26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA İKİ :CUMHURÎYET: 9 Nisan 1972 olaylardan kopmus olmak gibi bir eksiklik yaratırken, diğer yandan da olaylarm sosyopsikolojik etkisinden kurtulmak gibi bir kazancı nedenlemektedir. Bir diger deyisle bi lim adamı ne kadar tarafsız olursa olsun ki bu onun basta gelen niteliklerinden olmalıdıryine de bağlı bulundağu toplnm olaylannın kaçuulmaz etkisi altındadır; bu bir beşeri etmendir. Onun içindir ki, bu satırları daha tarafsız, daha kuşkusuz ve daha rahat olduguma ınanarak yazıyorum. Kısa bir sfire önce Cumhuriyet gazeteslnde OECD (Avrupa îktisadî îşbirligi örgütfi) aracılığı ile pekçok yabancı uzmaıun da katıldıgı «eğitim reformn» toplantılannın dttzenlendiğini okudum. Çok yakın bir geçmişte DPT'nin düzenledijH bir düziye eğitim reformu toplantüanna ODTC temsılcisi olarak katılraıştun. Dolajısiyle haberi okur oknmaz yıllardır kafamda giderek büyüyen soru, yine bir • heyula. gibi karsıma çıktı; eğitim reformundan ne anlıyoruı Te ne anlamalıyız? Eğer eğitimci dostlarımız hâlâ 8. Eğitim Şurası ya da geçen haziran ayında yaptığımız eğitime ilişkin toplantüardaki düşünce çizgisinde iseler ki ktiçük bir azınlık dışındakiler sanınm ayru görüşü henüz terkedememişlerdir bu tür toplantılardan köklü bir çözüm beklemek olanaksızdır. dört aydan beri uzaktaÜçyım. Bn durum birTürkiye'den ülkedeki yandan EGİTİMDE REFORM I Yard. Prof. Sümer GÜREL • Massachusetts Institute of Technology (Boston) ne unutulmnştur ki, söz konusu biçimi gerek eğitimcilere, gerekse kamuoyuna daha inandıncı (!) yolla sunmak için yabancı uzman ve uluslararan örgüt kullanma (ormulüne başvurulmustar. Söz konusu uzmanların eğitimimizin öz sonınlarına eğilmeleri, anlamalan ve çözüm bulraalan zaten beklenemez. Bu bir ulueal kültür sorunudur ve Türk Ulusu bu tür etkileşim sakıncalarını özellikle Cumhuriyet döncmindea itibaren tarketmeğe başlamıştır. Mustafa Necati, Hasan Âli Yiicel, Ton guç, Baltacıoğlu ve daha pekçok Tiirk aydınının çabaları, bu çabaların Atatürk döneminde »e devrimleri izleyen yıllarda gelişip yoğunlaşraası büjük anlam taşımaktadır. denlerin başta gelenlerinden bir tanesi genç yaşts olmalandır. çok Cyelerinden blrkaçının uzayı fethedip Ay'a ayak butığı bir toplumda, orta öğrenim gençIerinin hâlâ çiçeklerin çanak ve taç yapraklarının sayılarını ezberlemek durumunda olmaları bir dıs gözlemciye son derece geri kafalı bir eğitim metodu olarak görünmektedir. Can lıların yaşam sorunlannı ttekolojik» çerçeve içinde örneğin hangi tör çiçeklerin nerelerde. niçin, nasıl ne zaman vaşayabildiği ve çev re koşullariyle yaşamlan arasındaki Hoğal ilişkileri araştırmak ele almak yerine . aarçacı bir tutumla ve çevre olgusnndan soyutlanmış biçimde öğretmeleri Amerikan eğitimcilerinin (daha doğrusu tüm eğitimcilerin) anlaşılmau pek giiç hatalanndandır. Söz konusu eğitim hatalannı, özellikle «kapsamlılık ve öze dönüklnk» yönünden eleş tirdiğimizde. bilimsel gelişmeye böylesine ters düşüşlerinin nedenlerini açıklayabümek cidden pek çüçtür. Bu güçlük bir üst yapı kurumu olan eğitimin ıterek alt yapı. gerekse diğer üst yapı (din, aile v.s.) kurumlariyle olan sıkı HLşkiIeri ve bu ilişkilerin toplumsal, ekonomik ve siyasal büyük sistem karmaşıklığı (rystem complexitv) içinde yer almasından doğmaktadır. Başka bir deyişle, her sistemde olduğu fibi. sistemin bir parçası, bir öğesi* clarak EGÎTÎM süreklı ve kopmaz etkileşimle bağlı bulunduğu diğer öğelerden soyutlanarak tartısüamaz. Türkiye'nln sornnu büyük bir ristem sornnudur; yani modernlesme. endüstrileşme re sehirleşmedir. Eğitim kuşkusuz bu sorunun çözüm anahtarıdır. Ancak hatırlanması gere ken önemli nokta ZAMAN etmenidir; sonınun 24 saatte çözümlenmesini hayal etmek en iyimser âeğerlendirme ile ÜTOPİA olnr. ÜNDEN UNF. Körlerin tutbolu Sonuç ileri sürmek mümkündür. Bu seçeneklerin ilgili ve yetkili örgütlerde tartışılması kSklü çözüralcre olanak verebilecek ortamın harırlan masına yardımcı olabilir. # Eğitim olgusunnn önemli niteliklerinden bir tanesi «öze dönüklük» olmalıdır. Bu nitelik, özellikle okuma hm ile yayın arasındaki oranın okuma hızı aleyhine korkunç şekilde biıvüdüçü böyle bir dönemde büyük önem taşımaktadır Örneğin falanca ülkenin, filânca ürününün miktarını ve sattığı ülkelerin isimlerini bütün ayrıntılariyle ezberletmek yerine; söz konusu ürünün hangi koşullar altmda. niçin. nasıl ve kime satıldığını öğretmek daha olumlu bir dünya görüşü kazandırahilir. Çünkü olayın özü budur. # Konular neden • sonuç» ilişkisi içinde işlenmeUdir. Yani «aJalcı» yol, butünkü «ezberci» vola tercih edilmelidir. # Dolayısiyle «araştınc: ruhu» celi;tirecek yöntemler aranmab ve nygıılanmalıdır. Bu ülkemiz bireylerinin en eksik yönlerindendir. # Araştıncı ruhun gelişimi ise bugünün statik 6ğretnie yönteminin dinamizm kazanmasına bağlıdır. öğretmenln tek yönlü ders verme (takrir) usulü artık iflâs etmistir. # Bütüncü görüş yaygın biçimde uygulanmalırtır Matematik, fizik. mantık v^. gibi salt bilim niteliğindekiler dışında toplumsal içerikli hiç bir komı Uişkili olduğu diğer konulardan soyutlanarak \ erilmemelidir. Bugünün eğitimde bu bir errensel eksiklik olarak Börülmektedir. Yeni yeni bazı Batı ülkeleri konulan büyük çevre olçusu ve tarihsel perspektif içinde ele almağa baslamıslardır. Bunlara eğilmemetc, gerçeği öğretmekten kaçmak veva korkmak demektir. Bu ise biliınaellik anlayısına kesinlikle aykın düsen bir tutum olacaktır. eleştirileri bir senBur&ya dek yaptığınmçözüm seçenekleri teze bağlayıp bazı I Atina'dan gelen çok garip bir haberi beraber oknyahm: «Dünyanın en ılginç futbol maçı birkaç gün evvel Selânik'te körler arasında oynanmıştır. Yunanistan körler takımı ile Kıbrıs körler takımı arasında yapılan karşıla?mayı Yunan takımı 74 kazanmıştır. Yüzlerce kör tarafından izlenen gollü ve mücadeleü maçi kör olmayan bir hakem yönetmiş, bu arada atılan iki penaltı kör kaleciler tarafından kurtarılmıştır !» Bn haberi Atina'dan Cem Basar arkadaşımız vermese, bu havadise inanmak çok zor olacaktı... Fakat bn maçın nasıl yapıldığım düşünürken, birdenbire çönlümiizün derinliğinden gelen bir ses, cNeden olmasın?» dedi. Körlük, göz nurunun sönmesidir. Işığın Ihsas halinde beyne olaşmamasıdır. Dünyaları zifiri karanlık içinde olan oyuncular saha içinde topu bnlabilirler, istikametlerini ayarlaya. bilirler. Kaleyi bulup, gol, hem de bir maçta karsılıklı U tane gol atabilirlerse ve onları çörmeden yüzlerce kör bn maçı takip edebilirlerse, siz düsünceye rarır ve bazı anlasılmaı zan. nedilen meseleleri kafanızda çözebilirsiniz ! Fntbol maçının körleri olduğu gibi, politika maçlarının da «bakar körler» i ve bu bakar . körlerin milyonlarca bakar kör seyircileri olabiliyor Marifet, ihsaslan almak değfl, onları idrik edebilmektir. Onun için demokrasi; idrâk edenler, etmek istiyenler, idrak için çaba sarfedenlerin toplumnnda iyi işler. Bir olayı, oldnğn gibi değil de kendi istediği gibi yornmlayan insanla, hiç görmeyen kör arasındaki farkı tesbit etmek isterseniı; ka. rannızı, dünyası karanlık olan insanın lehine verirsiniı. Zira bakar.kör, olanı değil, kendince olması gerekeni görür. Gör. mekle yetinmrz, öyle gösterir. Yalnız kendi aldanmaz, çevresini de aldatır. Az rtlisraiş memleketlerde politika alanında oynanan maçlara bakınız '. Kimi kızar, kendi kalesine gol atar; kimi oyunu seyirciler için oynar, kimi kavga çıkanr, dayak yer.. Hiçbiri de uygar bir memlekette oynanan «cem'i» denilen oynna oynayamaz.. Şimdi görüyoruz ki, Selânik arenasındaki körler, kör seyirciler, bizim açıkgöz politikacılanmızdan çok daha iyi neticeler almışlar ! KISSADAN HtSSE: Kör olmak idrâki doğru isletmeğe mâni olmadığı gibi, g!rmek de her zaman idrfikin islediğine delâlet etmez. Akıllı kör olmak, budala bakar olmaktan eviâdır. Baksanıza körler fut. bol oynarken, akıllı bakarlar, gözlerini bağlayıp kör ebelikten kurtulamıyorlar... i Asıl sorun akat buffln burada asıl değinmek istedlğim önemli nokta bir bakıma eğitimdeki evrensel bir sornndur. Oz ve biçim sorıınu ıka çıka ne çıkmıştır ortaya? 5 yıl llk Sğrenim 8 yıl (3+3) orts öjpenün biçimindeki üniversite önceri öğrenira 4ı4 ilk ya da temel öğrenim ve 3 yıl orta öğrenim (çeşitli lise türleri) biçiminde ünerilmiştir. F C Rugünün beşerinın karşılaştığı, fakat oldukça ger farkına vardığı en büyük dilemma (ikili sorun) bir yandan güçlü bir teknolojik ve bflimael (dolayısiyle, sonuçta endSatriyel) jtelişmeye karşılık diğer yandan hâlâ skolâstik, yoz ve ansiklopedici bir düzen içinde egitilmiş olmaktır. Bu durum belirü bir görelik içinde, en as Relismisinde olduğu kadar, en çok gelişmiş filkelerde, drneğin ABDde kendisini daha açıkseçik ve giiçltt hissettirmektedir. Ancak Mstemin içindeki bireyler, karmaşık kökenli pek çok nedene bağımlı olarak, durumu bir dıs gözlemci gibi eleştirememektedir. Bu ne Bu bir Batı modelidir ve ömeğin nüfusunun •« 50 sinden çoğu hilâ kırsal kesimde ya• şayan bir toplumun ekonomik hünyesine nyup uymayacagı tartışılmadan 8 311lık bir temel eğitim öntörülmüştiir. Kısacası sorun bir biçım' sorunu olarak ele alınraış ve öz yine unutulmuştur. öylesi Gazilere sadece minnet <5okak. sunuluyor ama paraya gelince ses yok .26 Mart 1972 tarihli Cumhuriyet gazetesinin «Cumhuriyete Mektuplar» sütununda Muharip Gaziler Cemiyeti Genel Başkanı tarafından milletvekillerine hitaben yazılan mektubu okudum. zamanında nesredilmiş ama atntibak dolayısiyle 520 üraya lâkalılar Uzerinde en ulak bir çıkanlan aylüc sahipleri gibi etki yaratmamıstır, ve ne yazık îstıklâl Harbi gazileri aylıklaki hükümet bu mevzuda bir tek rının da bu şekilde arttınlması lifte bulunmamı; ve hiç bir mlliçin yazılan bu mektup çok yeletveklli ve senatör bu hayırlı Tinde bir düşünce Ue 1972 yılı iş için bir tek kelime bile sarbütçesinin Mecliste müzakere fetmemiştir. edildiğl bir zamana rastlatılarak sayın milletvekillerinin dik Sevgili yurdumuzu bize kazan katini çekmek istemiştir. dıran ve emanet eden bu bahtsız kahramanlara kimse sahip Evet, mektup gazetede Um çıkmamıştır. Gerçi restnl toplantılarda çekilen nutuklarda ts tikl&l Harbi sehitlerine AUahtan maffiret, sağ olan gazilere de bol bol mınnettarlıklar ihsan edilirken İş paraya geldiği zaman türlü oahanelerle elli milyarlık bütçeden bu biçarelere Bizler Denizlinin. Çardak kazabir şey verilmez. eının Gemiş köylüleriyiz. KöyüBundan evvel verilen 300 lira müzün acı gölün Güneyinde Söaylıkla yardıma muhtaç bir ğiıt dagının eteğinde 1105 de isçok gazlyi ele el açmaktan kur kân olmuş 1400 nüfuslu 250 bane tarmış, ona vakarlı yasamak ta li bir köydür. dını tattınnıştı. Ne yazık ki bu Arazimıze 250 metre mesafede mutlu günler çok sürmemlş, araziden 1,5 metre tabanda sanı son zamanlann hayat pahalılıyede 450 litre su çıkan büyük ği bu zavallılan yine zaruret ve tatlı su menbaı vardır. Bu suyu voksulluk içine itmiştir. deâelerimiz ve şimdi ise biz Bütçe müzakerelerinin humler de bir tUrlü arazimize alaım ma'.ı çalışmaları sırasında gayoruz. 4 yıldan 4 yıla köyümüzilere ait bu dilek ve temenni zün tozlu yollarmdan her zahme belki unutulmus olabilir. Ama te katlanıp köye gelen sayın rail bugiin şartlar müsaittir. Gaziletvekillerimlze de anlaüyonız Ierin bu baklı isteklerinin MecHemen o anda dışkapağı par lise sevkedilmesini hükümetimiz lak not defterini çıkanp Gemiş den talep ederken, milletvekilköyünün STllama derdinl yazıyor. Bir türlü yine derdimiz bitmileriyle senatörlerlmlzln insaflı yor. davranmalannı rica ederiz. Gazilerin hâmisl olmaaı geŞimdi bi2 Gemiş köyllilert ureken Sayın Devlet Baskanımız mumî efkâra derdimizi söylüya ruz, bizim derdimlze kim çedan gerekli alâka ve şefkatin re olacak. esirgenmemesini istirham edeGemis k5yü halkuıdan nz. Veli KARATAŞ tbrabim BEKTAŞ Cumhuriyef'e mektuplar şi zor gelir hikâyecilerüuizden Ömer Scvfettin «And» hikâyesinin son kısmına, «Erken kalktığım bulutsuz bahar sabahlan, herkes gibi bana da çocukluğumu hatırlatır» diye girer. İki satır içinde ne güzel bir anlatış, ne güzel bir müşahede. E j TEŞEKKÜ R • Senelerdir çektiğim rahatsızbğa • isabetli ve kat! • teşhisi koyan Sosyal Sigortalar Kurumu Beyoğlu Dis• panseri değerli Dahiliye Mütehassıslanndan Sayın Mektep hatıralanndan rinde artık mektebl asamaz, en muntazam bir talebe gibi, sektirmeden derslere devam eder, hatti hasta olduğu günlerde bile düşe kalka, ate?U ateşli yine mektebe gelir. yoklamaya «Efen dim?» derdi. Zİra Müşfik mek. tebe karşı olan bütün nefretine, mektebe gitmekten Allahtan korkar gibi korkmasma rağmen, sınıfımızın notlan en iyi olan talebelerinden birisivdi. Bilhaçsa matematik derslerinde sınıfın birincilerı Nedret ve Sadullah'la boy ölçüşür, diğer derslerden de notlan iyi derecenin altına düşmezdi. 5te gene böyle devamsızlığının son haddl bulmaya birkaç güncük kaldığı bulut suz ilkbahar sabahlanndan bi. rinde, Göztepe'deki evlerinde, büyük bir iskence içinde yatağından kalktı. Gözleri uyanmıstı ama, bütün vücudu, etlen, kemiklert hâlâ uyuyordu. Daha öğleye kıclar da kolay kolay uyanmazlardı bunlar. Eskilerin, «Beyn.el növm vel yıkaıa» dedikleri, uykuyla uyanıklık arası halinde sabahleyin yapılraası gerekli işlerinı bitirdi. öyle bir sabah mahmurluğu içindeydi ki, ne kimseye bir şey söylüyor, ne de kendisine bir şey söylenmesini istıyordu. Kahvaltı filân etmeden bir robot sessizliği iie evden çıktı, tren istasyonuna vardı. tstasyonda mektebe her zaman beraber gittikleri arkadaşı Feyyaz bekliyordu (Feyyaz Boysan. Şimdi Denizcüik Bankası Kamara Baş Enspektörü). Müşfik baygın gözleriyle ona da bir baktıysa da ağzını açıp da bir lâkırdı filân söylemedi. Feyyaz onun huyunu biürdi, üstüne varmadı. Hiç ses çıkarmadan dargın gibi trene bindiler ve Müşfik pencerenin kenarma, Yooo, dedi, lenın için söylemiyorum. Sen asamazsın tabii, senin devamsızlığın altmış güne yaklaştı. Allah saklasın bir Bu minval üzere, konusa konusa mektebin kapısına kadar geldiler ve orada hiç beklenme. dik bir şey oldu. Evet, mektebin kapısına geldikleri vakit Feyyaz, gayet normal, her günkü gibi mektebe glrdi, fakat Müşfik, gene hlçbir şey töylemeden, bir uykudagezer'in ağır ve munta. zam adımlarıyla, yukarı, Taksim istikametine doğru yoiuna devam etti, gitti. Dr. TEOMAN SIRTANADOLU ile yaptıklari ameliyatla beni sıhhate kavuşturan aynl kurumun Ok Meydanı Hastahanesi değerli Op. Dr. ABDULLAH KECELİ ve yardımcılan As, Dr. Hüseyin Karabulut; Narkozitör Istepan Acamoğlu; ameliyatbane hemşiresi Oüler Çetinkaya; servis hemşiresi Sevinç Turanoğlu; mesul hemşire Güler Tokgöz; pansumancj Sami Meşe ve diğer bütün personele şükranlanmı arzederim. Nilüfer OKAL Evet, erken kalkılan bulutsuz, masrr.avi, pırıl pırıl, denizinden toprağından incecik bır rfuman tuten ümıt vericı bahar sabahlan, insanı çocukluğuna, çocuk. luğunun kaygısız gunlerine gotürüyor. Geçenlerde bir sabah gene öyle oldu. Erken uyandım ve yattığım yerden gökyüzünü gördüm: Masmavı, berrak, bir çocuk ruhu gibi saf gökyüzünü... önce ömer Seyfeddin'in bu sözünü, «onra da çocukluk, deli Cumhuriyet 2448 Dertli Gemis köylüsü » İ = ^ııımıııııııııııııııııııııııııımıııııııııımın:ıııııııııııııııııııııımıııııif MEVLUT Sevgilimiz I = I KADRiYE DiCLELi'nin | E E = = 5 = 40 ıncı gününe rastlayan 9 Nisan 1972 Pazar günü; ikındı namazından sonra; Teşvıkıye Camiinde Mevlidı Şerif okunacaktır, Akraba, dost, arkadaş ve bütün sevenlelerine saygı ile dujairulur. AtLESİ = = = = s = FdUIMIIIMIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIUIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIir OKTAY AKBAL 1ONISANDAN İTİBAREN 8sayfalık \l\,\k\ S0kr. Rekiâmalik: 690/2437 kanlıhk ynlarımı, mektebimı hatırladım. Burnumun direğı tatlı tatlı sızladı. Mektepten kalma birtakım sıcacık hfitıralarım var. Bunlardan birinl bugünku sohbetimizde sizlere nakledeceğim. Bilmem hoşunuza gidecek, sizlere de çocukluk, delikanlıhk çağmızı hatırlatacak mı? Ben, ilk, orta ve lise tahsilimı Galatasaray'da yatılı olarak yap tım. tnsanın yüreğinl sıkıştıran bunaltıcı imtihan günlerine rağmen mektep hayatı, içinde buİunduğumu7 o sırada da hayatımızın doyulmaz bir parçası oldu ve hâtıralarımızda öylece kaldı. Ben, sahsen, imtihanların, yatılı olmanın kahrını çektiğım günlerde de mektepten hiç şikâyetçi olmamıs. orasını d"aima sevmişimdir Ama bunun tam tersini hisseden, düsünen, mektep hayırlısıyla bitince kitaplarını orta avluda yakıp şenlık yapmayı tasarlayan arkadaslarımız da vardı. Benim mahalle, ?mıf ve kafa arkadaşım olan Müçlik Türsan da bunlardan bi. ri idi (Şimdi çok degerli bir betonarmeci tnşaat Yüksek Mühendisidir). Müsfik benim aksime mektebl sevmez, onrfan nefret ederdi. Her sene mektebl asıgı, rani mektepten kaçtığı gün adedini, o zamanki son had, son Mmit olan 62'ye vardırmadan yapama7dı. Mektebi asmayı bir ilim haline getirmiş, bunun için bir sürü kaideler koymustu. Meselâ, «Her yer, battâ çöplük bi. Ie mektepten iyidir>, «Mektep asıldıfı gün, aksama kadar, bnndan doğacak kötülükler dü. sünfilmez ve bnnlardan bahsedilmez» ve daha buna benzer niceleri... Sebebi n« olursa olsun bir ders senesl zarfında altmıs iki günden fazla mektebe devam etmemiş olanlar otomatik olarak smıfta bırakılacağmdan. Müşfik'in de bu müddeti doldur maya yalnız birkaç günü kaldığından, o canım ilkbahar gCnle hastalık filân çıkıverir de insan pisipisine sınıfta kalır. Müşfik gene dönüp baygın gozlerle Feyyaza baktı, Feyyaz devam etti: Hürriyeti Ebediye Tepesine gideceğim. Şimdi orada papatyalar açmıştır. Akasyalann altında yatarım. (O zaman Hürriyeti Ebediye Tepesi öyleydi, şimdiki gibi gecekondu, fabrika ormanı haline gelmemişti.) llkbaharda gökyüzünün mavisi de bir başka oluyor biliyor musun? Müşfik gene çaresiz gozlerle donüp baktı Feyyaz devam etti: Sakın akhna bi şey gel. mesin, sen de asasın diye söylemiyorum. Fakat senin devam durumun müsait olsaydı ne güzel olurdu. Gicfer akasyalann altına, çimenlere sırtüstü uzanır, kırlangıçlann gökyüzünde çizdigi daireleri seyrederdik. Müşfik gene dönüp Feyyaz'a baktı. Bu sefer, için için uyumakta olan gözlerinin ifadesizliği içinde gayet hafif bir yalvarma belirtisi yanıp sönmüştü. Sanki Müşfik bununla: Yapma !. Yeter artık !. însaf et !. demek istiyordu. eyyaz bunu anlamazlıktan geldi ve propagandaya devam etti. Hakikaten bu sınsi propaganda, Hayd'arpaşa'da vapura girip Köprüde indikten sonra da durmadı. Tünelden çıkıp mektebe doğru yola koyulduklannda Feyyaz hilâ tatlı tatlı anlatıyordu: KOCHOLDING YUKSEK MUHENDISLER ARIYOR Koç Grubunun çeşitli imalat şirketlerinde sevk ve idare kademesi ve kılıt mevkilerde görev alacak, aşağıdaki niteliklerde yüksek mühendisler aranmaktadır: Çok iyi ingilizce ve/veya Almanca bilen, zayıf akım ve tercihan endüstri mühendisliği dalında ihtısas sahibi, en az 3 yıl işletme mühendisliği yapmış, sevk ve idare kademesinde görev alabilecek Yüksek Elektrik Mühendisi Yüksek Elektrik Mühendisi F Yüksek Elektrik ve Endüstri Mühendisi İyi İngilizce ve/veya Almanca bilen, elektronik alanında en az 3 yıl tecrübe sahibi, sevk ve idare kademesinde görev alabilecek Yüksek Elektrik ve Endüstri Mühendisi Feyyaz da onun yamna olmak üzere oturdular. Müşfik baygın gozlerle kırları seyreder gibi dışarı bakıyor (o zaman oralarda kırlar vardı, şimdiki gibi a. partman jungle'i değildi oraları), Feyyaz'm tek tük söylediklerine arasıra başını salhyordu. Tren Fenerj'olu'ndan kalkarken, Feyyaz'ın akhna şeytanca bir fikir geldi ve bıyık altından gülerek: Biliyor musun, ben bugün mektebi asacağım ! dedi. Müçfik, kulağına tabanca sıkılmış gibi, ilk defa uyku harıcinrfe olarak, Feyyaz'a döndü ve biraz patlakça olan gözlerini beIirterek yüzüne baktı, fakat gene bir şey söylemedi. Feyyaz derhal, şeytanca plânını devam ettirerek: öğleden sonra yavaş yavaş Kâğıthane Köyüne kadar iner, orada dere kenarındaki ulu çınarlarm altmda çingene kızlarına fal baktınrdık. Ama senin günlerin sayılı biliyorum. Sakın seni kandırmak için söylüyorum sanma... Müşfik arasıra dönüp, bitkin gozlerle ona bakıyor, cevap vermiyor, mektebe doğru ağır ağır yürüyorlardı. Feyyaz ince lnce işlemeyi elden bırakmıyordu: Bu güzel bahar gününü tramvaym pis havasıyla kirlet Çok iyi Almanca ve/veya çok iyi İngilizce bilen, en az 3 yıl işletme tecrübesine sahip, sevk ve idare kademesinde çalışabilecek Yüksek Makine ve Endüstri Mühendisi Çok iyi İngilizce bilen Yüksek Makine Mühendisi Yüksek Makine Mühendisi Konstrüksiyon Mühendisi İyi Almanca veya İngilizce bilen, 3 yıl işletme tecrübesine sahip Yüksek Kimya Mühendisi Yüksek Kimya Mühendisi NİMBÜS mek istemem, Şişli"ye kadar ağır ağır yürüyeceğim. Bir kere Hürriyet Tepesine çıktım mı dokunma keyfime artık. Doğru Madamm Gazinosuna gideceğim. Bazan çingene kızları oraya geiiyorlar. Onlara bi fal baktınr vakit geçiririm. Ama asıl nlyetim mümkün mertebe kimseyle konuşmamak ve bu güzel günün sükunetinl bozmamak. Gözlerimi kapatıp yüzümtl güneşe vermek ve ilkbaharın sessiz güzelüğinl lçime siadlrmek istiyo. Isteklilerin 40 yaşınraşmamış ve askerlik görevini yapmış olmaları gerekmektedir. Bütün müracaatlar gizli tutulacaktır. Müracaatların, Personel Müdürlüğü, Koç Holding A.Ş., Fır.dıklı adresine yazılı olarak yapılması veya 49 61 OO'dan randevu istenmesi rica olunur. rum. Mvıajansi 872/2449
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear