29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
ON CUMHURİYET 24 ŞUBAT 1980 Yugoslavlar, Tito'nun ölümünden sonra bir değişiklik olmayacağına inanıyorlar Hıncal ULUÇ UGOSLAVYA Devlet Başkanı Josip Broz Tito alışmadık şekilde uzun ve politik bir nutukla Akdeniz oyunlarını acıyordu. Oyunları izlemek üzere Dalmacya'nın 100 b:n nüfuslu şirin tatil kentı Splıt'te güzelliği dillere destan stadyumda bulunan Cumhuriyet muhabiri bir yanda iler lemiş yaşıno rağmen deükanlı gıbi duran lidcri izlemeye, b ı r yondan da, anında skorborddi İngilizcs oiarak verilen cevır^yı okumoya caiışıyordu Bu dkkatıni vanından gelen hıçkırık sesleri kesli. Başını çevirdığınde şaşırdı. Yanındaki genc kız ağlıyordu. Onun yanındaki de.. Onun yanındaki de.. O zaman nutku bırakıp tribunlere bakmaya başladı. Stadı dotduran onbinlerce kişirien görebıldıklerinın hepsinin gözlerinde aynı ifadeyi okudu. Gurur ve sevgi. Ağlayobilenler, heyecan Amerika Mektubu Y larını daha fazla kontrol edemeyenlerdi. Cumhuriyet muhabiri o zaman. sabahtan beri kentte trafiğin durmasının, bin lerce kişinin ellerinde bayraklarla yollara dökülmesinin ve saatlerce TİTO'nun gececeği yolda beklemesinin, bir otoriter rejim baskısı değil. yürekten gelen bir sevginin nişanesi olduğunu gördü. Cumhuriyet muhabiri Atatürk devrini yaşamamıştı. Ama dinledikleri, sımdi gördüklerinin aynısıydı. Tito, Sırpıyla, Hırvatiyla, Makedonyalısı, Sloveni ile, Yugoslavya'y1 oluşturan ulustarm belkı de tek ortak vanıydı Peki ama, bu ortuk yan ortadan kalkarsa ne olacaktı? Yugoslavya icten bölünüp bir ic savaşa gider miydi''.. Ya da Macar sınırında beklediği bıiinen Sovyet tanklan hemen Güney'e ınerler miydı?. Cumhuriyet muhabiri, Yugoslavyc'da kaldığı ve spordan vakit ayırdığı süre icinde bu sorulara yanıt arcdı. Yupo, Slav dilinde Güney de mektl. Yugoslavya lse, Guney Slayya. Güney Slavya, ilk bakışta insana, bölünmüş bir devlet izle nimi veriyordu. Güney Kore, Do ğu Almanya gibi. Ama haritada bir Kuzey Slavya yoktu. Ama Kuzey Slavya'nın neresi ol tiuğunu ve Güney üzerindeki emellerini hemen her Yugoslav biliyordu. Aslında ülkenin tüm savunma önlemleri, Kuzey Slav yanın istilâsı dikkate alınarak hesaplanmıştı. ikinci Dünya Sa vaşı sırasında Almanlara karşı kahramanca bir savaş veren ve kazanan Yugoslavlar, ülkelerinin başka istilâcı ülkelere de mezar olacağına inanıyor lardı. 21 yaşındaki bir üniversite öğrencisi Split'in hemen arkasında yükselen Türk Tepesi nı göstermiş, «Sizinkiler de tarihte buraya kadar gelmışler, ama ovaya mememişlerdi. Bu dağları bizim kadar kimse bile mez. Iş dağlarda savaşmaya gelince. biz kazanırız» demişti. Kuzeydeki Slavların istilâsı kar şısında, Batının yordımına değil, Hitler Almanyasını yenen partizanlarına ve şimdl sahip oldukları orduya güveniyordu. Tito'nun hastalığının ağırlaştı ğı günlerde. büyük bir uluslararası ajansa demec veren yük sek rütbeli bir Yugoslav subayı da «Sovyetler askeri müdahale de bulunamazlar. Böyle bir tehüke yoktur» diyecekti. «Aslında Rusiar istedikleri zaman gelebilirler. Ama gelirlerse büyük bir savaş olacağını bilirler. Bombalann, roketlerin her yer de ucacağı bir savaş!..» Tito yaşamı boyunca, ülkesine dışardan ve icerden gelebilecek tehlikelere karşı önlem almağa çalışmıştı. 22 rrilyonluk nüfus, altı federe devlete ve iki özerk eyalete bölundü. Ülkede üc resnıi dil, iki resmi alfabe, üc nelli başlı din ve oldukça çeşitli yaşam gelenek ve görenekferi vardı. GÜÇSÜZ MUHALEFET Yugoslav yetkilileri artık, ülkedeJ^İ Moskova yanlılarının 1948 yılındaki kadar tehlikeli olmadığına inanıyorlar. O zaman Sovyet blokundo kalınmasını isteyen bu grup şirrdi Batı Avrupa'da faaliyet gösteriyorlar. Ama ülke icindeki taraftarları dikkatle izleniyor. Aslında bugün Yugoslav IIderlerini Moskova yanlısı fraksi yonlardan cok Hırvat separatistleri, Ustaşi ve Sırp nasyozıalısîleri. Cetnikler düşündürüyor. ( Hırvatistan ve Sırbistan Yugoslavya'nın büyük bölümünü oluşturan iki federe devlet. Merkezdeki BosnaHersek de büyük. Makedonya, Karadağ ve Slovenya ise kücük devletler. Kuzeydeki Voyvodina ve güneydeki Kosova ise. Sırbistan'a bağlı özerk eyaletler. Bu ikisine federe devlet statüsünün tanınmayış sebebi, Kosova'nın Arnavut, Voyvodina'nınsa Macar çoğunluğa sahip oluşu. Arnavutluk ve Macaristan ise bu ik; eyalete komşu. Kendi adlarını taşıyan devletlere bu kadar yakın oturan uluslara Tito'nun daha fazla özgürlük vermeyi uygun görmediği biliniyor. Ülkede federe devleti veya eyaletj olmayan tek ulus ise Türkler. Aslında ülke nüfusu içinde dikkate değer bir azınlık oluşturdukları ve belirll bölgelerde, örneğin Üsküp ve Saraybosna'da fazlası ile yoğunlaştıkları halde, Türklerin nicin en azından bir özerk eyaletleri olmayışını kimse izah edemiyor. Ülke nüfus sayımtarında Türkler olduklarından az görülüyor. Cünkü büyük bir kısmı, Türk değil, Müslüman diye kayıtlı. Müslümanlık bir ırk değil, din adı olduğu halde, nicin bir ulusmuş gibi gösteriliyor sorusuna da, inandırıcı bir yanıt verilmiyor. «Sorduğumuzda öyle diyorlar, biz de öyle yazıyoruz» alınan tek yanıt. Ancak görunüşa göre, Türklerin federe devlet, ya da özerk eyalet olma konusunda bir talepleri, eylemleri de yok. Ho* yatlanndan memnun görünüyorlar, öyle olduklarını da söylüyorlar. Çoğu zaten Türkçeyl do unutmuş. Adının Türkce olduğunu bir anlam taşıdığını bilmeyenler bile var. Asıl aktif gruplar, 1973'te bir silahlı ayaklanmaya teşebbüs eden Ustaşiler ve Cetnikler. Ancak bu hareketin bastırılma sından bu yana, ülke İçinde tek eylem görülmemiş. Eylemler daha cok Avrupa ve Amerika'da sürdürülüyor. Bu ayaklanmaya katılanların hepsi temizlenmiş. Ülkede bir eylem olmayışını, bir Batılı diplomat şöyle yorumluyor: «Belki de harekete geçtikleri takdirde, kazanmayı umduklarından cok fazlasını kaybedeceklerinl biliyorlar.ı t Tito ölürse n^ olur?ı diye soranlara «Hic bir şey olmazı diye yanıt verenler de şöyle konuşuyor: « Bir şey olur diyenler, 40 yıldır uykuda olaniardır. Bu ülkede bu zaman içinde cok şey kuruldu ve temeline oturdu. Tito ölünce her şeyin dağılacağı bir efsanedir.» Derinden Değişen... Haluk ŞAHÎN merika'nın kuzeydoğvısunda, orta boy bir sanayi kenti Youngstovm. Duman, is ve kurumdan kararmış yapılan, dinosor iskeletini andıran vinçleri ve uzun bacalanyla sanayi devriminin palazlandığı karanlık kentlen anımsatıyor insana. Youngstown hareketli günler görmüş. Amerikan çelik sanayiinin merkezlerinden biri durumuna gelmiş. Aşağı yukan yüz yıldır, binlerce Youngstovvh çelik fınnlarının cehennemi ateşinin önünde ter dökerek kazanmış ekmek parasmı. Youngstown usul usul ölüyor. Birer birer kapanıyor çelik fabrikaları. U.S. Steel Şirketi, kapanmalara gerekçe oiarak. eski fabrikalann teknolojik açıdan çağın gerisinde kalmış olmasını ve bu nedenle Japonyadan gelen çelikle rekabet edememesini gösteriyor. Ve fabrika kapılan kapandıkça, dumansız uzun bacalar, ölü bir kentin mezar taşlanna dönüşüyor. Youngstovvlüar şaşkın, öfkeli ve umutsuzlar. Yer yer direniyorlar kendilerinden çok uzakta alınıp. kendilerini çok yakından ilgilendiren kararlara karşL Ama ellerinden fazla bir şey gelmiyor. Fermarv yüksek yerden çıkmış bir kere... Youngstown bir gerçek. Ama bir simge de aynı zamanda. Amerikan toplumunu bir süredir etkileyen yapısal değişimin simgesi. Youngstowoı'da ne oluyorsa, üç aşağı, beş yukarı kuzeydoğu Amerika'nın diğer eski sanayi kentlerinde de oluyor. Buffalo'da, Cleveland'da, Pittsburgh'de de kapanıyor fabrikalar. Bölgenin tümünün nüfusu azalıyor. Kent belediyeleri yoksullaşıp. iflasla burun buruna geliyor. Olaylara tarihsel bir perspektif içinde baktığımızda. bütün bu olup bitenlerin üretim güçlerinin yapısındaki köklü bir değişiklikten kaynaklandığıru görüyoruz. Bu değişimin dinamosu, teknoloji. *Teknolojinin üretim icindeki payı arttıkça, bazı sanayi dallarının gerilediğini, ya da büsbütün terkedildiğini, belirli toplumsal kesimlerin marjinal konumlara itildiğini görüyoruz. Eskiden el üstünde tutulan beceriler battal oluyor, yeni becerilerle donatılmış insanlar aranıyor. ikinci Dünya Savaşından bu yana. madencilik. tanm, imalat ve demiryolu taşımacılığı alanlannda çalışanların sayısında önemli bir azalma olmuş. Madenciükte yüzde 47 olan bu azalma, demiryolu taşımacıhğında yüzde 64'e varıyor. Otomobil sanayiinde çalışanların sayısında yüzde 49 bir artış var ama, üretimdeki artış tam yüzde 300ü buluyor. Teknoloji/emek oranı değiştikçe; daha az sayıda insan daha kısa zamanda, daiıa çok mal ürettikçe, işgücünün toplumsal dağıhmı da büyük çaplı değişmelere uğruyor. O kadar ki, üniversiteye gidenlerin nüfus icindeki oranı yüzde 5'i bulmuşken, tanm kesiminde çalışanların oranı yüzde 4'ün altma düşebiliyor. Peki, eski sanayi dallan gerilerken hangi alanlar gelişme gösteriyor? Bunlann başında, kimya. maliye, bankacıhk, sağlık hizmetleri, eğitim, eğlence ve iletişim dallan gelmekte. Genel oiarak, hizmet, yönetim ve bilgi kesimlerinde çalışanlann oranı yüzde 80'i bulmuşken. imalat işlerinde çalışanlann oranı yüzde 20'nin altına inmek üzere. Bu durum çalışma hayatının örgütlenmesinde de çeşitli sarsıntılara yol açıyor. Zaten etkinlikleri smırlı olan sendikalar yeni üyeler bulmakta önemli güçlüklerle karşılaşıyorlar. Sayılan gittikçe artan sekreter. programcı, planlamacı, uzman. teknisyen gibi gruplar kendilerini «işçi saymadıklanndan sendikalardan uzak duruyorlar. Egemen ideoloji de pekiştiriyor bu eğilimi. Aslında. üretim ilişkileri icindeki konumlan bakımından eski sanayi işçilerinden pek bir farkı yok bu yeni kitlelerin. Ama çahşma koşullan. yetişmeleri ve beklentileri başka; örgutlü değiller ve kendilerine yol gösterebilecek bir siyasal hareket yok ortada. Üretim düzenindeki değişiklikler ülkedeki nüfus dağılımını da büyük ölçüde etkiliyor. Çelik gibi eski ağır sanayi dallannın yoğunlaştığı bölgelerden. yeni iş alanlannm tercih ettiği bölgelere doğru bir akın var. Coğrafi oiarak, kuzeydoğudaa güneybatıya akıyor nüfus. Kuzeybatıdaki Youngstown boşalırken, güneybatıdaki Houston hızla büyüyor. ABD'deki bu köklü degişim tüm dünyadaki iş bölüşümüne de yansıyor kuşkusuz. ABD merkez oiarak yeni roller üstlenirken, çevre ulkelere de, niteliklerine göre, yeni ödevler yükleniyor. Özellikle emek yoğun imalat işleri, emeğin daha ucuz olduğu ulkelere gönderiliyor. Yönetim ve bilgi üretimi işlevleri ise merkezde yoğunlaşıyor. Amerikalının ayağmdaki pabucun Arjantin'den, üstündeki pantalonun G, Kore'den, sırtmdaki gömleğin Singapur'dan gelmesi hiç önemli değil. Uzayda fink atan iletişim uydulannın, bilgisayar birimlerinin, bilgi bankalannın merkezi burada. Tüm yerküreden toplanan bilgi zerreleri buraya akıyor, burada değerlendiriliyor. Kararlar burada alınıyor, komutlar buradan dağılıyor. Kapalı Kapılar Ardındaki Siyasal Çaikantılar SADİ BORAK bir sır oiarak korumasmdaki nedeni anlamak pek kolay değil. Cünkü, Yusuf Kemal Bey, Vahdettin icin «tek keiime söylemedı» diyorsa da bu, gerceklere uygun değildir ve konuşulanlar gizli oturumda acıklanmıştır. Açıklanan Vahdettin'in sözlerl de, gizlenmesi gerekli devlet sırrı niteliğınde değildir. Yakın tarihimlzin bugüne kodar gereği kadof acıklığa kavuşmamış bircok yönleri var, Fakat. gizli tutulmasına özellıkle özen göstenlmiş kirru oiaylar ve tarihî görüşmeler var ki gene de içyüzleri hakkında bilgi ©dinilmesi mümkün oıabilmiştir. Ama, Dışişleri Bokanı Yusuf Kemal Beyin Londra'ya giderken istanbul'da Padişah Vahdettin'le yapmış olduğu bir gizli görüşme vardır ki bu görüşmenin icyüzü ve aralarındo neier konuşulduğu. bu görüşmenin Meclis'teki tepkileri hokkında aradan 57 yıl gecmiş olmasma karşın bugüne kadar bilgi edinilememiş, bu konuda açıklama yapılmamıştır. Hatta, bu görüşmeyi yapan Yusuf Kemal Bey bile, Vahdettin'le aralarında konuşulanlar hokkında ölünceye kadar acıklamada bulunmamıştır. Bu sır da Yusuf Kemal Beyın ölümü ile birlikte meçhullerin karanlığına gömülmüştür. «Anadolu İhtilali» yazorı sayın Sabohattin Selok de adı geçen yapıtında bu konunun bilinen yanlarına, yani Vahdettin'le görüşmenin nasıl hazırlandığına dair Yusuf Kemal Bey'den dınlediklerini aktarmakta, fakat, aralarında neler konuşulduğu hakkında hicbir bilgi edinemediğini özellikle belirtmektedir. Oiayın başlangıcı şu: ingilızler, 1921'deki Londra Konferansı'nda cözüme bağlanamayan barış konusunu 1922 şubatında tazelemişlerdir. Bu konuda gerekli temaslarda bulunmak ve nabız yoklamcsı ycpmok icın Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Hariciye Vekili Yusuf Kemal (Tengirşenk) Beyin Londra ve Pans'e gön derilmesi gerekmiştir. Yusuf Kemal Bev, Londra ve Paris'e gltmeden önce Babıâli adına da konuşma yetkisi alcbilmek için Istanbul'da bazı temaslarda bulunmak istemektedir. Yusuf Kemal Bey, Ankara'da AtatOrk'ün kendlsine yaptığı önerilerle istanbul'da yaptığı değinmeler hakkında Sabohattin Selek'e şunlorı anlatmıştır: «Hariciye Veklll okarok Londra'ya gidecektim. Buyük Millet Meclisi bana kendi yetkilerini vermişti. Hareketime yakın gürilerde Mustafa Kemal Paşa'da bazı tereddütler sezdim. Nitekim bir gün bana dedi ki. Neden Halep üzerinden gitmiyorsun da istanbul üzerinden gitmek istiyorsumjz. Cevap verdimr istanbul'a uğrarsam onlarlo anlaşıp orada kalacağıma mı ihtimai verlyorsunuz? Evet... Padişahla görüşeceksin değil mi? Evet Pcşam. Fakat maksadım başka. Eğer İstanbul Hükümetinl razı edebilirsem «Ankara Hükümetinin Hariciye Vekili bizim adımıza da konuşmaya yetkilidir» dedirtebilirsem bu, buyük bir faydadır. istanbul üzerinden bunun icin gitmek Istiyorum. Eğer izin verirseniz böyle olsun. Fakat söz veriyorum, talimatınızı aynen yerine getireceğim. «Görme» dediğiniz kimseleri görmeyeceğim. Kabul etti. Mustafa Kemal Paşanın bana verdiği yanıt şöyle idi: Yalnız Tevfik Paşayı (Sadrazam) ve Padişahı göreceksin. Nazırlardan zlyaretime gelenler olursa ziyaretlerini iade edebilir mlyim? ' Hayır. Başka klmseyi görmeyeceksin. Padişahla yapacağım görüşme için de şu öneride bulundu: Ona diyeceksln klt Böyük Millet Meclisi Makamı Hilafeti tanıyor. Makamı Hilafetin de Büyuk Millet Meclisinı tanımasmı Istiyor. İstanbul'a gelir gelmez Sadrazam Tevfik Paşayı ziyaret ettim. Yanında Hariciye Nazırı Ahmet İzzet Paşa da vardı. «Barış imkânlarını yoklamak üzere Avaıpa'yo gidiyorum. Sizin adınıza da konunuşabilir miyim?» diye sordum. Tevfik Paşa hemen kabul etti. İzzet Paşaya da tasdik ettirdi. Bana: tZatışahaneyi görecek misin?» dedi. firade buyurulursa göreceğim» cevabını verdlm. Ertesi günu Fransız Gonerall Pelle ziyaretime geldi. Söz arasında: izzet Paşa da Londra'ya gidlyor. dedi. Hemen Tevfik Paşaya koştum. Evet. sefaretler istediler, diyerek bu haberl doğruladı. Tevfik Paşanın yanından ayrıldıktan sonra Fransız Sefarethanesine giderek Pelle'yl gördüm, durumu anlattım. Dedi ki: Blz, İstanbul'da namuslu tek adam olarok Tevfik Paşayı görüyorduk. Böyle bir şey yok. kendileri müracaat ettiler. General Pelle"ye, «bu ocıklamasını Sadrazam Paşaya söylememe izin verip vermeyeceğini» sordum. «Söyleyebilirsiniz» dedi. Tekrar Sadrazama glttim: Sefaretin böyle bir davetl olmadığını Pelle'den öğrendlm. Neden böyle yapıyorsunuz?, dedim. Muteessir bir şekilde sadece. 1922 yılında Vohdettin'le yaptığı gizli gö rüşme ilk defa bu yazıda acıklanacok olan Hariciye Vekili Yusuf Kemal Tengırşenk.. Celâl Bayaranlatıyor Yusuf Kemal Bey, İstanbul'a gelişi ve yapmış olduğu temaslarla ılgili oiarak torih belirtmiyor. O günkü gazete koleksiyonlanndan yaptığımız incelemelere göre Yusuf Kemal Bey 7 şubat 1922 salı günü Ankara'dan ayrılıyor. istanbul'a varışı ve Haydarpaşa Garında Tıbbiye öğrencıleri tarafından kanşlanışı 15 şubat carşamba gününe raslıyor. Ertesi 16 şubat perş9mbe günü de temaslarına başlıyor. Şimdl, 16 şubat 1922 perşembe günü Padişah Vahdettin'le yapılmış oian ve 57 yıldan bu yana acıklanmamış bulunan bu gizli görüşmeyi tarihin karanlığından gün ışığına cıkarmak iç;n Meclıs'in gizli oturumuna biz de gırelım: Yusuf Kemal Beyin Padişah Vahdettin'le yapmış olduğu gizli gofuşmeyi bütün ayrıntılariyle gizli oturumda acıklayan Celal Bayar.. Meclis salonundakl takvim. 6 mart 1338 (1922) pazartesi gününü göstermektedir... Başkanlık yerinde İkincı Başkan Rauf (Orbay) Bey vardır. Kâtiplikleri Mahmut Sait (Muş) ve Hakkı (Van) Beyler yapmaktadır. Yusuf Kemal Beyin İstanbul ve Avrupa'da yaptığı temaslarm icyüzünün ne olduğu hakkında bir gensoru verilir. Bir bcşka önerge ile de, Yusuf Kema! Beyin Avrupa'yagıtmesinin nedeni sorulmaktadır. Yusuf Kemal Bey Avrupa'dan henüz dönmemiştir. (Ankara'ya 2 nisanda dönecektir).. Fckat, istanbul'da olup bitenleri ve Vahdettin'le olan konuşmasını ayrıntılı bir rapor halinde bildirdigi icin Hariciye Vekiline vekâlet eden Saruhan Mılletvekıli Celal (Bayar) Bey gerekli acıklamalarda bulun mak uzere kürsüye gelir. Önce, Yusuf Kemal Beyin Avrupaya gönderümesindeki nedeni şöyle açiklar: HARİCİYE VEKALETİ VEKİLİ CELAL BEY (Saruhan) «... Önergelerin ruh ve manası, Yusuf Kemal Bey istanbul'a niçin gitmiştir? İstanbul'la temasına Bakanlar Kurulu salahiyet ve mezuniyet vermiş midir? Bu hareket tarzı bizim siyasetimiz üzerinde zararlı olmuş mudur?.. Bendenizin anladığım bunlardan ibarettir. «Evet efendiler, Bakanlar Kurulunuz, Yusuf Kemal Beyin İstanbul üzerinden Avrupa'ya gitmesini arzedeceğim sebepler dolayısiyle Padişah ile görüşmesini uygun bulmuştur. Kendisine de salahiyet vermiştir. Bunun sebeplerini de daha gerilerde aramak lazımdır. Biliyorsunuz ki istanbul'da bir Damat Ferit Paşa Hükümeti vardı. Bunun karakterini kısaca anlatmak icin o hükümetin çıkardığı ve kendisinin sadaretine aıt olup Hattı Humayunu, Meşihati işgal eden zatın cıkardığı fetvaları hatırlatmak isterim. Ve onlar, bütün mılletin birbiri ne karşı kılıc cekerek kanını akıtmasını mubah sayıyordu. Onun icin, böyle bir hukümet yaşayamazdı ve yaşayamadı. Bugünkü kabineyi teşkil eden Tevfik Paşa Kabinesınde en seçkin kişlier olarak birtakım arkadaşları onların yerine geoti. «İzzet Paşa. iktidar mevkiine gelir gelmez Anadolu ile temas etmek Istemiştlr. O temasında da, ilk vakl olduğu zamanda da Sevr Muahedesi' nden dem vurmuştur. Kendisine milli amacımız anlatıldığı istiklal icin uğraşıldığı ve Misakı Milli'yi temin etmekten başka memıeket İcin kurtuluş olmadığı anlatıldığı zaman Anadolu ile yakından görüşmesini talep etmiştir, ve haber göndermlştir. «Kendisinin de bu isteği yerine getirilerek Bilecik'te buluşulmuştur.. Bilecik'teki mulâkat esnastn da, muhterem Reisimiz Paşa Hazretlen, İsmet Paşa, bendeniz, Muhittin Baha Bey, Kılıc Ali Bey, Hak kı Behic Bey bulunuyorlardı.. Ve biz, itiraf edelim ki, orada tescdüfen buiunuyorduk.. Mülâkat, Reis Paşa Hazretleri torafından olacaktı ve ilk mülâkat tan Reis Pcşa Hazretleri milletvekilliği sıfatımıza saygı göstererek konuşmalara bizi de iştirak ettirdiler.. «Orada gecenleri, o zaman bir milletvekil! sıfatıyla yakından gördüm.. O zaman bize telkin etmek istedikleri dolayısiyle kâğıt üzerinde olan zayıf kalpli insanların ağızlarındon da işitmek suretiyle öğrendim.. Bunlar karşımıza cıktıkları zaman: Nicin Anadolu'ya geliyorsunuz efendiler?... Denildi.. Geldiklerinden, mutlaka kuvvetli bir vaat aldıkları ve yeni kabine teşkil ettikleri icin İstanbul'un umumî siyasetinde mühim bir değişiklik olduğu zannını besliyorduk ve en hafif bir tabirle bu kişilerin, hiç olmazsa efendiler, Sevr Muahedesi üzerinde ufak bir değişiklik yapmak için vaat aldıklarını sanıyorduk.. Kendileriyle karşı karşıya geldiğimizde bunları sorduğumuz zaman boyunlarını eğdiler ve kızardılar..» Yusuf Kemal Beyin Vahdettin'le görüşmesini Atatürk kabul etti Bir zaruret var ki böyle oldu, dedi, Anladınn ki padişah böyle istemış. Bir akşam üzeri izzet Paşa kaldığım yere geldi. Padişahın beni kabul edeceğini söyledı. Beraber gittık. Tevfik Paşa da yanında idi. Beni de oturttu. Mustafa Kemal Paşanın sözlerinı naklettim. Beni dinlerken gözleri yere dikilmiş. başını öne doğru saiıayıp duruyordu. Tek keiime söylemedi ziyaret bitti. Kalktım cıktım.» Yusuf Kemal Beyin Sabahottin Selek'e anlattıkları burada bitiyor. Sayın Seiek bu konuda şöyle diyor. «Yusuf Kemal Beyin anlattıkları ayrmtılar gibi görünen bircok gerçeği gözlerimizin önüns sermektedir. Mustafa Kemal Paşanın, aradan Iki yıl gectikten sonra bile Hariciye Vekili Yusuf Kemal Beye yüzde yuz güvenmemesi veya onun Mustafa Kemal Paşaya çüven telkin edememesi, Sadrazam Tevfik Paşanın davranışı. bir Fransız generalinin Osmanlı devlet ricali hakkındaki hukmü, padişahın Ihtilal hükümetinin Hariciye Vekililni görüşmek üzere kabul etmesi, Fakat bu mulakatta tek keiime söylememesi veya konuşulmuş şeylerl 40 yıl sonra bile Yusuf Kemal Beyin gizlemesi, üzerinde ibretle durulacak hususlardır.» Sayın Selek'irt de belirttiği gibl Yusuf Kemal Bey, Vahdettin'le aralarında herhangi konuşma gectiğine dair bir şey söylemek Istememiştir. Yusuf Kemcl Beyin bu görüşmeyi ölünceye kadar İngiliz bilim adamları çöpten petrol elde ettiler LONDRA, (ANKA) Evlerde kullonılan çöpler gelecekte dünya için mini boyutlu petrol yatağı oiarak değerlendirilebilecektir. İngiliz bilim adamları, bir ton çöpten yaklaşık yarım ton petrol elde edilebileceğinj iieri sörmektedirler. Manchester Üniversitesi Biiim ve Teknoloji Enstitüsünün Dr. Noel Mccauliffe'nin başkanlığmda çalışan bir araştırma grubu, çöplerden elde ettikleri petrolün, yüksek kalori değeri itibariyle Kuzey Denizinden çıkarılanlara benzediğini ve bu niteliği sayesinde, ısıtma amaçları için uygun olduğunu açıklamaktadır Bilindiği gibl halen tüketilmekte olan tüm petrolün çoğu, enerji santrjllorinde, evlerde ve endüstrlde ısı üretimi için kullamlmaktadır. Manchester'll aroştırmacıların bulgulanna göre, kflğıt mamullerinin artıkları, sebzeler ve plastiklerden oluşan çöplerin bir kap içinde basınç altına alınıp, burada hidrojenle reaksiyon oluşturması suretlyle petrol elde edilebilmektedir. Yukanda belirtilen yöntemle, moleküllerdeki gruplar halinde bağlı bczı hidrojen ve oksijen atomları uzaklaştırılarak, esas itibariyle sellülozda bulunan uzun karbon zincirti bileşikler hidrokarbcn haline dönuştürülmektedir. Buniara «Hydroxyl» grupları denilmektedir. YARIN: VAHDETTİN YUSUF KEMAL BEYE NELER SÖYLEDİ?... J \
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear