Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
DtiRT CUMHURİYET 27 Kasım 1975 Büyük Usturalar Şakir BALKI 62 Pilavdan dönenin kaşıgı kırüsın!.. Fn iyisl yemin etmek... Oylarırmzı Pelvan Niyazi'ye vereceğiz.. Bu hay huy içir.de biz yemin etmeye gittik. îlimizin en büyük yatırı Sultan Baba'nm yolunu tuttuk. Nasıl olduysa oldu, içiınizden bir arkadaş eYahu millet, diye seslendi, biz de akü mı var kl, Sultan Baba, az yol mu? Gelin buyrun benim dükkâna, Allah ne verdiyse bir yemın edelim de bu iş de olup bitsin.» Adamm p.Khna uyup yürüdük dfikkânına. Tek tek içeri girdik. Büyük bir dükkândı. Bizim girdigimiz yer de asçı dükkânı degil miymış? Olü ışmı altmda gözlerimize pilav kazanı takıldı. Onun yanında da kazan dolusu fasulye... Sırı sıra ekmekler Kaplar kaçaklar, kaşıklar, çatallar... Bize yemin etmeye gelmedik, sanki cuğün yemejine geldık: İki sıra mı, beş sıra mı olduk. aldık hedefimize pilav kazanı ıle fasulye kazanını ...Hep bir ağızdan basladık «Sultan Baba, Sultan Baba... Huzuruna en halis niyetlerimi?e yemin etmeye geldik!» Birden karınlarımız mı açıktı ne, biz yemin ediyorduk ama, aklımız fikrimiz fasulye kazanında idi. Ben «Yapmayın etmeyin millet, biz ne yapıyoruz böyle?» diyeeeğim ama. yemin töreninde insan konuşur mu? Canım inssn pöz ?öre göre pilav kazanına karşı yemin eder mi ki? Ben bunlan kafamdan geçirirken biri bagırdı: Yemin töreni sona ermiştir! Bağıran Kılkuyruk Hamzaydı. Dışarı çıkıyorduk ki, Hacı Kerim: Yahu arkadaslar, yemin ettik mi bfz? Ettfk değil mi? tyl güzel... Demek biz yemin ettlk. Niçin ettik? Hasan Basan deyyusuna tek bir oy vermeyecegiz. Kime verecegiz? Pelvan Niyaziye Sor.ra ne yapacağız? Zampik Zeynel'i ilimizden, yöremizden ataca^ gız!.. Haydi gazamız mübarek ola... Oyun içinde oyun hazırladık Zampik Zeynel için. Çok gizli bir toplantı sonucu seçim sandıklannın başına *ittik. Üstelik yeminliydik de... Geç vakit sandıklar açıldı. Ne görelim, ne öğrenelim. Hani biz yemin billah etmiştik? Tüm oylar Hasan Basan Beye çıkmaz mı? Hanı etüğimiz yeminler bizim? Kılkuyruk bagınp çagırıyordu «Hangi namussuz bizim oylanmızı.. çaldı?» Barut gibi olmustuk. Hemen Zampik Zeynel'in ardına düstük bu barut gıbi kafalarla. Hacı Kerim: Biz yemin ettik değil mi? dedi. Molla Mustafa: Pilav kazanına karşı yemin edilise böyle olur, nerede o bizi dükkana sokan dürzü?.. Bu Hasan Basan denilen adam birinci sırayı alsın h»? Hep bu lşe uyıız olup çıkıyorduk. Sıyasetçi Ali Osman: Canım, dedi, tek ayak üstüne yemin olur mu? Elbette hıtmaz bizim yeminlerimiz. Fasulye kazanına baktıkça, içine düşesını geldi. Siz ne örüyorsunuz?.. O konuştu, bu konuştu. Bir araba söz edildi. Ertesi sabah toplanmak üzere dagıldık. Hep bekliyorduk ki o kızgınlıgımız. o deli öfkemiz geçecek diye. Ama nerede, bizim kafa'anmız daha fazla bozuldu. biz daha da barut olup çıktık. Gozlerimiz mi döndü biz mi sapıttık, hiç belli defildi. Zampik Zçynel aklımıza gelince, bize bir seyler oluyordu, fıttırıyorduk: Hele Hasan Basan'ın adaylıgı?.. Tir ıki kez Yıldız kahvesinde toplandık. Bir tabur insanı Yıldız kahvesi alır mı? O onun dizine oturmuş, beriki masaya kıçını dayamış. Canım bu da olur mu, Molla da Tersi Bozuk gibi adamı kucağına almış, ona buna söz yetiştiriyordu. Ben bu durumu görünce: Arkadaşlar, diye seslendim, yetersizlik kötö şey, kahvs bize çok dar gelmeye başladı. Varıp Spor Salonunda içtima edelim, ne dersiniz?. Bu önerim kabul edildi. Spor Salonuna yürüdük.. îçeri girdik, kimsecikler yoktu. Hani bırbirimizi dograsak bir Allahın kulunun haberi olmazdı. Karar almak zamanı gelmişti. Bizim için öünek vardı ama, dönmek yoktu. Bıçak kemige dayanmıştı. Burnumuzda hep kan kokuyordu. Bagırıp duruyorduk hep bir ağızdan: «Ankara'da mühür gözlü yarimiz, şu Hasan Basan itini bir veto et de, onun yerine Cihan Pelvanımızı bize bağışla!.. Biz böyle bağırıp bağınp duruyorduk ya, bir de ne görelim Spor Salonunun ortasındaki boşluk kısa donlu kızlarla dolmaz mı ki?. Yahu ne oluyor burada böyle? Biz hâlâ «Mühür gözlüüüüm!.. diye sesleniyorduk. Kısa donlu kızlar başladılar birbirlrrine top atmaya. Karşı yaka genç seyircılerle dolup taşıyordu. Bızım yakada da bizden gayri kimseler yoktu. Bağırmalar başladı: Basket, Selma!.. Basket... Bir gencin yanına gittim: Oğlum, dedim, ayıp degil mi böyle bağınyorsunuz? Basket de ne demek:.. Sonra burada ne oluyor? Bizim kaialarımızı mı kanştırmaya buraya gelip toplandınız? Bana döndü genç: Amca, dedi, Basket maçı var, kızlar arası... Ne demek basket? Sepet, demek, sepet... Çok canım sıkıldı gencin sözlerine. Susup yerime geldim. Oyun mu kızıştı, biz mi hızlı hızlı konusmaya başladık, karşı yakadan bize «Yuuuu!...» sesleri gelmeye başladı. Bizim zaten sinirlerimız o biçim gergindi, burada bu kopuklarla başımız belaya gıreceğıne, biz yürüdük yine Yıldız kahvesine. Yolda bizi Tefeci Beşir görmez mi böyle sürü sepet? Bize alaylı alaylı: Hiç iyi yapmadmız, dedi, bu yaştan sonra size yakışır mı kızların maçma gitmek?.. Yok canım, bizim elimizden bir kaza çıkmazsa çok iyi. Tefeci bizi yedi bitirdi. Kafalarımızı daha da çeldi. Önemli bir karara vanyorduk ki. aramızda Dolak Davut yoktu. Onu bekledik durduk. Sonra haber saldık, ne sonra çıka geldi. Yüzünün rengi uçmuştu. Elleri ayakları titriyordu. Bir ara dövündü durdu: Yahu Dolak Davut, dedik, sana ne oldu böyle? Anan mı öldü. avradın mı hasta?.. Ses yok adamda. Davut Bay, sana ne oldu. hele bize de°.. Bizim sözlerimiz sanki havaya gidiyordu! Gel etme eyleme Davut, bir hal mi geldi basına". Oesğın mı vık:ldu gemilerin mı batn? Sana ne oldu Davut Bey?.. Biz ona bu kadar yalvarıp yakardık ya, bize yarım ağızla: Hiç sormayın, dedi, yandım!.. Aldık çevresinı: Bizi mersktan öldürecek misin, yeter canım, ds hele, ne oldu da yandın?.. Yine yarım agızla: Zampik Zeynel beni yaktı! Benden hayır yok gayri!., Zaten bizim öfkeden anamız ağlıyordu, Dolak Davut e?amt>.k Zeynel bcni yaktı!.. » diye konuşunca. tüm periler bavmıza uşüstü. tüm şeytanlar ria sanki bize fit sokmaya başıaaüar. GÖz!crimiz çakmak çakmak oldu. Belâlı Tuzsuz Bekir'e dondük. Doiak şunları anlattı son söz olarak: (UEVAM1 VAK) Makedonya 1900 1. Hikâye Dila Hanım Kâhya, pusunun gerisinde olacakları gözlüyordu, Rıza Beyin pırnalların önünden cigara içerek geçip gittiğini görünce hem öfkelendi, hem de meraklandı O kış da geçti, Kâhya hâlâ Rıza Beyi pusuya düşüreceği günü kolluyordu ama, beklemeye ömrü yetmedi, otlaktan dönerken atı üstünde tek kurşunla vuruldu Dila Hanım öcünü almak kararmdaydı, bir akşamüstü Rıza Beyin konağında selâmlığın önünde du^dular Yazan: Necati CUMALI Rıza Bey acelesiz yaklaşıyordu. Üstünde gocugu vardı. Gocugunun başlığını basına çekmiş tı. Başlığm önü kaşlarına kadar ıniyor. boynuna doladıgı el örgüsü kalın bir atkı agzını çenesini kapatıyordu. Yüzünden bü tün görünen, uçlan elmacık kemiklerini bulan gür bıyıklarıydı neredeyse. Nişancılar aralarında bakıstılar. Biri «Kim bu be?» dıye fısıldadı. Öbürü, ne bileyinı ben? gibilerden omuzlarını kal dırdı. İkisi de yine gözlerini ge len atlıya diktiler. Gelenin kim olduğunu pek merak ettikleri de yoktu. Atlı yaklaşa dursun, seyrele seyrele serpiştiren kar büsbütün dindi. Üstlerindeki bulutlar yük sele yüksele aralandılar MBSmavi bir gök parçası göründü. Git gide büyüdü. Karların üstü ne güneş vurdu. Bitkilerin ucun da donan karlar ışımaya başladı lar. Pusudaki nişancılar sıcsk gel diği için kepeneklerinin başlıklannı gert attılar. Mavzerlerini ka\Tadılar. Aralannda yüz elli adım kalan atlıya nişan aldılar. Daha önce aralannda anlaştıklan gıbi. atlı, yetmış seksen adım önlerinde. yolun solundaki tek çam agacmın altma gelince ates edeceklerdi. N»mlul«rının ucundan atlının yaklaşmasını ızlemeye başladılar. Bey, yüıünü ıçıncı Sıcak basınca Rıza Bey de go cugunun önünü açtı. Boyun atkısını gevsetti, çekti. gögsüne in dirdi. Canı çok cigarm istiyordu. Tabakasını çıkardı. Gocuğunun başlığını ensesine kaydırdı. Atınm dizginlerini bileğine aktardı. îki elinin parmakları arasında cigarasını sarmaya daldı. Nişancılar tutulup kalmışlardı. Gördüklerinden şaşkın göz kırpıp duruyorlardı. Işıltısı o uzak lıktan seçilen Közlerl, hafif dalgalı saçlarıyle atlının bütün yüzU açıktaydı. îşte o çok btldik leri devinimleriyle, bası önünde cigarasını sarmış, kâgıdın kıyısmı dili ucundan geçirerek ıslatıyordu. Sonra yapıstırdı. Yaktı. Atlının sag koluna nişan alan Gaganın mavzeri dipçiginden yere sarktı. «A be Rıza Bey bu!» öbürü, ürkmüşçesine: «O ya, dedi, biz ne yapam böyle?» Rıza Bey çama yaklaşıyordu. Mavzerlerini pırnalın dallarından çeküler. <A be nasıl bakartz yüzüne.bi zı burda görürse?..» Sağda solda acele sığınıp saklanabilecekleri gibı bir yer aradılar. En iyisi bulundukları yerdi yine. llk Gega: «Sin, sm, dedi. iyice karın içine sin.» Kepeneklerinin içinde tortop olup pımailıkların gerisinde dıa boyunu aşan kara kapandılar. Yukanda, manastırın penceresinden bakan Kâhya, adamiannn pusuya yattığı pırnalların önünden Rıza Beyin cigara içerek geçip gittiğinı görünce, ne olduğu nu anlayamadı. Hem öfkelenmış hem de meraklanmıştl. Yanında köpefi, sürücü ile birlikte. telâşla mar.astırdan fırladı. Yarı yolda pusudan çıkmıs Manastıra doğru gelen Gegalarla karşılaştı. Sormasına sıra kalmadan Rıza Beyi yaralayacak olan Gega: Az kaldı büyük günaha sokacaktın bizi Kânva. dedi. Tövbe tövbe, hem de onar koyun için... Ne günahı dersin sen be? Goriçkalı Rıza Beydi geçen.. Ya kim olacaktı? Beyin iyilikteri Anlattılar. Nişancılar böyle bir birinden aynlmadan çalışarak çok kapı defiştirmişlerdi şimdiye kadar. Iki yıl da Rıza Feyin yanında çalışmışlardı. Çok iyiliğini görmüşlerdi Allah için! Atını vuracak olanı evlendiren düğününü yapan oydu. Öbürünü, Rıza Beyi varalayacak olanı ise (Bak şu Alİahm işine sen!), altı yıl önce kendisi omuzundan kur sun yemiş yaralanmış iken, yay lıyla Kaylara doktora götüren, ölümden kurtaran Rıza Beydi.. İyi ki güneş açmış, sıcak basmış da başlığını sıyırınca yüzü nü görmüş tanımışlardı parmak ları tetikte beklerken. Ömürlerinde kımseden görmedikleri iyi liği gördükleri adamm kanını akı tacaklardı yoksa! (Tövbe tövbe, hem de beş on koyun için!) Cehennemde cayır cayır yanmak la ödeyebilirlerdi böyle bir günahı. (Tövbe tövbe!). iyi ki, güneş açmış da günaha girmekten kurtulmuşlardı!.. Nlçancılar tutulup k«lmı;Iardı. cördüklerinden saskın gbz lurpıp duruyorlartlı, ışıltısı o uzaklıktan seçilen çlzleri, haflf dalgall »açlirıyla atlmın bütün yüzü açıktaydı.. Rıza Bey'in iyilikleri onu bir kez daha ölümden kurtardı \t kShr». A ömrt yetmedi, ttı flstflnde bir kurftraü. runıldu.. Dejenler • Mehmel G L R Ü ÜEY Z Ölenle ölünmez Rıza Bey yakalanarnadan o kış da geçtı. Baharda sürüler Sangölden Bogradiçe döndü. Kâhya hâlâ Rıza Beyin yasayışım izleti yor, yeni bir pusuya düşürebüe ceği günü kolluyordu. Ama beklemeye ömrü yetmedi. Ağustos ortalarmda bir aksam, otlaktan köydeki evine dönerken atı üstünde tek kurşunla vuruldu. Dila Hanım, kırlık yerlerde sü rüler arasında yetişen çogu Ar navut kızları gibi iyi ata biner, iyi tabanca ktıllanırdı. Kocasının ölümünden sonra biniciliği atıcı lığı daha da ilerledi. Işlere sahip çıkmak ona düşmüştü. Evin dışında erkek küığıyle dolaşıyordu bu yüzden. Cizme, külot pan talon, kapalı \jn kazaklar. sedef düğmeli kapalı yakalı gömlekler. yelek, cepken giyiyor, gür san saçlannı, kışm koyun derisinden kalpaklar, yazm basına sardığı güneşlikler altmda saklıyordu. Gocuğunu ya da kepeneğini çıkarmadıkça gövdesimn kadın çizgilerını ayırabilmek ola naksızdı. Cigara içmeye başladı ğından yaradıııştan alto olan sesı daha da kalınlaşmıştı. Arnavutlar çoğunlukla pembe beyaz tenlidir. Sakallan iyi traş olduk ça pek seçilmez. Çoğu kadınlar gibi ömrü dört duvar arasında değil de açık havada geçer. Dılanın, güneş yanığı tenir.e baka rak yüzünü erkeklerden ayırmak çok güçtü. Olsa olsa sakalı çıkmakta gecikmiş onsekiz ondo kuz yaşlannda bir Arnavut delikanlısı sanılırdı. Öcünü alacakfı Dilâ Hanım. kocasının ölümün den beri böyle çizmelerini aya gına çekıp, belinde nagant, sık sık atla sürülerınl dolaşıyor, olenin kalanın hesabını soruyordu. Bir süredir ölen Kâhyanın Rıza Beyi yakalayabileceginden umut kesmişti. Kendi basına, ölen kocasının öcünü almanın yollannı araştırıyordu. Kâhyanın vurul masındân sonra bu görevin büs bütün kendi üstüne düştüğane inandı. Babasının en güvenilir adamlanndan birini yeni kâhya olarak yanına almıştı. Adam, ge lin olacagı güne kadar, baba evinde hemen hemen her gün gö rtlp karşılaştığı, cesaretini, ağzının sıkıhgmı, daha başka yeteneklerini yakından tanıdığı bir insandı. Aynca anadan yana uzaktan akraba olurlardı. Kocasının öcünü kendi almayı artık iyice aklına koyduğu için bu ko nujJ ona bile açmadı. Eylül başında, kıralayacaklan kıshk otlakları görmek için yeni kâhyasıyle Malinka Dağıru aş tılar. Zeleniç ile Goriçka arasını dolaştılar. Sahiplerinden fıyat sordular. Sonunda yine bir yıl önce Sarıgölde kiraladıkları otlakta karar kıldılar. Yolculukları altı gün sürmüştü. Yeni kâhyasıyle atlan üstün de yanyana. yaşlanmaya yüz tut muş bir baba ile bıyıklannm ter lemesi yaklaşrr.ış delikanlı oglu gibiydiler. Konuşmalarda Dilâ Hanım ne düşündüğünü kısaca kulağına fısıldadıktan sonra sözü kâhyasına bırakıyordu. Kar şılaştıklan kimseler kendiliğin den onun kadın olduğunu çıkaramıyor, kâhyası da uyardıgı için onun hanımı olduğunu kimseye söylemiyordu. Bir yabıncı Çevredeki otlaklan dolaşırken yolculuklarının üst üste iki gecesinı Sarıgölde bir handa geçirdiler. tlk gece hanın lokanta sına yemeğe indikleri sırada. ma salardan birinde dört erkek otu ruyordu. Hem yemek yiyor hem de erik rakısı içiyorlardı. Erkeklerden biri konuşuyor, öbürleri daha çok onu dinliyorlardı. Konuşan, şakaklarına hafif kır düşmüş, kumral, gür dalgalı saç lı, yeşile yakın elâ gözlü, yüz çizgileri düzgün, güçlü kuvvet li bir erkekti. Uçlan elmacık kemiklerme dofru kalkık gür bıyıkları vardı. Oldukça yakışıkh sayılırdı. Fakat yabancının Dilâjn daha çok etkileyen yaru, can lılığı, yaşam dolu kişiliğiydi. Yaşama sevincinden bir ayla kuşatıyordu sanki oturdugu yeri. Çok tatlı konusuyor, sık sık giildürüyordu arkadaşlarını. Gülenlerin ardından kendi daha haüften gülüyor, hıkâyeden nikayeye geçiyordu. Onlar masalarına otururken. bir komşusunu alaya alıyor, hem bencil hem cönıert, birbirine ters düşen davranışlarını anlatıyordu komşusu r.un. Sofrası yiyeceklerle dolu oburlara benzetiyordu adamı. Bir yandan başı önünde durmadan tıkıştırırken, bir yandan da ki me ne kadar ne verdlgine bakma dan br.ünaekıleri sagtnda solunda küere dagıtıyor. karnı doymaym ca KAhyHSinı çagırıp önündekilerın hesabını. nereye kayboldugu nu soruyordu. Funları anlatırken komşusunun ses tonunu. devınimlerini öykUnmesi oldukça hoş kaçıyordu yabancının. Jeyian ırabastnın öyküsii Sonra bir velespit öyküsüne at ladı. Radomuşlu Salih Aganm büyük oğlu. Demir. yirmtsini aşıp evlendikten sonra velespit heveslne tutulmuş. Selânikten bir velespit almış gelmişti. Evdekilere. konu komşuya ittire kaktıra dtişe kalka velesplte binmeyı naeıi ögrendigini anlattı Demirın. 1899 yılındaydı henüz. Masasındakiler velespit nedir nasıl bilTniyorlarsa Dila Hanım da bil mıyordu. Anlatan «Nasıldır kah ve degirmeni, nasıldır çıkırık, kolunu döndürürsUn bir çark Öbür çarkı, bir dişli öbür dişliyi döndürür. velespit de o tUrlü. İki tekerlekli. Ayaklarının altında bir dişliyi dördürürsün, o diş lınin zinciri arka tekerleği döndürür.. Ön tekerlegi elinin altın da dümenle tutarsın. Arka teker lek iter, sen ön tekerlegi nereye tutarsan velespit. oraya rçiderı» Dinleyenler «XMah Allah!» dlyorlardı, «kockoca Salih Ağanın oğlu! Ahırlan at dolu araba do" lu! Nerden heves etmis bu seytan icadına?» Anlatan, Radomuşluların aeytan arabası dedlklerıni söyledi Demirın velespitine. Demir ise memnundu! «Nerde bulursun böyle beygiri atı, diyormuş, yem istemez su istemez, tımar lstemez..» Demirin dümeni tutuşunu, lâstik klâksonuyle kalabalık ta kendine yol açıp, köy yollarında köylüleri, hayvanlannı ür kütüşünü öykündü. Sonunda cid dileşti, Demirin velespite binmeyı ilerlettiğini, şimdi atla dört beş saatte gidilen yerlere bir bir buçuk saatte gıttigini söyleyerek bagladı anlattıklarını. Dinleyenle ri düşündürdü bu sonuç. Bir yanları aktı Çok ilginç konular mıydı bu dinledikleri? Ama yabancıya ku lak vermekten kendini alamıyor du Dilâ. Anlattıklarını gözüyle görür gibi oluyordu. Dinlediklerinden, göz ucuyle izlediği el tanımlamalanndan. velespit nedir anlamış, binmeyi ögrenmtş gibi duyuyordu kendini. Elinde olma dan adamın anlattıklarının bir iki yerinde gülümsemiş, bir iki kez de doğrudan doğruya adama bakmaktan kendini alamamıştı. Göğüsierinde, sırtmda, dudaklan ucunda, biraz daha dinleyecek olursa kasıklan arasında ürpermeler, sıcaklıklar dujoıyordu. Bir yanları akıp gidiyordu yabancıdan yana. Ne güzel erkekti! Kocasının ölümünün ikinci yılı dol mak üzereydi. İki yıldır hiç bir erkek karşı cinsten olduğunu ha tırlatmamıştı ona. Kamnm yüzüne vurduğunu. kızardıgmı duy du. Duygulanndan utandı. Elinden geldiği kadar sesini duymamaya, yabancıdan yana bakma maya çalıştı. O gece uyuyamadan uzun sü re yatağında sağa sola döndü. Ne yana dönse yemekteki yabancıyı karşısında görür gib) oldu. Adamın görünüşleri birbi ri üstüne çekilmiş fotoğrsflar gi bi gözlerinin önünde karıştı dur du. O gece çok kötü ııyudu. Sabaha hiç hatırlayamadığı bir yı ğın rüya gördü. 0 günden sonra Ertesi gün giyinirken handan ayrılmak, ne olursa olsun bulun duğu yerden uzaklaşmak niyetin deydi. Akşama kadar bir türlü bu niyetlnl kâhyasına açamadı. Akşam, yemek saatl \"aklastıkça artan telaşını yenemeyerelc hana döndü. Yemeğe, yine o ya bancıyle karşılaşmak umuduyle, yanakları coşnudan al al indi. Ya bancı ortalarda voktu. Kâh^'ası ile uzun süre lokantada kaldı. Yabancı lle arkadaşlan görünmediler. Handan aynlmış olacak lardı. Böylelikle yabancıdan kur tulduğu için sevinmesi gerektig^ine inandırmak lstedi kendini. Ne çare ki dakikalar ilerledikçe üzgünlüğu arttı. Onu belkl de bir daha hiç göremiyecegini düşündükçe yüregı ezildikçe ezildi. O günden sonra hep düşündü. Kim olabilirdı o adam? Sorup öft renmekten Urküyordu. O vörer.ın adlarmı duydugu bütün bey lerini aklından geçiriyor, Goriçkaya kadar yaklaşıyor, sonra birden dizginlerine asılıp atımn başını döndürür gibi, hızla yan çızıyor, gözlerini yurnuyor, başını iki yana silkeliyor. Rıza Bey adını, o yabancının Rıza Bey olabılecegi çagrışımmı silmelc atmak istiyordu düşüncesinden. Boy hedefi Rıza Bey üstüne çok şeyler sot ; fnuş öğr^r;ml*ti Dediklertne göre av dÜşküriüydü. Konukseverdi. üUçlü.kuvvetlıydi. tvı nişan cıydı. Ama Rıza Beyden söz ederken, herkes. bunları, daha başka olurnlu yönlerüıi olabildigl kadar kuru bir sesle açıklıyordu ona. Herkes ağzından övgüye çalan tek söz kaçırmamaya dikkat ediyordu. O da sezgileri kendini nereye çekerse çeksin, neler fısıldarsa fısıldasın, sezgilerina sagır kalmakta dıreniyor. salt bır boy hedefi, blr nişan tahtası gibi görmeye çalışıyordu Rıza Beyi.. Duyduklanndan dinlediklerinden sonra az çok bir karara var mıstı. Sürüleriyle o da Sarıgölde geçirecekti kışı. Sık sık bölgedeki göllerin kıyılarında ördek avına çıkacak, karşılaştığı yerde kurşuna tutacaktı o boy hedefini. Tasarladığı gibi kışı kiraladığı otlaktaki kır evinde geçiriyor, he men hemen her gün göl kıyıla rına ava gidiyordu. Aylar geçtı. Ne Rıza Beyle. ne de eylül başmdan beri aklından çıkmayan o y a bancı ile karşılaştı. Rıza Beyin evinde Bogradiçe dönmeden önce öcü nu almak kararmdaydı. Yeni bıı yol düşündü. Subat neredeyse çi kıyordu. Bir akşam üstü. atlarıy le. Goriçkada Rıza Beyin kona> ğında, selâmlığın kapısı önünde durdular. Onlar da başkalan e\ bı Rıza Beye konıık ^ıdiyorlardı, Kâhyayı uyarmıştı. Onu oğlu dl ye tanıtacak, Bogradiçin, ölen kocasının adını ağzına almayacaktı. Selâmlığın kapısmı açan aylılj çıya, Kâhya, Ohrıden gelıp Kozana'ya gittiklerinı, Rıza Beye Ohrili Hüseyin Bevden selârn getirdiklerinı söyledi. Aylıkçı. bevine bile haber veı meden konukları selâmlıŞa aldı, ührili HUseyin Beyin adı yeter dı böyle davranması için. Onun selâmını getırenleri kapıda befc letecek olursa beyînin kolay kolay ıcendisinl bagışlamayacağını büirdl. Selâmlıkta buvur edildikleri sofaya Rıza Bev girince, Dilt nın vüreğı auıur eibı oldu Ken disine bir şev sorarak olursa se si çıkmayacagını. karçılık vere miyeceginı sandı. Karşısındakl güleç adam. altı ay kadar önce Sangöldeki handa gördüğü. bu daha da hiç unutamadığı adamdı. Allahtan ki Rıza Bey ona pek (Devamı 9. Sayfada) GARTH ^ . , J U B E V EUGE.ME. CARG' DlO . BfBE.tEJÇTŞjDkj(K U2MAKII. ŞAM E ROBOT İNCELEMELEC V! TiFFANY JONES RO3OT ELSON'U l'CİN P0OGRAMUANA/I5TI. OEV DEL£CI DENE.TLE.DW E BU AfLVK VETEPJ SENINLE BlLlRıM ^İ BU ıNSANA B£NZE^EN R D B O r U » yt5NETEN ÖUİM C£TESfMIM MEDECt OUflCAKSIKl