26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA DÖRT ı :CUMHURİYET»s 21 Haziran 1972 Biz İki Türk gazetecisi, Orhan Duru ve bendeniz, Brüksel hava alanından, Dışişlerimi • m ı çok levimH vt içten bir genç memuru Taner Baytok tarafın*dan uğurlanrp kendi* miri Britfrad . Paris sefermi yapaeak Air Fran ce uçağmda bulduğuSBHS zaman djğer yol • cular, çotak çocuk uçaği doldurmnşlaıtb! |AYRET degil mi bizim için yer vardı ve ytae hayret Ideğil mi uçak tam saatinde havalandı! Şaşırıp kaldık!. Uçak yan yolda aşâgdara sağılmaya başladı Oysa daha bir lüre yolumua 'vardı. «Orluuı» dedim, «Ne yaıık ki kendi hnberimizi kendimiı yazamsyacağu» Orhan, «Ağzını hayırla aç» dıyerek cevapladı bu duygumu... Ve OYıun dediği çıktı, uçak yine tam saatinde saj ve saHm Oriy havalimanına iniverdi. Roman ve hikâye yazan Erhan Bener (OCDE'deJd önemll görevi ve kardeşimin kocası olması benl llgilendirmiyor) karşılamaya gelmişti ki pek makbule gsçti. . Çünkü uçakta bacaklanm kollarım uyuşmuştu, gümrükten muayenesiz aldığmıız çantamı sen taşıyamazsm, hayır sen taşıyamazsın diye blr süre çelr.ştirmemiz bir nevi idman olmuştu, değerli yazar daha kuvvethy miş, çanta onda, sapı da bende kaldı, zaten bosa dememişler, «Emanet mahn caaı .. olur» diye.. Ne doğru ve de ne yerinde bir atasözü .. H Ben görmeyeli Paris ve ressam MOUALLA Fikret Muallâ RBTROSPECTIVE LE TOULOUSE LAÜTREC DE NOTRE TEMPS*' GOUACHES larak zıyaret ettığı yurdundan, hele hele îstanbul'dan opülesı esımler yapmış.. İjkret Muallâ nın serçisini a^an Aladam Bassono Ue Kessam Oriı. r l'eker, koyu bir sohhet sırahinıla. Saf, kötüKikten uzak bır çocuk gıbi oldu ve yaşadı.. Bencü, bıigisiz, kalles, kafasız burjuvazımız O'nu elbette hiçbir zaman an lıyamadı Boylece bütün hayatı, bugun içinden başdöndurücü ışıklar fış kıran uzun bır tünele benzeyecekti. 15 yıla yatan bır zaman ıçınde benım için en buyük bır dost olan bu büyük kayıbı saygıyla ananm » Kapağında, aynca «Zamanımınn Toulouse Lautrec'i» cümlesı de bulunan bu broşür elimde, Orhan Peker ile birlikte tablolara anlatmısız bir saygıyla bakmaya başladık.. Bu bizim sanatçımızdı, başkalannın sahıp çıktığı, bağrına bastıtı.. Sergi defterınde Pans Büyükelçimız sayın Hasan Işık'm da güzel sozlen \ardı, nıcelerı gıbi. Bir kaç gun sonra Büyıikelçı lığımızde, sanatsever BuyUkelçımız sayın Işıkın alarak saygı sıcı gosterdıği Fikret Mual'âisn da hayranlıkla seyrettim. Türk Turizm Burosunun da du varlarını hepsi bırbırınden guzel, yaşama sevmçlı. pırıl pırü, ınsana yasama kıvancı veren tab lolan kapbyordutür hizmetleriyle övünen bankslanmız ikişer tane «Fikret Muallâ» alsa, bir tanesini Devlet Muzesıne armağan etse acep büyuk kayıplan mı olur? ADAŞIM Ressam Fikret Muallâ ile ilgili broşürön kapagı. Tirnak içinde : •Zımanımınn Tonlonse Lautreci» diye de bir cfimle var. yıl sonra üçüncü kez.. Yazdığı iki romanı burada yayınlanmasına rağmen nedense şımarmayan sanatçı dostum beni evine goturürken serde akrabalık var dedik, çocuklan yeğenlerimdir Paris'ın iman ve yol dunımu hakkında bilgi venyordu... Güzel minik bir kılıse vardı yol üzerinde, ama tam üzerınde, onu «hsrcamamak» içın düzgün gıden yol tarn orada kıvrılıyor ve bir yeraltı geçidıyle karşıya ulaşryordu .. Zaten ben gormeyeli Paris'i, köftehor bir hayli gelisrrus, olgunlasmıs, bıgüzel olmuş... Tann sahıbine bagışlasın... LK GECE 1 1 surpnzi ünlü 1c ressamımız Orhan Peker yaptı.. Epeydir gormüyordum kendisini... Gece yansina SAPSIZ BAVULLA S APSIZ ve kırmızı sıyah ekose bir bavulla girmistim Paris denen ol sehre tam oniki I MALKOÇOGLU CALINAN TAÇ DEON ve Saınt Germa ın • des pres metrosundan çıkıp daracık bir sokağa Gregoıre de Tours'a girdiğinız zaman, yanyana dizümış yığm la resım galerılerinden bir [a Evet asağı yukan dokuz saatTANIMIYORUM nesi de Galene Bruno Bassano tir aynydık Orhan Pekerie! dur. Bız sokaktan, buyük Turk Brüksel'e doğru uçakla birlıkte iR FRANSIZ olan Bassano, dostu, fotoğraf uzmanı yazar ve yola çıkmıştık. Bizim Paris'e ha bu büyuk Turk sanatçısı r:künlü Fransız sanatçılannın arka reket edecegimiz gunün sabahın ret Muallâ için şunlan yazdaşı Martınez'm evıne gıderken da O, bir arkadaşin arabasıyla mış sergınin programına: geçtik.. Otomobil parke taşlann hareket etmiştı Parıs'e.. Otelde «FİKRET MUALLA sanat dünüzerinde sekerken, ressam Oryer bulamamış... Zıra bir tatıl yasına yabancı kir kume değilvardı, Pak mı, Paskalya mı ne? han Peker, «Yahn» diye yerinden dir. Birkaç amatör ile bazı galeIırladı, «Soldaki galerinin vitriParisliler dışan, yabancılar ıçerilerin devamlı gayretiyle bilhasninde sanırım Fikret MuaUâ'nın n dalmış meğer... sa Marcel Bernheim. Dina Vierbir tablosn var..» Paris'ten Ankara'ya geldıkle nv, M. Lhermine galerisi ile ben rinde benl arayan dostlannu aDdnuşte Galene Bruno Bas&aüç kez açtığım sergijle kendisini ramak ılk işim oldu ve ılk ola no'da idik ve galeri tatil nedeyakından tarutmaya çalıştık. Tarak Fransa'da haklı bir üne ka nıyle kapalıydı'.. Dıştan fotogbii bu arada Türkiye Büyükelçivuşan değerli resim sanatçımız raf ve filmler çektık.. Bır kaç liğinin, bayan Angles ile işbirliği Avni Arbas'ı evatölyesınde zıgun sonra galerının sahıbesı bahalinde açtığı o harika sergiyi yaret ettik.. Avni, geçen yaz an }an Bassano, içeri fotoğraf ve de unutmamak gerekir. Aynca nesınin ölümü nedenıyle acıh ofılm makinalanyla gıren iki kiYouki Desnos, Marc Lenard, Pauc, Jean Dalaveze gibi isimleri de saymadan geçemeyecegim . Bu ressam hakkında gerçek bir tutkuyla yazılar yazmışlardır. Onlann bu derin heyecanlan MuI Yaı«» ve ç«en: AYHAH 8AŞOÖİV allâ'ya karşı duyduklan ciddi bir hayranlığın derin bir inanışın \erileridir. Muallâ, tıpkı Van Gogh, Itrillo, Modigliani, Soutine ve büyük Siraon Segal gihl, döneminin «lânetlenmiş» ressam Unndan biridir. Münih'te gecirdiği jüların ilk denemeierinden sonra Paris'e gelişinden sözetmek istemiyorum. Aynca o. göçebe hayatının acıklı guld&rücü yönlerinden de »öx etmek gereksiz. doğru bir telefon: «Yahu ben otelde yer bulamadım, oraya geliyorum.» O şıyı başıyla selâmlıyor ve Türk olduğumuzu öğrenınce gozlerinir, ıçı guluyordu. 1967 yılmda Mane'de bır düşkunler yurdunda gözlerıni hayata kapayan ve orada bır çukur dolduran bu büyük Türk ressamının guvas tablolannı kapsayan rttrospective sergısını duzenleyen Bassano «Muallâ» nın sergısıni açmanm mutluluğu içindeydı . İ 8İ Ve dünyaca ünlü bu sanatçımızın mezannı Istanbul'un en güzel yerine artık taşımalıyız, mezarımn yanında yapılacak bir BİR DİLEK galeride yapıtlarını ele güne «tşte bizim büyük resim üstadımrt» ŞAGl ALPnerde Mane'de diye orönçle gostermelıyız.. Salt küçük bir mezarlıkta ebedi kendi «dümenlerini» düşünen bauykusuna dalan bu büyük zı resım kuruluşlan azcık da bu Türk sanatçısının, resim ustasıkonuya eğılseler saygılı bır iş yap nın orada bu yatışı acaba daha mış olacaklar muhakkak.. Darllne kadar devam edecektir? Çe masmlar... şitli kımselerde bulunan en güzel eserleri daha ne kadar yaban V 4 R I N a ellerde kalacaktır? Ortahgın tozduman olduğu bir ortamda Bir başka usta: elbette bu sorulann cevabı ven lemeyecek.. Ama sanata saygıyı. Orhan Kemal için sanatçıya saygıyı yıtırmışlenn yazılanlar başka işlerde başarılı olduğu acep nerede görülmüştür? Kul A 62 Şeynin fabrikasında veys diğer işlerinde sm&leye ihtiyaç oldu mu gönnllü olarak gidip çahgmak da vardı isin içinde. Hepsı de çevrili sakal bırakmışlardr, damgalı eşeklere ddnmüşlerdi. Daha uzaktan gören, «işte bu adam da Bicani tarikatından» diyebilirdi. Hocanın peşinden aynlmıyorlar ne derse tasdik edivorlardı. Topal Satılmış gibi. ömer dayı gibi öteki partinin adamlan da ondan yana çıkıyorlardı. Köstebek Ali, Hocanın hemen yanında oturavordu Hasan efendi onun daha beş sene evveline kadar yaptıklannı pekâli hatirhyordu: Knmarı, içkisi, hırsızlığı, »orla ı r a eeçnresv. hiilâsa beı : s v ^ tekmildi,bu he j rifin. Ötekiier de oridan pek farklı dejSfiailer. Emin efendi geceyi nerde geçtrecefini düsünüyordu. Muhtar kendisini aç bırakmasm bile pek de hos muamele etmezdi. Zaten geçen sefer araları iyice açılmıstı. Vazifesini yaparken kolayhk gestermesi gerekirken en f u l » zorlnğn o gösteriyordu. Kendi kendisine «Şn heriflerle kavga etmeden bnradsn nzaklasabilirsem, bu sefer de yakamı kurtarabilirsem ne mutlu bana» dedi. Köstebek Ali, alav eder gibi: Emin efendi hapleri ne zaman dağıtacan? Bizim gocagamı ısıtma dutnya iki gfindür; ecük hap ver bana... Şimdi vakit geç oldu. SabaHeyin. Hem kaç defa söyleyce|im size, hastalann kendi gelecek diye. Anamı ısıtma dutuvo «lmaı. Devletin hapını mı israf ettireceksiniz bana. Hasta olan geleeek, dalatına bakacağız. Seksenindeki garı gelip de ne olacak*. On besinde kız de|il ki yatırıp garnım elleyelin. Sağdan soldan. gülüsenler oldu. Emin etendi kuarmış, küfretmek istemiş, fakat kendisi Büyük bir ressamın eseri duvara astıklanyla ölçülür. Tabii, görmeyi ve duymayı bilenler için. Muallâ da bnyledir işte . Bu yan deli, hasta, son kerte alkolik yaratıcımn eserleriyle karşılaşınc* ne kadar gerin, ne kadar gef'çVfe1" yakınf çarpıcı olduğu, kısacası dehası ölçülebilir.. BİR ANI IÜALLA herşeyden once içgüIduseldır ve bırçoklan gibi 'Guzel sanatlar Okullannın dısiplıninden geçmemış gençhğınde. Çizgılen yalnızca kendıne ozgu, ısüdayan paleti de, korıulan, o anda yakalamış (yani görmuş, o anda da oturup yapmış) hergunku o buyuk kocaman fan tazısinden yaratmış, bazan acıklı; bundan başka sosyete düşmanı . Hakkında çok hikâyeler anlatılır. Bunlardan bir tanesi de şu: Bır gun, Jacques • Callot sokağında hep gittıği meyhanede :çkisini yudumluj'ormuş. Picasso da tesadüf oradaymış, etrafmda bazı sanatçılar var Bunlardan bın seslenır: Muallâ, bak sana Picasso'yu takdim edeyim. Muallâ yaklaşır, Picasso'yu şöy le yukardan aşağı bir güzel süzer yüksek sesle: Tanımıyorum, der .. Oradakilenn canı sıkılır... Ne diyeceklerini, ne yapacaklannı şaşınrlar. B... dedim işte size, tanımıyonım O'nu!.. Picasso'nun onuru yaralamnış, o büyük gururu yaralanmış.. Böy lece Muallâ'yı oraya uzak olmayan Grands Augustins sokagındaki atölyesine dâvet etmış, O da gıtmış. Zıyaret bıttıkten sonra bizim resım cambazı ressamımız O'na bir desenini armağan etmış ve Muallâ da aşağı ıner inmez resmi satmaya kosmuş .. Bu büyük ınsanm ne zaman, ne para, ne toplumla uyuşma fıkn vardı Zılzuma sarhoş oluncaja kadar ıçınce de öyle şey ler yapardı ki çok namuslu burjuvalarımız O'nu hep kınar, »• zalandınrdı ve her zaman bu joızden polıs O'nu alıp götürmus, sık sık Sainte • Anne'a «apamışlar, her defasında da hay ranlan ve candan dostlan sayesınde oradan çıkarılmış.. Esasmda guaş ressamı olan Muallâ, meyhane sahneleri, ay;p kotu sokaklan, genelevleri kesinlık ve güvenlikle saptamış. Denn gerçekçıliğı saşırtıcı ve heyecan landırıcı . Ve sanat nedir? Yoksa sonsuza gıden ani bir şokun urünü mü? lluallâ'nın bütün eserlerınde heyecan, teknığin üstunde gelir, yürek beyine, bunun içindiı ki resmi bir bando gıbi patlar, Pağanini'nin bir empromtüsü gıbi göz kamaştırıcıdır Deli görünüşüne rağmen, şurası gerçektir ki tablolannda herşey çok ıyı anlatılmış ve düzenlenmış.. Zıra resmın yüce unsurlarını içine alır: Şekıl, renk, espace faian, uzay), ntm, değer ve kompozisyon. ni tutmuştu: tçiniz, dısınız boznk. berkesi de kendinix gibi düşünüyorsunuz. Fakat dalaklanna baktığı genç kadmları da aklından geçirmekten geri kalmadı. Odadan içeri Ali dayı girdi. Gözleriyle «ran«yor gibiydi. Emin efendiyi görünce: Hos gelmisin Emin efendi, ben de seni arayodum. Celâl bey ecük kevüfsüz de geldü* ğünü Uitmis, al gel dedi bana... Emin efendi. heybesini koltn|unun altınt alıp avafa kalktı: Hosca kalın ağalar... Hadi bakalım goca doktur.» Maşallab de, nazar filân deger. . < S*b*hİ3yın hap datıtmadan çaçryım d i . me geçen «eferki gibi. Bak bu sefer Bakınlıf » gaffar * t i d a ıderim. Zoruna ,gidj,yo deelmi iki ismi deftere geçivermek, Devlet sana bn gadar maiş veriyo... Vallaha bakmam eörünün 3»sına. Onlar söylenmekte de\am ederken Emin efendi, Ali dayının arkasından odanın kapııını bnlmuştu bile. Kapıdan çıkarken, Hocanın: Temelli zındık oluyo bu memur kısmısı. Rakı, kumar, ganlann çıplak gezmesi heprf bunlarda. Gıyametin gopmasım tâeil ediyolar... Kocaman bir bit. hocanın >akasından içeri jirdi. IX Ali dayı önde, Emin efendi arkada, köyün dar sokaklarında yürümeye baslamıslardı. Bu is de nerden çıkmıstı? «Ben ne anlanm hasta. lıktan... Gitmesen de olmaz. Heril geçen sefer evinde misafir etti. Bir bakıma da iyi oldu. Nerdeyse ilin cahilleriyle kavgaya çirisecek. tik». Âli dayı da. Emin efendi de çamura ba»mamak için dikkat ederek yürüyorlardı. ^^^ (4rka<n rar) DİŞİ BOND 19 Pek bilmiyorum. Kitaplan ka rıştırmam gerek. Eğer bulursanız, bana göndermenizi istememde sakınca var mı? Asia! Fakat bunca cıddı yazı dururken böyle zırvalarla niçin vakit yitireceksiniz. Yatağı bunca uzun süre koruma dunımu psk sık olmaz; ben ise, bu gıbi durumlarda, kaçan zamanı yaka lamak isterim. Her şeye rağrnen, eğer sızde varsa bana bunu, kısa bir süre içın göndermenizi rica ederim Pınellı söz verip gitraiş ve bir saatten az zaman içinde hastamız, De Revolutionubis Orbıum Coelestium (Gök yöriıngesinin do lanımına dair) adlı kitabı eline almı^ bulunmaktaydı Kitap, Copernic tarafından yazümış ve Ossiander adında biri tarafından ya ymlanmıştı Galile onu kanştırnıaya ve şurasından burasından birkaç satır okumaya koyuldu. Bu ona, Copemic'in değerli bir bilgin ve iyi bir yazar olduğu yar gısına varması için yetmişti. Her Her ne kadar bazı hafıfliklerde bulunmaktaysa da bunlan akıl ve zekâ ile yapmaktaydı Bütün bitkinliğine rağmen Galile'nin uykusu gelmiyor; zekâsının çarklan, bir değirmeninki gi bi durmaksızm dönüyordu. Yüzyıllardan beri öne sürülenlerin en küstahçası diye, bu sistemi red detmek mi gerekirdi? Muarız oto riteler kimlerdi1' îlk olarak Batlamyus ve doğallıkla gene ve daima Aristo. Burun delıkleri genişlemiş olarak hasta yatağında dikildi: «Evet Aristo ikibin yıldan beri her yeni düşünceyi engelleyen bu tiran!» Santa Giustina'nın çan sesi du yuldu. Dışanda yaşanım yeniden doğuyordu. Henüz tek tük adım lar, soüağra toprağmı dövmektey Yazan: Zsolt HARSANY Çeviren: Tarık ÖZBİLGEN di. Güneş daha şirndıden tüm kuv vetini duyurmaktaydı. Hasta, onu, bu güneşi, görme yolunda bü yük bir isteğe kapümışü Yatağından ftrladı! terliklerini bile aramaksızın avluya cıkü Gozlerinin yanma tehlikesi pahasına, göz kamaştıncı yıldızı seyretmeye koyuldu. Yalınayak ve gömlekle idi Gece kapanmamış olan araba kapısından içeri birı girmişti: Bu, profesör Fabrizio'ydu. Tuzdan bir heyke] gibi dona kaldı: Stz deli mi oldunuz? Orada ne yapıyorsunuz?Daha bu tdiııan onccsinden beri Copernic'in öğretileri üzerine eğil mlştim. Bunlar bana. klâsik billmin kanırgan tarzda açıklamaya erişemediği, çok sayıda doğal feııomenleri aydınlatma olanağı s a | ladı. Elinidc. vcrlcsmis dii;ünlerl ^ıkan yığınlarca kanıt toplanmış olmakla birlikte. henü? bunlarm lıiçbirinf vavınlamadım U«tam« Copernic'in kaderi. ban» korku vermektedir: Bir kesim insanl»rın indinde dahl olarak ün vaptı, diğerlerinin indinde ise ki ahmaklan kapsadıeı cihetle savılan cn çok olanlardır hunlaı. < bit • alay konu«udur Eğer sizin «fibl kimseler çok olmus olsavdı dü> şüncelerimi kamuya tamamiyle yazmaya kalkifirdım: fakai az ol ıTi icin hcklemevi ycğlivorum. Özel dersler vermevt sürdürmekteydi ve ıstıhkâmlar üzerındeki derslen oğrencilerının sayısını havlı arttırmıs olup ıçlarinde Este prensliğinden bir dük ve Tsveç orensi vardı Bu son ttonuvu hgretırken Galıle. bir van çember li^erıne monte edilmiş çinkobakır tca» rısımı derecelı iki çızeleeden meydana gelen vent bir ölcü 1letı bulgulamıstı Bunu önce mukavvadaıi vapımladı v tsveç > prensi buna büvük tutarda para ödedı Sonra Este düki) de ondan bir tane ısmarladı Kâğlt, çabucak Tirtılmalrtaydı: oulgun, «ölçeklt sreometrik ve militer kompas ını önce odundan ve daha sonra da bakırçinko kanşımından gerçekleştirdt (Arkajn »ari TİFFANY JONES LAClM S A . KiA DAH1 5OÖEU 3ÜBUST BlSSAAT. 8U fMTIHAN ' TÛYUÇO üzüyoe. * •* Az zaman sonra, Gratz'dan Kep ler'in son kitabını almıştı. Yazımı elıne aldığmda çelişik birtakım duygular fırtması benliğini sarstı Astronomun, Copemic'i bilimin zirvesine reddi olanaksız kanıtlar ortaya atmış bulunması, onu Sdeta korkutuyor; 5te yandan ise, Keplerin kendi ününü bildiği ve yazımıru ona göndermeyi doğru bulduğunu görmekle övunç du>"uyordu. Yazım şu başlığı taşımaktaydı: «Prodomus Dissertationum Cosmographicum» (Kozmoğafyanın lncelenmesine Giriş). Bu başlık onu biraz rahatiatmıştı. Yazımda, Copernic'e inancını deyimleyen bir giriş ve bu bilginin sisteminin bir komanteri yer almaktaydı. Berraklığı ve yazarm düşünceleri ni izlemedeki kolaylığı ile kitap çok hoşuna gitmisti. O vakii derhal kalemi eline aldı ve yazımın kendisine gSnderilmiş olmasma, ısılıkla teşekMr eden ve gerçeğin »raştınlmasmda blr yoldaş bulmanın çok büyük scvincini de yimleyen bir mektup yazdı ŞunIrn da ekledl: GARTH ACIKLI MRÜ HEP acıklı olacaktı. 1967 de Aşağı Alpierde Mane Düşkünler Yurdu*nd» öldd. Orada o küçük mezarlıkta toprağa verildi ısimsız olarak.. Dost bır el, değersiz bir taş iizerine Ismini yazdığınüan beri her sene mezannı ziyarete giderün. O
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear