan zararlı çıkacak olan küçuk sermaye ve emekçiler olaoaktır. ' Bence de, Türkiye ekonomisinin bunalımı, bağımlı bir ekonominin yapısal özelliklerinin sonucu olduğundan, bu özellikler ortadan kaldırılmadan bunalımdan kesin olarak çıkma olanağı yoktur. Ancak. Türkiye'de kitleler yararına belirli iyileştırmeler sağlayabilecek bazı politika önlemleri olarak şunlar alınabilir: a) İc tasarruf eğillml ve dolayısıyla yatırım ve kalkınma hızını yükseltmenln demokratik yontemi, gelır böluşümünün adil SİLİER ' KOCATOPÇU : T A Y A N Ç " Sorunlann neler olduklan, nereden Diğer önerilerimiyse şöyle sıralayabilirim: a) Milli kalkınma savaşının başarısı için mümkün olduğu kadar dengeli. toplumu bütünleştirici bir tutumda olmak gerekir. Diğer bir deyişle. herkesin özveride bulunarak bir orta yolu saptaması ve tıpkı işgal günleri sonrasının Avusturya'sı gibi. muhalefetle iktidarın elele vermesi şarttır. b) Bu bakımdan seçım kanununda kuvvetli hükümetlerin gelmesini sağlayacak düzeltmeler yapalım. c) Hızlı nüfus artışının zararlarını kamuoyuna benimsetmeye çalışıp, gerekli önlemleri alalım. d) Kamu yönetimlerinin özlediğimiz gibi çalışmasmı, KİT'lerin ekonomik koşullarda başarılı olmalarını benimseyelim. Her gelen iktidar, bu kuruluşları politize etmek uğruna büyük tasfiyeler yapmış ve cok kan kaybına yol açmıştır. e) Enflasyonu kontrol, yatırım, ihraçat ve yabancı sermayeyi teşvik. vergi. ucret ve gelir adaletı, işsizliği önleme tedbirlerini kapsayan ve 3 4 yıllık bir süre için hazırlanan ekonomik kuralları hakim kılalım. f) Sosyal barışın korunması için hükümet, işçi ve işveren üçlüsünü müşterek sorumlu tutalım. Özet olarak, kısa vadeli çıkarlarla, uzun vadeli çıkarlann dengesini kuralım. Şahıs ve zümre çıkarları yanında, yurt çıkarlarına önem verelim. Ayrıça özgürlüğün sınırsız olmadığını, başkalarınınki ile sınırlı olduğunu kabul edelım. Çünkü günümüzde Türkiye'nin; Ghurçhiirin, İkinci Dünya Savaşında İngiliz'lere 'Kan, ter ve gözyaşı' vaadedebildiği gunlerdeki olgunluğa gelmesi gerekmektedir. y e ekonomisinin 1970'li yıllann başmdan bugünkü kötü durumuna nasıl geldiği, bunun sorumluluğunun kime ya da neye mt olduğu ve içinde bulunduğumuz kısır döngü çıkmazmdan nasıl kurtulabileceğimiz konusunda, değişik görüsleri irdeledik. Görüşler arasındaki bazı ayrılıklara karşın, değerli konuklarımızın bir çözüm bulabilmek honusundaki olumlu yaklaşımlarmdan. ekonomımizi yönlendiren politik kararlan alıp uygulayanların da gerekli dersleri alabılmelerini ve kullanmalarmı dileyeUm. Sonuç olarak diyebiliriz ki; Türkiye bugün kapitalist sistem içinde yeralmakta ve kısmen bu sistemden haynaklanan, kısmen de eldeki olanakları yanlış ya da yetersiz değerlendirmenin neden olduğu bunalımları yaşamaktadır. Kısa dönemde, bugünkü çerçevenin dvşında bir çözüm öngörülmemekle birlikte. eldeki verilerin ve olanaklann daha adaletli ve akılcı bir biçimde değerlendirilmesiyle, durum hiç yoksa bugünkünden daha umut verici olabilecektir. Uzun dönemdeki sonuç ise, Turkiye'deki guncel ekonomik egemenlik savaşımının demokratik sureç içindeki gelişmesiyle belirlenecektir. T ü r k i gibi sınıflı toplumlarda, tek bir üike çı^an y O ) j t u r j çeşjtij sınıfların ayrı ayrı sınıf çıkarlan vardır. Olaya bu gözle ve bu sınıfların çıkariarı açısından yaklaşmak gerekir. Öte yandan, ülkenin bugünkü sıkışık durumuna gelmesinı yoneticilerin hatalı karar ve uygulamalarına bağlamak da doğru değıldir. Batı'nın ileri kapitalist ülkelerinde de oldukça şiddetli onların olçütüne göre bir enflasyon vardır; Işsizlık de sürekli artmaktadır. Oysa, bu ülkelerin yoneticılerıne 'yeteneksız' diyebilmek çok güçtür. Kaldı ki. Türkiye öteden beri bugünküne benzer yoneticiler tarafından yönetılegelmiştır. Ama bunalım hiç bir zaman bugünkü boyutlarına gelmemiştır. Zaten Turkiye'deki işadamlarına, politikacılara ve bürokratlara da yeteneksiz demek, gerçeklerle bağdaşmaz. Yıllar geçtikçe bu alanlarda ilerlemeler olmaktodır. gerileme değil. Yapılan herşey, alınan her karar ve önlem, koşullara göre en uygun ve olumlu olanıdır ve egemen sınıfların cıkarlarına uyumlu olmuştur. Tersi de zaten düşünülemezdi. Öyleyse bu duruma gelınmesinin sorumlusu sistemin bizzat kendisidır. Kapitalızm, egemen sınıf ve zümrelerin, çıkar gruplarının düzeni olarak, kendi mantığına uygun bıçimde işletılmiş ve bugünkü sonuca varılmıştır. Sistemin bır kastı vardır demiyorum; ama kapitalizm böyle işler... Elbette ki yoneticilerin de, bazı dışsal öğelerin de bugüne gelınmesinde etkilerl, katkıları olmuştur. Ama bunlar marjinal niteliktedir. Bu nedenle, sorumluluğu onlarda aramak. asıl sorumluyu, yani kapitalizmi ve onun emperyalızmle olan doğal bağlarını temize çıkartmak olur. AREN • T u r k i v e Cll İCD • Ekonominin kurtuluşu olarak genellıkle ve çoO l k l C r l • ğ U t 1 | U ki a ihracatın artırılması gerektiği vurgulanmaktadır. Oysa, Türk sanayiinin yapısına bakıldığında bu konuda, fazla İyimser olmamak gerektiği anlaşılır. Şöyle kl. Türk