26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 CUMHURÎYET 20 Ağustos 1972 I ukuk okuyanlar bilir, Devlet'in insanlardan ayn bir varlık ' diye tanımlandığını. Duguit diya bir hukuk kuramcısı böyle • diyor. Devlet, kendini meydana getlren insanlardan apayrı tüzel kişiiiğe sahlp bir varhkmış, yani o insanlardan bağımıız, onlann üstünde, insan istemini asan, kendl isteminl insanlarınkinden iistün tutan bir varhk. Blz, 1934 1936 dönemi hukuk "öğrer.cileri, böylesl bir göriişün ağırhğını duyurma eğiliminde olan bir bilim ortamında yetiştik. Üniversitenin, Darülfünun'un yerini alan genç, dinamik Atatürk üniversiteşinin bU öğrehcüeri, «Hitler Almanyası» mdan kaçan iistün değertfe bilim adamlarının liberal, alabildiğine açık, geni» dü'şünceleriyle beslenen' biz öğrencileri, bu görüşun tersini de yine onlardan öğrendik. O günlerde alabildiğine özgür bir bilim havası esiyordu üniversitede. Kesler'ler, Hirsch'ler, Swartz'lar, Röpkeier, Auerbach'lar o döremin, o mutlu dönemia jnldızlanydl. Ama, onlar, o yıldızlar çabuk söndC. Ve Alman devlet felsefesinden esinTendiği »üphe ' götürmez olan Fransız bilginl Duguit'nin görüşü, yerli bilim, adamlarımızın dilinde ve kaiasında, bir dogma sertliği ve bükülmezliği kazanmıstı. Sıddık Samiierin, A. F. Başgil'lerin savunduğu bu görüş, IU götünnee bir doğruyu mu yansıtıyordu, yoksa resml bir inancın sözcülüğünü mü edıyordu? Neydi aslında Devlet dediğimiz o yüce varhk, dil uzatılamaz, ustüne gidilemez, özellikle devlet adamlarının kıskançça korumak ihtiyacmı duyduklan varlık? Insanlardan ayn, onlann istemi rfışında kurulmuş bir "örgüt müydü; yoksa, iktidan elinde tutan tutmakta direnen. kimselerin, bizim gıbi kimselerin, kişisel çlkarları, sırnf çıkarları doğrultusunda koruyup yaşatmaK istedikleri, golgesine sığınıp kişisel yaşamlarını sürdürmeye çalıştıklan bir tabu muydu? * " Bıitün yaşantım, Fakülte sıralanndan öğretmenlik hayatıma, yayıncılık ve dergicilik uğraşlanma kadar uzanan ofuz beş yıllık deneylerim bana Devlet'in, bütün dünyada iktidan elinde tutan insanların görüşleri, inanışları, eğri doğru kamları dışında bir varhk olmadığını, olamıyaeağını gösterdi. Fakülte sıralarında koyu Atatürkçü görünen birçbk arkadaşımm, Demokrat Parti ronetiminde,' Ataturkçülüğe taban tabana karsıt görüşlerle Devlet makinesini ne denli etki altında bulundurduklarım yakmdan izledim. ö donemlerde, Türk Devleti, Atatürk ilkelerine sırt çe H Olaylar ve görüşler Devlet Insan mıdır? VEDATtîÜNYOL viren, oilkplerin karşıtınf savunanların eliydeydl.Layik Türk D,evletı. ıçınde Saıdi Nursi'lerin yıldızı o d.driemde parlayıvermişti. Atatürk Türkiyesinde, Atatürk ilk^Ieri,.Atatürk dusmanlarının saldıçısına jığramfştı. ' » '..', Devlet gücüriü ellerinde tutanla.rın tutumu neyse, bevlet'in rengt,tutumu dâ o demek değil mi bu? Yoksa Platon «Kae çeşit ınsan yaradılışı varsa.o tadar da devlet' biçimf çlacak» Üer m ı y diî Ona göre, devlet 'blşimleri, yurttaşlanri h^r ıste ağır basaa huylarına bağbdır. (Devlet, Remzi Kitabevi y'ayını, s. 228). • BİRÖRNEKDAHA DEVLETİNSAN r , Niçin anlatıyorum £.u geçmişin çirkin,olaylarını? Devlet'ın,iktidan elinde tutanla/ın "rotasına, ğörüşlerine bağh, nereye çeksen' oraya gidebilecek esn^klikfe bir vartık oltluğunu anlatmak için. Demek istiyorum 'kî. devlçt .gücünü elinde tutaırlann görü'şu ney.se, Devlet'in görüşü^o olabiliyor. Bakın nasıl.Ttardnn'.bu sonuca: • ' * • • «. '* Fransızca Express9*dergisinin 13 Ağustos 1972 larihîi sayisında,.New York Time^ dergisinnvrouhabirferinden John Hess'in, General De Gaulle'ün" akıl hocası Andrt Malraux ile yaptığı bir konuşmayı okudum, John Hess, Malraux'ya soruyor ve diyor ki: «Kitabınızda bir cümle beni çok saşırttı. Orada şöyle diyorsnnaz: "Ne yazık ki, bn bfiyük adani (De Ganlle) biç bîr zaman bir Isçinin sofrasında otnrmuş değildir."» , • MalraıfVnun verdiği karsıhk şu: «De Caulle, Golombey'da oduncularia sıfeı fıkı dbst oldn. Oduncular onun için ortaçağ demekti. Generaf için halk, XII. yüzyıl halkı demekti. Para üs' tünlüğünden v c tuna benzer şejlerden' de nefret ettigi yoktu Yakup Kadrl, Zoraki Diplomat adlı 'eserintfe, Arnsvütluk'u anlatırkenf bu gerçeğl görmüş, sezmiş. Kral Zo'go'ya itimatnamep% sini vermeden Önce, Arnavutluk'u karaş karjş gezip, yurdün tek gerçeğl halkla ilişirt kuruyor ve şuhları yazıyor^ '«sBn güzel bir •; memleket ve bn, asîl bir milletti. Acaba bize>, nzıktan niçm o •kadar fcötü görünmnşlerdi? Ve hâlâ bütün dünyaya öyle görünüverlar? Resmî Amavutlnk ve bnnun dayandığı 'vüksek sılîıf'ı tanıdıfıın vakit bn snajin cevabını verebilecektim. Zjra heGeneralln. Ocun gSzünde lns'anlar, ağaç kesen, tarlada çaUsan '*' , Inen eörecektün ki, resmî arnavntlak'nn bötün kadrosnnn T ı l kimselercfi, fabrikada çalışanlar değil. O, Jair işçinin.<ne olduğjudız Sarayf nın silâhsörleri yahnt onlara benzer fcimseleT teskil nu hiç mi hip bilemedi... Bir. çiftçi, bir oduncü onun gönlüoün etmekte, yiiksek sııiıfın baslıca unsurlan "Bogaziçi esrafı* dediinsanlarıydı. Ama Renault'da çalışan bir işçl, öyle değil. Reğimiz aileier içinden çıkıp çelmektedir. Banlara bir de eskı Ba. nault işçisi, onun için. ancak Çahşma Bakanıjile förüşüleoek bir . ' bıâü 'tnemnrlarını katarsahız tam bir Osmanlı Devleti'nin bütün konuydu.» • . " . • • • ~" o köhne ve' çirkin mimarisi meydana çıknns olnrj» (a. 13 14.). Bu fla gösteriyor ki, egemen sınıfın tutumu neyse, Devlet Çimdi blraz duralım 'bunün Estünde.. îFransa'yı bclâlı nice dediğımiz. o Cstüne titreyip lâf soyletmediğimiz, aslında sırf inbuhranlardan ^urtaran, Cezaylr sorununu insanın lnsanhk adma sanların efenüği için kurulmuş olan ve başkaca varlık nedeni koituklarını kabartan bir:»onuca bsğlayan, NATO'ya'reşt çeken ' bnlunmayan o yüce varhğın rengi, tutumu, yohı, yöntemı odur. ve ashnda> bütün bunları yurdunun esenliği için yapan, başka Yoksa, Hitler Almanyaeı, Franko tspanyası, Mendefes ye D e . turlü y'apamayan bir koca gensral, hayli güçlü bir endüstri ırıirel Türkiyesi'diye yanılgıya düşer. Devlet'i o' kişilerin görüşmemleketino*e, isçîleri • tanımıyabiliyor .ve Fransa, o dönemde ' lerinden bağımsız bir varlık sayabiliriz. böylesi bir tutumun Fransası olabiliyor. Demek, De Gaylle, döneminde Fransız Devleti, isçi sınıfına, o Fransa'yı bir bakıma Bugün Türk Devlet'i derken, kaderimizi ellerinde tutan kımFransa yapan işçi sınıfına yan çuen, çizebilen, Wç değilse resı») ,.jelerin kafa yapılanna, Atatürk ilk.eleri doğrultusunda olduğunhavasıyla yan çizebilen bir devlet niteliği taşıyabiliyor. r .[ dan şüp'he etmediğimiz tutumlannın gelişimine önemte eğilmeSolon, Atina'ya yasalar koyup yenl bir düzen verîrken, buna benzer bir tutum îçindeymiş. Solon, Devlet'i d5rt sınıfa ayırıyordu: Büyük çiftlik sahipleri, athlar, çiftçiler ve isçiler. Dördüncü» sınıfl meydana gçtiren işîyere bütün devlet memurlukları kapalı idi. . C. . " * . • • , . • miz. gerekir. ' * . Türk .Devlet'i emekten yana mı tıpkı Atatürk'ün istediği gibi, yoksa değil mi, bunu olaylar gösterecek. Yalnız şu var ki, Devlet denen koca varlık, istesek de istemesek de, bir insan nıteliğındedir, yani onu yönetenlerin rengınde, isteminde. özlemınde bir varlıktır sadece. Devlet bir insan mıdır diye sormuçtum başlangıçta. Evet, diyorum, Devlet bir insandır, ya da Deviet gücünü elinde tutanların ta kendisidir çoğu zaman. Louıs XIV boşuna mı demiş «Devlet benim» diye. Detnek ki, De Gaulle'ün Fransası, "Eoîon'un Atinası gibi,.işçil^ri devlet görevine çağırmayan, çağırraaya yanaşmadan, yurrfuna esenlilc getirmek, getirebilmek umudundaydı. J',*;v.:«r.V**f; ..\•''*•' '*,. •> : Hep insan için! r OKTAY AKBAL 2 nsanın insana ettıği nedir? Hiçblr hayvan I kendi türünden başka bir hayvana böyle1 sine kıyıcı defildir. Hiç düydunuz mu bir kaplanın başka bir kaplanı, ja da bir eşeğın başka bir eşeği ya da bir maymunun 'başka bir maymunu en acı, en kötü, en çirkin işkencelerle inim inıra inlettigini? Hayır, hayvan hayvanlığuu bilir. İnsan olmaya özenmez. Hayvanlar arasında da kavgalar okır, bir aslan başka bir aslanla çarpışabilir, bir geyik başka bir geyigi öldürebüir, bir yılan başka bir yılanı sokaböir. Azdır, ama olabilir. Olmayan şudur, bir atın başka bir ata bilerek, tadını duyarak acımasızcasma işkence etmesi, ona kıyması... Insan, insanlığını boyle gösterir işte. Bombalar vapar kendisi gibi başka insanlan öldürmeye... Zehifli gazlar, alev makineleri, mikrop savaşlan, oeler de neler! Hepsi İnsan içindır. Hepsi insanlar tarafından yapılmıştır. Bunları bulanlar ödüllendirilir, baş tacı edilir toplumlarında. Neymiş, bir anda ne kadar çok insan öldürmenin yolunu buımuşmuş! En ince işkence âletleri yaperlar. Ya tınrlar insanlan yere, falakaya çekerler. Elektrık işkenceleri uygularlar. Ne için, hangi anıuç, hangi ülkU için? Kendılerine göre bir büyük dava vardır kazanılacak. Şudur budur. Değişır bu davalar, zamanla, bir bakarsınız on yıl önce falanca davaya hlzmet eden, O yolda başkalanna yaptnadığını bırakmayan bir yetkıli şimdi tam tersi bir davanın emrine girmiş. Dun de sopa çekiyordu keyiOe, bugün de çekiyor aynı keyifle, üstelik daha ince, dâha yeni yöntemleri uyguluyor! Evet, hayvanlar işkence etmezler birblrlerine. Bu açıdan daba «insan »dırlar. Sözcüğün iyi, güzel anlamıyla... Hayvan başka türdeki bir hayvanı yer, doğal gereksinmesi içindır, bu. Yaşamak için öldürur. Gücü gücü yetene! Keyfi için öldürmez en azılı hayvan bıle... Ama bir de insanı düşünUn. Birazcık yetki, buyunna gücü vermeyin eline. Ister en bılgisizi olsun, ister üniversiteler bitirmışi olsun, bir yerde aynıdır insanoğlu! Kendine karşı çıkana uygun görmediği acı, ıstırap yoktur. Dünyada var olmayan acılan, iştbenceleri yaratır. Hayali gerüştir, ıstırap yaratmak yolundaki başanlan sonsuzdur. Uygar Evet Hayır uygar dersirüz, neresi? Kendi benzerine behrsiz düşünceler uğruna kıyması mı? Vigny, «Gerçek insan daha dünyaya gelmedi, hjz o türün öncüleriyi^» demiş. Anday da bir şl' ırinde, »Biz insaıun ceddiyiz» diye yazmıştı. tnsanın ceddiyiz, evet. Gerçekten insan tanınjına yakışan insan daha gelmedi yeryüzüne! Ya da çeşitll çağlarda geldi, acılar çekü've yok olup gitti. Ezilerek, yenik düşerek, derdini kimseye anlatamayarak... Pontus PUatus, tsa'yı görünce «Işte insan» demiş. Gene de çarmıha gerilmesini önleyecek. hiçbir şey yapmamış, elini yıkayarak çekilmiş köşesine. İçi kan ağlamış belki bu açık vahşet, bu çirkin • haksızlık karşısında. Ama «bana ne» demiş, acımakla kalmış, o kadar. «tşte> insan> dediğimiz îsa'yı çivılerle çarmıha çakanlar îsa'nın kurtarmaya çalıştığı Mşilerdi. Isa onlan seviyordu, ama onlar sevgiye .kinle karşılık verdiler. öyledir, ınsanları fazla sevmeye gelmez! Sei'gi güçsüzlUk sayüır bir yerde. Daha öyle... Sevgınin en büyük gtiç olduğu anlaşılmadı daha. Seven, yenilginin kapısını açar, Acımak, sevmek, hoşgörmek insaıjlann büyük çoğunlujgunca iyl karşılanan duygular deği». Niye seviyor, nlye acıyor, niye hoşgörüyor, bağışlıyor? Hemen kuşkular başlıyor: Demek o şöyle, demek o böyle? öyle olmasa o da herkes gibi olurdu, o da kıyardı, acımazdı, işkencfe yapardı ona buna, yerleşmiş düşüncenin emrine girerdi, daha iyi, daha güzel, daha yararh olmak çabalarına atılmazdı. Demek ondan korkulur, demek o düşmanımızdır, detnek ona her VUr1U kötülük yapılabilir. Mademki seviyor insanlan, acıyor insanlara, yerden yere vurun onu!' Şu geçici yasamın birtakım yanlış kjırallan adma... Acımasız bir âunyadayız. tnsanın insana kıydığı. Kinle, nefretle, düşmanlıkla... İnsanı önce kendinden, kendt düşmanlığmdan kurtarmak, onu kendi benzerlerinden korumak gerek... • Nice. uygarlaşmış saysa da kendını. Nice incelmiş bilse de! Bakıyorum çevreme, bakıyorum yeryüzünde' olup. bıtenlere, bir umutsuzluk kaplıyor içimi. Bxt denli yüceltılen insanoğUınun haline bak: İşte Amerikası, işte Asyası, Avrupası, Affikası. İşte kendimiz. Önce kendijniz... ' , 7 Günün ardmdan ABD, Vietnamlılaştırma olmadan çekildi 1965 yıhnın mart ayında giı lice .Güney Vietaam'a asker çıkaran Amerika, geçtn hafta gene gizlice, hemen hemen aynı •> ; %AMERİKAN"* SEÇÎM " "KAMPANYASI: " Verden »on birliğini çekmiştir. Çerçi Vietnam'da savaj devam • '. . " "• HIZLANIRKEM, * FAS'DAKİ DARBE ediyor, fakat karada savaşan, > ; .«v. KAMUOYUNUN DİKKATİNİ ÜZERİNE , AmeAcan • askeflen değildir. ÇEKTİ. İ N G İ L İ Z PASAPORTLU Ruzeyli ve Güneyü Vietnamlüar \.\\ savaşıyor. Amerika Güneylıleri /".. ASYALILARIN DURUMU İSE HÂL havadan ve denizden desteklıyor. , ~. ; ;*Ç Ö.JZ Ü M E . KAVUŞTURULAMADI. Nixon, Johnson zamanında 550 '. bin askerin 510 binini geri çekmîj, geri kalan 40 bin de cephe gerisi hijmeuer gören askerler ve danışnıanlardır. . • ^ ladığı bır dızi antlaşmalann en önemüleridir. Şimdi gelecek Ekim'de ıkıncl SALT görüşmelen başlayacaknr. Binnci raund, sıra ile Helsır.kl ve Viyana'da yapılmıştı tki şebır arasında mekık dokumayı sakıncah gören taraflar ıkincı raund görüşmeleri Cenevre'de yapraaya karar vermişlerdır Cenevre de saldın silâhlan üzerinde anlasmaya çaba harcanacaktır. Rusların çok uzun süreceği sanıinıaktadır. Bu arada sayılan sınırlandınlan (200) savunma sılâhlannm daha da geliştirilmeieri için Amerika ile Sovyetler arasında yanş ta devam etmektedir. Imzalanan antlaşma sılâhlarm sayılannı tespıt edıyoı takat niteliklerinın geliştırılmesıni yasaklamıyor. Yani Amerika ile Sovyetîer'arasındakf niikieer silâh yanşfsorm'eîınfşdeiılttır. ;*.r. PROF. DR. AHMET ŞÜKRÜ ESMER Nixon, Amerikan askerlerini geri çekmiş, fakat savaşı tam anlamtnda Vietnamlaştıramamış, yani yükü Güney Vietnam'a aktaramâmıştır. Amerika'mn havadan ve denizden desteği olmadıkja da Güneyin bu yükü omuzlarına alamıyacağı belli olmugtur. Barışa ulaşmak için NixOn siyasi çözüm çaresi aramak zorundadır. Van Tiyö'yü Güney Vietnam Başkanlığında tutması, Kuzey Vietnam ile anlaşmasına engeldi. Savaşuı yükünü omuzlayamıyacağına göre, artık Van Tiyö'ye de lüzum kalmamıştır. Belki Nixon'ın özel danışmanı Henry Kissinger ile Kuzey Vietnam delegesi Le Duc Tho, Paris'teki gizli görüşmelerde, bir uzlaşma formülü bulmuşlarctır ve Kissinger bunu Van Tiyö'ye haber vermek için Saygon'a gıtmışür. çüncü' ve başanK bir darbe ksrşılaşabilir. ile VVaidheim'in raporu Birleşmiş Milİetler Genel Şekreteri Kurt VValdheim'in, gelecek ay açılacak olan Genel Kurula sunacağı' raporu yayınlanmışür. Bu, Genel Sekreter olarak, Waldheim'in . Genel Kurula ilk raporndur. Aralarmdaki temas ve görüsmelerle. uluslararası ilişkilerde yumuşaklık yarattıklarmi, banşı koruduMannı iddia ederken büyük devletler küçük devletleri ve BirleşSniş Milletleri unutmuş olduklarını, bunun 20. yüzyıl değil 19. yüzyıl diplomasisi olduğunu ileri sürüyor. Öte yandan büyükler arasında anlaşmanın, Güvenlik Konseyinin görevini kolaylaştırdığını da Waldheim kabul ediyor. Vietnam gibi somnlann Birleşmis Milİetler dışında tutulması ve Ortadoğu sorununun çözümlenememesi yüzünden Genel Sekreter üzgündür, fakat bu başarısızlıkla. rın sorumlusu Birleşmiş Milletler değil, yetkisine kar^ı çıkan üyelerdir. TValdheim, Örgütün refonha ihtiyacı var demek istîyor, fakat bunun gerçekleşemiyeceğini anlayacak tecrjübeye de sahiptir. Genel Sekreter Kıbrıs'ta yeniden başlayan ,görüşmelerin olumlu sonüca vâracağından umutlu görünüyor. Bunun yerinde olup olmadığmı zaman göstetecektir. üurla komünvelt ülkelerini flgilendirmlye çaba harcamaktodır. Bunlardan bir kısmını Avustralya veya Kanada'ya gidebileceğl ileri sürülmektedir. öte yandan İngiliz uyrukhığundan aynup ta Hindistan uymilujfuna girdikleri takdirde bu Asyalüan kabul etmiye Hindistan razı olmuştur. Bu öneriyi 1015 bin kişinln kabul edeceğl sorulmaktadır. Bu yolda tngiltere'nin sorumluluğu azıcık hafifliyecek ise de îngiliz hükümeti geri kalanlan almaya da yanaşmıyor. Unutulmamahdır kj Edward Heath Asyalılann tngiltere'ye girmelerini önlemek için son seçim kampanyası sırasmda vaitte bulunmuştu. Bu vaadi şimdi kendisine hatırlatılmaktadır. Nixon'un adaylığı Seçim yaldaştığuıdan' Nixon, 1968 kampanyası sırasında verdiği sözü yerine getirip, ıktidarı sırasmda Amerika'yı barışa kavuşturduğuhu gostermek istiyor. Yarınki pazgrtesl günü Miami'de Cumhuriyet Partisinin kongresi toplanacak, Nixon'ı Başkan ve Agnew'ü de Başkan adayı seçeçektir. Daha önce Demokratlar da McGovern'la karşılasacağı kesinleşmiştir. Iktidarda olan Başkan adayı daima daha şanslıdır, fakat bu defa Nixon'm 4an^ım daha, da kuvvetlendiren gelişmeler olmuştur. Bunlarıfı biri ve başlıcası da, Kongre tarafından yardımcı adaylığma seçilen Eagleton'un, sinir hastahğı geçirmış blması gerekçesiyle, adaylıktan uzaklaştırılmasıdır. Yerine getirilen Shriver, partiyi bu sarsıntının etkisinden kurtarmaya çahşmaktadır. Bunda ne derece başarı elde edileceği gelecek aylarda görülecektir. Shriver'in dinamik ve becerikli bir kişi olduğu şüphe götürmez ve McGovern'm seçim şan'sına katkıda bulunmuştur. .'sir'a saKhnsi süahlan ğinden yakınıyor. Misır ' ülusal Meclisinda konusan 'SeOaf, 'Sovyet danışmanlarınm ' çıkanlmasmdan sonra bazı Ulkelerin kendisine «Yeni önerilerle yaklaştıklannı», fakat kendisinin bunlan geri çevirdiğinl söylemlştir. «Yaklaşanlar» arasında Amerika'nın bulunacağı şüphelidir. Amerika, Mısırla, Sovvetler arasmdaki çatışmanın uzagında kalmak İster görünüyor. Olayı yorumlamaktan bile kaçınmıştır. Her halde Mısır'a karşı tutumunu degiştirmemiştir. Sedat'a îsrail ile gBrüşmeyi tekrar önermiştir. Sovyetlerden alamadığı silâhlan başka Ulkelerden de alamıyacağını anlamış olacaktır ki, Sedat, şimdi Tannya sığınmış ve istediği silâhlan Tanrının vereceğini, onlarla da tsrail'ı «tepeliyecefini» söylemiştir. Sedat'ın sinir bunalunı İçinde olduğundan şüphg edilebilir. Simla anlaşması Hindistan Ue Pakistan arasmda Simla'da imzalanan antlaşma her iki tarafça onaylandığından hafta içinde uygulanmasına başlanmıştır. Buna göre Hmdıstan da, Pakistan da, Aralık savaşı başlamadan öncekl sınırlara çekileceklerdi. Fakat Keşmır de işgil edilen topraülar bunun dışında bıratalmışür. Hındstan tüm Keşmır toprakları uzerır.de hak iddia ettığı ıçın Keşmır'de eline geçirdiğı topraklardan çekılmek ıstememıştir. öte yandan Birleşmiş Mılleîlere üye olmak için Bangladeş'ın vaptığı müracaatı, Çtn engellemıştı. Gerçı müracaat ilgili komıteye sunulmuştu fakat komitenın karan olumlu olsa bile ve olumlu olacağa benziyor, Çın, Vetosu ile Bangladeş'ın üyelığını engelıyebıldı. Çin, Bangladeş'in üyeiığıne karşı çütarken iki neden ılerı sürmüştü: 1 Hındıstan askerlerinin henüz tamamıy4e Bangıadeş'ten çekilmemış olmalan 2 Savaş sırasında esır alman 90 bin, Pakistan askennin gen verilmemesı Çın, Bangladeş ve Hindistan'ın bu davranışlanyle Birleşmiş Milİetler kararlanna karşı çıktıkiarını iieri sürmüştür. Aydının yeri Jale CANDAN dınjt sayüabilmek İçin yeterll değildir. Bu açıdan bir fnsanm aydın sayılabılmesı, yaşadıgi toplum 'için de kafasını yormasışa, bu toplum için terleyebilmesme bağiıdır. 'Ne var kı, Türk ayflını derken kastettiğimiz şeyi bu genel tarife de sığdıramayız. Beh'rli bir düzeye ulaşmış toplumlarda^ dpğişik siyasal ve ekonomik eğilimler bu toplumlar üzerinde artık büyük değişikliklere yol açamaz ve bir noktada uzlaşırlar. Oysa ki, ürneğın bizdeki gıbi bi'r toprak ağalıgının, aracılık, tefecilik sısteminin sal dışı edilemedıği toplumlarda bunların savunuculuğunu yapan liberal dü# ' şünceyi veya bunlan destekleyen bir oy avcılığını «aydın» düşünce ile bağdaştıramayız. İşte bunun ıçindir ki, Turk ayduıı aerken aklımıza gelen hep Atatürk devrimciliğini kavramış, yannlara dönük, uyamk, yurtsever bir aydındır. Bugün fcekçok kimse bu aydının saf ajşı bırakıldığına, hiç Olmazsa küstüğüne inanıyor. «Nene lâzam be birader politikası» edebıyatı ise, her yerd? onu % sındirmeye çalışıyor. Ovsa ki. 1972 Türkiyesinin bu aydına, her zamandan çok daha fazla ihtiyacı vardır. Çünkü bütün çelişkilere rağmen ilericı fıkir tutunmuştur ve bunca sarsıntı içinde, adıra adım kendısini kabul ettirmektedir. Ekonomik ve sosyal köklü reformların gereklih'ğini belirli kişiler söyler, belirli kalemler yazardı bir zamanlar. Şimdi, reformlar yapılmadan, Türkiye'rün kalkınamıyacağı, yurdumuzun sancıdan kurtulamıyacağı fücri artık ortak bir düşünce, bır inanç haline gelmiştir. DiHerden düşürülmemektedit. Gerçi bu sözler daima içtenlikle söylenmiyor ve yozlaştınlmış reform tasanlannın,'daha uzun bir süre, iyi niyetlere yeni ninnı formülleri olarak sunulacağı muhakkaktır. Ne var ki, devrimcı aydının görevi de, işte. tam bu noktada, büyük önem kazanmakta, vazgeçilmez, reddedilmez hale gelmektedir. Devrimci aydın gerek Dllyük halk kitleleri, gerek bugün yönetimde etken güçlerle uzlaşmak. kendisinı anlatabilmek guven kazanarak, toplumun her kesiminde daha fazla rol oynamak, her seviyede öncülük 5'apahilme olanağını elinds tutmak zorundadır. Devrimcı aydının ne küsmeye, ne de slrımeye hakkı vardır. Ülke sorunları için terleyecek yerde, plâjlarda terleyecsk, neme lâzımcı bır kimse ıse aydın otmaktan çıkmış demektır. Sedat Brejnev savaşı Sovyet danışmanlannı geri yolladıktan sonra Sedat ile Brejnev arasında gizli bir savas baslamıştır. Brejnev'den ses çıkmıyor, fakat Sedat, sürekli olarak birbirini tutmayan sözler söylüyor. Bir gün Sovyetlerle esk) dostluğun sürüp gittiğini söylerken, ertesi gün Israil'e karşı savaşmak için Moskova'nın Mı SALT II 1969 Kasın ayında başlayan ^stratejik silâhlann sınırlandırUması görüşmelerinin birinci raundu Nixon'un Sovyetlere yaptığı gezı sırasında Brejnev ile ımzaiadıfı antlaşma ile sona ermişti. Bu antlaşma iki konuda; biri süresiz ve saldın silâhlariyle ılgili BTmlar Nixon"un gezisi sırasında ımza H er toplum yetıştırdıği aydınlardan, toplum için, yararlanmak durumundadır. Özellikle kalkınma zorlukiarı içinde bulunan. nüfus artışını gerekli eğıtim ve öğretim tedbirleri. ekonomık ve sosyal olanaklarla karşılama yeteneğinden yoksun toplumlann aydının katkısından yararlanamaz hale gelınes: bahtsızlık olur. İngiliz pasajDortlu Asyalılar Ingiliz pasaportu' taşıyan Asyalılann, daha doğ^rusu' Hındlilerin Uganda'dan uzaklaştırümalariyle ilgili konuyu görüşmek üzere, üganda'ya giden Bakan Geoffrey Rippon'u Başkan İdi Amin kabul etmemiş fakat Kenya'ya gittiktçn sonra tngiltere'ye dönerken kendisiyle kısa bir görüsme yapmaya razı olmuştur. Rippon, îdi Amin'i karanndan vazgeçirememiştir. 50 büı kadar Hindli'nin 3 ay içinde uganda'dan çıkmalannda direniyor ve bu konuda Kızılhaç'ın yardımcı 'olabıleceğini söylüyor. Bu kosullai altında İngiltere bu AsyahR 323303333323333333 R 0 p H |3 B Rüly» OZAR R ile 'H Dlj Hektmi ö A» UCANSU R nijanlandılar. R Bandırma 19.8.1972 5' fj B 33333333332}3333aj3 İLAN Yolîs Federasyonu lle Karayollan Genel Müdtirlüfü ve YSE Genel Müdürluğü arasında iskolu »eviyesindekl Toplu Is" SSzleşmesl eörüsmeleri sonudanmıs ve Toplu ts Sözlesmesl Imzalanmıstır. Alman grev karan Yolls Federasyonunca kaldırılmıstır. 1972 Türkiyesinde aydının göfevini, oynayabiieceği rolü ve toplumdaki yerini araşârırken, öyle sanıyorum ki, herşeyden önce aydın deyiminden ne anladıgımızı saptamamız gerekecektir. Çünkü bu konuda bir kavram anlaşmazlığı, ayni şeyleri soyleyenleri bnzan karşı karşıya getirmistir. Aydının sözlük karşılığı «öğrettm görmüş, bilgıli» kimsedir. Sözcüğü bu dar anlamda ele aldığımızda pek çok kimsemn bu bölüme gıreceği doğalBır. örneğin hiç etliye sütlüye karışmadığı halde bırey yaşantısında, uygar davranışlara sahip bir insan, hele bıraz okumuşluğu da varsa, kendisine bu sıfatı hak gorecektır. Ancak toplum açısından ele aldığımız ve kendisine muhtelil şeviyeıerde öncüluk sıfatı vermek istedığimiz aydın, herhalde bu aydın değildir. 1963 yılında ülkemizi zıyaret ederek, Ankara'da Sıyasal Bilgiler Faküİtesinde «Aydının Toplumdaki Rolü» başlıklı bir konuşma yapan Batı Berlin Üniversitesi Otto Suhl Siyasi tlimler Enstitüsü Dırektörü Prof. Von Der Gablentz'e göre topluma yararh olma açısından ele alındığmda, aydın sözcüğu çok daha genış bir nıtehk kazanmaktadır. Şöyle ki, aydın muhakkak surette tahsillı, bilgin kimse demek değildir. Çunkü her okumuş kimseye «aydın» denilemeyecegi gibı, modern toplumlarda bazan okur yazar bıle olmayan, fakat kafa yapıları ile bu sıfata hak kazanan kimselere rastlanmaktadır. Öyle bilginler vardır ki. bunlar. yalnızca kendı sahalannda kapaiı kalmışlardır, dünya görüşleri yoktur, çevre ile ilgilenmezler ve kendi konulan dışında herşeyden habeısizdırler. Bunun yanında politıkaya âlet olan, çıkarlanm herşeyin üstünde tutan ve aydın gibi davranmayan tahsilliler de çoktur. Prof. Gablentz'e göre, aj'dın, düşünen ve tenkit eden, hak ve hukukun gerçekleşmesi. toplumun iyiye gitmesi İçin çaba harcayan kimsedir. Bu tarife göre, uygar bir davranışa, uygar bir" gıysı, hattâ uygar bir kaia yapısına ve tahsıle sahip ohnak, toplum açısından «ay Eskişehir esrafından Merhum Hacı Mahmut önder ve Merhume Mürüvvet Önder'in oğlu Nezahat Önder'in sevgıli eşı ömer ve Ayşe önder'in babalan, Leman Kartulmuş, Al) Ihsan ve Mustafa önder'in kıymetU ağabeylerı Rahmı Kurtuimuş, Yücel ve Figen Önder'in kayınbıraderlen Merıtf Jülıae Mahmut ve Melih önder'in amcalan. Ahmet ve Zühal Kur tulmuş'un dayılan. Hacı Yusuf Öndertn .?«feenl re "Hacı Üzt rir Çavdar'm damadı . •. v EFAT *;.; Fas'ta rkinci darbe Fas Kralı ^îasan n, 13 ay kadar önce* atlattığı birinci darbeden, sonra g^eçen çarşamba^günü gene askerler tarafından tettip edilen ikinci darbeyi de atlatmıştır. Birinci darbeden sonra vaad ettiği reformlan yapmadığı için bu ikinci darbe de bekleniyordu. Babasmın 1961'de ölümü ile tahta geçen Hasan II, kendisini halka sevdirememiş ve ülkede istikrarb bir rejim kuramamıştır. Meşruti Bir hükümdarhk kurmak yolundaki çabalan, cumhuriyetten yana olan aydınlarm Kral ile işbirliğinden kaçınmalan yüzünden başansız kalmıştır. Geçen yıl tertip edilen suikastı atlattıktan sonra bir Anayasa hazırlatmış ise de, yetkileri kendi üzerinde topladığından, liberalleri tataıin etmemiştir. Krala karşı olan Cumhuriyetçiler de sola, sosyalizme kayraıştır. Hele 1969'da Libya'da Sunusi'nin düşürülmesinden sonra Libyalı fhtilâlcilerin etkisi altma girmişlerdir. Her iki darbe girişiminde de Libyalı ihtilâlcilerin parmaklan olduğu anlaşılıyor. Darbenin suya düşmesinden sonra Krahn en yakın arkadaşı Savunma Bakanı Gl. Ufkir de intihar etmiştir. Bu intihar Generalin komplo ile ilgili olmasından değil. onu önleyememiş olmasından ileri gelmiş olacaktır. Hasan bu iki darbeden ders almazsa, ü KENAN ÖNDER vefat etmiştir. Cenazesi 2O.a.l972 Pazar günü öğle namazını müteakip Fatih Camii şerifinden kaldınlarak Edımekapı Şenitliğmdekı aıle kabristamnda toprağa verilecektır Allah ratı met eylesin. â İ L ü ü l (Cumhuriyet: 595U) Yoltş Federasyonu Yüriitme Kurnlu Heris: 13J6 595] TEŞEKKÜR Tutuldugu amansız hasfalıktan kurtulamayarak 13 Ağustos 1972 Pazar çünü vefat eden iyi insan, temlz insan, dürüst İnsan SELÂMt AYGEN'in, rahatsızlığı süresmce büyük Ugi gösteren, mevcut bütün imkftnlan da seferber ederek kendisini kurtarmağa çalısan ?rot. Dr. ARMAĞAN ERGENE ile Dnz. Kurraay Yzb. ERDAL BAYKAL Nisanlandllar. (9 8 1972 K Ilhan Ulagay'a.*Asım Istanbullu'ya Ailesj adma: Adnan TAHİR Dç. özgen Akbulut'a, Dr. Burhan Tanyıldız'a, Dr. Çetin Aydoğmuş'a, hemşlre Ayten Hanıma minnet duygulanmızı burada bir kere daha tekrarlıyoruz, Ayrıca teleton tetgrat ve mektupla ya da «izzat gelerek bassağlığı dileyenlere, acımızı paylaşanlara ve müşfık Ugilferinl esirgemeyen merhumun meslektaşlaruıa teşekkürlerimizi sunuyoruz. Istanbı Cumhuriyet 5947 Cumhuriyet 5946
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear