Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
DOBI CUMHUlffil 9 ihJİUâ 197i KîHİjt&tft İİIÂH ftî ftîtf fflWl... ABDULCANEAZ TARTIŞMA Samim KOCAGÖZ 5»«Ansms (U mejhur adAftıwufsın, durmadAn fotoğntfuu çektüftr!» diye soylendi. Gozümden kaçmamıştı; ben de sordum: «lyi güzel, ben çok meşhur bir adamım, benirnle resim çektirmek, benlmle gazetelerde hir arads görünmek büyük bir şereftir! Niye berüm resünlerim çekilirken arkama saklanduuı, kaçtmız?» Böyle ala.vlı konuşmamdan yarumda oturanlar alındılar; ters ters bana bakmaya başladılar. Şoförse saf saf, «Ben, aklımı peynir ekmekle yemedim ağabey; yarın senin yanında resmim gazetelerde çıksm da sonra bir sürü it, beni sokak arasında tanıyıp, kıstırıp döğsünler ha?» demesin mi? Basbayağı keyiflendim bu sözlere... Hani kendi kendime gelin güvey oldum bir an ama, kendime de güldüm içimden. öyle ya Sayın Koçaş, bizi, gençleri uzaktan yakından etkilcmekle suçluyordu. Yahu ben, kırk yıllık yazanm; yazdıklanmla okurlarımı bir nebzecik etkileyemedimse, siz hocalar verdiğiniz derslerle etkileyemediyseniz; utanırım, utanmamız gerek. Bunca yıl akıntıym küreJc mi çektik? Nasıl bir suçlama bu? Koçaş'uı ağzından çıkanı kulağı duyuyor mu dersiniz? Bir de kışkırtma lâfını katmış araya.. ha bak bu işi ispat edebilirse büyük hukukçu, büyük devlet adamı sayılır (!) Her ne hal ise şunu söylemek isterim ID polis milletine hiç kızmadım. Askerler bize çok iyi davranıyor şimdilik dedik ya, en baştaki Orgeneralimit Faik Türün, Sıkıyönetim Komutam olarak şapkasıra Emniyet Müdürlüğüne assaydı, kimsenin başına bu işler gelmezdi... Onu da heniiz tam suçlayacak deliller yok elimizde amma ve Ukin, şu Emniyet Müdürlüfünde on parmağımı batırdıktan kara boyanın karası, on parmağımın karalanmış lekesi. ruzu mahşerde de Sayın Sadi Koçaş'ın, Sayın Başbakanın suratmdadır!» TJzun bir süre herkes sustu. Oturdugumuz yerden, genis pencerelerden kışlanın iç avlusuna baktım. Avlu degil. çok geniş bir aJandı. Karşıdaki blokun yüksek damı görünüyordu. Alanda erlerin talim yerleri vardı. Bize yakın bölüm, akasya agaçlan ile siislüydü; bembeyaz çiçek açmıştı akasyalar. Dışarısı günlük güneşlikti. Dışanda bahar vardı. AJaçların berisinde, bizim bulunduğumuı pencerelerin altında süngülü nöbetçiler dolaşryordu... Bir arkadas, sessizliği bocdu: «E.. ne yapacağız şimdi? Böylere oturup ne zamana dek bekleyecegiz? Bizi, sorguya çekmeyecekler mi? Mahkemeye vermeyecekler mi?» Bir başkası, .*^. ' •» "• * «Daha çok beklerif » diye söylendi. Ankarâh hoca. parİsdı: «Dün hep birlikte dilekçeyi yolladık. Gerçi yeni gelen arkadaşlann imzalan yok ama dilekçede yeterli ımza var. Ne diyecekler bakalım'» Yenl bir sigara yakan Istanbullu hoca, <O dilekçerun karşılığını çok bekleriz...» diye karşıhk verdl. Ylne ortalığa bir tartışma konusu atılmıştı. Sinirler gerilivtrmişti. Ne kl Yazar Hasan Bey, herkesi yatıştıran bir setle araya girdi: «Bakm s i » anlatsyım; yeni bir roman yazmaya karar verdtm . » Dönüp ona gülerek baktık: «Tam sırasıydı.. burada roman yasüır mı? Yapma Hasan Bey...» gibisine sözler döndü ortada. O, «Canım yazamasak bile konusunu size bir anlatayım.. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu konuyu ben d« beğenmedim •mt eğlenceli...» «Buyurun.. anlatın!» dediler. Hasan Fey, hocaya. «Ver bakalım şimdi bir sigara...» dedi. sıgarasını yatJntan •onra, «Eski İzmir'in Kâtipoflu adlı büyük bir zengini varmıç. Malı mulkü İzmir demek neredeyse.. Bugünkü Izmir Hükümet Konağırun bulunduğu yerde büyük bir konagı varmış. Adam. böylesine zengin olunca, Istanbul, Padişah, malına el koymaya karar vermiş. Demişler ki, Padişah bir iş görüşmek için seni istiyor. Bindirmişler bir gemiye. Istanbul'a doğru yola çıkılmış. Gemi Midilli önüne gelince. adamın kafasını kesip, Istanbul'a Padişaha, kafasını götürmüşler .. Bizim İzmir halkı da saf saf adam için türküler yakmış. Şöyle başlar bu İzmir türküsü: (îanir limanmdan çıktım selamet/Midilli önünde koptu kıyamet!). Bu hesap ben de İzmir Havaalanından çıktım selamet, Istanbul Havaaıanında koptu kıyamet! Efendim arkadaşlarım, Istanbul Havaalanından beni Emniyet Müdürlügüne getirecek bir polis arabası bulamadılar uzun bir süre; bilmem ne işlere gitmiş arabalar. Bekleyecekstn dediler. Benimse beklemekten canım sıkıldı Komiser bey mi, Emniyet Amiri mi bilmem. bir görevîiye, arkadaşım, bulun bir taksi de parasını ben vereyim. Beni nereye götürecekseniz götürün dedim. Olumlu karşıladılar. Bindirdiler bır taksiye. Şoförün yanına oturttular. Arkaya. tam benim arkama da delikanlı bir arkadaş oturdu. Yola çıktık. Şofor, kıyı yolundan gidelim mi bey amca° diye sordu. Çoktan Istanbul'a gelmedigimden, yeni açılan bu kıyı yolunu merak ediyordum; görmemiştim. İyi olur oğlum, hem gezmiş oluruz. kıyı yolundan gideiim dedim. Yola çıktık. İzmir'deki Adll Müşavir. bildiriden sonra hemen gidip teslim olduğumda, «Sizi şimdi teslim alırsam, tutuklu olarak Istanbul'a göndermek zorunda kalırım. Bu islem de bana utanç verir. Sızi, I. Ordu istiyor. bız ıstemiyoruz. Buyurun Istanbul'a gidm, I. Orduya teslim o!un!>> demişti. İzmir'deki polisler, evimde. ha\"aalanında çevremde dört döndüler. Beni tutuklamak zevkinden, o efendi Adlî Müşavir, bunlan yoksun bırakmıştı. Ne kı dedigim gibi işte, Istanbul Havaalanında fcıyamet Kopmuştu: Kı>n yoluna çıktık uzatmayalım; dönüp arabada şöyle arkama bir baktıın. Ne göreyim? Arkamda oturan polısın eli cebinde, tabancasmın namlusu cebinin ıçinden bana doğru doğrultulmuş. labanca görünmüyor ama belli oluyor. İşte o sırada, kafamın içinden mi, üstünder. mi bir ilham perisi kanat geçırdı (!) Bütün yazarlık yaşantımda hıçbir zaman polis romanı yazmak aklıma gelmemişti! Birder, kendimi yirmi beş yaşmda bir delikanlı gioi hissetmeye Daşladım. Kıyıda takalar, küçük odun, kömür, taş. kum taşıyan gemiler vardı. Ben, hızla giden bu arabanın kapısmı açıp, kendimi ustalıkla dışanya atıyordum. Arkamcian polis ateş edıyordu ama bir hamlede, koşaiak bu gemilerden bırine atlıyordum. Gemi zaten ıstim üstünteydi; beni bekliyordu. Hemen kıyıdan uzaklaşıyorduk .. Arkamızdan silâhlar atılıyordu Sonracığıma Marmara Denizinde bir gemilerle kovalamaca başlıyordu...» (DFV'AMl VAR) GELlYORLAR... m Yazan: Paul CARELU m * \ CÖKTtZC BENEK BENEK BETAZ ŞEMStTELERLE DOLUTDü.. Normandiys çıkarmasmın yapüaeağı gün, doğum yıldönümü törenine giden sadece Feldmareşal Rommel değildi. General Fritz Btyerlein'in, Tours ile Le Marts arasındmki Nogent le Betrou kesiminde yedek olarak bulunan tank egitim tümeninden iki subay da dogum günlerini kutlamaktaydılar. 902 'nci bölükten olan bu iki subaydan bıri 5, öteki de 6 hariranda doğmuşlardı. Eğleneeye erken başlayıp geç bitirmek için biçilmiş Kaftandı bu. Pransız çarabı enfes mi enfesti. Şerefe! Bayerlein'in tümeni çok iyi silâhltnmış, örnek bir savaşçı birlikti. Bu tiimenin 260 tanki, 800 de silâhiı zırhlı aracı vardı. As«ubaylar. çok iyi yetismiş, bulunmaz adamlardı. Ortılama yasları 21 idi. Tank birliklerini denetleyen Orgeneral Guderian şöyle demişti bir gün: «Sadeee bu tümenle, evet, yalnız bu tümenle AngloAmerıkanları denize atacaksınız. Denize» derken sesıne ayrıcaklı bir ton vermiş ve şöyle tamamlarmştı sözünü: •çünkü hedefiniz kıyı degil. denizdir!» 902'nci bölükten iki dogum günü çocuğu, arkadaşlanyle birlikte Fransız şarabını devirirlerken, bir yandan da Calais radyosunun erler için yaptıgı yayını dinlemefe başladılar. İngiltere. Alman piyade erlerine seslenirdi bu yayında. Haberler arasında da canlı müzik parçaları dinletilirdi. Ama teğmen Bohmbach boşuna anyordu bugün. Anlaşılan Calais radyosunun neşeli mü ?ik dinletmeğe vakti yoktu. Bir de BBC radyosunu denediler. Burada da müzik yoktu. Kamufle edilmiş bir dilde anlaşılmaz sözler çahnıyordu kulaklarına: «Johann Marie'yi seviyor». «Renk lerden korkmayınız», «Zarlar atıldı>. »Kırmızı turp soyuldu». Ardından, Fransız sivil halkına, bombardımanlardan korunmak için öğütler başladı. Alman birliklerinin. özellikle karargâhların bulunduğu kentleri. hava akınları sırasmda terketmeleri söyleniyordu. Kentleri terkedip, açık arazide korunacak yerler aramalannı... «Açık araziye çıkm!» diye sesleniyordu radyo. Bir an. doğum günü se\inci keyifsizüğe dönüştü. Bu etkili konuşmalar. subayları tedirgin etmiş, sinirlendirmişti. «Be adam. yoksa bir »eyler mi oluyor?» Önce bölüge. ardından tümene telefon edilip de «hiç bir şey yok, alârm yok> karşılığı alımnca, yeniden rahatlayıp, saçma sapan konuşan Fransızı susturduiar. Ve gelsin onun yerine şampanya şişeleri, patlasın .. 22 'nci tank bölüğünden telsiz assubayı Klaus Lückün de doğum yıldönümüydü. O da 6 haziran'da dogmuştu. Lück'ün bölüjtü, bır kısmı Tunus'ta kalmış olan eski seçkin birlikten, 21. tank tumenindendi. Bu 21'ind O GECE NE KADAR DA ÇOK DOĞUM GÜNÜ KUTLAN1YORDU • ALMANUR GERÇfKTEN ÇOK GAFiL AVUNMI,IARDI.. KOSKOCA BıR ÇIKARMA HAREKİTININ ÖN BELÜRTİLERİNE AL0IRMAMI5LAR EN AZINOAN SEZiNLiYEMEMİJlEPK.. VE MÜTTEFiK UÇAKLARI NORMANDıYA SAHilLERİNE M BOMBALARI VE PARAJUIÇÜLERı BIRAKIRKEN ONIAR iÇiM İ5 iJTEN GEÇMISTi.. TEK SÖYlEYEBiLOiKLERi.. «GELiYORlAR.. G€LiYORLAR» Df.. NORMANDİYA MtTTEFİKLER İÇİN ZAFERE AÇILAN KAPLNIN ADI OLDU... tank tümeni, Normandiya'da kıyıya en yakm duran tftnk birlıgiydi. Henüz pek iyi de silâhlanmamıştı. Sürücüler, telsiz donanımlan henüz tamamlsnmamı? olan Fransız tanklarına küfürü basıyorlardı. Topçu birliklerinden erler de Rus toplarına ah$ma çabasındaydılar. Zırhlı topçu birlikleri de pek iyi durumda sayılmazdı. Araçlar yetersizdı. Ne var ki bazuka aı değildi. «Süâhların en iyisi onbaşılar. çavuşlar ve assubaylardır» d:yordu Tegmen Höller. Sık sık başvurdugu bir şakaydı bu. Ts*men Höller. 21'inci Afrika tank tumenindendi. Şimdi bir takıma komuta ediyordu. Rommel 'in Afrika birlifinden bir çok subay ve er, bu 21. tümendeydiler. Afrika'da bozguna ugTayıp, Tunus'ta tutsak olmak tan son dakikada kurtulmuşlardı. Bunlara bir de Rusya sava«iç; lan ile Girit savaşçılan katılmış tı. Savaşmaya yarkın. tpcrübsli adamlar Tümen komutanı General Feuchtinger, önceleri Rennes de görevliyken. sonra St. Pierre sur Dives'e geçmişti. Savaş tutkusu içindeki bir tankçı için çar pışma alanmdan oldukça uzakta.. 22'p.ci alayın alay karargahı Albay von OpDeln Broniko\vski komutaçmda. Falaıse'de idi. Her iki tank birlifri d« Tours Le Mans hattmdsn oldukça uzafa saçılmışlardı. Bölükler bag'.ann, elma agaçlannm arasındaki yuvalarmdaydılar. Bolüklerdeki erat, bos durmasmlar diye kısla hizmetine koşuluyor. bu >öizden. bölük kom'Jtan lan hayli küfür yiyordu. Örnegir. Csen'in 30 kilometre güneyinripki Epanev'de konaklamm 4. BölüSün komutanı yiizbaşı Hoffman bunlar arasmdaydı. Bu gece yine jeniş bir keşif görevi uygulamıstı da ond»n. Telsiz assubayı LUck, sast 22.10da telsızle son kontrolunu yaptı. Hanidir sorulmakta o!an soruyu Lück de sordu: «Yeru bir sey var mı?» Ve yine kayıtsız cep heden aynı karşüık geldi: «Önem li bir şey yok basefendi, kıyıya doğru yaklaşan bombardıman uçaklan bildirildi sadece.» İyi geceler dileyen Lück, eski şatodaki odasma çekildi. Elma rakısı. odasındaki masanın üzıtrınde bekliyordu. Aynca, karısmdan geımiş bir de mektup vardı. Fa!»ıse kilise kulesindpkı saat geceyarısını haber verirken, Calvados rakısından bir judum aldı. ve mek tubu eline alıp eski koltuga yerleşti. «Sevgili Klaus..» diye b«slıyordu mektup. Gece. bütün ağırlıgıyla Norman diya üzerine inıtıişti. Yıldızsız bir gece! M. Kolordu'nun St. Lö'daki savaş yuvasından dışarı çıkan Bınbaşı Friedrich Hayn, küçük bahçeye yöneldi. Bir ka<; saattır yazıcısıyla birlikte bır ha rita çizmekteydi. Bu hjritayı komutan, topçu generali Erich Marcks. 7. Ordunun manevrası için Rennes'e götürecekti yanına alıp. Komutanın düzenledifi bu manevramn adı «Hava inditme si»ydi. M«nerr«yı paraşüt arcıl» rı şenerali Meındl yönetecekt'.. Y»7gının şakası sanki: Hava in dirmesi manevrası' Hem de öyle bir saate rasthyordu ki. kanlı ve çok ciddi olaylnr başladı ba'laya caktı. Ve ne çare, en önemlı komutanlar kenrti savaş yerlerinde bulunamıyacaklardı bu sırada. Hayn'ın bakışları vadi üzerinde dolaşıp, çayırlann. elma a|*clanyla dolu bfıhrrlerin üzerînden geçti. 84. Kolordu emir subavı. Anklam'ı düş:°di. OJrpfmenlilt e' tiği okulu oradaydı. Tam bu düşüncelere dalmıştı ki, dört motorlu bir bombardıman uçagı VI re sulan üzennden homurdinarak yaklaştı. Yakındaki gimnaz yumun kulesindeki uçaksavar topundan fırlayan 2 cm.'lik izli mer mi egrisı, geceyi ikiye boldü. Şim di. bombardıman uçağının tam ortâsına! Batı kıyısının yuk?rla rındaki Agneaux rahipler OKUIUnun üzerinde. mermi uçagı ouldu. Alev! Tam isâbet! Katednlin saat çam bu olayı haber verirce sine, geceyarısını on iki kez vurdu. Binbaşı bunkerden lçeriye girdi. Kurmay başkam Albay Friedrich von Criegern ile Binbaşı Hayn Viebig bekliyorlardı. İsin garibi, burada da bir doğum günü çocuğu vardı. 84. Kolordu komutanı General Marcks. 8 haziranda doğmuş. 53 yaşına basmıştı. Tören çok kısa sürdü. G«leneksel okuldan parlak bir subay olan Marcks, General Schleic her île eski ilişkilerinden ötürü pek sevilmiyordu ama, askeri yeteneğiyle ilgili olarak görevde tutulmuştu. General Marcks'ın yemekleri çok sıkı uygulanan bir tayın düzeninin dışına çıkmazdı. Öteden beri midesine düş künlügü ile tanınan 709. Tümen komutanı General Schlieben'in verdiği şölenler ne kadar sevilıyorsa, General Marck'ın j'emegi ds o derecede umursamazlıkla karşılanıyordu. Ne var ki, sıkıdan sıkıya uygularum bu düzen, General Marck'm kisilik »ahibi bir asker oldugunu göateriyor, generale kızılamıyordu. Katearalin ç«n sesleri ile, subayUr kutlama töreni için bulu»tulmr. Ayakta birer kadeh içildıkten sonra General, bastıgı yeri gıcırdatarak yeniden harita masasına yöneldi. Bir bacağı prorezdı. Rusya savaşı sırasında bır bacağından olmuştu. General Marcks da 7. Ordu komutanı tarafından bir man«vra için Rennes'e çagrılmıstı 8 H» zıran fiinü, öğleden önc«, lyi hazırlanmış olarak gitmek istlyordu General. «Hayn, lütfen haritalârı» dedi emir subayına. Binbaşı haritalârı yaydı: Düşmanın durumu, hava durumu. Topçu mevzileri ile ilgili özel harita. Mayın kusağı, su altında bırakılacak bölge. General'in kafasındaki düşünce hiç eksik olmuyordu. İngiliî Amerikan hava kuvvetleri ile ilgili haber ne demeğe geliyordu? Saat 22'den berı kuvvetli akınlar üzerine haberler birbirini ko valıyordu. Bu soru büyük bir esrarı kapsamaktaydı. Oylesine bir esrar ki, çözümü hanidir St. Germain ve La Roche Guyondaki masaların üzerindeydi. Ne var ki, ilk atılımı yapacak kolordu komutanının haberi oiar madı bundan. General Marcks, St. Lö'da, bom bardıman uçaklarının neden uçtuklanm düşüne dursun, Amiral Hennecke Cherbourg'da birbirinin ardından gelen haberleri ınceieye dursun, St. Mere Eglise'in batısmdaki 5 numaralı savunma yuvasındaki Teğmen Jahnke ranzasmda yata dursun, 22. Tank Tü meni telsizcisi Assubay LUck, Cal vados rakısmı yudumlaya dursuraar... 82. Amerikan hava indırme tümeninin en öndeki uç»gıncia yeşil ısık yandı. B:nbaşı James Gavin, ajagılara bir bakıj atıyor. Ve atlıyor u^aktan. Anı bir hareketle General karanlıkta hiç bir şey gör»miyor. Ne var ki, şu anda binler ce paraşütun açı'.makta oldugunu bilmektedir. Yanı btışında, ar dında, Cotentin Yanmadasınm uzerinde... açılan paraşütler. lam bu sıralarda, 80 kilometre oıeden, Orne'un doğusunda da Ingilia avcı erleri atlayacaklardır uç«k.lardan. Bir ordu geca göjünden »mva»ın içine iniyor. Üsteğmen Hoffmann tam tea «ıralarda saatine bakmaktaydı. Gece yansını 40 dakika geçijrordu saat. Demek oluyor ki, 8 H v ziran şöyle üç çeyrek kadar y&jlanmıştı. Montebourg'un dogusunda, 919. topçu alayı 3. taburunun üzerinde bir saattir uçak gürüitüleri sürüp gitmekteydi. Derken, yeni bir dalga geldi. Gürültü daha da arttı. Hoffmann bunkerinin önline çıktı. Korktu.: Tam altı tane dev gibi kuş, kendi savaş yerinin üzerinden geçmişti. Ay zaman zaman bulutların arasmdan çıktığı için, ol duğu gibi görmüştü uçaklan. «Paraşütler açılıyor, atlıyorlar.» Hoffmann bir an, belki uçakl»fdan birinde arıza var da ondan atlıyorlardır, diye düşündü. Ama anlamakta geçikmedi: Paraşüt avcı birliğiydi bu... Bembeyaz yuv»rlaklar aşağıya doğru süzülm»ğe başladılar. Tam da Hoffmann' ın bunkerine dogru! «Alarm! Düşman paraşütçü^ leri!» III. Tabur karargahı hiç böylesine çabuk ayaklanmamıştı sim diye dek. «Alarm! Alarm!» Nöbetçılerin karabmâları al> şa bmfladılar. Aşağıya doğru süzülen beyaz şemsiyelere yönelmifti hepsi de. Derken, ay gine yok oldu. Yavaş yavaş inen düşman, karanlığa büründü. Hotfmann bir tüfek aldı eline. Tam bu sırad», bir Amenkan makineli tabancası karanlık içinden iUc ateşini kustu. «Geliyorlar, geliyoriar!» 2. Dünya Savaşının Müttefikler lehine dönüm noktası olan Normandiy» savajı, işte böyle ba$l»dı. B İ T T İ GARTH <5O TiFFANY