25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
DÜÎT CUMHURJriT 3 0 4RAUK 1976 ABDÜLCMBA2 H99HSİ YOKlSTAN EUERİNBFN TUru^Ü !... BftıM 2AMANI|C(ŞlW AÇ KAUNCA i Y A Z P0LAS1Y0R.LAK. MUHALEFET,ANARŞı'STİTP.i (4 , KAHAT \ / V T HÖtiJlMfT Cri PEMurtLili. SAM YELİ Yâzan: Mehraet S E L A H A T T T N 4 Kiz Reyhsn, dlye seslendl. Gel hele Buyur baba. Bir müddet Reyhan'ı süzdü. Halinde hjçbir olaganüstülük gft. rememişti. Kız tekrarladı: Fujur baba, bir çey ml istedln? Yok, dedi ters ters. Şu deyyusun oğlu bize niye jehnl| biliyor musun? Yoook. Korkmuştu kız birdenbire. Babasını hiç bu kadar öfkeli görmemişti. Bir kusur mu yapmıştı acaba? O da şaşırmıştı fırıncmm gelışine. Yoook, dedi yeniden. Niye gelmiş kl? Niye gelecek. Seni istedi kavvat. Neü! Haline bakmadan. Bır fırıncı parçası kaltap U benden ku lstesm. Oîacak iş degil. Töbe töbe, inaanın günaha girecegı geliyor. Köpeğe bak sen. Hiii.dedi kız korkuyla. O da nasıl ?«y öyle? Ailah y«dıysa bozsun. Aglamaya başlamıştı bile Reyhan. Bu da mı gelecekti başımıza baba? Ağlama kız! Allah vere de kimse duymasa. Yoksa mahalleye tüm rezil olduğumuzun resmidir. îtoglu it, nasü cesaret etö buna? Bana bak Reyhan, bundan böyle bahçeye filan çıkmak yok. Mutlak seni gözetliyordur bu dürzü. Çamaşırın neyln olursa içerde kurut. Yahut ben asarım onlan. Olur baba. Bak, beyninl dağıtınm sonıa. Bize lâf maf eetirmeyesin. O nası! söz öyle baba? Beııim günahım ne? Açık saçık çıkmışsmdır bahçeye. Elin ayısı seyretmistlr seni. Kafasını bozmuştur böylece. Hergelenin yedigi naneve bak. Koskoca bir Varidat Mümeyyizinin kızını iki paralık bi fırıncı parçası istesin. Dünyanın sonu mu geldi ne? Reyhan. babasını orada çıkarıp, öfke içinde, ağlaya sjlay» odasına çiKtı. Yatagına oturdu. İç çekiyor, bir yandan da düşünüyordu: «Kör olası, nereden çıktı başıma? Ya haber duyulursa?.. Bir de Pahri Beyin kulağma pderse... Dünvada istetmez beni.» Gönlü Fahrideydi. Onun her sabah işe giderken. göz ucuyla pencerelerine bakışmı, içl sızlayarak, hatırladı. Aksam olup, dönunce de aynı şeyi yaparcü. Kız, bu saatlertie pancurun arkasırida durur, örada "bulunduğunu genç adama hissetmirdi. Fahri dersen, ıızun bovlu, ince bıyıklı. her zaman temiz piyimli, fiünta gibi bir delikanhydı. Sapkası, pardesüsü blr de yakışırdıki kendisine. Öyle herkes gibi, kafasına oturak gibi oturtma;dı şapkayı. Tam bir kalem efendisiydi. Ayakkapları daima bojah, pantolonu tıg gibi ütülil, kolalı yakası, güzel bajflanmış kıravatiyls efendi adamdı vesselâm. «Ne o!ur Relip isteseydi beni.» diye geçirdi. Kesik kesik «ğlıyordu bu arada. «Duyarsa, fırır.cınm istedi*i kızı alır mı hiç? İki anaaı var. ama olsun. Onun için her şeye Jratlanırım.» Haber, ummadıkiarından da çabuk yayılmıştı mahalleye. Akşama ksdar kafes arkasında oturup, onun bunun girip çıktısmı gözetleyip, kendine göre ahkam düzen İfakat Ninenin cvi tam karsılanndaydı. İfakat kadır. İdris'in. pazar gıınü. toayramlık giysileri üzerinde, sinek kaydı tıraş olmuş. yüzünde pırıl pırıl yaşama sevinci, Seyfi Etendinin kapısını çalışını, içerı güvenle girişini sevretmiş. sonra sııç işlemiş köpekler gibi, kuyrjğunu bacaklarının arasına sıkıştırmıs, kulaklan düşük çıkışmı, kendini gören olup olmadığını anlamak için pencereleri nasıl bir utar.ma duygusu içinde seyredişini dikizlemişti. Sonrfl. olayın yorumunu yapmıştı kafasının içinde. Gerçeği de buluvermişti şıp dıye. Reyhan'ı istemeye geldi bu herif. Buluşuna S3vinmişti. Şimdi, konu komşuyu teker teker dolaşacak, gördüklerini anlatacak. AUah. milletin sevincini, şaçkınlıjŞını ne zevkle seyredecekti. Haber. Fahri'nin evine de ulaşmıştı çabucak. Genç adamm öfkesinden kanı beynine fırlamıştı. «Vay akılsız herif vay! Nasıl cesar?r etti buna? Fınncının ralip çıktıgı kızı îimdi gidip nası: isteyecekti? Gördün mil yedigi haltı pezevengin? Davul bile, densi dengınp derdi, be adam! Nasıl anlayamadın bunu?» Yine de evdekilere hiç renk varmedi. Olayı önemsemez göründü. Ama. günlerce bu konuyu düşünmsden de edemedi. Hep, Reyhanla evlenmeyi kurmuş, bir türlü anasma açılamamıştı. Miilet bir kaynanadan kaçarken, iki kayranalı eve kim kız verirdi? Reyhan'ın da kendisini beğendiğini, istedigini bıUyordu. Fahri de. fırsat buldukça, kızı pencereden gözetlerdl. Tıpkı îdris gibi. Hatta, bir keresinde. göz göze şelmişler. kız ona gülmüs, sonra utanarak içerı kaçmıştı. E\tlen çıkarken, daireden dbndüğünde Reyhan'ın kafes arkasında yolunu beklediğini biliyordu. Devir kaç göç devriydi. İlşililerinin bundan öteye geçemeyeceği olağandı. Hep, iivey anasının kendilerini tsrkedeceğı anı beklemişti. O gıtikten sonra. anasını gönderip kızı istetecekti. Fatma hanım da Reyhan'ı tam oğltma göre bulur, bir gün bu kızı eve gelin getirmeyi kurardı. Bir iki sefer oğluna açılacak olmuş: Ana. iki kajTianalı eve kim kız veıir, cevabını almıştı. Haklı bulmuştu onu anası. Ama, kuması Nuriye ilelebet yanlarında kalacak değildi ya. Ya kocasının yanına gidecek ya da köyüne dönecekti. Fatma hanım. kendisini çok talihsiz hissederdi. Kocası Ali Rıza'ya severek varmıştı. Hey gidi günle r hey. Bir aşiret reisinin kızıydı o. Ali Rızayla anlaşmış kaçmıştı ona. iki tarat yedi giin süren savaş vermişti bu yüzden. Köyieri yedi gün silâh sesleriyle çınlamıştı. Nihavet, kö>*ün büyükleri araya gırmiş, tarafları barıştırmıştı. Bu sefer yedi eün vedi gece süren dügün japmıştı Ali Rıza. Ne var ki, adam kadırüara çok düşkündü Mutluluklan kısa sürmüş bir gün eve Nuriye'yı getirnıişti. Günlerce ağladı. üzüldü buna Fatma kadın O günden sonra, kocasma hiç yaklaşmadı. Fahri kocaman delikanUydı Nuriye geldığinde. Babasının yaptığına öfkelenmiş, anasma acımış, yeni analığına riüşman Iıesümişti. Ali Rıza'nın umurunda bile değildı bunlar. Çok geçmemiş. gönlünü bir başka kadma kaptırmıştı. İki kadını oğiunun üstün? pkarak Erzurum'daki alayına dönmüştü. Gitti gideli ne tek kuruş ne de bir mektup yollamıştı. Fıst'ık isminde hir kadınla yaşadıgı söyleniyordu. Bu olay, Fatmayla Nuriye'yi bırbirlerine yaklaştırmış. sanki iki kuma değil de. iki kardeş gibi iyi geçinir olmuşlardl. Sevinmişti buna Fahri. Evdeki kavgalar kesilmiş, yerine huzur gelmisti. Huzur gslrr.işti ama. Fahri gençti. bir kadını olmasıru ıstiyordu. Reyhan ı görmüş begenmiş, onu almayı kafasına koymuştu. Nuriye'nın gitmesini beklerken, şimdi de Idris denen haddıni öilmez çıkmıştı ortaya. Fırıncmın istediği kın karı diye almak... Eöylece günler akıp geçti. Kız. bahçeye de çıkamaz olmuşru. Kafesln arkasında (Ja gorünmüy'ordu pek. Seyfi Efendinin öfkelendiği, kızını baskı altmda tuttuğu söyleniyordu. Suratı asılmıştı Fahri'nin. îdris'e rasladığında ba$ını baska yöne çevirıyor. artık ona selâm melâm vermiyordu. tdris. yaptığına bin pişman. şaşkm şaşkın dotaşıyordu e^ rafia. Klarnetinin sesi artık duyulmuyordu. Konu komşunun dîline düştügünü. ayıplandığmı. hor gorü:düği"'iJ Diliyordu. Nasıl olmuştu "da bütün bunları önceden tahrnin edrnemiştı. Gençîığme, parastna güvenmişti. Bunların da bir boka varamadıgını işte şimdi goriiyordu. Ir.çsrlann sınıflara aynldıgını. bır sınıta ötekıni küçümsedığmi ögrenmışti böylece. Hamburg'daki Küçük Istanbul Yazan • Ruth HERRMANN Türkçesi Zeyyat SELiMOGLU şı böylesine önyargıyla hareket edenleri biz de istemeyız burada.» Gerçekten de rahat ettim bu sözden sonra. Daha bir çeyrels kadar kaldık. Bay ve bayan Harms'dan ayrılacağımız sırada, herseyin düzelecegi kanısmdaydık. Annemin, apartman merdivenlerini temizlemeyi kabu) eder se, para da kazanacağını söylediler. Selim buna bir engel sayümazdı. Hemen ertesi gün apartman sahibi İle göruşüp, akşama bız« telefon edeceklerdi. «Boşuna umutlanmıyoruz sanınm. Belki de her şey düzeleceic gerçekten.» Dönüste babam çok ctaha keyiiliydi, sagnagın aitında uzun süre oıehüs. r!>r sonra da Elbe'yi geçecek teknayl beklememiz hiç dokunmadı bl ze. Eve yaklaştıgutuzda artık yajmur yagmıyordu. Ama hava hilâ kapalı. rüzgârlı ve soguktu. Yollarda kimsecikler yoktu. Yanımızdan arabalar geçiyor, bizl zifosa boguyordu. Küçük îstanbul'a girişin o » daki tStop» levhasmın önünde çocukiar oynuyordu. Azrail de aralarındaydı. Bisikletinin t^kerleğıyle uğraşmaktaydı. Sanırım O'.ri. lastfğ;'nı f><;"dıirmüstü "elkl de küçük oglanlardan biri. Ama hepsi de mâsum pozunday dılar. Nereye gittığimizi, Azrail, Hakan'dan öğrenmiştı. «Ne var ne yok?» diye sordu hemen. Ben daha karşılık vermeden, gtne o konuştu: «Bana anlatman gereksiz. tşler gine çatallasnuştır garanti.» Azrail bisikletinl omuzuna vurup. bizimle geldi. «Hâlâ blr karşıhk vermeyecek misin?» Nasıl olsa duyacaktı. Onun İçin anlatmak istemiyordum dog rusu. Bizim barınak ağız agzına doluydu. Arcıata'lar Hamburg'dan gelmişlerdi. Azrail'in ana bşbası da buradaydılar. Babam habe ri verdi. Arada ben de söze karışıp, bayan ve bay Harms'ın söylediklen, ama babamın anlamadıgı aynntıyı tekrarladım. Yüzümüze garip garip bakıyorlardı. Düş kurduğumuz kanısındaydılar. Bu işin iyi bir sona ulaşacafiından hemen hepsi kusku duyuyordu. • Hoşça Kalın:» Üç haita sonra, babamla Azrail'in babası, bizim eşyayı küçük bir kamyona yüklediler. Komşulanmız kapılarının önüne çıkmış, inanmaz bakışlarla bize bakıyorlardı. Dolaplı. raflı mutfağı, banyosu ile yepyenf. üç odalı büyük bir daireye geçece ğimize inanan yoktu sanınm. İşin başmda biz de inanamamış tık va aslında. Arkamızdan «hoşça kalın!» dtye seslendiler. Küçük lstanbul'u tekrar görmeyı pek tstemi yorduk. Ama, «gine görusürü*:» diye karşılık verdik. O cumartesi akşamı bir raslantı sonucu karşılaştığımız Harms aılesi, bizim için herseyi düzenlemiş, hattâ bir çok tanıdıklarından mobilya bile edinmisti. Güzel yataklar, dolaplar, masalar, sandalyeler, iki de koltuk. Gerçi artık kullanmadıklan şeylerdi bunlar ama, atılacak şeyler de değildi, yazık olurdu. Bayan Harms bizim mutfakta kahve pişirdi. Dağ gibi yığılmış pastalar vardı. Komşurauz olan üç çocuklu bir Alman ailesini (Dcvamı 5. Sarfada) BiZ ALMAHYA'DA jANSLI BiR J Ü R K BCSHfetesi günü '%aa; dokuzda Neuenielde iskelesine ayak bastık. Bardaktan boşanırcasına yafmur yağıyordu. «Richard Wag ner» adlı eski teknenin tek yolculan bizdik. Fabrika yakımndakı yerler ıssıı mı ıssızdı. Buralarda donüp dolaşmamn bir yararı olmayacağı kanısındaydım. Kulaklıklı kış lık kasketim başımdaydı. Yağmur suları kasketimin siperliğinden suratıma akıyordu. Sınlsıkiamdım ama, babama belli et mek istemıyordum. O da hâlinden hoşnut değildi elbette. Çoğu evler eski ve küçüktü, bir ya da iki ailelik! Butün pen cerelerin perdeleri sımsıkı kapahydı, bazılannın ardında televizyonlann mavi ışığı görülüyordu. Evlerin önünden böyle sınl sıklam geçerken, Almancadaki «obdachlos» sozcügu kafamdan çıkmıyordu. Yani, ba?ında bır tavan olmayan, yersiz yurtsuz, arüamında bir sözciik. Kıralık diye tek bir tabela bile yoktu. Biraz önümüzden şemsiyeii, yaşlıca bir adam yürüyordu. Arkasından koşup yetiştim. «Burada kiralık evler nerede, söyler misiniz?» Ya$lıca adam durdu, elini kula^ına götürdü. «Hım? Nasıl?» Sorurnu yüksek sesle tekrarla dım. Ne var ki, adam omuz silkmekle yetindi. Bana dostça baktı, başını salladı, kulafını gösterdi. Sağır oldugu için ne dediğimi duymuyordu. Köyiin sonuna ulaşmıştık. Ama yol sürüp gidiyordu. Uzakta yüksek bir inşaat kreyni gördük. Büyükçe bir arsa üzerinde apartmanlar yapılıyordu. Bir koaut sitesiydi burası. Bitirümiş yapılar da vardı. «Bakanm burada oturanlar AiLES ttYjUYORDüK. *'• i ;O|LmURIMJIIH COGy ÇÖZÖMtENMi$ILÜEM.fi£CEN ÛÜM S1NIFA GELEN KÖINIÜ ÇOCUK BANA <SiZ HAMBURGLULARIN NE DEDiGiNi ANLAMAK GÜÇ OİUYOR» DEMEZ Mi. ONU TÜRK OIDUGUMA İNANDIRAMADIM BiR ÎÜRLÜ... Desenler: Mehmet GÜLERTÜZ Küçük Istanbul'a *hoşça kal, deyip yeni apartmanımızataşındık.. var mı?» diyen babam, henüx WtirilmemLs yolun üzerindeki su birikintilerinin arasından yürüdü. Bir sıra yapıya taşınılnuj olacaktı önlerinde arabalar duruyordu. Bir kapının yanında alt alta isimler gördük. Bütün cesaretımizi toplayıp, birinci katın zilini çaldık. Kapıda Harms adı okunuyordu. Bir kadın kapıyı açtı. Babam nezaketle eğildi, ben de. «Rahatsız ettijim için özür dilerim kiralık ev anyoruz da...» «Rahatsız ettiğiniz falan yok», dedi kadın, «içeri bujurun.» Bizi bir odadan içeri götürdü. Bütün aile kahvaltıdaydı. Müjgân ile benim yaşlarımda iki çocuk ile. bir de babaları. Kadın kocasına. ne aradığımızı söyledl. • Yabahcı mısınız?» • Evet, Türkiye'den.», dedi babam, «aile, dört çocuk, bu oğul Kasım, ben özdemir.» .Babam metal işleri fabrikasında iş buldu. Ama ev bu'.madan isi kabul edemiyor», dedim. «Önce bir oturun hele!» Bay Horms masarun yanına bir koltuk, bir de sandalye çekti. Karısı bizim için tabak, fincan getirdi. Babama kabve, bana da süt verdi, ayrıca küçük kurabiyelerden buyur etti. Öylesine sinirliydik kl el bile uzatamadık. Kamımız da aç değildi. Ama nezaketsizlik olmasm diye kurabiyelerden aldık. cÇoğu daireler henüz kiralanmıs değil.» «Ne istiyor kira?» diye sordu babam. «Beş yüz mark, ısınma ayn.» «Çok para.» «Öyle denebilir. Ama ne çare!» Babam bu sırada içinden, bu kirayı verebilir mi diye hesap yapıyordu sanınm. Bay Harms'a bir Türk sigarası tutup, uzun süre sustu kaldı. Ben, bu daireler yabancvlara da kiralanıyor mu diye sordum kadma. «Neden olmasın? Hem daha güzel olur. Hem burada çahşacak, hem de burada oturmayacakJar, öyle mi?» Bu küçük mahallenin büyümekte olduğıınu, fabrika ile diğer atöiyelerın de geliseceğinl, yeni işçiler alınması gerekecegini, söyledi. «Karım da çalışır» dedi bay Harms. «Yoksa bu dalre blztm için de pahah olurdu.» Henüz beş yaşına basmamı? bir kardeşim oldugunu, annemin ona baktığmı söyledim. Bu karıkoca, başka Almanlar'a göre çok daha ilgilenerek konuşuyorlardı bizürüe. Bu âna değin bir de Uve'nin ana babası böyle ilgilenmişlerdi bizimle. Evlerinde çok rahat etmiştim. Saat lerce kalabilirdim. Derken, kapı çalındı. Bir Alman çift de ev aramaktaydılar. Henüz kiralanmamış olan daireler ne zaman gezilebilir, diye sor maya gelmişlerdi. «Onu bümiyorum», dedi bizim evsahibi, «ama buyurun bizim e\i görün, ötekilerden farkı yok nasıl olsa.» Onlara eri gezdirdl. Kadının ikide birde «çok güzel» dedigini duyuyorduk. Sonra, bizim oturduğumuz odaya girdiler. • Bay özdemir de bu apartmana tasınacak belki» dedi bayan Harms. Bu iki Alman elimizi sık madılar, ve kadın kocasma: «An Werner», dedi, «burası bize göre değil belki de, bir de Ochsenzoll'daki evi gezsek.» «Ne dedin? Haııgi evı?» Kadın, kocasına göz kırptı. «Biliyorsun ya canım hani Herbert amca salık vermişti.» Atiam neden sonra, kadının işi idare etmek için böyle konusruğunu anladı. «Eh öyleyse rahatsız ettiğimiz için özür dileriz», dedi adam. Bayan Harms'ın önünde eğildi, ve çıkıp gittiler. Babama baktım, birden bire kederlenmişti gine. Ama ne düşündüğümüzü birbirimize hiç aç madık. Derken, bayan Harms gülerek: «Sakın alınayım demeyin bundan», dedi, «yabancılara kar BULMACA TiFFANY YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1 Gemiîerin alabileceğl vükü anlatmakta kullanılan bir birim 2 Marmara Bölgesinde bir ilçe Tersi bir isim 3 İtalya' da bir şehır Kırmızı 4 Orta Dofu'da bir yarımada Bır fasulye türü 5 Sonuna sesli bir harf getirüdiğinde geçici anlamında bir söz belirir 6 Eskiden kullanılan bir silâh türü Kırmızı benekli veya yeşıl balık 7 Allegro, adagio. andante gibi türlü karakterde üç veya dört kısımdan meydana zelen müzik eseri Sulann birikip önüne gelen her şeyi alıp gbtürmesi olayı 8 Güneydoğu böl gemizde bir petrol yeri Bir soru takısı 9 Çember, luırs Temiz. DÜNKÜ BLXMACANIN ÇÖZÜMÜ SOLDAN SAGA: 1 Balaban 2 Adavet Az 3 Lakoz azE 4 ıpaK Av 5 Akide 6 La Oval 7 Anavasya 8 Vakar Aka 9 Açı Arsız. YUKARIDA.N AŞAĞIYA: 1 Balıklava 2 dap Anaç 3 Lakap Akı 4 avoK Ova 5 Bez Avara 6 At akaS 7 tlyas s Azad Akı 9 ezeveG Aa. 123456789 SOLDAN SAĞA: 1 Kazıklıhumma 2 Molekülünde üç atom bulunan oksijenden ibaret ağır kokulu Dir gaz Uzakdogu'da bir ülke 3 Tersi sevimli cana yakın Tersi damarlarda dolaşan 4 Tersi bir tür tepsi Dokusunda gü müş tel bulunan 5 Sonuna sesiiz bir harf getirüdiğinde say dam ve soluk renkte bir sıvı Posta sürücüsü S Tersı bir tür tr.dirim kartı 1 Boru sesı Tersi tahıl ambarı S Tabiat olsnısn Büyümı». selışme 9 Eır tatiı su baüğı. Di$i BOND
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear